Seslerin
Anımsattığı
SESLERİN ANIMSATTIĞI size="2">[*]
TEMEL
DEMİRER
DEMİRER
"Daha iyi,
size="2">iyinin düşmanıdır." size="2">[1]
Müziğin sesleri, haykırışları…
Rahmi
Saltuk'dan Fikret Kızılok'a sesler…
Saltuk'dan Fikret Kızılok'a sesler…
Moğollar'ı bilen, hatırlayan kaç kişi kaldı
acaba?
acaba?
Ya da J.
Saramago'nun, "Damarlarımdaki kan gibisin; varlığını her an
hissetmiyorum ama yokluğunda yaşayamam," betimlemesine layık olan
Beethoven, Chopin, Beatles, Sosa ve ötekiler…
Saramago'nun, "Damarlarımdaki kan gibisin; varlığını her an
hissetmiyorum ama yokluğunda yaşayamam," betimlemesine layık olan
Beethoven, Chopin, Beatles, Sosa ve ötekiler…
Hani G.
P. Telemann viyola konçertosu… Stamitz viyola
konçertoları… V. A. Mozart viyola ve orkestra için
senfoni konçertosu… A. Rolla viyola
konçertoları… J. Brahms viyola ve piyano için
sonat… B. Bartok viyola konçertosu… P. Hindemith
Schvanendreher-v. Valton viyola konçertosu…
P. Telemann viyola konçertosu… Stamitz viyola
konçertoları… V. A. Mozart viyola ve orkestra için
senfoni konçertosu… A. Rolla viyola
konçertoları… J. Brahms viyola ve piyano için
sonat… B. Bartok viyola konçertosu… P. Hindemith
Schvanendreher-v. Valton viyola konçertosu…
Bunları
dinleyip de "Yete gıyankum ga kez nıman mi tangutyun, yes inchbes yem
gıyankin nayel ejan achkov,"[2]
diyen Ermeni Atasözünü anımsamamak mümkün
mü?
dinleyip de "Yete gıyankum ga kez nıman mi tangutyun, yes inchbes yem
gıyankin nayel ejan achkov,"[2]
diyen Ermeni Atasözünü anımsamamak mümkün
mü?
* * * *
*
*
'Mesih Oratoryosu', 'Rahip Zadok İlahisi',
'Su Müziği' gibi bugün bile hâlâ
popüler eserlerin bestecisi Handel, günümüzde J. S.
Bach'la birlikte, Barok dönemin en kusursuz iki bestecisinden biri
olarak değerlendirilir.
'Su Müziği' gibi bugün bile hâlâ
popüler eserlerin bestecisi Handel, günümüzde J. S.
Bach'la birlikte, Barok dönemin en kusursuz iki bestecisinden biri
olarak değerlendirilir.
İnsanlığa sayısız muhteşem ezgi bırakan, insan sesiyle
yapılabilecek her şeyi, kendi dönemi içerisinde yapmış
olduğuna inanılan bu görkemli yaratıcı, 14 Nisan 1759 tarihinde
dünyamızdan ayrılmıştı.
yapılabilecek her şeyi, kendi dönemi içerisinde yapmış
olduğuna inanılan bu görkemli yaratıcı, 14 Nisan 1759 tarihinde
dünyamızdan ayrılmıştı.
Günümüzde J. S. Bach, Barok müziğin en saygı
duyulan, Handel ise en tutkuyla bağlanılan bestecisi
hükmündeydi.
duyulan, Handel ise en tutkuyla bağlanılan bestecisi
hükmündeydi.
* * * *
*
*
"Tanrı beni neşeli bir kul olarak yarattığına göre ona
neşeyle hizmet etmemi de hoş karşılayacaktır muhakkak," diyen
Joseph Haydn; dinledikçe insana sonsuz huzur ve keyif veren, neşeli,
hoppa, şakacı eserlerinin ilham kaynağını da böyle
açıklıyordu...
neşeyle hizmet etmemi de hoş karşılayacaktır muhakkak," diyen
Joseph Haydn; dinledikçe insana sonsuz huzur ve keyif veren, neşeli,
hoppa, şakacı eserlerinin ilham kaynağını da böyle
açıklıyordu...
31
Mayıs 1809'da ölen Avusturyalı besteci Haydn, müzikte
klasik dönemin, sözcüğün tam anlamıyla
"babasıydı".
Mayıs 1809'da ölen Avusturyalı besteci Haydn, müzikte
klasik dönemin, sözcüğün tam anlamıyla
"babasıydı".
Günümüzde, sadece Mozart ve onun inanılmaz dehasıyla
özdeşleştirilen 'müzikte klasik dönem'in
harcını karan, yapı malzemelerini geliştiren kişiydi O.
özdeşleştirilen 'müzikte klasik dönem'in
harcını karan, yapı malzemelerini geliştiren kişiydi O.
Kendisine Haydn tarafından miras bırakılan, mükemmele
ulaştırılmış müzik formlarıyla, etkisi yüzyıllarca
sürecek eserler bestelemek ise, tüm zamanların en büyük
müzik dâhisi Mozart'a düştü. "Klasik
dönemin en büyük bestecisi" denildiğinde akla hemen
Mozart'ın gelmesi bundandır.
ulaştırılmış müzik formlarıyla, etkisi yüzyıllarca
sürecek eserler bestelemek ise, tüm zamanların en büyük
müzik dâhisi Mozart'a düştü. "Klasik
dönemin en büyük bestecisi" denildiğinde akla hemen
Mozart'ın gelmesi bundandır.
Haydn ne
yazık ki uzun yıllar Mozart'ın baş edilemez dehâsının
gölgesinde kaldı. Müziği, XIX. yüzyıl romantizminden XX.
yüzyılın ikinci yarısına kadar "hafif, derinliği olmayan,
yüzeysel" gibi birtakım alçaltıcı tanımlamalarla
anılageldi.
yazık ki uzun yıllar Mozart'ın baş edilemez dehâsının
gölgesinde kaldı. Müziği, XIX. yüzyıl romantizminden XX.
yüzyılın ikinci yarısına kadar "hafif, derinliği olmayan,
yüzeysel" gibi birtakım alçaltıcı tanımlamalarla
anılageldi.
* * * *
*
*
Erdal
Atabek'in, "Sevgiyi biliyor muyuz? Benim olmadığı zaman da
sevmeyi biliyor muyuz? Benden olmadığı, benim gibi olmadığı zaman da
sevmeyi?" sözünü anımsatan Dalida…
Atabek'in, "Sevgiyi biliyor muyuz? Benim olmadığı zaman da
sevmeyi biliyor muyuz? Benden olmadığı, benim gibi olmadığı zaman da
sevmeyi?" sözünü anımsatan Dalida…
O, 1960,
70 ve 80'lerde popüler müziğin diva'sı…
70 ve 80'lerde popüler müziğin diva'sı…
Çoğunlukla Les Gitanes adıyla bilinen 'Gitane',
'Buenos Noches Mi Amor', 'Lazzarelle', 'Le
Petit Chemin de Pierres', 'Tu Peux Tout Faire de Moi' arife
tarif gerektirmeyen parçalarıyla…
'Buenos Noches Mi Amor', 'Lazzarelle', 'Le
Petit Chemin de Pierres', 'Tu Peux Tout Faire de Moi' arife
tarif gerektirmeyen parçalarıyla…
Sonra da
bir gün, "Beni affedin, hayat benim için dayanılmaz
oldu..." notuyla sona erdirdiği yaşamıyla…
bir gün, "Beni affedin, hayat benim için dayanılmaz
oldu..." notuyla sona erdirdiği yaşamıyla…
* * * *
*
*
Ne
yazıktır ki Knut Wicksell'in, "İnsan meyvenin
çekirdeğini taşıması gibi ölümü kendi içinde
taşımaktadır," sözündeki gibi oldu bu kez de…
yazıktır ki Knut Wicksell'in, "İnsan meyvenin
çekirdeğini taşıması gibi ölümü kendi içinde
taşımaktadır," sözündeki gibi oldu bu kez de…
O da
bırakıp gitti bizi; adı Jean Ferrat'dı; 1960'lı ve
1970'li yıllarda politik ve lirik şarkılarıyla ünlenen, bir
dönem Fransız radyo ve televizyonlarında yasaklanandı…
bırakıp gitti bizi; adı Jean Ferrat'dı; 1960'lı ve
1970'li yıllarda politik ve lirik şarkılarıyla ünlenen, bir
dönem Fransız radyo ve televizyonlarında yasaklanandı…
79
yaşında yaşama veda etti. Siyasal görüşlerini ve şiirsel
aşkları yansıttığı şarkılarıyla O hep soldaydı…
yaşında yaşama veda etti. Siyasal görüşlerini ve şiirsel
aşkları yansıttığı şarkılarıyla O hep soldaydı…
Hem
yazar, hem besteci, hem de yorumcu ve gerçek adıyla Jean Tenenbaum 23
Aralık 1930'da dar gelirli, Rus Yahudisi kökenli bir ailenin
dördüncü çocuğu olarak, Paris'in Batı
banliyölerinden Vaucresson'da dünyaya geldi. 11 yaşındayken
babası binlerce Fransız Yahudisi gibi Ausschwitz ölüm kampına
sürüldü. Küçük Jean hayatta kalışını
kendisini saklayan komünist militanlara borçludur. Hiçbir
zaman parti üyesi olmayan Jean son nefesine kadar sola, devrimcilere,
komünistlere minnettar ve sadık kalacaktır.
yazar, hem besteci, hem de yorumcu ve gerçek adıyla Jean Tenenbaum 23
Aralık 1930'da dar gelirli, Rus Yahudisi kökenli bir ailenin
dördüncü çocuğu olarak, Paris'in Batı
banliyölerinden Vaucresson'da dünyaya geldi. 11 yaşındayken
babası binlerce Fransız Yahudisi gibi Ausschwitz ölüm kampına
sürüldü. Küçük Jean hayatta kalışını
kendisini saklayan komünist militanlara borçludur. Hiçbir
zaman parti üyesi olmayan Jean son nefesine kadar sola, devrimcilere,
komünistlere minnettar ve sadık kalacaktır.
II.
Dünya Savaşı günlerinde Alman işgalcilerin elinden komünist
bir direnişçi tarafından kurtarılan Ferrat, babasının Auschwitz
kampına gönderilmesinin öyküsünü "Nuit et
Brouillard/ Gece ve Sis' adlı şarkısında dile getirmişti. Bu
şarkı, 1963'te Charles Cros Akademisi Plak Büyük
Ödülü'ne değer görülmüştü.
Dünya Savaşı günlerinde Alman işgalcilerin elinden komünist
bir direnişçi tarafından kurtarılan Ferrat, babasının Auschwitz
kampına gönderilmesinin öyküsünü "Nuit et
Brouillard/ Gece ve Sis' adlı şarkısında dile getirmişti. Bu
şarkı, 1963'te Charles Cros Akademisi Plak Büyük
Ödülü'ne değer görülmüştü.
Şarkıcılığa 1950'lerin başlarında Paris'teki bir gece
kulübünde başlayan Ferrat, 1956'da en sevdiği şairlerin
başında gelen Louis Aragon'un 'Elsa'nın
Gözleri' adlı şiirini bestelemiş, Andre Claveau'nun
söylediği bu şarkı büyük ün kazanmıştı.
Ferrat'nın en sevilen şarkıları arasında 'La Montagne/
Dağ' ve 'La femme est l'avenir de l'homme/ Kadın
Erkeğin Geleceğidir' de bulunuyordu.
kulübünde başlayan Ferrat, 1956'da en sevdiği şairlerin
başında gelen Louis Aragon'un 'Elsa'nın
Gözleri' adlı şiirini bestelemiş, Andre Claveau'nun
söylediği bu şarkı büyük ün kazanmıştı.
Ferrat'nın en sevilen şarkıları arasında 'La Montagne/
Dağ' ve 'La femme est l'avenir de l'homme/ Kadın
Erkeğin Geleceğidir' de bulunuyordu.
1960'lı ve 1970'li yıllarda lirik aşk şarkıları ve
politik şansonlarıyla ünlenen Ferrat'nın 'Potemkin'
ve "Ma France/ Benim Fransam' gibi şarkıları, Fransız
hükümetinin radyo ve televizyona baskı uyguladığı
1960'larda yayından kaldırılmıştı.
politik şansonlarıyla ünlenen Ferrat'nın 'Potemkin'
ve "Ma France/ Benim Fransam' gibi şarkıları, Fransız
hükümetinin radyo ve televizyona baskı uyguladığı
1960'larda yayından kaldırılmıştı.
1967
yılında Küba'yı ziyaret eden Fransız sanatçı,
dönüşünde bestelediği "Cuba, si/ Küba,
evet' adlı şarkıda bu ülkeyi "yoksul ama
özgür" diye nitelemiş, şarkı o dönemde çok
popüler olmuştu.
yılında Küba'yı ziyaret eden Fransız sanatçı,
dönüşünde bestelediği "Cuba, si/ Küba,
evet' adlı şarkıda bu ülkeyi "yoksul ama
özgür" diye nitelemiş, şarkı o dönemde çok
popüler olmuştu.
Evet,
evet O yalnızca 60'ların moda, 68 neslinin "angaje" bir
müzisyeni değildi. İnsanın içini ısıtan bir ses; has ipekten
dokunmuş kadife kadar zarif, insanı şefkatle saran bir üslupla
ezgiler yazmış okumuştu.
evet O yalnızca 60'ların moda, 68 neslinin "angaje" bir
müzisyeni değildi. İnsanın içini ısıtan bir ses; has ipekten
dokunmuş kadife kadar zarif, insanı şefkatle saran bir üslupla
ezgiler yazmış okumuştu.
Ferrat'nın ölümüne ilişkin olarak yakın dostu
olan Michel Drucker, "Bugün tüm Fransa, tüm bir kuşak
yas tutuyor" diyerek Ferrat'yı Fransız şansonunun
büyük ustalarıyla kıyasladı: "Önce Jacques Brel,
Georges Brassens, Leo Ferre, sonra Jean Ferrat... O, Mohikanların
sonuncusuydu."
olan Michel Drucker, "Bugün tüm Fransa, tüm bir kuşak
yas tutuyor" diyerek Ferrat'yı Fransız şansonunun
büyük ustalarıyla kıyasladı: "Önce Jacques Brel,
Georges Brassens, Leo Ferre, sonra Jean Ferrat... O, Mohikanların
sonuncusuydu."
Ve
cenaze töreninin sonunda mikrofon tutulan 30 yaşlarında genç
bir adamın, "Bir tek onun sesi bende mücadele etme isteği ve
gücü yaratıyor. Şiirleri, şarkıları hayatta tutunacak
hiçbir dalım kalmasa bile bana şu dünyada haksızlıklara
direnme arzusu veriyor,"[3] diye
betimlediği isyandı…
cenaze töreninin sonunda mikrofon tutulan 30 yaşlarında genç
bir adamın, "Bir tek onun sesi bende mücadele etme isteği ve
gücü yaratıyor. Şiirleri, şarkıları hayatta tutunacak
hiçbir dalım kalmasa bile bana şu dünyada haksızlıklara
direnme arzusu veriyor,"[3] diye
betimlediği isyandı…
O
isyanını meydanlarda, şenliklerde şarkılar söyleyerek
haykırdı.
isyanını meydanlarda, şenliklerde şarkılar söyleyerek
haykırdı.
Ondan
geriye Nazi kurbanlarına ithaf edilmiş, belki de en duygulu ve isyan
ettirici şarkı, 'Nuit et brouillard/ Gece ve Sis' (1963),
Ardèche dağlarının muhteşem Ferrat türküsü
'La Montagne/ Dağ', romantik 'Aimer à perdre
raison/ Aklını kaybedercesine sevmek', 'Potemkin',
'C'est beau la vie/ Hayat Güzel', 'L'amour
est cerise/ Aşk Kirazdır', "La femme est l'avenir de
l'homme/ Kadın İnsanın (Erkeğin) Geleceğidir"
kaldı…
geriye Nazi kurbanlarına ithaf edilmiş, belki de en duygulu ve isyan
ettirici şarkı, 'Nuit et brouillard/ Gece ve Sis' (1963),
Ardèche dağlarının muhteşem Ferrat türküsü
'La Montagne/ Dağ', romantik 'Aimer à perdre
raison/ Aklını kaybedercesine sevmek', 'Potemkin',
'C'est beau la vie/ Hayat Güzel', 'L'amour
est cerise/ Aşk Kirazdır', "La femme est l'avenir de
l'homme/ Kadın İnsanın (Erkeğin) Geleceğidir"
kaldı…
* * * *
*
*
'So Long Marianne', 'Suzanne', 'First We
Take Manhattan', 'I'm Your Man'…
Take Manhattan', 'I'm Your Man'…
Sonra
'Dance Me To The End of Love'dan 'Sisters of
Mercy'ye…
'Dance Me To The End of Love'dan 'Sisters of
Mercy'ye…
Ve ille
de 'I Tried to Leave You / Seni Terk Etmeyi
Denedim'…
de 'I Tried to Leave You / Seni Terk Etmeyi
Denedim'…
Bunları; "aydınlık tebessümüyle hayata zarifçe
tutunmuş bir bilge"[4] olarak
betimlenmeyi hak eden O söyledi…
tutunmuş bir bilge"[4] olarak
betimlenmeyi hak eden O söyledi…
"Cohen olmasaydı 'Suzanne', 'Partisan' ve
'First We Take Manhattan' ve de 'Famous Blue
Raincoat' gibi müthiş şarkılar/şiirler hayatımıza girmemiş
olacaktı... Şarkı söyleyen Leonard Cohen ise gerisi
teferruattır…" Tuğrul Eryılmaz'ın
deyişiyle…
'First We Take Manhattan' ve de 'Famous Blue
Raincoat' gibi müthiş şarkılar/şiirler hayatımıza girmemiş
olacaktı... Şarkı söyleyen Leonard Cohen ise gerisi
teferruattır…" Tuğrul Eryılmaz'ın
deyişiyle…
"Tütsülenmiş bir ses"dir O. size="2">[5]
Ya da
"Sahnede bir şair, müzisyenden farklı durur. Beklentisi
dinleyiciden yüksektir. Biz ona ister şair, ister militan muhalif,
ister melankolik, ister depresyonun kralı, ister ihtiyar kurt diyelim
Leonard Cohen mikrofonu iki elinin arasına alıp ses verdiğinde
ürpermemek zordur… Şarkılarında yalnızlığını paylaşmaz,
derdini anlatır ama küçük bir pencereden ışığın
sızmasına izin verir. Tutkuludur…" size="2">[6]
"Sahnede bir şair, müzisyenden farklı durur. Beklentisi
dinleyiciden yüksektir. Biz ona ister şair, ister militan muhalif,
ister melankolik, ister depresyonun kralı, ister ihtiyar kurt diyelim
Leonard Cohen mikrofonu iki elinin arasına alıp ses verdiğinde
ürpermemek zordur… Şarkılarında yalnızlığını paylaşmaz,
derdini anlatır ama küçük bir pencereden ışığın
sızmasına izin verir. Tutkuludur…" size="2">[6]
Veya
Wilhelm Reich'ın, "Çevrendekileri alçaltarak
değil, kendini gerçekten yücelterek
büyüyebilirsin," diye tarif ettiklerindendir…
Wilhelm Reich'ın, "Çevrendekileri alçaltarak
değil, kendini gerçekten yücelterek
büyüyebilirsin," diye tarif ettiklerindendir…
* * * *
*
*
Kubilay
Mutlu'nun işaret ettiği gibi, çok farklıydı gitarı Victor
Jara'nın, [7] hem de pek
çok…
Mutlu'nun işaret ettiği gibi, çok farklıydı gitarı Victor
Jara'nın, [7] hem de pek
çok…
Vladimir
Çernişev görmüştü onun son anlarını ve muhabirlik
yaptığı gazetenin sayfalarında şöyle anlatıyordu yaşananları:
"Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından
hiç ayırmadığı refakatçisiyle gitarıyla birlikte stadyuma
getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular
gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye
başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor'un ellerini
kırdılar. Artık gitar çalmıyordu ama zayıf bir sesle şarkı
söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını
parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip
tribünlerin önüne astılar."
Çernişev görmüştü onun son anlarını ve muhabirlik
yaptığı gazetenin sayfalarında şöyle anlatıyordu yaşananları:
"Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından
hiç ayırmadığı refakatçisiyle gitarıyla birlikte stadyuma
getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular
gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye
başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor'un ellerini
kırdılar. Artık gitar çalmıyordu ama zayıf bir sesle şarkı
söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını
parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip
tribünlerin önüne astılar."
16
Eylül 1973 tarihinde yaşanmıştı bunlar, Victor Jara sadece gitar
çalıp şarkı söylüyordu, ama korkuyorlardı ondan.
Çünkü onun şarkılarının en büyük
düşmanı darbeci Pinochet'ydi. Şarkıları susmasın istiyordu,
daha güzel bir dünya istiyordu. İnsanların yoksulluktan
ölmediği bir dünya...
Eylül 1973 tarihinde yaşanmıştı bunlar, Victor Jara sadece gitar
çalıp şarkı söylüyordu, ama korkuyorlardı ondan.
Çünkü onun şarkılarının en büyük
düşmanı darbeci Pinochet'ydi. Şarkıları susmasın istiyordu,
daha güzel bir dünya istiyordu. İnsanların yoksulluktan
ölmediği bir dünya...
Bunun
içindir ki S. Kierkegaard'ın, "En çok yaşamış
olan, uzun yıllar yaşamış olan değil, yaşamının anlamını en fazla
anlamış olan insandır," sözünü doğrulamıştı
Victor Jara…
içindir ki S. Kierkegaard'ın, "En çok yaşamış
olan, uzun yıllar yaşamış olan değil, yaşamının anlamını en fazla
anlamış olan insandır," sözünü doğrulamıştı
Victor Jara…
"Devrimci şarkıcı olmanın yalnızca politik şarkılar
söylemek anlamına geldiğine inanmıyorum. Devrimcilik halkımızın
değerlerini emperyalizmden kurtarmaktır."diyen O Şili'de yeni
şarkı-türkü hareketinin öncülerindendir.
söylemek anlamına geldiğine inanmıyorum. Devrimcilik halkımızın
değerlerini emperyalizmden kurtarmaktır."diyen O Şili'de yeni
şarkı-türkü hareketinin öncülerindendir.
* * * *
*
*
Hani
sözleri Yusuf Hayaloğlu'na, müziği ve bestesi Ona ait olan
'Vakit Tamam'da, "Vakit tamam seni terk ediyorum/ Bu
incecik bir veda havasıdır/ Parmak uçlarına değen sıcaklık/
İncinen bir hayatın yarasıdır/ Kalacak tüm izlerin hayatımda/
Gözümden bir damla yaş aktığında/ Bir yer bulabilsem seni
hatırlatmayan/ Kan tarlası gelincik şafağında/ Ölümse korktum
savaşsa hep kaçtım/ Vur kendini korkularda hadi al/ Seninle bir
bütün olabilirdik/ Hoşçakal iki gözüm
hoşça kal," diye haykıran Ahmet Kaya…
sözleri Yusuf Hayaloğlu'na, müziği ve bestesi Ona ait olan
'Vakit Tamam'da, "Vakit tamam seni terk ediyorum/ Bu
incecik bir veda havasıdır/ Parmak uçlarına değen sıcaklık/
İncinen bir hayatın yarasıdır/ Kalacak tüm izlerin hayatımda/
Gözümden bir damla yaş aktığında/ Bir yer bulabilsem seni
hatırlatmayan/ Kan tarlası gelincik şafağında/ Ölümse korktum
savaşsa hep kaçtım/ Vur kendini korkularda hadi al/ Seninle bir
bütün olabilirdik/ Hoşçakal iki gözüm
hoşça kal," diye haykıran Ahmet Kaya…
Hani
sürgünde öldürülen, 12 Şubat 1999'da,
ölmeden çok önce katledilen Ahmet Kaya…
sürgünde öldürülen, 12 Şubat 1999'da,
ölmeden çok önce katledilen Ahmet Kaya…
Anımsar
mısınız? 12 Şubat 1999'da Magazin Gazetecilere Derneği'nin
ödül törenine katılan Ahmet Kaya sahneye çıkıp
önce ödülünü aldı. Ardından da yakında
Kürtçe bir klip çekeceğini söyledi. Ve sahnedeki
Kaya çatal bıçak yağmuruna tutuldu. Eşi Gülten Kaya o
geceyi şöyle anlatmıştı:
mısınız? 12 Şubat 1999'da Magazin Gazetecilere Derneği'nin
ödül törenine katılan Ahmet Kaya sahneye çıkıp
önce ödülünü aldı. Ardından da yakında
Kürtçe bir klip çekeceğini söyledi. Ve sahnedeki
Kaya çatal bıçak yağmuruna tutuldu. Eşi Gülten Kaya o
geceyi şöyle anlatmıştı:
"Serdar Ortaç sahnede okuduğu şarkı
sözünü bir anda değiştirerek, "Bu devirde kimse sultan
değil padişah değil. Atatürk yolunda Türkiye! Bu vatan bizim,
ellerin değil!" diyordu. Bu şarkı üzerine iyice gerildi ortam.
Şenay Düdek Ahmet'e, "Sünnetsiz pezevenk" diye
bağırıyordu. Sonra Ercan Saatçi, Tuncay Önder, Erdal Acar ve
onun bir grup adamı vardı provokasyon grubunun içinde.
sözünü bir anda değiştirerek, "Bu devirde kimse sultan
değil padişah değil. Atatürk yolunda Türkiye! Bu vatan bizim,
ellerin değil!" diyordu. Bu şarkı üzerine iyice gerildi ortam.
Şenay Düdek Ahmet'e, "Sünnetsiz pezevenk" diye
bağırıyordu. Sonra Ercan Saatçi, Tuncay Önder, Erdal Acar ve
onun bir grup adamı vardı provokasyon grubunun içinde.
Bir
başkası, Reha Muhtar çıkıp memleket bölündüğü
için memleketim şarkısını okutuyor. Birden 10. Yıl marşı sahne
alıyor. Herkes hezeyan içinde... Zaten grup psikolojisi
böyledir, insanlar katılmak zorunda da hissediyor
kendilerini..."
başkası, Reha Muhtar çıkıp memleket bölündüğü
için memleketim şarkısını okutuyor. Birden 10. Yıl marşı sahne
alıyor. Herkes hezeyan içinde... Zaten grup psikolojisi
böyledir, insanlar katılmak zorunda da hissediyor
kendilerini..."
Gülten Kaya O gece Ahmet Kaya'nın başına gelenleri hep
anlattı ama o geceden dışarıya yansıyan isim sadece Reha Muhtar, Şenay
Düdek ve Serdar Ortaç oldu. Bir de Ahmet Kaya'ya atılan
çatalların önüne kendini siper eden Mehmet
Aslantuğ'un ismi duyuldu. Gülten Kaya isimleri teker teker
saymaktan hep imtina etti.
anlattı ama o geceden dışarıya yansıyan isim sadece Reha Muhtar, Şenay
Düdek ve Serdar Ortaç oldu. Bir de Ahmet Kaya'ya atılan
çatalların önüne kendini siper eden Mehmet
Aslantuğ'un ismi duyuldu. Gülten Kaya isimleri teker teker
saymaktan hep imtina etti.
Balçiçek Pamir o gecenin videosunu yayımladı ve isimleri
şöyle saydı: "Kimler var kimler ben görüntülerden
şöyle görüyorum, İbrahim Tatlıses, Mahsun
Kırmızıgül, Ajda Pekkan, Kadir İnanır, Edip Akbayram, Mustafa
Topaloğlu, Özcan Deniz var ve bu isimlerin hepsi de 10. yıl marşını
ayakta söyleyen isimler"di…
şöyle saydı: "Kimler var kimler ben görüntülerden
şöyle görüyorum, İbrahim Tatlıses, Mahsun
Kırmızıgül, Ajda Pekkan, Kadir İnanır, Edip Akbayram, Mustafa
Topaloğlu, Özcan Deniz var ve bu isimlerin hepsi de 10. yıl marşını
ayakta söyleyen isimler"di…
Ahmet
Kaya'ya saldıran o lanetli isimler yaşıyor mu? Yoksa ölen Ahmet
Kaya değil de onlar mı?
Kaya'ya saldıran o lanetli isimler yaşıyor mu? Yoksa ölen Ahmet
Kaya değil de onlar mı?
* * * *
*
*
"Aram Tigran, isminin hem Kürtçe hem de Ermenicedeki
anlamı gibi huzur, dinginlik, sakinlik taşıyordu sesinde. Herkesin
çocukluğuna, ilk gençliğine ve bugününe sesinden
bir iz düşürdü. En öfkeli anlarda bile bağışlayıcı
olmanın sesiydi Aram…" size="2">[8]
anlamı gibi huzur, dinginlik, sakinlik taşıyordu sesinde. Herkesin
çocukluğuna, ilk gençliğine ve bugününe sesinden
bir iz düşürdü. En öfkeli anlarda bile bağışlayıcı
olmanın sesiydi Aram…" size="2">[8]
1934
yılında Suriye'de, Kamışlı'da doğdu. Babası ise
Türkiyeliydi. Sason'da doğmuştu. Ermeni Tehciri sırasında
onlara Kürt bir aile sahip çıkmıştı. O yüzdendir ki
Aram'ın ailesi Ermenice değil de Kürtçe konuşuyordu. O
yüzdendir ki Aram Kürtçe müzik yaptı. Daha yirmili
yaşlara varmadan müziğe babasının diretmesiyle ud çalarak
başladı. 1966 yılında Ermenistan'daki nüfus azaldığı
için Ermenistan'a gitti. Orada müziğe daha da
yoğunlaştı. Düğünlerde çalmaya başladı. Sonrasında
bir düğünde cümbüşü keşfedince ud
çalmaktan vazgeçip bütün ömrü boyunca
sadece cümbüş çaldı. Adı cümbüşle
özdeşleşti.
yılında Suriye'de, Kamışlı'da doğdu. Babası ise
Türkiyeliydi. Sason'da doğmuştu. Ermeni Tehciri sırasında
onlara Kürt bir aile sahip çıkmıştı. O yüzdendir ki
Aram'ın ailesi Ermenice değil de Kürtçe konuşuyordu. O
yüzdendir ki Aram Kürtçe müzik yaptı. Daha yirmili
yaşlara varmadan müziğe babasının diretmesiyle ud çalarak
başladı. 1966 yılında Ermenistan'daki nüfus azaldığı
için Ermenistan'a gitti. Orada müziğe daha da
yoğunlaştı. Düğünlerde çalmaya başladı. Sonrasında
bir düğünde cümbüşü keşfedince ud
çalmaktan vazgeçip bütün ömrü boyunca
sadece cümbüş çaldı. Adı cümbüşle
özdeşleşti.
On sekiz
yıl boyunca Erivan radyosunda çalıştı. O zamanlardan itibaren
adeta müziğindeki renk gibi fısıltı yoluyla insanların arasında
sesi dağıldı. Kendini göstermeden görünür oldu. Her
yerde dinlenmeye başlandı. 'Ey Dilberê' herkesin
dilindeydi. Aşık olan da söylüyordu bu şarkıyı, savaşan
da...
yıl boyunca Erivan radyosunda çalıştı. O zamanlardan itibaren
adeta müziğindeki renk gibi fısıltı yoluyla insanların arasında
sesi dağıldı. Kendini göstermeden görünür oldu. Her
yerde dinlenmeye başlandı. 'Ey Dilberê' herkesin
dilindeydi. Aşık olan da söylüyordu bu şarkıyı, savaşan
da...
Sonra
yine göç yolları göründü ona. Sason, Kamışlı,
Erivan derken bu defa Avrupa'ya geçti. Sanatına orada devam
etti. Yıllardır sadece sesini duyduğumuz Aram bu defa bize gözle
görünür oldu (Diyarbakır'a konsere geldiğinde de el
üstünde tutulur olmuştu). Bize bir amca, bir baba, yakın bir
akraba gibi göründü. Bizi anlayan, duyan, dermanını derdin
içinde bulan bir akılmenddi aslında O…
yine göç yolları göründü ona. Sason, Kamışlı,
Erivan derken bu defa Avrupa'ya geçti. Sanatına orada devam
etti. Yıllardır sadece sesini duyduğumuz Aram bu defa bize gözle
görünür oldu (Diyarbakır'a konsere geldiğinde de el
üstünde tutulur olmuştu). Bize bir amca, bir baba, yakın bir
akraba gibi göründü. Bizi anlayan, duyan, dermanını derdin
içinde bulan bir akılmenddi aslında O…
Bizlere
"Dıb'at quş'at ilono glaf i qlaftayde dıb'at
quş'at 'amo manı' lişone" size="2">[9] Süryani Atasözünü
anımsatan "Aram Tigran verdiği söyleşilerde sık sık
Kürtlere borcunu ödemeye çalıştığını
söylerdi…
"Dıb'at quş'at ilono glaf i qlaftayde dıb'at
quş'at 'amo manı' lişone" size="2">[9] Süryani Atasözünü
anımsatan "Aram Tigran verdiği söyleşilerde sık sık
Kürtlere borcunu ödemeye çalıştığını
söylerdi…
Bu
topraklarda Aram'ın sesini dinleyerek büyüyen üç
kuşak var. Aslında onun kişisel tarihi, bu toprakların acı
gerçekliğinin tarihidir aynı zamanda. Batman Sason'a bağlı
bir köyde yaşayan babası, 1915 saldırılarından kurtulup Suriye
Qamişlo'ya sığınabilen birkaç köylüden biridir.
1934 yılında Qamişlo'da dünyaya gelir. Aram 15 yaşına
geldiğinde, düğünlerde, şenliklerde, içki masalarında
cümbüş çalıp klam okuyan bir müzisyendir. Yavaş
yavaş halk arasında tanınır.
topraklarda Aram'ın sesini dinleyerek büyüyen üç
kuşak var. Aslında onun kişisel tarihi, bu toprakların acı
gerçekliğinin tarihidir aynı zamanda. Batman Sason'a bağlı
bir köyde yaşayan babası, 1915 saldırılarından kurtulup Suriye
Qamişlo'ya sığınabilen birkaç köylüden biridir.
1934 yılında Qamişlo'da dünyaya gelir. Aram 15 yaşına
geldiğinde, düğünlerde, şenliklerde, içki masalarında
cümbüş çalıp klam okuyan bir müzisyendir. Yavaş
yavaş halk arasında tanınır.
Aslen
Ermeni olan Aram, ailenin diğer bireyleri gibi Kürtçe'yi
anadili gibi konuşur, önceleri sadece Kürtçe okur. Daha
sonra repertuarına Ermenice'yi de ekler. Buna Türkçe,
Arapça şarkılar dahil olur. 60'larda Suriye'de
tanınmış bir sanatçıdır artık. Diğer ülkelerdeki
Kürtler arasında da ünü duyulur.
Ermeni olan Aram, ailenin diğer bireyleri gibi Kürtçe'yi
anadili gibi konuşur, önceleri sadece Kürtçe okur. Daha
sonra repertuarına Ermenice'yi de ekler. Buna Türkçe,
Arapça şarkılar dahil olur. 60'larda Suriye'de
tanınmış bir sanatçıdır artık. Diğer ülkelerdeki
Kürtler arasında da ünü duyulur.
O
yıllarda Sovyet yönetimi Ermenistan Devlet Radyosu bünyesinde
dünyadaki ilk Kürtçe radyo yayını kabul edilen Radyoya
Yerevan'ı kurar. Hem radyo yönetiminin ısrarı hem de
Aram'ın isteğiyle, yeni mekânı Erivan olur. Kürtçe
ıslık çalmanın bile suç olduğu zamanlardır bu yıllar. Ama
radyo dalgaları sınır tanımaz.
yıllarda Sovyet yönetimi Ermenistan Devlet Radyosu bünyesinde
dünyadaki ilk Kürtçe radyo yayını kabul edilen Radyoya
Yerevan'ı kurar. Hem radyo yönetiminin ısrarı hem de
Aram'ın isteğiyle, yeni mekânı Erivan olur. Kürtçe
ıslık çalmanın bile suç olduğu zamanlardır bu yıllar. Ama
radyo dalgaları sınır tanımaz.
Sınırların da sınırı bir yere kadardır. Gizli gizli dinlenen bu
radyo, her gün yapılan 2 saatlik yayın ile Kürtler için
adeta bir ayin/ terapi/varoluş olur.
radyo, her gün yapılan 2 saatlik yayın ile Kürtler için
adeta bir ayin/ terapi/varoluş olur.
Bu
sınır tanımayan kanalda onun sesi ve cümbüşünün
ezgisinin duyulmasıyla, Aram Dikran efsanesi başlar. Kısa zamanda halk
arasında çok sevilir. Klamları dilden dile dolaşır. Onunla
bütünleşmiş Ey Dîlberê şarkısı tabiri caizse hit
olur.
sınır tanımayan kanalda onun sesi ve cümbüşünün
ezgisinin duyulmasıyla, Aram Dikran efsanesi başlar. Kısa zamanda halk
arasında çok sevilir. Klamları dilden dile dolaşır. Onunla
bütünleşmiş Ey Dîlberê şarkısı tabiri caizse hit
olur.
O
dönemlerde albüm yapma olanakları yoktur. Ama özellikle
Türkiye'de radyo kayıtlarından alınan klamları evlerde ya da
mahalle kasetçilerinde biraraya getirilip el altından satılır. Bu
şekilde yapılmış ona yakın kaset Ortadoğu'da elden ele
dolaştırılır. 60 yıllık müzik yaşamına 400'e yakın klam
sığdıran üstadın maalesef sadece bazı eserleri son yıllarda
profesyonel olarak albümleştirildi. Başta Şiwan Perwer ve Ciwan Haco
olmak üzere birçok Kürt müzisyen onun klamlarını
okudu.
dönemlerde albüm yapma olanakları yoktur. Ama özellikle
Türkiye'de radyo kayıtlarından alınan klamları evlerde ya da
mahalle kasetçilerinde biraraya getirilip el altından satılır. Bu
şekilde yapılmış ona yakın kaset Ortadoğu'da elden ele
dolaştırılır. 60 yıllık müzik yaşamına 400'e yakın klam
sığdıran üstadın maalesef sadece bazı eserleri son yıllarda
profesyonel olarak albümleştirildi. Başta Şiwan Perwer ve Ciwan Haco
olmak üzere birçok Kürt müzisyen onun klamlarını
okudu.
90'lara gelindiğinde Sovyetler'in yıkılmasıyla,
Aram'ın üçüncü sürgünlüğü
başlar. Yeni durak Atina'dır. İnsan bir kere köklerinden
koparılınca bir daha tutunabilmesi zordur. Yıllarca sığınmacı olarak
yaşadığı Yunanistan'da hasret olduğu dedelerinin topraklarını
görme şansı olur. Pasaportunu alıp hareket
özgürlüğü kazanınca ilk dileğini
gerçekleştirir, babasının topraklarını görmeye
gider…"[10]
Aram'ın üçüncü sürgünlüğü
başlar. Yeni durak Atina'dır. İnsan bir kere köklerinden
koparılınca bir daha tutunabilmesi zordur. Yıllarca sığınmacı olarak
yaşadığı Yunanistan'da hasret olduğu dedelerinin topraklarını
görme şansı olur. Pasaportunu alıp hareket
özgürlüğü kazanınca ilk dileğini
gerçekleştirir, babasının topraklarını görmeye
gider…"[10]
Aram
Yunanistan'da vefat ettiğinde 75 yaşındaydı…
Yunanistan'da vefat ettiğinde 75 yaşındaydı…
* * * *
*
*
Yaşadıklarıyla, yarattıklarıyla hasılı mücadelesiyle Halil
Cibran'ın, "İnci, kum tanesinin etrafına ızdırabın
ördüğü mabeddir," sözünün doğrulayan
halk müziğinin usta yorumcusu Ruhi Su'yu 20 Eylül
1985'de yitirdik…
Cibran'ın, "İnci, kum tanesinin etrafına ızdırabın
ördüğü mabeddir," sözünün doğrulayan
halk müziğinin usta yorumcusu Ruhi Su'yu 20 Eylül
1985'de yitirdik…
Ezgilerimize, türkülerimize kendine özgü yorumuyla
çağcıl ve devrimci bir içerik kazandıran Ruhi Su, 68
kuşağının da müzik alanında vazgeçilmez
sanatçısıydı.
çağcıl ve devrimci bir içerik kazandıran Ruhi Su, 68
kuşağının da müzik alanında vazgeçilmez
sanatçısıydı.
Ruhi Su
bir sanatçı olmanın ötesinde, gerçek bir sosyalistti. Bu
uğurda işkenceler görmüş, hapisler yatmış, acılar
çekmiş bir insandı. Sanat yaşamının ayrılmaz bir parçası
durumuna gelen sazını da sözünü de hep bu yolda
kullanırdı. Kâh sel olup taştı halkına kavuştu, kâh Alevi
nefesi olup Anadolu toprağına karıştı. Ne yaptıysa halkı ve
ülkesi için yaptı. Acılar çekti ama yerinmedi; koştu
ama yorulmadı. Hasta yatağında ölümle pençeleşirken bile
yasaklarla savaştı.
bir sanatçı olmanın ötesinde, gerçek bir sosyalistti. Bu
uğurda işkenceler görmüş, hapisler yatmış, acılar
çekmiş bir insandı. Sanat yaşamının ayrılmaz bir parçası
durumuna gelen sazını da sözünü de hep bu yolda
kullanırdı. Kâh sel olup taştı halkına kavuştu, kâh Alevi
nefesi olup Anadolu toprağına karıştı. Ne yaptıysa halkı ve
ülkesi için yaptı. Acılar çekti ama yerinmedi; koştu
ama yorulmadı. Hasta yatağında ölümle pençeleşirken bile
yasaklarla savaştı.
Tedavi
olmak için yurtdışına gitmesine bile izin verilmedi.
olmak için yurtdışına gitmesine bile izin verilmedi.
Yani
egemenler tarafından katledildi…
egemenler tarafından katledildi…
* * * *
*
*
Ahmet
Kaya'dan Selda Bağcan'a; Sabahat Akkiraz'dan Edip
Akbayram'a birçok yorumcunun eserlerini seslendirmeyi
sürdürerek ölümsüzleştirdiği Aşık Mahsuni
protestoda ve muhalefette tavizsiz bir ozandı…
Kaya'dan Selda Bağcan'a; Sabahat Akkiraz'dan Edip
Akbayram'a birçok yorumcunun eserlerini seslendirmeyi
sürdürerek ölümsüzleştirdiği Aşık Mahsuni
protestoda ve muhalefette tavizsiz bir ozandı…
Maraş'ın Berçenek köyünde başlayan yolculuğu,
Köln'de sona eren Aşık Mahsuni Şerif'in insancıllığı,
seslendirilen eserleriyle yaşıyor.
Köln'de sona eren Aşık Mahsuni Şerif'in insancıllığı,
seslendirilen eserleriyle yaşıyor.
Temeli
Ruhi Su ve Sümeyra Çakır tarafından atılan protest ve muhalif
müziği, kırdan kente yönelterek kitleselleştirmeye
çalışan en önemli isimlerden birisi de Aşık Mahsuni
Şerif'tir.
Ruhi Su ve Sümeyra Çakır tarafından atılan protest ve muhalif
müziği, kırdan kente yönelterek kitleselleştirmeye
çalışan en önemli isimlerden birisi de Aşık Mahsuni
Şerif'tir.
Kökü Hallac-ı Mansur'a, Seyyid Nesimi'ye;
gövdesi Pir Sultan Abdal'a; dalları ve budakları onlardan el
alarak ilerleyen Edib Ahmed Harabi'ye ve iz sürücülerine
nakışlanan geleneğin yirminci yüzyıldaki en önemli temsilcisi
olan Aşık Mahsuni Şerif; politik gelişmeleri derinden takip ederek,
kenarda durmayı tercih etmeyerek, bu geleneğin yolundan sapmadığını,
bilakis geleneğin yerini sağlamlaştırdığını da açık ve net
bir şekilde göstermiştir. Zaten bu gelenek politikanın, herhangi bir
parti kapısını aşındırmadan önce, insanın kendi içinde
tomurcuklanmasına, solmamasına çok önemli örnekler
verdiği için "gelenek" olarak kabul edilmiş ve uzun
süreli olabilmiştir. Sesini cinsiyetçiliğin zaafına
düşürmeyen Aşık Mahsuni Şerif'e kulak verenler, geleneği
erkeklerle sınırlandırmadığını, Münire Bacı'dan
Güzide Ana'ya uzanan çizgide yer alan şairlerin seslerine
ses kattığını da rahatlıkla algılayabileceklerdir.
gövdesi Pir Sultan Abdal'a; dalları ve budakları onlardan el
alarak ilerleyen Edib Ahmed Harabi'ye ve iz sürücülerine
nakışlanan geleneğin yirminci yüzyıldaki en önemli temsilcisi
olan Aşık Mahsuni Şerif; politik gelişmeleri derinden takip ederek,
kenarda durmayı tercih etmeyerek, bu geleneğin yolundan sapmadığını,
bilakis geleneğin yerini sağlamlaştırdığını da açık ve net
bir şekilde göstermiştir. Zaten bu gelenek politikanın, herhangi bir
parti kapısını aşındırmadan önce, insanın kendi içinde
tomurcuklanmasına, solmamasına çok önemli örnekler
verdiği için "gelenek" olarak kabul edilmiş ve uzun
süreli olabilmiştir. Sesini cinsiyetçiliğin zaafına
düşürmeyen Aşık Mahsuni Şerif'e kulak verenler, geleneği
erkeklerle sınırlandırmadığını, Münire Bacı'dan
Güzide Ana'ya uzanan çizgide yer alan şairlerin seslerine
ses kattığını da rahatlıkla algılayabileceklerdir.
Mahzuni
Şerif, 1960'lı yılların ikinci yarısında şöhreti yakaladı
ve özellikle sol hareketin yükseldiği 1970'li yıllar
boyunca Türkiye'de bir Mahzuni kasırgası estirdi. Anadolu
kırsalının aydınlanmasında büyük emekleri olan Mahzuni,
yaşamı boyunca softalığa, dinin siyasete alet edilmesine, ABD
emperyalizmine, baskı ve zorbalığa karşı bir duruş sergiledi. Bu
nedenle mahkemeler ve hapishaneleri komşu kapısı yaptı.
Şerif, 1960'lı yılların ikinci yarısında şöhreti yakaladı
ve özellikle sol hareketin yükseldiği 1970'li yıllar
boyunca Türkiye'de bir Mahzuni kasırgası estirdi. Anadolu
kırsalının aydınlanmasında büyük emekleri olan Mahzuni,
yaşamı boyunca softalığa, dinin siyasete alet edilmesine, ABD
emperyalizmine, baskı ve zorbalığa karşı bir duruş sergiledi. Bu
nedenle mahkemeler ve hapishaneleri komşu kapısı yaptı.
Mahzuni'nin mahkemelerde yaptığı savunmalar da tarihe
geçti. "Ey Arapça okuyanlar/ Allah Türkçe
bilmiyor mu?" adlı eseri nedeniyle hakkında dava açıldı.
Savcı, Mahzuni'nin "dine hakaret" suçu işlediği
gerekçesiyle cezalandırılmasını istiyordu.
geçti. "Ey Arapça okuyanlar/ Allah Türkçe
bilmiyor mu?" adlı eseri nedeniyle hakkında dava açıldı.
Savcı, Mahzuni'nin "dine hakaret" suçu işlediği
gerekçesiyle cezalandırılmasını istiyordu.
Mahzuni,
mahkemede "Sayın savcı benim Allah'a hakaret ettiğimi
söylüyor. Allah benden davacı ise önüne gittiğimde
zaten davasını benimle görecek. Peki, bu durumda Allah sayın savcıya
benim hakkımda dava açsın diye vekâlet mi vermiş?
Allah'ın böyle bir vekâleti yoksa savcı, Allah adına
davranmakla suç işlemiş olmuyor mu?" diyerek hâkimleri
bile güldürmüştü.
mahkemede "Sayın savcı benim Allah'a hakaret ettiğimi
söylüyor. Allah benden davacı ise önüne gittiğimde
zaten davasını benimle görecek. Peki, bu durumda Allah sayın savcıya
benim hakkımda dava açsın diye vekâlet mi vermiş?
Allah'ın böyle bir vekâleti yoksa savcı, Allah adına
davranmakla suç işlemiş olmuyor mu?" diyerek hâkimleri
bile güldürmüştü.
Şair
Eşref'e, "Şiirlerinde taşladığın kişi kimdir" diye
sorulduğunda Eşref, "Benim şiirlerim numarasız gözlük
gibidir, her namussuza uyar" yanıtını vermişti. Mahzuni'nin
şiirleri de Eşref'inki gibi her devre ve her dönemin yolsuzuna,
hırsızına, uğursuzuna uyuyor. 70'lerde yazdığı "Amerika
katil" adlı eseri bugünlerde yeniden dillerden düşmez
oldu.
Eşref'e, "Şiirlerinde taşladığın kişi kimdir" diye
sorulduğunda Eşref, "Benim şiirlerim numarasız gözlük
gibidir, her namussuza uyar" yanıtını vermişti. Mahzuni'nin
şiirleri de Eşref'inki gibi her devre ve her dönemin yolsuzuna,
hırsızına, uğursuzuna uyuyor. 70'lerde yazdığı "Amerika
katil" adlı eseri bugünlerde yeniden dillerden düşmez
oldu.
Yaşadığı dönemin devr-i iktidarlarına karşı da
sözünü esirgememiş, halk adına davacı olan Mahzuni, yıllar
önce şöyle yermişti: "Bizim toprak toprak olduktan beri/
Bunun gibi daha arsız gelmedi/ Bu kadar sap yiyip saman bırakan/ Ağzı
çirkin yüzü nursuz gelmedi.
sözünü esirgememiş, halk adına davacı olan Mahzuni, yıllar
önce şöyle yermişti: "Bizim toprak toprak olduktan beri/
Bunun gibi daha arsız gelmedi/ Bu kadar sap yiyip saman bırakan/ Ağzı
çirkin yüzü nursuz gelmedi.
Zehir
ile yaremizi elledi/ Ateş ile terimizi yelledi/ Bizim elin anasını
belledi/ Böyle dinsiz, böyle hırsız gelmedi.
ile yaremizi elledi/ Ateş ile terimizi yelledi/ Bizim elin anasını
belledi/ Böyle dinsiz, böyle hırsız gelmedi.
Der
Mahzuni insanların zorbası/ Terimizle pişti havyar çorbası/
Dün boyunda gezer iken torbası/ Yüzü kara gitti ama karsız
gelmedi…"
Mahzuni insanların zorbası/ Terimizle pişti havyar çorbası/
Dün boyunda gezer iken torbası/ Yüzü kara gitti ama karsız
gelmedi…"
* * * *
*
*
Evet,
Onlar…
Onlar…
Onlardan
kalanlar…
kalanlar…
Onları
ve onlardan kalanları anımsamak/ anımsatmak çok
önemli…
ve onlardan kalanları anımsamak/ anımsatmak çok
önemli…
Hem de
Ali Deniz Uslu'nun, "Tüketimi arttırmak için her yol
mubah. Müziğin de propaganda ve reklamdaki belirleyici rolü
büyük. Artık müzik, bizi sokaktan çevirecek belki de
hiç kullanmayacağımız bir ürünü almamız için
tetikleyip, mağazaya sürükleyecek kadar kullanışlı. Hem de bunu
bize fark ettirmeden yapacak kadar sinsi. Mağaza zincirleri bunun farkında,
çalışmaları bu yönde. Ama yapacağımız bir şey yok,
çünkü biz dinlemesek de duyuyoruz," diye anlattığı
gibi müziğin negatife eklemlenmek istendiği gidişatta…
Ali Deniz Uslu'nun, "Tüketimi arttırmak için her yol
mubah. Müziğin de propaganda ve reklamdaki belirleyici rolü
büyük. Artık müzik, bizi sokaktan çevirecek belki de
hiç kullanmayacağımız bir ürünü almamız için
tetikleyip, mağazaya sürükleyecek kadar kullanışlı. Hem de bunu
bize fark ettirmeden yapacak kadar sinsi. Mağaza zincirleri bunun farkında,
çalışmaları bu yönde. Ama yapacağımız bir şey yok,
çünkü biz dinlemesek de duyuyoruz," diye anlattığı
gibi müziğin negatife eklemlenmek istendiği gidişatta…
Hele ki,
bazı müzisyenlerin, şarkıcıların, sanatçıların,
"açılım" kahvaltılarındaki beşuş cehrelerle Tayyip
Erdoğan'ın sofrasına dizildikleri günlerde…
bazı müzisyenlerin, şarkıcıların, sanatçıların,
"açılım" kahvaltılarındaki beşuş cehrelerle Tayyip
Erdoğan'ın sofrasına dizildikleri günlerde…
Tam da
bu noktada, müziğin negatife eklemlenmesine "Hayır" demek
için, Amartya Sen'in, "Sorunlu dünyamızda uyumlu
yaşamamızın dayanağı kimliklerimizin çoğulluğudur,"
sözünü unutmadan Victor Jara'dan Yupanqui'ye, Ruhi
Su'dan Ahmet Kaya'ya ve diğerlerine kadar, yüreklerini
ortaya koyanların cesaretine, müziğine, isyanına muhtacız
bugünlerde…
bu noktada, müziğin negatife eklemlenmesine "Hayır" demek
için, Amartya Sen'in, "Sorunlu dünyamızda uyumlu
yaşamamızın dayanağı kimliklerimizin çoğulluğudur,"
sözünü unutmadan Victor Jara'dan Yupanqui'ye, Ruhi
Su'dan Ahmet Kaya'ya ve diğerlerine kadar, yüreklerini
ortaya koyanların cesaretine, müziğine, isyanına muhtacız
bugünlerde…
23 Mart
2010 10:54:17, Ankara.
2010 10:54:17, Ankara.
N
O T L A R
O T L A R
size="2">[*] Esmer, No:61/4, Mayıs
2010…
2010…
size="2">[1] Shakspeare.
size="2">[2] "Hayatta senin gibi
bir değer varsa eğer; ben bu hayata ucuz göz(üy)le nasıl
bakarım?"
bir değer varsa eğer; ben bu hayata ucuz göz(üy)le nasıl
bakarım?"
size="2">[3] Uğur Hüküm,
"Direniş Şarkıları Şairi Ferrat", Cumhuriyet, 22 Mart 2010,
s.12.
"Direniş Şarkıları Şairi Ferrat", Cumhuriyet, 22 Mart 2010,
s.12.
size="2">[4] Derya Bengi, "Hayata
Zarifçe Tutunmuş Bir Bilge Gördük", Radikal, 7
Ağustos 2009, s.25.
Zarifçe Tutunmuş Bir Bilge Gördük", Radikal, 7
Ağustos 2009, s.25.
size="2">[5] Eray Aytimur, "Leonard
Cohen Bayramına 79 Gün Kaldı", Radikal, 17 Mayıs 2009,
s.22.
Cohen Bayramına 79 Gün Kaldı", Radikal, 17 Mayıs 2009,
s.22.
size="2">[6] Ali Deniz Uslu,
"Kişisel Devrimlerin İsteksiz Ozanı Cohen", Cumhuriyet Hafta
Sonu, 27 Haziran 2009, s.3.
"Kişisel Devrimlerin İsteksiz Ozanı Cohen", Cumhuriyet Hafta
Sonu, 27 Haziran 2009, s.3.
size="2">[7] Kubilay Mutlu, "Victor
Jara'nın Gitarı", Sosyalist Demokrasi, No:89, 5 Şubat 2010,
s.22-23.
Jara'nın Gitarı", Sosyalist Demokrasi, No:89, 5 Şubat 2010,
s.22-23.
size="2">[8] Abidin Parıltı,
"Kürt Müziğinin 'Sakin' Sesiydi", Radikal,
14 Ağustos 2009, s.21.
"Kürt Müziğinin 'Sakin' Sesiydi", Radikal,
14 Ağustos 2009, s.21.
size="2">[9] "Bir ağacı kurutmak
istersen kabuğunu soy, bir milleti yok etmek istersen ana dilinde
konuşmasını yasakla."
istersen kabuğunu soy, bir milleti yok etmek istersen ana dilinde
konuşmasını yasakla."
size="2">[10] Fesih Alpagu,
"Güle Güle Mamoste Aram", Radikal İki, 16 Ağustos
2009, s.10.
"Güle Güle Mamoste Aram", Radikal İki, 16 Ağustos
2009, s.10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder