7 Eylül 2012 Cuma

Burada kim yabancı? / Berrin Karakaş

Burada kim yabancı? /
Berrin Karakaş

Bu topraklarda polisler
insanları öldürüp, tecavüz edip de suçsuz kalmıyor mu?

class="word">
2012-2013 Adli Yıl Açılış töreninde Yargıtay
Başkanı Ali Alkan yargı sisteminin nasıl da modern bir yapıya
kavuştuğuna delil olaraktan yüksek mahkemelerin binalarının
ihtişamından bahsediyordu. “Günümüzün ihtiyaçlarına göre
binaları yeniledik” diyordu. “Anca binaları yenileyebildiğimiz
için ver ha suç yaratıyoruz” demiyordu.
Orgeneralinden
başbakanına sıra sıra el sıkışılarak, sıradakilerin her fırsatta
yaptıkları gibi medyaya gerekli ayar verilerek açılan yeni yargı
yılının ilk davalarından ‘KCK Basın Komitesi’ davası, 10
Eylül’de haşmetli Çağlayan Adliyesi’nde. Ayarın hapsedilerek
verildiği gazeteciler davası diyelim. Ki en kötüsü, onlar buna
alışkınlar.

Alkan söz konusu açılış konuşmasında
“Yargı bağımsızlığı yargıcın onurudur” da diyordu.
Sanırım 36’sı tutuklu 44 gazetecinin yargılanacağı bu dava da iyi
bir imtihan onur hususunda. İddianameye suç delili olarak yerleştirilmiş
Fırat News’ün internet sitesinden 2009 tarihli ‘Kürt basını
111 yaşında’ başlıklı haber dosyasını şayet iyi okurlarsa
yargıçlar, bombalanan gazeteler, öldürülen çalışanlar, sürgünden
başlayan bu tarih suçluya, suça dair çok şey söyleyecektir.
Düşündürttüğü gibi, arada ‘Track 05 isimli Kürtçe
şarkı’ gibi absürdlüklerle acı acı güldürecektir de.
Yargıçların en onursuzuna dahi en azından şu soruyu sorduracaktır
iddianame: “Neden 800 sayfa boyunca en az yirmi kere gizli tanık
olarak Bahar ve Cemile isimleri geçmekte?”
İddianameye dair
sorulacak yüzlerce sorudan birkaçını İstanbul’dan,
Ankara’dan, tepelerden seyirle değil, haberinin öznesiyle aynı
seviyeden DİHA’ya bildiren, Van’dan bir tutuklu gazeteci Oktay
Candemir’in suç delili haberlerinin başlıklarıyla sorarsak: Mesela
‘Kürt sorunu çözülmeden bölgeye yatırımcı gelmez.’ Mesela
‘Ağrı’da sendikalar yargı kıskacında.’ Mesela
‘Gözaltında ölen Gür dava açtığı polisler tarafından tehdit
edilmiş.’ Mesela ‘OHAL’den sonra ne değişti?’
Mesela ‘Ölümün sınırında ekmek için kararan kaçak yaşamların
öyküsü.’
Bu öyküde Türkiye İran sınırında kaçakçılık
yapanlar var. 2006 yılından beri Türk ve İran askerlerince 100’den
fazla insan öldürülmüş, yaralanmış sınırda. Açılan davalar yarım
kalmış, zanlı Türk askerleri tahliye edilmiş. İddianameyi
hazırlayanlar bu yazılanlarla değil, haberi yapanın, “Türk
askerinden bahsederken yabancı bir ülkenin askerinden bahseder gibi haber
yapılıyor” iddialarıyla ilgililer.

Acaba burada kim
yabancı? Bugün Diyarbakır’da davası görülecek, tam da Ermeni
soykırımının 96’ncı yıldönümünde zorunlu askerlik yaparken
öldürülen Sevag Balıkçı’nın bir yıl dört aydır serbest zanlı
‘asker arkadaşı’ bu topraklarda yaşamıyor mu? Sevag
Balıkçı bu topraklarda yaşamıyor muydu? Yine sınırda bir sır ölüm
Roboski bu topraklarda değil mi? Bu topraklarda polisler insanları
öldürüp, tecavüz edip de suçsuz kalmıyor mu? Yoksa bu topraklarda bir
savaş da mı yok? Hürriyet gazetesinin Pazar neşesi manşeti gibi mi her
şey?
Bunlar hangi ülkenin gündemi acaba? O dağlarda ordunun kimyasal
silah kullanıp kullanmadığını araştırmaya kalkanların hapiste olduğu
ülke neresi?

Hürriyet’in ‘çok ses getiren’
haberinde ‘Şemdinli Manzaralı Fotoğraf’ alt başlığında
“Yazı zaten uçar gider. Aklınızda kalan sadece bu manzara
olsun” deniyordu. Manzaraya bakmak, orada seyre dalmak mıdır, yoksa
manzara olmak mıdır esası?
Bu manzaraya, bu kurgu fotoğrafa bir de
Thomas Bernhard’ın ‘Yok Etme’ kitabından şu satırlarla
bakalım: “Fotoğraf çekmek hain bir ihtiras, giderek tüm insanlık
kaptırıyor buna kendini, çünkü çarpıklık ve sapıklığı sevmekle
kalmıyor ona tapıyorlar da ve gerçekten de zaman içinde yığınla
fotoğraf çekerek bu çarpık sapıkça dünyayı tek doğru dünya olarak
algılıyorlar.”

Kaynak:
Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder