19 Mart 2012 Pazartesi

Antalya‘da HES’lere Karşı Bilgilendirme Ve Mücadele Çağrılarından İzlenimler

Antalya'da HES'lere
Karşı Bilgilendirme Ve Mücadele Çağrılarından
İzlenimler

src="http://halkinsesi.tv/images/stories/haber/Mart2012/Antalya-HES-calismalar-izlenim-20120311.jpg"
style="float: left; margin-left: 10px; margin-right: 10px;"
/>Antalya’da Manavgat ilçesinde Değirmenözü ve çevresindeki
köyler ve Isparta’nın Darıbükü köyünde HES projelerine karşı
bölgeleri tanıma ve bilgilendirme çalışmaları başladı. 7-10 Mart
tarihleri arasında köy- köy dolaşılarak süren çalışmalar
köylülerin olumlu yaklaşımlarıyla karşılandı.

7
Mart
Çarşamba sabahı saat 7.00’de
Antalya’dan yola çıktık. 2 saatlik bir yolculuktan sonra
Manavgat'ın Değirmenözü köyüne vardık. Köye vardığımızda daha
önceden köye gideceğimizi haber verdiğimiz arkadaşların hazırladığı
kahvaltıyla karşılandık. Koyu sohbetlerle kahvaltıyı sürdürürken
misafir olduğumuz arkadaşımızın annesiyle HES projelerinin nasıl
katliama dönüştüğünü konuştuk. Annenin verdiği olumlu tepkiler
ileriki süreçte HES’çi şirketlerin yaşayacağı hezimeti anlatır
gibiydi. Daha sonra çevreyi tanımak HES projesinin yıkıma uğratacağı
bölgeyi tanımak ve taramak için bölgeye doğru harekete geçtik. Büyük
bir su kaynağının beslediği ırmağın başına geldiğimizde, daha önce
gelip tarama fırsatı bulamadığımız bölgede doğa harikası
karşısında bir kez daha mest olduk. Güzelim sularımızı yok edecek bu
kişiler insan olamaz dedik kendi-kendimize. Bir arkadaşımız bölgeyi
fotoğraflarken, bizde suyun doğusuna düşen tepeye çıkarak bölgeyi
yukarıdan tarayıp suyu getirecekleri boruluların nerden geçeceği
üzerine fikir yürüttük. Böylece bölgeye daha hâkim olabilirdik.
Yukarıda bulunduğumuz sırada nefis oksijeni ciğerlerimize çekip, sık
ormanlarla kaplı dağları izlemeden aşağı inmek doğa anaya büyük
haksızlık olurdu tabii ki.

Saat 16.00’ya varmak üzereyken
Değirmenözü köyünün de yerlisi olan; beraber çalışma
yürüttüğümüz arkadaşımız telefonla ulaşarak bizi çağırdı.
Bizde; bizi bekleyen sürprizden habersiz köye indik. Arkadaşımız
yanında yeğenleri ve köyün gençleriyle ellerinde balık ağı ve can
yeleğiyle bizi bekliyordu. Akşam yemeği için ırmağın güzel suyunda
balık avlayacaktık. Yani akşam ziyafet vardı. Bir kısmımız arabayla
ırmak kenarına doğru yola çıkarken bir kısmımızda zorunlu biçimde
yürümeyi tercih ettik. Biz yürüyenler bölgeye vardığımızda çoktan
ağlar atılmış balıklar avlanıyordu. Bizde ırmağa giren
arkadaşlarımız çıktıktan sonra üşümesin diye çevrede ırmağın
taşıdığı suların getirdiği odunlar la büyük bir ateş yaktık.
Artık balıklar tutulmuş kaç tane olduğunu sayıyorduk. Tam 30 adet
balık vardı. Balıkları ırmakta yıkadıktan sonra köye döndük. Artık
bir kısmımız yemek yapmaya başlayacak bir kısmımız da HES hakkında
bilgisi olmayan köyden gençlerle sohbet edecektik.

HES konuşmaları
gençlerin de istekli ve meraklı soruları arasında giderek verimli hale
geliyordu. HES projelerinde enerji üreteceğiz yalanıyla buraya yerleşen
şirketlerin 49 yıllığına bölgenin kullanım hakkını eline geçirmek
istediğini anlatıyor; Buradaki şirketlerin yabancı şirketler olduğunu
ve yerli şirket isimleri arkasına sığınarak tepkileri azaltmak
istediklerini söylüyorduk. Ayrıca şirketlerin sadece enerji şirketleri
olmadığını enerji ve maden şirketleri olarak işletme aldıklarını
söylüyor, konuyu daha da aydınlatıyorduk. Yani HES bir yalandı. HES
bahanesiyle bölge maden arama faaliyetleriyle beraber katliama
uğrayacaktı. Konuyu iyice kavrayan gençler kaygılarını dile getirip
köylüden emin olamadıklarını söylüyorlardı. Bir çeşit toplantıya
dönüştürdüğümüz bu sohbete yemeğin hazırlandığı haberiyle ara
verip yemeğe geçtik.

Sabah kahvaltı yaptığımız evde yemek
yiyorduk ama ev bu sefer daha kalabalıktı. Arkadaşımızın babası,
kardeşi ve kardeşinin eşi de gelmişti. Yemekle beraber konu yine HES
projelerine gelmişti. Herkes adeta bir söylenti gibi yayılmış HES
hakkında net bilgiler istiyordu. Sohbet yemekten sonra devam etti. Ev halkı
anlattıklarımızı adeta içer gibi dinliyordu. Artık HES katliamı
hakkında net bilgiler vardı ellerinde ve HES yapılmaması gerektiğine
dair sert sözler…

Yemek yediğimiz evden sonra yine gençlerle
sohbet ettiğimiz eve döndük ve daha kalabalık bir toplulukla
konuşmalarımızı sürdürdük. 2000 adet su kaynağımızın HES
vasıtasıyla talana açıldığı, bunların tamamının yapılması halinde
bile enerji ihtiyacımızın ancak 1000/9 unun karşılanabileceğini
söylüyorduk. Yani enerji üretmek gerçekten bir bahaneydi. Bütün
söylediklerimiz anlaşılmıştı ama gençlerin muhtardan yana
tereddütleri vardı. Ve muhtar suların ticari bir mal haline gelmesine
karşı mücadele eden bizleri köylüye, çoktan terörist ilan etmişti
bile. Gençler bundan dolayı sancılıydı. Biz ise sohbetimizi HES
projelerinin nasıl katliama dönüştüğünü anlatan bir belgeselle
bitirelim dedik. Adı ise ‘gökyüzü ağlamazsa yeryüzü
gülmezmiş’
idi. Bütün program bittiğinde ise saat çoktan
02.00’yi geçmişti. Daha sırada uyuyup yarınki yorucu programa
hazırlanmak vardı.

8 Mart Perşembe köy
çalışmalarımızın ikinci günü, ayını zaman da Dünya Emekçi
Kadınlar
Günü. Bu önemli direniş gününü de
selamlayarak güne başlıyoruz. Saat 8.30 yatağımızı toparladık,
elimizi- yüzümüzü yıkayıp güne başladık. Kahvaltı yapacağımız
eve doğru yürümeye başladık çevrede bulunan insanlara selam vererek eve
ilerliyoruz. Kahvaltımızı hep beraber hazırlayıp oturduk. Evin sahibi
Arif abi yanımızda bulunan kadın arkadaşımızın 8 Mart Emekçi
Kadınlar Gününü kutlayınca arkadaşımız bir kat daha mutlu oldu. Tabi
Arif abinin bizden önce kutlaması arkadaşımızın bize sitemine de sebep
olmadı değil. Kahvaltıyı bitirdikten sonra akşamdan
kararlaştırdığımız gibi; bizim dışımızda köyden iki genç
arkadaşımızı da alarak arabamızla Yeşilbağ köyüne doğru yola
çıktık. Yol üzerinde bulunan Alabalık çiftliğine uğradıktan sonra
istikametimize doğru devam ettik. Yeşilbağ köyü neredeyse yaşlılar
dışında boştu. Bizde daha önceden irtibat kurduğumuz Musa ve İsmail
adındaki arkadaşların evine doğru devam ettik. İsmail bizi karşıladı.
Tanışma faslından sonra köyde birilerini bulup bulamayacağımızı
sorduk. Gençlerin olmadığını, yaşlıları da toplayamayacağımızı
belirtti. Bizde uygun zaman gelene kadar yeni bir keşif yapmak ve HES
projesi için kazılacak olan tünelin bulunduğu Kirlik dağı- Bel dibi
tarafına doğru hareket etmeye karar verdik. Fotoğraf makinemizi de da
alarak yola koyulduk. Boruların ve tüneli geliş istikametini keşfederken
hızar sesine benzeyen bir ses dikkatimizi çekti. Yeşilbağ köyünün
gençleri gelen sesin hızar sesi olmadığını söylediler. Bunun üzerine
sesin geldiği yere gitmeye karar verdik. Zirveye doğru tırmanmaya devam
ederken ses kesildi. Biz yürüyüşümüze devam ettik. Nihayetinde
istediğimiz yere varmış 4 kişiyle karşılaşmıştık. Ellerinde
kayaları delen bir makine vardı. Merakımız bir kat daha artmıştı.
Adamlara neci olduklarını sorunca şaşkına döndük. Maden aramak için
bölgeye gelmişler ve birinci kalitede mermer arıyorlardı. Üstelik biri
maden mühendisiydi ve ruhsat almışlardı. Hem de bütün bir tepeyi
çevreleyen eski köy denen bölgeye kadar arama yapabilecek kadar. Aslında
suçüstü yapmış ve mühendisin kendi ağzından katliamı doğrulatıp
yanımızda gelen köylülere somut bir örnek sunmuştuk. Ki tepenin asıl
sahipleri olan Yeşilbağlılara maden aramak konusunda danışılmamış,
hatta rızaları bile alınmamıştı. Açıkçası köylü adam yerine
konmamıştı. Maden arayanlar bizden korkmuş rahatsız olmuşlardı.
Adamları köylüye teşhir ettikten sonra oradan ayrıldık. Katliama ortak
olmamalarını söyleyerek…

Bölgeyi fotoğraflayıp, köye
vardığımızda gördüğümüz manzarayı anlatarak, somut verilerle HES
projelerini daha da ayrıntılandırdık ve suya saldırının bütün bir
canlı yaşama saldırı olduğunu anlattık. Yaklaşık 20 kişiye bu durumu
izah edip konu hakkında bilgi verdik. Ardından öğle yemeği yiyip
kalktık. Çıkmadan önce köyde bulunan arkadaşlardan akşama daha çok
kişi toplama ve akşam yemeği için söz aldıktan sonra Darıbükü
köyüne doğru yola çıktık. Yol boyumca derin vadiler, irili ufaklı
kaynak sular, büyük kayalıklar, taş köprüler ve sık ormanlar
karşıladı bizi. Yaklaşık 30km sonra yolumuzun üzerinde
bulunan kesme beldesine ulaştık. Kesme de arkadaşımızın tanıdığı
birinin bakkalına uğradık kendisini bulamayınca, bakkalda bulunan kişiye
akşam döneceğimizi söyleyip, yolumuza devam ettik. Yol boyunca coşkumuza
coşku katan aynı manzaralar hiç kaybolmadı. Ve İbişler köyüne
vardık. Orada akarsu üzerine küçük çaplı bir hes yapılmıştı bile.
Küçücük hesin yarattığı tahribat bile başta ağaç katliamı,
suların kirlenmesi ve ağaçların kurumasıyla kendini gösteriyordu.
Kurulması düşünülen 230 HES bölgeye neler yapmaz
ki…

Yanlış yola saptıktan kısa bir süre sonra yolda
karşılaştığımız çocuklardan doğru yönü öğrenip,
karşılığında çikolata verip geri döndük. Darıbükü köyüne
vardığımızda saat 18.00’i bulmuştu bile köyde in, cin top
oynuyordu. Neyse ki camiye gitmek için dışarı çıkmış yaşlı bir
amcayla karşılaştık. Amcayla konuyla ilgili konuştuktan sonra muhtarın
evini öğrendik. Muhtarın evine varıp kapıyı çaldık, muhtar bizi
görünce hiç şaşırmadı; çünkü bizden önce röportaj için onlarca
kez gazeteciler uğramışlardı bizi de gazeteci sanıp içeri aldı.
İçeri girince kendimizi tanıttık ve Değirmenözü köyünden
başlayarak, katliama dur demek için yola koyulduğumuzu belirttik.
Yapılacak barajın tehlikesini en az bizim kadar bilen muhtar mücadele
etmek gerektiğini ama yalnız olduğumuzu söylüyordu. Muhtar karşısında
gençleri görünce biraz umutlanmıştı. Ama yine kendisini yalnız
hissediyordu. Muhtar sonuna kadar bizle beraber mücadele edeceğini
söyleyip bizi uğurlamak için dışarı kadar çıktı.

Değişik
kesimler ve bölgelerdeki insanların mücadele istekleriyle beraber geriye
doğru yola çıktık. Söz verdiğimiz gibi Kesme de markete tekrar
uğradık ve yine arkadaşımızı görmek istedik. Ama yine arkadaşı
göremedik. Markette bulunan 5 kişiye olayı anlatmaya başladık. Bir
dakikamızı bile boş geçirmiyor, tek bir kişiyi bile es geçmiyorduk.
Anladık ki markette bulunan kişi HES hakkında epey bilgiye sahipti. Nedeni
ise İbişler’deki HES’te görev almış olmasıydı. İlk etapta
hesin bu kadar zararlı olabileceği hiç aklına gelmemiş ama sonradan
zararını daha açık biçimde görmüş. Bize hak veriyordu. Sohbetimizden
sonra asması için bir afiş verdik. Daha sonra tekrar yola çıktık.
Yeşilbağ köyüne söz verdiğimiz gibi yemeğe yetişmek istiyorduk.
Gökyüzünde dolunay kendini göstermiş dağı taşı aydınlatıyordu.
Manzara görülmeye değer, biz ise uçurumların arasında dikkatli biçimde
yolumuzu kat ediyorduk. Soğuğa rağmen camı açıp çıplak oksijeni
ciğerlerimize çekmekten geri durmuyorduk.

Yeşilbağ
köyüne geç varmıştık; saat 21.00 bulmuştu. Toplanan
insanların bizi bekleyeceklerinden emin değildik. İsmail arkadaşımızın
evine vardık, evde kimse kalmamış herkes gitmişti. Bizde neden geç
kaldığımızı söyleyip özür diledikten sonra yemeğe oturduk. Yemekle
beraber tekrar bitmek tükenmek bilmeyen HES sohbetlerimize başlamıştık.
Yemeği bitirdikten sonra belgeselimizi göstermeye karar verdik. Bu arada
gitmiş insanlardan geri dönenler olmuş yine 20 kişi bulmuştuk. Hep
beraber belgeseli izledik. Daha sonra sohbetimize devam ettik. Maden arama
faaliyetinden haberdar olmuş köylüler rahatsız olmuş, belgeselle beraber
iyice ikna olmuşlardı. Gelenlere günlerini gösterelim diyorlardı. Saat
23.30’u bulmuş biz köyden yeni çıkıyorduk. Bizi arabaya kadar
büyük bir misafirperverlikle götürdüler. Herkesle tek-tek
kucaklaştıktan sonra arabamıza bindik ve eve doğru yola çıktık.
Yaklaşık yarım saat sonra evdeydik ve günün değerlendirmesini yapıyor
umudumuza umut katıyorduk. Saat 2.00 bulmuştu ve biz daha yeni yatıyorduk.
Sabaha yine yorucu bir program bizi bekliyordu. Tol mahallesi ve
Çaltepe
köyüne gidecektik

9 Mart
Cuma

Sabah olduğunda güneşin sıcağı, akşamın
soğuğunu unutturmuştu. Kahvaltı sofrasında ise taze tereyağı,
çökeler, bal ve süt bizi bekliyordu. Leziz kahvaltıdan sonra Tol
mahallesi ve Çaltepe köyüne hareket ettik. Artık köyden artı 2 kişi
daha bize eklenmişti. Onlarda bizi motosikletle takip edeceklerdi. Tol
mahallesine vardığımızda hiçbir muhatap bulamadığımız için
Çaltepe'ye doğru yolumuza devam ettik. Çaltepeye vardığımızda
herkes işinde gücünde olduğu için köy yine boştu. Ama daha önceden
gitmeye karar verdiğimiz ve bizi tanıyan eve uğradık. Orada beklemeye
geçtik. Önce muhtarla görüşmek istiyorduk. Daha sonrada cami çıkışı
köylüyle görüşecektik. Muhtar aynı zamanda okul servisliği yaptığı
için servisi bekledik, öğlen çocukları getirdi ve ayaküstü niye
geldiğimizi sorup işini bahane edip gitti. Açıkça bizle görüşmek
istemiyordu. Bizde namaz sonrası köylüyü beklemeye geçtik. Bu arada
birkaç yaşlı insan ve daha önce tanıştığımız arkadaşımızla
görüştük. Hes projelerinin Türkiye'den örneklerle nasıl bir doğa
faciasına dönüştüğünü ilettik. Az çok bilgileri olmasına rağmen
işin bu kadar vahim olacağını ancak biz anlatınca farkına vardılar.
Namaz sonrası köylüyü de yakalama fırsatı bulduk ve sıcağında
etkisiyle ağaçların altında mini bir toplantıya geçtik. Daha önce hes
projesini anlatmak için gelen firma açıkça köylüyü tehdit etmiş ve
muhtar buna bir tek laf etmemiş. Köylünün bu yüzden muhtara tepkisi çok
fazlaydı. Ellerimizde ki afişlerdeki görsellerle Çayeli ilçesinin halini
gösterdiğimizde köylünün manzara karşısında tepkisi artmış;
mücadele etmek gerektiğini söylemeye başlamışlardı. Çünkü bu savaş
yaşam savaşıydı, insanın nesline ve bütün canlılara boyun borcuydu.
Eğer bu mücadele kaybedilirse doğa ana bir daha yüzümüze bakmayacaktı.
Ve bütün yaşamı, insan müsvettelerinin eline bırakacaktık. Köylü
hızlıca özellikle projeden etkilenen köylerin bir an önce toplantı
yapmasından yanaydı. Eğer toplantıyı organize etmeye başlarsak bizle
beraber hareket edeceklerini söylediler.

25 kişilik mini
toplantımız bitmiş, yeniden doğanın görkeminin içinden Değirmenözü
köyüne hareket etmiştik. Bugün son kritiğimizi yapıp yarın
Antalya'ya dönecektik. Gün çoktan akşam olmuş içtiğimiz nefis
ateş çayıyla beraber günün kritiğini yapıyorduk. Son kez köyün
gençlerini toplayıp her şeyin aslında gençlerin elinde olduğunu
anlatıp, en son bilgileri de verdik. Artık yatma zamanı gelmişti. Sabah
kahvaltı yapacak köyde dolaşmadığımız yaşlıları da görüp durumu
anlatacak yola çıkacaktık.

10 Mart
Cumartesi

Bu sabah diğer günlerin yorgunluğundan olsa,
uyuya kalmıştık. Saat 10.00’u bulmuş, acilen üstümüzü giyip,
kahvaltı yaptık. Hemen sonrasında köyde uğrayamadığımız insanların
evlerini dolaştık. Yarım saatlik konuşmalarla ev- ve dolaşıyorduk.
Herkes, anlattıkları kadarıyla hes'lere karşı ama çaresizlik ve ne
yapacağını bilemezlik ellerini kollarını bağlamıştı insanların.
Ev-ev dolaştıkça adeta umut taşıyorduk. Genç yüreklerin coşkusu
yaşlı insanların gözlerinde belirginleşiyor, savaşa hazırlanan
savaşçı gibi bakışları dikleşiyordu. Umut yüreklere taşınmıştı
bir kez… Mustafa adlı bir amcamızın evine uğradık çayımız
hazırdı. Amcamız ozanlık yapıyor. HES katliamı içinde bir bestesi var
bize okuyor; ’’ değil suyu, vermeyiz bir çakıl
taşı, bu uğurda veririz en son kanlı
savaşı!’’...

Bu son sözle beraber işimiz
bitmiş, dönüş hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Bölgede olduğumuz
sürece bize eşlik eden gençler ve köyün diğer insanlarıyla görüşüp
yola çıktık. Köyünüz; köyümüzdür sözüyle.

Kaynak:
halkinsesi.tv

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder