Ölüsü,dirisinden daha değerli devlet memurları! / Cüneyt ÖZDEMİR
Türkiye / 20/03/2012
Asker, polis, gazeteci devletin gözünde ölümüz, şehitliğimiz pek kıymetli ancak rehin kalmak, esir düşmek devletin işine pek gelmiyor.
PKK’nın elinde 7 aydır esir olan Nadir Özgen olayı ile ilgili hiçbir yeni gelişme yok. İl Emniyet Müdürü ve bir iki müdür aileyi ziyaret etmiş o kadar. Haberin peşini bırakmadığım için “Yahu kim bu Nadir?” diye merak edip internette aradım, karşıma bir video çıktı. Uzman Çavuş Kemal Ekinci ve Nadir Özgen’in görüntülerini bir süre önce PKK kanallarında propaganda amaçlı yayımlanmış. Son görüntüleri 16 Kasım 2011’e ait. YouTube’a girip iki devlet memurunun sözlerini dinleyince devletin umursamazlığı bir kez daha taş olup başınıza iniveriyor. Her ikisi de “Bize burada kötü muamele yok ancak devlet neden bir girişimde bulunmuyor” diye soruyorlar. Kendileri ile ilgili hiçbir çaba harcanmaması karşısında şaşkınlıklarını gizlemiyorlar. Nadir Özgen, Başbakan Erdoğan’a çağrı yapıyor, duruma el koymasını istiyor. “Bunca süredir bizi almak için neden bir girişimleri olmadı bunu çok merak ediyorum” diye soruyor.
Dur ben sana söyleyeyim Nadir, şu ana kadar devletin kendi kaçırılan memurlarına karşı hiçbir çaba göstermemesinin nedeni devletin sizin bu esir halinizden hazzetmiyor olması. Açık açık söyleyemeseler de durum bu! Dün Başbakan Erdoğan Afganistan’da şehit düşen 12 askerin ailesini tek tek aramış ve ailelerine başsağlığı dilemiş. Nadir ölseydi Başbakan olmasa bile muhtemelen ailesini birisi arayabilirdi. Ama ölmedi, tutsak düştü. Bu devletin gözünde askerin, polisin ölüsünün değeri dirisinden daha fazla. Abartıyor muyum sizce, durun neden bu sözlerimi söylediğimi hafta sonu elime geçen bir mektup yardımıyla açıklayayım.
Esir asker anlatıyor
Nadir Özgen olayının üzerinde durmaya başladıktan sonra olumlu gelişmeler yaşanmaya başladı. Bunlardan ilki başka köşeyazarları da konuyu gündeme getirmeye başladılar. Yetmez ama yine de konunun kamuoyuna gelmesi adına önemli. Hafta sonu İbrahim Yaylalı adlı okurumdan bir mektup aldım. İbrahim, 1994-96 yılları arasında PKK’nın kaçırıp 2 yıl boyunca elinde tuttuğu askerlerden biri. Başından geçenleri ve sonrasında PKK’nın kaçırdığı askerlerin başına ne geldiğini hatırlatıyor. Nadir Özgen’e devletin gösterdiği duyarsızlığın arka planını anlamamız adına önemli tespitleri var. Mektubu kısaltarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Hadi devlet uğraşmıyor, araştırırsanız siz de göreceksiniz, peki esir düşenin kendi ailesi uğraştığında devlet onu rahat bırakıyor mu? Hayır Cüneyt Bey maalesef hayır, aile uğraşmaması için tehdit ediliyor, Ankara semalarında, bakın başka neler oluyor anlatayım. Aile bir umutla herkesin kapısını çalıyor, aslına bakarsanız, İnsan Hakları Derneği’ne ve o dönem HADEP’ti zannedersem partiye ben gitmelerini söyledim. Hatta aydınlara gitmeleri konusunda da yardım istedim. O koşuşturmalar esnasında Ankara’da bir subayla da görüşüyorlar ve o subay ‘Baba tarafından Rumsunuz, bu işlerle uğraşmayın, başınıza kötü şeyler gelir’ diye gözdağı veriyor. Tabii hangi birine üzülsün aile, ‘Rum’ olduklarına mı, kaybettikleri oğullarına bir daha kavuşamayacak olmalarına mı? (…)
Dönersek devletin dolaylı bunu kabullendiğiniz tezine, bunu da maalesef Türkiye’ye döndüğümüzde istihbarat ve savcılık sorgulamalarında tüm bulunduğumuz kampların bilindiği ortaya çıktı, diyeceksiniz ki ne olmuş bilecek devlet tabii, fakat Cüneyt Bey biline biline bizim orada olduğumuz sürekli bombalanıyorduk. Ben de geldiğimde bunu duyduğumda dehşete düştüm. Hangi devlet, nasıl bir devlet bunu yapar sizce, bizden kurtulmak mı istiyorlardı Cüneyt Bey bu soruyu da size bırakıyorum.
(…)
Coşkun Kirandi olayını da unutmayalım, neredeyse devlet Kirandi’yi almaya gidenleri pusuya düşürecekti. Tabii son Dağlıca’da sekiz esir asker vakasınıda geçmeyelim, neredeyse ülkeye geri geldiklerine bin pişman edilmediler mi? Bir hafızanızı yoklayın mutlaka hatırlayacaksınız. Bunlar bilindiği için uzun uzun anlatmayacağım. Yalnız şu not her dönem önümüze çıkmıştır. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin “TSK’nın hiçbir mensubu böyle bir duruma düşmemeliydi. Dolayısıyla kendilerinin kurtulmuş olmasından fazla bir sevinç duyamadığımı ifade etmek istiyorum” diyordu. İşte bu tavır geleneksel devlet tavrıdır, bunu da hatırlayacaksınız.”
Antin kuntin pazarlıklar!
Geçen günlerde Milliyet gazetesi köşeyazarı Kadri Gürsel’in 90’ların ortasında PKK’nın kaçırdığı 2 gazeteciden biri olarak bir ay boyunca dağlarda yaşadıklarını anlattığı bir söyleşisini okudum. Kadri Gürsel’in de bir gazeteci olarak anlattıkları üç aşağı beş yukarı bunlara benziyor. O da PKK’nın kendilerini kaçırdığında devletin operasyonlara hız kesmeden nasıl devam ettiğini anlatıyordu. Bugün Suriye’de iki meslektaşımız rehin. Suriye devletinin elinde olduğu tahmin ediliyor ancak ortada net bir açıklama yok. Bir pazarlık var mı, ondan da emin değilim. Bizim yüce devletimiz böyle pazarlık gibi antin kuntin işlerle uğraşmayı pek sevmiyor. Anlayacağınız asker, polis, gazeteci devletin gözünde ölümüz, şehitliğimiz pek kıymetli ancak rehin kalmak, esir düşmek devletin işine pek gelmiyor. Taziye ziyaretine gitmek, canlı kurtarmaktan daha kolayına geliyor.
Kaynak: Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder