AKP iktidarının her geçen gün arttırdığı baskı ve tutuklama terörü sonucunda tutuklanan 2824 öğrenciden üçü olan, ODTÜ öğrencileri Barış, İlhan ve Ertandır. İlhan yaklaşık 8, Barış yaklaşık 5 aydır, Ertan ise iki haftadır, Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde tutuklu bulunmaktadır. İlhan, Barış ve Ertan nezdinde şuanda tutsak olan tüm devrimci öğrenciler için 27 Kasım 2012 tarihinde ODTÜ'de bir eylem gerçekleştirilmiştir. Henüz iddianameleri bile hazırlanmamış , haklarında kesinleşmiş bir suç olmayan tutuklu ODTÜ öğrencilerine ODTÜ senatosunun aldığı kararla sınav ve okula kayıt hakları ellerinden keyfi bir şekilde alınması ODTÜ öğrencileri tarafından protesto edilmiştir. Öğlen 12.30da fizik bölümü önünden başlayıp rektörlükte yapılan okunan basın açıklamasıyla bitirilen eyleme yaklaşık 40 kişi katılmıştır. Eylemde Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz, Devrimci tutsaklar onurumuzdur, İlhan Kaya'ya özgürlük, Barış Önal'a özgürlük, Ertan Sinan Şahin'e özgürlük, YÖK kalkacak,polis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek, Gözaltılar tutuklamalar baskılar bizi yıldıramaz sloganları atılmıştır. Aynı saatlerde toplanacağı haber alınan ODTÜ senato toplantısına girmek isteyen ODTÜ öğrencileri engellenmeye çalışılmış ancak öğrencilerin ısrarı üzerine 3 kişi temsilci olarak rektörülüğe girip toplantıdan çıkan ODTÜ Genel Sekreteri ile görüşüp taleplerini dile getirmiştir. Rektörlük tarafından en kısa zamanda geri dönüş yapılacağı söylenen öğrencilerin sürecin takipçisi olacaklarını belirterek eylemlerini sonlandırmışlardır. Eyleme Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar da katılmıştır.
Senato toplantısında sunulan basın metni:
Tutuklu Arkadaslarımızın Eğitim Hakkı Gasp Ediliyor!
İlhan Kaya ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü 4. sınıf öğrencisi. 8 aydir Sincan F tipi kapalı hapishanesinde. Ertan Sinan Şahin ODTÜ Fizik Bölümü ... sinif öğrencisi. 2 haftadır Sincan F tipi kapalı hapishanesinde. Barış Önal ODTÜ İnsaat Mühendisliği Bölümünden yeni mezun oldu. 5 aydır Sincan F tipi kapalı cezaevinde. Onlar üniversiteyi kazanan öğrencilerin ODTÜ’ yü tercih etmesi için televizyonlarda yayınlatılan reklamlarda oynayan yapay tiplerden değiller. Biz ODTÜ de ingilizce 3 kelime ögrendik 'Yankee Go Home' diyen Taylan Özgür'ün yolundan giderek bu okula gerçek kimliğini veren devrimci öğrenciler. Aynı amfide derse girdigğimiz, kantinde sohbet ettiğimiz, aynı yemekhanede yemek yediğimiz, forumlarda birlikte tartışıp, eylemlerde omuz omuza yürüdüğümüz arkadaslarımız...
Tam da üniversitenin yetiştirmekte sorumlu oldugu; düşünen, sorgulayan, eşitsizliğe, adaletsizliğe, haksızlığa karşı sessiz kalmayan öğrenciler oldukları için, düzene olan tepkilerini örgütlü bir biçimde dile getirdikleri için, 'hepimizin en hızlısı oldukları' için AKP'nin tutuklama terörünün de bir parçası oldular. Uydurma gerekçelerle, katıldıkları demokratik eylemler yasadışı gösterilerek ve komplolarla tutuklanan arkadaslarımızdan İlhan ve Barış aylardır mahkemeye çıkartılmayıp tutuklu yargılanmakta, Ertan’ı ise benzer bir süreç beklemektedir.
Bu hukuksuzluk ve adaletsizlik girdabındaki arkadaslarımıza el uzatmasını beklediğimiz okulumuz ise hukuksuzlukta çıtayı yükseltmiş, haklarında kesinleşmiş hiç bir hüküm bulunmayan arkadaslarımıza cezayı kendisi keserek eğitim haklarını ellerinden almıştır. İlhan Kaya'nın dönem kaydı uydurma gerekçelerle yapılmamış, Ertan’ın sınavlarını alması için girişimde bulunulmamıştır.
Buradan duyuruyoruz. İlhan'ın ve Ertan'ın eğitim haklarının takipçisi olacağız. Üniversite yönetimine 31 Temmuzda ODTÜ senatosunda aldığı kararları hatırlatıyor, bu kararların altını doldurmasını bekliyoruz. İlhan, Ertan ve Barış yalnız değildir.
ODTÜ Senatosu'ndan Kamuoyuna Duyuru 31 Temmuz 2012 :
*Ülkemizde süregelen kimi soruşturma, tutuklama ve baskılardan hak ve özgürlüklerin de yara aldığı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, bilim insanlarına, öğrencilere ve basın mensuplarına yönelik bu tur uygulamalarla akademik değerlerin ve ifade özgürlüğünün gerilediği görüşü yurt içinde ve yurt dışındaki akademik çevrelerde de yaygın olarak paylaşılmaktadır.
*Hangi gerekçeyle yargılandıkları belli olmayan öğrenci, bilim insanı, basın mensubu ve kamu görevlisi sayılarının sürekli olarak artması kaygıyla izlediğimiz gelişmeler arasındadır.
*Temel hak ve özgürlüklere saygı, farklı görüşlere tahammül, çoğulculuk, açıklık, hukukun üstünlüğü gibi demokrasi ilkelerinin ülkemizde tam olarak hayata geçirilememesinden büyük kaygı duyuyoruz.
*Adil yargılanma koşullarını gerçekten sağlayacak adımların en kısa sürede atılmasını öncelikle bekliyor, hak ve özgürlükler alanının evrensel değerlere uygun biçimde düzenlenmesini istiyoruz.
class="rteleft"> src="http://www.ivmedergisi.com/UserFiles/Image/sendikalogo/00-kesk-web-logo.jpg" width="140" />AKP'nin 'İleri Demokrasi' düzeni devam ederken, tüm toplumu kuşatarak içten içe yerleştirilmeye çalışılan korku düzeni hız kesmeden ilerletiliyor. Yıllardır gücünü halkı susturarak ve kandırarak biriktiren AKP, düzenini kendi dışındaki tüm sesleri susturarak inşa ediyor. class="rteleft">Özgürlük ve demokrasi alanının giderek daraltıldığı ülkemizde gün geçmiyor ki, yeni bir tutuklama, gözaltı veya şiddet haberleri ile karşı karşıya kalmayalım. Bir yandan emeğin kazanılmış haklarına yönelik ciddi saldırıların olduğu, çalışma yaşamının tahrip edildiği, sendikal hak ihlallerinin sürdüğü, bağımsız sendikal hareketin yok edilmek istendiği, diğer yandan ise başta ifade ve düşünce özgürlüğü olmak üzere hak ve özgürlükler alanının giderek daraltıldığı, hükümetin otoriter düzenini daha da pekiştiği bir süreçten geçiyoruz.
Hukukun, insan haklarının, sendikal hakların ayaklar altına alındığı bu korku imparatorluğunda cezaevleri gazetecilerle, sendikacılarla, öğrencilerle; yani susmayan, hakkını arayan, AKP düzenine karşı muhalefet eden kesimlerle dolup taşmakta, yargı ve polis gücüne dayanarak darbe dönemlerini aratmayacak bir baskı ortamı oluşturulmaktadır.
class="rteleft">Konfederasyonumuzun 68 üyesi sendikal faaliyetleri nedeni ile hala tutuklu bulunurken, özgürlükleri tüm kamuoyu tepkisine rağmen ellerinden alınmaya devam edilmektedir.
Özgürlük ve demokrasiye dair en ufak bir adımın atılmadığı bu süreçte AKP hükümeti operasyonlarına ise hız kesmeden devam etmekte, hukuksuz ve siyasal nitelikteki saldırılarını sürdürmektedir. 20 Kasım tarihinde bağlı sendikamız Eğitim Sen Kayseri Şube üyesi Tevfik Türkoğlu gözaltına alınarak tutuklanmış, 26 Kasım Salı günü ise yine Eğitim Sen üyesi 2 arkadaşımız, Hamdullah Değer ve Ebubekir Dikmen Van Belediyesi’nce yoksul öğrencilere eğitim desteği vermek amacıyla açılan "Eğitim Destek Evleri"nde ders vermeleri gerekçesiyle gözaltına alınarak tutuklanmıştır. Yine aynı gün eski Tüm Bel Sen Şube Başkanı Selim Bozyiğit tutuklananlar arasına dahil edilmiştir.
Ülke genelinde tüm illeri kapsayan ve bir “cadı avı”na dönen operasyonlar, Kayseri, Antalya ve İzmir’de de devam etmiş, İzmir’de bağlı sendikamız TÜM Bel Sen 1 No’lu İşyeri Temsilcisi Erol Hanbayat ve Tüm Bel Sen üyesi Uğur Tepe, evlerine sabaha karşı yapılan operasyonlar sonucu gözaltına alınarak tutuklanmışlardır. Benzer operasyonlar sonucu Pazarcık devlet Hastanesi’nde görev yapan Dr. Mehmet Sinan Mitil’de tutuklananlar arasına dahil edilmiştir.
class="rteleft">Konfederasyonumuza, üyelerimize, sendikal faaliyete karşı sürdürülen operasyonların dışında da genişletilen abluka ülkemizin her köşesinde uygulanmakta, AKP karanlığı her geçen gün daha fazla insanın özgürlüğünü ellerinden almaktadır. class="rteleft">Bu hukuksuzluk, Bu Saldırılar Artık Yeter!
Faşist baskılara, her türlü zorbalığa derhal son verilmelidir. AKP hükümeti, korkutarak, zor kullanarak özgürlük, eşitlik ve adaletten yana olanların seslerini kesemeyeceğini artık anlamalıdır.
AKP halkları sindirmenin bir aracı olarak şimdi de TMMOB'yi tasfiye etmeye çalışıyor. Saldırılarını çıkardığı Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu Raporları ile başlattığı, Kanun Hükmünde Kararnamelerle devam ettirdiği AKP, şimdi de "Yapı Denetimi Hakkında Yapı Denetimi Kanun Tasarısı" adı verilen torba yasası ile bu saldırıların yasal dayanağını hazırlıyor. Bizler Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar olarak AKP’nin Mesleki Demokratik Kitle Örgütümüze dönük saldırılarına izin vermeyeceğimizi duyuruyor, buna karşı mücadele edeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Tüm emek güçlerini bu doğrultuda İstanbul ve Ankara'da eşzamanlı olarak AKP binaları önünde yapacağımız basın açıklamamızda yanımızda olmaya çağırıyoruz.
4+4+4 sisteminde düşünceye ilk soruşturma açıldı. Felsefe öğretmenine açılan soruşturma şu suçlamaya dayanıyor: “tevhit inancımıza aykırı bilgiler vermek ateizm gibi konulardan bahsederek çocuklarımızın kafasını bulandırmak"
İstanbul’da felsefe dersine soruşturma açıldı. İstanbul Ataşehir Nuri Cıngıllıoğlu Lisesi’nde felsefe öğretmeni ve Eğitim Sen işyeri temsilcisi Adnan Marangoz hakkında, “çocuklarımıza tevhit inancımıza aykırı bilgiler vermek ve ateizm gibi konulardan bahsederek çocuklarımızın kafasını bulandırmak” suçlamasına dayanılarak soruşturma başlatıldı.
İstanbul Eğitim-Sen 2 No’lu Şube konuyla ilgili bir basın açıklaması yaparak Ataşehir’de yaşanan olayın 4+4+4 sistemiyle yaşanacak olanlar hakkında ipucu verdiğini belirtti. /> Eğitim-Sen açıklamasında felsefe dersinin içeriği gereği felsefi, bilimsel, sanatsal, gündelik ve dinsel bilgi konuları öğrencilere anlatıldığını hatırlattı ve “Sorgulamak, düşünmek bu dersin temel yöntemidir” dedi. Öğretmen Adnan Marangoz hakkında yapılan “tevhid inancımıza aykırı bilgiler…” şeklindeki suçlamanın kendisinin bir suç sayıldığını belirtti.
Aynı okulda daha önce Van depreminin ardında nakil gelen öğrenciler “Ahmet Kaya dinliyor” diye ayrımcılığa maruz kalmış ve okul değiştirmek zorunda bırakılmışlardı.
12 Eylül'ü aratmayacak fişlemeler aynen devam. Bir tek fişleyenlerin haki üniforması eksik.
Gizli tanıklar uydurmanın, gaipten ihbar telefonları almanın devlet için çeşitli müşkülatları oluyor. Gizli tanığın dünya üzerinde var olmayacak kadar gizli olduğu, hiçbir emniyet teşkilatının kayıtlarına girmediği ortaya çıkıyor. Mesela yani.
Yahut... Emniyete gönderilen ne idüğü belirsiz bir mektubun (genellikle terörist olmakla) suçladığı kişi ‘suç’ tarihinde cezaevinde olduğunu filan kanıtlayıveriyor. Ha bir şey fark ediyor mu?.. Yok, cezaevinde yatarken ayrıca bir terör eylemine katılmış gibi ayrı bir davanın muhatabı haline gelebiliyor. Fakat emniyet zor duruma düşüyor, nedir bu ihbar mektuplarının aslı astarı kardeşim sorularıyla cebelleşiyor. Onca işi arasında... Velhasıl, olmuyor yani bir yerde.
* * *
Öyleyse devlet bu gaileleri savuşturmakla uğraşmayacağı, meşru görünümlü, bol toplumsal katılımlı başka bir mekanizma yaratmak zorundaydı. Yaptı. Sonra bu yapmaya sofistikasyon da kattı. Her vatandaştan muhbir yaratan alo ihbar hatlarını mesleklere göre tasnif etti. Doktorlar uzun süredir kendilerini bu ihbar hatları aracılığıyla eften püften ‘suçlar’ için savunma veriyor. Savunma vermekten hasta bakamıyor. Mesela yani.
Bu hattın bir de öğretmenler için olanı var. Alo 147, 2010 Mart ayından beri yürürlükte. Fakat hikmetinden sual olmaz, bu hat, son birkaç aydır bir faal bir faal ki sormayın.
Bakanlık müfettişleri çeşitli şehirlerde toplandı. Söz konusu hangi şehirse oradaki ‘çeşitli’ öğretmenler hakkında soruşturma açtı. Çünkü birileri ‘çeşitli’ öğretmenlerle ilgili şikâyette bulunmuştu. Şikâyetler şehirlere göre değişiyordu.
Ve tabii müfettişleri araştırma-geliştirme soruları da. Örneğin, Ankara’nın merkezindeki bazı okullarda görevli öğretmenleri, meslektaşlarına, idarecilerine soruyorlar: “Bu kişi 4+4+4 sistemine karşı mı?” “Negatif söylemlerine, ileri geri konuşmalarına şahit oldunuz mu?”
Başka bir şehirde soru şöyle şekil değiştiriyordu: “Bu öğretmenin dinle ilişkisi nedir? Dine hakaret ettiğini işittiniz mi?”
* * *
Tahmin edeceğiniz gibi bu soruşturmalar memleketin doğusuna doğru gittikçe daha bir tatlı oluyor. Toplamda 500’ün üzerinde öğretmen “Hakkınızda bakanlığa bilgi intikal etmiştir” denilerek araştırılıyor şu anda. Bu 500 öğretmenin 50’si Diyarbakır’da, 36’sı Batman’da. Sorular ise şu minvalde: “Bu kişinin KCK ile ilişkisi var mıdır?” “Örgüt propagandası yaptığına şahit oldunuz mu?” “İstiklal Marşı okunurken nasıl bir tavır takınıyor?” “Meslektaşlarını ve öğrencilerini eyleme gönderiyor mu?”
Ampirizmi “Alo, bu öğretmen KCK’lıdır gibi geldi” şeklinde özetlenebilecek bir mekanizma... Zehir gibi işlesin diye de bir yöntem bulunmuş: Kürt öğretmenlerle ilgili bilgileri o şehre batıdan gelerek hizmet veren Türk meslektaşlardan almaya çalışıyor. Onlardan, Kürtlere karşı ucu kıvılcım tutacak bir laf almak daha kolay sanıyorlar. Hesaba bakın. Örneğin, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki soruşturma bu zehir plan üstünden yürütülüyor.
Bir de şu var: İl eğitim müdürlükleri bu soruşturmalarla ne ilgimiz ne de bilgimiz var diyor. Meğer olay bakanlık seviyesinde yürütülüyormuş. İhbarlar telefondan, emir büyük yerdenmiş.
Vallahi çok şaşırdık, çenemizi toplayamıyoruz!
* * *
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın nedamet getirmek şöyle dursun, “Ne yargılaması, bizler kurduksa bu sistemi, sizler yaşatıyorsunuz, evlatlarım” edasıyla konuşmasına şaşırmamak lazım. 12 Eylül’ü aratmayacak fişlemeler aynen devam. Bir tek fişleyenlerin haki üniforması eksik. He, ancak o kadar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, tarafından alt işverende çalışan işçilerin sorunlarını çözmek gerekçesi ile başlatıldığı kamuoyuna duyurulan çalışmalar, bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından köleliğe benzetilen taşeron işçiliğini yaygınlaştırma amacı taşımaktadır.
Bu yapılırken de taşeron işçilerinin yasal olarak zaten var olan haklarının uygulanmaması gerekçe gösterilmektedir. Taşeron sistemi, işverenler tarafından emek maliyetlerini aşağıya çekmek, işçi ile ilgili sorumluluklardan kaçmak amacıyla oluşturulmuş, kuralsızlığın, esnekliğin, güvencesizliğin zeminidir.
En büyük işveren olarak devletin ve özel şirketlerin hızla taşeron sistemine yönelmelerinin nedeni budur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre taşeron işçi sayısı AKP hükümeti döneminde 4 kat artarak 1,5 milyonu geçmiştir. Dolayısıyla kurallı çalışmadan, yasal düzenlemelerden kaçısın aracı olarak yaygınlaştırılmak istenen bir sistemin “iyileştirilebilmesi” mümkün değildir.
Eşyanın tabiatına aykırıdır. Taşeronluk, iş cinayetlerini, eksik ücretleri, yatmayan maaşları, ödenmeyen sigorta primlerini, kullandırılmayan ücretli izinleri, yasal çalışma sürelerinin çok üzerinde ücretsiz çalışma sürelerini temsil etmektedir. Devlet, işveren tarafından bu gidişata göz yummaktadır.
Sermaye örgütlerinin uzun zamandan beri en büyük talebi taşeron uygulamasına yönelik konulan sınırlandırılmaların bütünüyle kaldırılmasıdır. Hükümet boyalı laflarla, bir yandan yasaları uygulamadığını itiraf ederken, öbür yandan işçilerin kazanılmış haklarına saldırmaktadır.
1) Taşeronluk ile ilgili yapılmak istene düzenlemelerin temel amacı, taşeronluğu yardımcı işler ve asıl işlerin bir bölümü için tanımlayan sınırlandırmayı ortadan kaldırarak, bütün işçileri taşeron işçisi haline getirecek bir düzenlemeyi hayata geçirmektir. Bakan Çelik İş Yasası’nın 2. maddesinde yer alan asıl işlerin taşerona verilebilmesi için aranan “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenle uzmanlık gerektirme” koşulunun değiştirilmesini bu amaçla tartışmaya açmıştır. Bunun anlamı herkesin taşeronda çalışmasının, modern işçi simsarlığı adı verilen çalışma bürolarının hayata geçirilmesidir. Alt işverenlik tanımı karışık derken amaçlanan budur.
2) Yine yapılmak istenen İşçilerin “muvazaa”lı yani hileli bir şekilde taşeronda çalışması halinde, taşeron işçilerinin asıl işverenin işçisi haline gelebilmesine dayanak sağlayan düzenlemenin kaldırılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla İş müfettişlerinin elindeki yetki alınmak istenmekte, yasa tanımazlık yasayla meşru hale getirilmeye çalışılarak, işçinin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi yani kadrolu işçi sayılması engellenmek istenmektedir. Bu taşeron işçi için kadroya geçmenin hayal olacağı anlamına gelmektedir.
3) Aynı işyerinde fakat farklı işverenler tarafından çalıştırılan ve açıkça işçilerin yasal olarak kazanılmış haklarını yok sayan yasa dışı uygulamalar, taşeronlaşmayı yaygınlaştırmayı amaçlayan yukarıdaki düzenlemeye gerekçe haline getirilmektedir. Hak edildiği halde kıdem tazminatının ödenmemesi, yıllık ücretli izin hakkının kullandırılmaması, ücretlerin tam ve düzenli yatmaması yasa dışı uygulamalardır. Bu uygulamalar işçilerin hukuksal ve örgütsel mücadeleleri ile aşılmaktadır. Bakanlık yasa dışı uygulamalar var diyeceğine, yasaları uygulayacak tedbirleri almalıdır.
4) İşçilerin kıdem tazminatı hakkı mevcut yapı ve süreler dikkate alınarak güvence altına alınmalıdır. Kıdem tazminatı işten atılma dahil pek çok durumda alınabilmektedir. Fon sistemi ile amaçlanan kıdem tazminatını işverenlerin üzerinden alarak, yararlanma sürelerini düşürmek, işçilerin kazanılmış hakkını ortadan kaldırmak, yararlanmaya 10-15 yıllık sınırlandırmalar getirmektir. Bir yıla bir brüt maaş şeklindeki mevcut yapı, üç yıla 1 aylık brüt maaş şeklinde düzenlenmek istenmektedir. Bu kabul edilemez. Sorunu çözmek için her koşulda kıdem tazminatının işveren tarafından ödenmesini sağlayacak yaptırımlar getirilmelidir. Kıdem tazminatı her koşulda ödenmelidir.
5) iş cinayetleri birbiri ardına taşeron firmalarda çalışan işçileri bulmaktadır. Bunun son örneği Samsun Eti Bakır İşletmesi'nde yaşanmıştır. 300 ton ağırlığındaki tankın kapağı montaj sırasında işçilerin üzerine düşmüştür. Amacı zaten emek maliyetlerini düşürmek amacı ile kuralsız ve denetimsiz çalışmanın olanaklarını sağlamak olan taşeron sistemi, iş cinayetlerinin birincil sorumlusudur. Taşeron sistemini savunmak cinayeti savunmaktır.
6) Taşeron sistemi sendikal örgütlülüğün önünü kesmek için de kullanılan bir araçtır. Sendikalarımızın etkin çabası ile örgütlenen taşeron işçilerinin haklı mücadelesinin önü kesilmek istenmektedir.
Konfederasyonumuz, taşeron sisteminin güvencesiz, esnek, kuralsız çalışmanın, iş cinayetlerinin, sendikasızlaştırmanın, yasaları ve hakları yok saymanın adı olduğunu her fırsatta gündeme getirmektedir. Yapılmak istenen çalışma hayatını cehenneme çevirmektir. Bunu yaparken de taşeron işçilerin umutları ile oynanmaktadır. Kadrolu, güvenceli, sendikalı çalışmayı ortadan kaldırmaya yönelik bu girişimlere karşı, taşeron-kadrolu tüm işçileri duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Grup Yorum üyeleri soldan sağa: Muharrem Cengiz, Cihan Keşkek, Dilan Balcı, Caner Bozkurt, Selma Altın, İbrahim Gökçek. />Fotoğraflar: Hüseyin Özdemir
Türkiye’nin en tanınan protest müzik grubu Grup Yorum, iki yıl önce 25’inci yılını kutladığı konserinde 55 bin kişiyi biraraya getirdiğinde rekor kırmıştı... Bugün de verdikleri her konser, çıkardıkları her albüm büyük ilgi toplamaya devam ediyor. Ancak Yorum üyeleri, eskiden olduğu gibi bugün de pek çok davadan yargılanıyor. Sultangazi karakoluna intihar saldırısı düzenleyen DHKP-C’li İbrahim Çuhadar’ın cenazesinin Adli Tıp’tan alındığı sırada çıkan olaylarda 21 kişi gözaltına alındı. Sekiz kişi tutuklanırken, dokuz kişi için de “denetimli serbestlik” yani “ev hapsi” şartıyla bırakıldı. Grup Yorum’dan Sema Altın ve Dilan Balcı da bu cezayı aldı. Altın ve Balcı, “denetimli serbestlik” günlerini Okmeydanı’ndaki İdil Kültür Merkezi’nde geçiriyor. Grup, stüdyo çalışmaları ve kültürel faaliyetlerini burada yürütüyor... Merkezde, devrimci posterler ve kitaplarla dolu Cafe’de buluştuğumuz Yorum üyelerine şaşkınlıkla “Burada mı kalıyorusunuz?” diye sorunca “Biz hep buradayız” yanıtını verdiler. Ev hapsi Türkiye’de çok yeni... Nedir, nasıl uygulanıyor? Selma Altın: Bize verilen ceza, adres olarak belirttiğimiz konutun duvarlarının dışına çıkmamak. Yani sokağın karşı kaldırımına çıkamazsınız. İstenen şey bu. Ama biz bunu kabul etmediğimizi dile getirdik. Normalde hükümlülere uygulanan bir ceza bu... Yani bu cezayı hüküm giymeden aldınız... S.A: Hükümlünün yattığı sürenin son bir yılı kalmışsa, bu ev hapsine dönüştürülebiliyor. Ama bizde bunu soruşturma aşamasında dayattılar. Bunu kabul etmiyoruz, çünkü Anayasa’ya aykırı bir karar. Suçumuz ispatlanmamış... /> ANAYASA’YA AYKIRI Mahkeme süreci başladı mı? S.A: Hayır, mahkemenin tarihi belli değil. Yeni düzenlemeyle beraber altı aylık sınır kalktı. Biz de davayı ne zaman açacaklarını bilmiyoruz. Çok muallakta bir durum... Bu ceza ne demek oluyor? Grup Yorum’un konserlerine katılamaması... Müzikal çalışmalarına dışarıda devam edememesi... Dışarıya adım atmaması... Başka neler yasak? S.A: Yasal hakkınız olmasına rağmen basın açıklaması yapamazsınız. Seyahat edemezsiniz. Bu tür kısıtlamalar olduğu için Anayasa’ya aykırı. Ev hapsi kararından beri yedi konsere katılamadık. Bu kararın Yorum’a bir engelleme olduğunu düşünüyoruz. Mahkeme için tarih belirlenirse, sonrasında ev hapsi cezası nasıl değerlendirilecek? />S.A: Diyelim ki bu davadan ceza aldık. Eğer yatıyor olsaydık, bu cezadan düşecekti. Ama ev hapsinde böyle bir şey yok. Ev hapsinin hayatınızdaki başka etkileri ne oldu? S.A: Ev hapsi alan dokuz kişiydik. Bunların içinde öğrenci de var, çalışan insanlar da. Öğrencinin eğitim hakkı elinden alınmış oluyor. Nedir, bir basın açıklamasına katılmış. Soruşturma açarsan, aç! Neden insanların eğitimine, işe gidip gelmesine, para kazanmasına engel oluyorsun? Bizimle beraber kültür merkezinde çalışan Damla Sandal okula gidemiyor.
/>‘BÜYÜK BAŞARI’ Peki Kültür Merkezi’nde kalmanız sorun yaratmıyor mu? Evet, burasını adres göstermemizi kabul etmiyorlar. “Bizi kandırdınız” diyorlar. Denetimli serbestlik bürosu memurları, telefonda bunu söyledi. Burası ev değilmiş... Buraya gelip sizi denetliyorlar mı? S.A: Şu zamana kadar gelmediler. Ama telefonla çeşitli bahanelerle arıyorlar. Davalar, ev hapsi sürerken sesinizi nasıl duyuracaksınız? S.A: Dilan’la konserlere katılamadık. Ama konserlerde çok büyük bir sahiplenme var. Bu zamana kadarki en kitlesel, en coşkulu konserler oldu. En büyük cevabımız, aslında o konserlerin kendisi! Evet, siz Yorum’un sesini kısmaya, üretimlerini engellemeye çalışıyorsunuz. Ama bunları yaptıkça Yorum’u sahiplenme çok çok yükseliyor. Cezalar, tersi bir etki mi yapıyor? S.A: Bizim asıl cevabımız o konserler. Şimdi yeni bir albüm çalışmasındayız. Aynı zamanda film projemiz 21 Aralık’ta gösterime giriyor. Bugün Türkiye’nin pek çok yerinde Grup Yorum şarkısı dinleniyor. Hatta belki bugüne kadar dinlemeyenler de dinliyor. Bizim için büyük bir başarı. Ev hapsiyle birlikte elektronik kelepçe de gündemde... S.A: Sadece bizim için değil. Adalet Bakanı açıkladı: İlk etapta 10 bin, ikinci etapta da 20 bin elektronik kelepçe siparişi verdiler.. Bunun anlamı şudur: Bu ülkede 20-30 bin ev hapishane haline getirilecek. Demek ki aynı anda 30 bin kişiyi eve hapsedebilmek istiyorlar.
AĞIR CEZALIK SUÇ YOK Pazartesi, Grup Yorum üyelerinin 110 yılla yargılandığı davanın ilk duruşması vardı. Bu dava neden açıldı? Caner Bozkurt: 10 Mayıs 2011’de polis, İdil Kültür Merkezi’ne baskın düzenledi. Operasyon günü grup üyelerini serbest bıraktılar aslında. Fakat daha sonra savcı, toplam 110 yıl istemiyle dava açtı. Sanatçılar, hukukçular, milletvekilleri de bizimle oradaydı. Dava, 2 Nisan’a ertelendi. Neyle suçlanıyorsunuz? C.B: İddianamedeki suçların hiçbiri, Ağır Ceza’da görülücek şeyler değil. Grup Yorum elemanlarına yönelen suçlamalar, slogan atmak ve polis memuruna direnmek gibi... Bunlar asli hukukun baktığı davalar. Hukukçular da zaten dile getirdiler. Bu nedenle, davanın aslında siyasi bir dava olduğunu savunduk. Grup Yorum, kurulduğu günden bugüne, yani 28 yıldır baskılara maruz kaldı. Hem elemanlar, hem dinleyenler, dolaylı olarak... Sevil Sevimli gibi tutuklanan öğrencilerden bazılarının “suç”ları arasında Grup Yorum konserine gitmek de var... C.B: Daha 1 hafta önce Antalya’da 7 kişi tutuklandı. İddianamede yer alan suçlardan biri de Grup Yorum konseri düzenlemek, bilet satmak ve 15 Nisan 2011’deki konsere katılmak. Tutuklanan arkadaşlardan biri, Güney Güzelkaya, Grup Yorum’un koro elemanı. Yani baskılar sürüyor. Hukuki süreç nasıl işleyecek? SA: Ev hapsi için itiraz ettik, sonucunu bekliyoruz... Diğer davalar sürüyor. C.B: Avukatlarımızın usule ilişkin de itirazları var. Beraat istiyoruz tabii ama bu mahkemenin kurulmasına ilişkin çelişkili şeylere dikkat çekiyor avukatlar. Bizim yapacağımız, dinleyenlerimizle beraber bu hukuksuzluğu tarihe aktarmak olacak. Avrupa’daki Türkiyeli demokratların kurdukları dernekler de süreci takip ediyor. Parlamenterler gündeme taşıyor.
Yargı reformuyla geldi - 17 Eylül’de gözaltına alınan Selma Altın ve Ezgi Dilan Balcı’yla birlikte 7 kişi için “tutuklamanın ölçülü olmayacağı” kararı verildi. - Ancak “Özgürlük Hakimliği” şüpheliler hakkında CMK 109/3-a maddesine göre “konutunu terk etmeme” kararı verdi. Adli kontrol tedbirlerine uymayanlar, tutuklanabilir. - 2 Temmuz’da TBMM’de onaylanan yargı reformu paketiyle birlikte hakimlerin tutuklama yerine adli kontrol uygulayabileceğine yönelik düzenlemede süre sınırı kaldırıldı. - Buna göre yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınması kararı verilebiliyor.
style="color:">Patlayan kulak zarı iyileşti />Selma Hanım, gözaltında kulak zarınız patlatılmıştı... Ne oldu? S.A: Sağ kulak zarım patlatıldı. Sol kulağımda da duyma kaybı oluştu. Tedavi oldum tabii, kulağımla ilgili sorun kalmadı. Dilan’ın da parmakları ezilmişti. Hiçbir şey raporlanmadı. Kulak zarı deliği çok somut birşey olduğu için yazmak zorunda kaldılar. Dilan’ın başında kocaman bir şişlik vardı, yüzünden kanlar akıyordu... Kolu kırılanlar da var.
style="color:">‘Halktan yana sanat yapma’ Ezgi Dilan Balcı (23): - Grup Yorum’a “halktan yana sanat yapma” diyorlar. Kültür merkezinde kalamazsınız, faaliyetlerinizi sürdüremezsiniz sözleri de bu anlama geliyor. Zaten konserlere de çıkamıyoruz. - Ev hapsi uygulaması bizimle başladı. Ama hakkını arayan, bir şekilde sokaklara çıkan, haksızlığa maruz kalan ve protesto eden herkese uygulanabilecek bir şey. - Daha geniş kitlelere yaymaya çalışıyorlar bu ev hapsini. Antalya’daki arkadaşlara Grup Yorum adına konser düzenledikleri için de ev hapsi verdiler. - Ne yasalar vardı, halkın tepkisiyle geri çekilmek zorunda kaldı. Halkın örgütlülüğünün gücünü biliyoruz. Bu noktada bizim mücadelemiz çok önemli.
Grup Yorum elemanları 3 haftadır Okmeydanı İdil Kültür Merkezi Önü'nde gerçekleştirdikleri basın açıklaması ve konserlerin bu hafta sonuncusunu düzenleyerek bir kez daha Grup Yorum'un hapsedilemeyeceğini dinleyicileriyle birlikte haykırdı.
Yaklaşık 100 kişinin katıldığı açıklamaya sanatçı dostları Yaşar Kurt ve Pınar Aydınlar'da ve avukatlar da destek verdi. Grup Yorum elemanları, söyledikleri türküleri hafta sonu komployla gözaltına alınan ve tutuklanan Grup Yorum kolektifine ortak olan, Grup Yorum korosu öğrencisi Güney Güzelkara için de söylediklerini ifade ettiler. Grup Yorum 26 Kasım günü tüm dinleyicilerini saat 10.00'da Çağlayan Adliyesi'ne beklediğini söyledi. Ardından söz alan avukat Behiç Aşçı, AKP iktidarının tüm baskı ve sindirme yöntemlerine karşı halkın direneceğini ve sonunda kazananın yine halk olacağını ifade etti. Söz alan sanatçı Yaşar Kurt ise Grup Yorum elemanlarının bu baskılar karşısında hiçbir zaman yılmadığını şimdi de yıldırılamayacağını ifade etti ve Ruhum isimli şarkısını Grup Yorum dinleyicileriyle beraber söyledi. Basın açıklaması Grup Yorum'un söylediği coşkulu türküler ve halaylarla devam etti. Yaklaşık bir saat süren dinleti ve açıklamanın ardından Grup Yorum herkesi yarın Çağlayan Adliyesi'nde saat 10.30’da 110 yılla yargılanacakları mahkemeye davet etti. Okunan basın açıklaması ise şöyle:
Halkın türkülerinden korkuyorlar çünkü türküler halkın en büyük silahıdır.
Üç haftadır idil kültür merkezinin önünde haykırıyoruz. Grup yorum halktır halkı hapsedemezsiniz diyoruz. Grup yorum yarın çağlayan adliyesinde 110 yılla yargılanacak. Nedir grup yoruma 110 yıllık ceza biçmelerinin sebebi. 19 aralık katliamını protesto etmek, parasız eğitim hakkını savunmak, demokratik kurumlara yapılan baskınları protesto etmek, kızıldereye gitmek, israilin gazze saldırısını protesto etmek, güler zere anmasına katılmak ve bunun gibi halkın meşru taleplerini dile getirmek. Aslında bakıldığında özet olarak YAŞAMAK. Evet, bugün hakkını arayan, gerçekleri söyleyen insanların yaşaması, insanlık görevlerini yerine getirmesi yasaklanmaya çalışılıyor.
Seçkin Aydoğan bugün hala tutuklu. Nurtepe halkına sahip çıktığı için bir senedir f tipi hücrelerinde kalıyor.
Kapitalizm bize düşünme diyor, direniş türkülerini söyleme, söylenmesine yardım yataklık etme diyor. Dün sabah Antalya’da 7 tane devrimciyi yorum dinleyicisini tutukladılar ve 6 tanesine de ev hapsi verdiler. Bu kişilerden biri de çalışmalarımızı birlikte yürüttüğümüz Yorum kolektifi içinde çalışan Güney Güzelkara’ydı. Suçları Grup Yorum konseri düzenlemek, Grup Yorum bileti satmak. Evet, bu bir ilk değil daha önce de grup yorum bileti sattığı, bilgisayarında grup yorum şarkıları olduğu için tutuklanıp ceza alan arkadaşlarımız oldu. Ne elde edebildiler? Koca bir hiç. Biz salonları alanları daha fazla doldurduk, daha gür haykırdık sesimizi. Antalya’da tutuklamaların hemen ardından yapılan grup yorum konseri bunun en büyük kanıtıdır. Üç bin kişilik coşkulu konserimiz AKP’nin faşizmine hediyemiz olsun, baktıkça halkın yenilmezliğini hatırlasınlar. Grup yorum dinleyicilerinden ellerini çeksinler.
style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Grup Yorum ve Grup Yorum dinleyicileri ile başladıkları ev hapsi uygulamasına 20 bin tane sipariş ettikleri elektronik kelepçeyle devam edecekler. Her evi hapishaneye çevirmelerine, herkesi kendi gardiyanı yapmalarına izin vermeyeceğiz. Bu onursuzluğa karşı her türlü bedeli ödemeye hazırız… style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Halkın türkülerinden korkuyorlar çünkü türküler halkın en büyük silahıdır. Yarın mahkeme gününde bu silahla AKP iktidarına karşılık vereceğiz. Evde iş yerinde okulda arabada grup yorum dinleyeceğiz.
Herkesi yarın saat 10.00’da direniş türkülerinin yargılanacağı çağlayan adliyesine bekliyoruz.
İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi'nde ve Metris Cezaevi'nde işkence gören ve öldürülen Engin Çeber'le ilgili davada href="http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/141182-iskenceyle-oldurmeye-uc-muebbet" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-decoration: none; color: rgb(26, 106, 177); " target="_blank">verilen kararın ardından, gerekçeli karar açıklandı.
Davada, tutuklu sanıklardan başgardiyanlar Selahattin Apaydın ve Sami Ergaziile dönemin Metris 2. Cezaevi Müdürü style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Fuat Karaosmanoğlu müebbet hapis cezası aldı. Cezaevi doktoru Yemliha Söylemez'e 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi.
İşkence suçundan 2 yıl 6 ay ceza verilen style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Nihat Kızılkaya ise yattığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi.
Polisler Mehmet Pek ile Abdülmuttalip Bozyel ise işkence suçundan üçer kez 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldılar. Uzman Çavuş Murat İşler de aynı suçtan 2 yıl 6 ay hapis aldı.Murat Çise, style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Öncay Bozo ve style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Yavuz Uzun da üçer kez 4 yıl 2 ay hapis cezası aldı.
Gerekçeli kararda, "Ergazi ve Apaydın'ın eylemlerindeki süreklilik, maktulün baş ve boyun bölgesine vurmaları, duvar ve kapı demirlerine maktulün kafasını vurmaları ve alınan raporlar değerlendirildiğinde sanıkların ağırlaştırılmış işkenceyle maktulün ölümüne sebebiyet verdikleri kanaatine varılmıştır" denildi.
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-align: justify; ">Kararda ayrıca, diğer sanık, dönemin Metris Cezaevi 2. Müdürü Fuat Karaosmanoğlu'nun da işkenceyi gördüğü, görmediyse bile meslekî tecrübeleri ile fark etmiş olduğuna itibar edildiği ifade edildi.
Taraf gazetesinin haberine göre, Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararda, Çeber'in gözaltına alındığı Sarıyer Muhsin Bodur Polis Karakolu'nda dövüldüğü ve vücudunda dayak bulgusuna rastlandığı belirtildi.
28 Eylül 2008'de gözaltına alınan Çeber'in 4-7 Ekim arasında işkence gördüğünün ifade edildiği kararda, Karaosmanoğlu'nun Çeber'e yapılan işkencenin ardından "Bundan sonra sayım vermeyenler bu şekilde cezalandırılacaktır" dediği yer aldı.
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-align: justify; ">Karaosmanoğlu'nun beyanı, duruşmalarda ve cezaevindeki keşifte de tanıklarca dile getirilmişti.
"İşkence yargılamasında önemli bir adım"
Çeber Ailesi'nin avukatı Taylan style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; ">Tanay, karar duruşması sonrası yaptığı href="http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/141213-iskence-yargilamasinda-bir-milat-mi" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-decoration: none; color: rgb(26, 106, 177); " target="_blank">açıklamada, bu davayla ilk kez işkence suçunu işleyenlerin en alt sınırdan ceza almadığını söyledi.
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-align: justify; ">"Müdür Karaosmanoğlu işkenceye katılmadı. Sadece işkenceyi yapanların müdürüydü ve işkenceyi önleyebilecekken önlemedi. Ve müebbet hapis cezası aldı. Bu çok ileri bir karar ve devamı gelirse, örneğin Güvenlik Şube Müdürü, işkence yapan polis kadar ceza alabilir. Bu da işkencenin önlenmesinde önemli bir adım."
Önceki davada müebbet hapis cezası alan ve işkenceye katılmış olan gardiyan Kızılkaya'nın bu kez 2,6 yıl ceza alması ve tahliye olması ise kararın eksikliklerinden biri olarak değerlendiriliyor.
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 11px; margin-right: 0px; margin-bottom: 11px; margin-left: 0px; font-size: 16px; color: rgb(54, 57, 61); text-align: justify; ">Ne olmuştu? style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-align: justify; ">Çeber, 28 Eylül 2008'de bir basın açıklamasına katıldığı ve Yürüyüş Dergisi dağıttığı için gözaltına alındı. İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi'nde ve Metris Cezaevi'nde 7 Ekim 2008'e kadar işkence gördü.
Kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi'nde 10 Ekim 2008'de hayatını kaybetti. İşkenceyle öldürüldüğü, bilirkişi raporuyla kanıtlandı.
style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-align: justify; ">Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 39 gardiyan, üç cezaevi müdürü, 13 polis, dört asker ve bir doktor toplam 60 sanık hakkında dava açıldı. style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 10px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-align: justify; ">Metris Cezaevi İkinci Müdürü Karaosmanoğlu, infaz koruma memurları Apaydın, Ergazi ve Kızılkaya işkenceyle insan öldürmek suçundan 1 Haziran 2010'da müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
İşkence yapmak, kasten yaralama, görevi ihmal ve suçu bildirmemek suçlarından da gardiyan Yavuz Uzun ve Murat Çise 7.5 yıl, polis memurları Abdulmuttalip Bozyel ve Mehmet Pek 7.5 yıl, polis Aliye Uçak 2 yıl 6 ay ceza aldı. Cezaevi doktoru Yemliha Söylemez de sahte evrak tanzim etmekten 3 yıl 9 ay hapse mahkum edildi.
Karar, 28 Eylül 2011'de Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce bozuldu. İlk duruşma, karardan 16 ay sonraya, 20 Şubat 2012'ye verildi. 1 Ekim'de href="http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/141182-iskenceyle-oldurmeye-uc-muebbet" style="padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; text-decoration: none; color: rgb(26, 106, 177); " target="_blank">karar duruşması yapıldı. (AS)
Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar style="text-align: justify; ">’ın halkın mühendisleri Barış Önal ve İlhan Kaya için “Komployla Tutuklananlar Serbest Bırakılsın, İlhan Kaya ve Barış Önal’a Özgürlük” adıyla yaptığı kampanya dahilinde gerçekleştirdiği GRUP YORUM konseri style="text-align: justify; "> 24 Kasım 2012 tarihinde Ankara Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Salonu’nda gerçekleştirildi.
Ankara’da günler öncesinden başlayan konser çalışmaları Kızılay’da, Sakarya Caddesi ve Yüksel Caddesi’nde, ODTÜ, Hacettepe, Ankara Üniversitesi’nde, Hüseyingazi, Tuzluçayır, Seyranbağları, Ege Mahallesi, Yenimahalle, Batıkent’te ve şehrin birçok yerinde son güne kadar devam etti. Konsere 2000’in üzerinde kişi katıldı. Salonda adım atacak yerin kalmadığı konsere Çorum, Eskişehir, Nevşehir, İstanbul, Kütahya, Konya, Antalya gibi birçok şehirden de katılım oldu.
Konser hazırlıkları salonda sabahtan itibaren başladı. Fuaye alanında Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar’ın dergisi olan Artı İVME Dergisi'nin, İdilcan Kültür Merkezi'nin ve TAYAD'ın tanıtım masaları açıldı. Halk salona öğle saatinden itibaren gelmeye başladı. Salon içerisinde ise hazırlıklar devam ediyordu. Sahne arkasına “Mühendisiz Mimarız Haklıyız Kazanacağız” yazan Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar imzalı büyük bir pankart asıldı. Salonun yan taraflarında komplo ile tutuklanan 6 devrimci Umut Şener, Hasan Karapınar, Emel Keleş, Semiha Eyilik, Bayram Dalyan, Hakan Yılmaz’ın resimlerinin olduğu ve "Komployla Tutuklananlar Serbest Bırakılsın!" yazan pankart asılıyken, diğer tarafında ise İlhan Kaya ve Barış Önal’ın resimlerinin olduğu, altında "Halkın Mühendisleri Serbest Bırakılsın!" yazan pankart asılıydı. Konser saatlerine yaklaşırken, biletler günler öncesinden tükenmiş olmasına rağmen salonun önünde bilet almak isteyenlerin oluşturduğu büyük bir kalabalık vardı. Tek tip giyinmiş görevlilerin de son hazırlıkları tamamladıktan sonra yerlerini almalarıyla konser için kapılar açıldı ve dinleyiciler içeri alınmaya başlandı.
Konser saatinin gelmesiyle programa Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar’ın konuşması ile başlandı.
Yürümek;
style="text-align: justify; ">yürümeyenleri style="text-align: justify; ">arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..
Yürümek;
dostomuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..
Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...
Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...
Nazım Hikmet’e ait bu dizelerle başlayan konuşmaya halkın mühendisleri Barış Önal ve İlhan Kaya adına herkesi selamlayarak devam edildi. Konuşmada AKP’nin hak arayan herkesi iktidar olduğu son on yılda terörist ilan ettiğinden, her güne tutuklama, gözaltı, katledilme haberleriyle başlandığından, son olarak Antalya, İstanbul, Kocaeli, İzmir, Aydın, Kahramanmaraş, Malatya ve Burdur’da yine komplolarla yapılan gözaltı ve tutuklama teröründen bahsedildi. Aynı şekilde yakın zamanda DEV-GENÇ’lilerin tutuklu arkadaşları için açtıkları çadırlara ne olduğu belirlenemeyen kimyasal gazlarla saldırarak müdahale edildiği belirtildi. Hapishanelerin öğrencilerle dolu olduğundan, İlhan Kaya’nın ODTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencisi, Barış Önal’ın ise ODTÜ mezunu bir mühendis olduğundan ve ikisinin de aylardır Sincan 1 No’lu F tipi hapishanesinde tutulduğu belirtildi. AKP’nin herkese olduğu gibi mühendislere yönelik saldırıları kapsamında da mühendis, mimar ve şehir plancıları örgütlü gücü olan TMMOB’ye de çıkardığı KHK’lar ile saldırdığından bahsedildi ve devrimci mühendisler olarak tüm mühendis ve mimarlar TMMOB’yi sahiplenmek üzere mücadele saflarına çağırıldı. Aynı şekilde yurdun dört bir yanında süren işçi direnişlerinden, İMO’daki işini almak için direnip zafer kazanan Cansel Malatyalı’dan, işlerine zafer kazanarak geri dönen RoseTeks işçilerinden bahsedildi ve şu an direnişlerini sürdürmekte olan Hey Tekstil, BEDAŞ, Kiğılı, Darkmen işçilerinin de kazanacağı belirtildi. Son olarak da dünyanın dört bir yanında emperyalistlerin halkları katlettiği, Suriye’ye işbirlikçiler aracılığıyla saldırıldığı, AKP’nin de bunda büyük payı olduğu, Kürt halkının üzerindeki baskılardan, aleviler üzerindeki asimilasyon politikalarından bahsedildi. AKP’nin bu saldırılarına ancak milyonları örgütleyerek direnilebileceği, halkın yanında olunması gerektiği, halkın yanında Tülin Aydın, Hasan Balıkçı, İsmet Erdoğanların yolu izlenerek olunabileceği, Barış gibi İlhan gibi mücadele ederek bu yolda ilerlenebileceği söylendi.
style="text-align: justify; ">Devrimci mühendislerin konuşmalarından sonra İlhan ve Barış’ın mektubu kürsüden okunarak programa devam edildi.
Zulüm ve işkencenin her geçen gün arttığının örneklerinden birisi olarak sanatını halk için yapan Grup YORUM’a yıllardır devam eden baskıların bir örneği olarak solistlerine ev hapsi cezası verildiği belirtildikten sonra “Grup YORUM Susturulamaz”, “Türküler Durmaz Halaylar Sürer” denilerek sahne Grup YORUM’a bırakıldı.
Grup YORUM konsere büyük bir coşkuyla konsere başladı. Konser boyunca sevilen birçok şarkısını dinleyicilerle birlikte hep bir ağızdan söylediler. Halay şarkılarında salonun darlığına rağmen hemen herkes coşkuyla halaylara katıldı.
Konserin ikinci yarısına başlarken Sincan 1 No’lu F tipi hapishanesindeki özgür tutsaklardan gelen mektup okundu ve Cansel Malatyalı sahneye kısa bir konuşma yapmak üzere davet edildi. Cansel Malatyalı konuşmasında İlhan ve Barış’ın tutuklanma gerekçeleri arasında kendi direnişine destek vermek olduğunu da belirtti. Kendisinin işini geri alabilmek için 8 ay çadır açıp gece gündüz direndiğini, 36 gün açlık grevi yaptığını ve sonunda zaferi kazandığını belirtti. Ancak direnenlerin kazanabileceğini vurguladı, tarihin bunun örnekleri ile dolu olduğunu söyledi. Direnen işçileri ve tüm özgür tutsakları selamladığı konuşmasını Kemal Özer’in dizeleriyle bitirdi:
kapamışlar sıkı sıkı hücrenin kapısını
dışarda kalmış dünya
her şeyi söküp almışlar elinden
bir tek pencere bırakmışlar sana
ve parmaklığın dışında bir tek dal
belli üstüne abanacağı dört duvarın
style="text-align: justify; ">döşemenin sonuna dek susacağı belli
kapı kolay açılmayacak bir daha
sesini yankılamayacak tavan
kim bilir kaç gece uykusuz kalacaksın
anlıyorsun silmek istediklerini olumlu ne varsa künyenden
umut, yenilmemek, yaşama sevinci..
style="text-align: justify; ">anlıyorsun o pencere orada neden
o bir tek dal neyin işkencesi
biri bakmak gibi fazla ışığa direncini köreltecek senin
biri özlemini bileyecek dışarıya
style="text-align: justify; ">her gün biraz daha çökeceksin düştükçe yaşamın tuzağına
oysa bir şey var bilmedikleri neye değse elin silaha dönüşür
öyle bir kavganın içindesin ki
bir ağaç dalı bile dövüşür
bir pencere bile yeter bilincini bilemeye
Cansel Malatyalı’nın konuşmasının ardından konser Grup YORUM’un şarkılarıyla devam etti. Halaylara katılan, tüm şarkılara eşlik eden dinleyicilerin coşkusu salonu sarmıştı. Haklıyız Kazanacağız marşıyla konser bitirildi.
Son sözü alan devrimci mühendisler Barış, İlhan ve komplo ile tutuklanan tüm devrimciler için yapılan kampanya dahilindeki bu konsere katılımından dolayı herkese teşekkür etti. Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar olarak tüm saldırılara karşı ancak örgütlü bir güç ile mücadele edilebileceği ve bu mücadelede mühendis mimarların yerinin halkın yanı olduğu belirtildi. Tüm mühendis ve mimarlar Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar’ın saflarında olmaya çağırılarak konser sonlandırıldı.
Barış ve İlhan'dan gelen mektup;
''Merhaba,
Mimar, mühendis arkadaşlar. Öğrenci, memur, işçi, mahallelerden gelen abiler, ablalar, kardeşler. Hepinize candan bir merhaba!
Bazılarınızla demokrasi mücadelesini beraber omuzladık, kimilerinizle bir sıcak çay eşliğinde saatlerce tartıştık, kimilerinizle yoksul mahallelerin sokaklarında beraber adımladık, derneklerde sendikalarda sol maskeli emek düşmanlarını beraber teşhir ettiklerimizde var aranızda. Yüz yüze hiç görüşemediğimiz, ama hepinizle aynı kavgaya baş koymuşluğumuzun verdiği sıcak tanışıklığımız var! Hepiniz bizimle dayanışmak için geldiniz. Hoş geldiniz.
Sizlere Sincan 1 No’lu F tipi Hapishanesi’nden yazıyoruz. Çünkü,
Bu devletin, adında adalet kelimesi geçen bakanlığı var. Binlerce hakimi, devasa adalet sarayları, ‘’özgürlük hakimleri’’ var, ama adaleti yok.
style="text-align: justify; ">Adı Emniyet Müdürlüğü olan bir kurumu var, ama halkın güvenliğine en büyük tehdit oradan gelir. style="text-align: justify; ">Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var, derelerimizi, ormanlarımızı, evlerimizi, mahallelerimizi 2B arazileri diyerek, kentsel dönüşüm diyerek zengin para babalarına peşkeş çeker, yoksul halkın barınma hakkına saldırır.
Bizler bu halkın mühendisleri, bu halkın aydınları, bu halkın devrimcileri, evlatlarıyız. Bu halkın yoksul mahalleleri kentsel dönüşüm projesi adı altında Ağaoğullarına peşkeş çekilirken, fabrikalarda işçilerin kazanılmış hakları bir bir gaspedilip iş cinayetlerinde katledilirken, ulusal onurumuz kardeş Suriye halkına saldıran emperyalistlerin taşeronluğu yapılıp ayaklar altına alınırken, sokaklarda insanlar polis kurşunuyla katledilirken, işkenceci tecavüzcü polisler terfi ettirilirken, okullarda çocukların beyni yoz ve anti-bilimsel eğitimle boşaltılmaya çalışılırken, Kürt halkına her türlü zulüm ve ulusal baskı uygulanırken, kadınlarımız her gün katledilirken, insanlığın en soylu damarı devrimcilere F tipi zindanlarda işkence edilirken, elbette ki bir köşede oturup bekleyemezdik ve oturup beklemedikde.
Hasan Balıkçı’ların yolunda yürümekten onur duyuyoruz. Devrimci Mimar ve Mühendislerin kavgasının bu süreçteki bir parçası olmaktan onur duyuyoruz.
Birliğimiz, dayanışmamız AKP’nin komplolarını bozacaktır. Buna inanıyoruz.
style="text-align: justify; ">Bugün burada binler buluştuk, yarın onbinler olacağız, sonra milyonlar olacağız ve AKP’nin zulmüne dur diyeceğiz. Kimimiz içeride, kimimiz dışarıda olacak, ama her zaman biz olacağız, birlikte olacağız. Ve AKP zulmünü yeneceğiz. style="text-align: justify; ">Bu inanç ve güvenle sizleri selamlıyoruz. 28 yıldır bu halkın türkülerini söyleyen, halkla birlikte direnen Grup YORUM’u selamlıyoruz.
Sincan 1 No’lu Hapishanesi’nden sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz.''
Bir önceki açıklamamızda Parasız Eğitim İsteyen arkadaşlarının serbest bırakılması için Beyazıt meydanında eylem yapan gençlere kullanıldığını belirttiğimiz gaz şimdi de Vatan Emniyet Müdürlüğü önünde yakınlarını bekleyen kişilere sıkıldı.
style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify; background-color: rgb(255, 255, 255);">Bu kişiler emniyet önünde bekledikleri için saldırıya uğramış, güvenlik şube polislerince gözaltına alınmış ve aralıksız işkenceye maruz kalmışlardır. Hızını alamayan İstanbul polisi denetimleri ve sorumlulukları altında gözaltında bulunan kişilere bu kez de kimyasal gaz sıkmıştır. style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify; background-color: rgb(255, 255, 255);">Daha önce bu gazın bugüne kadar kullanılanlardan farklı bir gaz olduğunu yoğun ve uhu kıvamında olduğunu ve çok uzun süren ve yoğun acılar yaşattığını söylemiştik. Bu konuda gözaltına alınanların beyanları şöyle; style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify; background-color: rgb(255, 255, 255);">DENİZ KABAK; Portakal gazının arkasından temizleme jeli kıvamında bir gaz attılar, gözaltına alındığımızda da çok gaz attılar ama en son attıkları gaz başkaydı. Gözaltına alınmadan sonra bizi uzun süre polis otobüsünde tuttular ve buraya yoğun gaz attıklarında bayılacak duruma geldik. Atılan gaz derinin kabardığı hissi veriyordu.
DENİZ ŞAH; Nefes darlığım var, yoğun bir şekilde gaz attıkları için baygınlık geçirdim, atılan gaz nedeniyle yüzümüz, gözümüz ateş gibi oluyor,
FİGEN ŞEN; Atılan gazlar çok fazlaydı, en son attıkları gaz nedeniyle gözlerim kör oldu sandım. Gaz atıldığından bu yana 30 saat geçmesine rağmen yanıyorum, saçlarıma dokunduğumda ellerim yanıyor,
FEHMİORAL; Atılan gaz derimde aşırı yanma ve kabarma hissi yaratıyor, vücudum balon gibi şişti. Nefes darlığı yaratıyor, göz refleksini öldürüyor, bir kez gözünüzü kapattınız mı bir daha açamıyorsunuz. İki gündür etkisindeyim.
İstanbul Polisi işkenceyi yasallaştırmış ve kurumsallaştırmıştır. Bunun en açık şekilde kimyasal gaz kullanımında görüyoruz. Belli ki İçişleri Bakanlığı bu gazlardan çokça ürettirmiş ve bundan sonra da kullanmaya kararlı görünüyor.
Bu gazın neden kullanıldığını hiçbir hukukçu, bürokrat anlatamaz. Bunu ancak işkenceciler savunabilir.
26 Kasım’da Çağlayan Adliyesi’nde görülecek davada yargılanacak olan Grup Yorum’a destek için hazırlanan videoda “26 Kasım’da her yerde Grup Yorum dinleyelim” çağrısı yapıldı.
style="padding: 0px; margin: 10px 0px 0px; font-family: Helvetica, Arial; font-size: 12px; background-color: rgb(255, 255, 255);">14 Eylül'de Adli Tıp Kurumu önünde İbrahim Çuhadar'ın cenazesini almak için beklerken darp edilerek gözaltına alınan ve 18 Eylül'de konutu terk etmeme cezası verilen Grup Yorum'un solisti Selma Altın ile keman sanatçısı style="padding: 0px; margin: 0px;">Ezgi DilanBalcı de yer aldığı dava 25 Kasım'da Çağlayan Adliyesi'nde görülecek.
25 Kasım'da görülecek dava öncesi Ezel Akay, Niyazi Koyuncu, Pınar Aydınlar, Ruhan Mavruk, Haluk Çetin, Bilgesu Erenus, Adile Yadırgı, style="padding: 0px; margin: 0px;">İsmail Hakkı Demircioğlu ve İbrahim Karaca'nın yer aldığı href="http://www.youtube.com/watch?v=CeXWNPACIC0" style="padding: 0px; margin: 0px; text-decoration: initial; color: rgb(26, 106, 177);" target="_blank">videoda Grup Yorum üyelerine destek olmak için "25 Kasım'da Grup Yorum dinleyelim" çağrısı yapıldı. Grup Yorum üyelerinin toplamda 110 yılla yargılanması videoda "Sizlerin 110 yıl boyunca Grup Yorumu dinlemenizi engellemeye çalışıyorlar" ifadesiyle yer buldu.
Ne Olmuştu?
14 Eylül'de Adli Tıp Kurumu önünde style="padding: 0px; margin: 0px;">İbrahim Çuhadar'ın cenazesini almak için beklerken href="http://www.bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/140915-grup-yorumdan-iskence-protestosu" style="padding: 0px; margin: 0px; text-decoration: initial; color: rgb(26, 106, 177);" target="_blank">darp edilerek gözaltına alınan ve aralarında Grup Yorum'un solisti Selma Altın ile keman sanatçısı style="padding: 0px; margin: 0px;">Ezgi DilanBalcı'nın de bulunduğu 22 kişi'den sekizi 18 Eylül'de tutuklandı. Hakkında soruşturma açılan Altın ve Balcı'nın da aralarında bulunduğu 11 kişiye konutu terk etmeme cezası href="http://www.bianet.org/bianet/hukuk/140919-grup-yoruma-ev-hapsi" style="padding: 0px; margin: 0px; text-decoration: initial; color: rgb(26, 106, 177);" target="_blank">verildi. 14 Kasım'da ev hapsi cezasına itiraz dilekçesi href="http://www.bianet.org/bianet/sanat/142084-grup-yorumdan-ev-hapsine-itiraz" style="padding: 0px; margin: 0px; text-decoration: initial; color: rgb(26, 106, 177);" target="_blank">verildi.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">"İstanbul’un yeniden yapılandırılması bir zafer alayının hikayesidir, İstanbul’u bir kez daha fethedeceğiz. Sadece İstanbul’u değil Ankara ve tüm şehirleri de..’’
1923'te siyasi bağımsızlığını kazanmakla birlikte kendi bağımsız ekonomisini kuramayan yeni cumhuriyet Türkiyesi, 1950'lerle birlikte emperyalizm eliyle kapitalistleşmeye başlar. 1950'de iktidara gelen Menderes hükümeti emperyalizmin Türkiye'yi fethinde iyi bir yerli ortaktır. Emperyalizmle girilen ilişkiler ve Marshall Planı gereğince köylülerin hele ki topraksız veya az topraklı köylülerin aç bırakıldığı bu dönemde şehirler halka umut olarak pazarlanır. Köylerden kentlere yoğun bir göç başlar.
Döneme baktığımızda Türkiye'de kapitalistleşme, şehirleşme, kentlerin dönüşümü ve bugünkü işçi sınıfının doğuşunun birkaç on yıla sığdığını görürüz. Aynı şekilde Türkiye'nin yeni egemenleri de bir dönüşüm yaşarlar. Emperyalizm ülkeye hakim olur ve kendine bağlı kesimler eliyle ülkeyi baştan aşağı değiştirir. Dünün eşrafı, bürokratı, toprak sahibi ülke kaynaklarına sahip olmaya, devleti yönetmeye başlar. Ancak gelişmiş bir sanayi yoktur. Altyapı ve pazar yetersizdir, ne kadar tabansız olduğunu en iyi kendisi bilmektedir. İktidarları emperyalizmin kredilerine ve siyasi yönlendirmelerine bağlıdır. Kendi dinamikleriyle gelişmemiş çarpık kapitalist bir yapının ürünüdür.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Sosyalist yazar Orhan Kemal Gurbet Kuşları romanında bu tabloyu işler, İstanbul'a göçen köylülerin şehre yerleşmesini ve işçileşmesini anlatır. Romanın başkahramanı Memed'tir. Daha öncesinde kısmen şehirde inşaatlarda çalışmış, duvarcılığı öğrenmiş Memed daha iyi bir yaşam umuduyla İstanbul'a gelir. Bir köylüsü ona büyük yıkımların yapıldığını, çok sayıda işçiye ihtiyaç olduğunu yazmıştır. İşçileşen Memed'ler yeni sahipler ve onların ayrıcalıklı çalışanları için İstanbul'u ve diğer şehirleri yıkıp yeniden yaparlar. Ülkeyi yeniden kuran Memed'ler ve Ayşe'ler ise kendilerine şehrin çeperlerinde bir göz konduyu ancak yapabilirler.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Romanda da anlatıldığı gibi İstanbul 1950'lerde adeta yeniden fethedilir, talan edilir. Adnan Menderes, makam arabasıyla gezerek yıkılacak yerleri tespit eder, şehir planlaması onun isteklerine göre yapılır. Şehrin asli unsurlarından gayri müslimlerin canları, malları türlü hile, komplo ve katliamlarla alınır. Adnan Menderes ülkeyi fethe çıkmış işgal ordusu komutanı gibi açıklamalarda bulunmaktadır. İstanbul'un 1453'te Bizans'tan alınmasının yıldönümü tam da bu dönemde hatırlanır, "fetih kutlamaları" geleneği icat edilir. Toprağından koparıp getirdikleri milyonlara şovenizmden, boş umutlardan başka verebilecekleri birşey yoktur.
Orhan Kemal'in romanının başkahramanı Memed'in cebinde köylüsünün mektubuyla geldiği Haydarpaşa Garı, yüzbinlerce yeni işçi adayı köylünün "şah olacağız İstanbul'a şah" türünden sınıf atlama özlemleri ile birlikte geçtiği bir kapı olur. O kapıdan geçen kimse o haliyle kalmaz
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Memed de bu dönüşümü bir şekliyle yaşar. Orhan Kemal romanında bu dönüşümü dönemin gerçekleriyle paralel bir şekilde anlatır.
style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left: 0px; color: rgb(102, 102, 102); font-family: DroidSansRegular; font-size: 13px; line-height: 20px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Kökünden koparılıp, şehre göçertilen hiçbir hukuki ve teknik güvencesi olmayan kondularda yaşayıp yine güvencesiz işlerde çalışan halk da zorlanmaktadır. Köylülükten işçiliğe geçişi bir insan ömrüne sığacak kısalıkta yaşamaktadır. Ancak onun için kesin bir dönüşüm yoktur . Emeğiyle geçinmektedir ama köyüyle bağı da sürmektedir Diğer yandan da şehre gelmek onun bilincinde daha iyi bir noktadayım düşüncesi yaratmaktadır. Şehir yaşamı onda küçük burjuva özlemleri doğurmuş ve büyütmüştür. Örgütsüzdür. Köylüsünden başka kimseyi tanımamakta, mahallesini ona göre seçmektedir. Ancak şehir herkesi değiştirmekte köylüsünü de tanıyamamaktadır. Kapitalist ilişki ve çelişkilerin daha açık, daha baskın yaşanması insanın insanla kurduğu her türlü ilişkiyi paraya indirgemektedir. Geçmişten gelen her türlü bağ, değer ve kültür bunun karşısında duramamakta ya aşınmakta ya da ortadan kalkmaktadır. Ama asalak egemen sınıfta olmayan birşey vardır onda; EMEK. Yeni egemenler onun toprakla bağını -tümüyle olmasa da- koparmış onu emeğiyle başbaşa bırakmıştır. Emeğiyle yeniden varolmak durumundadır.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Ülkemizde kapitalizmin böyle yukarıdan ve çarpık bir şekilde gelişmesi burjuvazinin ekonomiye mutlak hakimiyetini de engeller. Bunun başlıca sebebi emperyalizmin öncelikleridir. işbirlikçi tekelci burjuvazi emperyalizme bağımlıdır. Onun çıkarları doğrultusunda kimi sektörler gelişmekte, fakat bağlantılı başka sektörler gelişmemektedir. Örneğin ülkemizde bağımlı bir otomotiv sektörü o tarihlerde başlar, fakat üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmamıza karşın gemicilik sektörü nedense hiç gelişmez. Emperyalizm bu ülkede neyi önemsediyse, neyi daha karlı gördüyse o daha çok gelişir. Tüm bu tercihler, yetersizlikler ekonomide mutlak hakimiyeti sınırlamaktadır. Çok kazandırmaz denilerek boş bırakılan sektörler ara kesimlerce doldurulur.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Kapitalizm doğası gereği asıl olarak iki sınıflıdır. Burjuvazi ve işçi sınıfı. Ara bir kesim olarak küçük burjuvazi burjuvazinin ayrıcalıklı çalışanlarından, kırdaki ve kentteki küçük üreticilerden, küçük sermaye sahiplerinden oluşur ve işçi sınıfından görece farklı imkanlara sahiptir. Ülkemizde ise kapitalizmin çarpıklığı bu kesimin çapını artırmıştır. Boşluk ara kesimlerin varlığını kısmen sürdürmesine imkan tanımaktadır. Türkiye kapitalizmi köyünden koparıp şehre sürüklediği kitleleri tümüyle mülksüzleştirebilecek, bir başka deyişle işçileştirecek güçte değildir.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Bu sebepler küçük burjuvazinin yaygınlığının ekonomik temellerini oluşturur. 1970'lerde darbeci generallerin söylediği “Sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçti” sözü tam da bunu anlatır.
style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left: 0px; color: rgb(102, 102, 102); font-family: DroidSansRegular; font-size: 13px; line-height: 20px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Küçük burjuvazinin yaygınlığına bir de küçük burjuva yaşam biçimi ve özlemleri de eklemek gerekir. Küçük burjuvazi, burjuva yaşam biçiminin, topluma aktarılmasında köprü olur. Emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan milyonlar da küçük burjuvalar gibi düşünmekte ve yaşamaya çalışmaktadır. Ülkemizde sınıflar arasında asansörler vardır.. Düzen yaşamında sınıf atlama özlemi gözünü yukarı diktiği için hep yukarı çıkanlar görülür aşağı inenler hiç görülmek istenmez. Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde "ülkemiz küçük burjuvalar ülkesidir" sözü daha anlaşılır olur.
1950'den günümüze halk ve egemenler arasındaki mücadelenin temel ekseni bu gerçekler etrafında şekillenir. Köyünden koparılıp şehre göçertilen halk, bir anda büyükşehirlere sahip olan ama şehir nüfusunu köleleştirmeyi ve yönetmeyi başaramayan darbe üzerine darbe yapan egemenler, kanayan bir yara gibi boşalan köyler ve doldukça dolan şehirler.
style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left: 0px; color: rgb(102, 102, 102); font-family: DroidSansRegular; font-size: 13px; line-height: 20px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Halk bu tabloda işçileşmeyi hiç kabul etmedi. Yükselen devrimci ve sol mücadelenin öncülüğünde kaynaştı, yerini aldı, en değerli evlatlarını bu uğurda kaybetti ancak egemenlerin korkulu rüyası olan bir geleneği yaratmayı başardı. Bu mücadele ülkemizde ezilen tüm kesimlerin mücadelesine yeni bir tarz kazandırdı. style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left: 0px; color: rgb(102, 102, 102); font-family: DroidSansRegular; font-size: 13px; line-height: 20px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Egemenler ise onun emeğine ve birikimine türlü şekillerde el koyarak talan zihniyetini sürdürdü Onun düzen özlemlerini sınıf atlama hayallerini kışkırtarak birikimlerine el koydu. 12 Eylül'le beraber başlayan yüksek vergi uygulamaları, kredi kartı ve tüketim kültürünün yaygınlaştırılması, banker veya batık banka olayları vb. Bu adeta üretimde artı-değerine doğrudan el koyamıyorsam, başka türlü el koyarım anlayışıdır.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Bu ekonomi-politik sürerken diğer yandan buna karşı mücadele edenler her türlü zulmü görmüş, halk, devrimci fikirlerden uzak dursun diye her türlü gerici düşüncenin önü açılmıştır: Dini inançların daha gerici bir tarzda kullanılması, faşist düşüncelerin yaygınlaştırılarak halkın birbirine ve başka halklara düşman edilmesi, devletin buna uygun bir şekilde halka karşı daha merkezi ve baskıcı bir tarzda örgütlenmesi bu dönemde başlamıştır.
style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left: 0px; color: rgb(102, 102, 102); font-family: DroidSansRegular; font-size: 13px; line-height: 20px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Bugün egemenler yeni bir fethe çıktılar: Kentsel dönüşüm. Yaklaşık 7 milyon ev yıkılacak. Kaba bir hesapla Türkiye'deki iki evden biri yıkılacak. Bu halkın birikiminin talan edilmesidir. Bu gecekondularda mücadele ile yaratılan değerlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu insanların borca batmış bir halde "nohut oda bakla sofa"larda tecrit ve terbiye edilmesidir. Köleliğe 'ikna' edilmesidir.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Birşey üret(e)meyenlerin halkın ürettiklerine ecdadları gibi el koymaktan başka bir şansları yoktur. AB ve ABD ya da bir başka deyimle IMF ve Dünya Bankası ülke nüfusunda köylülüğün % 10'un altına düşmesini dikte ediyor Türkiye'ye.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Şehirler bir kez daha büyüyecek, kırlar insansızlaşacak. Egemenler kendilerini neleri beklediğinin farkında. Emperyalizme dayanarak ülke yönetmenin bir bedeli var bu bedel yine halka ödetilmeye çalışılacak. Düne göre verebilecekleri daha az, almak istedikleri ise daha fazla. Bu kadar büyük nüfusu yönetmek, sömürmek; onların elinden değerli ne varsa alarak, onları borçlandırarak ve kaderine razı ettirerek mümkün olacak.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Herşey bunun için yapılıyor. Şeker pancarı üretmenin adeta yasaklanarak halkın ne idüğü belirsiz Cargill şekerine mahkum edilmesi, gıdada dışa bağımlılığın kalıcılaştırılması, küçük yerel yönetimlerin kapatılarak büyüklerin daha da büyütülmesini ve merkezileşmenin artırılmasını esas alan yeni yerel yönetim yasaları, mortgage-konut kredisi düzenlemeleri, 4+4+4 ile kindar ve dindar nesiller yetiştirme projesi ve tabii kentsel dönüşüm yasası.
Tüm bunlar egemenlerin planladığı haliyle olduğunda emperyalizmin ve işbirlikçilerinin hayalindeki Türkiye gerçek olacak. Daha köleleşmiş, daha borçlu, daha kötü koşullarda yaşayan, daha çok acı çeken ama itiraz etmeyecek kadar kadere inanan bir halk, fakat yanıbaşındaki komşusuna düşmanlaştırılmış bir halk ve elbette karlarına kar katan egemenler.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Bu mümkün müdür? Tekrar Orhan Kemal'in romanına dönelim. Yüzbinler, milyonlar Haydarpaşa Garı'ndan İstanbul'a geldi. Ne onlar aynı kaldı. Ne İstanbul. Ne diğer şehirler ne de Türkiye aynı kaldı. Biz halk olduk, bir kez daha birlikte mücadeleyi öğrendik. Onlar zulüm ve sömürüden başka birşey yapmadı.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Bugün emperyalizm, müzmin hastalığı ürettiklerini satamamanın pençesinde, krizini sömürgelerine ihraç ediyor. Bunlardan biri de biziz. Fethedilmek istenen evlerimiz, cüzdanlarımız, çocuklarımızın bilinçleri kısacası hayatlarımızdır. Hepimizi borçlandırıp, gerici düşüncelerle kaderimize razı ettirmeye çalışıyorlar. Evlerimiz, ev özlemimiz boynumuza bir köle boyunduruğu gibi asılmaktadır.
style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left: 0px; color: rgb(102, 102, 102); font-family: DroidSansRegular; font-size: 13px; line-height: 20px; background-color: rgb(255, 255, 255); text-align: justify; ">Bizleri evlerimizden sürmek, yerimize konmak istiyorlar. Bu büyük bir mülksüzleştirmedir. Emperyalizm namına girişilen bir talan girişimidir. Bu yalnızca bir kentsel dönüşüm değildir. Türkiye'de kentlerin doğuşu kapitalizmin ve faşizmin doğuşuyla eşzamanlıdır. Ama aynı zamanda ülkemizde bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm düşüncesinin ve pratiğinin çağdaş anlamda doğuşuna da zemin sağlamıştır.
style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Buyrun beyler, Türkiye'deki her dört evin birine sahip bankalarınıza, tapuları değersiz kağıt parçalarına çeviren TOKİ'nize, halkın cebindeki plastik kredi kartlarınıza güveniyorsunuz. Her söze 'hayırlısı, nasip, kader'le başlayan ve bitiren gericiliğinize güveniyorsunuz. Yetiştireceğiniz kindar nesillere güveniyorsunuz. Bankalarınızda sermaye birikirken öfke de birikecek bir yandan. O öfke bizi birleştirecek sizi yakacak. Buyrun aynı şehirlerdeyiz.
face="Times New Roman" style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">Biz Bizans değiliz, surlarımız yok. Halkız. Her yerdeyiz.
face="Times New Roman" style="font-family: 'trebuchet ms', geneva; font-size: 12pt; ">kaynak:kendisandalyemiz.org