25 Nisan 2012 Çarşamba

'Teröristleri güneşli yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz yok' / Berrin Karakaş

'Teröristleri güneşli
yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz yok' / Berrin Karakaş

id="_bigcontainer">
class="middle_news" id="_Middle">
class="news" id="_Middle1_1">
class="article-info">

Mehmet Ağar Aydın Yenipazar'daki
aydınlık cezaevine yerleşmişken birkaç mahkum mektubu paylaşmak
isterim....

Ben bu satırları yazarken Mehmet Ağar kendi
seçtiği, baştan aşağıya yenilenen, Bodrum’daki ailesine yakın,
güneşli, zeytin ağaçlarıyla çevrili, güvenliği sebebiyle 50 mahkûmun
kim bilir ne şartlarda hapishanelere gönderildiği Aydın Yenipazar
Cezaevi’nin yolunu tutmuş olmalı. Bir zamanlar öldürmediklerini
gönderdikleri hapishanelerde kalmaktan bu kadar çekinmesi, bu korku,
aldığı cezanın ne kadar da gülünç olduğunu söylemiyor mu? Sırtında
onca faili meçhul, kolay değil…

Dün gece Mardin
Cezaevi’nde içinden tırnak, kurt gibi ‘intikam maddeleri’
çıkan yemekleri yemek zorunda bırakılan mahkûmların haberi
dolaşıyordu sanal âlemi. Sabah DİHA alışık olduğumuz bir ‘asi
mahkûm’ haberi daha geçiyordu: “Erzurum Hapishanesi’nden
Tekirdağ’a sürgün edilen mahkûm, çıplak aranmayı reddettiği
için gardiyanlarca kolu kırıldı.”

Masamın üzerinde
hapishaneden gönderilen mektupların toplu halde paylaşılma zamanı
gelmiş diye düşündüm. Teröristlere yasaklanan güneşi, suçu parasız
eğitim istemek olan torununu görmeye taa Sivas’tan Kocaeli’ne
gelen anneanneyi hatırlamanın zamanı…
Sincan 1 No’lu F
Tipi’nden Hasan Çoban ve arkadaşlarının TBMM İnsan Hakları
Komisyonu’na hapishanede incelemeler yapsınlar diye gönderdikleri
uzun dilekçeyle birlikte gönderdikleri mektupta güneşli bir odada
kalması doktor raporuyla belgeli hasta mahkûm Cihan Karaçöl’e
odayı teftişe gelen hapishane ikinci müdürünün söylediği
“Teröristleri güneşli yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz
yok” cümlesi teröristleri terör örgütü oluşturarak da olsa yok
etmesi gerekli devletin baş tacı Mehmet Ağar’ın güneşli odasını
açıklamaya yeter sanırım. Yenipazar esnafının “Memleketin adamı,
gelsin misafir ederiz, severiz” sözlerini de açıklar

Uzundur dört saatlik havalandırma saatleri bir saate
düşürülen Sincan F Tipi’ndeki mahkûmların Ağar’a
hazırlanan butik hapishane gibi ferah bir odaları yok elbet. 10 metrekare
içinde bütün yaşam. Ancak çamaşır susuyla temizlenecek banyoyu
temizledikten sonra 23 saat soluyorsunuz o zehri. Islak çamaşırlarınızı
da aynı odada kurutuyorsunuz. Böyle böyle çürüyorsunuz… Aynı
hapishanenin müdürünün tutuklu Ercan Akpınar’a söylediği gibi
size hapishanede kaldığınızı hissettiriyorlar. Mehmet Ağar’a ne
kadar hissettirilmemeye çalışılıyorsa, diğerlerine o kadar
hissettiriliyor işte. Hissettiriliyor ki, terörist azalsın memlekette.
Keza Kocaeli 1 No’lu F Tipi’nden Onur Polat’ın mektubunda
disiplin kurulunun sakıncalı mektup kararında belirttiği gibi
“terör örgütleri militan sıkıntısı çekiyor.”

Onur
Polat yazdığı mektupları nasıl gönderemediğini anlatıyor. Son
gelemeyen mektubu, Kocaeli F Tipi’nde kalan tutuklu çocukların da
Pozantı’dakilerin yaşadıklarına benzer olaylar yaşadıkları
üzerine. Bunu bildirmeye çalışmasının sebebi, disiplin kuruluna göre
işte terör örgütlerinin militan sıkıntısı çekmesiymiş . Üstelik
Pozantı’daki iddialar henüz kanıtlanamamışmış, soruşturma devam
etmekteymiş…

Yine aynı cezaevinden “Hapiste bulunan 500
tutuklu öğrenciden biri de benim” diyen, suçu 1 Mayıs’a
katılmak, parasız eğitim istemek, parasız eğitim isteyenlerin
tutuklamasına ses çıkarmak, hapishanede ölmek üzereyken yaşam
bahşedilmiş Güler Zere için basın açıklaması yapmak olan, 18 aydır
tutuklu Tayfun Taştan ”Anneannem yaşlı ve hasta olmasına rağmen
her hafta Sivas’tan Koaceli’ne geliyor. Onunla kucaklaşamıyoruz
bile, demir parmaklıklı camın ardından telefonla konuşuyoruz” diye
yazıyor. Sanırım çok geçmeden Mehmet Ağar’ın bir saat
uzaklıktaki Bodrum’dan kalkıp gelen ailesiyle zeytin ağaçları
altında gezindiğini okuruz.

Bu baharda güneşin tadını
çıkarırken bizler, son sözü Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi’nden Tuncay Korkmaz’a bırakıyorum; “Bahar bazen
bir serçenin sesi, bazen vakitsiz gelen bir uğur böceğinin ironisi bazen
de yolunu şaşıran bir çekirgenin çaresizliğidir burada, biz onlara
dokunup söyleşir iken farkında değillerdir, şenlenmiş toprağı
çekeriz
burunlarımıza.”

Kaynak:
radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder