31 Ağustos 2012 Cuma

'Dur' ihtarına uymayan genç polis kurşunuyla öldü

'Dur' ihtarına uymayan
genç polis kurşunuyla öldü

 

style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif; vertical-align: baseline; text-align: left; background-color:
rgb(255, 255, 255); ">

Ankara'da çıkan kavgaya müdahale eden polis memuru,
'Dur' ihtarına uymayarak kaçan 24 yaşındaki Cem Aygün'ü
biri ensesinden, diğeri de sırtından 2 kurşunla
öldürdü.


style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-style: inherit; font-family: inherit;
vertical-align: baseline; float: left; width: 420px; ">
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-style: inherit; font-family: inherit;
vertical-align: baseline; ">
alt="'Dur' ihtarına uymayan genç polis kurşunuyla öldü "
class="news-pic"
src="http://i.radikal.com.tr/480x325/2012/08/31/fft64_mf1097658.Jpeg"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 1px; border-right-width: 1px; border-bottom-width:
1px; border-left-width: 1px; border-style: initial; border-color: initial;
border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-style: inherit; font-family: inherit;
vertical-align: top; border-top-style: solid; border-right-style: solid;
border-bottom-style: solid; border-left-style: solid; border-top-color:
rgb(199, 199, 199); border-right-color: rgb(199, 199, 199);
border-bottom-color: rgb(199, 199, 199); border-left-color: rgb(199, 199,
199); " />


id="divAdnetKeyword2" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-style: inherit; font-family: inherit; vertical-align: baseline; ">
class="BlackContent" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-style: inherit; font-family: inherit; vertical-align: baseline; ">
class="fck_li" id="metin2" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-style: inherit; font-family: inherit; vertical-align: baseline; ">
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-style: inherit; font-size: 15px; font-family:
inherit; vertical-align: baseline; ">Fevzi KIZILKOYUN 

class="IndexLink" href="http://www.radikal.com.tr/index/Ankara"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
border-image: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-style: inherit; font-family: inherit;
vertical-align: baseline; color: rgb(59, 89, 152); ">ANKARA -
Keçiören İlçesi’nde oturan Cem Aygün, telefonla haberleştiği
kız arkadaşları Dilara A. ve Kübra D. ile buluştu. Aygün, otomobiline
aldığı iki kız arkadaşıyla Sanatoryum Caddesi’nde bir süre
dolaştı, ardından da park ettikleri araçtan inerek cadde kenarında
yürümeye başladı. Bu sırada Aygün ve aracına aldığı 2 kız
arkadaşı arasında tartışma çıktı. 

Tartışmanın
büyümesiyle birlikte Aygün, kız arkadaşlarından Kübra D.’yi
dövmeye başladı. Aygün’den dayak yiyen Kübra D. ise bağırarak
yardım isteyince bölgede görev yapan 2 polis memuru olaya müdahale etmek
istedi. 

İddiaya göre Cem Aygün, olaya müdahale eden 2
polis memuruna da hakaret ederek kaçmaya başladı. Polis memurları,
kendilerine hakaret ederek kaçan ve ’Dur’ ihtarına uymayan
Aygün’ün arkasından ateş etti. 

’ENSESİ VE
SIRTINA BİRER KURŞUN 
Polislerin silahından çıkan
kurşunlardan 2’si Cem Aygün’ün ensesine ve sırtına isabet
etti. Yere yığılan Aygün, kaldırıldığı hastanede yaşamını
yitirirken, iki polis memuru gözaltına alındı. Haklarında soruşturma
açılan polis memurlarının ifadelerinde havaya ateş ettiklerini, ancak
dengelerini kaybetmeleri üzerine kurşunların Aygün’e isabet
ettiğini söyledikleri ileri sürüldü. 

KIZLAR
AYGÜN’DEN ŞİKAYETÇİ OLDU 
Aygün tarafından darp
edildiğini ve gaspa uğradığını öne süren Kübra D. ise hastanede
tedavi edildi. Kübra D. ve Dilara A.’nın polise verdiği ifadede, Cem
Aygün’den  style="border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-style:
inherit;">şid
style="border-style: initial; border-color: initial; border-image: initial;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-style:
inherit;">det
 gördüklerini ve sokak ortasında
kendilerine saldırdığını, yardıma gelen polislere de hakaret edip,
saldırarak kaçmaya çalıştığını söyledi. 

TOPRAĞA
VERİLDİ 
Polislerin silahında çıkan kurşunlarla hayatını
kaybeden Cem Aygün’ün cenazesi otopsi için adli tıp kurumuna
kaldırıldı. Otopsinin ardından ailesi tarafından cenazesi alınan Cem
Aygün, Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. Aygün’ün
uyuşturucu madde kullanma, adam yaralama ve hırsızlık gibi 69 ayrı
suçtan sabıkası bulunduğu belirtildi.

kaynak:radikal.com.tr

 

Halk Cephesi Uluslararası İlişkiler Komitesi, Açıklama: 03

Halk Cephesi Uluslararası
İlişkiler Komitesi, Açıklama: 03

 

style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify;
background-color: rgb(255, 255, 255); "> src="http://www.halkinsesi.tv/images/stories/Logolar/HC-UluslararasiIliskiler-LOGO.jpg"
style="border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-top-style: none; border-right-style:
none; border-bottom-style: none; border-left-style: none; border-color:
initial; border-image: initial; " />

Açıklama No: 3

Tarih          :
30.08.2012

BAŞBAKAN ERDOĞAN
“SURİYE HALKININ TALEPLERİNE SESSİZ KALAMAZDIK”
DİYOR!

BAŞBAKAN
ERDOĞAN HANGİ SURİYE'LİLERİN TALEPLERİNE KULAK VERDİĞİNİ
AÇIKLAMALIDIR.

SURİYE'DE İŞBİRLİKÇİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR HALKA
AÇIKLANMALIDIR!

EMPERYALİZMİ VE İŞBİRLİKÇİLERİNİ HALKA DAHA FAZLA YALAN
SÖYLEMEMELERİ İÇİN UYARIYORUZ!

Emperyalizmin şu anki hedefi Suriye. Suriye'ye
saldırının her türlü haksız ve ahlaksız yöntemi deneniyor. Amerika,
Almanya, İngiltere, Fransa el ele vermişler "diktatör"
Esad’ı devirmeye çalışıyorlar. Bunun için de binlerce Suriyeliyi
katlettiler. Ve katletmeye devam ediyorlar.

Bu saldırıda kimler yok ki; Amerika, İngiltere, Almanya,
Fransa, Suudi Arabistan, Katar, Libya, Ürdün, Türkiye. Hepsi el ele
vermişler Suriye'ye çullanmaktalar. Bunların yanında
Çeçenistan'da Rusya'ya karşı savaşan İslamcı militanlar, El
Kaide'de Amerika ile aynı safta savaşıyor.

Bu saldırıyı ve katliamları T.C. Başbakanı
Erdoğan "Suriye halkının taleplerine sessiz
kalamazdık!" 
diye savunuyor.

style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; background-color:
rgb(255, 255, 255); ">BAŞBAKAN ERDOĞAN'A SORUYORUZ VE CEVAP
BEKLİYORUZ:

Başbakan
Erdoğan kaç Suriyelinin görüşünü almıştır? Kaç Suriyeli ile
konuşmuştur? Suriye halkının taleplerini ve isteklerini belirlerken hangi
yöntemi kullanmıştır? Anket mi yapmıştır? Halkoylaması mı
yapmıştır? Suriye nüfusunun kaçta kaçının görüşünü almıştır?
Hangi din ve inançtan insanlardan yüzde kaçıyla görüşmüş ve
taleplerini belirlemiştir? Erdoğan bunları açıklamalıdır. Aksi halde
şunu düşüneceğiz (ve zaten gerçekte budur); Erdoğan'ın Suriye
halkı diye tanımladıkları Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, Suudi
Arabistan, Katar, Ürdün, Libya hükümetleri, El-Kaide militanları,
Libya'dan gelen paralı askerler, Çeçenistan'dan gelen İslamcı
militanlar, MİT ajanları, CİA ajanları ve MOSSAD ajanlarıdır.
Görüldüğü gibi burada bir tek Suriye halkı eksiktir. Hiç kimse Suriye
halkına sormamıştır. Ve zaten saldırılarının şu ana kadar
başarılı olamamasının nedeni de budur. Suriye halkı vatanına,
insanlarına, yönetimine sonsuz destek sunmaktadır. Suriye yönetimi
vatanlarını emperyalizme peşkeş çekmeyi kabul etmemektedir. Yüksek ve
güçlü bir vatanseverlik emperyalizme karşı direnişi
büyütmektedir.

Emperyalistler
ve işbirlikçileri için halk sömürülmesi, katledilmesi gereken bir
sürüdür. Halkın taleplerini asla dikkate almazlar. Ellerinden gelse tüm
halkı yok edecekler ama ne yapsınlar ki makineleri çalıştıracak,
tarlalarda çalışacak insanlar lazım. Dünya halkları bedavaya, kölece
koşullarda çalışacak, onlar lüks içinde, yozluk içinde yaşayacaklar!
Emperyalistlere ve işbirlikçilere göre halkın düşüncesi, talebi,
istekleri olamaz. Halk yerine onlar düşünür ve karar verirler. Onların
kararları halkın kararları olmalıdır. Eğer halk onların verdiği
kararları kabul etmez, sindirmez, benimsemezse, o zaman devreye övüne
övüne bitiremedikleri silahları girer. Bir düğmeye basarak milyonlarca
insanın idamına imza atarlar. Halk olarak bizim emperyalistlerin
gözündeki değerimiz bu kadardır. Onların kârlarına kâr katılması
için bizim milyon milyon katledilmemizin hiçbir önemi yoktur.

style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify;
background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bunun için de her türlü
ahlaksızlığı, yalan ve ikiyüzlülüğü yapmaktan çekinmezler. style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify;
background-color: rgb(255, 255, 255); ">Suriye'de de böyle yapıyorlar.
En son Daraya'da yapılan katliamla birlikte bir kez daha
emperyalistlerin yalan makinesinin nasıl çalıştığı ortaya çıktı.
Suriye ordusunun Daraya'yı emperyalistlerden temizlemesinin ardından
Amerika, İngiltere, Almanya ve Türkiye basınında feryat figan edilmeye
başlandı: Daraya'da Suriye ordusunun katliamı; 200
ölü!
 İngiliz gazeteci Robert Fisk'in kendi
gözlemleriyle aktardığı gibi katliamı yapanlar emperyalizmin
desteklediği, silahlandırdığı ve sonsuz destek verdiği
işbirlikçilerdi. Katledilenler Suriye ordusunun askerleri, hükümet
memurları, postane çalışanları ve onların akrabaları idi.
İşbirlikçiler kadın - erkek - çocuk demeden bir kez daha halkı
katletmişlerdi. Suriye ordusu karşısında halk desteği de olmadığı
için tutunamayan işbirlikçiler önlerine gelen herkese ateş açarak
Türkiye topraklarına kaçtılar. Nasıl olsa onlara sunulan sonsuz destek
var. Sıkışırlarsa kaçabilecekleri Türkiye toprakları var. style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; text-align: justify;
background-color: rgb(255, 255, 255); ">Emperyalistlerin ve onların
işbirlikçilerinin bu katiller sürüsüne destekleri sürüyor. Emperyalizm
sahip olduğu basın tekelleri ile tek elden yalan haber üretmeye devam
ediyor. İşbirlikçileri katliam yapıyor, Suriye ordusu sorumlu
tutuluyor!

Ama
unutulmasın, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Gerçeğin gücünün
üzerini örtemezsiniz. Örtemiyorsunuz. Gerçek yerin yedi kat dibine de
gömülse bir yolunu bulup gün yüzüne çıkıyor. İşte Daraya katliamı.
Daha katledilenlerin kanları kurumadan emperyalistlerin ve
işbirlikçilerinin yalanları bir bir ortaya çıkmaya başladı. Diğer
yalanlar da ortaya çıkacak.

Halkların birlikte ve örgütlü mücadelesi emperyalistleri de, onların
yalanlarını da yerle bir edecek.

HALK CEPHESİ ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER KOMİTESİ

style="font-family: Tahoma, Verdana; font-size: 16px; background-color:
rgb(255, 255, 255); text-align: right;
">kaynak:halkinsesi.tv

Hatay'a Yeni Bir NATO Üssü Daha Kuruluyor

Hatay'a Yeni Bir NATO
Üssü Daha Kuruluyor

id="ctl00_CPH_SITE_uc_haber_item1_LBL_SPOT">Son günlerde artık iyice ayyuka
çıkan ‘askeri kamplar’ ve ‘gizli üslerle’
birlikte, Türkiye’nin emperyalizmin gelişmiş bir üssü haline
getirilmeye çalıştığı, bununla Ortadoğu ve Suriye’de
emperyalizmin kirli işlerinin merkezine dönüştürüldüğü
görülüyor.

style="float:left;padding:5px;"> 

style="text-align: justify"> id="ctl00_CPH_SITE_uc_haber_item1_LBL_CONTENT">Şimdi de, Hatay’ın
Suriye sınırının sıfır noktasına uydu sistemli NATO radar üssü
kuruluyor. NATO tarafından kurulacak olan radar üssünün ABD askerleri
tarafından kullanılacağı söylenirken, bu üssün hedefinin de
Suriye’den başlayarak İran, Irak ve Ortadoğu olacağı
görülüyor.

Keldağ Zirvesine Üs Yapımına
Başlanıldı

Yayladağı ilçesinde Türkiye Suriye
sınırının sıfır noktasında bulunan Cebel-i Akra (KELDAĞ) zirvesinde
yapımına başlanan uydu sistemli Radar Üssünün kurulması ile 2006
yılında Amanos dağlarında yine NATO tarafından Kisecik’te kurulan
uydu sistemleri radar üssüne bir yenisi daha eklenmiş olacak.
/>Hedef Ortadoğu
Hatay hava koridorunun sıfır
noktasında olması, İskenderun körfezi ve Domuz Burnu’na hakim
yapısı, başta Suriye ve Kıbrıs olmak üzere Ortadoğu ülkelerini kuş
bakışı çok net görebilmesi gibi stratejik konuma sahip olan dağ
Suriye'nin Keseb kentinin ise hemen üstünde bulunuyor.
/>Kürecik’e kurulan Füze Kalkanı Radar Sistemi, ülkemizi Ortadoğu
savaşının parçası haline getirirken sınırlara kurulan yeni üsler ve
gizli üsler de bölgeye dönük emperyalist politikaların gereği olarak
hayata geçiriliyor.

class="contentText">Kaynak:
muhalefet.org

 

Redhack Ö.C. için hackledi

Redhack Ö.C. için
hackledi

Hacker grubu Redhack, 34
kişinin cinsel istismarına uğrayan Ö.C. davasındaki karara tepki olarak
Yargıtay sitesini çökertti.

Redhack Ö.C. için<br />  hackledi src="http://i.radikal.com.tr/480x325/2012/08/31/fft64_mf1096740.Jpeg"
/>
 
Sakarya'da 34 kişinin cinsel istismar ve
tecavüzüne maruz kalan 14 yaşındaki Ö.Ç'nin davasında alınan
karara tepki gösteren RedHack , Yargıtay'ın, Ulaştırma Bakanlığı
'nın ve Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesini çökertti.
/>Sosyalist hacker grubu RedHack de Twitter hesabında yaptığı
açıklamayla bu karara tepki olarak Yargıtay'ın internet sitesi
"yargitay.gov.tr", Ulaştırma Bakanlığı 'nın siteleri ile
Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesi "anayasa.gov.tr"
adreslerinin çökertildiğini duyurdu.

Grubun twitter’da
başlattığı #RedHackÖCiçinVuruyor hashtag’ı da sosyal paylaşım
sitesinde en çok bahsedilen başlıklar arasına
girdi.

 
Kaynak: Radikal

DİRENİŞLERİ BÜYÜTMEYE ÇAĞIRIYORUZ!

DİRENİŞLERİ BÜYÜTMEYE
ÇAĞIRIYORUZ!

DİRENİŞLER
BİRLEŞİYOR!

DİRENENLERİN ONURUNA SAHİP ÇIKMAYA
DİRENİŞLERİ BÜYÜTMEYE ÇAĞIRIYORUZ!

Başta İstanbul
olmak üzere ülkenin her yerinde işçiler aylardır hakları ve gelecekleri
için direniyorlar.

HEY TESTİL, ROSETEKS, BEDAŞ, TEDAŞ, THY,
TEKSİM, BİLLUR TUZ, MİCHA GALVANİZ, ANTEPTEKİ MOTİF İPLİK, GÜR
İPLİK, CANAN TEKSTİL, GÜRTEKS, ZEKİ MENSUCAT İŞÇİLERİ ve
İMO’dan  atılan CANSEL MALATYALI  sadece kendi hakları ve
alacakları için değil işçi sınıfı için direniyorlar.

Onlar
hakları gasp edilen, hergün açlığa ve çaresizliğe mahkum edilen
halkımız için umudu temsil ediyorlar. Bu nedenle onların kazanması
halkımızın kazanmasıdır.

Bu bilinçle direnişleri zaferle
sonuçlandırmak ve umudu büyütmek için HEY TESTİL, ROSETEKS,
BEDAŞ İŞÇİLERİ, KİĞILI İŞÇİSİ DİDEM SORHUN ve 
İMO'DAN İŞTEN ATILAN CANSEL MALATYALI
“İŞÇİYİZ
HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ” şiarıyla direnişlerini
birleştiriyorlar.

Sendikacıları, aydınları, halkımızı her
cumartesi saat 19.00’da Taksim Meydanından  Galatasaray’a
akacak olan işçi sınıfının bu haklı ve onurlu sesini çoğaltmaya,
direnişlerini büyütmeye ve zaferi birlikte örmeye
çağırıyoruz.

Basın Açıklaması Ve
Yürüyüş

Yer     
:
Taksim Anıt Önü

Tarih  :
01.09.2012(Cumartesi)

Saat     :
19.00

DİRENEN
İŞÇİLER

 

Kaynak:
halkinsesi.tv

Halk Cephesi Uluslararası İlişkiler Komitesi, Açıklama: 03

Halk Cephesi Uluslararası
İlişkiler Komitesi, Açıklama: 03

src="http://halkinsesi.tv/images/stories/Logolar/HC-UluslararasiIliskiler-LOGO.jpg"
/>

Açıklama No:
3

Tarih          :
30.08.2012

BAŞBAKAN ERDOĞAN “SURİYE
HALKININ TALEPLERİNE SESSİZ KALAMAZDIK” DİYOR!

align="left">BAŞBAKAN ERDOĞAN HANGİ SURİYE'LİLERİN
TALEPLERİNE KULAK VERDİĞİNİ AÇIKLAMALIDIR.
align="left">SURİYE'DE İŞBİRLİKÇİLERİN YAPTIĞI
KATLİAMLAR HALKA AÇIKLANMALIDIR!
align="left">EMPERYALİZMİ VE İŞBİRLİKÇİLERİNİ HALKA DAHA
FAZLA YALAN SÖYLEMEMELERİ İÇİN UYARIYORUZ!

Emperyalizmin
şu anki hedefi Suriye. Suriye'ye saldırının her türlü haksız ve
ahlaksız yöntemi deneniyor. Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa el ele
vermişler "diktatör" Esad’ı devirmeye çalışıyorlar.
Bunun için de binlerce Suriyeliyi katlettiler. Ve katletmeye devam
ediyorlar.

Bu saldırıda kimler yok ki; Amerika, İngiltere, Almanya,
Fransa, Suudi Arabistan, Katar, Libya, Ürdün, Türkiye. Hepsi el ele
vermişler Suriye'ye çullanmaktalar. Bunların yanında
Çeçenistan'da Rusya'ya karşı savaşan İslamcı militanlar, El
Kaide'de Amerika ile aynı safta savaşıyor.

Bu saldırıyı ve
katliamları T.C. Başbakanı Erdoğan "Suriye halkının
taleplerine sessiz kalamazdık!"
diye savunuyor.

align="left">BAŞBAKAN ERDOĞAN'A SORUYORUZ VE CEVAP
BEKLİYORUZ:

Başbakan Erdoğan kaç Suriyelinin görüşünü
almıştır? Kaç Suriyeli ile konuşmuştur? Suriye halkının taleplerini
ve isteklerini belirlerken hangi yöntemi kullanmıştır? Anket mi
yapmıştır? Halkoylaması mı yapmıştır? Suriye nüfusunun kaçta
kaçının görüşünü almıştır? Hangi din ve inançtan insanlardan
yüzde kaçıyla görüşmüş ve taleplerini belirlemiştir? Erdoğan
bunları açıklamalıdır. Aksi halde şunu düşüneceğiz (ve zaten
gerçekte budur); Erdoğan'ın Suriye halkı diye tanımladıkları
Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Libya
hükümetleri, El-Kaide militanları, Libya'dan gelen paralı askerler,
Çeçenistan'dan gelen İslamcı militanlar, MİT ajanları, CİA
ajanları ve MOSSAD ajanlarıdır. Görüldüğü gibi burada bir tek Suriye
halkı eksiktir. Hiç kimse Suriye halkına sormamıştır. Ve zaten
saldırılarının şu ana kadar başarılı olamamasının nedeni de budur.
Suriye halkı vatanına, insanlarına, yönetimine sonsuz destek
sunmaktadır. Suriye yönetimi vatanlarını emperyalizme peşkeş çekmeyi
kabul etmemektedir. Yüksek ve güçlü bir vatanseverlik emperyalizme
karşı direnişi büyütmektedir.

Emperyalistler ve işbirlikçileri
için halk sömürülmesi, katledilmesi gereken bir sürüdür. Halkın
taleplerini asla dikkate almazlar. Ellerinden gelse tüm halkı yok edecekler
ama ne yapsınlar ki makineleri çalıştıracak, tarlalarda çalışacak
insanlar lazım. Dünya halkları bedavaya, kölece koşullarda çalışacak,
onlar lüks içinde, yozluk içinde yaşayacaklar! Emperyalistlere ve
işbirlikçilere göre halkın düşüncesi, talebi, istekleri olamaz. Halk
yerine onlar düşünür ve karar verirler. Onların kararları halkın
kararları olmalıdır. Eğer halk onların verdiği kararları kabul etmez,
sindirmez, benimsemezse, o zaman devreye övüne övüne bitiremedikleri
silahları girer. Bir düğmeye basarak milyonlarca insanın idamına imza
atarlar. Halk olarak bizim emperyalistlerin gözündeki değerimiz bu
kadardır. Onların kârlarına kâr katılması için bizim milyon milyon
katledilmemizin hiçbir önemi yoktur.

Bunun için de her türlü
ahlaksızlığı, yalan ve ikiyüzlülüğü yapmaktan
çekinmezler.

Suriye'de de böyle yapıyorlar. En son Daraya'da
yapılan katliamla birlikte bir kez daha emperyalistlerin yalan makinesinin
nasıl çalıştığı ortaya çıktı. Suriye ordusunun Daraya'yı
emperyalistlerden temizlemesinin ardından Amerika, İngiltere, Almanya ve
Türkiye basınında feryat figan edilmeye başlandı:
Daraya'da Suriye ordusunun katliamı; 200 ölü!
İngiliz
gazeteci Robert Fisk'in kendi gözlemleriyle aktardığı gibi katliamı
yapanlar emperyalizmin desteklediği, silahlandırdığı ve sonsuz destek
verdiği işbirlikçilerdi. Katledilenler Suriye ordusunun askerleri,
hükümet memurları, postane çalışanları ve onların akrabaları idi.
İşbirlikçiler kadın - erkek - çocuk demeden bir kez daha halkı
katletmişlerdi. Suriye ordusu karşısında halk desteği de olmadığı
için tutunamayan işbirlikçiler önlerine gelen herkese ateş açarak
Türkiye topraklarına kaçtılar. Nasıl olsa onlara sunulan sonsuz destek
var. Sıkışırlarsa kaçabilecekleri Türkiye toprakları
var.

Emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin bu katiller
sürüsüne destekleri sürüyor. Emperyalizm sahip olduğu basın tekelleri
ile tek elden yalan haber üretmeye devam ediyor. İşbirlikçileri katliam
yapıyor, Suriye ordusu sorumlu tutuluyor!

Ama unutulmasın,
yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Gerçeğin gücünün üzerini
örtemezsiniz. Örtemiyorsunuz. Gerçek yerin yedi kat dibine de gömülse
bir yolunu bulup gün yüzüne çıkıyor. İşte Daraya katliamı. Daha
katledilenlerin kanları kurumadan emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin
yalanları bir bir ortaya çıkmaya başladı. Diğer yalanlar da ortaya
çıkacak.

Halkların birlikte ve örgütlü mücadelesi
emperyalistleri de, onların yalanlarını da yerle bir edecek.

style="text-align: right;">HALK CEPHESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER
KOMİTESİ

 

Kaynak:
halkinsesi.tv

Polis yine öldürdü

Polis yine
öldürdü

Polis kurşunu bir can daha
aldı. Keçiören'de 22 yaşındaki Cem Aygün polis kurşunuyla
öldürüldü. Sabah öldürülen Aygün'ün ailesine 8 saat sonra haber
verildi.

Polis-ETHA src="http://media.etha.com.tr/images/2012/02/27/cache/etha-20120227-polis-00_display.jpg"
/>

Ankara'nın Keçiören ilçesine bağlı İncirli mahallesinde
22 yaşındaki Cem Aygün "Dur" ihtarına uymadığı iddasıyla
polis tarafından öldürüldü. 1 ay önce cezaevinden çıkan gencin
ölümüne ilişkin polisin aileye verdiği bilgiler ise çelişkilerle
dolu.

Adli bir suçtan dolayı 13 ay hapis cezası olan Aygün, 3.
Yargı Paketi kapsamında denetimli serbestlikle bırakıldı. Aygün'e
Keçiören Güçsüzler Yurdu'nda görev verildi. Her akşam karakola
gidip imza veren Aygün, dün saat 11.30'de polisler tarafından
öldürüldü.

Polis, iki kadının gasp ihbarında bulunduğunu, bunun
üzerine olayın gerçekleştirdiğini savunurken, aile iddiaları reddetti.
Söz konusu iki kadının Aygün'ün arkadaşları olduğun belirten
aile, böyle birşeyin mümkün olmadığını kaydetti. Polisin, gasp
ihbarında bulunduğunu iddia ettiği iki kadının da yaralığı olduğu,
birinin halen yoğun bakımda olduğu öğrenildi.

AİLEYE AÇIKMALA
YAPILMADI

Öte yandan Sabah 11.30'da hayatını kaybeden Cem
Aygün'ün ailesine gece haber verildi. Baba Celal Aygün saat
19.30'da önce Keçiören Polis Karakolu'na götürüldü. Oradan
kendisine bilgi verilmeden Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen
baba Aygün'e sadece "Başın sağolsun" denildi. Babanın
ısrarlarına rağmen polis, Aygün'ün nerede ve nasıl
öldürüldüğüne dair hiçbir bilgi vermedi.

“Dur”
ihtarına uymadığı gerekçesi ile sokakta polis infazlarının
arttığına işaret eden aile, otopsinin ardından dava açacağını
kaydetti.

Kaynak: ETHA

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Ezginin Günlüğü Eksik Birşey mi var

Ezginin Günlüğü Eksik
Birşey mi var

href="http://www.turkkahvem.com/video-klipler/241-eksik-bir-they-ezginin-guenluedhue.html#post294">http://www.turkkahvem.com/video-klipler/241-eksik-bir-they-ezginin-guenluedhue.html#post294

28 Ağustos 2012 Salı

Polisin sıkıştırdığı DİHA muhabirleri kaza geçirdi

Polisin sıkıştırdığı
DİHA muhabirleri kaza geçirdi

Diyarbakır'dan Şırnak'a giden DİHA muhabirleri Dicle
Müftüoğlu ve Mehmet Zeki Çiçek trafik kazası geçirdi.
Müftüoğlu'nun ağır yaralandığı kaza, sivil polislere ait bir
aracın sıkıştırması nedeniyle meydana geldi.

Dicle<br />  Müftüoğlu src="http://media.etha.com.tr/images/2012/08/28/cache/etha-20120828-dicle-muftuoglu-00_ext.jpg"
/>

Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 5 kişinin tecavüzüne
maruz kalan H.Ö ile ilgili Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan
davayı takip etmek üzere Diyarbakır'dan Şırnak'a giden DİHA
muhabirleri Dicle Mütüoğlu ve Mehmet Zeki Çiçek trafik kazası geçirdi.
Muhabirlere ait araç, Şırnak Devlet Hastanesi önünden sivil polislere
ait olduğu belirtilen bir araç tarafından sıkıştırması sonucu
şarampole yuvarlandı. Meydana gelen kazada Çiçek kol ve bacağından
hafif şekilde yaralanırken, Müftüoğlu ise boyun kemiğinin kırılması
sonucu ağır yaralandı.

Şırnak Devlet Hastanesi'ne kaldırılan
eski ETHA muhabirlerinden Müftüoğlu'nun sağlık durumunun ciddiyetini
koruduğu ve müşahede altında tutulduğu bildirildi. Ameliyat olması
beklenen Müftüoğlu, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne
kaldırıldı.

Kazaya ilişkin bilgi veren Mehmet Zeki Çiçek, saat
11.00 sularında Şırnak'a girdiklerini ve Şırnak Devlet Hastanesi
önünde bulunan yoldan ilerlerken, sivil polislere ait camları filmle
kapalı siyah renkli 'Fort Kornet' marka bir aracın üzerlerine
direksiyon kırdığını söyledi. Çiçek yaşananları şöyle aktardı:
"Bir anda solumuzdaki sokağa doğru üzerimize kırdı. Bizde
çarpmaması için manevra yaparken şarampole yuvarlandık. Daha sonra
araçtan indim. O sırada siyah renkli Kornet marka araçtan biri indi.
Belinde silah vardı. Silah bariz şekilde görünüyordu. Elinde telsiz
vardı. Aşağıya iner inmez bağırdı; 'Sen ne yapıyorsun' dedi.
Ben de 'Sen ne yapıyorsun' dedim. Tabi bu sırada araçta yaralı
olan arkadaşım ile ilgilendim. Daha sonra araçtan biri daha indi.
Hastanenin önünde olmamıza rağmen ambulans geç geldi. Ben de
sinirlendim; 'Neden ambulans çağırmıyorsunuz' diye bağırdım.
Onlarda 'Ben polisim, sağlık görevlisi değilim' diye karşılık
verdi. O anda telsizden anons geçiyordu. 'Trafik kazası farklı bir
şey yok' diye. Ambulans gelmeden de olay yerinden
uzaklaştılar."

Kaynak: ETHA

Quebec'te "Grev Kırıcı" Yasa

Quebec'te "Grev Kırıcı"
Yasa

Kanada'nın Quebec Eyalet yönetimi
üniversitelerin greve rağmen açılabilmesine olanak tanıyan yeni bir yasa
hazırladı. Yeni yasa dün polis eşliğinde yürürlüğe
konuldu.

src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/39762/501/260" width="490"
/>

Kanada'da Quebec Eyalet yönetimi, üniversitelerin eğitime
başlamasını öngören yasayı Montreal polisi eşliğinde dün
uyguladı.

14 haftadır süren grevlerini sürdürmek isteyen maskeli
öğrenciler, üniversitelerinde güvenlik güçleriyle karşı karşıya
kaldı.

Eyalet yönetimi çıkarttığı yeni yasaya gerekçe olarak
"öğrencilerin yüksek eğitimlerini almalarına olanak
tanımalı" tezini savunuyor.

Quebec'te dün grevde olmayan
öğrencilerin sınıflarına protestocular tarafından engellenmeden
gidebilmelerini sağlamak için polis gücünü kullanıldı. Kanada son
günlerde bu uygulamanın, ifade özgürlüklerini kısıtlayıp
kısıtlamadığı ve Anayasa'ya uygun olup olmadığını
tartışıyor.

Gösteri haklarının engellendiği söyleyen
öğrenciler, okuldan uzaklaştırılmaya çalışmalarını tencerelere
vurarak, klakson çalarak, sınıflara girerek, yangın alarmlarını
çalıştırarak tepki gösterdi.

National Post'un haberine göre
adını vermek istemeyen bir profesör, yaşadığı ikilemi şu sözlerle
aktardı: "Umarım ya herkes bu gösterilere katılır ya da hiç kimse
katılmaz. Çünkü öğretip öğretmemeye ben karar veremem. Diyelim ki 3
öğrenci sınıfa geldi, o zaman ne yapmalıyım?"

Polisin
açıklamasına göre 19 kişi hakkında 78 nolu Yasa'yı ihlal etmekten
soruşturma açıldı. Gösteri yapma hakkını kısıtlayan 78 Nolu Yasa,
2011 - 2012  eğitim yılında harçlara yapılan zamlar sonrası
başlayan öğrenci eylemlerini engellemek için
çıkarılmıştı.

National Post konuyla ilgili yaptığı haberde
gösterilere katılan öğrencilerin görüşlerine yer verdi.
Öğrencilerden Ian Lafreniere önceden bırakılanlar
göstericiler "Bu insanlar koşulsuz serbest bırakıldı, sonra
yalnızca 78 nolu yasayı ihlal ettikleri için gözaltında oldukları ile
ilgili bir resmi tebligat aldılar" dedi.

Sanat fakültesi
öğrenci başkanı Alexandre Poulin "Bu hafta
üniversitede 1000'den fazla ders askıya alındı ve biz de herkes için
orda olacağız" diyerek gösteri haklarından vazgeçmeyeceklerini
belirtti.

 

Felsefe öğrencisi Marc-Antoine
Bergeron
ise "Polis boğazımdan tuttu ve itti. Bu aşırı bir
şey, orda gerçekten çok fazla negatif enerji vardı. Yine de yaptığı
şeye güçlü bir şekilde inanan biri olarak tutuklanmaktan
korkmuyorum" dedi.

Gazeteye göre üniversitelerin öğrenci
grevine rağmen açılması yapılmasına bir hafta kalan bölgesel
seçimlerle alakalı. Seçimler öncesi Quebec eyaleti  bir kez daha 78
nolu Yasa'yı işleterek grev yapan öğrencileri denetim altına almaya
çalışıyor.

Ne
olmuştu?

 

Geçtiğimiz yıl Maliye Bakanı
Raymond Bachand'ın üniversite harçlarının kademeli olarak yüzde
seksen oranda arttırılacağını açıklamasının ardından 20 bin
öğrenci gösteri yürüyüşü yapmış, ilerleyen günlerde de ülkedeki
öğrencilerin yüzde 30'unun katıldığı 14 hafta süren grevde 48
üniversitenin 14'ünde dersler boykot edilmiş ve
yapılmamıştı.

7 Mart 2012'de bir oturma eylemi sırasında
polisin attığı bir ışık bombası nedeniyle bir eylemci gözünü
kaybetmiş, ardından mayıs ayı içinde öğrencilerin gösteri haklarını
yasaklayan bir karar meclisten geçirilmişti.

Gösteri yapma hakkını
kısıtlayan 78 Sayılı Yasa'ya göre kurallara uymayanlar yüksek
oranda para cezasına çarptıralacak, Quebec'te yalnızca önceden izin
alınan belirli noktalarda eylem düzenlenebilecek, eğitim kurumlarına 50
metrelik alanda gösteri düzenlemek yasak olacak, protestolarda maske
kullanılmayacak. Buna göre şu ana kadar 2 bin 500 kişi
tutuklandı ve para cezasına çarptırıldı.

13 Şubat'ta
başlayan "sınırsız genel grev" eylemine bazı dönemlerde
katılan öğrenci sayısı 300 bine kadar ulaştı.

Kaynak:
bianet.org

KİPA sendikalı işçileri işten atıyor

KİPA sendikalı işçileri
işten atıyor

Tez Koop İş
Sendikası’nın yetkili olduğu TESCO KİPA, sendikalı 28 işçiyi
dün işten çıkardı. Taşeron sistem getirmek istenen işyerinde yeni
işten atmaların olması bekleniyor.

İzmir'in Torbalı ilçesine bağlı Yazıbaşı
Mahallesi’nde faaliyet gösteren TESCO KİPA depolarında 28 işçi
işten atıldı. Sendikalı oldukları için işten çıkartılan işçilerin
yerine taşeron sistem getirilmek isteniyor. Tez Koop İş Sendikası üyesi
olan 28 kişinin dün resmen işine son verildi. İşten atılmaların daha
da artması beklenirken, sabah saatlerinde işlerine geri alınmaları için
birleşen işçiler, çalıştıkları firmanın önünde
toplandı.

Kendilerine hiçbir şey söylenmeden işlerine son
verildiğini belirten işçiler, hukuki mücadelenin süreceğini,
haklarını adalet önünde arayacağını söyledi.

600’ün
üzerinde çalışanın bulunduğu depolarda, 350’nin üzerinde işçi
Tez Koop İş Sendikası’na üye. Sendika yetkililerinin iddiasına
göre, firma yetkilileri, sendikalı çalışanları tasfiye etmek amaçlı
işten çıkarmaları gerçekleştiriyor.

Tek taraflı
sözleşmelerinin fes edildiğini belirten Tez Koop İş Sendikası yetkilisi
Mehmet Yeniköy, “Bize hiçbir şey söylemeden, “sözleşmeni
fes edildi” denildi. Hiçbir açıklama bile yapmadılar. Şu anda 28
işçi çıkardılar ve 90 kişiyi daha işten çıkarmak için
çalışmalarını sürdürüyorlar. Amaçları sendikalı işçileri tasfiye
etmek. Bunun mücadelesini sonuna kadar vereceğiz. Sendika önderliğinde
hakkımızı arayacağız” dedi.

Depo içerisinde çalışma
şartlarının çok ağır olduğunu belirten işçilerden Orhan Kaya,
“Biz sendikalı olduğumuz için atıyorlar, bize 'küçülmeye
gidiyoruz' diyorlar ama çıkartılan işçilerin yerine yenilerini
alıyorlar. İçeride çalışma şartları çok ağır. Birçok
arkadaşımız bel fıtığı oldu. Bunların kimseye acıması yok. Çoluk
çocuğumuza 3 kuruş kazanıp ekmek görüyoruz, ona bile göz dikiyor
bunlar” dedi.

İşçiler, Tez Koop İş Sendikası’nın
işverenlerle iş birliği yaptığını ve işten çıkartılmalar için
sessiz kaldığını ifade etti.

Kaynak: ETHA

Tutuklu Mühendis Barış Önal'dan Cengiz Göltaş'a Mektup

Tutuklu Mühendis Barış
Önal'dan Cengiz Göltaş'a Mektup

Sayın Cengiz
Göltaş,

 

           
4 Ağustos 2012 günü Birgün gazetesinde “İMO Yalnız
Değildir” başlıklı yazınızı okudum. Başta yazınızın
üslubuna değinmeliyim; Öylesine muğlak ve karmaşık yazmışsınız ki,
direniş üzerinde bir sis perdesi yaratarak haklı çıkmak istediğiniz
daha ilk paragraftan anlaşılıyor. Oportunizm ve reformizmin genel
karakteridir muğlaklık. Fakat bilmelisiniz ki bu gibi muğlaklıklarla
Cansel Malatyalı direnişi boyunca sergilenen emek karşıtlığı ve
direniş düşmanlığını gizlemenize izin vermeyeceğiz. İMO yönetiminin
konuyla ilgili yaptığı açıklama ise sizinkini de aşan ve komediye varan
bir tutarsızlık, muğlaklık ve karmaşıklık içeriyor. İMO yönetimi
bir taraftan devrimcileri “ Odamıza karşı mesnetsiz siyasal
saldırılarda bulunan grubun...” diye nitelerken, yapılan işgal
eylemini “adli vaka” olarak nitelendirmektedir. Anlaşılan İMO
yönetiminin karşısında “iş akdi feshedilen” yani işten
atılan Cansel Malatyalı, “odamıza” karşı mesnetsiz
saldırılarda bulunan “siyasi çıkar grubu” ve onların
birlikte yaptığı “adli vukular” var. Devlet bile adli çizgi
siyasi ayrımını daha tutarlı yapıyor. Bu tutarsızlığın sebebi
açık: Şimdiye kadar Cansel Malatyalı direnişi İMO yönetimi için
“siyasi bir grubun odamıza” dönük saldırının bir
parçasıydı, Cansel Malatyalı da işini geri istediği için değil de
“maşa olarak kullanıldığı” için 170 gün boyunca direndi.
İşgal eyleminden sonra İMO yönetimi polisi çağırıp “siyasi
çıkar grubunu” çevik kuvvetle, gazla, işkenceyle gözaltına
aldırınca birden “zekice” bir manevrayla olayı adli ilan etti
ve böyle tutarsız bir açıklama yayınlayarak (siyasi bir grubun adli
eylemi) minareye kılıf bulmaya
çalıştı.

 

           
Şimdi dönelim sizin yazınıza! Demişsiniz ki “mücadele
süreçlerini etkileyen kimi olumsuzluklar toplumsal mücadele süreçleri
açısından ciddi dersler çıkarılabilecek örnekler içermektedir. Bu
bizleri toplumsal yaşamla yabancılaştıran, mücadelenin kendisine zaman
zaman kısmen, zaman zaman da bütünüyle zarar anlayış, ya da bakış
açılarını örnekler, her kurumsal yapıda farklı sonuçlar
doğurmuştur...” Türkçeye çevirirsek; diyorsunuz ki; sol içi
tartışmalar, bu tartışmaları halkın gerçek sorunlarından koparıyor.
Bu tip tartışmalar sınıf mücadelesine (“toplumsal mücadele”
yerine “sınıf mücadelesi” kavramı daha doğru bir kavram)
zarar veriyor. Devamında da İMO'ya “saldırmanın”
yukarıda “anlattığınız” sonuçları doğuracağını
belirtiyorsunuz. Esas çarpıcı kısım ise bundan sonra geliyor:
“...hak arama ve sendikal mücadele adı altında başlatılan ve
sonrasında hizmet binalarına fiziksel şiddet uygulamaya varan saldırılar
karşısında her aydın, ilerici ve demokrat kesimin TMMOB
örgütlülüğünü savunmak adına aynı duyarlılık içerisinde yer
alması
gerekmektedir...”

 

           
Öncelikle şu “binaya uygulanan fiziksel şiddet” ifadesini bir
binaya fiziksel olmayan bir şiddet uygulamaya çalışmanın eşyanın
tabiatına ters olması gerçeğiyle: “binaya uygulanan şiddet”
diye değiştirelim. (Ki böyle Bir şey olmamıştır. Burayı polis tahrip
etmiştir.) Ya da mesela “binadaki eşyaları kırıp dökmeye varan
saldırılar” ifadesi kulağa daha hoş geliyor. Devamında
“ilerici, aydın ve demokrat” kesime TMMOB örgütlülüğünü
savunma çağrısı yapıyorsunuz. Bu çağrıyı biz “TMMOB
örgütlülüğüne” dönük bu “heyula” saldırıdan
yaklaşık 10 ay önce “AKP Saldırıyor! Direnişe, Mücadeleye,
TMMOB'u Savunmaya” başlıklı kampanyamızda tüm halka
yapmıştık. Her açıklamamızda, bulunduğumuz her ortamda ısrarla birlik
çağrısı yaptık. 2 günlük Açlık Grevi eylemimizde ve kampanyamız
boyunca 3000 tane imza topladık. Bu sırada sizin saygıdeğer TMMOB
yöneticileriniz imza masamızın önünden “kolay gelsin” bile
demeden geçip gidiyordu.(İmza atmalarını beklemek gibi bir
hayalperestlikten bahsetmiyorum bile.) Bizim kampanyamıza destek
olunmadığı gibi TMMOB yönetimi ya da herhangi bir oda ortaya elle tutulur
bir mücadele programı da koymadı. (bkz. Demokrasi Kurultayı, Ücretli
İşsiz Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı, TMMOB Genel Kurulu
tutanakları) Eğer eleştirilerimize karşı TMMOB örgütlülüğünü
savunmak istiyorsanız size tavsiyem, o “ilerici, aydın ve
demokrat” kesime AKP'nin TMMOB'a dönük saldırılarına
karşı bir mücadele çağrısı yapmanızdır. Böylelikle bizim
eleştirilerimizi de boşa çıkarmış olursunuz. Tabi bizim
eleştirilerimizin pratiğe dönük olduğunu da
unutmayın.

 

           
“İMO'da bir çalışanın görevine son verilmesi” diye bir
ifade kullanmışsınız. İMO yönetimine sorsaydınız size “iş
akdinin feshedilmesi” ifadesinden bahsederdi. Sanırım sizlerin
jargonda “işten atmak, kovmak” ile “iş akdinin feshi ya
da görevine son verilmesi” kavramları arasındaki farkı koyan şey
tazminatının ödenmesi oluyor? Keyfi bir şekilde işten kovduğunuz Cansel
Abla'ya işe dönüş davasını kazanması durumunda ödeyeceğiniz ek
tazminatın ardından “ kendisi istifa etti” mi
diyeceksiniz?

 

           
“...Oda yönetim biriminin işgali ve oda araç gereçlerinin tahrip
edilmesi geliştirilen yeni eylem yöntemi ile artık neyin murat edildiğini
açığa çıkarmıştır. Bu son olay demokrasi cephesinde yer aldığını
iddia eden bir modeliyle karşı karşıya getirmiştir. Siyasal bir öz ile
analitik düşünme çabası yerine Bireysel davranış modelleri ve
bunların yarattığı yapısal hastalıklar ile gündeme gelen bu insan
modelinde öne çıkan şey, karşısına çıkan olayı analiz etmek ve
kurumsal yapıların korunması adına örgütsel sorumluluk duymak yerine,
günü birlik duygular, kişisel hesaplaşma ve egolar üzerinden hareket
etmek olmuştur. Diğer yandan, bu yeni insan modelinin bir başka tipik
özelliğini, solda bağımsız tutum alma adı altında sınırsız-sorumsuz
siyasetler üstü bir bilirkişilik edasıyla olaylar karşısında
sürdürme iddiasını
görebiliriz...”

 

           
Orada durun bakalım Cengiz Göltaş, birebir kendi durumunuzu tarif
etmişsiniz. Bu ülkede siyasi sorumluluktan bahsedecekseniz tarihin
sayfalarını birazcık aralayalım bakalım. Takip ettiğiniz siyasi
geleneğin sol içi şiddet seceresinden, abilerinizin “örgüt değil
dergi çevresiyiz” savunmalarından, düzene dönmek için
yaptığınız Kuruçeşme tartışmalarından, F tipi hapisanelere karşı
yapılan ölüm orucu direnişinde kahramanlar bir bir toprağa düşerken
“Biz ayrı mahalledeniz, ayrı lokantalarda yemek yiyoruz.”
açıklamalarınız mı siyasi sorumluluk örneği? 12 Aralık 2000'de
Ankara'da TAYAD'lılara kapılarınızı kapatıp polisin önüne
atmak mı siyasi sorumluluk? “Acil” ibareli telgraflarla bütün
il örgütlerinize “TAYAD'lılara kapılarınızı açmayın”
talimatları mı siyasi
sorumluluk?

 

           
AKP'li bakanlara güzelleme yapmak mı siyasi sorumluluk? Sarhoş sarhoş
bir direniş çadırına saldırmak mı siyasi sorumluluk? Kürsülerde asıp
kesip polisin karşısında kedi olmak mı siyasi sorumluluk? Devrimcilerin
üstüne araba sürmek mi? Kapalı kapılar ardından sendikayla pazarlık
yapmak mı siyasi sorumluluk? İMO Genel Kurulu'nda devrimcilere
saldırmak mı siyasi sorumluluk? Devrimcileri açık açık polise şikayet
etmek mi siyasi sorumluluk? Engin Çeber bu ülkede neden öldü sen biliyor
musun? Dilşat neden sakatlandı? Ferhat Gerçek neden sakat bırakıldı?
Çayan Birben'i, Metin Lokumcu'yu, Erdal Dalgıç'ı, Hasan Selim
Gönen'i kim katletti? Şerzan Kurt'u, Ceylan Önkol'u, Çağdaş
Gemik'i ve daha dün herkesin gözü önünde Emrah Barlak'ı
katleden kim? Senin o sorumluluk sahibi İMO yöneticilerinin devrimcilerin
üzerine saldırttığı:
POLİS.

 

           
İnşaat Mühendisleri Odası'nın bir üyesi Ankara'daki Hopa
olaylarında polisin işkencesine direndiği için kulak zarı patladı ve
senin o İMO yönetiminin ne yaptı biliyor musun? Hiçbirşey. İMO üyesi
bir devrimci faşizme ve emperyalizme karşı mücadele ettiği için F tipi
hücrede şuan. Senin odan EMO açıklama yaptı, ziyaret etti. İMO ne
yaptı biliyor musun? İnternet sitesinde yayınladıktan 2 gün sonra
kaldırdığı bir açıklama dışında
hiçbirşey!

 

           
“Örgüt- siyaset ve sorumluluk bir kalemde silinip yerine İMO'yu
yönetenleri düzeniçi işbirlikçi, sendika ve sınıf düşmanı, liberal,
hakim anlayışın gericileştirdiği TMMOB'un sorumluları olarak
suçlamaları iyi bir
zemin...”

 

           
Sen bu memlekette örgütten kaç yıl ceza alıyor biliyor musun? Senin o
savunduğun İMO yöneticileri bize “amerikan ajanı, aydınlıkçı,
faşist...” derken sorumluluk anlayışınızı nerede unutmuştunuz?
Bizim bir tane bile açıklamamız yoktur ki içinde İMO yönetimini
“sınıf düşmanı, işbirlikçi, liberal” olmakla
nitelendirilsin. Biz senin gibi kafamızda ne idüğü belirsiz bir kavram
kargaşasının ışığında yazılmış bir yazının orasına
“toplumsal mücadele” burasına “yeni insan
modeli” 
yerleştirmiyoruz.

 

           
İMO yönetimi ve TMMOB yönetimi reformisttir. İcazetçidir, mücadeleden
kopuktur, emperyalizmin ideolojik, politik saldırısına cevap
verememiştir, giderek halkın saflarından uzaklaşmıştır, kitlesinden,
üyesinden kopmuştur, toplantı salonlarının dışına çıkamaz
olmuştur. Ama devrimcilere, hakkını arayan emekçilere aslan kesilmiştir.
Herşey apaçık
ortadadır.

 

           
“Bu ağır baskı ve yasaklar sürecinde demokratik mevzileri savunmak
sorumluluğunda olanlar İMO'ya dönük bu talihsiz olay karşısında
İnşaat Mühendisleri Odası'nın, bilimin ve tekniğin ışığında,
emekten, halktan, yana çalışma yürüten Birliğimizin yüzakı odalardan
biri olduğunu unutmaz...sapla samanı
karıştırmaz...”

 

           
Sayın Cengiz Göltaş sizin o “ağır baskı yasaklar süreci”
dediğinize faşizm denir. Ve biz onu gazete sayfalarından okumuyoruz, oda
lokallerinden, Teoman Öztürk Salonu'ndan, Kocatepe Kültür Kongre
Salonu'ndan bakmakla anlaşılmaz o dediğiniz şey. İvme
Dergisi'nin 3 yayın kurulu üyesi hala tutukludur. Yazı İşleri
Müdürü tecrit hücrelerinden yeni
çıkmıştır.

 

           
AKP DDK raporundan sonra geçen sene bu zamanlarda çıkardığı Kanun
Hükmünde Kararnamelere açıktan TMMOB'yi hedef aldı. Bunun ne büyük
bir saldırı olduğunu bağıra bağıra ilan ettiniz yedi düvele. Bir
senedir katıldığımız her kurultayda, genel kurulda somut adımlar
önerdik, hiçbirine yanaşmadınız (Bkz. ÜİMMŞP Kurultayları, Demokrasi
Kurultayları, Genel Kurul tutanakları). Saldırının çapını ölçüp
durdunuz.

 

           
Sizin o beğenmediğiniz Cansel Malatyalı işini, hakkını geri almak için
170 gündür sokakta, 100 gündür gece-gündüz sokakta. Direniyor. Tek bir
şeye güvendi; kendi haklılığına. Sonuç alıncaya kadar da direnecek. O
kadar yaygara kopardınız TMMOB elden gidiyor diye, bırakın 170 gün
direnmeyi, karda kışta, yazın sıcağında, hırlının hırsızın,
sarhoşun içinde, gözaltılara, saldırılara direnmeyi... 1 saat sokakta
oturabildiniz mi? Durun durun cevabı biliyoruz: “ Kitle hazır
değil!”. Bu  durum Cansel Abla için de geçerli. Hatta
bırakalım kitleselliği kendi mesai arkadaşlarından bile şeref ve
haysiyetini satanlar çıktı. Ama O binlerce kişinin imzasını aldı, on
binlerce bildiri dağıttı tek başına. Son 6 ayda TMMOB'dan daha fazla
gündem yarattı, basında yer aldı. Sizin o Birgün Gazetenizdeki sansüre
rağmen orada bile 2 defa haber oldu. Birincisi; Cansel Abla'nın
direnişi bıraktığı ile ilgili 57. günde yapılan YALAN haber (Yalan
olduğunu ispatlamama gerek yoktur herhalde), ikincisi de; zatı alinizin
yazısıyla yapılmış ikinci YALAN haber. Bu ikincisi neden yalan? Çünkü
haberde işgal yapan arkadaşların ve Cansel Abla'nın odadaki eşyalara
“fiziki şiddet” uyguladığı yazıyor. Fakat işin aslı bizim
arkadaşlarımız polise direnirken bu eşyalar “fiziki şiddete”
maruz kalıyor. Ayrıca polisin “fiziki şiddetini”de
sansürlemiş  Birgün gazetesi. Arkadaşlarımızın kırılan
kemiklerini yazmamış. Siz bilir misiniz emin değilim ama biz polis
çağırmayız, bunun yerine polise direnmeyi tercih
ederiz.

 

           
Yazınızın sonunda TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı'dan güzel bir
alıntı yapmışsınız, altına imzamı atarım: “TMMOB ve
Odaları'nın mekanları hiçbir kimsenin, şahsın, grubun, kendi
egolarını tatmin etme yeri değildir.” Bu alıntıdan sonra keşke
Mehmet Soğancı'nın ve kendinizin kaç yıldır oda yönetimlerinde yer
aldığınızı da bir
yazsaydınız.

 

           
İMO yönetimine ve TMMOB'daki hakim anlayışa ve onun her çeşit
uzantılarına sesleniyorum; durmadan “bir siyasi grubun
amaçları”, “TMMOB'u yıpratmak isten bir grup” gibi
ifadeler kullanmanıza gerek yok. Biz tüm odaları devrimcileştirme
iddiasındayız. Bulunduğumuz her yerde yanlışlarınızı teşhir
edeceğiz. TMMOB'un mücadele tarihine sahip çıkıyoruz. Bu tarihi
büyüteceğiz. Reformist, uzlaşmacı, emek düşmanı politikalarla,
demokrasi mücadelesi, sınıf mücadelesi ilerletilemez, AKP saldırıları
püskürtülemez. AKP'nin odaları ele geçirmesini izin vermeyeceğiz,
direneceğiz. Boşuna amaçlarımızı sis perdelerinin ardına gizlemeye
çalışmayın. Yazın: “TMMOB'da bizi alaşağı etmeye çalışan
İvmeciler”

 

           
Evet binayı işgal ettik, pankart astık. Yine asacağız, yine işgal
edeceğiz. Başımızı asla eğik göremeyeceksiniz. Seçimlerde kaybedip
halay çekeriz biz, dayak yeriz, tutuklanırız, işkence görürüz ama aman
dilemeyiz. “Biz Marksizim-Leninizmi sizin yaptığınız gibi
entelektüel gevezelik yapmak için öğrenmedik.” Polisin kırdığı
kapıları (polis tutanağında da yazıyor) koltukları, masaları, sanki
devrimciler kırmış gibi gösterdiğiniz için
utanmalısınız.

 

           
Biz kardeşim, başımız dik yürüyeceğiz. Soranlara “Evet bu
binayı biz işgal ettik” diyeceğiz. Peki siz “evet biz
devrimcilerin üzerine işkenceci polisleri saldırttık.” diye
başınız dik yürüyebilecek misiniz?

 

 

align="right">Barış ÖNAL

Sİncan 1 Nolu F Tipi
Hapishanesi

 

BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ ODASI 1. OLAĞAN GENEL KURULU

BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ
ODASI 1. OLAĞAN GENEL KURULU

8-9 Eylül 2012
İMO
Rüştü Özal Salonu - Necatibey Cad. No:57 Kızılay/Ankara
/>Seçim: 9 Eylül 2012 (EMO Genel Merkezi Hizmet Binası - Ihlamur Sok.
No:10/1 Kızılay/Ankara
)

src="http://bmo.org.tr/wp-content/uploads/2012/08/bmo-genel-kurul-ilanı-115_150.jpg"
style="width: 500px; height: 652px;" />

Mülteci kampı mı askeri eğitim ve mühimmat kampı mı? / Nihal Kemaloğlu

Mülteci kampı mı askeri
eğitim ve mühimmat kampı mı? / Nihal Kemaloğlu

Bir yıl önce
Antakya'da geçici çadır kentte kalan Suriyeli mültecileri ziyarete
gelen Angelina Jolie, 'Hoş geldin dünyanın iyilik meleği'
pankartıyla karşılanıp küresel vicdana fotoğraflar yollanırken bir
yıl sonra CHP'li milletvekilleri ve gazetecilerin Antakya'daki
Apaydın kampına girmelerine izin yoktu.
Geçen süre zarfında
Hatay'daki bazı mülteci kampları 'yasak askeri kamplara'
dönüşürken Türk gazetecilere ve vekillere kapıları
kapalıydı...  
Özgür Suriye Ordusu'nun askerlerinin
kaldığı Apaydın kampıyla ilgili dün Dışişleri Bakanı o kampın
'farklı ve özel bir satüsü' olduğunu açıkladı.
Bir
yılı aşkın Türkiye topraklarında Suriye'deki iç savaştan kaçan
'mülteci' sayısı 8 çadır kent, konteyner kent olmak üzere 80
bini aşarken, Apaydın kampındaki bu 'aşırı güvenlikçi'
uygulamanın sebebini Dışişleri Bakanı 'askerlerin olduğu kampların
ziyareti için kalanların da olurunun alınması gerekir' diye ifade
ediyordu...  
Bianet'ten Ayça Söylemez, Antakya
Merkez'den 40 km. uzaktaki kampın kapısına milletvekilleri ve diğer
gazetecilerle vardıklarında içeriye kesinlikle giremeyeceklerinin
söylendiğini ve kampın fotoğrafını çekmeye kalktıklarında içeriden
çıkan Özgür Suriye Ordusu'nun kamuflajlı askerlerinin kendilerini
iterek çıkarttığını bildiriyordu.
Bu arada kamptan çıkan
küçük bir askeri birliğin komutanı, kamplarda askeri eğitim
verildiğini, gündüz savaşa gidip gece Türkiye'ye döndüklerini
anlatıyordu.
Anlaşılan yabancı basında yer aldığı üzere
Apaydın kampı  Suriyeli muhaliflere ve diğer silahlı güçlere
'eğitim verilen, silah sevkıyatının yapıldığı' askeri
merkezlerden biriydi.
O zaman Hatay'ın çeşitli muhalif silahlı
güçlerin üssü olduğu, sabah gidip akşam döndüğünü yazan dış
kaynaklı haberler doğru muydu?
Pazar günü Vatan Gazetesi'nden
Kenan Butakın, Özgür Suriye Ordusu'nda savaşan, Türkiye'ye
kaçak girmiş, Hatay merkezde 600 TL'ye ev tutmuş Suriye vatandaşıyla
yaptığı söyleşide de ailesiyle kaldığı evden akşamları sınırı
aşıp gidip savaştığını, sabah gelip evinde dinlendiğini
söylüyordu. 
Suriye'de öldürüldüğü iddia edilen eski
TRT Muhabiri Cüneyt Ünal dün yayınlanan El-İhbariye televizyonundaki
röpotajında Suriye'ye Kilis'ten Libyalı, Çeçen, Katarlı ve
Suudi silahlı gruplarla kaçak girdiğini anlatıyordu...
Demek ki
Suriye sınırı mükerrer kaçak giriş ve çıkışlara açıktı ve devlet
güçleri gelenlerin 'mülteci mi' yoksa 'savaşıp gelen kaçak
Suriyeli muhalif mi' olduğunu denetlemekten çok uzaktı.
Ve
mülteci ve muhalif görüntüsünde Türkiye'ye sızmak isteyen küresel
cihatçı terörist kadroları da zorlayacak bir sınır güvenliğimiz
kalmamıştı.
Diğer yandan kamplara yerleştirilen mültecilerin
başka yerlerde yaşamaları güvenlik gerekçesiyle yasakken Hatay'da ev
kiralayıp oturan ve çevrede kaygı yaratan ve kendilerini Özgür Suriye
Ordusu askerleri diye tanıtarak silahlı çatışmalara katılmaları
'BM mülteci hukuk mevzuatına' oldukça aykırıydı. />Şüphesiz ki kanlı bir iç savaştan kaçmış çaresiz insanlara kucak
açmak, onların yaralarını sarmak ve yaşadıkları travmayı aşmalarına
yardımcı olmak, hele  akrabalık ilişkileri içinde olduğumuz Suriye
vatandaşları için insani ve ahlaki bir yükümlülüktür.
Ama ne
topraklarımıza sığınıp geceleri sınırı aşıp giden, sabah geri
dönen silahlı güçleri ne de 'askeri eğitim yapılan' gizemli
kampların varlığını, Suriyeli sığınmacılara insani yardım diyerek
örtbas edebilirdik!
El-Kaideli militanlar, ABD gazetelerine 'günde
kaç kelle aldıklarını ya da Türkiye'den kuryeyle paralarını nasıl
teslim aldıklarını' Antakya mahreçli haberlerde anlatıyorlardı ve
biz de ancak dünyayla eşzamanlı duyuyorduk.

Kaynak:
Akşam

Adli Tıp’tan Hediye Aksoy’a ‘cezaevinde ölebilir’ raporu!

Adli Tıp'tan Hediye
Aksoy'a 'cezaevinde ölebilir' raporu!

Adli Tıp Kurumu bir
skandala daha imza atarak, görme engelli ve kanser hastası Hediye
Aksoy’un “sağlık koşullarının cezaevinde kalmasına uygun
olduğunu” savundu.

Görme engelli ve kanser hastası Hediye
Aksoy için Adli Tıp Kurumu tarafından cezaevinde kalabilir raporu verildi.
Raporda, Aksoy'un ileri derecede görme engelli olduğu yazılmasına
rağmen, sağlık koşullarının cezaevinde kalmaya uygun olduğu ileri
sürüldü. Raporun detayları ise, Aksoy'a ve avukatına tebliğ
edildiğinde ortaya çıkacak.

Bir patlama sonucu 18 yıl önce
gözlerini kaybeden Hediye Aksoy, 8 yıl boyunca tedavisi yapılmadan
cezaevinde tutuldu. 1998 yılında afla cezaevinden çıkan Aksoy 2007
yılında üzerine ifade olduğu gerekçesiyle tutuklandı. İkinci kez
tutukluluğu süresinde de tedavi olmayan Aksoy cezaevinde bu defa kanser
hastalığına yakalandı. Doktor raporlarında "Yüzde 85 engelli
olması, yaşamını tek başına sürdüremeyeceği ve kanser tedavisinin
tutukluluk koşullarında yapılmayacağını" belirtilen Aksoy,
başvurulara rağmen hala Bakırköy Kadın Tutukevi'nde tutuluyor.
Serbest bırakılması için yapılan başvurulara cevap verilmeyen Aksoy,
tedavi adı altında ring aracı ile hastaneye götürülürken daha fazla
zorluk çekiyor. Aksoy en son hastaneye götürülmesi gerekirken saatlerce
ring aracında bekletilmişti.

Kaynak: ANF

Rachel Corrie "Kazara" Ölmüş!

Rachel Corrie "Kazara"
Ölmüş!

Gazze'deki yıkımı engellemeye
çalışırken buldozerin altında kalarak hayatını kaybeden Corrie'nin
ailesinin İsrail'e açtığı dava sonuçlandı; mahkeme ordunun suçsuz
olduğuna karar verdi.

src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/39727/490/294" width="490"
/>

İsrail Hayfa'daki mahkeme, Gazze'de buldozerin
öldürdüğü insan hakları savunucusu Rachel
Corrie
'nin "isteseydi kurtulabileceğini" söyleyerek
olayın kaza olduğuna hükmetti.

Hakim Oded
Gershon
'a göre, 16 Mart 2003'te Filistinlilerin evlerini
yıkmaya gelen buldozerin önüne geçerek yıkımı durdurmaya
çalışırken hayatını kaybeden 23 yaşındaki ABD'li barış
eylemcisi Corrie'nin ölümünde İsrail devletinin sorumluluğu
yok.

Corrie ailesinin avukatı Hüseyin Ebu Hüseyin,
mahkemenin insan hakkı ihlallerini "onayladığını"
söyledi.

"Savaş faaliyeti sırasında
öldü"

Corrie'nin annesi Cindy ve babası Craig, İsrail
Savunma Bakanlığı'na ihmal suçlamasıyla dava
açmıştı.

Ailesi, İsrail'in Corrie'yi kasıtlı ve yasalara
aykırı olarak öldürdüğünü, güvenilir ve kapsamlı bir soruşturma
yapılmadığını savunuyordu.

BBC'nin haberine göre,
Corrie'nin ölümünü "üzücü bir kaza" olarak niteleyen
yargıç, olayın "savaş faaliyetleri sırasında" meydana
geldiğini belirtti.

Corrie, Uluslararası Dayanışma Hareketi
üyeleriyle birlikte Gazze'nin güneyindeki Refah kentinde
Filistinlilerin evlerini yıkmaya çalışan orduya ait buldozerleri
engellemeye çalışmıştı.

İsrail ordusunun yaptığı
soruşturmada da Corrie'nin ölümünde İsrail askerlerinin suçu
olmadığı sonucuna varılmıştı. İsrail ordusu, bu bölgede
militanların bulunduğunu ve protestocuların buraya girmemesi gerektiğini
savundu.

Soruşturmada buldozer operatörünün Corrie'yi
görmediği ve eylemcinin, üzerine moloz düşmesi sonucu öldüğü iddia
edildi.

Olay günü çekilen fotoğraflarda Corrie, fosforlu yelek ve
elinde megafonla bir buldozerin önünde görülüyor.

Guardian
gazetesinin href="http://www.guardian.co.uk/world/2012/aug/28/rachel-corrie-verdict-accident-judge?newsfeed=true"
target="_blank">haberine göre, mahkemede de buldozer sürücüsünün
Corrie'yi görmediği ifade edildi.

Gazeteye konuşan görgü
tanığı Richard Purssell ise "Sürücünün onu
görmemiş olması imkansız. Kepçe toprağı kaldırdığında, Rachel de
toprakla birlikte havaya kalktı. Sürücü yavaşlamadı bile, üzerine
sürmeye devam etti, sonra da kepçeyi yere çevirdi"
dedi.

Jerusalem Post gazetesinin href="http://www.jpost.com/NationalNews/Article.aspx?id=282862"
target="_blank">haberine göre, Corrie'nin annesi Cindy
Corrie
kararı duyunca çok incindiğini
söyledi.

"Başından beri askerleri koruyan ve cezasızlığın
hüküm sürdüğü bir sistem olduğu açıktı. Şimdi mahkemenin de bu
sistemin içinde olduğunu gördük."

Kaynak:
bianet.org

Bu da İngiltere'deki kentsel dönüşüm: 'Şehirleri yoksullardan temizleyin'

Bu da İngiltere'deki
kentsel dönüşüm: 'Şehirleri yoksullardan temizleyin'

class="makale-govde">
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/imagecache/haber_resmi_v4/images/konut_1.jpg"
title="" width="560" />

İngiltere’de yaşanan konut
krizine çözüm olarak, dar gelirli ailelerin düşük kira bedeli
karşılığında kaldığı sosyal konutların satılması önerildi.
Kentsel dönüşüm adı altında dile getirilen bu öneriyle "sosyal
temizlik" yapılacağı iddia edildi.

Yalnızca
Türkiye’de değil, pek çok ülkede devam eden kentsel dönüşüm
projelerine bir yenisi de İngiltere’den geldi.

Bir düşünce
kuruluşu hükümete sunduğu projede, emekçi ailelerin yaşadığı sosyal
konutların satılmasını önerdi. Bir “sosyal temizlik” projesi
olarak değerlendirilen bu öneri, şehirlerin yoksul insanlardan
arındırılmasına yol açacağı gerekçesiyle tepkiye yol
açtı.

İngiltere’de yaşanan konut krizine çözüm olarak, dar
gelirli ailelerin düşük kira bedeli karşılığında kaldığı sosyal
konutların satılması önerildi. Bu durum 1970’lerde yapılmış olan
bu konutların, ülkede artan konut ihtiyacına karşılık hareketlenen
emlak piyasası için zengin müşterilere satılabilecek cazip metalar
haline geldiğini gösteriyor.

“Sosyal konutlar
satılsın”

İngiltere’de bulunan Policy Exchange
adlı kuruluş, yeni konutların finansmanı için İngiltere genelinde tüm
pahalı sosyal konutların satılmasını talep etti.

Policy
Exchange’in “pahalı sosyal kiracıları sonlandırma”
başlığıyla yayımladığı raporunda, bu konutların boş olması halinde
piyasadaki en yüksek özelliklere sahip 170 bin sosyal konut inşa etmek
için 4,5 milyar avro yaratılabileceği iddia edildi.

Policy Exchange,
söz konusu bu sosyal konutların boşaltılmasıyla beş yıl içinde konut
bekleme listesinde yer alanların 600 bine düşürülebileceğini ileri
sürdü.

Raporu kaleme alan Alex Morton’a göre, “Sosyal
konut kiracıları tabiî ki başlarını sokacak bir çatıyı hak ederler,
ancak birçok insanın maddi gücünün yetebileceğinden fazlasını hak
etmezler. Özellikle pahalı sosyal konut kiracılarının varlığı, daha
az sosyal konut ve pek çok ihtiyaç sahibi insanın gittikçe uzayan bekleme
listelerinde yer alması anlamına gelir.”

Dromey:
“Bu öneri konut krizine cevap değil”

İngiltere
Konut Bakanı Grant Shapps, söz konusu rapordaki önerileri desteklediğini
ifade ederken, gölge bakan olarak bilinen Jack Dromey ise pahalı sosyal
konutların satılması önerisinin konut krizine yönelik bir cevap
olamayacağını ifade etti. Dromey konuyla ilgili yaptığı açıklamada,
İngiltere’nin daha fazla konuta olan ihtiyacını gündeme getiren bu
raporun, emekçi aileler için ödenebilir kira bedeline sahip olan bu
konutların satılmasının konut ihtiyacına cevap olamayacağını dile
getirdi.

Hükümetin banka bonus vergisiyle 25 bin yeni uygun fiyatlı
evi finanse etmek için bir an önce harekete geçmesi gerektiğini söyleyen
Dromey, böylece işsiz olan inşaat işçilerine yeni iş alanları
yaratılması gerektiğini ifade etti.

Orr: “Şehirlerin
emekçilerden temizlenmesi isteniyor”

Diğer taraftan bir
“sosyal temizlik” projesi olarak caddelerin, sokakların fakir
insanlardan arındırılması anlamına geldiği için halkın büyük
tepkisine yol açan bu öneriyi değerlendiren NHF CEO'su David Orr,
Policy Exchange tarafından sunulan önerinin “temelden kusurlu”
olduğunu belirtti.

David Orr, bu önerinin aslında şehir
merkezlerinden ve kasabalardan, piyasadaki yüksek fiyatlar nedeniyle konut
satın alamayan veya kiralayamayan pek çok emekçi aileden temizlenmesi
anlamına geldiği uyarısında bulundu. Ayrıca Orr, raporun birçok
insanın bu evleri satın alabilecek durumda olmadığını göz ardı
ettiği için eleştirdi.

Kaynak:
sol.org.tr

 

Roseteks İşçileri Polis Barikatını Aştı

Roseteks İşçileri Polis
Barikatını Aştı

src="http://halkinsesi.tv/images/stories/haber/Agustos2012/ist-roseteks-iscileri-20120826-k.jpg"
style="float: left; margin-left: 10px; margin-right: 10px;" />İşçiler
Direnmeye Devam Ediyor

 

8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü’nde hiçbir hakları ödenmeden işten çıkarılan
Roseteks işçileri tam 6 haftadır patronlara ait Köşebaşı isimli
Restaurantın Levent şubesi önünde direniyorlar.

Patronlar önce
tazminatların bir kısmını ödemek istediler. Daha sonra ise daha az
maaliyetli bir çözüm buldular. Önce işçilerin evleri basılarak,
işçiler teker teker gözaltına alındı. İşçiler bu baskılara boyun
eğmeyip eylemlerini sürdürünce bu kez önleri yüzlerce polisle kesildi.
Leventte adeta gayrı resmi bir olağanüstü hal ilan edildi. Yüzlerce
polis, panzerler eşliğinde Levent Köşebaşına giden tüm yolları
kapatarak işçilerin eylem yapmasını engelemeye çalıştı.

Levent
Köşebaşına yönelik protestoyu angellemek için İstanbul polisi adeta
seferber oldu .

İşçiler, “İşçilere Değil
Hırsızlara Barikat”
sloganıyla tam 2 hafta polis
barikatını zorladılar. Onlar her zorladıklarında polis sayısı
artırıldı. İşçilerin haklarını gasp eden patronlar işçilerden
çaldıklarıyla lüks lokantalar açıp keyiflerini sürerken, haklarını
isteyen işçiler savcı-polisi işbirliğiyle susturulmaya çalışıldı.
Ama işçiler yılmadılar. Haklı ve meşru mücadelelerini “
İşçiyiz  Haklıyız Kazanacağız” şiarıyla
sürdürdüler.

İşçiler hakları için 26 Ağustos Pazar günü bir
kez daha Levent Köşebaşı önündeydiler. Bu kez yaratıcılıklarıyla
polis barikatını aşmayı başararak Restaurantın önüne kadar
ilerlediler. Paniğe kapılan polis, restaurantın güvenlik görevlileriyle
birlikte müdahele ettiğinde artık çok geçti. Sıktıkları biber gazı
da işçilerin lokantanın önüne ulaşmalarını
engelleyemedi.

İşçiler tam 2 saat boyunca sloganlar ve marşlarla
eylemlerini sürdürdüler. Polisin getirdiği takviye güçte işçilerin
haklı mücadelesini engeleyemedi. Tam 50 işçiye karşı 500 polisin
oluşturduğu barikat, işçilerin haklı ve meşru mücadelesi karşısında
bir kez daha yenildi.

Roseteks işçileri mücadelelerini sürdürmeye
devam edecekler. Her hafta sonu saat 19.-21.30’da Levent Köşebaşı
önünde haklarını alıncaya kadar direnecekler. Herkesi bu mücadeleye
destek vermeye, direnişin onurunu paylaşmaya çağırıyoruz.

class="sig"> href="http://halkinsesi.tv/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-1.jpg"
rel="lightbox.sig0" target="_blank"
title="ist-roseteks-iscileri-20120826-1"> alt="ist-roseteks-iscileri-20120826-1"
src="http://halkinsesi.tv/plugins/content/plugin_sige/showthumb.php?img=/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-1.jpg&width=200&height=200&quality=80&ratio=1"
/>
href="http://halkinsesi.tv/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-2.jpg"
rel="lightbox.sig0" target="_blank"
title="ist-roseteks-iscileri-20120826-2"> alt="ist-roseteks-iscileri-20120826-2"
src="http://halkinsesi.tv/plugins/content/plugin_sige/showthumb.php?img=/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-2.jpg&width=200&height=200&quality=80&ratio=1"
/>
href="http://halkinsesi.tv/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-3.jpg"
rel="lightbox.sig0" target="_blank"
title="ist-roseteks-iscileri-20120826-3"> alt="ist-roseteks-iscileri-20120826-3"
src="http://halkinsesi.tv/plugins/content/plugin_sige/showthumb.php?img=/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-3.jpg&width=200&height=200&quality=80&ratio=1"
/>
href="http://halkinsesi.tv/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-4.jpg"
rel="lightbox.sig0" target="_blank"
title="ist-roseteks-iscileri-20120826-4"> alt="ist-roseteks-iscileri-20120826-4"
src="http://halkinsesi.tv/plugins/content/plugin_sige/showthumb.php?img=/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-4.jpg&width=200&height=200&quality=80&ratio=1"
/>
href="http://halkinsesi.tv/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-5.jpg"
rel="lightbox.sig0" target="_blank"
title="ist-roseteks-iscileri-20120826-5"> alt="ist-roseteks-iscileri-20120826-5"
src="http://halkinsesi.tv/plugins/content/plugin_sige/showthumb.php?img=/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-5.jpg&width=200&height=200&quality=80&ratio=1"
/>
href="http://halkinsesi.tv/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-6.jpg"
rel="lightbox.sig0" target="_blank"
title="ist-roseteks-iscileri-20120826-6"> alt="ist-roseteks-iscileri-20120826-6"
src="http://halkinsesi.tv/plugins/content/plugin_sige/showthumb.php?img=/images/stories/HaberResim/2012/AGUSTOS/20120826-ist-roseteks-iscileri/ist-roseteks-iscileri-20120826-6.jpg&width=200&height=200&quality=80&ratio=1"
/>

class="sig_cont_0">Kaynak:
halkinsesi.tv

Halk Cephesi Uluslararası İlişkiler Komitesi, Açıklama: 02

Halk Cephesi Uluslararası
İlişkiler Komitesi, Açıklama: 02

src="http://halkinsesitv.com/images/stories/Logolar/HC-UluslararasiIliskiler-LOGO.jpg"
/>

Açıklama No  :
2

Tarih           
: 27.08.2012

 

SURİYE’DE VE
HATAY’DA HALKA SALDIRANLAR EMPERYALİSTLER VE İŞBİRLİKÇİSİ
AKP’DİR.

Emperyalizmin Suriye’ye saldırıları
sürüyor. Emperyalistler silahlandırdıkları işbirlikçileri
aracılığıyla Suriye’yi teslim almaya çalışıyor. Esat ve BAAS
yönetimini yıkmaya çalışıyor. Çünkü Suriye emperyalizmin
politikalarının önünde engeldir. Çünkü Suriye iradesini ve
topraklarını emperyalizme teslim etmemiştir. Çünkü Suriye’nin
topraklarında emperyalist üsler, füze radarları, askerler ve ajanlar
cirit atmaz. Çünkü Suriye’nin toprakları CİA’nın işkence
uçaklarına, başka halkları bombalayan uçaklara kapalıdır. Bunun için
de yıkılması gerekmektedir. Ama emperyalizm bunu tek başına
başaramamakta ve bu nedenle işbirlikçileri kullanmaktadır. AKP bu göreve
çoktan taliptir ve isteklidir. Aynı geçmişte DP’nin NATO’ya
girebilmek için 4.500 askeri ölüme göndermesi gibi AKP’de ülkemizi
emperyalistlerin karargâhı haline getirmiş ve saldırı üssü
yapmıştır. Peki niçin? Emperyalist efendilerin ağzından çıkacak bir
AFERİN için. Nitekim bekledikleri aferini geçen günlerde Amerika
Dış İşleri Bakanı Clinton’dan duydular.

AKP açıkça
emperyalizmin saldırısı içinde olduğunu itiraf etmiyor. Suriye’ye
saldırılardaki rolünü saklamaya çalışıyor. Ama gerçekler ortaya
çıkıyor.

  • Suriye’ye saldıran işbirlikçiler
    Türkiye’de de üsleniyor.
  • İşbirlikçilere
    silahlar Türkiye üzerinden gönderiliyor. Tank, uçaksavar gibi silahlar
    dahil her türlü silah, her türlü yöntemle işbirlikçilere
    gönderiliyor.
  • Sağlık Bakanlığı ret ediyor
    (zaten kabul etmesini beklemiyoruz) ama ambulanslar işbirlikçilere silah
    gönderilmesinde kullanılıyor. Bu noktada da Sağlık Bakanlığının
    açıklama yapması gereken bir durum vardır; Suriye’ye giden bir
    ambulansın kaza yapıp içindeki silahların yola saçıldığı doğru
    mudur?
  • Geçen günlerde gazetelerin internet
    sitelerinde izlediğimiz bir videoda, Suriye askerlerini katleden
    işbirlikçilerin Türkçe konuştuğu duyuluyor. Suriyeli işbirlikçiler ne
    zamandan beri Türkçe konuşmaya başladı?
  • Yine
    izlediğimiz başka bir görüntü ve Yurt Gazetesinde yayınlanan saldırı
    fotoğrafında işbirlikçilerin Suriye karakolunu basmada kullandıkları
    aracın kasasında Allah Korusun yazdığı görülmektedir. Ne
    zamandan beri Suriye’de Türkçe yazan, Türkiye plakalı araçlar
    kullanılıyor?
  • Türkiye istihbaratı ve ordusuna
    ait subaylar ve ajanlar Suriye ordusuna saldırılar yapıyor
    mu?
  • Suriye hapishanelerinde MİT ajanları var
    mı?
  • Suriye hapishanelerinde Türkiye ordusundan
    asker ve subaylar var mı?
  • Ülkemizde nerelerde
    işbirlikçiler eğitilmektedir? Basından öğrendiğimiz kadarıyla
    işbirlikçiler Hatay’da, Yayladığı’nda, Adana’da,
    İskenderun’da, İstanbul’da ve Ankara’da
    eğitilmektedir.
  • Bir kez daha AKP’nin
    uşaklığı tescillendi ve Suriyeli işbirlikçi askerlerin kaldığı
    kamplara CHP Milletvekilleri alınmadı. Neden? Sizin geçmişinizden
    emperyalizmin üslerine izinsiz giremediğinizi biliyoruz. İncirlik üssüne
    Amerikan çavuşunun iznini almadan giremeyenler sizin Genelkurmay Başkanı,
    Bakan, Başbakanlarınızdır.
  • Neden
    işbirlikçilerin yaptığı katliamları gizleyip, Suriye Halkı ve
    ordusunun meşru hakkı olan anavatanını koruma hakkına saldırı
    diyorsunuz? Türkiye’de TV’ler ve basın Suriye ordusunun
    işbirlikçileri temizlemesini saldırı demektedir. Neden
    saldırı? Suriye ordusu durup dururken bir ülkeye, kente mi saldırmakta,
    yoksa ülkesine saldıran işbirlikçilere karşı mı savaşmaktadır? Yani
    emperyalizm istiyor ki o istediği her yere saldıracak ama kimse
    karşısında direnmeyecek. Bunu istemekte kendilerini çok haklı ve meşru
    görüyorlar ama unutuyorlar ki direnmek halkların hakkıdır, bu hakkı
    üreten, yaratan ve kıskançlıkla koruyan halklardır.
  • Emperyalizmin ve AKP’nin saldırıları ve
    provokasyonları hem Suriye’de hem de Hatay’da sürmektedir.
    Bugüne kadar çeşitli din ve inançlardan halklarımızın birlikte ve
    hiçbir sorun yaşamadan yaşadığı Hatay’da şimdi tedirginlik
    vardır. AKP destekli teröristler halkın üzerinde terör estirmektedir.
    Hatay’da üstlenen ve kendilerine sığınmacı denen
    işbirlikçiler halka saldırmakta, terör estirmektedir. Hatırlayın
    daha bu yaz Antalya’da bir düğünde kadınlara tacizde bulunan
    Libya’yı paralı askerler düğün sahipleri tarafından dövülünce
    polis Libyalı paralı askerleri gözaltına bile almadan serbest
    bırakmıştı. Denilmişti ki; Türkiye Dışişleri Bakanlığının
    talimatı var, bir şey yapamayız.
    O zaman bu Libyalıların tatil
    için ülkemizde bulundukları söylenmişti. Oysa bu Libyalılar paralı
    asker olup Suriye’ye saldırı için ülkemize AKP ve Amerika
    tarafından getirtilmişti. Ve bunun karşılığında da kadınlarımıza,
    genç kızlarımıza sarkıntılık yapma hakkını elde etmişlerdi! İşte
    ülkemiz işbirlikçi yöneticilerinin ahlakı bu kadardır. Müslüman
    AKP’nin, Müslüman Dışişleri Bakanının ahlakı bu kadardır. O
    sarkıntılık yapan, tacizcilik yapan işbirlikçilerin
    koruyucusudur.
  • Üstelik bu paralı askerlere
    devletin tüm olanakları açıldı. Hatay’da nerede ise halk
    hastanelere gidemez oldu. Çünkü bu işbirlikçilerin hastanelerde
    öncelikleri var. Aynı İstanbul’da olduğu gibi. İstanbul’da
    da Libyalı paralı askerler lüks özel hastanelerde Ülkemizin
    bütçesinden muayene ve tedavi ediliyor.
  • Ülkemizde bulunan işbirlikçilere her türlü
    suç işleme özgürlüğü sağlanmış durumda. İşbirlikçiler Alevi
    halkımızı tehdit etmekte ve sıra size de gelecek
    diyebilmektedir. Buna karşın polis hiçbir şey yapmamaktadır.
    AKP’nin polisine göre Hatay’da asayiş berkemaldır ve birkaç
    münferit olaydan başka bir şey yoktur. Halk rahatlıkla gelip şikâyetini
    yapabilir. Kimi kandırıyorsunuz? İşbirlikçilerin bizzat polis
    tarafından korunduğu açıktır. Polisin varlığı halkın huzuru ve
    güveni için değil, işbirlikçilerin huzuru ve güvenliği içindir.
    Halkın en küçük bir hak arama eyleminde bile alarma geçen, tüm
    silahlarıyla sokaklara dağılan polis nerede? Neden koca bir kentin
    kontrolü işbirlikçi haydutlara bırakıldı? Bu çapulcuları kim
    koruyor?
  • Artık işbirlikçiler açıkça
    Türkiye’de eğitilip silahlandırıldıklarını itiraf eder hale
    geldiler. Ulusal bir gazeteye röportaj veren bir kadın işbirlikçi
    Adana’da çok zorlu bir eğitim aldığını açıkladı. Yine
    NTV’de canlı yayında Türkiye’den gönderilen telsizlerin
    işbirlikçilere dağıtılması gösteriliyor.
  • CİA ajanları Adana ve Hatay’da üslenip
    silahlandırılacak işbirlikçileri belirleyip eğitiyor.
  • Suriye’de savaşan işbirlikçilere
    istihbarat Almanya, İngiltere ve Amerika’dan gitmektedir.
    Akdeniz’de bulunan Alman savaş gemisi ve Kıbrıs’taki İngiliz
    üssünün elde ettiği istihbarat anından işbirlikçilere
    aktarılmaktadır.
  • Türkiye’de İstanbul ve
    Ankara’da işbirlikçiler bizzat İngiliz ve Amerikalı danışmanlar
    tarafından eğitilmektedir. Kimdir bu danışmanlar? Ne danışmanlığı
    yapmaktadırlar? Niye bu eğitimler halktan
    gizlenmektedir?
  • Suriye’ye saldıran bloğa
    bakıldığında bile aslında her şey nettir. Suudi Arabistan, Katar, Libya
    ve Çeçenistan’dan gelen paralı askerler ve El Kaide üyeleri el ele
    emperyalizm için savaşmaktadırlar. Savaşın finansmanını ise Suudi
    Arabistan ve Katar yapmaktadır. Bu ülkeler el ele vermiş Suriye
    halklarını özgürleştirme işine soyunmuşlar! Kimi kandırmaya
    çalışıyorsunuz? Kadının insan olarak bile kabul edilmediği, tüm
    ülkenin Amerikan üssüne çevrildiği, halkın ağır bir baskı altında
    tutulduğu, en küçük bir örgütlenme ve hak arama çabasının kanla
    bastırıldığı, kadınların araç kullanma hakkı için bile mücadele
    edemediği Suudi Arabistan mı Suriye’yi özgürleştirecek? Nasıl
    özgürleştirecek? Suudi Arabistan önce kendi ülkesini, halkını
    özgürleştirsin. Vatanlarını petrol karşılığı Fransa’ya satan
    Libyalılar mı Suriye’yi özgürleştirecek? Kendi ülkelerinde Sünni
    inancı dışında hiçbir dini inanca özgürlük tanımayan ve katliam
    gerekçesi yapan Suudi Arabistan ve Katar, her dinden insanların birlikte ve
    kardeşçe yaşadığı Suriye’yi özgürleştiremez. Toprakları
    büyük şeytan Amerikanın üsleri ile dolu, en yeni silahların
    Amerika tarafından İsrail ile birlikte anında verildiği Suudi Arabistan
    Suriye’yi özgürleştiremez.

 

HALKIMIZ

Bu savaş
bizim savaşımız değildir. Bu savaş emperyalizmin politikasıdır.
Emperyalizmin halklara yönelik temel saldırı araçlarından biri
böl-yönettir. Suriye’de farklı dinden ve inançtan insanları
birbirine düşürüp yönetimi yıkmaya çalıştılar. Başaramadılar.
Saldırıları Suriye halkının direnişine çarptı. Alevi- Sünni
çatışması ya da Sünnilerin Alevilere yönelik saldırıları söz konusu
değildir. Dini farklılıklarımızı saldırı için gerekçe yapmaya
çalışmaktadırlar. Alevilerin düşmanı Sünniler değil
emperyalizmdir. Alevileri katletmeye çalışanlar Sünniler değil
emperyalizm ve onun paralı askerleri, işbirlikçileridir. Sünni
inancından halkımız kendini kullandırmamalıdır. Düşmanımız
ortaktır. Sünni inancından halkımız da Aleviler gibi sömürülmekte ve
katledilmektedir. Bugün Suriye’de saldırıya uğrayanlar sadece
Aleviler ya da Hıristiyan ve Museviler değildir. İşbirlikçilere boyun
eğmeyen Sünni inancından insanlar da katledilmektedir. Emperyalizmin dini
– imanı yoktur. Onların tanrısı paradır. Paraya taparlar ve onun
için her şeyi yaparlar. Halkları milyonlarca katletmekten zerre kadar
çekinmezler.

 

HALKIMIZ

Sorunlarımızı
kendimiz çözebiliriz. Emperyalizm bizim hiçbir sorunumuzu çözemez ve
çözmemektedir. O sadece kendi sorunlarını çözer ve emperyalizmle
hakların çıkarları ortak değil tam tersine karşı karşıyadır.
Emperyalizmden çözüm aramak kendimizi kandırmaktır. Emperyalizmin bizi
birbirimize düşürüp sömürüsünü büyütmesine izin vermeyelim. Alevi
_ Sünni çatışması değil, Emperyalizmin Suriye’ye saldırısı
vardır. Öfkemiz ve tepkimiz emperyalizme dönük
olmalıdır.

 

HALK
CEPHESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER
KOMİTESİ

Kaynak: halkinsesi.tv