6 Eylül 2012 Perşembe

ÇHD ANKARA ŞUBE: CANSEL MALATYALI HAKKINDA İMO'YA CEVAP

ÇHD ANKARA ŞUBE: CANSEL
MALATYALI HAKKINDA İMO'YA CEVAP

 

TMMOB
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI’NIN 17.08.2012 TARİHLİ YAZISINA
CEVABIMIZDIR

 

KONU:Odanızda
çalışmakta iken işten çıkarılan ve işe iadesi için direnişe
başlayan emekçi Cansel Malatyalı’ya desteğimizi sorguladığınız
yazıya ve sürece dair değerlendirmelerimizi içeren
metindir.

 

Kamuoyu tarafından da bilindiği gibi Cansel
Malatyalı kurumunuzda çalışır iken “performans” gerekçe
gösterilerek işten çıkarılmış bir işçidir. İşe iadesi için
direnişe başlayan, işverenin kendine mobbing uyguladığını, yaşamını
devam ettirmenin tek yolu olan işini geri istediğini
bildirmiştir.

 

Kurumunuzun yerine işveren genel
ifadesini, Cansel Malatyalı yerine de işçi genel ifadesini koyduğumuzda
Türkiye işçi sınıfı için çok bilindik hatta sıradan bir hikaye ile
karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. İş güvencesi; işsizliğin
boyun eğme için daha çok derinleştirildiği, yoksulluk ve yoksunluğun
giderek olağanlaştığı günümüz istihdam koşullarında işçiler için
gündüz düşü haline gelmiştir. Sermaye ve siyasal iktidarın talepleri
ve çıkarları birbiri ile örtüşmekte, siyasal iktidar işçilerin bu
sorununa kulak tıkamaktadır. İş güvencesinin olmadığı bir çalışma
düzeninde, işçiler sürekli bir belirsizlik ve baskı altında oldukları
için işveren çıkarlarına tabi hale gelmekte, örgütlenememektedirler.
Günümüz sendikacılarının hepsinin bu meseleye dair sözü, bir
direnişi bulunmaktadır. Sarı sendikalar bile tabanları kalmadığı için
bu durumu eleştirmektedirler.

 

İşten çıkarılan işçi
meselesine ilişkin “işverenin yönetim hakkı”
kavramsallaştırmasını kabul etmemekteyiz. Durduğumuz yer bize sermaye
sınıfının kavramları ile değil işçi sınıfının çıkarları
doğrultusunda düşünmeyi öğretmiştir. Kaldı ki çokça
eleştirdiğimiz siyasal iktidar ve mahkemeler bile bu olaydaki gibi
“sınırsız” bir işveren yönetim hakkını kabul
etmemektedirler. Bazı kriterlere uygun olmak zorunluluğu getirilmiştir. Bu
noktanın bile gerisinde tutum göstermek toplumsal muhalefetin bir parçası
olduğunu ilan edenlere yakışmaz
düşüncesindeyiz.

 

İşçi direnişlerinin biçimlerini
sorgulamak bizim haddimize değildir. Tarihsel bir değer olan işçi
sınıfı direnişlerini hiçbir kurum tehditkar olarak nitelendiremez.
Hepsinde bir oranda zorlayıcılık vardır, işin doğası gereğidir. Bu
kimi zaman sakal bırakma olur kimi zaman işgal olur, kimi zaman makine
kırıcılık olur, kimi zaman grev olur. Eylem biçimi değerlendirme tavrı
fabrika, işyeri işgalleri, siyasal parti vs. işgalleri, oturma eylemleri
gibi eylemlerin hepsini reddetmeye varan bir yoruma
gidecektir.

 

Mesleklerin dönüşüme uğrayarak
neo-liberal saldırılarla karşı karşıya olduğu, avukatların
işçileştiği ve hak kayıplarının derinleştiği gerçeği karşısında
ÇHD Ankara Şube kendini sınıfa yalnızca destekçi değil, sınıfın
içinden, onun bir parçası saymaktadır. Bu doğrultuda işçi
sınıfının mücadelesine yalnızca davalarını takip ederek,
açıklamalar yaparak değil bizzat destek vermiş ve içinde yer
almıştır. Kurumumuz emek sermaye çelişkisinde emeğin yanındadır.
İşverenin kim olduğu kurumumuz açısından fark etmemektedir. İşverenin
kimliğine göre geliştirdiğimiz bir tutumumuz olmamıştır. Gerek
toplumsal muhalefetin parçası olarak yürütülen işler, gerekse
kurumumuza yapılan başvurular sonucunda takip ettiğimiz işlerde işveren
bizim için yalnızca işverendir.

 

Cansel
Malatyalı’nın yürüttüğü mücadele de bizim için böyle
anlaşılmaktadır. İMO’ya görüşmeye gitmemizin tek nedeni kendini
toplumsal muhalefetin içerisinde tanımladığını belirtmesidir. Yoksa
işveren olarak kayırdığımız vs. için değildir. Yapılan görüşmede
kurumumuzun da temsilcisi bulunduğu ve nedenleri açıkça anlatıldığı
halde, İMO Yönetim Kurulu Başkanı imzası ile gelen metni
anlayamadığımızı ifade etmek isteriz.

Kendini “sol”
olarak gören kurumların işveren sıfatından azade oldukları
düşünülemez. Biz “haksız, mesnetsiz, tehditkar” dediğiniz
açıklamaları oldukça sık yapıyoruz. Bugüne kadar böyle bir ithamla
diğer işverenler yönünden karşılaşmadık. “…..işçileri
işlerine geri dönmelidir” ibareleri taşıyan yaptığımız
açıklamalara yönelik böyle sınıf dışı ifadeleri maalesef hiçbir
işveren söylemedi.

 

“Kurumu yıpratmaya yönelik
çalışmalar” ifadesi de bizim tarafımızdan anlaşılamamıştır.
Aklımıza “hükümeti yıpratmaya çalışma” suçu olarak
siyasal iktidarın uydurduğu ceza kanununda bile olmayan bir ibare
gelmektedir. Muhalefet etme hakkına yönelik söylenen yıpratma
çalışmaları ibaresinin kurumumuza yazılan yazı ve değerlendirmelerde
kullanılması hayret vericidir.

 

Biz sözümüzü
söylerken, mücadele ederken, kurumların yöneticileri, siyasal iktidarın
sahiplerine göre konum almıyoruz. Bizzat mücadelenin kural ve ilkeleri
bizi bağlar ve yönlendirir. İşçi mücadelesine bakışımız bunu
gerektirmektedir.

 

Toplumsal muhalefet öznelerinin
yaptığı çağrılar ve görüşme çabalarına karşı yaptığınız
niyet okuması içeren değerlendirme ve kullandığınız üslup bizi
rahatsız etmiştir. Özellikle kurumumuzun da görüşmeciler arasında
olduğu sabitken tekrar yazı yazılarak açıklamamızın itham edildiği
cümlelerin ardından teyit istenmesi ve kurumsal olmadığının ima
edilmesi davranış kalıbı olarak da alışık olmadığımız ve kabul
edemeyeceğimiz bir tutumdur.

 

Bu yazımız bir açıklama
gayreti olarak anlaşılmamalıdır. Durum oldukça nettir. Ayrıca
kurumunuzdan bir yanıt beklemediğimizi ifade etmek isteriz. Yanıtı
hayatın ve mücadelenin kendisi verecektir.        
           
 

 05.09.2012

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder