25 Mart 2012 Pazar

Suyun önüne çekilmiş bentler üzerine... / T. Kor

Suyun önüne çekilmiş
bentler üzerine... / T. Kor

“Kapitalizm
gölgesini satamadığı ağacı keser.” (Karl Marx)

class="news">Artemis dünyaya baktığında düşünür müydü birgün
insanlığın her şeyi yok edebilecek kadar vahşileşebileceğini. Bilseydi
doğa tanrıçası yine de av için insanlığa yardım eder miydi?
İnsanlara kestiği en büyük ceza tavşana çevirmek olan tanrıça
doğayı katleden insanlığın durması için kaç gözyaşı gerektiğini
söyler mi?

Mitolojide av ve doğa tanrıçası olarak
geçen Artemis aslında insanlığın doğaya ve yaşama saygısının
tanrıçasıdır. Çünkü insanı besleyen, yaşamının devam etmesini
sağlayan her şey olimpostaki tanrıların bahşettiği olarak görürler.
Artemise saygı doğaya saygıdır. Hayvanlar gibi ancak ihtiyaç kadar
tüketen bir dönemde mitoloji anlam bulur. Ne zaman ki mülkiyet ve
sahibiyet oluşur o zaman ne tanrıların adı kaldı ne de doğal
yaşamın.

Bir tanrıçadan sözü alarak başlıyoruz.
Çünkü mitolojilere konu olan insanın hep o kutsal yaratıcıya duyduğu
saygıyla koruduğu dünyayı özlediğimizden. Kapitalizm dünyamızı yok
ediyor. Ve artık bunu alenen yapabiliyor. Coğrafyamızda ne kadar cennet
denerek tanıtılan bölgesi varsa artık hepsi bir HES alanı. HES girmeyen
yereyse ya nükleer yada termik santral kararı çıkıyor. “İleri
demokrasinin” yönlendirdiği devlet mekanizması “Çevre Etki
Değerlendirmesi” ile yapılan projeleri denetliyor. Denetim demişken
ihaleyi alan şirket bir başka şirket üzerinden ÇED raporu alıyor. Bunu
bakanlığa onaylatınca iş bitiyor. Yani parayla dönen çarklarda parayla
“objekif” rapor bekleniyor.

border="0" height="375"
src="http://www.kizilbayrak.net/typo3temp/pics/27dcbc8586.jpg" width="500"
/>

DOKAY-ÇED Çevre Mühendisliği Ltd. Şti.
“Sera gazı-asit yağmuru etkisi sıfır” diyerek nükleer
santralı çevreci ilan ederken rüzgâr santrallarının “kuşları
tehdit ettiğini”, “güneş enerjisinin çevreyi
kirlettiğini” söylüyor. Çünkü önüne gelen sipariş bunu
istiyor. Siz bir ihale alıp ÇED raporu olumsuz çıkartacak bir şirkete
başvurur musunuz? Bakanlıkta bu soruların cevabını biliyor. Mesele
minareyi çalanın kılıfını hazırlaması meselesi. ÇED raporları proje
alanındaki emekçi halkın onayını da kapsıyor. Fakat bugüne kadar
hazırlanan hiçbir ÇED raporunda “köylülerin görüşü”
başlığı doldurulmamıştır.

Akkuyu Nükleer
Santralı, Gerze Termik Santralı ve Fatsa Hidro Elektrik Santrali bugün
için toprakların katlinin suç mahalleri.

Herşey bitip
karşılarına sonuçlarla çıktığınızda sorumluluk bir bakanlıktan bir
ÇED raporunu hazırlayan şirkete oradan da taşerona kadar yollanabilir. Ne
de olsa “yasal prosedürlerdeki boşluklar”, “sorumlu
kşmse yargı önüne çıkacak” cümleleri ile büyümüş bir
nesiliz. Çevre katliamlarının hangisi bu düzen içinde yargılanmış ki
bundan sonrası için beklenti olsun. İhale ne üzerine ise onu çevreci
ilan edip raporu hazırlıyor. Devletin bir formalite olarak işlettiği ÇED
raporları aslında projelerin çevreye ve bölge halkına etkilerini
“tarafsız” olarak sunmak üzerine şekilleniyor. Fakat eşyanın
tabiatı gereği özel şirketlerin hazırladığı raporlarda önemli olan
maddiyat oluyor. Çevre Bakanlığı ÇED raporlarını direkt onaylayarak
işi bürokratik bir imzaya indirgiyor.

Akkuyu Nükleer
Santralı, Gerze Termik Santralı ve Fatsa Hidro Elektrik Santrali bugün
için toprakların katlinin suç mahalleri. Akkuyu fay hattı üzerine
kurularak yeni bir Fukuşima için zemin oluşuyor. Sinop'ta nükleer
santrali Fukuşima'daki felaketin mimarlarının üstlenmesi de diğer
bir vurgumuz olsun.

Fukuşima'nın yıldönümünde
açığa çıkan ÇED raporlarındaki denetimsizlik aslında bir kez daha
nükleer güç kullanımının kar zarar denklemini tartışmaya
açtı.

Çevreyi katletmekte engel tanımayan burjuvazi
işi “kitabına göre” yürüterek vahşiliğini maskeliyor.
Türkiye’deyse hükümet, Akkuyu gibi fay hattında bulunan yerlere
nükleer santral kurma azminden vazgeçmedi. Sinop’ta,
Fukushima’da hasar gören santrali işleten şirket TEPCO ile
çalışmakta beis görmüyor. Nükleer enerjiyi “çevre dostu,
güvenli ve düşük maliyetli” olduğunu söyleyenler Fukuşima
sonrası dünya bilim adamlarının hiç raporunu okumamış demektir. Dünya
Çevre Örgütü yok diye rahatlarsa doğa kendi isyanını sunuyor onu
dinlesinler. “Eyyafyallayöküll buzulu, İzlanda'nın beşinci
büyük buzulu. Buzulun altındaki volkan, İzlanda'nın 9. yüzyılda
kurulmasından bu yana 5 kez patladı.” Bu sesin yankısı uzaklarda
kaldı diyenlerde vardır. Baksınlar karadeniz kıyılarındaki çift şerit
otobanlarına. Karadenizin hırçın dalgaları kaç kez dövdü o asfaltı.
İstemiyor doğa. Duymayan, görmeyenler için bir anektod daha;
Macaristan'dan gelen kırmızı çamura öfkeli Karadeniz'de 161
balık türünden 59'u kayboldu.

Nehirlere çekilen
bentler elbet birgün yıkılacak. Taşeron duvarlar duramaz özgürlüğün
sembolleri suyun önünde. Her yeri ve her şeyi yok eden sistem farkında
değil. Kendi mezarını kazdığı toprak sallanıyor. Ve her
sallandığında yıkıyor zaten katillerinin kulelerini. Şimdi zaman
güneşi söndürecek kadar piyasalaşmış suretlerin önüne set
çekebilmek. Kurtarılacak bir kalabilsin diye.

class="news">Marx'la başladık yazıya Marx'la bitiriyoruz son
sözümüzü.

“Anlatılan senin
hikayendir.”

Kaynak:
kizilbayrak.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder