YAŞAM ALANLARINI, YAŞAMI
SAVUNANLAR BULUŞUYOR,MÜCADELELER BİRLEŞİYOR FORUMU SONUÇ
BİLDİRGESİ
Suyun Ticarileştirilmesine Hayır
Platformu (STHP) Tarafından düzenlenen “MÜCADELELER
BİRLEŞİYOR” Forumu 07-08 Ocak 2012 tarihlerinde Mimar Sinan
Üniversitesi Fındıklı Odatiryumunda yapıldı.
Forumun
birinci günü 07 Ocak 2012 saat 10:00'da platform
üyerinden Yeter Gönül’ün açılış konuşmasıyla
başladı.
Açılış konuşmasının ardından yaşamı ve doğayı
savunan mücadelelere saldırı ve bu saldırılara karşı direnişlerin
sunumu ve film gösterimi yapıldı.
Yaşamı, Doğayı,
Toprağı, Havayı, Suyu, Gıdayı, Ormanı, Merayı Korumak İçin Mücadele
Edenler Konuşuyor - Birleşiyor başlığı altında yapılan
forumun ilk bölümünde;
-Kentsel - Kırsal Dönüşüme
Karşı Mücadeleler,
-Kirliliğe Karşı Mücadeleler,
-Siyanürle
Madenciliğe Karşı Mücadeleler,
-Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalara Karşı Mücadeleler,
ikinci
bölümde;
-Termik Santrallere Karşı Mücadeleler,
/>-Nükleer Santrallere Karşı Mücadeleler,
-Rüzgâr Enerji
Santrallerine Karşı Mücadeleler,
-Güneş Enerjisi Santralleri /
Güneş Enerjisi Tarlalarına Karşı Mücadeleler,
-Bitkisel Yakıtlara
Karşı Mücadeleler,
-Enerji İletim Hatlarına Karşı Mücadeleler,
üçüncü bölümde
ise;
-Suyun
Ticarileştirilmesine Karşı Mücadeleler,
-Hidroelektrik Santrallerine
Karşı Mücadeleler,
-Barajlara Karşı Mücadeleler,
-Yeraltı
Sularının Korunması Mücadeleleri,
-Su Hizmetlerinin
Ticarileştirilmesine Karşı Mücadeleler,
-Kentte - Tarımda
Kontörlü Sayaca Karşı Mücadeleler,
ülkemizin
dört bir yanından gelen kurum ve kuruluş temsilcileri tarafından
yaşadıkları sorunlar ve verdikleri mücadeleler üzerinden
katılımcılara aktarıldı. İkinci ve üçüncü bölümde +İVME
Dergisi adına söz alan bir arkadaşımız da konu ile ilgili
düşüncelerimizi platform bileşenleri ile
paylaştı.
Forumun ikinci günü
birinci günde dile getirilen görüşlerin bir özetinin
yapıldığı konuşma ile Beyza Üstün tarafından açıldı ve Fuat
Ercan'ın “STHP-Mücadelelerin Bugünü ve Önümüzdeki Yeni
Engellere Rağmen Mücadele” konulu sunumuyla devam
etti.
Avukatların yer aldığı “Mücadelelerde; Yaşam Hakkı/
Halkın Hukuku” başlıklı bölümde de +İVME Dergisi
adına görüş ve önerimizi paylaşırken diğer kurum ve kuruluş
temsilcileri de görüş ve önerilerini bildirdiler.
İkinci günün
son forumu; “Ortak Mücadele için önerilerin değerlendirilmesi,
önerilerden sonuçlar,”başlığı altında yapıldı. İki gün
boyunca forumlarda dile getirilen somut öneriler konuşularak
değerlendirildi ve tüm önerilerin yer aldığı bir sonuç
deklarasyonu hazırlanarak forumun sona ermesinin ardından katılımcılara
okundu.
Sonuç deklarasyonun okunmasından sonra GRUP YORUM
sahneye çıktı ve 30 dakikalık konserin ardından etkinlik sona
erdi.
İkinci gün saat 12.00 de açtığımız dergi standımızda yer
alan "SU, ENERJİ ve BARINMA HAKKI" sayılarımızdan 30 adet
dergi iki saat içinde satıldı.
İki gün boyunca çok canlı ve
dinamik geçen etkinliğe 200 kişi katıldı ve etkinlikte salonda bulunan
herkesin katkı koyarak katılımcılığın bir örneği
gösterildi.
“MÜCADELELER
BİRLEŞİYOR” Forumu Açılış
Konuşması;
MERHABA,
Ülkemizin
dört bir yanında, suyuna, doğasına, yaşam alanlarına sahip
çıkanlar,
Kapitalist- emperyalist sistemin, yaşam
alanlarımızı, suyumuzu, doğamızı, ormanlarımızı, toprağımızı
özelleştirme meta haline getirme saldırısına karşı, yediden
yetmişine, kadınından erkeğine, dedesinden torununa kadar direnmenin
haklı ve meşru olduğuna inanlar ve bu uğurda direnenler!, mücadele
edenler
Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu
(STHP)’nun düzenlediği,
“Mücadeleler Birleşiyor /
Yaşam Alanlarını, Yaşamı Savunanlar Buluşuyor” forumuna
hoş geldiniz ....
SEVGİLİ
DOSTLAR,
Çok açık bir saldırı altındayız.
Kapitalist-emperyalist sistem, yalnızca alınterimizi, emeğimizi
sömürmekle kalmıyor. Artık tüm yaşam alanlarımızı, temel hayat
kaynağımız olan suyu kendi sömürü sistemlerinin bir parçası haline,
birer meta haline getirmeye çalışıyor. Kendi sistemlerinin girdiği krizi
böyle aşmayı planlıyorlar. Bunu kolaylıkla yapacaklarını sanıyorlarsa
yanılıyorlar. Karşılarında ezilen, sömürülen, yok sayılan ama
zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyleri olmayan bu dünyanın
yoksulları, açları var. Yani milyarlar, yani koskoca bir dünya var.
Sermayedarların dışında kalan %99 la büyük çoğunluk yani halk
var!
Bizler; bu dünyanın, direnenlerin safındayız. Ülkemizde ve
dünyada kapitalizmin hayatın her alanında olduğu gibi yaşamımız için
temel unsur olan suyu da kapitalist birikimine, değerlemenin içine
çekiyorlar. STHP bileşenleri olarak tüm canlıların kullanma hakkına
sahip olduğu suyun, su/enerji şirketleri tarafından gasp edilmesine
karşı bir aradayız. Mücadelemiz suyu, doğayı, ve yaşamı kapitalizmin
ve emperyalizmin kıskacından kurtarmak içindir.
Yaşamın kaynağı
olan suyu, alınıp satılabilen ticarileştirenlere,
metalaştıranlara;
Sulama kanallarına, evlerimize, okullarımıza,
hastanelerimize kontörlü sayaç takmaya
kalkışanlara;
Akarsularımızı satışa çıkaranlara, yeraltı ve
yerüstü sularımıza el koyanlara; sularımızı, su havzalarımızı
kirletenlere;
Halkın sağlık hakkını yok sayanlara karşı
mücadelede, su hakkına, yaşam hakkına sahip çıkmak için bir araya
geldik.
STHP olarak çıktığımız bu yolda direnmenin meşru, aynı
zamanda da haklı olduğumuzun bilinciyle hareket ederek, kendimizi
sistemin çizdiği sınırlara hapsetmeden yürüdük.
Hapsetmedik,
çünkü egemenler bize yönelttikleri saldırılarında sınır
tanımıyorlar. Bizlere de susmamızı, hiç ses çıkarmamamızı, kendi
çizdikleri “kaderlerimize” razı gelmemizi vaaz
ediyorlar.
Hayır! Bin kere, milyon kere hayır! Susmayacak,
haklarımıza, suyumuza, doğamıza, her tür bedeli ödemeyi göze alarak
direneceğiz, direniyoruz ve direnmeye de devam
edeceğiz.
İnsanlığın, tüm canlıların yaşam ortamı
talan ediliyor. Doğusundan batısına kuzeyinden güneyine her toprak
parçası AKP’nin eliyle, yerli-yabancı sermayeye peşkeş
çekiliyor. Yer altı ve yerüstü; ormanı, suyu, toprağı, merası, deresi
ile bir bir elimizden gidiyor.
Son birkaç yıla
bakmamız bile bu söylediklerimizde ne kadar haklı olduğumuzu
göstermektedir…
- Türkiye’nin enerji
ihtiyacı bahaneleriyle Hidroelektirik santral projelerini yaşama geçirmek
için AKP iktidarının 2003 yılında uygulamaya geçirdiği “su
kullanım hakkı anlaşmaları” yoluyla akarsularımız sermayeye
satıldı. - Termik santraller, nükleer santraller, maden
şirketleri eliyle toprağımız, suyumuz, havamız
kirletildi. - Doğal varlıkların ticarileştirilmesi için
ormanlar, tarım alanları, meralar kamulaştırılarak şirketlere
satıldı. - Anadolu’nun her yerinde yapılmakta olan
HES’ler nedeniyle Ormanlar ve doğa tahrip edildi. Çay, Kivi
yetiştiren ve organik arıcılık ile gelir elde edilen bu yörelerde gelir
kaynakları zarar görmektedir, üretim giderek
azalmaktadır. - Dersimin 85 km uzunluğundaki Munzur Vadisi ile
çevresi; sekiz adet baraj ve hidroelektrik santral projesi nedeniyle yok
olmakla karşı karşıya kalmıştır. Munzur Vadisi ile çevresinin
ekolojik dengesini bozan bu girişim Vadi ile çevresindeki insanları göçe
zorlayarak yaşam kültürünün temellerini yok
etmektedir. - Mezopotamya uygarlığının yaratıcı
kollarından biri olan Fırat; Peri Suyu ve Murat'ın Keban
Gölünde buluşmasıyla oluşmaktadır. - Peri Suyu'nun aktığı
yerden başlanarak üzerinde çoğu güvenlik amaçlı yapılan onlarca baraj
(Pembelik-Özlüce vs) ormanları ve doğayı tahrip etmektedir.
Merkezden sistemli olarak yürütülen bu politikalar sonucunda, Peri Suyunda
yaşayan muhalif Kürt Alevi ve Suni vatandaşlara, koruculuk dayatılarak
zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. - İzmir Bergama da, Kaz
dağlarında, Ordu Fatsa da, Artvin de şirketler maden arama girişimleri
ile doğayı tahrip etmektedirler. - Tarımsal biyo-teknoloji
şirketleri ve endüstriyel tarımın dayattığı GDO’lu ürün ve
tohumlar, yerel tohumlarımızı ve canlı çeşitliliğimizi tehdit
etmektedir. - AKP, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin
çıkarları doğrultusunda idareyi yeniden düzenleyen KHK’ler (kanun
hükmünde kararnameler) ile yaşamımıza, doğamıza, haklarımıza
saldırmaktadır. KHK’ le devlet daha fazla yağma ve talanı
hedeflenmektedir. Ormanlar özelleştirilirken su ticarileşitirilmektedir.
Özellikle kıyı şeridindeki köy yerleşim alanları ve çevreleri tarım
arazilerinin özellikleri dikkate alınmaksızın tümüyle ranta
açılmaktadır. - Nitelikli tarım arazilerinin üzerine lüks
konutların, turistik tesislerin, sanayilerin, termik santrallerin, atık
yakma tesislerinin serbestçe kurulmasının önü
açılmaktadır. - Tarihi ve doğal sit alanları, milli parklar, sulak
alanlar, üniversite kampüsleri, okullar, hastaneler vb. yapılaşmaya
açılarak talan ve sömürünün nesnesi haline
getirilmektedir. - Doğu Anadolu’da, Karadenizde olduğu gibi
yaşamın ekonomik ve kültürel altyapısı; “su”,
“dağ” ve “tarım” olan heryerde susuz kalmış
vadiler ile “su vermeyen” dağların ekolojik dengesi alt-üst
olur, bitki ve hayvan türleri yok olur, yörenin geçim kaynağı olan
hayvancılık, arıcılık yapılamaz, meyve-sebze yetiştirilemez duruma
gelir, halk ve doğa giderek “yoksul”laşır. Kısaca; suların,
vadilerin, dağların doğal ve “efsanevi” çekiciliği biter...
bu; “hayat”ın yok olmasıdır. - Kapitalistlerin
kasalarını dolduran karbon ticareti, bizim soluduğumuz temiz hava
üzerinden yapılan ticarettir, karbon kazançları bizim ormansız, soluksuz
ve susuz kalmamız demektir. - İstanbul’da yaşama
geçirilmesi planlanan 3. Köprü gibi kentsel rant projeleriyle
ormanlarımızın, su havzalarımızın yok edilmesi demektir. Kentsel
dönüşüm projeleriyle emekçilerin barınma hakkının ellerinden
alınmaktadır/ alınmak istenmektedir. - Kentsel dönüşüm
uygulamaları “deprem kılıfı geçilerek meşrulaştırılmaya
çalışılmaktadır.
Tüm bu olanlara karşı bizler,
Hopadan, Gerzeye, Tortumdan, Dersime, Solaklıdan Ergeneye,
suyumuza doğamıza toprağımıza yönelik saldırılara karşı
direndik. Yaşamımızı, yaşam alanlarımızı korumak için bedenlerimizi
barikat yaptık. Alanlarda, mitinglerde, sokaklarda, derelerimizin,
akarsularımızın başında nöbet tuttuk.
Gaz bombalarıyla,
polisiyle jandarmasıyla saldırılarına karşı sesimizi birlikte daha
fazla haykırdık. Genç –yaşlı, çoluk- çoçuk, kadın- erkek
demeden copladılar dövdüler yerlerde sürüklediler. Gözaltına
aldılar, tutukladılar.
Ölesiye dövdüler…Ve
öldürdüler..
Mücadele arkadaşımızı, Metin
Lokumcu’yu bu yolda kaybettik. Metin Öğretmen toprağına suyuna
sahip çıkmak için mücadele etti. Bedelini canını vererek
ödedi…
Yılmadık,
Ve
Yılmayacağız......................
Tüm
bu saldırılara rağmen haklılığımız ve meşruluğumuzdan aldığımız
güçle direndik ve direnmeye de devam edeceğiz…Çünkü bizler
biliyoruz ki ancak direnerek örgütlü mücadele ederek
kazanabiliriz…
Sevgili
Dostlar;
Dünya’da gücü elde tutmaya çalışanların
yeni hedefi “Su” dur. Su üzerinde oynanan oyunların sonucunda
“ülkeler arası” savaşların yerini “suya
erişenler ile suya erişemeyenler arasında”yaşanacak sınıf
savaşlarının alacağı açıkça görülmektedir. Bugün doğayı, suyu,
yaşamı kapitalistlerin elinden kurtarmak için Anadolu’nun heryerinde
verdiğimiz, Bolivya’da, Nijer’de, Güney Afrika’da suya
erişemeyen yoksulların verdiği mücadeleler sınıf mücadelesidir.
Bizleri ve dünya haklarını bir damla suya muhtaç etmek
isteyenler ise
Kapitalist mantık içinde yeniden biçimlenen
kamu-özel ortaklıkları;
Su
şirketleri,
Enerji
Şirketleri,
Tohum
Tekelleri,
İnşaat ve Finans
Şirketleri,
Garanti Bankası, Akbank vb Finansör
Bankalar
Sermaye yanlısı hükümetler ve yerel
yönetimler
Dünya Su Konseyi
(WWC),
Dünya Su Forumu
(WWF),
Dünya Ticaret Örgütü
(WTO),
Dünya Bankası,
G7 ve
G8. G20 Hükümetleri,
Birleşmiş Milletler (BM)
Ve
Çevre mücadelesi görünümünde
olup, ama olmayan Sivil Toplum
Kuruluşları(STK)’lar
TEMA, GREENPEACE, Doğa
Derneği vd
Kendilerini çevre dostu olarak göstermeye çalışan,
STK diye tanımlayan, şirketlerin sosyal projeleri
ve fonlarıyla oluşan yan şirketlerdir.
TEMA
92
yılında 40 tekel tarafından kuruldu. Bazı isimleri verirsek
TEMA'nın işlevi daha iyi anlaşılacaktır. Rahmi Koç, Vehbi Koç,
Halis Komili, Sakıp Sabancı, Semehat Arsel, Sevgi Gönül, Eczacıbaşı,
Aydın Doğan ve Cem Boyner...isimlerdende anlaşılacağı üzere TEMA
halkın yararına değil tekellerin çıkarına hizmet eden bir
yapılanmadır. Ayrıca Kastamonu Loç Vadisinde yapılan HES'i
yapan ORAL enerjinini sahibi Orhan Yavuz TEMA mütevelli
heyetinde.
GREENPEACE
Tek başına gelir miktarına
bakıldığında servetlerin sıradan bireylerin karşılamayacağı kadar
büyük olduğu görülür. 2008 yılındaki curosu 196.6 milyon eurodur. Bu
rakam bile Greenpeace'nin çevre mücadelesi vermediği
açıktır.
Biz “onlar”ı
tanıyoruz…
“Onlar”ı çocuklarımıza da
tanıtacağız
Ahmet Arifin şiirinde dediği gibi :
“tanıda tanıda
büyü”…
Bizler, halka yönelik böylesi
kapsamlı topyekün saldırıya karşı tüm gücümüzle karşı
duruyoruz.
Yaşamın en önemli kaynağı suyun üzerinde oynanan
kapitalist oyunlara karşı bizler;
- Türkiye’nin enerji
gereksinimine çözüm üretiyoruz bahaneleri ile Hopa’da, Munzur,
Yuvarlakçay’da, Saklıkent’te, Tortum’da, Loç’da,
Çağlayan Deresi, Uzungöl, İkizdere, Çamlıhemşin, Papart’ta,
Fındıklı’da, Arılı’da doğayı tahrip edecek ve doğal
kaynakları özelleştirecek girişimlere;
-
Ordu Fatsa’da, Artvin de olduğu gibi, Çanakkele’de maden arama
ruhsatı alan şirketlerin, ormanları, tarım alanlarını tahrip
etmesine,
-Bergama'dan Uşak'a, Gökçeada'dan
Eşme'ye, Kütahya Gümüşköy'e ve Manisa Çaldağı'na kadar
siyanürle altın, gümüş ve Nikel madeni, çıkarılarak, işlenerek
yaşamın, doğanın yok edilişine,
-Mersin'den
Sinop'a, İğne ada'ya ve Malatya'ya kadar yapımı planlanan
nükleer santrallere, nükleer silahlara, füze kalkanlarına,
/>-Samandağ’da, Çine'de rüzgar santralleri kurmak amacıyla,
Uludağ'da, İstanbul Belgrad'da, Munzur'da yeraltı ve kaynak
sularını ticarileştirmek amacıyla, Belgrad ormanlarından
Trakya'daki meralara kadar tehlikeli atık yakma ve depolamaya ve bu
amaçla ormanların talan edilmesine, tarım topraklarının yok
edilişine
-Sivaslılar Köyü'nden
Çorlu'ya,Ergene’ye, Ünye'den Çanakkale'ye Gerze'ye
kadar dağlarda, kıyılarda, vadilerde, tarım arazileri üzerinde, termik
santraller, çimento fabrikaları, taşocakları, organize sanayi bölgeleri
ve liman-tersaneler kurulmasına, yaşam alanlarının ve vadilerin sernaye
birikimi içib ortak kullanılmasına
izin vermeyeceğiz.
-
Hasankeyf, Allianoi’de olduğu gibi tarihi ve kültürel mirasımızı
yok edecek olan girişimlerin uygulanmasına (baraj yapımına) engel
olacağız. Bütün su havzalarının koruma altına alınması ve mevcut
havza işgallerine son verilmesi için sonuna kadar mücadele
edeceğiz.
- Yaşamlarını geçimlik tarım yaparak sürdüren
küçük çiftçilerin, sulama kanallarına takılan kontör bedelleri
altında bir kez daha ezilmesine seyirci kalmayacağız. Akarsuları,
gölleri, göletleri şirketlere teslim ederek, sadece parası olan
çiftçilerin suya erişimine neden olacak olan su özelleştirmelerine göz
yummayacağız.
- Emekçi sınıfların ücretlerinde yeni bir indirim
anlamına gelen, çalışan ve işsiz yoksulların sayısını hızla
arttıracak olan, ve dolayısıyla emeği daha da güvencesiz ve örgütsüz
bırakacak olan suyun metalaşması girişimlerine izin
vermeyeceğiz.
- Görevi halkın sağlıklı suya
erişimini sağlamak olan yerel idarelerin görevlerini şirketlere
devretmelerine ve suyun ticaretleştirilmesi sonucunda halkın
sömürülmesine ve sağlıksız koşullarda yaşamasına göz
yummayacağız.
Bu girişimin içinde olan başta işbirlikçi
AKP olmak üzere DSİ, İSKİ, İBB, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı , tüm resmi
kurumların ve Dünya Su Konseyi’nin temsilcileri bilmelidir
ki;
- Sularımız meta (mal) değildir. Kullanım hakkı şirketlere
devredilemez.
- Derelerimizi, göllerimizi, sularımızı
sattırmayacağız. Su kaynaklarımızı ve onları besleyen havzalarımızı
kirletemeyeceksiniz, tüketemeyeceksiniz.
- Derelerimizi, göllerimizi,
yer altı sularımızı, denizlerimizi ve sulak alanlarımızın
oluşturduğu tarihi, kültürel ve doğal dokumuzu; “Dünya Su
Ailesi” olarak kendini tanımlayanların, Suez, RWE, Viole gibi su
şirketlerinin ve onların ülkemizdeki sermayedar işbirlikçilerinin yok
etmelerine göz yummayacağız.
Bizler suyun; doğanın hakkı
olduğunu, canlı ve cansız sistemin gereksinimi olduğunu savunuyoruz.
Kapitalist perspektifte üretilen çevre yönetim stratejileri,
sürdürülebilir kalkınma stratejilerini reddediyoruz.
Bizler,
yukarıda belirttiğimiz nedenlerden ötürü artık “haklar’ı
ve “kamusal” olanı değil, emeğimizden, sağlığımıza,
eğitimimizden, toprağımıza, barınmamızdan, gıdamıza ve suyumuza kadar
yaşama değen bütün alanlarda yalnızca kullanım değerlerinin
üretimlerini savunuyoruz.
Parasız eğitim;
Parasız
sağlık;
Parasız barınma;
Parasız beslenme;
Parasız SU
talebimizi ete kemiğe büründürüyoruz... Ve bunları kazanmak için
sonuna kadar savaşmaya da hazırız.
Sevgili dostlar;
Saldırı
büyük ve acımasız. Bu derece büyük bir saldırı karşısında ayakta
durabilmenin ve sonunda da bu saldırıyı bertaraf etmenin tek yolu
örgütlenmek ve örgütlü mücadele vermektir.
Suyun
ticarileştirilmesine karşı verilecek mücadele, demokratik ve siyasal
haklar için verilecek mücadeleden ayrı düşünülemez. Bu mücadelede
sömürünün, ezen ve ezilenin olmadığı, bağımsız demokratik bir
Türkiye’ nin yaratılmasına hizmet etmelidir.
Suyun
Ticarileştirilmesine Hayır Platformu (STHP) suyun ticarileştirilmesine
karşı antiemperyalist, antikapitalist sınıfsal bir zeminde mücadelesine
programlı, kararlı, kesintisiz ve örgütlü olarak devam
edecektir.
Tek başımıza değil, haklarına sahip çıkan tüm
güçlerle birlikte mücadeleye kararlıyız! Adına su savaşı denilen ve
özünde ezen ve ezilen sınıfların savaşı olan bu kavgada, zafere kadar
savaş diyoruz!
Çünkü biz halkız, meşruyuz ve KAZANACAĞIZ!
..
Bu meşru birliktelikte, mücadeleyi daha da büyütmek,
dayanışmamızı daha da güçlendirmek için bir aradayız.
Bu Forum
bizim
Bu forum yaşamını ve yaşam alanlarını sermayeye karşı
koruyanların, mücadele edenlerin.
Mücadelelerimizi, kendi hukukumuzu
konuşacağımız, gelecek için dayanışmamızı öreceğimiz
Forumumuz’a başlamadan
önce
Platformumuz adına tekrar hoş geldiniz
diyor; sizleri saygıyla selamlıyorum…
SUYUN
TİCARİLEŞTİRİLMESİNE HAYIR PLATFORMU
/>“MÜCADELELER BİRLEŞİYOR” Forumu Sonuç
Bildirgesi;
YAŞAM
ALANLARINI, YAŞAMI SAVUNANLAR BULUŞUYOR
2012
Bizler; kuzeyden güneye
doğudan batıya bu ülkenin dört bir yanında yaşam alanlarını,
doğayı, suyu savunma mücadelelerinden gelenler 7-8 Ocak 2012 tarihinde
İstanbul’da buluştuk.
Suyun Ticarileştirilmesine
Hayır Platformu’nun düzenlediği Mücadeleler
Birleşiyor Forumumuz, buluşmamıza gelemeyen ama vadisinde, dere başında,
kırda-kentte mücadele edenlere yolladığımız direniş selamı ve 31
Mayıs 2011’de AKP’nin emriyle derelerini savunan Hopa halkına
yönelen saldırıda öldürülen Metin Lokumcu’ya saygıyla başladı.
Hep birlikte Uludere’de, ismine iktidar sahiplerince kaza dense de
üzeri asla örtülemeyecek katliamda üzerlerine yağdırılan bombalarla
yaşamını yitiren 35 insanımızı andık. Bir kez daha ilan ediyoruz halka
ve doğaya karşı işlenen suçları
affetmeyeceğiz.
Bizler; Karadeniz’den,
Hopa’dan, Fındıklı’dan, Gerze’den, Tonya’dan,
Yeşilırmak Havzasından, Solaklı’dan Karaçam- Köknardan,
Ordu’dan, Loç’dan, Senoz’dan, Amasya Taşova’dan,
Trakya Ergene’den, Çorlu’dan, Dersim’den, Peri
Vadisinden Antalya’dan; Fethiye’den, Yuvarlakçay’dan,
Saklıkent’den, Manavgat’tan, Samandağ’dan, Erzurum
Tortum’dan, Ege’den, Kazdağlarından, Turgutlu’dan,
Akkuyu’dan, Çanakkale’den İstanbul’un yoksul
mahallelerinden gelen direnişçiler, halk örgütleri, demokratik kitle
örgütleri, emek ve meslek örgütleri, siyasi parti ve yapılar, bilim
insanları iki gün boyunca deneyimlerimizi paylaştık. Bir kez daha
saldırıların ve direnenler olarak yaşadıklarımızın ortak olduğunu
gördük.
Doğal varlıklar; su, hava, toprak, ormanlar, havzalar,
meralar, biyoçeşitlilik sermayenin metalaştırma saldırısına
açık hale getirilerek sermaye birikiminin hizmetine sunuluyor. Doğa,
kapitalistlerce geri dönülmez biçimde tahrip
ediliyor.
HES’lerle, Rüzgar Santralleri ve Güneş
Tarlalarıyla,termik santrallerle, nükleer santrallerle, ağ şeklinde
vadilerin ormanların yerleşim yerlerinin üstünden geçecek olan,
Karadeniz’de uygulanmaya başlayan enerji projelerinin
“görünmeyen yüzü” ‘yüksek gerilim’ hattı
vahşeti ile, yer altı ve üstü su varlıklarını ticarileştirerek, taş
ocaklarıyla, zehir saçan madencilikle, 3. Köprü, Kuzey Marmara Yolu gibi
rant projeleriyle, sermaye kar etsin diye yapılan kentsel ve kırsal
dönüşüm gibi rant projeleriyle, tehlikeli atık tesisleriyle,
GDO’lu tohum ve ürünlerle doğayı, yaşam alanlarını yok etmeye,
kirletmeye, metalaştırmaya, yaşamımıza kastetmeye, emeğimizi
sömürmeye, haklarımızı gaspetmeye çalışanlar; kapitalist sistemin
yarattığı yoksulluğumuzu, işsizliğimizi kullanarak bizi kendi
ölümümüze ikna etmeye çalışıyorlar.
Yaşamı ve yaşam
alanlarını korumaya kalkanlara, direnenlere ise sermayenin yanında halkın
ve doğanın karşısında yer alan devletin mülki amirleriyle, kolluk
güçleriyle, mahkemelerle yani halka karşı şiddet ve saldırganlıkla
karşılık veriliyor.
Son bir yıl içinde Hopa’da,
Solaklı’da, Tortum’da, Gerze’de, Peri Vadisi’nde
halkın üzerine gaz bombaları, panzerler, coplar ve kurşunlarla
saldırdılar. Metin Lokumcu’yu yitirdik, ülkenin dört bir yanında
yüzlerce direnişçi suyunu ve doğasını savunurken yaralandı,
gözaltına alındı haklarında soruşturma başlatıldı, para cezaları
verildi, mahkemeler açıldı; suyuna-doğasına-yaşam hakkına sahip
çıktığı için onlarca insan tutuklandı; aylarca cezaevlerinde
tutuldu.
AKP iktidarının yapısal dönüşümler, yasal düzenlemeler
kanun hükmünde kararnamelerle sermayenin doğamızı talanına açmasının
önündeki tüm engelleri kaldırmaya çalıştığını, direnenlerin
mücadele etmesini hukuk kanalıyla önlediğini biliyoruz; bu nedenle
vadilerde, kırda ve kentte sokakta sürdürdüğümüz kararlı mücadeleden
vazgeçmiyoruz; halkın hukukunu direnişin içinde kuracak ve bu
saldırıları engelleyeceğiz.
Buradan bir kez daha ilan
ediyoruzki: BİZler;
- Yaşam
alanlarımızın sermaye birikimine teslim edilmesine, doğal
varlıklarımızın metalaştırılmasına, piyasa üzerinden alınır
satılır mal haline dönüştürülmesine; eğitimden sağlığa ulaşımdan
barınmaya tüm yaşamsal haklarımızın piyasa konusu haline
gelmesine KARŞIYIZ; - HES’ler bahane edilerek
akarsularımızın sermayeye satılmasına ve ticarileştirilmesine;
derelerimizin havzalararası taşınmasına, doğasından yaşamdan
koparılmasına, havzalarımızın planlanarak sermayeye yeni kar alanları
olarak devredilmesi anlamına gelen “bütünleşik havza
planlaması”na KARŞIYIZ; - Su şirketlerinin
başta Uludağ, Belgrad Ormanları, Istrancalar olmak üzere
Anadolu’daki tüm gözelerden (kaynaklardan) çıkan suları
paketlemesine, satmasına, taşımasına, yer altı sularının
ticarileştirilme amacıyla kullanılmasına, kentsel ve kırsal su
hizmetlerinin kontürlü sayaçlar takılarak ticarileştirilmesine, insanca
ve sağlıklı yaşam hakkımızın elimizden alınmasına
KARŞIYIZ; - Tarım alanlarını işgal eden endüstri
tesislerinin ve atıksuyu arıtmadan doğaya deşarj eden belediyelerin
Ergene nehri, Küçükçekmece Lagünü’nde, Dilovası’nda
örneklerini yaşadığımız gibi dereleri, gölleri, denizleri, yer altı
sularını ve doğal alanları kirletmesine
KARŞIYIZ; - Termik santraller, nükleer santraller, taş
ocakları, tehlikeli atık yakma ve depolama tesisleri ile enerji
üretilmesine, maden şirketleri eliyle toprağın, suyun, havanın
kirletilmesine KARŞIYIZ; - Bizlere temiz enerji
olarak sunulan ancak mevcut hali ile sermayeye yeni kar alanları yaratan ve
yaşam alanlarını tehdit eden rüzgar enerji santrallerine ve güneş
enerjisi tarlalarına KARŞIYIZ; - İstanbul’da
yaşama geçirilmesi planlanan 3. Köprü gibi kentsel rant projeleriyle
ormanların, su havzalarının yok edilmesine, kentsel dönüşüm
projeleriyle emekçilerin barınma hakkının ellerinden alınmasına,
kentsel kamusal alanlarımızın yok edilmesine
KARŞIYIZ; - Belediyelerin ve kamu kuruluşlarının ticari
işletmeler ve kar alanı haline getirilmesine
KARŞIYIZ; - Tarımsal biyo-teknoloji şirketleri ve
endüstriyel tarımın dayattığı GDO’lu ürün ve tohumlar, yerel
tohumları ve canlı çeşitliliğini tehdit ediyor. GDO’lu besinlere
ihtiyacımız yok. - GDO’lu tohumlara ve GDO’lu besinlere;
gıda üretim alanlarının sermaye için enerji üretim alanlarına,
gıdaların yakıtlara çevrilmesine, agro-yakıtlara
KARŞIYIZ; - Soluduğumuz temiz havanın karbon ticareti
üzerinden sermayeye yeni bir kar alanı olarak sunulmasına,
yenilenebilir enerji ve karbon ticareti için vadilerimizin, su
kaynaklarımızın ve ormanlarımızın yok edilmesine
KARŞIYIZ. - Anadolu’da özellikle güvenlik
gerekçesi ile inşa edilen barajlarla Kürt halkının topraklarından,
yaşam ortamlarından koparılması, göçe zorlanması, güvencesizliğe
mahkum edilmesine, coğrafyadaki doğal varlıkların savaş politikalarıyla
yok edilmesine KARŞIYIZ; - Bizler su ve yaşam
mücadelesinin ancak halkın örgütlü gücüyle ve mücadelesiyle
kazanılacağını biliyoruz; Devletten ve sermayeden bağımsız tüm
gücünü halktan alan örgütlenmelerde yan yana
geliyoruz.
Mücadeleyi yanıltmaya, yönlendirmeye, manipüle
etmeye, uzlaşmaya zorlamaya çalışan sermaye ve hükümet destekli
STK’lara
KARŞIYIZ
BİZLER;
- Bedenimiz
ve bilincimizle bir parçası olduğumuz doğayı korumak
istiyoruz.
- Doğanın metalaştırılması ve yok edilmesi
insanın köleleştirilmesini besleyen bir saldırı biçimine dönüşüyor.
İnsanların tüm ihtiyaçlarını piyasadan karşılamaya mecbur
bırakılması yani yaşamın topyekün piyasalaştırılması ve büyük
güvencesizleştirme saldırısı doğanın yıkımıyla birlikte
ilerliyor.
Özgür, eşit olduğumuz insanca, sağlıklı bir
yaşam istiyoruz, tüm emekçiler için güvenceli iş
istiyoruz.
- Yaşam için herkese parasız sağlıklı su
istiyoruz: - Geçimlik tarımsal üretim için kullanılan suyun
parasız sağlanmasını, şehir şebekelerinden iletilen suyun sağlıklı
ve içilebilir nitelikte olmasını istiyoruz. - Yer altı su
varlıklarının ticarileştirilmesinin durdurulmasını ve mevcut
uygulamaların sona ermesini istiyoruz. - HES projelerinin, tüm su
kullanım hakkı anlaşmalarının ve verilen enerji lisanslarının
kaldırılmasını istiyoruz. - Termik ve nükleer santral
projelerinin, kontrolsuz yakma ve depolama yapılan tehlikeli atık
tesislerinin kapatılmasını, izinlerin iptal edilmesini
istiyoruz. - Doğayı yok eden enerji politikalarına karşı
alternatif önermiyoruz. Alternatif önermenin o konuda mücadele edenlerin
direncini kırmak olduğunu, uygulanmakta olan tüm politakaların
kapitalistler için her alanda daha çok sermaye biriktirme amacına hizmet
ettiğini biliyoruz. - Şirketlere dağıtılan binlerce maden
lisansının iptal edilmesini, siyanür kullanılan tesislerin
kapatılmasını, siyanür ve farklı kimyasallar kullanılarak
yapılan madenciliğin sona ermesini istiyoruz. - GDO’lu
ürünlere ve tohumlara izin veren biyoçeşitliliği tehdit eden tüm yasal
düzenlemelerin iptal edilmesini istiyoruz. - Doğamızı,
yaşamımızı yok eden, mücadele eden halka saldıran; canlarımızı,
özgürlüğümüzü elimizden alan iktidarın, uluslar arası ve ulusal
sermayenin ve işbirlikçilerinin, onların emri ile hareket eden başta AKP
hükümeti olmak üzere, tüm yetkililerin, polis ve jandarma’nın
hesap vermesini istiyoruz.
Bilim insanlarına
sesleniyoruz! halktan ve doğadan yana taraf olun. Bilim insanı
kimliğinizle sermayenin yanında yer alırsanız, sermayenin
saldırısını meşrulaştırırsınız. Delilleri ve gerçekleri
karartırsanız, halktan gizlenmesini sağlarsanız sizi deşifre
edeceğiz
Bilimin ve aklın egemen olması gereken
üniversitelere sesleniyoruz! Sermayeyle işbirliği yapmayın, halka ve
doğaya karşı işlenen suçlara ortak olmayın.
Mühendislere, şehir
plancılarına, mimarlara sesleniyoruz! Doğayı, yaşamı yok eden projeler
yerine bilginizi, uzmanlığınızı, deneyimlerinizi halk için doğayı
korumak için kullanın. Yetkisini halkın doğanın karşısında kullanan
üyelerinizi sorgulayın, deşifre edin.
Basın emekçilerine
sesleniyoruz! Sansür ve baskı ile sizlerin sesini kesmeye, özgürce
yazıp, göstermenizi engellemeye çalışanlarla doğamızı katledenler
ortaktır, doğruların ve halkın yanında yer alın.
Hukukçulara
sesleniyoruz! Adaletsizliğin, emeği ve doğayı sömürenlerin değil
mücadele eden halkın yanında yer alın! Mücadelenin içinde kendi
hukukunu halk direnişlerinin savunucusu olun.
Mücadelemiz;
doğanın, yaşamın, halkın yaşadığı yıkım ve saldırının
kapitalizmin saldırısı olduğu, sorunun emeğin, yaşamın sömürüsünü
de içine alan politik bir sorun olduğunu biliyoruz. Mücadelemiz,
Anadolu’nun dört bir yanında, doğanın yıkımına, kapitalizmin
tarım politikalarına, yaşam alanlarının yok edilmesine karşı direnen
köylünün; sağlıklı yaşama, barınma, beslenme ve su hakkı elinden
alınıp piyasaya bağımlı kılınan emekçinin, güvencesiz koşullarda
çalışmaya mahkum edilen işçinin; yoksulun, metalaştırma saldırısı
karşısında kendini savunamayan tüm canlı-cansız varlıkların ortak
mücadelesidir.
Bu foruma katılan BİZ
ler;
Anadolu’nun bütününde, tüm vadilerde, dere
başlarında, kentte, kırda direnenlerle yan yana gelmeye, dayanışma
içinde olmaya devam edeceğiz
Dayanışmaya ve birleşmeye devam
ederek mücadelemizi güçlendireceğiz. Birlikteliğimizi ortak, yaygın
örgütlülüğe taşıyacağız.
Birimize saldırı geldiğinde
hepimize gelmiş kabul edeceğiz.
Yaşamımıza kast edenlerle
pazarlık yapmayacağız.
Yaşamımıza kastedenlerin direnişçileri
yargıladığı davalarda taraf olacağız, takipçi olacağız.
Yasal
değişimleri ve politik kararları takip ederek saldırının gelişeceği
yerleri mücadele için acil uyarı hatları oluşturacağız. Acil Basın ve
bilgi hatları oluşturacağız
Mücadeleler arası iletişim ve
koordinasyon için bölgesel ve genel ağlar kuracağız.
Yaşanan
doğa tahribatlarına, hak gasplarını izleme komitelerinin kurulması için
çalışacağız.
Boşaldığı için mücadele edilemeyen yerlere
kentlerden dönüşü desteklemeye devam edeceğiz.
Bugüne kadar
sürdürülen hukuksal mücadelelerin diğer alanlara deneyim olarak
aktarılabilmesi için hukukçuların ve bilim insanlarının desteği ile
bir bilgi havuzunun oluşturulması için çalışacağız.
Doğru
bilginin üretilmesi deneyimlerin paylaşılmasına çalışacağız. Bilgiyi
ve deneyimleri videolar, bilgi notları, broşürlerle, internet gazetesi ile
ve yörelerde yapılacak bilgilendirme toplantıları ile halka
yayılmasını sağlayacağız.
Emek örgütleri olarak emek gücünün
üzerindeki sermaye tahakkümü ile doğanın tahakküm altına
alınması ve sömürüsünün birlikte derinleştiğini bilerek; Suyu,
yaşam alanlarını ve doğayı korumayı mücadele programlarımıza
alacağız. Ülkenin dört bir yanına yayılmış emek örgütlenmelerinin
yaşam ve doğa mücadelelerinin yaygınlaşmasına ve birleşmesine olanak
sağlayacak kararlar alacağız. Birlikte çevre kurultayları düzenleyerek
daha geniş kesimlere doğru bilgiyi ulaştıracağız.
Dünya’da
suya ve doğaya karşı süregiden saldırıya direnen halklarla daha sıkı
ilişkiler kuracağız, mücadele deneyimlerimizi
paylaşacağız.
Forumlarda yılda en az bir kez buluşmaya; halka,
doğaya ve yaşama saldırıları birlikte değerlendirmeye devam
edeceğiz
Su varlıklarının ticarileştirilmesi sürecini dünya
çapında örgütleyen Dünya Su Konseyi’nin Marsilya’da
düzenleyeceği 6. Dünya Su Forumu’na karşı ülke içinde eylemler
yapacağız.
Suyu, toprağı, ormanları, meraları ticarileştiren,
emeğimizi sömürenler; bu sürecin yürütücüsü olan başta AKP
iktidarı olmak üzere tüm kurum kuruluş ve kişiler, sponsorluk yapanlar,
bankalar, şirketler ve gerçeği karartan, saptıran “bilir”
kişiler, “yargıç” lar mücadelemizin hedefidir. Onları
teşhir etmeye ve hesap sormaya devam edeceğiz.
Asıl
mücadelenin halkın mücadelesi olduğunu bilerek fiili mücadelemizi
saldırının olduğu alanlarda sürdüreceğiz.
Bugünkü hukukun
sermaye/şirket hukuku olduğunu biliyoruz, sermayenin karı için kendi
hukukunu bile çiğneyen gayrimeşru sisteme karşı meşru mücadelenin
hukukunu oluşturacağız.
Alanlarda, vadilerde mitinglerle,
çadırlarla direniş ve dayanışma eylemlerine devam edeceğiz.
3.
Köprüye Karşı Yaşam Platform’unun 10 Ocak 2012’de ihaleye
karşı yapacağı eylemi, Mersin Nükleer Karşıtı Platform’unun 18
Şubat 2012’de gerçekleştireceği forumu
destekliyoruz.
Anadolu’nun dört bir yanında sularına,
ormanlarına, toprağa, doğaya emeklerine sahip çıkmak için mücadele
edenlere bir kez daha sesleniyoruz: Direnişiniz
direnişimizdir!
Sermaye, doğamızdan, yaşamımızdan, emeğimizden
elini tamamen çektiğinde ve doğamızı, yaşamımızı sömürenler halka
hesap verdiğinde kazanacağımızı biliyoruz. Mücadelemiz O güne kadar
sürdürecektir.
Emeğin, insanlığın ve doğanın kurtuluşu için
birlikteliği örmeye, mücadelelerimizi ortaklaştırmaya ve dayanışmaya
kararlıyız.
SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE HAYIR
PLATFORMU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder