28 Ağustos 2012 Salı

Tutuklu Mühendis Barış Önal'dan Cengiz Göltaş'a Mektup

Tutuklu Mühendis Barış
Önal'dan Cengiz Göltaş'a Mektup

Sayın Cengiz
Göltaş,

 

           
4 Ağustos 2012 günü Birgün gazetesinde “İMO Yalnız
Değildir” başlıklı yazınızı okudum. Başta yazınızın
üslubuna değinmeliyim; Öylesine muğlak ve karmaşık yazmışsınız ki,
direniş üzerinde bir sis perdesi yaratarak haklı çıkmak istediğiniz
daha ilk paragraftan anlaşılıyor. Oportunizm ve reformizmin genel
karakteridir muğlaklık. Fakat bilmelisiniz ki bu gibi muğlaklıklarla
Cansel Malatyalı direnişi boyunca sergilenen emek karşıtlığı ve
direniş düşmanlığını gizlemenize izin vermeyeceğiz. İMO yönetiminin
konuyla ilgili yaptığı açıklama ise sizinkini de aşan ve komediye varan
bir tutarsızlık, muğlaklık ve karmaşıklık içeriyor. İMO yönetimi
bir taraftan devrimcileri “ Odamıza karşı mesnetsiz siyasal
saldırılarda bulunan grubun...” diye nitelerken, yapılan işgal
eylemini “adli vaka” olarak nitelendirmektedir. Anlaşılan İMO
yönetiminin karşısında “iş akdi feshedilen” yani işten
atılan Cansel Malatyalı, “odamıza” karşı mesnetsiz
saldırılarda bulunan “siyasi çıkar grubu” ve onların
birlikte yaptığı “adli vukular” var. Devlet bile adli çizgi
siyasi ayrımını daha tutarlı yapıyor. Bu tutarsızlığın sebebi
açık: Şimdiye kadar Cansel Malatyalı direnişi İMO yönetimi için
“siyasi bir grubun odamıza” dönük saldırının bir
parçasıydı, Cansel Malatyalı da işini geri istediği için değil de
“maşa olarak kullanıldığı” için 170 gün boyunca direndi.
İşgal eyleminden sonra İMO yönetimi polisi çağırıp “siyasi
çıkar grubunu” çevik kuvvetle, gazla, işkenceyle gözaltına
aldırınca birden “zekice” bir manevrayla olayı adli ilan etti
ve böyle tutarsız bir açıklama yayınlayarak (siyasi bir grubun adli
eylemi) minareye kılıf bulmaya
çalıştı.

 

           
Şimdi dönelim sizin yazınıza! Demişsiniz ki “mücadele
süreçlerini etkileyen kimi olumsuzluklar toplumsal mücadele süreçleri
açısından ciddi dersler çıkarılabilecek örnekler içermektedir. Bu
bizleri toplumsal yaşamla yabancılaştıran, mücadelenin kendisine zaman
zaman kısmen, zaman zaman da bütünüyle zarar anlayış, ya da bakış
açılarını örnekler, her kurumsal yapıda farklı sonuçlar
doğurmuştur...” Türkçeye çevirirsek; diyorsunuz ki; sol içi
tartışmalar, bu tartışmaları halkın gerçek sorunlarından koparıyor.
Bu tip tartışmalar sınıf mücadelesine (“toplumsal mücadele”
yerine “sınıf mücadelesi” kavramı daha doğru bir kavram)
zarar veriyor. Devamında da İMO'ya “saldırmanın”
yukarıda “anlattığınız” sonuçları doğuracağını
belirtiyorsunuz. Esas çarpıcı kısım ise bundan sonra geliyor:
“...hak arama ve sendikal mücadele adı altında başlatılan ve
sonrasında hizmet binalarına fiziksel şiddet uygulamaya varan saldırılar
karşısında her aydın, ilerici ve demokrat kesimin TMMOB
örgütlülüğünü savunmak adına aynı duyarlılık içerisinde yer
alması
gerekmektedir...”

 

           
Öncelikle şu “binaya uygulanan fiziksel şiddet” ifadesini bir
binaya fiziksel olmayan bir şiddet uygulamaya çalışmanın eşyanın
tabiatına ters olması gerçeğiyle: “binaya uygulanan şiddet”
diye değiştirelim. (Ki böyle Bir şey olmamıştır. Burayı polis tahrip
etmiştir.) Ya da mesela “binadaki eşyaları kırıp dökmeye varan
saldırılar” ifadesi kulağa daha hoş geliyor. Devamında
“ilerici, aydın ve demokrat” kesime TMMOB örgütlülüğünü
savunma çağrısı yapıyorsunuz. Bu çağrıyı biz “TMMOB
örgütlülüğüne” dönük bu “heyula” saldırıdan
yaklaşık 10 ay önce “AKP Saldırıyor! Direnişe, Mücadeleye,
TMMOB'u Savunmaya” başlıklı kampanyamızda tüm halka
yapmıştık. Her açıklamamızda, bulunduğumuz her ortamda ısrarla birlik
çağrısı yaptık. 2 günlük Açlık Grevi eylemimizde ve kampanyamız
boyunca 3000 tane imza topladık. Bu sırada sizin saygıdeğer TMMOB
yöneticileriniz imza masamızın önünden “kolay gelsin” bile
demeden geçip gidiyordu.(İmza atmalarını beklemek gibi bir
hayalperestlikten bahsetmiyorum bile.) Bizim kampanyamıza destek
olunmadığı gibi TMMOB yönetimi ya da herhangi bir oda ortaya elle tutulur
bir mücadele programı da koymadı. (bkz. Demokrasi Kurultayı, Ücretli
İşsiz Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı, TMMOB Genel Kurulu
tutanakları) Eğer eleştirilerimize karşı TMMOB örgütlülüğünü
savunmak istiyorsanız size tavsiyem, o “ilerici, aydın ve
demokrat” kesime AKP'nin TMMOB'a dönük saldırılarına
karşı bir mücadele çağrısı yapmanızdır. Böylelikle bizim
eleştirilerimizi de boşa çıkarmış olursunuz. Tabi bizim
eleştirilerimizin pratiğe dönük olduğunu da
unutmayın.

 

           
“İMO'da bir çalışanın görevine son verilmesi” diye bir
ifade kullanmışsınız. İMO yönetimine sorsaydınız size “iş
akdinin feshedilmesi” ifadesinden bahsederdi. Sanırım sizlerin
jargonda “işten atmak, kovmak” ile “iş akdinin feshi ya
da görevine son verilmesi” kavramları arasındaki farkı koyan şey
tazminatının ödenmesi oluyor? Keyfi bir şekilde işten kovduğunuz Cansel
Abla'ya işe dönüş davasını kazanması durumunda ödeyeceğiniz ek
tazminatın ardından “ kendisi istifa etti” mi
diyeceksiniz?

 

           
“...Oda yönetim biriminin işgali ve oda araç gereçlerinin tahrip
edilmesi geliştirilen yeni eylem yöntemi ile artık neyin murat edildiğini
açığa çıkarmıştır. Bu son olay demokrasi cephesinde yer aldığını
iddia eden bir modeliyle karşı karşıya getirmiştir. Siyasal bir öz ile
analitik düşünme çabası yerine Bireysel davranış modelleri ve
bunların yarattığı yapısal hastalıklar ile gündeme gelen bu insan
modelinde öne çıkan şey, karşısına çıkan olayı analiz etmek ve
kurumsal yapıların korunması adına örgütsel sorumluluk duymak yerine,
günü birlik duygular, kişisel hesaplaşma ve egolar üzerinden hareket
etmek olmuştur. Diğer yandan, bu yeni insan modelinin bir başka tipik
özelliğini, solda bağımsız tutum alma adı altında sınırsız-sorumsuz
siyasetler üstü bir bilirkişilik edasıyla olaylar karşısında
sürdürme iddiasını
görebiliriz...”

 

           
Orada durun bakalım Cengiz Göltaş, birebir kendi durumunuzu tarif
etmişsiniz. Bu ülkede siyasi sorumluluktan bahsedecekseniz tarihin
sayfalarını birazcık aralayalım bakalım. Takip ettiğiniz siyasi
geleneğin sol içi şiddet seceresinden, abilerinizin “örgüt değil
dergi çevresiyiz” savunmalarından, düzene dönmek için
yaptığınız Kuruçeşme tartışmalarından, F tipi hapisanelere karşı
yapılan ölüm orucu direnişinde kahramanlar bir bir toprağa düşerken
“Biz ayrı mahalledeniz, ayrı lokantalarda yemek yiyoruz.”
açıklamalarınız mı siyasi sorumluluk örneği? 12 Aralık 2000'de
Ankara'da TAYAD'lılara kapılarınızı kapatıp polisin önüne
atmak mı siyasi sorumluluk? “Acil” ibareli telgraflarla bütün
il örgütlerinize “TAYAD'lılara kapılarınızı açmayın”
talimatları mı siyasi
sorumluluk?

 

           
AKP'li bakanlara güzelleme yapmak mı siyasi sorumluluk? Sarhoş sarhoş
bir direniş çadırına saldırmak mı siyasi sorumluluk? Kürsülerde asıp
kesip polisin karşısında kedi olmak mı siyasi sorumluluk? Devrimcilerin
üstüne araba sürmek mi? Kapalı kapılar ardından sendikayla pazarlık
yapmak mı siyasi sorumluluk? İMO Genel Kurulu'nda devrimcilere
saldırmak mı siyasi sorumluluk? Devrimcileri açık açık polise şikayet
etmek mi siyasi sorumluluk? Engin Çeber bu ülkede neden öldü sen biliyor
musun? Dilşat neden sakatlandı? Ferhat Gerçek neden sakat bırakıldı?
Çayan Birben'i, Metin Lokumcu'yu, Erdal Dalgıç'ı, Hasan Selim
Gönen'i kim katletti? Şerzan Kurt'u, Ceylan Önkol'u, Çağdaş
Gemik'i ve daha dün herkesin gözü önünde Emrah Barlak'ı
katleden kim? Senin o sorumluluk sahibi İMO yöneticilerinin devrimcilerin
üzerine saldırttığı:
POLİS.

 

           
İnşaat Mühendisleri Odası'nın bir üyesi Ankara'daki Hopa
olaylarında polisin işkencesine direndiği için kulak zarı patladı ve
senin o İMO yönetiminin ne yaptı biliyor musun? Hiçbirşey. İMO üyesi
bir devrimci faşizme ve emperyalizme karşı mücadele ettiği için F tipi
hücrede şuan. Senin odan EMO açıklama yaptı, ziyaret etti. İMO ne
yaptı biliyor musun? İnternet sitesinde yayınladıktan 2 gün sonra
kaldırdığı bir açıklama dışında
hiçbirşey!

 

           
“Örgüt- siyaset ve sorumluluk bir kalemde silinip yerine İMO'yu
yönetenleri düzeniçi işbirlikçi, sendika ve sınıf düşmanı, liberal,
hakim anlayışın gericileştirdiği TMMOB'un sorumluları olarak
suçlamaları iyi bir
zemin...”

 

           
Sen bu memlekette örgütten kaç yıl ceza alıyor biliyor musun? Senin o
savunduğun İMO yöneticileri bize “amerikan ajanı, aydınlıkçı,
faşist...” derken sorumluluk anlayışınızı nerede unutmuştunuz?
Bizim bir tane bile açıklamamız yoktur ki içinde İMO yönetimini
“sınıf düşmanı, işbirlikçi, liberal” olmakla
nitelendirilsin. Biz senin gibi kafamızda ne idüğü belirsiz bir kavram
kargaşasının ışığında yazılmış bir yazının orasına
“toplumsal mücadele” burasına “yeni insan
modeli” 
yerleştirmiyoruz.

 

           
İMO yönetimi ve TMMOB yönetimi reformisttir. İcazetçidir, mücadeleden
kopuktur, emperyalizmin ideolojik, politik saldırısına cevap
verememiştir, giderek halkın saflarından uzaklaşmıştır, kitlesinden,
üyesinden kopmuştur, toplantı salonlarının dışına çıkamaz
olmuştur. Ama devrimcilere, hakkını arayan emekçilere aslan kesilmiştir.
Herşey apaçık
ortadadır.

 

           
“Bu ağır baskı ve yasaklar sürecinde demokratik mevzileri savunmak
sorumluluğunda olanlar İMO'ya dönük bu talihsiz olay karşısında
İnşaat Mühendisleri Odası'nın, bilimin ve tekniğin ışığında,
emekten, halktan, yana çalışma yürüten Birliğimizin yüzakı odalardan
biri olduğunu unutmaz...sapla samanı
karıştırmaz...”

 

           
Sayın Cengiz Göltaş sizin o “ağır baskı yasaklar süreci”
dediğinize faşizm denir. Ve biz onu gazete sayfalarından okumuyoruz, oda
lokallerinden, Teoman Öztürk Salonu'ndan, Kocatepe Kültür Kongre
Salonu'ndan bakmakla anlaşılmaz o dediğiniz şey. İvme
Dergisi'nin 3 yayın kurulu üyesi hala tutukludur. Yazı İşleri
Müdürü tecrit hücrelerinden yeni
çıkmıştır.

 

           
AKP DDK raporundan sonra geçen sene bu zamanlarda çıkardığı Kanun
Hükmünde Kararnamelere açıktan TMMOB'yi hedef aldı. Bunun ne büyük
bir saldırı olduğunu bağıra bağıra ilan ettiniz yedi düvele. Bir
senedir katıldığımız her kurultayda, genel kurulda somut adımlar
önerdik, hiçbirine yanaşmadınız (Bkz. ÜİMMŞP Kurultayları, Demokrasi
Kurultayları, Genel Kurul tutanakları). Saldırının çapını ölçüp
durdunuz.

 

           
Sizin o beğenmediğiniz Cansel Malatyalı işini, hakkını geri almak için
170 gündür sokakta, 100 gündür gece-gündüz sokakta. Direniyor. Tek bir
şeye güvendi; kendi haklılığına. Sonuç alıncaya kadar da direnecek. O
kadar yaygara kopardınız TMMOB elden gidiyor diye, bırakın 170 gün
direnmeyi, karda kışta, yazın sıcağında, hırlının hırsızın,
sarhoşun içinde, gözaltılara, saldırılara direnmeyi... 1 saat sokakta
oturabildiniz mi? Durun durun cevabı biliyoruz: “ Kitle hazır
değil!”. Bu  durum Cansel Abla için de geçerli. Hatta
bırakalım kitleselliği kendi mesai arkadaşlarından bile şeref ve
haysiyetini satanlar çıktı. Ama O binlerce kişinin imzasını aldı, on
binlerce bildiri dağıttı tek başına. Son 6 ayda TMMOB'dan daha fazla
gündem yarattı, basında yer aldı. Sizin o Birgün Gazetenizdeki sansüre
rağmen orada bile 2 defa haber oldu. Birincisi; Cansel Abla'nın
direnişi bıraktığı ile ilgili 57. günde yapılan YALAN haber (Yalan
olduğunu ispatlamama gerek yoktur herhalde), ikincisi de; zatı alinizin
yazısıyla yapılmış ikinci YALAN haber. Bu ikincisi neden yalan? Çünkü
haberde işgal yapan arkadaşların ve Cansel Abla'nın odadaki eşyalara
“fiziki şiddet” uyguladığı yazıyor. Fakat işin aslı bizim
arkadaşlarımız polise direnirken bu eşyalar “fiziki şiddete”
maruz kalıyor. Ayrıca polisin “fiziki şiddetini”de
sansürlemiş  Birgün gazetesi. Arkadaşlarımızın kırılan
kemiklerini yazmamış. Siz bilir misiniz emin değilim ama biz polis
çağırmayız, bunun yerine polise direnmeyi tercih
ederiz.

 

           
Yazınızın sonunda TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı'dan güzel bir
alıntı yapmışsınız, altına imzamı atarım: “TMMOB ve
Odaları'nın mekanları hiçbir kimsenin, şahsın, grubun, kendi
egolarını tatmin etme yeri değildir.” Bu alıntıdan sonra keşke
Mehmet Soğancı'nın ve kendinizin kaç yıldır oda yönetimlerinde yer
aldığınızı da bir
yazsaydınız.

 

           
İMO yönetimine ve TMMOB'daki hakim anlayışa ve onun her çeşit
uzantılarına sesleniyorum; durmadan “bir siyasi grubun
amaçları”, “TMMOB'u yıpratmak isten bir grup” gibi
ifadeler kullanmanıza gerek yok. Biz tüm odaları devrimcileştirme
iddiasındayız. Bulunduğumuz her yerde yanlışlarınızı teşhir
edeceğiz. TMMOB'un mücadele tarihine sahip çıkıyoruz. Bu tarihi
büyüteceğiz. Reformist, uzlaşmacı, emek düşmanı politikalarla,
demokrasi mücadelesi, sınıf mücadelesi ilerletilemez, AKP saldırıları
püskürtülemez. AKP'nin odaları ele geçirmesini izin vermeyeceğiz,
direneceğiz. Boşuna amaçlarımızı sis perdelerinin ardına gizlemeye
çalışmayın. Yazın: “TMMOB'da bizi alaşağı etmeye çalışan
İvmeciler”

 

           
Evet binayı işgal ettik, pankart astık. Yine asacağız, yine işgal
edeceğiz. Başımızı asla eğik göremeyeceksiniz. Seçimlerde kaybedip
halay çekeriz biz, dayak yeriz, tutuklanırız, işkence görürüz ama aman
dilemeyiz. “Biz Marksizim-Leninizmi sizin yaptığınız gibi
entelektüel gevezelik yapmak için öğrenmedik.” Polisin kırdığı
kapıları (polis tutanağında da yazıyor) koltukları, masaları, sanki
devrimciler kırmış gibi gösterdiğiniz için
utanmalısınız.

 

           
Biz kardeşim, başımız dik yürüyeceğiz. Soranlara “Evet bu
binayı biz işgal ettik” diyeceğiz. Peki siz “evet biz
devrimcilerin üzerine işkenceci polisleri saldırttık.” diye
başınız dik yürüyebilecek misiniz?

 

 

align="right">Barış ÖNAL

Sİncan 1 Nolu F Tipi
Hapishanesi

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder