Yaşama Herkesin Hakkıdır!</a></h1>
Elektromanyetik alanlar ve etkileri yaşamımızın hemen her alanında ve
anında yer alıyor. Bunları göz önüne aldığımızda hemen hiç kimse
bu etkilerden "korunmuş" değil.
7-8 Ekim 2011 günlerinde Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu'nda
Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, İstanbul Tabip Odası ve
İstanbul Barosu'nun ortaklaşa düzenlediği ve özel ve kamu kurumları,
meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve
belediyelerin yanı sıra 600'ün üzerinde dinleyicinin katıldığı
"Elektromanyetik Alanlar ve Etkileri Sempozyumu"nda elektrik enerjisi
kullanımının doğal yansıması olan elektromanyetik alanların çevre ve
halk sağlığı üzerine etkileri ile hukuksal boyutları irdelendi.
Sempozyuma özellikle elektromanyetik etkilerin hücre düzeyinde neden
olduğu etkiler konusunda araştırmalar yapan bir bilim insanı olan, Çevre
Sağlığı Birliği Başkanı Dr. Devra Davis de katılmıştı. Yaptığı
çalışmalarla vardığı sonuçları dile getiren araştırmacı asıl
olarak şu saptamaları dile getirdi:
- "Her türlü elektromanyetik alan yaratan kaynaklar kontrollü
kullanılmalı, özellikle cep telefonlarının beyinden uzak
tutulmalıdır."
- "Cep telefonları mikrodalga ışıma yapmaktadır, bu yöndeki etkileri
dikkâte alınmalıdır."
- "Elektromanyetik alanların çevre ve halk sağlığına etkileri, bu
konuda yapılan bağımsız çalışmalar izlenerek değerlendirilmeli,
gerekli önlemler, süratle alınmalıdır."
"Temiz" İstanbul
Sempozyumun sonuç bildirgesi etkinliğin bitmesinden birkaç gün sonra
yayınlandı. Ne yazık ki her zaman olduğu gibi medya aracılığıyla
kamuoyunun gündemine yeterince taşınmadı.
Ama bu etkinliğin olduğu sırada İstanbul'daki CEBİT zirvesi sırasında
düzenlenen bir panelin bilgileri ve bu panelde Bilgi Teknolojileri Kurumu 2.
Başkanı Dr. Turgut Ayhan Beydoğan tarafından açıklanan İstanbul ili
elektromanyetik yoğunluk haritasını ve baz istasyonu ölçüm
sonuçlarına dair bilgiler bir halkla ilişkiler ajansı tarafınsan medyaya
bir "basın bülteni" halinde ulaştırıldı. Bir kaçı dışında ana
akım medyada çok yer almasa da, konuyla ilgili yayın organları, internet
siteleri ve yerel medyada oldukça yaygın bir şekilde yer alan bu
sonuçları, onların attığı başlıkla ifade edersek "İstanbul
elektromanyetik risk açısından 'temiz'di". (1)
Bu açıklamaya göre Bilgi Teknolojileri Kurumu, İstanbul Avrupa ve Asya
yakasında yaptırdığı bir çalışmayla İstanbul ili genelinde 17.251
baz istasyonunun çevresinde ortalama olarak her istasyon için 40 farklı
ölçüm yapmış ve bir elektromanyetik yoğunluk haritasını çıkarmış.
Ölçümlerin sonuçlarına göre İstanbul'un elektromanyetik etki
bakımından güvenli ve güvensiz bölümleri bu harita üzerinde
işaretlenmiş. Baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik alan
değeri Avrupa Birliği'nde Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul
gören ICNIRP değerleri temel alınarak değerlendirilmiş.
Yapılan sunuma göre bu değerlendirmeler ışığında İstanbul'un hemen
her tarafı (%97'si) kabul edilen üst sınırların altında bulunmuş. Üst
sınırdaki elektromanyetik alan yoğunluğunun da radyo-TV vericilerinden,
yüksek gerilim hatlarından ve sanayi kuruluşlarından kaynaklandığı
belirtilmiş, başka bir deyişle baz istasyonları ve cep telefonlarının
"temiz" olduğu saptanmış.
BTK 2. Başkanı konuyla ilgili olarak aynen şunu söylemiş: "Baz
istasyonlarının artması, cep telefonlarının daha az enerji harcaması
anlamına gelmektedir. Nasıl evimizde elektrik varsa her sokakta baz
istasyonu olması gerekmektedir. Toplumda yaratılan baz istasyonu korkusu
dayanaksız ve bilimsellikten tamamen uzaktır."
Somut olgular ve kararlar
Ancak bu noktada bir başka gerçek de gündelik yaşamda hem somut olgular,
hem de kimi mahkeme kararlarıyla ortaya konuşmuş olmasıdır.
Daha da ötesinde baz istasyonlarının 'kamuflaj'la gizlenmesine dair kimi
örnekler yine medya aracılığıyla kamuoyunun gündemine taşınmaktadır.
Ayrıca bu tür davranışları önlemeye ve yapılırsa yaptırım
uygulamaya yönelik çeşitli mevzuatın varlığı da bu "temiz" olma hali
konusunda ciddi kuşkulara neden olmaktadır.
Ölçüm sonuçlarının gerçek durumu yansıtamayacağına ilişkin olarak
farklı tıbbi değerlendirmelerin olduğunu da biliyorum. Bu
değerlendirmeler söz konusu etkilerin elektromanyetik etki yaratan kaynağa
olan uzaklık ve temas süresi gibi basit fizik kurallara dayanmaktadır.
Daha yakın ve/veya daha uzun süre maruz kalanlarda tıbbi olarak ortaya
konulmuş, bunlara bağlı olarak mevcut etkilerin arttığı çeşitli
olumsuz sonuçların ortaya çıktığı bilinmektedir. Dolayısıyla, asıl
önemli olanın ölçüm sonuçlarından ziyade, somut etkilerin ne
olduğunun saptanması olacağı ifade ediliyor.
Acaba öyle mi?
Üç örgütün birlikte düzenlediği sempozyum sonuç bildirgesinde(2) de
bunlar bir şekilde ifade ediliyor. Elektromanyetik alanlar ve etkileri
yaşamımızın hemen her alanında ve anında yer alıyor. Bunları göz
önüne aldığımızda hemen hiç kimse bu etkilerden "korunmuş" değil.
Buna göre enerji nakil hatları, trafo dağıtım merkezleri, elektrik kablo
şebeke sistemi başta olmak üzere, elektrikli toplu taşıma araçları,
gündelik yaşamda kullanılan saç kurutma cihazından mikro dalga fırına
kadar her türlü elektrikli ev aleti ve ofis hizmet cihazları, tıbbi tanı
ve tedavide kullanılan MR, tomografi, ultrason, röntgen, elektro-koter vb
tıp cihazları, iletişim amaçlı kullanılan radyo-tv alıcı verici
sistemleri, baz istasyonları, cep telefonları yaydıkları elektromanyetik
dalgalarla bunlarla ilişki halinde olan ve bu ortamlarda bulunan herkesi
etki altına almaktadır.
Türkiye'de uzun süre herkesin kullandığı dalga boyunda çalışan,
elektromanyetik etkisi çok daha fazla olan cep telefonları örneğinde
olduğu gibi yetersiz yasal mevzuatlar nedeniyle, ticari yaklaşımı ön
plana çıkaran plansız teknik uygulamalar gibi nedenlerle, hemen herkesin
sağlığının risk, hatta açık tehdit altında olduğu açık.
Sonuç bildirgesindeki gerçekler ve talepler
Sonuç bildirgesinde bu konularda dile getirilen bazı sonuçlar şöyle:
- Yoğun elektromanyetik alan ortamında çalışanlar için, işçi
sağlığı ve iş güvenliğine yönelik ölçümlerin yapılarak (ölç,
kontrol et ve düzelt ilkesi ile) gerekli önlemlerin alınması zorunludur.
- Çocuklar cep telefonundan uzak tutulmalı, onlara cep telefonunu
özendirecek uygulamalar yapılmamalıdır.
- Elektromanyetik alan kaynakları (trafo merkezleri, baz istasyonları vb.)
halktan gizlenmemeli, bulundukları yerler kamuoyu ile paylaşılmalı ve
peyzaja uygun düzenlemeler de dahil risklerinin açık ve okunaklı bir
şekilde belirtilmesi sağlanmalıdır.
- Bu alanda yapılacak olan düzenlemelerde BTK'nın ve GSM operatörlerinin,
üniversiteler, meslek örgütleri ve belediyeler ile işbirliği içinde
olması sağlanmalıdır.
- Baz istasyonlarının güvenlik mesafelerinin arttırılması ve
olabildiğince sürekli yaşam alanlarından uzaklaştırılması
sağlanmalıdır.
- Geleceğimiz olan çocuklarımızı korumak için özellikle çocuk
parkları gibi çocukların çokça zaman geçirdiği kamusal alanlara baz
istasyonu kurulmamalı, var olanlar sökülmeli, yenisi yapılmamalıdır.
- Yüksek gerilim hatlarında güvenlik koridorlarına uyulmalı, koridor
içinde yerleşime izin verilmemelidir. Yerleşim bölgelerindeki yüksek
gerilim hatları yeraltına alınmalı ve limit elektrik ve manyetik alan
değerleri düşürülmelidir.
- Yurttaşlar, kurulacak tesisler ile ilgili olarak karar süreçlerine
katılabilmelidir.
- Elektromanyetik alan oluşturan cihazlarla ilgili olarak tüketiciler,
sağlık ve güvenlik bakımından bilgilendirilmeli ve sağlıklı bir
çevrede yaşama hakkı sağlanmalıdır.
- Elektromanyetik alanlar ile ilgili mevcut yönetmelikler bilimsel
çalışmalar ışığında yeniden düzenlenmeli, ihtiyatlılık ilkesi tam
olarak uygulanmalıdır.
- İletişim özgürlüğü adı altında insan sağlığını tehdit eden
riskli hukuksal düzenlemeler toplum yararını gözetir bir perspektifle
derhal düzeltilmelidir.
Halk ne yapsın?
Görüleceği üzere ortada biri bilimsel, diğer kamusal otorite tarafından
yapılmış, iki farklı değerlendirme mevcut.
Bunun "eş zamanlı" olmasındaki ilginçliği bir kenara koyarak şunu
sormak gerekiyor: "Halk hangisine inansın ve nasıl davransın?"
Bu çelişkinin acil olarak giderilmesini gerekli kılan soru bu; çünkü
nasıl davranılmasının gerektiği buna göre belirlenecek.
İnsanın ve toplumun yaşamı ve sağlığı söz konusu olduğunda
ticaretin ve bu yolla gerçekleşen maddi kazanca "dur" demek halka hizmet
etmek etmekle yükümlü bir kamu yetkilisinin de, bilimi üreten kişilerin
de temel görevi olmalı.
Bunun yapılıp yapılmadığını izleme ve gerçekleri duyurma
yükümlülüğü de konuyla ilgili sivil yapılanmaların ve medyanın
görevi olmalıdır.
Sigara örneğinde olduğu gibi
Sigaranın insan yaşamına ve sağlığına yönelik olumsuz etkileri
kesinleşmiştir. Kamu otoritesi her ne kadar sağlık açısından değil
de, ortaya çıkan sağlıkla ilgili sorunların çözümündeki
harcamalarının yüksekliği gibi somut bir gerçek ve nedenden hareketle,
haklı ve doğru olarak, bu konuda sıkı bir denetim uygulamaktadır.
Cep telefonları ve baz istasyonları gibi elektromanyetik etkisi olan
araçların, düzenli kullanılmaya başlanmasından bu yana geçen süreler,
somut olumsuz sonuçlarını ortaya koymak bakımından henüz yeterince uzun
değildir.
Ama insan yaşamına ve sağlığa yönelik somut olumsuz etkileri henüz
kesinleşmedi diye; bu alandan kazanılan parayı önceleyip, sigara için
gösterilen duyarlığın gösterilmemesi kabul edilemez.
Doğrudur; Türkiye'de çok uzun süre devlet tekeli tarafından
üretilmesine karşın, ABD ve gelişmiş ülkelere sigara firmalarına
açılan tazminat davalarının benzerleri Türkiye'de açılmamıştır.
Yine Çernobil'den sonra bir bakanın çayla ilgili radyasyon riskini
önemsiz sayması, gerekli önemlerin alınmaması, sonradan bundan
kaynaklanan kanser olgularının sonuçlarından yola çıkarak devlete
yönelik olarak, herhangi bir tazminat davaları açılmamıştır.
Ancak bu gerçekler devletin ve yetkililerinin konuyla ilgili tutum ve
davranışlarında bir "rahatlığa" neden olmamalıdır.
Görülen odur ki, elektromanyetik alanın zararları ve ortaya çıkan
sonuçlarla neden-sonuç ilişkileri çok uzak olmayan bir gelecekte,
bilimsel olarak reddedilemeyecek şekilde kesinleşecektir.
Bugün elektromanyetik etkilere ilişkin yapılanlar en azından düzenleme
ve kontrol bakımından devlet tek yetkili, dolayısıyla tek sorumludur.
Devletin yetkilileri bu konudaki görevlerini toplumun ve halkın yararına
yapma ödevleri vardır. Tersi bir sorumluluk doğurur ve bunun bir
karşılığının olması da doğaldır.
Bu noktada şimdi olmasa da gelecekte üstlenilecek "maddi sorumluluk"
tıpkı "işkence olayları"nda olduğu gibi çok yüksek olacaktır.
Demokratik bir devlette kimse keyfi, ve sadece birilerinin maddi çıkarı
doğrultusundan davranamaz:. Dolayısıyla yetkililer tüm bunları göz
önüne alarak davranmalıdır: Maruziyeti ve olumsuz sonuçlarını
yaşayacak olanlar da bu konuda devletin sorumluluğu daha yoğun olarak dile
getirmeli bu talebini yükseltmelidir.(MS/HK)
20.10.2011
(1) Baz istasyonları denetlendi sonuçlar temiz çıktı -
(sondakikahaberleri.info.tr)
(2) Elektromanyetik Alanlar ve Etkileri Sempozyumu Sonuç Bildirgesi
Mustafa SÜTLAŞ
musutlas@gmail.com
İstanbul - Haber Merkezi
20 Ekim 2011, Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder