14 Ağustos 2012 Salı

Su misali / Nihal KEMALOĞLU

Su misali / Nihal
KEMALOĞLU

Su havzalarının üstünde kentsel dönüşümün
yükseldiği, oto yolların uzandığı, sanayi atıklarının akarsuları
köpüklü zehir yatağına dönüştürdüğü ülkemizde, dünyada eşi
benzeri olmayan  'damacana' su sisteminin beş markası
'sağlığa uygunsuz' bulunmuştu.
Sağlık
Bakanlığı'nın denetimler ve analizler sonunda İstanbul'da
damacana dolumu yapan beş markanın ardından diğer illerde de 15 firmanın
adını açıklayarak 'sağlığa uygunsuzluğunu' ilan etmiş ve
yaklaşık 300 firmanın etkin olduğu 'ambalajlı su piyasaları'
sallanmıştı.
Oysa şimdiye dek merdivenaltı/gecekonduvari dolum
tesislerinde 'etiket üzerinde yazılı kaynaktan' alındığı iddia
edilen sular mükerrer defa kullanılmış damacanaların 'deterjanla
dezenfeksiyonu' neticesinde doldurularak piyasalara arz edilirken
sıhhiliğinden sual edilemiyordu... 
Ve Sağlık
Bakanlığı'nın analizlerinde damacana sularında insan dışkısına,
koliform bakterisine rastlanınca, gelişmiş plastik teknolojilerine sahip
su şirketleri onca yıldır kullanılan plastik damacana ambalajının
kanserojen madde içerdiğini açıklamıştı... 
Böylece
medyamızın yardımıyla kamuoyunun dikkati 'sağlıklı suya'
çekilirken bizler de daha pahalı ama 'güvenilir suya' doğru
yönlendirilmeye başlamıştık...
Çünkü  temel insan hakkı
'suyun' paralı bir ürüne çevrilmesini küresel kent İstanbul
başta olmak üzere halkımız pet şişe içme suyuna nazaran daha ucuz olan
'damacana suyu' ile uzun yıllardır tecrübe etmiş ve çeşme
suyunun içildiği dönemleri hafızadan silmiştik...
Küresel su
tekellerinin Avrupa dahil yayılmacı ve tekelci coğrafyasına mecburen
dahil olurken yerel damacana firmalarının hijyen sınırlarından anca
haberdar edilmiştik...      
Demek ki
medyada 4 milyar TL'ye yakın olduğu yazılı içme suyu piyasasının
yüzde 50'sine sahip yerli ortaklı küresel markaların kapsama alanı
artırılacak ve küçük, orta ölçekli esnaf firmalar da epeyce kenara
çekileceklerdi.
Suyun özelleştirilmesinde 'mahalle damacana su
bayi devri' kapanırken teknoloji devrimi plastik ambalajda
'hijyeni' garanti ülkemizin doğal su kaynaklarından
'bedavaya' doldurulmuş suyu küresel bir markanın adı altında
satın alıp içecektik.
Çünkü dünyanın sayılı su kaynaklarının
üstünde oturan ve küresel güçlerin 2040 jeo-stratejik raporlarında adı
geçen Türkiye'nin büyük kentlerinin kalitesi düşük çeşme
sularından alüminyumdan arseniğe çeşitli organik ve inorganik
kirliliklerle dolu sular akıyordu.
Açıkçası halkın sağlıklı
suya erişimi için yegane yol olarak suyun 'özelleştirilmesini'
dayatan küreselleşmeye derelerini HES yaparak 'elektrik
üreteceğiz' diye 49 yıllığına içme suyu kullanma ve satış
hakkını devrederek uyan Türkiye'nin...
Bu hız ve hırsıyla 2040
yılına kadar tatlı su kaynaklarını kurutacağını herhalde ABD Ulusal
İstihbarat raporu bile öngörememişti...
Dağların arasından akan
derenin kenarında yaşayanlara bile kontörlü su sayacı takılacak ve pet
şişe ya da yeni nesil plastikte ozon geçirilmiş suyu
tüketeceklerdi...
Çünkü devletimiz Trabzonspor dahil yeni HES
yatırımcıları ve tekellerine, güvenlik kuvveti bulundurma yetkisi kanunu
çıkartmış ve suyun yanına yani 'özel mülkiyete' yaklaşanı
'etkisiz hale getirmekle' görevlendirmişti...
Ve artık
halkımız suya harcayacağı parasına göre güvenilir, sağlıklı ama
'pahalı' suyu mu yoksa koliform bulaşıklı kanserojen ambalajlı
'ucuz' suyu mu tercih ederdi bilemezdik...
Ama artık hepimiz 74
milyon su tüketicisi olmuştuk...

Kaynak: Akşam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder