30 Nisan 2012 Pazartesi

Çeber davası sanıklarına tahliye yolu

Çeber davası sanıklarına
tahliye yolu

Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi, sanıkların ve avukatlarının "olay yerinde keşif
yapılması, Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istenmesi ve bilirkişi raporu
hazırlanması" yönündeki talepleri kabul etti. Böylece
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan ve tutuklu
yargılanan 4 sanığa, tahliye yolu açılmış oldu.

Engin<br />  Çeber src="http://media.etha.com.tr/images/2010/05/31/cache/etha-20100222-engin-ceber-durusma-00_display_display.jpg"
/>

Yürüyüş dergisi okuru Engin Çeber'in Metris Cezaevi'nde
gördüğü işkence sonucu ölümüne ilişkin açılan davada,
haklarındaki müebbet hapis cezası Yargıtay'ca bozulan 52 sanığın
yeniden yargılanmasına Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam
edildi.

Duruşmaya tutuklu sanıklar Fuat Karaosmanoğlu, Selahattin
Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi ile tutuksuz sanıklardan
13'ü katıldı. Anne Kamile Tekin ile Çeber'in kardeşleri Erdem ve
Erdal Tekin de duruşmaya katılarak müdahillik talebinde bulundu. Mahkeme
müdahillik talebini kabul ederken, Çeber'i 20'yi aşkın avukat
savundu.

MAHKEME YARGITAY KARARINA UYDU

Mahkeme,
Yargıtay'ın bozma kararına uyduğunu açıkladı.

Avukat Taylan
Tanay, müebbet hapis cezası verilen sanıklar açısından mahkemenin
kararında direnmesi gerektiğini belirtti.

'O KADAR MAĞDURUM Kİ
EVLENEMİYORUM'

Duruşmada söz alan sanıklar, daha önceki
ifadelerini tekrarlayarak, beraatlerini istedi. Sanıklardan polis Aliye
Uçak, Aysu Baykal'ın üst aramasını yaparken asıl kendisinin mağdur
olduğunu iddia etti. Görevini yaptığını, bu görev kapsamında zor
kullandığını söyleyen Uçak, 'mağduriyeti'ni ise şu sözlerle
anlattı: "O kadar mağdurum ki, 26 yaşına geldim,
evlenemiyorum."

Sanıklardan Selahattin Apaydın, "Gerçek
zanlılar korunuyor?" deyince, mahkeme başkanı, "Gerçek
zanlılar kim?" diye sordu. Sanık Apaydın, "Bilmiyorum"
yanıtını verdi.

SANIKLAR VE AVUKATLARI DAVAYI
UZATIYOR

Sanık avukatları, beyin kanamasının ne zaman
yaşandığının tespiti için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor
alınmasını, olay yerinde keşif yapılmasını ve bilirkişinin rapor
hazırlamasını" istedi.

Müdahil avukat Taylan Tanay ise, sanık
ve avukatlarının taleplerinin yargılamayı uzatma ve tutukluların
tahliyesini amaçladığını belirterek, taleplerin reddini istedi. Tanay,
"3. celse sonunda mahkemenin bozma kararına uydu. Bu da yargılama
sürecini uzatıyor. Yargılama süreci uzarsa, yeni CMK'ya göre, 5
yıllık tutukluğun ardından sanıkların serbest bırakılması
gerekecek" diye konuştu.

Mahkeme heyeti, sanıkların bütün
taleplerini kabul etti. Buna göre, 14 Mayıs 2012 Pazartesi günü Metris
Cezaevi'nin B-8 koğuşunda keşif yapacak. Keşife tutuklu sanıklar ile
tanıklar getirilecek. Dosyada yer alan tüm raporlar, tanık ve sanık
beyanları ile iddianame, "beyin kanamasının ne zaman
gerçekleştiğinin belirlenmesi" için Adli Tıp Kurumu'na
gönderilecek. Ayrıca adli zaman tespiti için bilirkişi atanacak.
Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı
18 Haziran 2012 tarihine erteledi.

NE OLMUŞTU?

Bakırköy 14.
Ağır Ceza Mahkemesi, Çeber'in ölümüne ilişkin 52 sanığın
yargılandığı davada, olay tarihinde Metris Cezaevi'nde 2. müdür
olarak görev yapan Fuat Karaosmanoğlu, infaz koruma memurları Selahattin
Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi'yi, "işkence sonucu
ölüme neden olmak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına çarptırmış, duruşmalardaki "iyi hal" gerekçesiyle
sanıkların cezalarını müebbet hapse çevirmişti.

Aralarında
polis ve infaz koruma memurlarının da bulunduğu 17 sanığı da 5 ay ile 7
yıl 6 ay arasında değişen hapis cezasına çarptıran mahkeme heyeti, 39
sanığın ise beraatına hükmetmişti. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, mahkeme
kararını sanıklar lehine bozmuştu.

Engin Çeber, Sarıyer'de 28
Eylül 2008 tarihinde dergi satarken gözaltına alınmış, tutulduğu
karakolda ve cezaevinde gördüğü işkence sonucu yaşamını
yitirmişti.

Kaynak: etha

İMO 43. OLAĞAN GENEL KURULU TAMAMLANDI

İMO 43. OLAĞAN GENEL
KURULU TAMAMLANDI

İnşaat Mühendisler Odası 43. Dönem Olağan
Genel Kurulu 27-28-29 Nisan tarihlerinde İMO Binası Teoman Öztürk
Toplantı Salonunda gerçekleştirildi.

Bu Genel Kurula damgasını
vuran ise İMO önünde oturma eylemini sürdüren Cansel
Malatyalı’nın direnişi oldu. Bilindiği üzere Cansel Malatyalı,
İMO Genel Merkez Yönetimi tarafından haksız gerekçelerle işten
atıldıktan sonra 20 Şubat tarihinde İMO binası önünde oturma eylemine
başlamış, 17 Nisan tarihinden itibaren ise eylemini 24 saate
çevirmişti.

Genel Kurulun devam ettiği 28-29 Nisan tarihlerinde
Cansel Malatyalı tarafından 2 günlük uyarı açlık grevi; 28 Nisan
tarihinde ise dostları, ailesi, direnişi sahiplenenler ve Halk Cepheliler
tarafından 70. Günde 70 kişi ile “1 günlük destek açlık
grevi” eylemi gerçekleştirildi. 28 Nisan Cumartesi sabahı Cansel
Malatyalı’nın direnişi çadırı önünde toplanan kalabalık kitle
“Cansel Malatyalı işe geri alınsın” ve “Bir günlük
destek açlık grevindeyiz” yazılı önlüklerle eyleme
başladıklarını duyurdu ve gün boyunca türkülerle, halaylara ve
sloganlarla Genel Kurulun yapıldığı İMO Merkez binası önünde eyleme
devam etti. Destek açlık grevine, içlerinde Devrimci Mücadelede Mimar ve
Mühendislerin de bulunduğu yaklaşık 80 kişi katıldı.

Genel
Kurula öğlen arası verildiği sırada saat 13.30’da ise bir basın
açıklaması gerçekleştirildi. Cansel Malatyalı tarafından okunan
açıklamada; direnişin 69 gündür her türlü baskılara, gözaltılara ve
saldırılara karşı devam ettiği ve işe geri alınıncaya kadar da devam
edeceği vurgulandı. Malatyalı’dan sonra, Paşabahçe Devlet
Hastanesi önünde 118 gün sürdürdüğü direniş sonucunda işini geri
kazanan ve Malatyalı’ya destek için orada bulunan Türkan Albayrak
söz aldı ve “Direnenler kazanır, direnmeyen çürür” dedi.
Açıklamanın ardından Ali Sinan Çağlar tarafından mücadeleye ve
direnişe dair şiirler okundu. Grup Yorum elemanlarından Eren Olcay da
direnişe destek için oradaydı ve Grup Yorum’un her türlü baskıya
ve saldırıya rağmen kararlıkla direnen emekçilerin sesi olduğunu
belirtti. Daha sonra hep bir ağızdan “Haklıyız Kazanacağız”
marşı söylendi ve bu direnişin de kazanacağına olan inancın tam
olduğu ifade edildi.  Basın açıklamasında, “Cansel Malatyalı
yalnız değildir”, “Direne direne kazanacağız”,
“İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” ve “Cansel
Malatyalı işe geri alınsın” sloganları atıldı.

Gün
boyunca devam eden açlık grevi eylemi sırasında Cansel Malatyalı ve
dostları tarafından sloganlarla ve bildirilerle İMO Yönetiminin bu
anti-demokratik ve baskıcı uygulaması teşhir edildi. Genel kurul için
farklı illerden gelen İMO delegelerine 69 günlük direniş süresince
yaşanılanlar anlatıldı ve destek istenilerek imza toplandı. Bu arada
Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar, üzerlerinde açlık grevinde
olduklarını belirten önlüklerle toplantı salonunda yerlerini aldı ve
Genel Kurul görüşmelerini takip etti.

İMO Binası önünde eyleme
devam edilirken, toplantı salonunda ise farklı bir hava vardı. İMO
yönetimi ve yandaşları 69 gündür görmezden gelmeye çalıştıkları
eyleme karşı tavırlarını, Genel Kurul esnasında da sürdürmeye devam
etti. Her ne kadar bina önünde devam eden kitlesel eylem, en sağır
kulaklara bile direnişi duyurmuş olsa da, genel kurul salonunda bu yönde
söz alınmaması için tüm çabalar seferber edildi. Söz alan delegeler
ağırlıklı olarak afet yasası ve olası depreme karşı alınması
gereken önlemler üzerine tartıştı. Üzerinde sıklıkla durulan
konulardan biri de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
kurulmasıyla birlikte yürürlüğe giren KHK’larla, TMMOB’ye
yönelik artan saldırılar oldu. Bu anlamda AKP hükümetinin uygulamaları
eleştirildi. Ancak ne Merkez yöneticilerinin ne de söz alan delegelerin
hiçbirinin “TMMOB’yi savunmak” adına ne yapılması
gerektiği, ya da saldırılara karşı nasıl bir mücadele örülmesi
gerektiğine ilişkin tek cümle kurmamaları dikkat çekiciydi.

Genel
Kurul’da öne çıkan tartışmalardan biri de,
“örgütlenme” başlığı altındaki gündem sırasında
yönetiminde sağcıların bulunduğu Konya Şube’nin eleştirileriydi.
“Üyelerin odasını sahiplenmediği, birçok inşaat mühendisinin
odaya üye bile yapılamadığını”
belirten Konya Şube
Yönetimi, mevcut merkeziyetçi örgütlenme yapısıyla sorunların
çözülemeyeceğini belirtti. Bunun yerine konfederasyon tipi bir
örgütlenme yapısı ve her ile ait bağımsız bir oda örgütlenmesi
önerildi. TMMOB içerisinde yer alan gerici anlayışların klasik söylemi
olan “odaların siyaset yaptığı, mesleki konulardan uzak
kaldığı, bu yüzden mühendislerin odalardan uzak durduğu”

eleştirisi Konya Şube yönetimi tarafından yinelendi. Bu eleştirilere
karşı İMO İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe ve İMO Yönetim Kurulu
Başkanı Serdar Harp söz alarak, TMMOB’nin merkezi demokratik olarak
tanımladığı mevcut yapısını sahiplendi ve “il
odacılığı” olarak bilenen yerelci anlayışın örgütlenmeyi
zayıflatacağını ifade etti.

Öğleden önceki ilk oturumda söz
alan bir Ankara Şube delegesi, Cansel Malatyalı’nın direnişine dair
Genel Kurulda kürsü kullanan tek kişi oldu. Kendini emekten yana olarak
tanımlayan bir odada bir emekçinin işine son verilmesini doğru
bulmadığını belirten delege, bu durumun İMO’nun ayıbı olduğunu
belirtti ve sorunun bir an önce çözülmesini talep etti.

Bu
konuşmadan hemen sonra Genel Kurul Salonunda “Direnişteki Maltepe
İşçileri” tarafından Cansel Malatyalı’ya destek için bir
eylem gerçekleştirildi. Genel Kurul salonuna giren 5 işçi,
 Malatyalı’ya destek dövizleri açarak kısa bir konuşma yaptı
ve sloganlarla İMO yönetimini protesto etti. Divan Başkanı ve
yöneticiler tarafından genel kurulu sabote etmekle suçlanan ve hakaret
edilen Maltepe işçileri, yöneticiler ve görevliler tarafından toplantı
salonundan dışarı çıkarıldı. Maltepe işçilerinin bu eylemini bahane
etmeye hazır bazı İMO yöneticileri, o esnada açlık grevi önlüğüyle
toplantı salonunun kapısında bulunan Devrimci Mücadelede Mimar
Mühendislerden bir kişiyi tartaklama girişiminde bulundu. Olaya bazı
delegelerin de karışmasıyla gerginlik büyüdü ve karşılıklı
itişmeler yaşandı. Gerginliğin yatışması sonucunda genel kurul
oturumuna öğle arası verildi.

Öğleden sonra oturumunda da bütçe
ve yönetmelikler üzerinde görüşülmeye devam edildi. Genel Kurulun bu
bölümünde de Cansel Malatyalı’nın devam eden eylemi görmezden
gelindi, delegeler ülke gündemine ilişkin farklı konularda görüş
belirtti. Genel Kurul, bir sonraki gün gerçekleştirilecek seçimlerdeki
adayların tespitiyle 17.30’da son buldu.

style="width: 448px; height: 252px;" />

 

src="http://ivmedergisi.com/files/resim/img_5903.jpg" style="width: 448px;
height: 252px;" />

 

style="text-align: center;"> src="http://ivmedergisi.com/files/resim/img_5944.jpg" style="width: 448px;
height: 252px;" />

 

style="text-align: center;"> src="http://ivmedergisi.com/files/resim/img_5836_2.jpg" style="width: 448px;
height: 252px;" />

 

style="text-align: center;"> src="http://ivmedergisi.com/files/resim/img_6006_1.jpg" style="width: 448px;
height: 252px;" />

28 Nisan 2012 Cumartesi

RedHack saldırdı, TTNet çareyi buldu: İnterneti toptan kapatalım!

RedHack saldırdı, TTNet
çareyi buldu: İnterneti toptan kapatalım!

 

class="title node-title" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 10px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; font-weight: bold; font-style:
normal; font-size: 22px; line-height: 24px; font-family: Arial; color:
rgb(51, 51, 102); "> src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/imagecache/haber_resmi_v4/images/rhack.jpg"
style="border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px;
padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; font-weight: normal;
font-style: normal; font-size: 13px; line-height: 1; font-family: inherit;
border-style: initial; border-color: initial; " title="" width="560"
/>

Türkiye'de dün gece TTNet internet hizmetini
kullananlar bir süre internete erişemedi. Nedeni ise yeni anlaşılıyor:
Anonymous ile birlikte birçok devlet kurumuna saldıran RedHack'i
engellemek için, TTNet çözümü internetin "fişini çekmekte"
bulmuş!

Dün gece TTNet üzerinden internete bağlanan kullanıcılar, yaklaşık 2
saat boyunca ağa erişimlerinin olmadığını gördüler. Uzun süre
müşteri hizmetleri servisine de telefonla ulaşılamadı. Kesintinin nedeni
ise, bugün RedHack'in yaptığı açıklamayla anlaşıldı.

style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
font-weight: normal; font-style: normal; font-size: 13px; line-height: 19px;
font-family: inherit; ">Kızıl Hackerlar, "Değerli dostlarımıza,
özgürlükçü aydın insanlara, ezilen cefakar fedakar halkımıza"
başlığıyla yayınladığı açıklamada, bir süre önce kendilerine
destek videosu yayınlayan Anonymous'un 27 Nisan tarihinde
Türkiye'deki kimi devlet kurumlarının sitelerine saldırı
yapacaklarını bildiklerini belirtirlerken, "27 Nisan 2012 tarihiyle,
TTNet başta olmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı,
Yargıtay vb birçok önemli kuruluşa Anonymous, RedHack, DGVirus,
AnarcyCrew olarak ataklar düzenlenmiştir" dedi. style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
font-weight: normal; font-style: normal; font-size: 13px; line-height: 19px;
font-family: inherit; ">Bu sitelerden Emniyet Müdürlüğü ile Adalet
Bakanlığı'nınkilerin Anonymous tarafından çökertildiğini
söyleyen RedHack, sorunu çözemeyen TİB yetkililerinin çareyi
yurtdışına çıkışları kapatmakta bulduğunu belirtti. Ancak
RedHack'e göre esas olay bundan sonra başladı: style="margin-top: 0px; margin-right: 40px; margin-bottom: 0px; margin-left:
40px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; font-weight: normal; font-style: italic; font-size:
12px; line-height: 1; font-family: inherit; ">

"Fakat bu taktiği bilen daha önce gören RedHack olayı TR içinden
şekillendirmiş, Yurtdışına kapalı olan serverlara (Türkiye içinden)
çeşitli bilgisayarlardan DDOS yaparak dikkatlerini bir yöne çekmiş,
onlar bununla uğraşırken ana sistemlerine, DNS sunucularına kadar
sizilmiştir. Bu sızma ve saldırılarla baş edemeyenler neye
uğradıklarını şaşırarak beklenmedik bu saldırı karşısında,
sistemi kapatmakta, ADSL'ler başta olmak üzere birçok (TTNet'e
ait) sistemin 'fişini çekmek' zorunda
kalmışlardır."

TÜBİTAK'a yapılan
çağrı yerine mi getirildi?

Açıklamada, saldırıların
gelmesini bekleyen TİB ve TÜBİTAK'ın, iki gün önce kurumlara
gönderdikleri "şifrelerinizi değiştirin, saldırı gelebilir"
uyarısının ardından TÜBİTAK'a yaptıkları "fişi çekin ve
bizi bekleyin" çağrısına değinen RedHack, iki saat boyunca
internetin kesilmesi ve sabah saatlerinde dahi hala sıkıntılar
yaşanmasının TTNet tarafından "teknik arıza" olarak
nitelendirildiğini söyledi.

Eylemin nedenleri />RedHack, dün akşam yapılan saldırıların nedenlerini ise şöyle
açıkladı:

"1- Playstation ve chat
geyikleri delil olarak alınarak tutuklanan ve RedHack eylemleriyle
bağlantıları olmayan biri 17 yasında 7 gencin 'derhal' serbest
bırakılmasını istemek! RedHack'e 'terör örgütü' muamelesi
yapılarak peşine İnterpol'ün bile takılmasının RedHack'ı
yıldıramayacağını göstermek, ayrıca 'biz burdaysak
tutukladıklarınız kim'? diye sormak.
2- Anonymous'un bizle
dayanışma eylemine içeriden destek vererek dostlarımızı yalnız
bırakmamak, Anonymous'un dayanışmasından mutluluk duyduğumuzu
göstermek.
3- Yaklaşan 1 Mayıs'ı sanki "kendi işçi
sınıfına vermiş" gibi "sömürge valisi" edasıyla ona
buna "dayılanan" AKP hükümetine ve onun valisine dikkat
çekerek, halkımızı işçi kardeşlerini sahiplenmeye çağırmak.
4-
Adil kota vb uygulamalarla "düşük hızda" internet ile
kullanıcıyı sömüren, zenginlere daha iyiulaşım sağlarken durumu iyi
olmayanlara çok yavaş interneti fahiş fiyata satan TTNET'i protesto
etmek.
5- Pensilvanya İmamı'nın ve ordusunun 'yenilmez'
'her şeye kadir' olmadıklarını halkımıza göstermek
'cesaret gayri' demek ;)
6- Eğlenmek
;)"

'Burayı dua ile
yönetemiyorlar'

Açıklamada kendilerini hafife
aldıklarını, ancak yetkililere "burayı dua ile yönetemeyeceklerini
gösterdiklerini" belirten RedHack, saldırı neticesinde internetin
kesilmesiyle ilgili olarak da, "Kızanlar oldu biliyoruz ama NET’i keseceklerini düşünmedik.
Tekrardan bilgi özgürlüğünü az da olsa 'bilgi özgürlüğü'
için kısıtladıysak affola.. Bu eylemimiz daha özgür ve parasız bir
internetin gelişi için bir başlangıç olacağını umuyoruz.. Talebimiz
biran önce TTNet'in yapılan bu 'fis çekme' olayından dolayı
kullanıcılara 'uyuyun' demek yerine yabancı ülkelerdeki gibi bir
güzellik yapması, hatta 'adil net' gibi 'kazıkçı'
uygulamaları kaldırarak 'her vatandaş' için hızlı ınternet
hizmeti getirerek halkı soymayı BIRAKMASIDIR.
" denildi.

style="margin-top: 15px; margin-right: 0px; margin-bottom: 15px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
font-weight: normal; font-style: normal; font-size: 13px; line-height: 19px;
font-family: inherit; ">"Korkmayın, bir avuç insan bu komprodorları
bu hale getirdiyse, hepimiz ne yapabiliriz bir düşünün?" diyen
RedHack, açıklamayı "Zafere kadar sosyalizm!" sloganıyla
bitirdi.

Kaynak: sol.org.tr

27 Nisan 2012 Cuma

Filistinli tutsaklar saldırı altında

Filistinli tutsaklar
saldırı altında

Siyonist İsrail
rejimi, tehditlere rağmen açlık grevine devam eden Filistinli tutsaklara
saldırıyor. Saldırıda direniş liderleri hedef alınıyor.

alt="Filistinli tutsaklar açlık grevinde" id="news_main_photo"
src="http://media.etha.com.tr/images/2011/04/17/cache/etha-20110417-filistin-00_ext.jpg"
/>

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ne (FHKC) bağlı Filistinli
Esir Komitesi, siyonist İsrail'in Mecdu cezaevinde açlık grevindeki
üyelerinin İsrail birliklerinin saldırısına uğradığını
bildirdi.

Filistin Enformasyon Merkezi'nde yer alan habere göre,
FHKC'li esirler, hücrelerinden alınıp başka yerlere götürüldü.
Komisyon, İsrail cezaevi idaresinin esirlere tehditler savurduğunu ifade
etti.

Filistinli Esir Komitesi, açıklamasında "İşgalcinin
insanlık dışı uygulamalarına boş mide ve bağırsakla karşı koyan
kahraman esirlerin iradesini kırmak isteyen işgal güçleri esirlere
saldırdı. Saldırıda başta Halk Cephesi komutanlarından Hasan Fatafita,
Sabit Nassar ve Feza Zeibi'i olmak üzere birçok kişi darp edildi"
dedi.

Tutsakların durumuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında
İsrail cezaevlerinde bulunan Filistinli esirlerin yüksek morale sahip
olduklarını, esirlerden aldıkları mektuplarda cezaevi idaresinin açlık
grevini sonlandırmakta aciz kaldığının ve talepleri kabul edilinceye
kadar direnişe devam edeceklerinin ifade edildiğini belirten Esirleri
Savunma Merkezi açıklamasına şöyle devam etti:

"Siyonist
cezaevi idaresi esir liderleriyle önce açlık grevini engellemek, ardından
da sonlandırmak için defalarca görüştü. Ama bir sonuç alamadı.
Çünkü esirler, talepleri kabul edilinceye kadar geri adım
atmayacaklarını ve bu eylemi sonlandırmaya da açlık greviyle ilgili
komisyonun karar vereceğini söylediler. Tutsaklar, haklı talepleri için
başlattıkları açlık grevinin ellerindeki tek silah olduğunu ve
talepleri kabul edilinceye kadar da bunu sürdüreceklerini ifade
ettiler."

Kaynak: etha

EMO’DAN ÇERNOBİL FACİASININ 26. YILDÖNÜMÜNDE ENERJİ BAKANINA AÇIK MEKTUP

EMO'DAN ÇERNOBİL
FACİASININ 26. YILDÖNÜMÜNDE ENERJİ BAKANINA AÇIK MEKTUP

align="center">ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI BASIN
DUYURUSU  

Çernobil‘in
Yıldönümünde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı‘na Açık
Mektup  

Sayın Taner YILDIZ,
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı

Sayın Bakan nükleer santral ile ilgili son
dönemdeki açıklama ve görüşlerinizi okuduk. (Milliyet Gazetesi-Fikret
Bila‘nın köşe yazısı-15 Nisan 2012) Nükleerden korkmaya gerek
olmadığını söylemişsiniz. Nükleer enerjinin "korku ya da
cesaret" meselesi olarak ortaya konulması konunun bilimsel temelde ele
alınmasını imkansız kılmaktadır. Kaldı ki ayakları yere basmayan
cesaret de korku da insanlık için büyük tehlike oluşturabilir. Çernobil
Felaketi‘nin 26. yıldönümünde nükleer enerjinin "cahil
cesareti" ile değil, gerçekçi bir şekilde ele alınması
gerekmektedir.

Nükleer santral konusunda bizden çok daha deneyimli
oldukları, bizzat verdiğiniz kurulu santral sayısına ilişkin bilgilerden
anlaşılan ülkelerin çoğunluğu var olan nükleer santralları için
kapatma tarihleri belirlerken, tüm dünya Fukuşima Felaketi‘nin
ardından ders çıkarırken, ülkemiz cahil cesaretini tüpgaz-nükleer
karşılaştırması yaparak ortaya koymaktadır. Sayın Bakan, kurulu olan
nükleer santralları tek tek sıralarken, kapanan ve kapatma kararı alınan
santralları sıralamıyor, Finlandiya‘da batağa saplanan özel
nükleer santral inşaatından söz etmiyorsunuz. TMMOB 8. Enerji
Sempozyumu‘nun (17-19 Kasım 2011) 2 oturumu nükleer konusuna
ayrılmış olup, ulusal ve uluslararası uzmanlar tarafından konu tüm
detaylarıyla masaya yatırılmıştır. (TMMOB 8. Enerji Sempozyumu
Bildiriler Kitabı/2. Cilt/Sayfa 19-113)

Bu sempozyumda sunum yapan
Japon Milletvekili Taro Kono, nükleer endüstrinin halktan gerçekleri
gizlediğini, lobi faaliyetleri yürütüldüğünü, seçimler dahil olmak
üzere medyaya da kaynak aktarımı yapıldığını, nükleer endüstriden
beslenen enerji şirketlerinin bölgesel tekeller kurdukları için reklama
ihtiyaçları olmamasına karşı reklam verdiklerini
anlattı. 

Yine sempozyumda sunum yapan Dr. Helen Caldicott,
Çernobil‘in bütün kuzey yarımküreyi etkilediğini,
Avrupa‘nın yüzde 40‘ının halen kirli olduğunu ve en az 600
yıl boyunca da bu radyoaktivitenin devam edeceğini bildirdi. Radyasyonda
güvenli doz tanımlamasına da itiraz eden Dr. Caldicot, radyasyonun insan
sağlığı üzerindeki etkisini ortaya koydu.

Greenwich
Üniversitesi‘nden Prof. Steve Thomas ise nükleer rönesansın
Fukuşima öncesinde de çökmüş bir hayal olduğunu rakamlarla şöyle
ortaya koydu:

"Genellikle maliyetin 3‘te 2‘si
inşaattan kaynaklanıyor. Kilovat başına 1000 dolar maliyet
hesaplamalarının yanlış olduğu ortaya çıktı. Bu yeni tasarımlara
dayanılarak kilovat başına maliyeti 6 bin dolar olarak hesaplıyorlar. 10
yıl içinde 6 ile çarpılıverdi bu maliyetler. Şu anda en iyi tahmin 6
bin diyebiliriz. Bankalar nükleer reaktörleri finanse etmek istemiyorlar.
Çünkü ekonomik riskler var. Bu riski üstlenmek istemiyorlar. Peki bu
riski kim üstlenebilir? Bir olası seçenek tüketiciler. Ama
Avrupa‘daki ülkeler ve giderek ABD gibi ülkelerde yasa koyucular
tüketiciler için ek masraflar koymak istemiyorlar. Bir başkası da egemen
hükümet tarafından borcun garanti edilmesi isteniyor. Örneğin
Finlandiya‘da yapılan santralda bazı borçlar Fransız Hükümeti
tarafından garanti ediliyor. Bunu yapan şirket temerrüde düşerse
hükümet bankaya para ödüyor. Peki bu yetecek mi? Ya maliyet 10 milyar
dolar değil de 15 milyar dolar olursa ne olacak? Hükümetlerin bu nokta
borç garantilerini imzalamaları zor görünüyor. Diğer seçenek
satıcıların belli bir fiyatı garanti etmeleri. Örneğin
Finlandiya‘da böyle oldu. Satıcı, ‘3 milyar Avro‘dan
 vereceğiz‘ dedi. Maliyet 6 milyar Avro‘dan muhtemelen
fazla oldu. Areva bu kez, ‘Biz bu sözleşmeyi artık istemiyoruz. Bu
maliyeti size yansıtacağız‘ dedi. Şimdi süreç mahkemeye
yansıdı."

Prof. Thomas, güvenlik önlemlerinin giderek nükleer
enerji maliyetlerini arttırdığını da söyledi.

Sayın Bakan
açıklamalarınızda ülkelerin nüfus verileri ile nükleer santral
sayılarını karşılaştırıyorsunuz. Nüfus, enerji ihtiyacı
bakımından bir parametre olmakla birlikte asla tek başına nükleer
santrala ihtiyaç olup olmadığına karar verilmesini sağlayacak bir veri
olarak kullanılamaz. Bir ülkenin enerji ihtiyacının ve var olan
potansiyelin bunu karşılayıp karşılamayacağının
değerlendirilebilmesi için gerçekçi ve tutarlı planlamalar yapılması
gerekmektedir. Oysa bugün gelinen noktada, Türkiye 2010 yılı elektrik
verilerini dahi zar zor geçtiğimiz günlerde yayımlayabilmiştir. Yani
tüketilen elektriğin, kayıp ve kaçak enerjinin dahi verileri sağlıklı
tutulmayan, özelleştirmelerin ardından bu verileri şirketlerden alamayan,
şirketlere verdiği lisansların yatırıma dönüşme yüzdesini dahi
kontrol edemeyen aciz bir kamu yapılanması yaratılmıştır. Nitekim bu
acizliğin en vahim boyutları, santral inşaatları başta olmak üzere
enerji alanında yaşanan ölümlü kazalarda acı bir şekilde ortaya
çıkmaktadır. Tüm bu gerçekler ortada dururken, dünya verileri ile
Türkiye‘yi karşılaştırmaya kalkmak mümkün müdür? Öncelikle
ülkemizde gerçekçi enerji talep tahminleri yapılmasına ihtiyaç
bulunmaktadır.

Yine Sayın Bakan açıklamanızda ülkemizin
doğalgazdaki dışa bağımlılığından yakınmaktasınız. Ancak üyesi
olduğunuz iktidarınızın sizden önceki bakan ve enerji bürokratlarının
doğalgazı tüm ülkeye yaymakla övündüklerini hatırlatmak isteriz.
Jeotermal gibi yerli kaynakla ısınma sağlanabilecek yerlere dahi doğalgaz
götürülmüştür. Enerji ormancılığı iklim değişikliği
karşısında önemli bir seçenek olarak sunuluyor olmasına karşın bu
seçenek doğalgaz karşısında yok sayılmaktadır. Ancak nükleer santral
ya da 10 yıl önceki iktidarları eleştirmek istenildiğinde dile getirilen
doğalgaza olan bağımlılık bu iktidar döneminde de azalmamış, tam
tersine artmıştır. Elektrik üretiminde doğalgazın payı 2002 yılında
yüzde 40.6 iken, 2011‘de yüzde 44.7 olmuştur.

Sayın Bakan,
Akkuyu ve Sinop‘ta yapılacak nükleer santrallarla doğalgaz
ithalatının azalacağını, büyük döviz tasarrufu yapılacağını ilan
etmişsiniz. Bilindiği gibi Türkiye doğalgazı büyük ölçüde
Rusya‘dan almaktadır. Yine yapılan Akkuyu anlaşmasına göre
Türkiye nükleer santral sahibi değildir; tersine Rusya Türkiye‘de
nükleer santral sahibi yapılmış olup, Türkiye Rusya‘dan elektrik
alım anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma ile de elektriğin kilovat
saat fiyatının 12.35 sent olması söz konusudur ki, iddia ettiğiniz gibi
16 milyar metreküplük doğalgaz tasarrufu için nükleer enerji ile
üretilecek olan 80 milyar kilovat saat elektrik karşılığında
Rusya‘ya 9 milyar 880 milyon dolar ödeme yapılacaktır. Yani tasarruf
değil, ekstra külfet söz konusudur; 7.2 milyar dolar tasarruf yapacağım
derken, 2 milyar 680 milyon dolar fazladan ödeme yapılacağı matematik
hesabıyla açıkça görülmektedir. Çünkü nükleer enerji pahalı ve
yanlış bir siyasal tercihtir. Üstelik bu yapılan hesaba, dünyada
çözüm üretilememiş olan atık sorunu ve nükleer santral söküm
maliyetleri de dahil değildir. Kaldı ki doğalgaz bağımlılığı
sorununu çözememişken, bir de nükleer ile bağımlılık sorununu
artırmanın bir anlamı yoktur.

Ne yazık ki "şeffaflık"
görüntüsü altında gerçekler insanlardan gizlenmekte, veriler
cımbızlanarak halkın bilgisine sunulmaktadır. Gerçeklerin her yönüyle
olduğu gibi halkın denetimine açılması "demokrasinin" olmazsa
olmazıdır. Oysa ne Akkuyu için yürütülen devletlerarası anlaşma
süreci ne de bugünlerde hızlandırılan Sinop nükleer santral sürecine
ilişkin süreç böyle bir denetime açık gerçekleşmemektedir. 
Nükleer enerji, ne temiz, ne ucuz, ne güvenilir bir enerji kaynağı
değildir. Öncelikle ülkemizin var olan potansiyelinin tamamının
değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yürütülmesi ve yeni temiz
enerji üretim teknolojilerine kaynak ayrılması
gerekmektedir.

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
43. DÖNEM
YÖNETİM KURULU
26 Nisan 2012

'77 ve '89 1 Mayıs şehitleri anıldı

'77 ve '89 1 Mayıs
şehitleri anıldı

DİSK, KESK, siyasi parti, sendika ve
demokratik kurumlar, 1977 ve 1989 1 Mayıslarında yaşamını yitirenleri
andı. Kazancı Yokuşu ve Şişhane'de emekçilerin öldürüldükleri
yerlere karanfiller bırakıldı.

Kazancı Yokuşu’nda
gerçekleşen anmada DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, 1 Mayıs
Komitesi adına basın açıklaması gerçekleştirdi. Serdaroğlu,
“Bugün burada, 1 Mayıs 1977’de kaybettiklerimizi anmak için
bir aradayız. 1 Mayıs 1977’de kaybettiklerimizi anmak, aynı zamanda
12 Eylül askeri darbesine giden yolda en büyük dönemeç olan 1 Mayıs
1977 katliamını unutturmamak demektir. 12 Eylül askeri darbesiyle
hesaplaşmak demektir. 1 Mayıs '77 suçlularının peşini
bırakmayacağımızı ifade etmektir” dedi.

Sedaroğlu, 2012 1
Mayıs’ının emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik yeni
saldırıların olduğu bir dönemde gerçekleşeceğini ifade etti.
Baskıların, sömürünün arttığına değinen Serdaroğlu,
“Baskıya, sömürüye, savaş kışkırtıcılığa karşı aynı anda
bir dakika süreyle faşizme karşı omuz omuza sloganı atacağız”
dedi.

Sedaroğlu 100’e yakın il ve ilçede 2 milyonu aşkın
emekçiyle bir mayısı kutlayacaklarını ifade eden Serdaroğlu
“İşçileri, emekçileri, gençleri, kadınları, emeklileri, tüm
ezilenleri, mağdurları 1 mayıs günü İstanbul Taksim’de oluşacak
Dünya’nın en büyük işçi-emekçi korosuna katılmaya davet
ediyoruz” dedi.

Basın açıklamasından sonra 1977 1
Mayıs’ında Kazancı Yokuşu’nda yaşamını yitirenler için
karanfiller bırakıldı.

Taksim’deki anma sonrasında 1989 1
Mayıs’ında Şişhane’de yaşamını yitiren Mehmet Akif
Dalcı’yı anmak üzere Şişhane’ye yüründü. İstiklal
Caddesi’nde gerçekleşen yürüyüş sırasında 1
Mayıs’’a çağrı bildirileri
dağıtıldı.

Şişhane’de Mehmet Akif Dalcı’nın
yaşamını yitirdiği noktada anma gerçekleştirildi. Kitle adına Disk
Genel Başkan Yardımcısı Ali Rıza Küçükosmanoğlu açıklamada
bulundu. Küçükosmanoğlu “Bundan 23 yıl önce Taksim’i
kazanmaya çalışırken genç işçi Mehmet Akif Dalcı burada şehit
düştü. Taksim’in kimsenin emekçilere bahşetmediğinin simgesidir
M.Akif Dalcı” dedi. Sonrasında Grup Yorum üyeleri Dalcı için
bestelenen şarkıyı seslendirdiler. Dalcı’nın yaşamını
yitirdiği yere karanfiller bırakılmasıyla anma etkinliği bitirildi. Anma
etkinliklerine DİSK, KESK, TTB, TMMOB yönetici ve üyeleri ve çeşitli
sendika ve siyasi parti temsilcileri katıldı.

src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2044_10_22_32.jpg" style="width:
500px; height: 331px;" />

Kaynak: etha

Yargıya by-pass, kabineye 'süper' özelleştirme yetkisi

Yargıya by-pass, kabineye
'süper' özelleştirme yetkisi

Özelleştirilen
ve devir-teslim işlemleri tamamlanan kuruluşlar konusunda yargı iptal
kararı verirse bundan sonraki süreci kabine belirleyecek. Bakanlar Kurulu,
ihaleyi kazanan yatırımcının yaptığı harcamaları dikkate alarak karar
verecek.

Özelleştirilen kuruluşlarla ilgili yargı tarafından verilen
iptal kararlarında son sözü Bakanlar Kurulu verecek. Meclis Genel
Kurulu'nda BDDK ile TMSF'nin başkan ve üyelerinin görev süresini
5+5 olarak düzenleyen yasa teklifi ele alındı. Teklifin görüşmelerinde
AKP grubu tarafından bir önerge verildi. Buna göre özelleştirilen ve
devir-teslim işlemleri tamamlanan kuruluşlar konusunda yargı iptal kararı
verirse kabine bundan sonraki süreci belirleyecek. Bakanlar Kurulu, ihaleyi
kazanan ve devir işlemlerini tamamlayan yatırımcının harcamalarını
dikkate alarak iptal kararını uygulamayabilecek. 

- Kabul
edilen tasarıyla BDDK, TMSF, Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim
Standartları Kurulu Başkan ve üyelerinin 6 yıl olan görev süresi 5
yıla indiriliyor, ayrıca bir defalığına tekrar aynı göreve
atanmalarına olanak tanınıyor. Bu şekilde atananlar, yerine
atandıklarının görev süresini tamamlayacak.
- Görev süresi
dolan BDDK Başkan ve üyelerine, denetledikleri bankalarda 2 yıl boyunca
çalışmama yasağına paralel olarak 2 yıl maaş ödenecek. />- Düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Kurul
ve Fon Kurulu Başkan ve üyelerinin üyelikleri, görev süresinin sonuna
kadar devam edecek.
- Doğal afetler nedeniyle zarar gören
çiftçilerin özelleştirme kapsam ve programındaki kuruluşlara olan
borçlarının yeniden yapılanması, ertelenmesi veya vadelendirilmesi
konusunda Bakanlar Kurulu yetkili olacak.

KURUL KARARLARI DA
YARGI DENETİMİNE TABİ

- Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ, benzer kararların önceki hükümetler tarafından da
alındığını kaydederek, Bakanlar Kurulu kararlarının da zaten yargı
denetimine açık olduğunu söyledi.
- AKP Grup Başkanvekili
Nurettin Canikli de, bazı özelleştirmelerde yargı tarafından verilen
iptal kararının devir yapıldıktan çok sonra çıktığını vurgularken,
Mesut
Yılmaz'ın başbakanlığı sırasında buna benzer bir yasa
çıkarıldığını bildirdi.
- MHP Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ise Seydişehir Alüminyum tesislerini örnek gösterdi. Buranın
özelleştirilmesi konusunda yargının iptal kararı verdiğini ancak bunun
uygulanmadığını anlatan Kalaycı, bu düzenlemeyle verilen iptal
kararının ortadan kalkabileceğinin altını çizdi.

Kaynak:
akşam

ÇMO: ÇERNOBİL` İ UNUTTURMAYACAĞIZ!

ÇMO: ÇERNOBİL` İ
UNUTTURMAYACAĞIZ!

UNUTMADIK,
UNUTTURMAYACAĞIZ!

 

26
Nisan 1986 tarihinde gerçekleşen nükleer facianın üzerinden 26 yıl
geçti. Bu faciayı unutmadık ve unutturmayacağız.
Ukrayna‘nın Kiev yakınlarında 1972 yılında kurulan Nükleer
Santral, 26 Nisan 1986‘da bir patlama ile 20. yüzyılın ilk büyük
kazası olarak tarihe geçmiş ve atmosferimize yayılan yüksek miktarda
radyasyon nedeniyle başta Ukrayna olmak üzere ülkemiz için de felakete
dönüşmüştür.

height="300" src="http://www.cmo.org.tr//resimler/bizden/43724_11_42_20.jpg"
title="undefined" width="400" />

Kaza sonrasında
İngiltere dahil olmak üzere tüm Avrupa‘ya yayılan radyoaktif toz
taşıyan bulutlar çok geniş bir coğrafyayı etkisi altında
bırakmıştır.

Santralde çalışan emekçilerin yüz
yüze kaldığı yoğun radyasyon dışında, radyasyonun etkisi altına
aldığı coğrafyada gözlemlenen hastalıklardan en yaygınlaşanı troid
kanseri olarak kayıt altına alınmıştır.

2011
yılında gerçekleşen Thöku Depremi ve Tsunamisi sonrasında 11 Mart
tarihinde gerçekleşen Fukuşima Nükleer Santral kazası ise insanlık
için diğer önemli bir felaket olarak tarihe geçmiştir. Maalesef
felaketin etkileri hala sürmektedir. Suyumuzdan, toprağımıza kadar her
doğal kaynağa bulaşan radyoaktif serpinti bu tarz santrallerin varlığı
oldukça tehdit olarak her zaman var olacaktır.

align="justify">Tasarımından inşasına, çalıştırılmasından
işletilmesine ve sonrasında atık yönetimine kadar pek çok aşamasında
büyük sorunlar içeren nükleer enerji santrallerinin insanlık için
büyük bir tehdit olduğu ve bu tehdidin aşılamadığı bir gerçektir.
Ölümcül ve geri dönüşü imkansız felaketlere yol açabilecek bir çok
olasılığı barındıran bu geri kalmış enerji üretim türü son
zamanlarda mevcut iktidarın koşulsuz istediği bir yatırım(!) biçimi
olarak karşımıza çıkmaktadır.

20. yüzyılın ilk
önemli Nükleer felaketi olan Çernobil Kazasının devam eden etkileri
halen araştırılmaktadır. Fukuşima Felaketinin etkileri ise Japonya ve
bölge ülkelerde maddi ve manevi olarak sürmektedir. Sinsi bir tehdit olan
nükleer santrallerin tehlikelerinin "ört-bas" edilmesi mümkün
değildir.

İlerlemiş çevre teknolojisinin dahi bu
geri kalmış enerji üretim türünün atık sorununu çözemediği
gerçeğini bir kez daha vurgulayarak; halkımızı ve bölge ülkeleri
tehdit edecek olan nükleer santral yapımı "inadından"
vazgeçilmesinin gerekliliğini ve olası ölümlerin, faciaların
mesuliyetinin siyasal iktidarın üzerinde olduğunu hatırlatmak
isteriz.

Milyonlarca insanın yaşamına mal olan,
sakat bırakan, yurtlarından eden Hiroşima ne ise, Çernobil faciasının
da, Fukuşima faciasının da ve ülkemizde yapılmak istenen nükleer
santrallerin de aynı felaket olduğu gerçeğini göz ardı etmemek
gerekir.

Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz; zihnimizde
bilim, ellerimizde umut, gözlerimizde sevinç, yüreğimizde huzur,
ideallerimizde eşitlik ve eylemlerimizde adalet
ile....

 

 

align="justify">Felaketler unutulmadıkça tekrarları
gerçekleşmeyebilir.

Saygılarımızla

TMMOB Çevre
Mühendisleri Odası


cellspacing="2">

Sivas'tan 1915'e hafızaya saldırı / Ali Topuz

Sivas'tan 1915'e hafızaya
saldırı / Ali Topuz

class="base_container" id="_container">

 

26 Nisan 2012 Perşembe

Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar Kahvaltıya Davet Ediyor.

Devrimci Mücadelede
Mühendis Mimarlar Kahvaltıya Davet Ediyor.

29 Nisan 2012 Pazar günü saat 11:00'de

style="font-size:26px;">İstanbul Beylerbeyi Sarayı'nda

kahvaltı düzenliyoruz. 

style="text-align: center; "> 

style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: arial, sans-serif; font-size:
13px; background-color: rgba(255, 255, 255, 0.917969); "> style="font-size:26px;">Tüm dostlarımız
davetlimizdir. 

 

style="font-size:28px;">Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar

İnşaat Mühendisleri Odasından Keyfi Olarak İşten Çıkarılan Cansel Malatyalı İçin 1 Günlük Destek Açlık Grevindeyiz

İnşaat Mühendisleri
Odasından Keyfi Olarak İşten Çıkarılan Cansel Malatyalı İçin 1
Günlük Destek Açlık Grevindeyiz

İnşaat Mühendisleri
Odasından keyfi olarak işten çıkarılan Cansel Malatyalı 20
Şubat'ta başlattığı oturma eylemini 57. gününde çadır eylemi ile
beraber gece-gündüze çevirmişti. İMO yönetiminin ve polisin
saldırılarına rağmen gece gündüz oturma eylemine devam eden Cansel
Malatyalı 27-28 Nisan günleri 2 günlük uyarı açlık grevi yapacağını
açıkladı. Bizler Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar olarak Cansel
Malatyalı'nın bu haklı mücadelesinin 70. gününde  28 Nisan
Cumartesi günü 70 kişi 1 günlük destek açlık grevi ile Cansel
Malatyalı'nın yanında olacağız.

Katliam avukatı çakma vekil

Katliam avukatı çakma
vekil

Sivas katliamının avukatlığını
üstlenen isimlerin hızla yükseldiği bir dönemde, AKP’nin
“çakma” vekili Eronat da avukatlığa soyundu. AKP'li
“vekil” Oya Eronat, Babasını Sivas’ta kaybeden Zeynep
Altıok’a “Keşke Aziz Nesin konuşmasaydı da babam ölmeseydi
dediniz mi?” sorusunu yöneltti

TBMM Terörden
Kaynaklanan Yaşam Hakkı İhlallerini Araştırma Komisyonu’nda Sivas
katliamında öldürülen Metin Altıok'un kızı Zeynep Altıok Akatlı
dinlendi. AKP'li Oya Eronat Zeynep Altıok’a “Keşke Aziz
Nesin konuşmasaydı da babam ölmeseydi dediniz mi?” sorusunu
yöneltti. Hızını alamayan Eronat, Sivas katillerini aklayan sorularına
“Her gerçeği her yerde söylemek demokrasi midir, yoksa dejenerasyon
mudur? Herkes birbirine saygı gösterecek, anlamaya çalışacak” diye
devam etti.

T24 haber sitesinden Hülya
Karabağlı
’nın haberinde göre diyalog şöyle gelişti:
/>Oya Eronat: Hiç Aziz Nesin’i kendi kafanızda sorguladınız
mı? Acaba o da böyle yapmasaydı keşke diye düşündünüz mü? Çünkü
birçok insan için din hassas bir konudur. Bu hassas duyguların
kaşınmaması gerekir. Tabii bir katliamın gerekçesi olamaz, ama keşke
Aziz Nesin konuşmasaydı da babam ölmeseydi dediniz mi?
/>Zeynep Altıok: Aziz Nesin bu toplumun saygın insanlarından
biridir. Ben o gün de her bireyin görüşlerini serbestçe dile
getirmesinden yanaydım. Provokasyon her zaman, her yerde vardır, ama
provoke olup adam öldüremezsiniz. Aziz Nesin kendini ifade etmiştir. En
azılı provoke olmuş katilin bile suçu kabul edilmemeli. ‘Keşke
Aziz Nesin bunları söylemeseydi, bunlar yaşanmasaydı...’ Bunlar
ütopik, romantik şeyler.

Oya Eronat: Her gerçeği her
yerde söylemek demokrasi midir, yoksa dejenerasyon mudur? Herkes birbirine
saygı gösterecek, anlamaya çalışacak.

Halkın seçmediği
“vekil”

Oya Eronat 2012 seçimlerinde Diyarbakır halkı
tarafından seçilmemiş, en yüksek oy alan bağımsız vekil adayı Hatip
Dicle’nin vekilliği Yüksek Seçim Kurulu tarafından düşürülünce
vekilliğe atanmıştı.

Eronat yalnız değil />Başbakan Erdoğan’ın Sivas katillerinin zaman aşımı ile
kurtarılması operasyonu sonrası “Hayırlı olsun” dediği
hatırlandığında Eronat’ın Sivas’ın avukatlığına
soyunması şaşırtıcı değil. Sivas katliamını sanıklarının
avukatlığını yapanları nasıl bir “ikbal” beklediğini
gösteren aşağıdaki liste, Eronat’ın neden bu çıkışı
yaptığını gösteriyor.

Av. Celal Mümtaz Akıncı - Afyon
Barosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi;
Av. Hayati
Yazıcı AKP’nin Devlet Bakanı;
Av. Haydar Kemal Kurt - AKP
Isparta Milletvekili;
Av. Zeyid Aslan - AKP Tokat Milletvekili,
Başbakan Erdoğan’ın eski avukatı;
Av. Hüsnü Tuna - AKP Konya
Milletvekili;
Av. Burhanettin Çoban - Afyonkarahisar AKP’li
Belediye Başkanı;
Av. Faik Işık - Başbakan Erdoğan’ın ve
Süleyman Mercümek’in avukatı;
Av. İbrahim Hakkı Aşkar - 22.
Dönem AKP Afyon Milletvekili;
Av. M. Ali Bulut - AKP Maraş
Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi;
Av. Bülent Tüfekçi - AKP
Malatya İl Başkanı;
Av. Halil Ürün - RP kayıp trilyon davası
sanığı, AKP Afyon Belediye Başkan adayı;
Av. Mevlüt Uysal - AKP
İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı;
Av. Nevzat Er - Eski AKP
Eminönü Belediye Başkanı;
Av. Suat Altınsoy - AKP Konya İl
Başkanı Yardımcısı;
Av. Tayfun Karali - İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Darülaceze Müdürü;
Av. Ferruh Aslan - İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü;
Av. İbrahim Kök -
AKP Elazığ Milletvekili Aday Adayı;
Av. Ali Aşlık - Eski AKP İzmir
İl Başkanı;
Av. Bedrettin İskender - AKP Ümraniye Belediye Başkan
adayı;
Av. Ekrem Bedir - Sakarya AKP Hendek Belediye Meclis Üyesi; />Av. Faruk Gökkuş - AKP Kâğıthane Belediye Başkanlığı Aday
Adayı;
Av. Hasan Hüseyin Pulan - AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu
üyesi;
Av. Hurşit Bıyık - AKP Trabzon İl Başkan Yardımcısı; />Av. Reşat Yazak - Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi.
/>Kaynak: Sendika.Org

 

KESK Toplu Sözleşme Yaklaşım ve Taleplerini Açıkladı!

KESK Toplu Sözleşme
Yaklaşım ve Taleplerini Açıkladı!

24 Nisan günü (Dün)
Mülkiyeliler Birliğinde Konfederasyonumuz Yürütme Kurulu üyeleri ve
Sendika Genel Başkanlarımızın da katıldığı "Toplu Sözleşme
sürecine ilişkin yaklaşımımızı ve taleplerimizi" içeren basın
toplantısı yapıldı. Basın açıklaması metnini Genel Başkanımız Lami
Özgen okudu.

Bilindiği üzere 4688 Sayılı
Kanun'da değişiklik yapılmasını öngören “sahte
sendika”
yasa tasarısı TBMM Genel Kurulunda 4 Nisan 2012
tarihinde kabul edilmiş, Cumhurbaşkanının “jet
hızıyla”
onayladığı yasa değişiklikleri, 11 Nisan 2012
tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Bugün birilerinin
“devrim” olarak nitelendirdiği gerçekte ise
kamu emekçileri sendikal hareket tarihinde “kara bir
leke”
olarak yer alan yasa değişikliklerinin bu haliyle
çıkmaması için verdiğimiz kararlı mücadele, tüm kamuoyu tarafından
bilinmektedir.

KESK olarak, tüm itirazlarımıza,
eleştirilerimize rağmen AKP Hükümeti, 4688 sayılı yasada kısmi
tadilatlar yaparak, anayasanın 90. Maddesiyle iç hukukun üzerinde olduğu
kabul edilen, ülkemizin altında imzası olan uluslararası sözleşmeleri
ve evrensel sendikal normları yok saymıştır. Sonuçta gelinen
noktada, 10 yıldır sürdürülen “toplu görüşme” oyununun
sadece adını değişmiş, içerik olarak toplu görüşmeden bile daha geri
bir düzen getirilmiştir.

Son
değişikliklerle birlikte 4688 sayılı yasanın KESK’in mücadelesini
engellemeye yönelik girişimlerden birisi olduğunu söylemek için kahin
olmaya gerek olmadığını düşünüyoruz. Yandaş konfederasyon
yönetimini toplu sözleşme görüşmelerinde tek söz sahibi haline getiren
yasal düzenlemeler, KESK’i ve mücadelesini sınırlandırmak üzere
hazırlanmıştır. Kamu emekçilerinin gerçek sözcüsü olan KESK’in
mücadelesinden duyulan korku bu yasaya da adeta sinmiştir.

class="rteleft">Kamu Görevlileri Sendikaları Heyetinde ve Kamu Görevlileri
Hakem Kurulu’nda KESK’in temsilini çeşitli ayak oyunlarıyla
sınırlamakla yetinilmemiş, yasada açık olarak yer verilmese de Devlet
Personel Başkanlığı tarafından toplu sözleşme görüşmelerini
düzenleyen yönetmelikte açık açık “En çok üyeye sahip birinci
ve ikinci sıradaki konfederasyon temsilcisinin toplu sözleşme
görüşmelerine katılmaması veya görüşmelerden çekilmesi halinde
müzakerelere katılma yetkisi üçüncü sırada bulunan konfederasyona
geçmez” denilmesi KESK’in mücadelesinden duyulan korkunun
boyutları göstermesi açısından çarpıcıdır. class="rteleft">Başta ILO sözleşmeleri olmak üzere taraf olduğumuz
uluslar arası sözleşme ve anlaşmalar toplu sözleşmeyi emekçileri
çalışma ilişkilerinden kaynaklı özlük, demokratik, mesleki, siyasal
tüm konular toplu sözleşme masasında ele alınarak bağıtlandığı,
anlaşmazlık olması durumunda ise grev hakkının kullanılabildiği bir
düzenleme olarak tanımlamaktadır. Bu unsurlardan sadece bir tanesine dahi
yer verilmeyen düzenlemelere ise gerçek anlamada bir toplu sözleşme
sistemi mümkün değildir.

Oysa özgür toplu
pazarlık hakkını ihlal eden mevcut toplusözleşme düzeni, sadece mali ve
sosyal haklarla sınırlı tartışmayı öngörmektedir. Uyuşmazlık
durumunda devreye girecek olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararının
kesin olması ile grev hakkımızı zımmen yasaklama anlayışı hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır.

Tüm bu
olumsuzluklar ve yasaklamalara rağmen KESK mücadelesinde, her zaman olduğu
gibi, kamu emekçilerinin taleplerini rehber edinerek yoluna devam edecektir.
Bunun için yetkili organlarımızda yapılan değerlendirmeler ve kararlar
doğrultusunda bir yandan sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda
sendikaları işlevsizleştirmeyi temel alan “Sahte Sendika”
yasasını teşhir ederken, diğer yandan özgür örgütlenme, grevli toplu
sözleşme hakkını teminat altına alan düzenlemeler için mücadelemizi
sürdürmeye kararlıyız.

Bu nedenle hükümetin bu
yasa ile bizi hapsetmeye çalıştığı sınırlar yerine, evrensel sendikal
kuralları temel alan toplu sözleşme teklifimizi sunacağız. Ancak ve
ancak kamu emekçilerinin iradesinin yansıması ile işlevli hale
gelebilecek olan bir toplu sözleşme düzeni oluşturulması için gayret
sarf edeceğiz. Masada görüşülen her konuya ilişkin gelişmeleri,
yaşananları kamu emekçileri ile paylaşarak şeffaf bir toplu sözleşme
düzeni sağlanmasında üstümüze düşen görevi yerine getireceğiz.
Attığımız her adımda kamu emekçilerinin taleplerini temel alacak,
örgütümüzü sürecin getireceği eylem ve etkinliklere hazır
tutacağız.

KESK’in 2 milyon kamu emekçisinin
sözcüsü olduğunu ve gücünü işyerlerinden, emekçilerden aldığı
gerçeğinden hareketle, kamu emekçilerinin somut taleplerinin masaya
yansıması için yaygın bir çalışma yaparak buradan aldığımız
güçle sürece müdahil olacağız. Çerçevesi tamamen hükümet
tarafından çizilmiş bir toplusözleşme düzenine karşı, 2 milyonu
aşkın kamu emekçisi ve 1,8 milyon emeklinin taleplerinin takipçisi
olacağımızı buradan kamuoyuna ilan ediyoruz.

class="rteleft">Cumhuriyet tarihinde ilk defa kamu emekçilerine dört aydır
zam vermeyerek mağdur eden AKP iktidarı yetmiyormuş gibi toplu sözleşme
görüşmeleri başlamadan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek eliyle
“bütçe kaynakları sınırlı” şeklinde açıklamalar yaparak,
toplusözleşme sürecini baskılamaya çalışmaktadır. Bu tür
açıklamalar ve son olarak teşvik paketi ile sermayeye getirilen
kolaylıklar dikkate alındığında, AKP hükümetinin her zaman olduğu
gibi “sermayeye gelince bonkör, emekçiye gelince cimri”
olduğunu göstermiştir.

KESK olarak, 11 faklı hizmet
kolunda örgütlü bulunan sendikalarımızdan ve örgütsüz kamu
emekçilerinden aldığımız yetki ile toplusözleşme taleplerimizi
belirlemiş bulunmaktayız. Buna göre;

Açlık
sınırının 1050 TL, yoksulluk sınırının 3200 TL civarında olduğu
koşulları, elektrik, doğalgaz, su, akaryakıt gibi temel tüketim
maddelerine her gün gelen fahiş zamları ve Türkiye İstatistik
Enstitütüsünün (TÜİK) çarpıtılmış enflasyon rakamlarını değil
halkın enflasyonunu dikkate aldığımızda;

    class="rteleft">4 kişilik bir aile için Ocak 2012 tarihi itibariyle kira,
    yakıt, çocuk ve aile yardımı hariç 2.145 TL’ye çıkarılmasını,
    bu çerçevede tüm kamu emekçilerinin maaşlarına %30 zam yapılmasını,
    2012 için bu düzenleme yapılırsa,2013 yılı için gerçekleşen
    enflasyon+büyüme oranı+refah payı kadar ücret artışı talep
    ediyoruz.
  • Yan ödeme, döner sermaye v.b
    adlar her ne ad altında olursa olsun aldığımız tüm ek ödemelerin temel
    ücrete eklenerek, emekli aylığımıza yansıtılmasını
    t
    alep ediyoruz.
  • İkramiye
    almayan her kamu emekçisi için 1. ve 7. aylarda olmak üzere, temel ücret
    olan 2.145 TL tutarında iki ikramiye ödenmesini talep ediyoruz.
  • TÜİK Madde Fiyatları
    İstatistikleri'ne göre, Ocak 2012 itibariyle ortalama kira bedeli olan
    550 TL kira yardımı, 257 TL aile yardımı, günlük 9 TL yiyecek
    yardımı, temel ücretin iki katı tutarında (4.292 TL) evlenme yardımı,
    2.145 TL doğum yardımı, temel ücretin iki katı tutarında doğal afet
    yardımı, temel ücretin 3 katı (6.435 TL) tutarında ölüm yardımı
    ödenmesini talep ediyoruz.
  • Tüm
    kamu emekçilerine ücretsiz servis hizmeti verilmesini, ücretsiz servis
    hizmeti sağlanmayan yerlerde kamu emekçilerinin belediye otobüslerinden
    ücretsiz yararlanmasını, servis tahsis edilmeyen ya da belediye
    araçlarından ücretsiz yararlanma olanağı sağlanmayan yerlerde yol
    ücreti ödenmesini talep ediyoruz.
  • class="rteleft">0-6 yaş grubu çocuklar için en az 50 çalışanın
    bulunduğu işyerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu
    işyerleri için çalışma alanına yakın, ücretsiz olarak ortak bebek
    bakım üniteleri ve kreşler açılmasını talep ediyoruz.
  • Kamu emekçilerinin maaşlarına uygulanan
    vergi diliminin sabitlenmesini ve maaşların vergi dilimi artışından
    etkilenmemesini talep ediyoruz.
  • Ek
    ödemeleri düzenleyen 666 Sayılı KHK ile yaratılan ücret adaletsizliği
    ve mağduriyetlerin giderilerek, göstermelik olarak değil, gerçekten eşit
    işe eşit ücret uygulamasının hayata geçirilmesini, ek ödemelerden
    yararlanamayan emeklilere telafi ücreti ödenmesini talep ediyoruz.
  • Kadın kamu emekçilerine; başta görevde
    yükselme ve unvan değişikliklerinde olmak üzere çalışma yaşamında
    uygulanan negatif ayrımcılığa, baskı ve şiddete son verilmesini
    talep ediyoruz.
  • İdarenin sendikalar
    ve üyeleri üzerinde çeşitli yöntemlerle uyguladığı baskıların son
    bulmasını, özgür örgütlenme ortamının sağlanmasını talep
    ediyoruz
    .
  • Atama ,nakil,terfi işlerinin
    demokratik şeffaf ve objektif ölçütlere uygun gerçekleştirilmesini
    talep ediyoruz.
  • Kamuda sözleşmeli,
    taşeron v.b. farklı statülerdeki güvencesiz çalışmaya son verilmesini
    ve tüm çalışanların iş güvencesine kavuşturularak kadrolu istihdam
    edilmesini talep ediyoruz.
  • Evrensel
    değerlerle uyumlu, çalışma yaşamını demokratikleştirecek, toplumsal
    barışı sağlayacak, özgürlükçü ve demokratik bir anayasanın
    hazırlanmasını talep ediyoruz.
  • class="rteleft">Kamu emekçilerine siyaset yapma yasağının
    kaldırılmasını talep ediyoruz.
class="rteleft">Burada belirttiğimiz talepler, yıllardır fedakarca
görevlerini yerine getirmeye çalışan ve 5 aydır ücret zammı
alamayarak, ciddi mağduriyetler yaşayan kamu emekçilerinin asgari
talepleri olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Tüm yasal ve
fiili sınırlamalara rağmen, mücadelemizin temel taleplerinden birisi olan
grevli toplusözleşme hakkımızın yasal güvence altına alınması
konusundaki ısrarımız sürmektedir. Bu konuda adım atılıncaya kadar
fiili meşru mücadelemizden geri adım atmayacağımızın bilinmesini
istiyoruz.

KESK’in sadece ücret ve sosyal haklar
ile sınırlı bir toplusözleşme mücadelesi yürütmediği ve
yürütmeyeceği bilinmelidir. Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinin
demokratik haklar mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğu
gerçeğinden hareketle sadece kamu emekçilerine karşı sorumlu olduğumuzu
ve aldığımız her kararda kamu emekçilerinin çıkarları doğrultusunda
hareket edeceğimizi sizler aracılığıyla buradan kamuoyuna
duyuruyoruz.

Kaynak: kesk.org.tr

25 Nisan 2012 Çarşamba

'Teröristleri güneşli yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz yok' / Berrin Karakaş

'Teröristleri güneşli
yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz yok' / Berrin Karakaş

id="_bigcontainer">
class="middle_news" id="_Middle">
class="news" id="_Middle1_1">
class="article-info">

Mehmet Ağar Aydın Yenipazar'daki
aydınlık cezaevine yerleşmişken birkaç mahkum mektubu paylaşmak
isterim....

Ben bu satırları yazarken Mehmet Ağar kendi
seçtiği, baştan aşağıya yenilenen, Bodrum’daki ailesine yakın,
güneşli, zeytin ağaçlarıyla çevrili, güvenliği sebebiyle 50 mahkûmun
kim bilir ne şartlarda hapishanelere gönderildiği Aydın Yenipazar
Cezaevi’nin yolunu tutmuş olmalı. Bir zamanlar öldürmediklerini
gönderdikleri hapishanelerde kalmaktan bu kadar çekinmesi, bu korku,
aldığı cezanın ne kadar da gülünç olduğunu söylemiyor mu? Sırtında
onca faili meçhul, kolay değil…

Dün gece Mardin
Cezaevi’nde içinden tırnak, kurt gibi ‘intikam maddeleri’
çıkan yemekleri yemek zorunda bırakılan mahkûmların haberi
dolaşıyordu sanal âlemi. Sabah DİHA alışık olduğumuz bir ‘asi
mahkûm’ haberi daha geçiyordu: “Erzurum Hapishanesi’nden
Tekirdağ’a sürgün edilen mahkûm, çıplak aranmayı reddettiği
için gardiyanlarca kolu kırıldı.”

Masamın üzerinde
hapishaneden gönderilen mektupların toplu halde paylaşılma zamanı
gelmiş diye düşündüm. Teröristlere yasaklanan güneşi, suçu parasız
eğitim istemek olan torununu görmeye taa Sivas’tan Kocaeli’ne
gelen anneanneyi hatırlamanın zamanı…
Sincan 1 No’lu F
Tipi’nden Hasan Çoban ve arkadaşlarının TBMM İnsan Hakları
Komisyonu’na hapishanede incelemeler yapsınlar diye gönderdikleri
uzun dilekçeyle birlikte gönderdikleri mektupta güneşli bir odada
kalması doktor raporuyla belgeli hasta mahkûm Cihan Karaçöl’e
odayı teftişe gelen hapishane ikinci müdürünün söylediği
“Teröristleri güneşli yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz
yok” cümlesi teröristleri terör örgütü oluşturarak da olsa yok
etmesi gerekli devletin baş tacı Mehmet Ağar’ın güneşli odasını
açıklamaya yeter sanırım. Yenipazar esnafının “Memleketin adamı,
gelsin misafir ederiz, severiz” sözlerini de açıklar

Uzundur dört saatlik havalandırma saatleri bir saate
düşürülen Sincan F Tipi’ndeki mahkûmların Ağar’a
hazırlanan butik hapishane gibi ferah bir odaları yok elbet. 10 metrekare
içinde bütün yaşam. Ancak çamaşır susuyla temizlenecek banyoyu
temizledikten sonra 23 saat soluyorsunuz o zehri. Islak çamaşırlarınızı
da aynı odada kurutuyorsunuz. Böyle böyle çürüyorsunuz… Aynı
hapishanenin müdürünün tutuklu Ercan Akpınar’a söylediği gibi
size hapishanede kaldığınızı hissettiriyorlar. Mehmet Ağar’a ne
kadar hissettirilmemeye çalışılıyorsa, diğerlerine o kadar
hissettiriliyor işte. Hissettiriliyor ki, terörist azalsın memlekette.
Keza Kocaeli 1 No’lu F Tipi’nden Onur Polat’ın mektubunda
disiplin kurulunun sakıncalı mektup kararında belirttiği gibi
“terör örgütleri militan sıkıntısı çekiyor.”

Onur
Polat yazdığı mektupları nasıl gönderemediğini anlatıyor. Son
gelemeyen mektubu, Kocaeli F Tipi’nde kalan tutuklu çocukların da
Pozantı’dakilerin yaşadıklarına benzer olaylar yaşadıkları
üzerine. Bunu bildirmeye çalışmasının sebebi, disiplin kuruluna göre
işte terör örgütlerinin militan sıkıntısı çekmesiymiş . Üstelik
Pozantı’daki iddialar henüz kanıtlanamamışmış, soruşturma devam
etmekteymiş…

Yine aynı cezaevinden “Hapiste bulunan 500
tutuklu öğrenciden biri de benim” diyen, suçu 1 Mayıs’a
katılmak, parasız eğitim istemek, parasız eğitim isteyenlerin
tutuklamasına ses çıkarmak, hapishanede ölmek üzereyken yaşam
bahşedilmiş Güler Zere için basın açıklaması yapmak olan, 18 aydır
tutuklu Tayfun Taştan ”Anneannem yaşlı ve hasta olmasına rağmen
her hafta Sivas’tan Koaceli’ne geliyor. Onunla kucaklaşamıyoruz
bile, demir parmaklıklı camın ardından telefonla konuşuyoruz” diye
yazıyor. Sanırım çok geçmeden Mehmet Ağar’ın bir saat
uzaklıktaki Bodrum’dan kalkıp gelen ailesiyle zeytin ağaçları
altında gezindiğini okuruz.

Bu baharda güneşin tadını
çıkarırken bizler, son sözü Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi’nden Tuncay Korkmaz’a bırakıyorum; “Bahar bazen
bir serçenin sesi, bazen vakitsiz gelen bir uğur böceğinin ironisi bazen
de yolunu şaşıran bir çekirgenin çaresizliğidir burada, biz onlara
dokunup söyleşir iken farkında değillerdir, şenlenmiş toprağı
çekeriz
burunlarımıza.”

Kaynak:
radikal

Yazı İşleri Müdürümüz Fatih Özgür Aydın’ın Mahkemesine Çağrı

Yazı İşleri Müdürümüz
Fatih Özgür Aydın'ın Mahkemesine Çağrı

Okmeydanı Cemevi'nde İstanbul Valisi'ni protesto ettiği
iddia edilerek 22 Temmuz 2011 tarihinde yolda yürürken gözaltına alınan
ve 25 Temmuz'da tutuklanan dergimiz Yazı İşleri Müdürü Fatih
Özgür Aydın, 9 aydır Tekirdağ F Tipi Hapishanesi'nde işkence ve
kötü muamele altında tutuklu bulunuyor.

Aynı zamanda kron hastası olan ve tedavi edilmesi gereken Fatih
Özgür Aydın'ın İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 4.
duruşması 26 Nisan 2012 Perşembe günü saat 10.00'da Çağlayan
Adliyesi'nde yapılacaktır.

Hukuksuz
biçimde tutuklanan dergimiz emekçisi Fatih Özgür Aydın'ı
sahiplenmek için devrimci demokrat meslektaşlarımız başta olmak üzere
tüm halkımızı 26 Nisan'da Çağlayan Adliyesi'neki duruşmaya
çağırıyoruz.

 

style="text-align: center;">MÜHENDİSİZ, MİMARIZ style="text-align: center;">HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ! style="text-align: center;"> 

DEVRİMCİ MÜCADELEDE MÜHENDİS MİMARLAR

24 Nisan 2012 Salı

TEDAŞ işçisi ikinci kez öldü

nid.">".$node->title.""; print $node->body; ?>

TEDAŞ işçisi ikinci kez öldü

TEDAŞ işçisi ikinci kez
öldü

TEDAŞ, ölen işçisinin evinin elektriğini 34 lira
borcundan dolayı kesti.

 

id="contextual"> src="http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/esh8263_1.jpg" style="float:
left;" />Erzurum'un href="http://arama.ensonhaber.com/arama/?q=A%C5%9Fkale">Aşkale
İlçesi'ndeki Karasu 2 HES'e ait göletin içinden geçen enerji
nakil hattındaki arızayı geçen 3 Nisan günü onarmaya giderken,
bindikleri deniz bisikletinin alabora olması sonucu ölen 5 TEDAŞ
işçisinden 37 yaşındaki Feridun Öztürk'ün evinin elektriği, 34
lira borcu nedeniyle kesildi. Kayınpederi Hanifi, çocukları Kübra (8),
Cenap (4) ve Aleyna (3) ile birlikte yaşayan Ferudun Öztürk'ün eşi
36 yaşındaki Perihan Öztürk, "TEDAŞ, hayatımızı
karartı. Eşimin ölümüne neden olduğu yetmiyormuş gibi, bir de bizi
karanlıkta bıraktı. Beni ikinci kez öldürdüler"
dedi.

5 İŞÇİ HAYATINI
KAYBETTİ

Erzurum- Bayburt karayolu
üzerinde, href="http://arama.ensonhaber.com/arama/?q=A%C5%9Fkale">Aşkale Çimento
Fabrikası'nın karşısında, Karasu- 2 HES'in göletinden geçen
enerji nakil hattındaki arızayı onarmak için TEDAŞ'ın class="newsInlineTag"
href="http://arama.ensonhaber.com/arama/?q=A%C5%9Fkale">Aşkale
Şubesinde görevli 5 işçi, 3 Nisan günü deniz bisikleti ile yola
çıktı. Bir bölümü buzla kaplı gölette ilerleyen deniz bisitleti, buz
kütlesine çarparak alabora oldu. Suya düşen TEDAŞ görevlilerinin
'İmdat' çığlıklarına hiç kimse elini
uzatamadı. Sonraki günlerde Usta başı Mustafa Arifoğulları, Ahmet Sait
Turan, Şahin Baykal, Feridun Öztürk ve Rıdvan Takım'ın cesetleri
çıkarıldı ve törenlerle toprağa verildi.

id="contextual">EVDE KİMSE YOKKEN GÖREVLİ GELİP
KESMİŞ

Eşi Feridun Öztürk'ün
acısını yüreğinde taşıyan 3 çocuk annesi Perihan Öztürk'ün
evine 20 nisan günü kimse olmadığı sırada Erzurum'dan gelen TEDAŞ
görevlisi, 33 lira 92 kuruş borcu olduğu gerekçesiyle elektriği kesti,
sayacı mühürledi. Evde bulunmadığı sırada elektriği kesilen ve bunu
akşam fark ettiğini söyleyen Perihan Öztürk şunları
anlattı:

"Işıklar
yanmayınca üst katta oturan ev sahibinin yanına gittim. Onlarda elektrik
vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, ev sahibimizin oğlu
TEDAŞ'tan gelen bir kişinin faturayı ödemediğimiz için
elektriğimizi mühürlediğini söyledi. Görevlinin geldiği saatte evde
yoktum. Elektrik faturası ev sahibi Erol Dumanlı'nın adına kayıtlı.
Son ödeme tarihi 17 Nisan'dı. Acımız çok taze olduğu için
faturayı ödemek aklımıza gelmedi. Cuma akşamı, mesai bittiği için
faturayı yatıramadık. Araya Cumartesi ve Pazar girdi. Pazartesi de 23
Nisan tatili. Cumartesi günü evimin elektiriğinin kesildiğini duyan
komşulardan biri gelip mühürü kırmış, cereyan vermiş. Biz de bir gece
mum ışığında kaldıktan sonra kaçak olarak kullanmaya başladık.
Eşim, işinden dolayı gölette göz göre göre öldü. TEDAŞ'ın
yaptığı beni ikinci kez öldürdü. TEDAŞ'ta çalışmasa bile bu
evde bir cenaze var. Nasıl keserler? Cuma günü mesai bitminde elektrik mi
kesilir?"
dedi.

83
YAŞINDAKİ BABA: SABAHA KADAR AĞLADIM

id="contextual">Acı üstüne acı yaşadığını belirten 8 çocuk babası
83 yaşındaki Hanifi Öztürk, kazada ölen Feridun'un en küçük
evladı olduğunu söyledi. 8 yıl önce eşinin ölümü ile birlikte
Ferudun ve gelini ile birlikte yaşamaya başladığını belirten Hanifi
Öztürk, "Akşam eve geldiğimde gelinim ve torunlarım
ağlıyordu. 'Ne oldu' diye sorduğumda gelinim elektriğin
kesildiğini söyledi. Bu kadar insafsız olunmaz. Mum ışığında
geçirdiğim o gece yatağımda sabaha kadar ağladım. Evladımın acısı
yüreğimde kat kat artmıştı. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Bırakın
acımızı yaşayalım"
diye konuştu.

id="contextual">Kardeşinin gölette saatlerce kurtarılmayı beklediğini
ancak hiçbir yardım elinin uzatılmadığını anlatan Tahir Öztürk de,
"Buraya elektriği kesmeye gelen görevliyi iyi ki
görmedik. Yoksa onu halk linç ederdi. Komşular mühürü kırarak eve
elektrik vermiş. Bunlar bizi yıldırmaya mı çalışıyor? Enerji
Bakanı'na sesleniyorum. Faturanın son ödeme tarihinden 3 gün geçince
elektrik mi kesilir?"
dedi.

id="contextual">Öztürk ailesinin evinin elektiriğinin kesilmesine mahalle
halkı da tepki gösterdi.

Kaynak:
ensonhaber.com

TEKİRDAĞ'DA TECRİT İÇİNDE TECRİT

TEKİRDAĞ'DA TECRİT
İÇİNDE TECRİT

"Gereksiz" Slogana Fazladan 10 Yıl

style="text-align: justify">Tekirdağ 2 Nolu'daki mahpuslar
"gereksiz slogan atmak" suçlamasıyla yıllarla hesaplanan aileyle
görüş ve iletişim yasağı cezaları alıyor; mahkumlar Kılıç ve
Özçelik bu yasaklar nedeniyle "iyi halden" şartlı tahliye
hakkını kaybetti, Kılıç 10 yıl fazladan hapiste kalacak. style="text-align: justify">"Tekirdağ 2 Nolu F Tipi
Cezaevi'ndeki disiplin cezaları sonucu, mahpuslar tecrit içerisinde
tecride maruz bırakılıyor
."

Avukat Oya Aslan, Tekirdağ 2 Nolu'da bulunan
müvekkillerinin üst üste disiplin cezası aldığını, aile
görüşlerinin yıllara varan sürelerle engellendiğini söyledi.

style="text-align: justify">"Türkiye'nin tüm cezaevlerinde siyasi
mahpuslar slogan atar, ancak sadece bu cezaevinde bu kadar fazla disiplin
cezası uygulanıyor. Hemen yanındaki Tekirdağ 1 Nolu F Tipi
Cezaevi'nde tutuklu ve hükümlülere sistematik fiziki şiddet
uygulanıyor, 2 Nolu'da da sürekli verilen disiplin cezalarıyla
mahpusların dış dünyayla bağlantısı kesiliyor." style="text-align: justify">14 Temmuz 2009'da Osman
Demirel
hapishaneye müdür olarak atandı. Aslan, 2009'un son
aylarında uygulamaların değiştiğini, daha önceden ceza verilmeyen
slogan, ıslık çalmak, marş söylemek gibi eylemlerin hepsinin birer
"ceza konusu" olduğunu söyledi.

Sloganın sonucu: 10 yıl fazladan ceza

Mahkumlar Cem Kılıç ve Fırat
Özçelik
, aldıkları cezalar nedeniyle "iyi halli
olmadıkları" gerekçe gösterilerek şartlı tahliye haklarını
kaybetti.

Slogan cezalarının sonucunda,
yasaya göre cezasının dörtte üçünü hapiste geçirerek tahliye hakkı
kazanmış olan Kılıç 10 yıl fazladan yatacak, bunun 14 ayı şimdiden
geçmiş durumda. Aynı durumda olan Özçelik de 20 ay fazladan hapiste
kalacak. Yapılan itirazların da karara bağlanmasını hapiste
bekliyorlar.

Sessiz kalmak da yasak,
slogan atmak da

5275 Sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 42/2. maddesinde
iletişim yasağı gerektiren eylemler şöyle açıklanıyor:

style="text-align: justify">* Protesto amacıyla idarece verilen yemeği
topluca almama eylemine katılmak.

* Kurum
işyurdu yönetim kurulunca uygun görülen işte çalışmamak.

style="text-align: justify">* Herhangi bir şeyi protesto amacıyla veya
idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunmak. style="text-align: justify">* Odalarda, eklentilerinde ve diğer alanlarda
ilâç ve gıda maddesi stoku yapmak.

*
Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak.

Madde 48/2'de de cezası kesinleşen tutuklu veya hükümlü
tekrar ceza alırsa, ona bir üst ceza olan "görüş yasağı"
uygulanacağı belirtiliyor.

Aynı marşa
farklı ceza

Avukatlar, uygulamaların
keyfiyetine şu örneği veriyor: "4 Ocak 2011'deki anma
etkinliğinde atılan sloganlara soruşturma açılmazken, 4 Ocak 2012'de
aynı sloganlara ceza verildi. 22 Ocak 2011'deki marşlar
'gereksiz' sayılıp ceza verildi, 22 Ocak 2012'de söylenen
aynı marşlar 'yasal' sayıldı."

2009'dan bu yana mahpuslardan Nedim Öztürk 30
ay ziyaret, 17 ay iletişim, Mehmet Akdemir 28 ay ziyaret,
16 ay iletişim, Kenan Gönyel 32 ay ziyaret, 11 ay
iletişim, Özçelik 32 ay ziyaret, 11 ay iletişim, Kılıç da 28 ay
ziyaret, 17 ay iletişim yasağı aldı.

İletişim yasağı, mektup, faks ve telefon gibi tüm iletişim
kanallarını kapatırken, ziyaret yasağıyla mahpuslar ailelerini ve
yakınlarını görmekten mahrum bırakılıyor.

Yasak kararlarına itiraz önce Tekirdağ İnfaz Hakimliği'ne,
buradan da Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi'ne gidiyor. Avukat Aslan,
usulen bir yanlışlık olmadığında, tüm kararların "yasaya ve
usule uygun" denilerek onaylandığını belirtti.

style="text-align: justify">"Gereksiz slogan ne demek?" style="text-align: justify">Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi Disiplin
Kurulu'nda "ıslık çalmak, alkış tutmak, slogan atmak"
gerekçeleriyle verilen cezaların Tekirdağ İnfaz Hakimliği'ne
taşınmasının ardından mahkumların bazıları 10 Şubat'taki
duruşmada şu savunmaları verdi:

Cebrail Günebakan: "Slogan atmak ifade
biçimlerinden biridir, ifade özgürlüğümü kullandım."

style="text-align: justify">Hüseyin Polat: "Günde iki
kez slogan atıyoruz, bunlar için soruşturma açılmazken, anma günlerinde
attıklarımıza açılıyor."

Muhammet Akyol: "Gereksiz slogan atmanın ne
demek olduğu ve hangi hallerde sloganın 'gereksiz' olduğu yasada
somut şekilde belirtilmeli."

"Aile hayatına ve haberleşme hakkına saygı"

style="text-align: justify">Ali Gülmez, Sincan F Tipi
Cezaevi'nde 25 Ocak 2001-1 Kasım 2001 arasında aldığı iletişim ve
görüş cezalarını, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne
(AİHM) taşımıştı.

AİHM, 20 Mayıs 2008'de verdiği kararla, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6/1 ile 8.
maddelerinin ihlal edildiğine hükmetti.

Karara, AİHS'in 8. maddesindeki "Herkes özel ve aile
hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına
sahiptir" ifadesi gerekçe gösterildi. Türkiye, Gülmez'e toplam 2
bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkum oldu.
(AS)

kaynak:bianet.rog

CANSEL MALATYALI'YA YİNE POLİS SALDIRISI VE YİNE DİRENİŞ

nid.">".$node->title.""; print $node->body; ?>

CANSEL MALATYALI'YA YİNE POLİS SALDIRISI VE YİNE DİRENİŞ

CANSEL MALATYALI'YA YİNE
POLİS SALDIRISI VE YİNE DİRENİŞ

Cansel Malatyalı tüm baskılara ve gözaltılara rağmen
haklı direnişine 65 gündür devam ediyor.
style="text-align: justify"> 
İnşaat Müühendisleri
Odası'nda 4.5 yıldır çalıştığı işinden keyfi nedenlerle ve
uydurma bahanelerle işten çıkarılan Cansel Malatyalı tüm baskılara ve
gözaltılara rağmen haklı direnişine 65 gündür devam
ediyor.
 
Direnişin 58. gününde
Cansel Malatyalı'nın geceli gündüzlü çadır direnişine çevirdiği
eylemine daha önce 19 ve 21 Nisan geceleri iki defa polis tarafından
saldırı gerçekleştirilmiş ve çadırına el konulmuştu. 23 Nisan gecesi
de yine 23.45'te çadırda oturma eylemine devam eden Cansel Malatyalı,
Özkan Kayöz ve Barış Önal'ı önce çadırı kaldırmaları istenip
ardından aldıkları olumsuz cevapla beraber de yaka paça gözaltına
alınmışlardır. Gözaltının ardından İnşaat Mühendisleri
Odası'nın önünde toplanan ve 65 gündür Cansel Malatyalının
direnişine omuz veren Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar ve
Dev-Genç'lilerin aralarında bulunduğu yaklaşık 15 kişilik bir grup
gözaltılar serbest bırakılana kadar eylem alanını sloganlarla ve
halaylarla birlikte yalnız bırakmadıar. 
style="text-align: justify">Sabaha
karşı adli tıptaki muayenelerinin bitmesiyle serbest bırakılan Cansel
Malatyalı ve Özkan Kayöz'ün ardından Barış Önal da sabah saat 11
sularında serbest bırakıldı. 
Cansel Malatyalı ve
haklı direnişini destekleyen dostları bir süredir yaşadıkları
gözaltı terörünü protesto etmek için bugün 13.00'da İnşaat
Mühendisleri Odası önünde bir basın açıklaması
yapacaklar.

CANSEL MALATYALI'YA YİNE POLİS SALDIRISI VE YİNE DİRENİŞ

CANSEL MALATYALI'YA YİNE
POLİS SALDIRISI VE YİNE DİRENİŞ

Cansel Malatyalı tüm baskılara ve gözaltılara rağmen
haklı direnişine 65 gündür devam ediyor.
style="text-align: justify"> 
İnşaat Müühendisleri
Odası'nda 4.5 yıldır çalıştığı işinden keyfi nedenlerle ve
uydurma bahanelerle işten çıkarılan Cansel Malatyalı tüm baskılara ve
gözaltılara rağmen haklı direnişine 65 gündür devam
ediyor.
 
Direnişin 58. gününde
Cansel Malatyalı'nın geceli gündüzlü çadır direnişine çevirdiği
eylemine daha önce 19 ve 21 Nisan geceleri iki defa polis tarafından
saldırı gerçekleştirilmiş ve çadırına el konulmuştu. 23 Nisan gecesi
de yine 23.45'te çadırda oturma eylemine devam eden Cansel Malatyalı,
Özkan Kayöz ve Barış Önal'ı önce çadırı kaldırmaları istenip
ardından aldıkları olumsuz cevapla beraber de yaka paça gözaltına
alınmışlardır. Gözaltının ardından İnşaat Mühendisleri
Odası'nın önünde toplanan ve 65 gündür Cansel Malatyalının
direnişine omuz veren Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar ve
Dev-Genç'lilerin aralarında bulunduğu yaklaşık 15 kişilik bir grup
gözaltılar serbest bırakılana kadar eylem alanını sloganlarla ve
halaylarla birlikte yalnız bırakmadıar. 
style="text-align: justify">Sabaha
karşı adli tıptaki muayenelerinin bitmesiyle serbest bırakılan Cansel
Malatyalı ve Özkan Kayöz'ün ardından Barış Önal da sabah saat 11
sularında serbest bırakıldı. 
Cansel Malatyalı ve
haklı direnişini destekleyen dostları bir süredir yaşadıkları
gözaltı terörünü protesto etmek için bugün 13.00'da İnşaat
Mühendisleri Odası önünde bir basın açıklaması
yapacaklar.