İŞ SAĞ, İŞVEREN
SELAMET! PEKİ, YA İŞÇİ?
İŞ SAĞ,
İŞVEREN SELAMET! PEKİ, YA İŞÇİ?
İş Sağlığı ve
Güvenliği Yasa Tasarısı ölümlü kazaların art arda yaşanmasından
sonra aceleyle TBMM‘ye sevk edilerek 19 Haziran 2012 gecesinde
yasalaştı. Yasa, Cumhurbaşkanının onaylamasını takiben ağır
tehlikeli işlerde 1 yıl, az tehlikeli işlerde 2 yıl sonra yürürlüğe
girecek.
Yasanın TBMM Genel Kurulu‘na sevki sürecinde
gösterilen telaşın uygulamada yerini ertelemeci bir tutuma terk etmesi
hükümetin ve yasa koyucunun niyetleri konusunda haklı olarak bir takım
kuşkular doğuruyor. Yasa dikkatli bir gözle incelendiğinde soruna
"çözüm sunan" değil, "yasak savan" bir anlayışla
kaleme alındığı apaçık bir biçimde görülmektedir.
Bu
yasanın uygulanma olanağı yoktur. Çünkü bu yasa derli toplu,
bütüncül bir ulusal politikaya dayanmamaktadır ve uygulanabilmesi için
kurumsal destek ve sistemden yoksundur. Hatta yasa, şu anda uygulanmakta
olan mevzuat ve yargı içtihatlarının gerisindedir. Yasadaki kavramlar ete
kemiğe büründürülmemiş; Bakanlığın keyfiyeti ile çıkarılacak
yönetmeliklere havale edilmiştir.
Bu yasa ile Bakanlık anayasal
denetim görevinden feragat etmiştir. Oysa bugüne kadar hukuksal
metinlerde söz konusu yasadan daha yeterli düzeyde koruyucu hüküm
bulunmasına karşın, iş cinayetlerinin artarak devam etmesinin nedeni
Bakanlığın denetim ve gözetim sorumluluğunu fiili olarak yerine
getirmemesiydi. Bugün ise bu sorumluluktan Bakanlık yasal olarak da
arındırılmıştır. Bakanlığın kendi açıklamalarına göre bugün
itibariyle kayıtlı 1.400.000‘in üzerinde işyeri ve Bakanlığın
denetimle görevli 300 müfettişi vardır. Bugüne kadar fiili olarak
feragat ettiği sorumluluktan bugün yasal olarak da kendini arındıran
Bakanlık, yalnızca ceza tahsilatı yönünden varlığını korumuştur.
Bunun anlamı ise, devletin kaza olan işyerlerinde ancak ceza tahsildarı
olarak varlığını gösterecek olmasıdır. Buradan çıkan sonuç,
devletin iş kazalarının önlenmesi doğrultusunda bir gözetim ve
denetiminin olmayacağı, yaşanacak iş kazası üzerinden gelir elde
edeceğidir.
Bu yasa ile Bakanlık denetim görevinden
feragat ederken, sorumluğu iş güvenliği uzmanlarına ve işçiye
yüklemiştir. Yasaya göre, iş güvenliği uzmanları "ortak iş
sağlığı ve güvenliği birimi"nin işçisi olup, işyerlerine bu
birimlerce kiralanacaklardır. Yasada hiçbir güvence ve yetki verilmeyen
iş güvenliği uzmanları, tıpkı işyerinde çalışan diğer işçiler
gibi iş güvencesinden yoksundur. Bu yasada iş güvenliği uzmanları, hem
"ortak iş sağlığı ve güvenliği birimi"ne hem de
görevlendirildiği işyerinin işverenine karşı sorumludur. Kendi iradesi
ve işyerinde çalışanların onayı olmaksızın işyerlerinde
görevlendirileceklerdir. Güvencesiz çalışan ve adına iş güvenliği
uzmanı denilen ama aslında kiralık bir işçinin, işyerinde koruyucu
önlemler alınması için işveren üzerinde kendiliğinden etkili bir güce
sahip olması düşünülemez. Bu yasa, çalışanların tehlikeden
korunması için önlemlerin alınmasında etkili bir araca sahip değildir.
İş güvenliği uzmanları sorumluluk yönünden bir araç haline
getirilmiş ve "ihmal" kavramı ile işçiye verilen zarardan
sorumlu tutulmuşlardır. Bu yasa ile iş kazasından doğan tazminat
yükümlülüğü ve ceza sorumluluğu hak ve yetkiden yoksun mühendis ve
mimarlara yüklenmiştir.
Çalışanları temsil eden sendikalar bu
yasanın bir bileşeni değildir. Çalışanlar da yasanın isminden
anlaşılacağı üzere özne değildir. En kutsal hakların başında gelen
yaşama hakkı işçilere seçimlik hak olarak sunulmuştur. Yasa,
"ölmek ya da sakat kalmak istemiyorsan işini bırak" diyerek
"Kırk katır mı? Kırk satır mı?" misali "çalışma
hakkından feragat et" demektedir. İnsan onuruna yaraşır biçimde
çalışma hakkının sağlanması devletin en önemli ödevleri arasında
yer almasına karşın, devlet bu ödevini de taşeronlaşma ile uzun
zamandan bu yana piyasanın insafına terk etmiştir. İnsanlar evine
ekmek götürmek için hem sosyal haklar verilmeden hem de güvenliksiz
işyerlerinde ölümüne çalışırken, bu insanlara "önlem almayan
işverene karşı iş akdini feshetme hakkının olduğunu" söylemek,
olsa olsa çalışanlarla alay etmenin yasal ifadesidir.
Bu yasa
ile "işçi sağlığı ve güvenli ortamda çalışma hakkı"
üzerinden yeni bir sektör yaratılmış ve bu sektörün kölesi olarak da
mühendis-mimar ve hekimler belirlenmiştir. Ancak bilinmelidir ki; mühendis
ve mimarlar, insan haklarına uygun tarzda ihdas edilmeyen bu yasanın
gönüllü aleti ve kölesi olmayacaklardır.
Korkarız ki;
önümüzdeki dönem bu alanda çok daha ciddi acıların yaşanacağı ve
kayıpların devam edeceği görülecektir.
Yaşanacak iş
cinayetlerinin sorumlusu; çalışma alanlarında kaza olmaması, meslek
hastalıklarının gelişmemesi için çaba harcayan mühendis, hekim ve
teknik elemanlar değil, işverenler ve gerçek sorunu görmezden gelerek bu
haliyle yasanın çıkmasını sağlayan hükümet yetkilileri ve Bakanlık
bürokratları olacaktır. Bu sorumluların yanında yasayı onaylayan
Cumhurbaşkanının da manevi sorumluluğu büyük olacaktır.
Özet
olarak, piyasacı bir anlayışla çıkarılan bu yasanın, ülkemizde
yaşanan iş cinayetlerini önlemekle uzaktan yakından bir ilgisi
bulunmamaktadır.
Mehmet Soğancı
/>TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder