13 Kasım 2012 Salı

Güneri Cıvaoğlu’na açık mektup

Güneri Cıvaoğlu'na
açık mektup

Sayın Cıvaoğlu,

3 Kasım 2012 tarihli
Milliyet gazetesinde yayınlamış bulunduğunuz, “Özal’a,
Nazım’a, Mozart’a zehir!” başlıklı yazınızı
okumuştuk.

Belki biraz geç olacak ama hem Nazım Hikmet’e, hem
de Stalin’e olan sevgimiz ve bağlılığımız nedeniyle birkaç
cümleyle yazınıza cevap verme hakkımızı kullanmak istiyoruz.

Bizi
belki tanıyor, belki tanımıyorsunuz ama bu ülkede Stalin’i ve
yaptıklarını savunan sayılamayacak kadar çok insan var; biz de
onlardanız ve Stalin’in bütün ömrünü verdiği sosyalist değerler
uğruna can bedeli mücadele edenlerdeniz. Biz, 1980 yılında yayın
faaliyetine başlayan Tavır dergisiyiz. Bizi ve savunduğumuz dünya
görüşünü, sanata bakış açımızı öğrenmek isterseniz, yazının
sonunda vereceğimiz iletişim bilgilerinden bize ulaşabilir, internet
sitemizden tüm sayılarımızı okuyabilirsiniz. Dilerseniz yüz yüze de
görüşebiliriz elbette.

Stalin’i beğenmeyebilirsiniz, onun
savunduğu ideolojiyi, dünya görüşünü anlamsız bulabilir, hatta nefret
dahi edebilirsiniz, size kalmış. Ancak bu size hakaret etme, dedikodu yapma
ve iftira atma hakkını vermez. Stalin’in Nazım Hikmet’i
zehirlemeye çalıştığını yazmışsınız ama ortada doğru dürüst
kanıt koyamamışsınız. Nazım’ın Stalin’i eleştirdiği
toplantıya (Nazım’ın Stalin’i yoldaşça eleştirmesi kadar
doğal bir şey olamaz, çünkü Stalin dahil herkes eleştirilebilir
sosyalist bir iktidar altında. Tabi eleştiri yoldaşça yapıldığı,
geliştirmek için yapıldığı müddetçe...) katılanlarla bizzat
görüştüğünüzü yazmış bırakmışsınız. Nazım Hikmet
belgeselinizi izleme olanağımız olmadı, orada neler dediğinizi
bilmiyoruz ama yazınızdan çıkardığımız kadarıyla Stalin’in
Nazım Hikmet’i zehirlemek istediğine dair elle tutulur bir deliliniz
olmadığı ortada. O zaman bu yazıyı yazmanızdaki amaç nedir, öğrenmek
isteriz.

Stalin’e saldırmak, aslında daha doğru bir söylemle
Stalin nezdinde sosyalizme ve sosyalist değerlere saldırmak, küçük
burjuva aydınları arasında adeta bir moda halini aldı uzun süredir. Siz
de o koroya katılmakta gecikmemişsiniz. Sosyalizme doğrudan saldırmak
öyle her babayiğidin harcı değil çünkü. Sosyalizmin değerleri insana
dairdir, ezen-ezilen yoktur, sömürü yoktur, açlık yoktur, yoksulluk
yoktur, çöplüklerden ekmek toplamak yoktur, evsizlik yoktur... vb. vb.
bunlara kim karşı çıkabilir ki değil mi? İşte siz de öyle
yapamadığınız için Stalin’e saldırıyorsunuz. Hem de çok
sevdiğinizi söylediğiniz Nazım Hikmet’i de kullanarak! Evet sizin
Nazım Hikmet’le uzaktan yakından ilginiz olamaz. Onun uğruna tüm
yaşamını verdiği sosyalist değerlerle de, savunduğu dünya görüşü
ile de bir ilginiz olamaz. İnsan yaşadığı gibi düşünür.
Diyalektiğin ilk emridir bu. Bol camlı plazalarda, çok geniş odalarda
yazılar yazıp gettolarda sefa süren, bol sıfırlı rakamlarla dolar
üzerinden maaş alanların Nazım’ı sevmesi kadar abes bir şey
olamaz. Siz Nazım’ı sevmezsiniz, sevemezsiniz daha doğrusu.
Eşyanın tabiatına aykırı bir şey bu. Siz esasında Nazım’a da
saygı duymuyorsunuz. Stalin’e küfretmek için Nazım’ı
kullanmanın adı budur.

Stalin hakkında da hiçbir şey
bilmediğinize, bütün bildiğiniz şeylerin de emperyalist medyanın
sosyalizme saldırı materyallerinden aparılmış bilgiler olduğuna eminiz.
Stalin’in Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşasındaki
rolünü, Hitler faşizminin alt edilmesindeki rolünü, Nazi işgalinde
Sovyet askerlerinin “Stalin adına! Devrim adına! Sosyalizm
adına!” diye haykırarak düşman üstüne yürümesini bilmiyorsunuz.
Stalin’in tüm bunları onurlu Sovyet yurttaşlarıyla birlikte
başarırken ödül olarak sadece ve sadece Sovyet halklarının sevgisini
beklemesini, sadece İsviçre bankalarında değil cebinde bile beş kuruş
olmadan sırtında bir tek asker kaputuyla hayata veda etmesini, geride tüm
zamanı sosyalizme adanmış onurlu bir yaşam bırakıp ezilen halkların
yüreğine yazılmasını bilemezsiniz! Sizin bildiğiniz, davetlerde
masalarında şampanya içip havyar yediğiniz liderlere benzemez o. Evet
katıdır, serttir, öyle olmak zorundadır. Sosyalizmi yaşatmanın, faşist
Nazilere sosyalist anavatanı teslim etmemenin tek yolu budur çünkü.
Yanlışları yok mudur peki? Vardır mutlaka ama mütevazıdır, kendinin
övülmesine, olmadık unvanlarla anılmasına nasıl karşı çıktığını
buyurun okuyun da öğrenin:

“Stalin, 8 Haziran 1926’da
“Tiflis Ana Demiryolu Atölyeleri İşçilerinin Karşılama
Söylevlerine Yanıt”ında şunları
söyler:

‘Yoldaşlar! İzninizle her şeyden önce,
burada işçi temsilcileri tarafından yapılan karşılama söylevlerine
dostça teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Sizlere şunu tüm
içtenliğimle ifade etmeliyim ki yoldaşlar, burada aldığım övgülerin
yarısını bile hak etmiş değilim. Anlaşıldığı kadarıyla ben,
Ekim’in kahramanı, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin
önderi, Komintern’in önderi, efsanevi bir yiğit ve daha kim bilir
nelerim. Bütün bunlar saçma, yoldaşlar ve tamamen gereksiz bir abartma.
Bu tonda, genellikle, ölmüş bir devrimcinin mezarı başında konuşulur.
Benim ise ölmeye daha niyetim yok.’ (Stalin, Eserler Cilt 8, İnter
Yayınları, sf. 150)

 

Stalin, 23 Ekim
1927’de SBKP(B)MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu Ortak Plenumu’nda
bir konuşma yapar. Stalin ‘Önceki Ve Şimdiki Troçkist
Muhalefet’ üzerine görüşlerini ortaya koyar. Bilindiği gibi
Troçkistlerin hedefinde Stalin vardır. Stalin, ‘Stalin’i
bırakalım, Stalin önemsiz bir adamdır’ der. (Stalin, Eserler Cilt
10, İnter Yayınları, sf. 147) Stalin bu konuşmasında Troçkistlerin
Lenin’e saldırmaları ile ilgili örnekler verir. Stalin her zaman
Lenin’in öğrencisi olduğunu vurgulamayı gerekli
görür.

Stalin doğumunun 50 . yıldönümünde, tebriklerini
yollayan tüm örgütlere ve yoldaşlara şu cevabı verir:

‘Tebriklerinizi ve selamlarınızı, beni kendisinin
benzeri olarak yaratan ve eğiten işçi sınıfının büyük partisiyle
ilgili görüyorum. Ve bunları sadece şanlı Leninist Partimizle ilgili
gördüğüm için, sizleri Bolşevik teşekkürle yanıtlama hakkı
görüyorum kendimde.’ (Stalin, Eserler Cilt 12, İnter Yayınları,
sf. 127)”

Bu kadar yeter herhalde. Aslında size hiçbir
şeyi kanıtlamak zorunda değiliz. Bir şey kanıtlaması gereken biri varsa
o da sizsiniz. Stalin, sizin aşağılamalarınızdan, nefretinizden,
hakaretlerinizden, iftiralarınızdan etkilenmeyecek kadar önemli bir lider,
büyük bir vatansever ve inançlı bir sosyalistti. Sel gider kum kalır.
Güneri Cıvaoğlu bir gün yok olur gider, Stalin ve Nazım ezilen
halkların yüreğinin en sıcak yerinde yaşamayı sonsuza kadar
sürdürür...

KÜLTÜR SANAT YAŞAMINDA TAVIR
DERGİSİ

 
Kaynak:halkinsesi.tv
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder