31 Mayıs 2013 Cuma

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI: HALKIN MÜHENDİSİ EGEMEN AKKUŞ TUTUKLANDI

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI:
HALKIN MÜHENDİSİ EGEMEN AKKUŞ TUTUKLANDI

color="#212121"> style="font-size: 9pt">BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI: HALKIN MÜHENDİSİ
EGEMEN AKKUŞ TUTUKLANDI

color="#333333">29
Mayıs Çarşamba günü Tayyip Erdoğan'ın Okmeydanı'na gitmesi
ile çıkan olaylardan sonra Artı İvme Dergisi Yayın Kurulu üyemiz ODTÜ
Makine Mühendisliği Öğrencisi Egemen AKKUŞ Okmeydanı'ndan
kaçırılarak gözaltına alınmıştır. Gözaltı sırasında işkence
görmüştür. 
color="#454545">Halkın mühendisi Egemen Akkuş'un kılına gelecek zarardan AKP
iktidarı
sorumludur.

color="#333333">Egemen AKKUŞ 31 Mayıs Cuma günü çıkarıldığı mahkemece
tutuklanmıştır.

color="#333333">Yapılan bu hukuksuz tutuklamaya
karşı arkadaşımızın serbest bırakılması için 1 Haziran Cumartesi
günü saat 14:30'da Ankara Yüksel Caddesinde yapacağımız basın
açıklamamıza tüm halkımız
davetlidir.

face="lucida grande, tahoma, verdana, arial, sans-serif"> style="font-size: 9pt">GÖZALTILAR, TUTUKLAMALAR, BASKILAR BİZİ
YILDIRAMAZ

face="lucida grande, tahoma, verdana, arial, sans-serif"> style="font-size: 9pt">EGEMEN AKKUŞ SERBEST
BIRAKILSIN

face="lucida grande, tahoma, verdana, arial, sans-serif"> style="font-size: 9pt">MÜHENDİSİZ, MİMARIZ HAKLIYIZ
KAZANACAĞIZ

 

DEVRİMCİ MÜCADELEDE MÜHENDİS MİMARLAR

AÇIKLAMA NO 73: HALKIN MÜHENDİSİ EGEMEN AKKUŞ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN

AÇIKLAMA NO 73: HALKIN
MÜHENDİSİ EGEMEN AKKUŞ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN

style="text-align: justify;">29 Mayıs  tarihinde
Okmeydanı'nda polis tarafından kaçırılarak gözaltına alınan ODTÜ
Makine Mühendisliği öğrencisi ve aynı zamanda +İvme Dergisi Yayın
Kurulu üyesi Egemen Akkuş derhal serbest bırakılmalıdır. Halkın
mühendisi Egemen Akkuş'un kılına gelecek zarardan AKP iktidarı
sorumludur.

src="http://ivmedergisi.com/files/imagecache/CokBuyukGosterim_w450/resim/tutsak_0.jpg"
/>

style="font-size:24px;">DEVRİMCİ MÜCADELEDE MÜHENDİS
MİMARLAR

30 Mayıs 2013 Perşembe

AÇIKLAMA NO 72: KAPİTALİZMİN KAR HIRSI EN AZ 10 CANIMIZI DAHA ALDI...

AÇIKLAMA NO 72:
KAPİTALİZMİN KAR HIRSI EN AZ 10 CANIMIZI DAHA ALDI...

style="text-align: justify;">KAPİTALİZMİN KAR HIRSI EN AZ 10
CANIMIZI DAHA ALDI...

29.05.2013
akşamı saat 18.30 sularında bu sefer Adıyaman'dan gelen bir haber
kapitalizmin kar hırsının yeni kurbanlarını bizlere duyurdu. Adıyaman
yakınlarında meydana gelen "kaza"da tarım işçilerini taşıyan
minibüs Adıyaman yakınlarındaki Çakal Köprüsü'nde henüz tam
olarak belirlenemeyen bir nedenle kontrolden çıkmış ve kaza sonucunda
olay yerinde 6 sonrasında ise 4 kişinin daha eklenmesiyle toplamda 10
emekçi hayatını kaybetmiş; 13 kişi de ,ki bunların büyük
çoğunluğunun hayati tehlikesi devam etmekte olup, kazadan yaralı olarak
kurtulmuştur. Yaşanan bu iş cinayeti sonrasında gerek burjuva
basın, gerekse de sistem yetkilileri  klasik söylem demagojilerini
yinelemiş, göstermelik üzüntüler beyan etmiş ve yaşanan bu iş
cinayeti sıradan bir kaza gibi gösterilmek istenmiştir.

style="text-align: justify;">Kaza sonrası Adıyaman Valisi'nin;
"Kazanın nedenine ilişkin gerekli çalışma yürütülüyor. 10
insanımızı kaybetmemiz hepimizi çok üzdü. Minibüsün lastiğinin
patlamasından dolayı kontrolden çıktığı ve kazanın bu nedenle olduğu
ifade ediliyor. Daha önce de aynı noktada kaza olduğu için köprüde
teknik inceleme yaptıracağız. Ancak, minibüste kapasitesinin üzerinde
insanın bulunduğunu da unutmamak gerekiyor."
şeklinde yaptığı
açıklama bu tarz iş cinayetlerinin ne kadar basite indirgendiğini bir kez
daha göstermiştir. Özetle bu iş cinayetinin  sadece yüzeysel
sebepleri-ki bu yolun durumu ve araca olması gerekenden fazla insan binmesi
neticesinde tekerleklerin patlamış olabileceğidir.-üstünde durulmuş, o
araç içinde balık istifi şeklinde  işlerine giden tarım
emekçilerine  reva görülen bu çalışma ve ulaşım
koşullarını,onlara kimin veya  neyin  dayattığının
sorgulanmaması için bu elim olay sıradanlaştırılmaya 
çalışılmıştır. Aynı şekilde kent içi ulaşımında da; belediye
otobüslerinde, halk otobüslerinde, metrobüste ve minibüslerde
 emekçi halkımız "çuval" gibi
taşınmaktadır. Sömürüye dayalı kapitalist sistemin halka verdiği
değer işte bu kadardır. Sistemin gözünde bu cinayet işin doğası
gereği olabilecek sıradan  bir olay ve "takdiri
ilahidir".

Ancak biz
biliyoruz ki, bu olay münferit ve ya sıradan bir "kaza"
değildir.  Bu olay yine tam anlamıyla bir iş cinayetidir. 10 tarım
işçisi bu koşullarda işe gidip gelmeye zorlandıkları  için 
göz göre göre katledilmiştir.
Tıpkı onlarca insanımızın kum
çuvalı olarak kullanıldığı tersanelerde yada yerin yüzlerce metre
altında hiç bir güvenlik tedbiri alınmadan çalıştırıldığı gibi.
Son çalıştığı yer kendisine mezar olan, cesedi bile soğumadan
üretime  devam ettirilen maden ocaklarında olduğu gibi. Kışın
ortasında  zor koşullarda çalışan işçilere, barınması
için  reva görülen naylon çadırların tutuşarak onlarca bedeni
kömüre çevirdiği AVM inşaatlarında, atölyelerde, fabrikalarda
defalarca kez olduğu gibi...

Bu güne
kadar yaşanan ve binlerce insanımızın hayatına mal olan, on
binlercesinin yaralandığı, sakat kaldığı diğer iş cinayetlerinde
olduğu gibi bu olay da kapitalizmin kar hırsının sonucu olarak yeterli
sayıda araçla insanca işine ulaşımı sağlanmayan adeta birer
hayvanmış gibi görülerek taşınan ve çalıştırılan tarım
işçilerinin katledilmesidir.

İktidar sermayenin istekleri doğrultusunda yeni
düzenlemelerle canımızı ve emeğimizi değersizleştirirken bizlere
düşense; bizleri yaralayan, sakat kalmamıza neden olan, katleden bu sözde
iş kazalarını yaratan sisteme karşı sınıf bilinciyle mücadeleyi
yükseltmektir.
Bunu yapmadığımızda daha pek çok emekçi
dostumuzu, kardeşimizi, eşimizi kapitalizmin doymak bilmeyen kar hırsına
kurban vereceğiz.

Bizler Halkın
Mühendis Mimarları olarak, emekçilerin safında ve haklı mücadelelerinin
içinde yer almaktan dün olduğu gibi bugün de vazgeçmeyeceğiz.
Sömürenlere karşı isyan bayrağını yükseltecek her türlü direnişte
emekçilerle omuz omuza olacağız ve onların her türlü oyununu birlikte
bozacağız!

Adıyaman'da hayatını kaybeden tarım işçilerinin
ailelerine başsağlığı yaralılara da geçmiş olsun dileklerimizi her
zaman yanlarında olacağımızı belirterek iletiyoruz.

style="text-align: center;">Devrimci
Mücadelede Mühendis Mimarlar

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Bir Karış Toprağımız Dahi ABD'ye Peşkeş Çekilemez!

Bir Karış Toprağımız
Dahi ABD'ye Peşkeş Çekilemez!

27.05.2013

Bir Karış
Toprağımız Dahi ABD'ye Peşkeş Çekilemez!

AKP
faşizmi ile yönetilen belediyelerde ne halka, ne doğaya, ne tarihe, ne de
bilime değer verilmektedir. İmar planları kendi çıkarlarına göre
değiştirilmiş, hasbelkader toplu taşıma esasına göre hazırlanmış
ulaşım ana planları ise çöpe atılmıştır. Tüm bunların yerlerine
rant odaklı ve yandaşlarını zengin etme planları
konulmuştur.

Halka hizmet etmeyen ancak yandaşlarının ceplerini
para doldurmak için onaylanmış ve uygulanan projelerle İstanbul nasıl
yaşanılmaz hale getirilmişse, Ankara’da da aynı senaryo uygulanmaya
çalışılmaktadır.Ankara halkı belleğinde yer edinmiş Akün ve Şinasi
Sahneleri ortadan kaldırılmaya çalışılırken, Ankara’nın yeşil
kalan ender yerleri ODTÜ arazisi, Eymir Gölü ve Atatürk Orman Çiftliği
(AOÇ) arazisi yağmalanmak istenmektedir.

Atatürk Orman Çiftliği,
“Ankara Çanağı” denilen coğrafi yapı gereği tüm Ankara
vadilerinin ve derelerinin toplanarak Ankara Çayı‘na katıldığı
alanda bulunmaktadır.Bu nedenle Ankara'nın
akciğerleri niteliğinde olup bu hava koridoru şehre temiz hava
sağlamaktadır. Ayrıca ilk yıllarında bilimsel tarım yapma amacı
güderek Anadolu köylüsüne rehber olması, yeni tarım tekniklerinin ilk
olarak bu çiftlikte kullanılması ve vatandaşlara tarım kurslarının
verilmesi açısından önemli bir yerde durmaktadır. Bölgede bulunan
gazino, piknik alanı, lokanta, plaj gibi işletmeler halen daha Ankara
halkının sosyal yaşamına katkıda bulunmaktadır.

AOÇ arazisi
istisnasız her iktidar döneminde parça parça talan edilmiştir. Ne zaman
kamu binası veya özel bir kuruluş inşaa edilmek istense akla ilk AOÇ
arazisi gelmiştir. Sayıştay’ın AOÇ ile ilgili 2011 değerlendirme
raporunda Atatürk Orman Çiftliği’nin 1937 yılında yaklaşık 55
bin 539 dekar olan arazilerinin; 2011 yılı sonu itibarıyla 33 bin 256
dekara gerilediği bildirilmiştir. Aynı raporda, 1937 yılından 2011
yılı sonuna kadar satış ya da devir yoluyla arazi alan kurumlar şöyle
sıralanmistir: “Tekel, Milli Savunma Bakanlığı, Türkiye Zirai
Donatım Kurumu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TRT, Sümerbank,
Hazine, Devlet Demir Yolları, Orman Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel
Müdürlüğü, Ankara Belediyesi, Etibank, Makine ve Kimya Endüstrisi,
Toprak Mahsulleri Ofisi, Ankara EGO, Maden Tetkik Arama, Bayındırlık
Bakanlığı, Gazi Üniversitesi, Kauçuk Sanayi, çeşitli kooperatifler,
özel kişiler, yöredeki çiftçiler.”. Bunların yanında; AŞTİ
Terminali, Stadyumlar, Kapalı spor salonları, Benzin istasyonları, Marmara
Oteli, Devlet Mezarlığı, Hastaneler, Eğitim tesisleri, Askeri alanlar,
Jandarma Hizmet Binası ve lojman alanı,  bowling salonu, TOBB
Üniversitesi, sanayi ve ticari üniteler, mantar gibi türeyen büfeler,
köfteciler, kokoreççiler yeni 100.000 kişilik stadyum projeleri, TOKİ
ucubeleri, katlı kavşaklar, yeni bulvarlar, MİT, Orman Genel
Müdürlüğü, dünyanın en büyük ve en yapay hayvanat bahçesi,
Hipodrom, TRT antenleri, Hava Müzesi, özelleştirilen çimento fabrikası,
manej ve diğer demiryolu tesisleri ile lojmanları, Gimat‘ın önemli
bir bölümü de bu  AOÇ  arazisinin içinde yapılan ya da
yapılanması düşünülen projelerdir.

Tüm bu talanlara ek ve ön
açıcı olarak 8 Mart 2013 tarihli Resmi Gazetede Özelleştirme Yüksek
Kurulu (ÖYK),  AOÇ sınırlarındaki toplam yüzölçümü 91 bin 195
metrekare olan 1. Dereceden Doğal ve Tarihi Sit Alanını imara
açtı.

TMMOB Mimarlar Odası her ne kadar bu durumu mahkemeye
taşımış olsa da, AKP iktidarı “AK-SARAY” olarak
adlandırılan başkanlık binasının temellerini atmış hatta inşaatı
bitirme aşamasına kadar gelmiştir. 150 dönüm üzerine inşa edilen
binanın yapımında,  3000 civarında ağacın kesildiği ve yapımı
için yaklaşık 650 milyon TL harcandığı çeşitli haber sitelerinde yer
almaktadır.

src="http://ivmedergisi.com/files/resim/ghtyh_0.png" style="width: 500px;
height: 250px;" />

 

AKP’nin Atatürk Orman Çiftliği
arazisi ile ilgili son marifeti ise ABD büyükelçiğine çiftlik
arazisinden yer tahsis etmesi oldu. TMMOB Mimarlar Odası'nın
açıklamasına göre, Çukurambar mevkiindeki AOÇ arazisi, Genel
Müdürlük tarafından 1983 yılında Gazi Üniversitesi'ne Tıp
Fakültesi yapılması amacıyla tahsis edilmiş o tarihten beri hiçbir şey
yapılmamış. Ardından TOKİ’ ye devredilen alan ABD
Büyükelçiliği için tahsis edilmiştir.

1 şubat 2013 tarihinde
Ankara ABD büyükelçiliğine DHKP/C tarafından yapılan saldırı sonrası
gündeme gelen ABD büyükelçiliğinin güvenlik zaafiyetinin, çiftlik
arazisine yapılacak yeni büyükelçilik binası ile giderileceği
hesaplanmaktadır.

Halkın çıkarları için kullanılması gereken
bir yer tüm dünya halklarının baş düşmanına peşkeş çekilmektedir.
ABD büyükelçiliklerinin güvenlik zaafiyeti yeni binalar yapmakla ortadan
kalkmayacaktır. Tüm dünya halklarına azgınca saldıran emperyalist bir
devlete karşı dünya halklarının da her zaman  mutlaka verilecek
cevabı olacaktır.

AKP iktidarı çiftlik arazisinin yağmalanmasına
efendisi ABD’yi de dahil etmekle uşaklığını bir kez daha
kanıtlamıştır. Arazinin ABD büyükelçiliğine devri için aracı olan
Gazi Üniversitesi ise uşaklık konusunda AKP’yle yarışmaktadır.
Değil Atatürk Orman Çiftliği’nde, bu ülkenin en çorak arazisinde,
en ücra köşesinde bile ABD’nin tek bir karış toprağımızı
kullanması meşru değildir. Tüm topraklarımız yalnızca Türkiye
halklarının çıkarları için kullanılmalıdır.

align="center">+ İvme Dergisi Kentsel Dönüşüm
Komisyonu

 

   src="http://ivmedergisi.com/files/resim/fre.png" />

 

21 Mayıs 2013 Salı

"ALIN VERİN EKONOMİYE CAN VERİN" (!)

"ALIN VERİN EKONOMİYE CAN
VERİN" (!)

"ALIN
VERİN EKONOMİYE CAN VERİN"(!)

 

 

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;"> id="docs-internal-guid-6de91fc8-c795-dfe0-48d5-7965766b8231"
style="font-weight:normal;">“Atlantis 2 yaşında 10 çift tatil
hazırlığında.”

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;"> id="docs-internal-guid-6de91fc8-c795-dfe0-48d5-7965766b8231"
style="font-weight:normal;">“Rüyanızdaki yaşam merkezi,
Panora”

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;"> id="docs-internal-guid-6de91fc8-c795-dfe0-48d5-7965766b8231"
style="font-weight:normal;">“ANKAmall etkisi, gözlerinizi
kamaştırıyor”

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Alış veriş merkezileri kısaca
AVM’ler  hayatımızın içine o kadar girmiş vaziyetteler ki,
rüyalarımıza, tatillerimize, göz zevkimize kadar herşeyin
içerisindeler. Peki ne oldu da şu son 10 yılda AVM’lerden başka bir
“sosyal-kültürel” alan göremez olduk

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">2010 yılı verilerine göre
Türkiye’de 240 AVM, 2011 yılındaki verilere göre ise 278 ve 2012
yılında ise bu sayının 350’yi bulması öngörülmektedir (Sabah
gazetesinin haberine göre 2012 de 310 AVM faaliyette bulunmaktadır).
Hizmete giren AVM’lerin %80’i Ankara ve İstanbul’da
bulunuyor. İstanbul’da AVM sayısı 150 civarında. Bu sayılar son 10
yılda inşa edilen AVM sayısı 5 kat arttığını bunun yanında AVM
cirolarının 2009 sonuna bakıldığında bir önceki yıla göre % 5,5
artarak, 2,1 milyar ulaştığı ve 2010 yılı sonunda da 25 milyara
ulaşılması bekleniyordu.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Avrupa ülkelerinde bin kişi başına
düşen kiralanabilir AVM alan ortalamasının 200 metrekare,
Türkiye’de ise bu oranın 78 metrekare olması ve bunun yanı sıra 42
ilde halen bir AVM olmayışı patronların ağızlarını sulandıran neden
olmaktadır.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Yine aynı verilerde bin kişiye düşen
AVM alanının metrekare dağılımında başı Ankara’nın çektiği
görülmektedir. Ankara'da bin kişiye düşen alan 215 metrekare iken,
Ankara'yı İstanbul 155 metrekare, Denizli 122 metrekare, Eskişehir 120
metrekare, Tekirdağ 105 metrekare, Gaziantep 100 metrekare ve Bursa 100
metrekareyle takip ediyor.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Türkiye’de sayıları son yıllarda
hızla artan alışveriş merkezleri kentsel yaşamın önemli bir parçası
haline gelmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere gibi
 emperyalist ülkelerde  elli yılönce ortaya çıkmış olan
AVM'ler Türkiye’de 1980 darbesinden sonra işçi sınıfının
oligarşi karşısında güç kaybetmesi ile birlikte ortaya çıkmıştır.
Tüketim alışkanlığı, tüketim nesneleri ve hizmetleriyle kısıtlı
kalmamış, mekanlara da yansımış ve yeni bir
style="font-size: 16px; font-weight: bold; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">"anlayış" olan AVM’lerle
tanışmamıza vesile olmuştur. 1988 yılında Türkiye’deki ilk
alışveriş merkezi olan Galleria açılmıştır. Küresel ölçekte
bakıldığında AVM yatırımları özel sermaye kaynaklı olmasına
rağmen, Galleria devlet tarafından yap-işlet-devret modeli ile
yaptırılmıştır.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Galleria’nın açılışını daha
sonraki yıllarda İstanbul’da açılan Nova Baran (1990), Atrium
(1992), Capitol (1993), Carrefour (1993), ve Ankara’da açılan Atakule
(1988) ile Karum (1993) Akmerkez (1993) izlemiştir.

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Kamusal alan olarak
tanıtılan ve “halkın her kesimine” hitap edip insanları ortak
bir noktada buluşturduğunu iddia eden AVM’ler gerçekten bunun
yansıması mıdır?

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">"AVM denilen kapalı
alanlar her açıdan bakıldığında kamusal alanların kentlerin içinde
yer alan açık kamusal alanlar ile karsılaştırılamayacağı kesindir.
Meydanlar, parklar, caddeler, sokaklar gibi açık alanlardan oluşan alanlar
her yastan, kesimden kentlinin bir araya özgürce gelebileceği, istediği
faaliyetlerde bulunabileceği, kendini ifade edebileceği alanlarken
AVM’ler her ne kadar mimari şemaları toplanma alanları, etkinlik
sahneleri ve geçiş koridorları ile kentsel yapıyı taklit etse de
sonuçta kontrollü ve kapalı alanlardır. Güvenlik ve fiziksel kontrolün
yani sıra ciddi seviyede sosyal kontrolü de barındırırlar. Kullanıcı
kitle söz konusu alışveriş merkezleri için belli ekonomik, kültürel ve
sosyal seviyelerden gelen bir ortalamaya sahiptir. Özellikle markaların
outletleri ile sezon mağazalarının İstanbul genelindeki alışveriş
merkezlerinde konumlanış biçimleri bile bu seviyelerin nasıl
tutulduğunun göstergesidir. Tüm alışveriş merkezlerinde ise temel amaç
alışveriş ya da vitrin izlemedir. Bunlar dışında (yani mimarinin
tanımladığı eylemler dışında) hareketlerde bulunulması uygun
değildir. Bu nedenle bir alışveriş merkezi asla gerçek bir kentsel
kamusal alan özelliği gösteremez. Sadece, içinde yaşadığımız imaj ve
tüketim çağı içinde plastik bir şekilde "kamusal"mış
sanmamızı sağlar. Yine de alışveriş merkezlerinin uzantılarıyla
kentsel alan bağlantısını doğru kurgulamak ve bir şekilde kamusal alana
katılımını sağlamak çok da imkânsız olmamalıdır."
style="font-size: 16px; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">
(Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi / Şehir ve
Bölge Planlama Bölümü Araştırma Görevlileri Bahar Aksel Enşici ve
İnci Şahin Olgun)

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">AVM piyasasını uzun yıllardır bu
sektörde yatırımcılara birçok konuda danışmanlık hizmeti sunan Gaya
Gayrimenkul'ün Genel Müdürü Fırat Murathanoğlu kendisiyle yapılan
bir röportajda
style="font-size: 16px; font-weight: bold; font-style: italic;
vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Türkiye'de AVM
kültürünün geliştiğini söyleyebilir miyiz? Krizler bu kültürün
oluşmasını engelliyor mu?” sorusuna 2001 krizinde bankalar bile kapanırken
AVM’lere yeni insanların geldiğini belirterek AVM kültürünün
yavaş yavaş oturduğu cevabını vermiştir.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Alışveriş Merkezleri Yatırımcıları
Derneği Başkanı Hulusi Belgü, İstanbul'da 20 bin metrekarenin
üzerindeki 4 alışveriş merkezinde sıkıntı yaşandığını söyledi.
Belgü, "Bunlardan biri finansal sıkıntı nedeni ile kapalıyken biri
belediye hizmet binası olarak hizmet veriyor. Diğerleri de şu anda hizmet
vermiyor" dedi.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Bir taraftan AVM sayısının artmasında
teşvikler arttırılırken bir yandan da var olan AVM’lerin
kapandığı ve krizde olduğu da görülmektedir. Yine de yatırım
şirketleri İstanbul'a 250 AVM'nin yapılabileceğini
savunmaktalar.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">EVA Gayrimenkul Değerleme Şirketi Genel
Müdürü Cansel Turgut Yazıcı fonksiyonunu yitiren AVM'lerin
Anadolu'da 120 bin metrekareye çıktığını önümüzdeki 3 yılda
bunun 3 kat artacağını söyledi. Yazıcı, "Türkiye'de şu anda
23 AVM kapandı. Geriye kalan birçok AVM'de de ofis, dershane ya da
hastaneye dönme çabalarını görüyoruz" açıklamasını
yaptı.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Uruguay'lı sosyalist yazar Eduardo
Galeano Tepetaklak adlı kitabında AVM'ler için şöyle
diyor:
style="font-size: 15px; font-family: Calibri; font-style: italic;
vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">“Alışveriş
merkezi, bütün vitrinlerin vitrini, köle eden varlığını dayatıyor.
Kalabalıklar, kafileler halinde tüketim ayininin bu büyük tapınağına
akın ediyor. Bir tarafta, alıcı azınlık durmak bilmeyen, zayıf
düşürücü arz bombardımanına maruz kalırken, diğer tarafta
inananların büyük bölümü kendinden geçerek cüzdanlarının gücünün
yetmediği malları seyrediyorlar. Kalabalık yürüyen merdivenlerden inip
çıkarken dünyayı dolaşıyor. Bu huzur mabetlerinde, kirli ve tehditkâr
açık havaya çıkma ihtiyacı duymadan her  şey yapılabilir, uyumaya
kadar. Los Angeles ve Las Vegas'taki yeni model alışveriş merkezleri
otel ve jimnastik salonu hizmeti de sunuyor. Soğuk ve sıcak nedir bilmeyen
alışveriş merkezlen kirlilik ve şiddetten de muaf. Doktor Michael A.
Petti bilimsel önerilerini "Uzun Yaşam" adlı köşesinde uzunca
bir süre yayımladı. "Hava kalitesi düşük" şehirlerde, uzun
yaşamak isteyenlere Doktor Petti tavsiye ediyor: "Alışveriş
merkezlerinde yürüyüş yapın." Mexico City, Sâo Paulo, Santiago
gibi kentlerin üzerinde atomik bir kirlilik bulutu salınıyor ve
başlarında soyguncular pusuya yatmış bekliyor: Ama filtre edilen havası
ve nezaret altında Los Angeles'ta, Bangkok'ta, Buenos Aires'te
ya da Glasgow'da alışveriş merkezlerinin hepsi az çok aynı. Bu
aynılık müşteri çekmek için yeni mıknatıslar icat etmekte rekabet
etmelerine engel değil. Örneğin Veja Dergisi 1991'in sonlarında,
Porto Alegre'deki Praia de Belas alışveriş merkezinin yeniliklerinden
birini şöyle göklere çıkarıyordu: "Bebeklerin rahatı için, bu
küçük tüketicilerin gezintisini kolaylaştırmak için size bebek
arabaları sunuluyor." ”

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">17 mayıs'ta Çankırı'da bir
alışveriş merkezinin açılışına katılan AKP milletvekili Mahir Ünal
; “Alışveriş merkezleri Türkiye'nin gelişmişliğinin bir
göstergesidir”diyor.AKP'nin gelişmişmekten ne anladığını da
özetlemiş oluyor böylece.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">AVM'ler kapitalizmin tüketim
merkezleridir. Herşeyiyle insanları tüketime teşvik etmek için
tasarlanmıştır. Şehirler bir taraftan güvensizleştirilirken diğer
taraftan alışveriş merkezleri, yüksek güvenlikli siteler
yapılmaktadır. Bu alışveriş merkezleri, siteler, rezidanslar şehirden
tamamen kopuk, yapay, ruhsuz, plastik mekanlardır.Hepsi kendi içinde
tasarlanmış, dışarıyla, şehirle olan tüm ilişkileri asgariye
indirilmiştir. Alışveriş merkezleri insanların birbiriyle değil
yalnızca tüketim mallarıyla iletişim kurmasını hedefleyen, insanı
asosyalleştiren mekanlar olarak kapitalizmin şehircilik anlayışının da
en somut örneklerini oluşturmaktadır. AVM'lerin insanlığa kattığı
hiçbirşey yoktur, insanoğlunun sahip olduğu kaynaklar AVM yapmak için
daha fazla çarçur edilmemelidir.

 

19 Mayıs 2013 Pazar

RANTSIZ KENTSEL DÖNÜŞÜM OLARAK SOYSUZ SOYLULAŞTIRMA VE SÜRGÜN!...

RANTSIZ KENTSEL DÖNÜŞÜM
OLARAK SOYSUZ SOYLULAŞTIRMA VE SÜRGÜN!...

style="font-weight:normal;">RANTSIZ KENTSEL DÖNÜŞÜM OLARAK SOYSUZ SOYLULAŞTIRMA VE
SÜRGÜN!...

 

style="text-align: center;"> 

id="docs-internal-guid-31741d41-be8b-2d94-88e3-4856e1cf8955"
style="line-height: 1; text-align: justify; font-weight: normal;"> style="font-size: 17px; font-family: Calibri; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">Geçtiğimiz hafta AKP’nin borazanı Zaman
Gazetesi, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve
Türkiye’nin inşaat firmalarının patronlarını bir araya getirerek
‘’Nasıl bir kentsel dönüşüm’’ öngördüklerini
tartıştılar.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Basına yansıyana
göre  Bakan Bayraktar, toplantıda inşaat patronlarının kentsel
dönüşüm hakkındaki önerilerini ve yaşadığı sıkıntıları
dinlemiş, değerlendirmelerde bulunmuş ve kentsel dönüşümü ranta
çevirmelerine izin vermeyeceklerini, dönüşüm bölgelerinde sadece 5
katlı yapılara müsaade edeceklerini belirtmiş ve uyarmış;
 
"imar artışı beklemeyin, imar artışlarının rant
doğurmaması gerekiyor ve brütte emsal artışı olmaması
gerekiyor"

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Kentsel
dönüşümde rant elde edilmesi için illa emsal artışı olmasına gerek
olmadığını bilmek için dahi olmaya gerek yok. Kentsel dönüşümle 1.5
milyon konutun yıkılması planlanıyor. Bu kadar çok sayıda konutta
yapılacak emsal artışı inşaat piyasasında arzın çok fazla artmasına
ve dolayısıyla inşaat patronlarının karlarının düşmesine, hatta bir
çoklarının batmasına bile sebep olabilir. Öte yandan kentsel dönüşüm
esas rantı arazi spekülasyonu üzerinden sağlıyor. Yani şehrin merkezi
bir bölgesinde, örneğin Armutlu mahallesindeki bir gecekonduda oturan
yoksul bir aileyi şehrin çeperinde yer alan bölgelere taşıyıp Armutlu
mahallesindeki evinin yerine lüks bir villa inşaa edip yüksek fiyattan
satmak emsal artışı olmamasına rağmen son derece karlı bir kentsel
dönüşüm uygulaması oluyor.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Yoksul halkı
arazi değeri düşük olan bölgelere taşımak ve şehrin merkezini
zenginlerin hizmetine sunmak, yani “soylulaştırma” kentsel
dönüşümün yıkıcılığını, halk düşmanlığını, kan emciliğini
çok net bir şekilde ortaya koyuyor.  Sulukule halkının başına
gelen gün gibi ortada; mahallelerinden sürüldüler ve yerlerine zenginler
geldi.  Daha önce 50-100 bin TL arası değer biçilen konutların
yerine değeri 500 bin TL'ye varan konutlar yapıldı. Aradaki rant ise
inşaat firmasının cebine girdi.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Yine, Erdoğan
Bayraktar kentsel dönüşüm üzerine verdiği son demeçlerden birinde
“önceliğin vatandaşın talebi olacağın, kimsenin evini
rızası olmadan yıkmayacaklarını, vatandaşın rızasını alıp o
doğrultuda kira, kredi ve imar planlarıyla işi kolaylaştırmayı ve
dönüşümü hızlandırmayı üstlendiklerini”
style="font-size: 17px; font-family: Calibri; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;"> belirtiyor ve ekliyor, “Rant varsa bu rant kira, faiz ve vergi
desteği ile vatandaşa sağlanıyor".
Binlerce yıldır egemenler halkı yönetmek için aynı yönteme
başvuruyor: YALAN! Erdoğan Bayraktar da bunu en iyi yapanlardan bir tanesi.
Kentsel dönüşümü hayata geçirmek için söylemediği yalan kalmadı;
 “deprem için” dedi, İstanbul'daki deprem sonrası
kullanılacak tüm kamu arazilerini inşaat tekellerine sattı,
“ekolojik şehirler kuracağız” dedi, İstanbul'un
ormanlarını parça parça satıyor, “rant varsa bu rant vatandaşa
sağlanıyor” diyor yine yalan söylüyor. Kentsel dönüşümle
vatandaşın evi yok pahasına satın alınıyor. Evi yıkılıyor , yıkım
ücreti kendinden alınıyor. Şehrin dışındaki TOKİ konutlarından ev
veriliyor, o da banka kredisiyle... Yani durduk yere hem borçlanıyor, hem
de şehrin uzağında daha sağlıksız bir yere taşınıyor vatandaş.
Erdoğan Bayraktar da kalkmış “rantı vatandaş sağlıyor”
diyor.  Bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir bunlarda o
bile yok.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Kentsel
dönüşümün rant sağlamadan, halkın yararına yapılmasının tek bir
yolu vardır; YERİNDE ISLAH. Bunun dışındaki tüm çözümler rant için
yapılmaktadır.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">AKP'nin
riyakar kalemşörlerinden Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Duman
aynı toplantı sonrası diyor ki;

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">‘’Bir site, bir apartman, bir ev yapmak
aslında bir medeniyet kurmaktır. Kuşakların bir arada nasıl
yaşayacağını, yeni kuşakların hangi ortamda yetişeceğini, hangi
kültürle bezeneceğini aslında yaptığımız evler belirgin bir şekilde
inşa ediyor.’’

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Aynen
katılıyoruz; kentsel dönüşüm sizin kültürünüzü, medeniyet
anlayışınızı ortaya koyuyor. Sizin hakkınızda hiçbir şey bilmeyen
bir insana kentsel dönüşüm politikanızı anlattığımızda sizin ne
kadar görgüsüz, zevksiz, bayağı, kültürsüz ve bilim düşmanı
olduğunuzu anlar. Sizin medeniyetten anladığınız şey amerikanın
tüketim kültüründen başka bir şey değil. Tiyatro salonlarını bile
alışveriş merkezine çeviren zihniyetin kültürü de medeniyeti de
ortada.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Toplantı sonrası
bir çok inşaat patronu ve yardakçısı da çeşitli açıklamalar
yaptılar. Medyasıyla, patronlarıyla, hükümetiyle oligarşi
saldırılarına devam ediyor. Gece gündüz, yemeden içmeden “ ne
yapsak da şu halkı daha fazla sömürsek” diye düşünüyor,
toplantılar yapıyorlar.

style="line-height:1;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">BİZİM DE HALKI
YOK SAYAN, ŞEHİRLERDEN DIŞLAMAYA ÇALIŞAN, DAHA DA ZOR KOŞULLARA MAHKUM
EDEN  BU SALDIRILARA  KARŞI ORTAK BİR DİLİMİZ OLMALIDIR. BU
DİL MÜCADELE DİLİDİR...

id="docs-internal-guid-31741d41-be8b-2d94-88e3-4856e1cf8955"
style="font-weight:normal;">(+ İvme Dergisi
Kentsel Dönüşüm Komisyonu)

13 Mayıs 2013 Pazartesi

DÜNYANIN EN BÜYÜK HAVALİMANINI ALIN BAŞINIZA ÇALIN

DÜNYANIN EN BÜYÜK
HAVALİMANINI ALIN BAŞINIZA ÇALIN

 

style="line-height: 1.1500000000000001; margin-top: 0pt; margin-bottom: 6pt;
text-indent: 28.35pt; text-align: center;">DÜNYANIN EN BÜYÜK
HAVALİMANINI ALIN BAŞINIZA ÇALIN

style="line-height: 1.1500000000000001; margin-top: 0pt; margin-bottom: 6pt;
text-indent: 28.35pt; text-align: center;"> 

style="line-height: 1.1500000000000001; margin-top: 0pt; margin-bottom: 6pt;
text-indent: 28.35pt; text-align: center;"> 

style="line-height: 1.1500000000000001; margin-top: 0pt; margin-bottom: 6pt;
text-indent: 28.35pt; text-align: center;"> 

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">Aristoteles "büyük" mimarlığın (Mısır
piramitleri, Zeus Tapınağı vb.[b.n.]) gerçekte tiranların insanları
boyunduruk altında tutmasına yarayan bir araç olduğunu söyler.
*

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">İstanbul’a yapılması planlanan ve
geçtiğimiz günlerde ihalesi gerçekleştirilen 3.Havalimanı Projesi
dünyanın en büyük havalimanı olarak pazarlanıyor. Faşizmin, kitleleri
yönlendirmek için kullandığı yöntemlerden birisidir büyük yapılar
inşa etmek ve bununla övünmek. AKP,bu yüzden iktidara geldiği günden bu
yana “en büyük” projelerin peşinde.  Hitler’in de
en büyük tutkusu kendi iktidarını simgeleyen büyük yapılar, büyük
caddeler, büyük anıtlar yapmaktı:

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">“Hitler’in
(b.n.) kitlelere dayalı sonsuz iktidar düşü "Kuppelberg"
(Kubbeli Dağ) tasarımında somutluk kazanır. "Kuppelberg"in iç
mekânı Roma'daki Petrus Katedrali'nin 17 katıdır. Dev harcamalar
gerektiren bu devin tepesinde (harcamaların büyüklüğünün Hitler'i
neşelendirdiği söylenir), 290 m yükseklikte, bir kartal düşler Hitler:
"Burada kartal artık
gamalı haçın üstünde durmayacak, fakat yerküreye egemen olacak!
Dünyanın en büyük yapısı olan bu yapı, dünyayı pençeleri arasına
almış kartalla taçlandırılmalı!"” **

dir="ltr" style="line-height: 1.1500000000000001; margin-top: 0pt;
margin-bottom: 6pt; text-indent: 28.35pt; text-align: center;"> src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/adolf-hitler-biography_200x150.jpg"
style="text-align: center; width: 200px; height: 150px;" />

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">AKP iktidarının “büyük
proje” 
tutkusu
style="font-weight:normal;">yalnızca 3. havalimanı ile sınırlı
değil bunun yanında kanal İstanbul, çamlıca camii gibi projeleri de
mevcut. Elbette ki büyük proje tutkusunun tek sebebi gösteriş değil.
Arazi rantı bu büyük projelerin bir diğer gerekçesi. Ekonomiyi ayakta
tutabilmek için inşaat sektörünü şişirmekten başka çaresi olmayan
AKP iktidarı ve işbirlikçi tekeller,
style="line-height: 1.1500000000000001; text-indent: 28.35pt; font-family:
arial, helvetica, sans-serif; font-weight: normal;"> gece gündüz
“nereyi ne yapsak da rant elde etsek” diye
yaratıcılıklarının sınırlarını zorlamaktadırlar.

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">İstanbul’u kuzeye doğru da
genişletmek isteyen AKP iktidarı başlangıç olarak 3. Köprüyü
boğazın kuzey tarafına inşa etmeye karar verdi. Bu köprüyle beraber
şehrin
“trafik
sorununu çözeceğini”
iddia etti. Trafik sorununu
çözmek bir yana boğaza yapılacak bir 3. köprü İstanbul’un trafik
sorununu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. 3.köprü
güzergâhının devamında yapılması planlanan ve dünyanın en büyük
havalimanı olacağı iddia edilen projeyle bu yönde yapılaşma
artırılarak sorun iyice dallandırıp budaklandırılacaktır. 3.
havalimanı, 3. köprü derken kentleşmenin kuzeye doğru kaymasıyla
beraber İstanbul’un kuzeyinde çok hızlı bir nüfus artışı
olacaktır (Bkz. Ümraniye, Sultanbeyli). Şehrin bu yönde büyümesi demek,
ormanların yok olması demek, 20 sene içerisinde İstanbul’da içecek
su bulamamak demek. Halkın cebinden çıkan paralar halka neredeyse hiçbir
faydası olamayacak ve güzel yurdumuzun doğasını mahveden
“Çılgın Projelerde” harcanıyor.
dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın bizzat kendisinin hazırlattığı raporda 3.
Havalimanı proje alanının yüzde 80’i orman olarak görülmektedir:
Proje alanındaki ağaç sayısı 2 milyon 513 bin 341’dir.
Yüz binlerce ağacın kesilmesiyle doğal bitki örtüsü ortadan kalkacak.
Bölgedeki 70 göl, gölcük ve gölet ile canlı yaşam yok olacak. Onlarca
kuş türü ortadan kalkacak. Terkos ve Alibeyköy Barajları’nı
besleyen dereler de içme suyu barajlarımıza kirli su taşıyacak. O
ormanlar ki milyonlarca yıllık bir süreçte oluşabilmiş ve insan eliyle
asla yaratılamayacak güzelliktir. Kuzey ormanları ve suları,
İstanbul’a Karadeniz yüzey ve iklim özelliklerini veren,
yağışının bol, yeşilinin koyu olmasını sağlayan bir ekosistemdir.
İstanbul’a hakim, kuzey yönlü rüzgârlar da bu ormanlardan
süzülerek şehre ulaştığı için, bol oksijen taşırlar
style="font-size: 9px; font-style: italic; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">.” *** Havaalanı yapılması
planlanan bölge 1998 yılında kapsamı genişletilen
style="font-size: 9px; font-weight: bold; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">“doğal sit alanıdır”. style="font-size: 9px; vertical-align: baseline; white-space:
pre-wrap;">Sarıyer ve Beykoz bölgesinde kıyı dolgusu, hafriyat, inşaat,
düzenleme vb. uygulamaların yapılamayacağı ve bölgenin doğal dokusunun
korunması yasal olarak belirlenmiştir.  Faşist AKP’nin ve
işbirlikçi tekellerin gözü dönmüştür, yasa, hak, hukuk onlar için
hükmünü yitirmiştir. Marx “ kapitalizm, gölgesini satamadığı
ağacı keser” demiştir, şuan gözümüzün önünde yaşanan da
bundan başka bir şey değildir.

style="font-weight:normal;"> src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/havaalani_01_400x300.jpeg"
style="width: 400px; height: 300px;" />

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">Kamuoyunu yanıltıcı ve şeffaflıktan
uzak olması itibariyle zaten ele tutulur hiçbir tarafı olmayan bu proje,
bu tip havaalanı projelerinde olması gereken 10-15 yıllık bir planlama
süreci es geçilerek adeta yangından mal kaçırırcasına ihale
edilmiştir. AKP iktidarı şunu çok iyi bilmektedir: inşaat sektörü
büyümeyi durdursa ekonomi çöker. Bu sebeple acele etmek
gerekmektedir.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">3. havalimanı projesinde özellikle
dikkatlerden kaçırılan ve sorulması gereken bir soru vardır: 3.
havalimanı yapılınca Atatürk Havalimanı ne olacak? Bu soru önemlidir
çünkü  AKP iktidarı 3. Havalimanı ihalesi için yüklenici firmaya
yolcu garantisi vermiştir. İstanbul’a hali hazırda yılda 50 milyon
yolcu gelmektedir.Bu yolcuların neredeyse tamamı Atatürk Havalimanını
kullanmaktadır. 4-5 sene içerisinde İstanbul’a gelecek yolcu
sayısı 2-3 katına (100-150 milyon) çıkmalıdır ki iki havalimanı da
çalışabilsin. Diğer yandan 3. havalimanını kullanacak uçakların
manevra alanı ile Atatürk havalimanının manevra alanı çakışmaktadır.
Yani aynı anda iki havalimanın da faaliyette bulunması teknik olarak
imkansızdır.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">İstanbul merkezinde kalmış en büyük
arazi Atatürk Havalimanı arazisidir. Türkiye’nin en değerli
arazisidir. Tayyip Erdoğan 2 şubat’ta yaptığı açıklamada
Atatürk Havalimanıyla ilgili şöyle diyor :
Buranın (3.havalimanı)
kapasitesini ileriki dönemlerde arttırdıkça da yavaş yavaş Atatürk
Havalimanı'nı taşıyacağız. Orada boşalan arazinin küçük bir
kısmına sadece iş adamlarının jetlerinin inebileceği bir alan
oluşturacağız geri kalan önemli büyüklükteki alan ise yeşil alan
olarak değerlendirilecek.'' ****

style="line-height: 1.1500000000000001; margin-top: 0pt; margin-bottom: 6pt;
text-indent: 28.35pt; text-align: center;"> src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/ahl_200x150.jpg" style="width:
200px; height: 150px;" />

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">İstanbul’un tüm yeşil alanlarına,
kamu arazilerine bina diken kendileri değilmiş gibi bu yalana inanmamızı
bekliyor Tayyip Erdoğan. Tümüyle arazi rantına sırtını dayamış bir
iktidarın bu alanı yeşil alan yapacağını iddia etmesi olsa olsa
Nasreddin Hoca fıkrası olur. Tayyip Erdoğan yalan söylemekte eşi
görülmemiş bir yeteneğe sahip bir başbakan olduğunu bir kez daha
kanıtlamıştır.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:6pt;text-indent:
28.35pt;text-align: justify;"> style="font-family:arial,helvetica,sans-serif;"> id="docs-internal-guid-744b9fdd-9e08-c73e-fad8-2f2b4eb90504"
style="font-weight:normal;">3. havalimanı yapılırken, yapıldıktan
sonra etrafında oluşacak arazi rantıyla ve Atatürk havalimanının
arazisinin tekellere peşkeş çekilmesiyle AKP iktidarı ve işbirlikçi
tekeller için eşi görülmemiş bir yağma ve talan projesidir. Bu projeden
halkın en ufak bir çıkarı yoktur. Tüm bilim insanları, aydınlar,
mühendisler, mimarlar tüm halkımız bu projeye karşı
çıkmalıdır.
style="font-size: 9px; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">
  style="font-size: 9px; font-weight: bold; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">( İvme Dergisi, Kentsel Dönüşüm
Komisyonu)

 

REYHANLI'DAKİ SALDIRININ SORUMLUSU AKP İKTİDARI VE EMPERYALİZMİN UŞAĞI ÇETELERDİR

REYHANLI'DAKİ SALDIRININ
SORUMLUSU AKP İKTİDARI VE EMPERYALİZMİN UŞAĞI
ÇETELERDİR

 

 

style="font-family: arial, sans-serif; font-size: 18px; margin: 12px 1px 9px
0px; padding: 0px 0px 0px 8px; color: rgb(34, 34, 34); background-image:
inherit; background-size: inherit; background-attachment: inherit;
background-origin: inherit; background-clip: inherit; background-color:
rgb(255, 255, 255); border-right-width: inherit; border-right-style: inherit;
border-right-color: inherit; font-weight: normal; text-align: center;"> class="hP" id=":173" style="outline: none; padding-right: 10px;"
tabindex="-1">REYHANLI'DAKİ SALDIRININ SORUMLUSU AKP İKTİDARI
VE EMPERYALİZMİN UŞAĞI ÇETELERDİR

style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: arial, sans-serif; font-size:
13px; background-color: rgb(255, 255, 255);">     
 Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde Reyhanlı halkına yapılan hain
bombalı saldırıyı kınıyoruz. 100'ün üzerinde insanımızın
yaralandığı, şimdiye kadar 43 insanımızın hayatını kaybettiği
saldırının sorumlusu AKP iktidarı ve emperyalizmin uşağı
çetelerdir.

 
 
     Suriye sınırımız boyunca tüm şehirlerimiz Özgür
Suriye Ordusu denen çetelerin, yağmacıların, tecavüzcülerin yuvası
haline getirilmiştir. Hatay başta olmak üzere hiçbir yerde huzur
kalmamıştır. AKP iktidarı emperyalizmin emirleri doğrultusunda bu
çeteleri beslemekte, silah sağlamakta ve eğitim kamplarında
barındırmaktadır.
 
 
      AKP, Suriye'ye dönük saldırı politakasını
uygulayabilmek için her seferinde yeni bir provokasyon yaratmaktadır.
Düşürülen uçaklar sonrası meclisten tezkere çıkarılmış,
Antep'e, Hatay'a düşen bombalar sonrası Patriot füzeleri
yerleştirilmiştir. 
 
        Bir süredir " barış süreci"
ile meşgul olan AKP, "barış süreci" sayesinde bölgedeki
dengelerin Suriye'ye baskıyı artırmak için kendisi lehine
değiştiğini düşünmüş olacak ki yeni saldırı hazırlıklarına
şimdiden başlamış bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan daha birkaç gün önce
efendisi Obama'yı Suriye'ye müdahale konusunda ikna etmeyi
amaçladığını söylemişti.
 
       Kör değiliz, aptal değiliz. Halkı aptal
yerine koymaktan vazgeçin. Kürt, Türk, Arap halklarının ve tüm
Ortadoğu halklarının akan her damla kanının sorumlusu emperyalizm ve
başta AKP olmak üzere onun işbirlikçileridir. Kanlı ellerinizi
Ortadoğu'dan çekin.
 
       Reyhanlı'daki hain saldırıda
hayatını kaybetmiş tüm insanlarımız için yakınlarına ve tüm
Türkiye halklarına başsağlığı diliyoruz.
 
Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar

AKP Faşizmine Boyun Eğmeyeceğiz Taksim'den Vazgeçmeyeceğiz

AKP Faşizmine Boyun
Eğmeyeceğiz Taksim'den Vazgeçmeyeceğiz

 

align="JUSTIFY" style="font-family: arial, sans-serif; background-color:
rgb(255, 255, 255); line-height: 21px; margin-bottom: 1.35em; color: rgb(68,
68, 68); font-size: 15px;">AKP acizleştikçe acizleşiyor,
pervasızlaştıkça pervasızlaşıyor. 1 Mayıs'ta, korkudan tüm
İstanbul'da sıkıyönetim ilan ettiler. Yoldan geçenleri gözaltına
aldılar. Gaz bombasını hedef gözeterek ateşlediler. Ağır
yaraladıkları dostlarımız için "onlar zaten militandı"
diyerek özrü kabahatinden büyük açıklamalar yapmak zorunda kaldılar.
İstiklal caddesinde her hafta yapılan eylemleri yasakladılar. Çağlayan
adliyesi önünde eylem yapmayı yasakladılar. Bundan sonra "Taksim
meydanı tamamen yasak, size yeni miting alanı yapıyoruz hem de denizin
üstünde ferah ferah..." diyorlar.Bizim mitingleri kendilerininki gibi
soytarılık yapılan mitingler zannediyorlar. Utanmasalar 1 Mayıs'ı da
başka gün yapın diyecekler.

AKP'ye
sesleniyoruz; gidin Yenikapı'da, Kazlıçeşme'de, Kartal'da siz
miting yapın. Oralarda miting yapmak size yakışır bize değil.Meydan
denince aklınıza büyük düz beton alan geliyor, aynen güzel cami
denilince büyük cami, güzel bina denilince yüksek bina geldiği
gibi.

Meydan şehrin kalbidir, beynidir.
Şehrin tüm ruhu ve hafızası oradadır. Taksim de İstanbul şehrinin
meydanıdır. Ne şehrin ruhu ne de hafızası size ait değil, bu sebeple
gidin isterseniz cehennemin dibinde yapın kendi mitinglerinizi ama biz
Taksim'deyiz.

Zannediyorsunuz ki bütün bu pervasızlığınız yanıtsız kalacak.
Öfkemizi büyütüyorsunuz. Emperyalist efendilerinize hizmet etmek için
evlerimizi başımıza yıkmanın peşine düştünüz, hastanelerimizi
satıyorsunuz, okullarımızı şehir dışına taşıyorsunuz, her yere
alışveriş merkezi yapıyorsunuz, ücretleri daha da nasıl
düşürürüzün hesabını yapıyorsunuz. Boğazınıza dursun, gözünüz
doysun. Elde avuçta ne varsa sattınız, gece gündüz "daha neyi
satabiliriz" diye düşünüyorsunuz. Biliyoruz, acizliğinizden,
çaresizliğinizden saldırıyorsunuz. Ama bilin ki asla teslim
olmayacağız.

 

align="JUSTIFY" style="line-height: 21px; margin-bottom: 1.35em; color:
rgb(68, 68, 68); font-size: 15px;">Tüm meslektaşlarımız, dostlarımız!
Bugün en büyük çelişkimiz AKP faşizmiyle olan çelişkimizdir. AKP
faşizmine karşı birleşelim!

 

DEVRİMCİ MÜCADELEDE
MÜHENDİS MİMARLAR

 

7 Mayıs 2013 Salı

AKP’NİN ÇILGIN PROJELERİ VE ÇED ENGELİ!

AKP'NİN ÇILGIN
PROJELERİ VE ÇED ENGELİ!

 

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Çocuklar
ölebilir yarın,

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Hem de ne
sıtmadan ne kuşpalazından

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Düşerek de
değil kuyulara filân;

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Çocuklar
ölebilir yarın,

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Çocuklar sakallı
askerler gibi ölebilir yarın,

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Çocuklar
ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,

dir="ltr"
style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Ne bir santim
kemik, ne bir damla kan,

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Çocuklar
ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Arkalarında bir
avuç kül bile değil

style="line-height:1.125;margin-top:0pt;margin-bottom:0pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Arkalarında
gölgelerinden başka bir şey bırakmadan…

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;margin-left:
141.6pt;text-indent: 35.400000000000006pt;text-align: center;"> id="docs-internal-guid-37c6b7c1-8013-c54c-4de2-facb8c1ae3e2"
style="font-weight:normal;">Nazım Hikmet RAN

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Çılgın Projelerin Enerjisi: Nükleer
Santraller…

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Türkiye uzunca
bir dönem AKP’nin çılgın projeleriyle uyandı her yeni güne.
Başbakan Erdoğan, ya Kanal İstanbul’dan, ya 3. köprüden, ya da 3.
havalimanından bahsediyordu heyecanla. Tüm bunların adına da, kendi
ağzıyla;
“Çılgın Proje”
demişti. Şu sıralar bu çılgın heveslerini yeniden dile getirmeye
başladı. Tayyip Erdoğan;
"Japonya ile beraber yapabileceğimiz çok şey var.
Boğaziçi’nde 3. Köprü inşası başladı ve İstanbul'da yeni
bir havalimanını ihale edeceğiz. 1. aşamada yılda 100 milyon yolcu
kapasitesi ile dünyanın en büyük havalimanlarından birini inşa
edeceğiz....3. santral için yer belirleme çalışmalarımız devam ediyor.
Japonya ile çalışmaya açığız. Nükleer santral inşasında planlamadan
inşaatın tamamlanmasına kadar geçen süreyi 7 yıldan aza indirmemiz
gerektiğini düşünüyorum. 2030 yılında toplam elektrik üretimimizin en
az yüzde 15'ini nükleer enerjiden elde etmeyi
planlıyoruz"
 diyerek bu “çılgın
projelerin” arasına 3 tane de nükleer santral eklendiğini
açıklamış oldu. Santrallerin birinin Sinop, birinin Mersin(Akkuyu)
birinin ise Kırklareli(İğneada) veya Düzce’ye(Akcakoca) yapılması
planlanıyor. Yıllardır Türkiye’de yapılacak nükleer santraller
üzerine çok şey yazıldı çizildi. Nükleer santraller konusu; atık
depolama sorunları, emperyalist saldırılara karşı açık tehdit
oluşturması ve hammadde açısından dışa bağımlı olması gibi
sorunları olan bir konu.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Nükleer
atıkların bertaraf edilmesi maliyetli ve de tehlikeli bir işlem. Şimdiye
kadar bu atıkların bertaraf edilmesi ya da depolanması ile ilgili dünya
ölçeğinde birçok tüyler ürpetici olay yaşandı. Türkiye henüz bir
nükleer santrali olmadan bile nükleer atık sorunuyla karşı karşıya
kalmış bir ülke. Geçtiğimiz aylarda İzmir Gaziemir'de bir
fabrikanın düşük yoğunluklu nükleer atıklarını şehrin ortasına
gömdüğüne şahit olmuştuk.  Nükleer santral yapıldıktan sonra
nükleer atıklar konusunda yaşanabilecek olayları hepimiz az çok
geçmişte yaşanılan deneyimlerden tahmin edebiliyoruz.

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Enerji üretiminde
dışa bağımlılığımızı azaltması ihtimali ise neredeyse yoktur.
Çünkü hem santral teknolojisinin ithal ediliyor olması hem de üretimde
kullanılacak hammaddenin tamamına yakınının yurtdışından temin
edilecek olması bu durumun açıkça kanıtıdır. Elektrik Mühendisleri
Odası'nın verilerine göre; birincil enerji kaynağı anlamında yüzde
72 oranında dışa bağımlı durumdayız. 2012 yılı için elektrik
tüketimi 240 milyar kilovat saat. Sadece güneşten elde edilebilecek
elektrik enerjisinin miktarı ise 380 milyar kilovat saat. Aynı şekilde
rüzgardan en az 100 milyar kilovatsaat elektrik üretim potansiyeline de
sahibiz.
style="font-size: 16px; font-family: Cambria; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">Bu durumda üretimde dışa bağımlılığı
azaltmak için dışarıdan alınacak bir hammaddeyle üretilen enerji
yöntemleri yerine öz  kaynaklarımızın kullanıldığı yöntemlere
yönelinmelidir.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Emperyalist
saldırılara karşı açık tehdit oluşturması açısından
düşünüldüğünde Irak’ta yapım aşamasındayken İsrail
uçakları tarafından vurulan nükleer santral örneği unutulmamalıdır.
 Ayrıca Türkiye yüz ölçümünün %93'ü, nüfusunun ise
%98'i aktif deprem tehlikesi ile karşı karşıyadır.  AKP'nin
deprem fırsatçılığını Van Depremi ardından başlattıkları kensel
dönüşüm safsatalarıyla açıkça gördük. AKP döneminde bilim ve
tekniğin yerine rant ve kar hırsı almıştır.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Bunun yanında,
nükleer teknoloji; elektrik enerjisi elde etmenin kolay ve yüksek verimli
bir yolu olduğu kadar, dünya halklarının kendilerini savunma aracı
olarak da önemli bir noktada bulunuyor. Mesela yaklaşık 50 yıldır ABD
tehdidi ve ambargosu altında sosyalizmi yaşatmaya ve ilerletmeye çalışan
Küba'nın, bu ülkeyi işgal etme niyetini saklama gereği bile duymayan
ABD karşısında
“nükleer teknolojiye sahip olma hakkı” style="font-size: 16px; font-family: Cambria; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;">, meşru bir “var olma hakkı” style="font-size: 16px; font-family: Cambria; vertical-align: baseline;
white-space: pre-wrap;"> anlamına geliyor. Bu noktada İran örneği de Orta
Doğu halkları olarak çok yakınımızda bulunuyor. Yine Kore Demokratik
Halk Cumhuriyeti'nin(Kuzey Kore) nükleer teknoloji açısından ABD
Emperyalizmine karşı direngen tavrı tüm ezilen halkları yüreklendiriyor
Dünyayı tehdit eden nükleer güce sahip emperyalist ülkeler
karşısında, ülkelerini emperyalizme teslim etmeyen ezilen halkların da
nükleer teknolojiye sahip olma girişimleri daha fazla meşruluk
kazanıyor.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">ABD, AB, Rusya ve Japonya'nın ortak projesi olarak ve
nükleer teknolojinin bu gün için en ileri aşamasını oluşturan
“füzyon reaktörü” yapımına karar verildiği günümüzde,
uluslararası yakıt denetimi altında ve emperyalist tekellerin malı olacak
reaktörler kurularak, nükleer tekellerin çıkarlarına dönük
yatırımların ülkemize bir yarar sağlamayacağı açıktır. Nükleer
enerji ancak tam bağımsız bir Türkiye'nin kullanabileceği bir enerji
çeşididir.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Bir Engel Daha Yıkılmaya Çalışılıyor: ÇED

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Ülkemizde 7
Şubat 1993 tarihinden bu yana uygulanan Çevresel Etki Değerlendirmesi
(ÇED), belirli bir proje veya gelişmenin, çevre üzerindeki önemli
etkilerinin belirlendiği bir rapordur. Bu rapor başlı başına bir karar
verme görevi değil karar verme sürecine destek görevi taşır. ÇED ,
yapılması planlanan bir projenin  kapsamlı olarak incelenmesi
sonucunda sürekli veya geçici olarak çevreye olası etkileri ile bu
etkilerin sosyal sonuçlarını inceler. Bu sonuçlara göre alternatif
çözüm önerileri ve değerlendirmeleri de sunar.
dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Temelde amaç
herhangi bir projenin çevreye etkisini değerlendirip geç olmadan müdahale
edebilmektir. Bir nevi yol göstericidir. AKP ve işbirlikçilerinin
göstermeye çalıştığı gibi "Öcü" veya "Tü Kaka"
değildir. ÇED süreci bölgede yaşayan halkın yapılacak projeyle ilgili
görüş ve önerilerini çok kısmi de olsa sunabildiği ufak tefek
demokratik yollar içeren bir süreçtir. Bu göstermelik demokratik yollar
kesinlikle halka projeyle ilgili görüş hakkı vermek amacıyla
oluşturulmamıştır. Aksine halkı ikna etmek için oluşturulmuş fakat bu
bile AKP iktidarına fazla gelmiştir.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Türkiye'deki
mevcut ÇED uygulamalarının yukarıda bahsettiğimiz gibi ilerlemediği
somut olarak görülebiliyor. Ancak ÇED'in sağlıklı bir şekilde
işlememesinin nedeni yine bu sistemdir. Kapitalizmin hüküm sürdüğü şu
dönemde çevre ve sosyal yapının maruz kalacağı olumsuz etkiler o
projenin getireceği karın yanında hiç de önemli değildir. Bazı
durumlarda projenin maliyetini artıracak birtakım sorumluluklar yükleyecek
olması veya projenin yapım süresini uzatacak olması sermayenin ve AKP
iktidarının ÇED'den korkmasının temel nedenidir.

dir="ltr"
style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">İşte bu
nedenledir ki AKP bir süredir ÇED yönetmeliği üzerinde değişiklikler,
kapsam daraltmaları vb. gibi ayak oyunlarıyla bu engeli de sermayenin
önünden kaldırmaya çalışıyor. AKP iktidarının geçtiğimiz
günlerde;

"7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete‘de yayımlanan
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce;  uygulama
projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat
uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma
kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar
planları onaylanmış projeler yönünden, ÇED Yönetmeliğinin EK-I
Listesinde yer alan projeler için 17.7.2015 tarihine, EK-II Listesinde yer
alan projeler için 17.7.2013 tarihine kadar yatırımına başlanmış
projelere ÇED yönetmeliğinin hükümleri
uygulanmayacaktır."
şeklinde yapmaya
çalıştıkları değişiklik birçok kez Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO)
ve konuyla ilgilenen demokratik kitle örgütlerinin açtığı davalarla
iptal edilmiştir. Ancak kendi yasalarına bile uymamayı adet edinen AKP
iktidarı her defasında ya yeni bir değişiklikle yada yasanın arkasından
dolaşarak Kanal İstanbul, 3. Havalimanı, 3. Köprü, Ilısu Barajı,
Nükleer Santraller vb. çılgın projelerine yasal kılıf uydurmaya
çalışıyor. Danıştay'ın aldığı kararları dahi yok sayarak
yeniden bir düzenleme yapılıyor. Faşizmin
"Ben yaptım
oldu"
anlayışı her türlü
konuda olduğu gibi ÇED sürecinde de önümüze çıkıyor.

style="line-height:1.1500000000000001;margin-top:0pt;margin-bottom:10pt;text-align:
justify;"> style="font-weight:normal;">Sonuç olarak
yasaları çıkaran milletvekilleri de iptal eden mahkemeler de bu sistemin
bir parçası ve göstermelik olmasının dışında halkın yararına bir
sonuç alınabilecek merciler değildir. Bu noktada en büyük güç halkın
örgütlü gücüdür. AKP faşizmi bugün hayatın her alanında dilediği
yasayı çıkarmakta, tüm kazanılmış haklarımızı gasp etmekte,
doğayı; çevreyi de pervasızca talan etmektedir. Bu ülkede hukuk
faşizmin üzerini örten tül bir  perdedir. Hiçbir hak yalnızca
hukuksal mücadeleyle korunamaz. Bunu sağlayacak olan tek şey halkın
örgütlü mücadelesidir.

       
                     
                     
           (+İvme Dergisi Kentsel Dönüşüm
Komisyonu)