Savunma Yargı Kıskacında
/ Levent Kanat
İşleyiş açısından çağdaş ceza
hukuku sistemlerinin en önemli özelliği; soruşturma ve
yargılama süreçlerinin tüm aşamalarında, soruşturulan
veya yargılananın mutlaka hukukçu/savunman yardımından
yararlandırılmasının yasal bir zorunluluk oluşudur. Karar süreci
tek başına hâkime bırakılmamakla kadı hukukundan ayrılmakta,
sadece hâkime ve savcıya bırakılmamakla da kamu
düzenini/devlet menfaatini koruma kaygısı insanın değerini koruma
kaygısının önüne çıkarılmaması amaçlanmakta. Bu
yüzdendir ki ceza yargılamasında hâkim ve savcı kadar savunma
makamı da yaşamsal değerdedir. Hâkimin yaptığı iş
önemlidir, savcının yaptığı iş de önemlidir ama avukatın
yaptığı iş sadece kıymetli değil aynı zamanda kutsaldır. Savunma
makamının olmadığı veya etkisiz kılınmaya çalışıldığı
durumların yaratacağı sonuçların vehameti nedeniyle kutsaldır,
insanın, varlıklar dünyasındaki kıymeti, biricikliği nedeni ile
sahip olduğu değerinin hukuk normları karşısında korunması
için kutsaldır.
Sıkıyönetim, Devlet Güvenlik, Özel Yetkili Ağır Ceza
gibi isimlerle tanımlanan dönemsel mahkemelerdeki siyasal nitelikli
davaların hazırlık süreçlerinde, emniyet sorgu, savcılık
sorgu ve hâkimlik sorgu süreçlerinde insanlar, yıllarca
savunman/avukat yardımından yoksun bırakıldılar. Yargılama
sonuçlarında verilen kararlar, çoğu zaman, emniyet,
savcılık ve hâkimlik sorgu süreçlerinde avukat/savunman
yardımı olmadan alınan ifadelere dayandırıldı. İnsanlar, savunman
olmadan, hukuki yardım alamadan alınan veya kendileri ile bir şekilde
ilişkilendirilen ifadeler (işkence, aldatma, v.b.şekillerde alınan)
nedeni ile idam cezasına, müebbet hapis cezasına
çarptırıldı. Hâlbuki ceza yargılaması hukukunda, karara
dayanak alınacak/alınabilecek delillerin hukuk kurallarına uygun elde
edilmiş olması asıldır. Bundan dolayıdır ki hukuka, kanuna uygun elde
edilmemiş deliller soruşturma, yargılama ve karar
süreçlerinde dikkate alınmaz/alınmamalıdır.
Her tür ceza davasında olduğu gibi siyasal nitelikli davalarda da
yasal mevzuat gereği savcılık makamınca yürütülmesi
gereken hazırlık soruşturması uygulamada, yaygın bir biçimde
bilerek ve isteyerek kolluk kuvvetlerinin insiyatifine bırakılmakta,
savcılık, sorgu/ifade alma sürecini kolluk kuvvetlerinin
hazırladığı dosya üzerinden takip etmeyi alışkanlık hâline
getirmekte, soracakları soruları bile kolluk kuvvetlerinin hazırladığı
sorulardan sormak da bir beis görmemektedir. Hâkimlik ise, ifade
almayı, emniyet ve savcılık sorgu süreçlerinin kabul edilip
edilmemesi üzerine kurmakla yetinmektedir. Bu durum bu şekliyle uzun
yıllar, bu süreçlerin hepsinde avukat olmadan
yürümüştür. Yani kolluk kuvvetleri, savcılık ve
hâkimlik üçlüsü sürecin kağıt
üzerindeki özneleri iken savcılık ve hâkimliğin bilerek
ve isteyerek sorgu ve ifadesini üzerine kurdukları dosyayı
hazırlayan, hukukçu olmayan kolluk kuvvetleri sürecin asli
özneleri olmuştur. Siyasal nitelikli davalarda işleyen sürece
hukuki usul görüntüsü verilmesine rağmen sorunun asli
olarak hukuki görülmediği, terör sorunu, devletin bekası/
güvenliği sorunu olarak v.b. şekillerde
görüldüğü ve bu işin asli olarak güvenlik
kuvvetlerinin işi olduğu düşünülmüş ve sürecin
asli öznelerinin kolluk kuvvetleri olduğu zımnen kabul
edilmiştir.
İşkenceye dayalı alınmış veya kolluk kuvvetleri tarafından
hazırlanıp imzalatılmış/imzalanmak zorunda bırakılmış ifadelere,
atf-ı cürüm mahiyetindeki itirafçı ifadelerine dayalı
saldırıların mağduru olmuş insanlar ancak dava aşamasında
savunman/avukat yardımından faydalanabilmişlerdir. Fakat, çoğu
zaman, hazırlık soruşturmasındaki belirtilen hukuka aykırı usullerle
kurulan sürecin dosyası, sonraki yargılama süreci bir usuli
yerine getirme ihtiyacından öte algılanmayıp, karara esas
alınmıştır.
Uzun yıllara dayanan ve belirtilen şekilde işleyen bu sürecin bir
gelenek oluşturması da kaçınılmaz olmuştur. Kısa bir süre
önce özellikle AİHM kararlarının zorlaması sonucu, siyasal
nitelikli soruşturma ve yargılamaların tüm aşamalarında
savunman/avukat bulundurulması ve savunman/avukat yardımından
faydalanılmasını hukuki güvenceye bağlayan yepyeni bir yasal
süreç başlamıştır. Yeni yürürlüğe giren Ceza
Muhakemesi Kanunu, avukat olmadan alınan ifadelerin karara dayanak
alınamayacağını kanuni güvenceye kavuşturmuştur. Bu yasal
düzenleme sonrasında, en azından normsal boyutu ile artık tüm
aşamalarda savunman/avukat yardımı alınabiliyor. Yeni yasal
düzenleme ile avukat yardımı olmadan alınan ifade, karara dayanak
olamadığı gibi bazı durumlarda isteğe bağlı olmadan avukat bulundurma
zorunluluğu dahi var.
Uygulamada, yıllardır oluşmuş bir gelenek ve bu geleneğe göre
şekillenmiş bu sistemin, bu sistemin aktörlerinin yeni sürece
alışmakta, uymakta sorun yaşadığını, bu düzenlemeleri ve
gereklerini içselleştirmekte hayli zorlandıklarını
görmekteyiz. Aktörler, eski sistemin devamı için
direnmişlerdir/
sisteme, yeni kanuni düzenlemeye uygun ama fiilen eski sistemi devam
ettiren, kendilerinin hâlen asli özne olduğu, hazırlık
aşamasının dosyasının hazırlayıcısı, savcı ve hâkimin de
soracağı soruların belirleyicisi, istenen cevapları içeren bir
sorgu tutanağını, kendilerinin bu iktidarını, gücünü
kabullenip, sarsmaya, deşifre etmeye yeltenmeyen bir savunman/avukat
istenmektedir. Sırf kanuni düzenlemenin gereğini yerine getirmiş
olmak için.
Bu olumsuz süreçlerin öznesi olmak istemeyen,
görevlerini yapmak isteyen, hukukçu kimliklerinin insan olma
kimliklerinden ayrı olmadığını düşünüp buna göre
eyleyen avukatlar, yıllardır hukuksuzluk, kanunsuzluk içeren bu
sürecin piyonu olmak istememişlerdir. İşleyen sürecin hukuksal
bir öznesi olan ama hukukçu olmayan kolluk kuvvetlerinin, savcı
ve hâkimlerin bilgisi veya sezgisi dahilinde birlikte inşa ettikleri
hukuksuz, kanunsuz süreci kendi istedikleri doğrultuda hareket eden
avukatlar ile tamamlamak, devam ettirmek istemektedirler. İddia ve karar
makamı ile birlikte tamamlanan sürecin, yıllardır eksik olan savunma
makamı ayağını, yasal zorunluluk gereği sistemlerini, geleneklerini
bozmadan tamamlamaya çalışmaktadırlar. Fakat avukatların hepsi
olmasa da hukukçu kimliklerini, insan haklarından, hukuk devletinden
ve insanlıklarından ayrı tasarlamayan, özellikle siyasal nitelikli
davalarda görev yapan avukatlar, yıllardır devam eden bu hukuksuz
sistemin istenen sessiz üyesi olmaktan öte, bu sistemin
hukuksuzluğunu deşifre etmeyi, hukukçu ve insan olduklarını her
an hatırlayarak görevlerini layıkı ile yapmayı esas alarak sistemin
dayattığı hukuksuzluklara karşı durmuşlardır/durmaktadırlar. Sivil
olan vatandaşlarla doğrudan bağı olan savunmanlar, bu önemli
değişikliklerin normsal ve fiili düzeyde yaşama geçmesinin
hep aktif öznesi olmuşlardır. İşte Türkiye mahkemelerindeki
siyasal nitelikli davalar ile bu yasal değişiklikler, uzun yıllardır
savunma makamı olmadan oluşturulmuş sistemi sarsmaya başladı. Bu
güne kadar her şey avukat olmadan
yürütülmüştü. Sorgu avukatsız, savunma avukatsız
alınmıştı. Yeni işleyişe alışmak zordu! Yıllara dayalı
sistemlerini bozmadan, avukat varmış gibi devam ettirmek isteyenler,
avukatların sadece hazırlanan ifade tutanaklarını imzalamalarını,
emniyet görevlisi tarafından alınan sorgu sürecinin sadece
izleyicisi olmasını istediler/istemektedirler. İşte buna direnen,
hukuksuzluğu kabul etmeyen, insanların hukuki haklarının
savunmanlığını üstlenen avukatlar bunu reddettiler. Hukuksuzluğa
alet olmadılar, hukuksuz süreçlerin piyonu olmak istemediler,
hukuk kılıfı giydirilmeye çalışılan hukuksuzlukları deşifre
ettiler. Bu onurlu duruşlar, eski sistemin devamını zora sokunca bilinen
yöntemler devreye girmekte gecikmedi.
Son dönemlerde artan, siyasal nitelikli davalarda görev yapan
avukatlara yönelik gözaltı, soruşturma, tutuklama, dava ve ceza
içeren kararlardaki artışı bu bağlamın dışında
düşünmek mümkün değil. Yapılan iletişim tespitleri,
doğrudan takipler, oluşturulan sahte delillerle savunma kıskaç
altına alınmak istenmektedir. Amaçlanan, siyasal nitelikli
davalardaki hukuksuz sürecin devamını sağlamaktır, hukuksuzluğa
seyirci kalan avukatlar ile eski sistemi devam ettirme isteğidir. Yeni bir
adli yıl başlarken, yargı kıskacına alınmaya çalışılan
avukatlara yönelik bu hukuksuz saldırıların, hukuk devleti olma
amacına ve demokratik bir ülke olma istemine doğrudan saldırı
olduğunu düşünüyoruz.
Ankara,16 Ağustos 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder