"Besleme değil,
asistanız"
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/imagecache/makale_genel/images/img_1947.jpg"
style="float: left; height: 123px; " />
İstanbul Üniversitesi’nde iki araştırma
görevlisinin işten atılmasının ardından üniversitede bir eylem
yapılırken, Ana Kapı önünde direniş çadırı
kuruldu.
Eğitim-Sen üyesi araştırma görevlilerinin çağrısıyla
bir araya gelen araştırma görevlileri, öğretim elemanları ve
üniversite emekçileri dün İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü bahçesinde buluşarak önce sloganlarla
Rektörlük’e yürüdü.
"İş güvencesi olmadan akademik özgürlük
olmaz"
Burada üniversite ile ilişiği kesilen araştırma görevlileri
Mehmet Bona ve Sırrı Yüzbaşıoğlu hazırladıkları
"Rektörlük neye imza atıyor?" başlıklı dosyayı
Rektör, rektör yardımcıları ve danışmanlarına bıraktılar.
Bu sürede Bona ve Yüzbaşıoğlu’na destek veren grup
Rektörlük önünde beklerken, daha sonra hep beraber
sloganlar ve alkışlarla ana kapıya yüründü. "Besleme
değil, asistanız", "İş güvencesi olmadan, akademik
özgürlük olmaz", "Keyfi 33a kriterine son" ve
"Doktoralı işsiz olmayacağız" sloganları ve dövizleriyle
yürüyen emekçiler Beyazıt kapısı önünde
direniş çadırı kurdular.
Burada yapılan konuşmalarda ilk olarak işten atılan araştırma
görevlilerinden Mehmet Bona yaşadıklarını anlatan bir konuşma
yaptı. Bona sözlerini “Gerçekte neden atıldığımızı
yüzümüze söyleyebilecek iki yürekli, iki şerefli
idareci arıyoruz!” şeklinde bitirdi. Daha sonra işten atılan diğer
araştırma görevlisi Sırrı Yüzbaşıoğlu hazırlanan basın
açıklamasını okudu. İstanbul Üniversitesi Araştırma
Görevlileri adına yapılan açıklamada şu ifadelere yer
verildi: “Uzun mücadelelerle geldiği yere geri
gönderdiğimiz, asistanların iş güvencesini ortadan kaldırmayı
hedef alan ‘50/d canavarı’, bugün yeniden hortlamış ve
başka bir çehreyle asistanlara saldırmaya başlamıştır. Dün
bizlere hak verdiklerini söyleyen üniversite idarecileri,
bugün tam aksi istikamete, ‘50/d canavarının’ taleplerine
yüzlerini dönerek araştırma görevlilerine kapıyı
gösterir olmuşlardır. Öyle ki, asistan atamalarına ilişkin
hiçbir objektif kıstas belirlemeyen İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü, tarihinin en keyfi uygulamalarını sergilemeye
başlamıştır.”
“Uygulamalar istibdat rejimini andırıyor”
Yapılan açıklamada geçtiğimiz aylarda yapılan bu keyfi
uygulamalara da yer verilirken, İktisat Fakültesi'nden bir
araştırma görevlisinin muhalefetteki bir siyasi partiye üye
olduğu için hakkındaki atama işleminin yapılmadığı ve
ilişiğinin kesildiği, Eğitim Fakültesi'nden bir araştırma
görevlisinin, fakültesinin resmi asistan temsilcisi olması ve
asistan hakları mücadelesine katılmış olması gerekçeleriyle
atamasının yapılmadığı hatırlatıldı. Açıklamada, yaşanan bu
keyfi uygulamaların Fen Fakültesi'nden iki mücadeleci
asistanın akademik özgeçmişlerinin dolgunluğuna ve hatta
bölümündeki bazı öğretim üyelerinden bile fazla
sayıda esere sahip olmalarına rağmen, üniversiteden atılmalarıyla
devam ettiği kaydedilirken, “Hatta bu arkadaşlarla alay eder gibi,
bugün daha fazla yayın talep eden üniversite yönetimi, bundan
evvel, ‘doktoralarını tamamlamadan yayın yaptıkları’
gerekçesiyle bunları disipline bile sevk etmiştir” ifadelerine
yer verildi. Yüzbaşıoğlu tarafından yapılan açıklamada,
işten atılmaların yaşanmasının ardından, atılan araştırma
görevlilerine destek vermek için yapılan toplantıların da
bizzat Fen Fakültesi Dekanı tarafından görevlendirilen
fakülte sekreteri aracılığıyla izletildiği ve eylemlere katılan
personelin bu şekilde mimlenmeye çalışıldığı kaydedilirken,
“Eylemlere katılanlara benzer uygulamalar yapılmakta ve kimlerin
hangi eylemlere katıldığına dair notlar ve fişler özlük
dosyalarımıza iliştirilmektedir” denildi.
Açıklamada uygulamaların istibdat rejimleri altında bulunan bir
üniversiteyi çağrıştırdığı ifade edilirken, bu
uygulamaların ilk hedefinin araştırma görevlilerinin yarattığı
örgütlü dayanışma ruhunu yok etmek olduğuna dikkat
çekildi. Sendikalı olmanın Anayasal bir hak olduğuna vurgu yapılan
açıklamada, araştırma görevlilerininin, kendilerini
“merdiven altı atölyelerde sigortasız-sendikasız”
çalışmaya mahkûm eden “patron” zihniyetine ne
kendilerini ne de üniversitelerini teslim etmeyecekleri kaydedildi.
Açıklamada ayrıca sendikal mücadeleleri sebebiyle personel
hakkında fişleme yapmanın bir suç olduğu hatırlatılarak
yetkililere bu suçu işleyenler hakkında işlem yapılması
çağrısı yapıldı.
Fen Fakültesi Dekanı’na sorular
Yapılan açıklamanın ardından çeşitli konuşmalar
yapılırken, direniş çadırının bundan sonra Beyazıt kapısı
önünde olmaya devam edeceği ifade edildi. Ayrıca yapılan
konuşmalarda Fen Fakültesi Dekanı Baki Akkuş'a da sorular
yöneltilirken, “Baki Akkuş bu konuda bir şey yapmayı
düşünüyor mu yoksa yaptığı tek şey meşru eylemlere
adamlarını gönderip fişleme yapmak, asistanları tehdit etmek midir?
Fişlemenin suç olduğundan haberi var mıdır?" denildi.
Yapılan eylemde son olarak İstanbul Üniversitesi’nde son
dönemde "nokta otomasyonu not sisteminden" kaynaklı
öğrenci ve öğretim üyelerinin yaşadığı mağduriyetlere
değinildi. Tonlarca para dökülerek satın alınan "nokta
otomasyon not sisteminin" ihalesinin nasıl yapıldığı, kaça
kimlere verildiği" de Rektörlük'e soruldu.
Eylem sona ererken bugün ayrıca sendika binasında da bir basın
toplantısı yapılacağı kaydedildi.
(soL - İstanbul)
Kaynak: sol.org.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder