30 Kasım 2011 Çarşamba

Vicdani retçinin adresi hapishane olacak

Vicdani retçinin adresi
hapishane olacak

Milli Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, vicdani ret konusunda çalışma yapılacağını belirterek,
"Askere gitmek istemeyene ceza vereceğiz. Cezayı hapiste çektikten
sonra askerlikten muaf olacak" dedi.

 

id="divAdnetKeyword2">
id="metin2">

Bedelli askerlik konusundaki düzenleme TBMM’de 14
saatlik yorucu görüşmelerin ardından kabul edildi. Görüşmeler
sırasında Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, vicdani ret konusunda
önemli açıklamada bulundu.

İsmet Yılmaz, şöyle konuştu: />
“Hem Adalet Bakanımızın dediği hem bizim arkadaşların
ortak çalıştığı, diyoruz ki: target="_blank">Bu gibi ‘Ben askere gitmeyeceğim veya
üniforma giymeyeceğim’ diyen insanlar için bir ceza yani her
seferinde 3 yıl, 5 yıl değil. Bir ceza vereceğiz, o cezayı hapiste
çektikten sonra da askerlikten muaf olacak. Düzenleme budur, bununla ilgili
bir çalışma yapılacak.” (ntvmsnbc

Kaynak:
Radikal

Vicdani retçinin adresi hapishane olacak

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7866>Vicdani retçinin adresi
hapishane olacak</a></h1><div id="divAdnetKeyword"><h2>Milli Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, vicdani ret konusunda çalışma yapılacağını belirterek,
&quot;Askere gitmek istemeyene ceza vereceğiz. Cezayı hapiste çektikten
sonra askerlikten muaf olacak&quot; dedi.</h2></div><p>&nbsp;</p><div
id="divAdnetKeyword2"><div class="BlackContent"><div class="fck_li"
id="metin2"><p>Bedelli askerlik konusundaki düzenleme TBMM&rsquo;de 14
saatlik yorucu görüşmelerin ardından kabul edildi. Görüşmeler
sırasında Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, vicdani ret konusunda
önemli açıklamada bulundu.<br /><br />İsmet Yılmaz, şöyle konuştu:<br
/><br />&ldquo;Hem Adalet Bakanımızın dediği hem bizim arkadaşların
ortak çalıştığı, diyoruz ki: <a name="aspx1" oncontextmenu="return
false;" onmouseout="hidePopUpAd();"
onmouseover="showAd('31593','101215','356fca03' ,event);clearAdInterval_();"
target="_blank"><font class="ADPopLink" style="border-bottom: #ee6603 1px
solid; color: #ee6603"><b>Bu</b></font></a> gibi &lsquo;Ben askere
gitmeyeceğim veya üniforma giymeyeceğim&rsquo; diyen insanlar için bir
ceza yani her seferinde 3 yıl, 5 yıl değil. Bir ceza vereceğiz, o cezayı
hapiste çektikten sonra da askerlikten muaf olacak. Düzenleme budur,
bununla ilgili bir çalışma yapılacak.&rdquo;
(ntvmsnbc</p></div></div></div><p>Kaynak: Radikal</p>

Akkiraz'dan muharrem orucu çıkışı

Akkiraz'dan muharrem orucu
çıkışı

CHP Milletvekili Akkiraz
Meclis yemekhanesinde matem orucu yemeği verilmesi için yaptığa talebe
cevap verilmemesini eleştirdi: Hükümetin gerçek yüzünü
gösteriyor

class="BlackContent">

href="/index/Ankara">ANKARA - href="/index/Cumhuriyet_Halk_Partisi">CHP href="/index/istanbul">İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz, class="IndexLink" href="/index/TBMM">TBMM Başkanlığı’na
verdiği Muharrem Ayı Yas-ı Matem Orucu çerçevesinde, Meclis
Yemekhanesi’nde oruç açımı yemeği verilmesi talebine 5.gün
geçmesine rağmen cevap verilmemesinin " target="_blank">bu iktidar ve yandaşlarının gerçek yüzünü
görmek açısından da bir göstergesi" olduğunu ifade etti.
/>Akkiraz konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, dilekçesinin 21
Kasım 2011 tarihinde verdiğini hatırlatarak, şunları söyledi: "Bu
ülkede eşit vergi veren, devlete karşı tüm sorumluluklarını eksiksiz
yerine getiren Alevi
insanlarının orucunu görmemek, onları yok saymak bu iktidar name="aspx1" target="_blank">ve yandaşlarının gerçek yüzünü
görmek açısından da bir göstergedir. Mecliste oruçlu olan ; memur,
sekreter, işçi , danışman ya da vekillerin; azınlık ve ikinci sınıf
olarak algılandığının artık halkımızca da anlaşılması, siyasi
otoritenin yüzleşme yalanının her katmana nasıl yayıldığının
görülmesi açısından da talebimiz önemliydi. Biz istedik ama onlar
vermediler. Tıpkı diğer inançsal haklarımızı isteyip de
alamadığımız gibi. Meclisi (Demokrasinin Mabedi)diye adlandırıp,
inancımızla yüzleşmeye tahammül edemeyenlerin hayatın diğer
alanlarında nasıl özgürlük getireceklerinin takdirini halkımıza
bırakıyorum."(ANKA)

Kaynak: Radikal

Akkiraz'dan muharrem orucu çıkışı

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7865>Akkiraz'dan muharrem orucu
çıkışı</a></h1><div id="divAdnetKeyword"><h2>CHP Milletvekili Akkiraz
Meclis yemekhanesinde matem orucu yemeği verilmesi için yaptığa talebe
cevap verilmemesini eleştirdi: Hükümetin gerçek yüzünü
gösteriyor</h2></div><div id="divAdnetKeyword2"><div
class="BlackContent"><div class="fck_li" id="metin2"><p><a class="IndexLink"
href="/index/Ankara">ANKARA</a> - <a class="IndexLink"
href="/index/Cumhuriyet_Halk_Partisi">CHP</a> <a class="IndexLink"
href="/index/istanbul">İstanbul</a> Milletvekili Sabahat Akkiraz, <a
class="IndexLink" href="/index/TBMM">TBMM</a> Başkanlığı&rsquo;na
verdiği Muharrem Ayı Yas-ı Matem Orucu çerçevesinde, Meclis
Yemekhanesi&rsquo;nde oruç açımı yemeği verilmesi talebine 5.gün
geçmesine rağmen cevap verilmemesinin &quot;<a name="aspx1"
oncontextmenu="return false;" onmouseout="hidePopUpAd();"
onmouseover="showAd('31618','101215','aed89596' ,event);clearAdInterval_();"
target="_blank"><font class="ADPopLink" style="border-bottom: #ee6603 1px
solid; color: #ee6603"><b>bu</b></font></a> iktidar ve yandaşlarının
gerçek yüzünü görmek açısından da bir göstergesi&quot; olduğunu
ifade etti.<br /><br />Akkiraz konuya ilişkin yaptığı yazılı
açıklamada, dilekçesinin 21 Kasım 2011 tarihinde verdiğini
hatırlatarak, şunları söyledi: &quot;Bu ülkede eşit vergi veren,
devlete karşı tüm sorumluluklarını eksiksiz yerine getiren <a
class="IndexLink" href="/index/Alevi">Alevi</a> insanlarının orucunu
görmemek, onları yok saymak bu iktidar <a name="aspx1"
oncontextmenu="return false;" onmouseout="hidePopUpAd();"
onmouseover="showAd('31617','101217','835e4199' ,event);clearAdInterval_();"
target="_blank"><font class="ADPopLink" style="border-bottom: #ee6603 1px
solid; color: #ee6603"><b>ve</b></font></a> yandaşlarının gerçek
yüzünü görmek açısından da bir göstergedir. Mecliste oruçlu olan ;
memur, sekreter, işçi , danışman ya da vekillerin; azınlık ve ikinci
sınıf olarak algılandığının artık halkımızca da anlaşılması,
siyasi otoritenin yüzleşme yalanının her katmana nasıl yayıldığının
görülmesi açısından da talebimiz önemliydi. Biz istedik ama onlar
vermediler. Tıpkı diğer inançsal haklarımızı isteyip de
alamadığımız gibi. Meclisi (Demokrasinin Mabedi)diye adlandırıp,
inancımızla yüzleşmeye tahammül edemeyenlerin hayatın diğer
alanlarında nasıl özgürlük getireceklerinin takdirini halkımıza
bırakıyorum.&quot;(ANKA)</p></div></div></div><p>Kaynak: Radikal</p>

Kayınpederi KCK'dan tutuklanan Amerikalı / Ezgi BAŞARAN

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7864>Kayınpederi KCK'dan
tutuklanan Amerikalı / Ezgi BAŞARAN</a></h1><p><strong>Türkiye /
01/12/2011</strong><br /><br />&nbsp;</p><div class="bosluk
cl">&nbsp;</div><div class="bosluk cl">&nbsp;</div><div class="black_font11"
id="haberDetayYazi"><p class="b yGeo">&quot;&#39;İşte&#39; diyor Jeff,
&#39;Bir o gün o çeşmenin başında, bir de kayınpeder tutuklandığı
gün anladım Kürt sorunu nedir...&#39;&quot;</p><p>Okumakla olmuyor.
Uzaktan izlemekle de olmaz. Bir insanı böyle tanıyamayacağınız gibi,
bir ülkeyi de böyle hakkıyla bilemezsiniz.<br />Jeff, 40 yaşında bir
Amerikalı olarak 4 yıl önce İstanbul&rsquo;a yerleşmişti.
Boston&rsquo;da öğretmenlik yaparken karşılaştığı Türklerden
duydukları kadar, okudukları kadar biliyordu bizim memleketi.<br /><br
/>***<br />Kadıköy&rsquo;de bir kafede tanıştığı kadına âşık oldu.
Evlendi. Burada temelli kaldı.<br />Kalmasıyla da, kalıp Türkçe
öğrenmesiyle de, televizyonu, gazeteyi takip etmesiyle de tam manasıyla
tanıyamamıştı bu toprakları.<br />İşte tam o sırada imdadına
yetiştik Jeff&rsquo;in.<br /><br />***<br />28 Ekim sabahı bir telefonla
uyandı. Kayınpederi, emekli Türkçe öğretmeni Kemal Seven&rsquo;in
evinde arama yapılıyordu. Bütün kitaplar tek tek rafından çekilip
inceleniyor, tüm CD&rsquo;ler, flash disk&rsquo;ler toplanıyordu. Ve bunlar
yapılırken Kemal Hoca&rsquo;nın (yakınları dahil herkes onu böyle
çağırırmış) yeni taşınan karşı komşusu usul gereği eve
çağrıldı. Aramayı izlesin, polislerin nezaketine tanık olsun diye.<br
/>Kemal Hoca, kravatsız sokağa çıkmaktan imtina eden, aşırı gururlu,
60&rsquo;ına merdiven dayamış adam, belki de en çok buna içerledi.<br
/><br />***<br />Kemal Seven gözaltına alındı, ardından tutuklandı. Bir
önceki KCK operasyonundaki Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu gibi.
Çünkü BDP&rsquo;nin Üsküdar şubesinde seçim vakti görev yapmıştı.
Ve yine BDP&rsquo;nin siyaset akademisinde ders veriyordu.<br />O gün bu
gündür Metris&rsquo;te. Bingöl&rsquo;ün Conag Köyü&rsquo;nden Türkçe
öğretmeni Kemal Hoca!<br /><br />***<br />Seven ailesi neye üzülsün
öncelikli olarak? Sabahları uyanıp ailenin direği, nazik Kemal
Bey&rsquo;in Metris&rsquo;te olmasına mı?.. Amerikalı damatlarının kafa
karışıklığına mı?<br />Jeff, &ldquo;Evet, zor günler geçiriyoruz ama
bir an olsun bile niye evlendim, niye bunları yaşıyorum demedim. Sadece
kızgınım Hoca&rsquo;ya yapılan haksızlığa. Ve açıkçası, daha önce
sizin de kafanız nasıl çalışıyor, paranoyak olmuşsunuz dediğim
Kürtlere karşı mahcubum çünkü haklı çıktılar&rdquo; diyor.<br />Bir
yandan da ABD&rsquo;deki kalp hastası annesini &ldquo;Merak etme, bir şey
yok, tehlikede filan değiliz&rdquo; sözleriyle teskin etmeye çalışıyor.
Halbuki çok tedirgin, çok karışık, çok tatsız.<br /><br />***<br
/>Geçen yaz karısıyla Conag Köyü&rsquo;nü ziyaret etmişti Jeff.
Çeşme başında karısı ile karısının kuzeni arasında geçen
konuşmayı unutamıyor. &ldquo;Şu öte taraftaki Kilise Köyü değil
mi&rdquo; diye soruyor kuzen. Kafasını sallıyor Jeff&rsquo;in karısı,
evet anlamında. &ldquo;Ne zaman bombalanmıştı? Hatırlıyor musun, çok
küçüktük ama olup biteni buradan izlemiştik...&rdquo; diye devam ediyor
kuzen, dünyanın en günlük ve doğal şeyinden bahsedermiş gibi.<br
/>&ldquo;İşte&rdquo; diyor Jeff, &ldquo;Bir o gün o çeşmenin başında,
bir de kayınpeder tutuklandığı gün anladım Kürt sorunu
nedir...&rdquo;<br /><br />***<br />Sadece Kürt sorunuyla değil, aslında
Türkiye&rsquo;yle tanışması böyle oldu bir Amerikalının. Öz hakiki
tanıtım diye buna derim. Pek turistik değil ama olacak o
kadar.</p></div><p><SCRIPT language=javascript>
window.print();
</SCRIPT></p><div id="_Middle1_2">&nbsp;</div><div
id="_Middle1_3">&nbsp;</div><div id="_Middle1_4">&nbsp;</div><div
id="_Middle1_5">&nbsp;</div><div class="temizle">&nbsp;</div><div class="top"
id="_bottom"><div class="temizle">&nbsp;</div><!--Component ID : 337
--><!--Component Order : 1000 --><!--Key :
ComponentID_337_prms:@ActionName=S=HaberYazdir&@CategoryID=N=$CategoryID&@ArticleID=N=1071138&@CaricatureID=N=$CaricatureID&@AuthorCatID=N=$AuthorCatID
--><SCRIPT type=text/javascript>
var code_desc = 'Radikal Diger';
var gemius_identifier = new
String('AkJAtC__TvvH7bzxYaPJrmXFDtv13ebw8c3z3Lk0syf.k7');
</SCRIPT><SCRIPT type=text/javascript
src="http://www.radikal.com.tr/d/j/1/xgemius.js"></SCRIPT><SCRIPT>
var gozatici=navigator.userAgent
if (gozatici.indexOf('iPad') != -1)
{}
else
{

var _comscore = _comscore || [];

_comscore.push({ c1: "2", c2: "7290377" });

(function() {

var s = document.createElement("script"), el =
document.getElementsByTagName("script")[0]; s.async = true;

s.src = (document.location.protocol == "https:" ? "https://sb" :
"http://b") + ".scorecardresearch.com/beacon.js";

el.parentNode.insertBefore(s, el);

})();

}
</SCRIPT>Kaynak: Radikal</div><p>&nbsp;</p>

Kayınpederi KCK'dan tutuklanan Amerikalı / Ezgi BAŞARAN

Kayınpederi KCK'dan
tutuklanan Amerikalı / Ezgi BAŞARAN

Türkiye /
01/12/2011

 

 
 
id="haberDetayYazi">

"'İşte' diyor Jeff,
'Bir o gün o çeşmenin başında, bir de kayınpeder tutuklandığı
gün anladım Kürt sorunu nedir...'"

Okumakla olmuyor.
Uzaktan izlemekle de olmaz. Bir insanı böyle tanıyamayacağınız gibi,
bir ülkeyi de böyle hakkıyla bilemezsiniz.
Jeff, 40 yaşında bir
Amerikalı olarak 4 yıl önce İstanbul’a yerleşmişti.
Boston’da öğretmenlik yaparken karşılaştığı Türklerden
duydukları kadar, okudukları kadar biliyordu bizim memleketi.
/>***
Kadıköy’de bir kafede tanıştığı kadına âşık oldu.
Evlendi. Burada temelli kaldı.
Kalmasıyla da, kalıp Türkçe
öğrenmesiyle de, televizyonu, gazeteyi takip etmesiyle de tam manasıyla
tanıyamamıştı bu toprakları.
İşte tam o sırada imdadına
yetiştik Jeff’in.

***
28 Ekim sabahı bir telefonla
uyandı. Kayınpederi, emekli Türkçe öğretmeni Kemal Seven’in
evinde arama yapılıyordu. Bütün kitaplar tek tek rafından çekilip
inceleniyor, tüm CD’ler, flash disk’ler toplanıyordu. Ve bunlar
yapılırken Kemal Hoca’nın (yakınları dahil herkes onu böyle
çağırırmış) yeni taşınan karşı komşusu usul gereği eve
çağrıldı. Aramayı izlesin, polislerin nezaketine tanık olsun diye. />Kemal Hoca, kravatsız sokağa çıkmaktan imtina eden, aşırı gururlu,
60’ına merdiven dayamış adam, belki de en çok buna içerledi. />
***
Kemal Seven gözaltına alındı, ardından tutuklandı. Bir
önceki KCK operasyonundaki Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu gibi.
Çünkü BDP’nin Üsküdar şubesinde seçim vakti görev yapmıştı.
Ve yine BDP’nin siyaset akademisinde ders veriyordu.
O gün bu
gündür Metris’te. Bingöl’ün Conag Köyü’nden Türkçe
öğretmeni Kemal Hoca!

***
Seven ailesi neye üzülsün
öncelikli olarak? Sabahları uyanıp ailenin direği, nazik Kemal
Bey’in Metris’te olmasına mı?.. Amerikalı damatlarının kafa
karışıklığına mı?
Jeff, “Evet, zor günler geçiriyoruz ama
bir an olsun bile niye evlendim, niye bunları yaşıyorum demedim. Sadece
kızgınım Hoca’ya yapılan haksızlığa. Ve açıkçası, daha önce
sizin de kafanız nasıl çalışıyor, paranoyak olmuşsunuz dediğim
Kürtlere karşı mahcubum çünkü haklı çıktılar” diyor.
Bir
yandan da ABD’deki kalp hastası annesini “Merak etme, bir şey
yok, tehlikede filan değiliz” sözleriyle teskin etmeye çalışıyor.
Halbuki çok tedirgin, çok karışık, çok tatsız.

*** />Geçen yaz karısıyla Conag Köyü’nü ziyaret etmişti Jeff.
Çeşme başında karısı ile karısının kuzeni arasında geçen
konuşmayı unutamıyor. “Şu öte taraftaki Kilise Köyü değil
mi” diye soruyor kuzen. Kafasını sallıyor Jeff’in karısı,
evet anlamında. “Ne zaman bombalanmıştı? Hatırlıyor musun, çok
küçüktük ama olup biteni buradan izlemiştik...” diye devam ediyor
kuzen, dünyanın en günlük ve doğal şeyinden bahsedermiş gibi. />“İşte” diyor Jeff, “Bir o gün o çeşmenin başında,
bir de kayınpeder tutuklandığı gün anladım Kürt sorunu
nedir...”

***
Sadece Kürt sorunuyla değil, aslında
Türkiye’yle tanışması böyle oldu bir Amerikalının. Öz hakiki
tanıtım diye buna derim. Pek turistik değil ama olacak o
kadar.

window.print();

 
 
id="_Middle1_4"> 
 
class="temizle"> 
class="temizle"> 

var code_desc = 'Radikal Diger';
var gemius_identifier = new
String('AkJAtC__TvvH7bzxYaPJrmXFDtv13ebw8c3z3Lk0syf.k7');

var gozatici=navigator.userAgent
if (gozatici.indexOf('iPad') != -1)
{}
else
{

var _comscore = _comscore || [];

_comscore.push({ c1: "2", c2: "7290377" });

(function() {

var s = document.createElement("script"), el =
document.getElementsByTagName("script")[0]; s.async = true;

s.src = (document.location.protocol == "https:" ? "https://sb" :
"http://b") + ".scorecardresearch.com/beacon.js";

el.parentNode.insertBefore(s, el);

})();

}
Kaynak: Radikal

 

Örgütler KESK'in Yanında

Örgütler KESK'in
Yanında

KESK üyelerine hapis cezasını
TTB, TMMOB ve DİSK kınadı; 3 Aralık'ta "Demokrasi
Güçleri" karara karşı sokaklarda olacak. KESK Başkanı Özgen,
"KESK, kuruluşundan beri emek ve barış mücadelesinin
öznesidir" dedi.

Kamu
Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Başkanı Lami
Özgen
'in kendi ve 25 üyes hakkında verilen hapis cezasıyla
ilgili "Muhalif duruşa sahip konfederasyonumuzu, yıpratma
çabasıdır" dedi.

28 Mayıs
2009'da beş ilde Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK)
operasyonunda KESK üyesi 34 kişi gözaltına
alınmıştı.

22'si tutuklu 31 kişi hakkında açılan davada,
altı ay sonra 22 kişi  tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılmıştı.

İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dün (28
Kasım) sonuçlanan davada, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Eğitim Sen
Kadın Sekreteri Sakine Esen Yılmaz, eski KESK Kadın
Sekreteri Songül Morsümbül, eski Eğitim Sen Kadın
Sekreterleri Elif Akgül Ateş ve Gülçin
İsber
t'in de aralarında bulunduğu 25 KESK'liye,
"terör örgütüne üye olma" suçundan altışar
yıl üçer ay hapis cezası verildi.

bianet'e konuşan Lami
Özgen, bu cezaların, muhalif duruştaki konfederasyonu itibarsızlaştırma
amacı taşıdığını söyledi.

"KESK kurulduğundan beri emek,
barış, demokrasi mücadelesinin öznesi olan bir konfederasyon. Muhalif
duruşu nedeniyle kamuoyu nezdinde kriminalize edilmek
isteniyor.

Özgen, iddianamede üyelerin sendikal eylem ve
etkinliklerinin konuşulduğu telefon görüşmelerinin suç sayıldığı ve
başka hiçbir somut delil bulunmadığını söyledi.

Karar temyiz
edilecek.

Sendika ve meslek örgütlerinden destek

Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri
Birliği (TTB) yaptığı ortak açıklamada, cezaları
kınayarak şöyle dedi:

"Demokrasi mücadelesinde oldukça
önemli konuma sahip bir emek örgütü olan KESK,  "ileri
demokrasi" olarak ifade edilen ve gerçekte bir dikta rejimi uygulaması
olan baskı yöntemleri ile sindirilmeye çalışılmaktadır.

"Bu
davada da görülmüştür ki, Türkiye'de iktidara muhalif bir pozisyon
alan tüm kesimler bir şekilde herhangi bir dava ile ilişkilendirilerek,
etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır."

KESK, yarın
(30 Aralık)
tüm illerde, hapis cezası kararına karşı basın
açıklaması yapacak.

Ayrıca, KESK, DİSK, TMMOB, TTB
öncülüğünde bir araya gelen sendikalar, emek ve meslek örgütleri,
siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, "Emek ve Demokrasi
Güçleri" olarak 3 Aralık'ta tüm illerde alanlara çıkarak
"Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) baskı ve şiddetini"
protesto edecek.

Eylemler dört ana taleple yapılacak: Özel Yetkili
Mahkemeler Kaldırılsın, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) Kaldırılsın,
Gözaltı ve Tutuklamalara Son Verilsin, Tutuklananlar Serbest Bırakılsın.
(NV)

kaynak:bianet.org

 

Örgütler KESK'in Yanında

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7863>Örgütler KESK'in
Yanında</a></h1><h2 class="no_space"><span style="font-size: 14px">KESK
üyelerine hapis cezasını TTB, TMMOB ve DİSK kınadı; 3 Aralık&#39;ta
&quot;Demokrasi Güçleri&quot; karara karşı sokaklarda olacak. KESK
Başkanı Özgen, &quot;KESK, kuruluşundan beri emek ve barış
mücadelesinin öznesidir&quot; dedi.</span></h2><div class="yazar"><div
class="isim">Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Başkanı
<strong>Lami Özgen</strong>&#39;in kendi ve 25 üyes hakkında verilen hapis
cezasıyla ilgili &quot;Muhalif duruşa sahip konfederasyonumuzu, yıpratma
çabasıdır&quot; dedi.</div></div><div class="item"><p>28 Mayıs
2009&#39;da beş ilde Kürdistan Topluluklar Birliği<strong> (KCK)
</strong>operasyonunda KESK üyesi 34 kişi gözaltına
alınmıştı.</p><p>22&#39;si tutuklu 31 kişi hakkında açılan davada,
altı ay sonra 22 kişi&nbsp; tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılmıştı.</p><p>İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi&#39;nde dün (28
Kasım) sonuçlanan davada, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Eğitim Sen
Kadın Sekreteri Sakine<strong> Esen Yılmaz</strong>, eski KESK Kadın
Sekreteri <strong>Songül Morsümbül</strong>, eski Eğitim Sen Kadın
Sekreterleri<strong> Elif Akgül Ateş</strong> ve <strong>Gülçin
İsber</strong>t&#39;in de aralarında bulunduğu 25 KESK&#39;liye,
<strong>&quot;terör örgütüne üye olma&quot; </strong>suçundan altışar
yıl üçer ay hapis cezası verildi.</p><p>bianet&#39;e konuşan Lami
Özgen, bu cezaların, muhalif duruştaki konfederasyonu itibarsızlaştırma
amacı taşıdığını söyledi.</p><p>&quot;KESK kurulduğundan beri emek,
barış, demokrasi mücadelesinin öznesi olan bir konfederasyon. Muhalif
duruşu nedeniyle kamuoyu nezdinde kriminalize edilmek
isteniyor.</p><p>Özgen, iddianamede üyelerin sendikal eylem ve
etkinliklerinin konuşulduğu telefon görüşmelerinin suç sayıldığı ve
başka hiçbir somut delil bulunmadığını söyledi.</p><p>Karar temyiz
edilecek.</p><h2>Sendika ve meslek örgütlerinden destek</h2><p>Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu <strong>(DİSK)</strong>, Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği <strong>(TMMOB)</strong> ve Türk Tabipleri
Birliği<strong> (TTB) </strong>yaptığı ortak açıklamada, cezaları
kınayarak şöyle dedi:</p><p>&quot;Demokrasi mücadelesinde oldukça
önemli konuma sahip bir emek örgütü olan KESK,&nbsp; &quot;ileri
demokrasi&quot; olarak ifade edilen ve gerçekte bir dikta rejimi uygulaması
olan baskı yöntemleri ile sindirilmeye çalışılmaktadır.</p><p>&quot;Bu
davada da görülmüştür ki, Türkiye&#39;de iktidara muhalif bir pozisyon
alan tüm kesimler bir şekilde herhangi bir dava ile ilişkilendirilerek,
etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.&quot;</p><p>KESK, yarın<strong>
(30 Aralık)</strong> tüm illerde, hapis cezası kararına karşı basın
açıklaması yapacak.</p><p>Ayrıca, KESK, DİSK, TMMOB, TTB
öncülüğünde bir araya gelen sendikalar, emek ve meslek örgütleri,
siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, &quot;Emek ve Demokrasi
Güçleri&quot; olarak 3 Aralık&#39;ta tüm illerde alanlara çıkarak
&quot;Adalet ve Kalkınma Partisi&#39;nin (AKP) baskı ve şiddetini&quot;
protesto edecek.</p><p>Eylemler dört ana taleple yapılacak: Özel Yetkili
Mahkemeler Kaldırılsın, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) Kaldırılsın,
Gözaltı ve Tutuklamalara Son Verilsin, Tutuklananlar Serbest Bırakılsın.
(NV)</p><p>kaynak:bianet.org</p></div><p>&nbsp;</p>

Grup Yorum Gazi Mahallesi’nde Liseli Genç Müzisyenlerle Konser Yapacak

Grup Yorum Gazi
Mahallesi'nde Liseli Genç Müzisyenlerle Konser Yapacak

Gazi
Mahallesi’nde Grup Yorum’un liselilerle birlikte başlattığı
atölye çalışması devam ediyor. 24 Kasım Perşembe günü Gazi Mahallesi
Dörtyol’da Grup Yorum’un da katılımıyla el ilanı
dağıtımı yapıldı.  Grup Yorum şarkıları eşliğinde bin tane el
ilanı dağıtıldı. Birçok liseli öğrencinin form doldurarak kayıt
olduğu çalışma yaklaşık bir buçuk saat sürdü.

Grup Yorum Gazi
Mahallesi’ndeki genç müzisyenlerle üç aylık bir çalışma yaparak
gençlerimizin vereceği bir konser yapacak. Gençlere dayatılan yoz
kültüre karşı sevdikleri müzik türleriyle yeni bir kültürü kolektif
bir şekilde yaratmayı hedefliyor.

kaynak:halkinsesi..tv

Grup Yorum Gazi Mahallesi’nde Liseli Genç Müzisyenlerle Konser Yapacak

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7862>Grup Yorum Gazi
Mahallesi'nde Liseli Genç Müzisyenlerle Konser Yapacak </a></h1><p>Gazi
Mahallesi&rsquo;nde Grup Yorum&rsquo;un liselilerle birlikte başlattığı
atölye çalışması devam ediyor. 24 Kasım Perşembe günü Gazi Mahallesi
Dörtyol&rsquo;da Grup Yorum&rsquo;un da katılımıyla el ilanı
dağıtımı yapıldı.&nbsp; Grup Yorum şarkıları eşliğinde bin tane el
ilanı dağıtıldı. Birçok liseli öğrencinin form doldurarak kayıt
olduğu çalışma yaklaşık bir buçuk saat sürdü.</p><p>Grup Yorum Gazi
Mahallesi&rsquo;ndeki genç müzisyenlerle üç aylık bir çalışma yaparak
gençlerimizin vereceği bir konser yapacak. Gençlere dayatılan yoz
kültüre karşı sevdikleri müzik türleriyle yeni bir kültürü kolektif
bir şekilde yaratmayı hedefliyor.</p><p>kaynak:halkinsesi..tv</p><p></p>

Çernobil 25 Yıl Sonra Bir Can Daha Aldı

Çernobil 25 Yıl Sonra
Bir Can Daha Aldı

Ukrayna'da emekli
maaşlarının ve yardım ödeneklerinin düşürülmesine karşı açlık
grevine başlayan Çernobil mağdurlarından biri öldü. Eylemciler açlık
grevlerini sürdürme kararı aldı.

class="clear">Ukrayna'nın Donestsk kentinde 15
Kasımdan bu yana, Emeklilik Fonu önünde Çernobil
mağdurları tarafından yapılan açlık grevinde ilk kayıp
verildi.

Çernobil mağdurlarının emekli
maaşlarının düşürülmesi ve yardım ödeneklerinin kısılmasına
karşı başlattıkları eylemde çadırların kaldırmak istenmesi üzerine
protestocularla güvenlik güçleri arasında çatışma
yaşandı.

Ayrıca Eski Ukrayna Başbakanı Yuliya Timeşenko'nun
liderliğini yaptığı Anavatan Partisi mensubu 60 yaşındaki Gennadly
Konoplyv açlık grevinde öldü.

Ölen Konoplyv adına saygı
duruşunda bulunan eylemciler, açlık grevlerini sürdürme kararı
aldıklarını açıkladı.

Hükümetin sosyal ödemeleri 2012
yılından itibaren yüzde 25 artırılacağı sözü vermesine rağmen
hükümet bütçe açığını bahane ederek Çernobil Mağdurları'nın
yardımlarını kısma kararı
almıştı.(EA/ÇT)

kaynak.bianet.org

Çernobil 25 Yıl Sonra Bir Can Daha Aldı

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7861>Çernobil 25 Yıl Sonra Bir
Can Daha Aldı</a></h1><h2 class="no_space"><span style="font-size:
14px">Ukrayna&#39;da emekli maaşlarının ve yardım ödeneklerinin
düşürülmesine karşı açlık grevine başlayan Çernobil
mağdurlarından biri öldü. Eylemciler açlık grevlerini sürdürme
kararı aldı.</span></h2><div class="clear">Ukrayna&#39;nın
<strong>Donestsk</strong> kentinde 15 Kasımdan bu yana, <strong>Emeklilik
Fonu</strong> önünde Çernobil mağdurları tarafından yapılan açlık
grevinde ilk kayıp verildi.</div><div class="item"><p>Çernobil
mağdurlarının emekli maaşlarının düşürülmesi ve yardım
ödeneklerinin kısılmasına karşı başlattıkları eylemde çadırların
kaldırmak istenmesi üzerine protestocularla güvenlik güçleri arasında
çatışma yaşandı.</p><p>Ayrıca Eski Ukrayna Başbakanı Yuliya
Timeşenko&#39;nun liderliğini yaptığı Anavatan Partisi mensubu 60
yaşındaki Gennadly Konoplyv açlık grevinde öldü.</p><p>Ölen Konoplyv
adına saygı duruşunda bulunan eylemciler, açlık grevlerini sürdürme
kararı aldıklarını açıkladı.</p><p>Hükümetin sosyal ödemeleri 2012
yılından itibaren yüzde 25 artırılacağı sözü vermesine rağmen
hükümet bütçe açığını bahane ederek Çernobil Mağdurları&#39;nın
yardımlarını kısma kararı
almıştı.(EA/ÇT)</p></div><p>kaynak.bianet.org</p>

Nihai rapor da yok kimlerin katıldığı da

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7860>Nihai rapor da yok kimlerin
katıldığı da</a></h1><p><br />&#39;Hayata Dönüş Operasyonu&#39;
davasının cuma günü görülecek duruşmasında açıklanması beklenen
belgelere AKŞAM ulaştı. Buna göre, operasyona ilişkin nihai bir rapor da
yok. Ğörev yapanların isimleri de<br />Gülden KILIÇ/ İSTANBUL<br
/>Bayrampaşa Cezaevi&#39;ndeki &#39;Hayata Dönüş Operasyonu&#39;nda 12
tutuklunun ölümüne sebep oldukları öne sürülen 39 askerin
yargılaması sürüyor. Bakırköy 13. Ağır Ceza&#39;da görülen davanın
son celsesinde mahkeme, avukatların talepleri doğrultusunda operasyonun
aşamalarını ilgili kurumlara sormuş, bilgi ve belgelerin gönderilmesini
istemişti. Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı ile Jandarma Genel
Komutanlığı&#39;ndan istenen bilgiler, mahkemeye gönderildi. Cuma günü
görülecek duruşmada açıklanması beklenen beklenen belgelere AKŞAM
ulaştı. Buna göre;<br />ÖZEL PROTOKOL İMZALANMADI<br />- Mahkeme,
&#39;Hayata Dönüş Operasyonu&#39;yla ilgili 06.01.2000 tarihli üçlü
protokolün İçişleri, Adalet ve Sağlık Bakanlığı&#39;na yazı yazarak
bir suretinin gönderilmesini talep etmişti. Ayrı ayrı gelen cevaplarda,
&#39;Üç bakanlık arasında Hayata Dönüş Operasyonu&#39;yla ilgili özel
bir protokol bulunmamaktadır&#39; denildi. Yazının devamında ise
operasyonda koruma ve sağlık hizmetlerine ivme kazandırılması amacıyla
Ocak 2000 tarihinde üç bakanlık arasında protokol hazırlandığı
kaydedildi.<br />- 27 Temmuz 2011 tarihli son celsede, taraf avukatlarının
&#39;Ölen ve yaralananların vücutlarında erimeye neden olan kimyasal
madde kullanılıp kullanılmadığının Jandarma Genel
Komutanlığı&#39;na sorulması&#39; talebi de kabul edilmişti. Jandarma
Genel Komutanlığı&#39;ndan gelen cevapta, şu ifadeler yer aldı:
&#39;Komutanlık envanterinde kimyasal silah bulunmamaktadır. Operasyon
tarihinde toplumsal olaylarda kullanılan göz yaşartıcı ve hapşırtıcı
bibergazı kullanılmıştır.&#39; Jandarma, operasyonda kullanılan
silahları ise &#39;G-3 otomatik piyade tüfeği, MP-5 makineli silah, cop ve
kalkan&#39; olarak bildirdi.<br />KATILANLARIN BİLGİSİ YOK<br />-
Jandarma&#39;dan gelen yazıda ayrıca şöyle denildi: Katılan birlikler
tarafından operasyonla ilgili nihai raporun komutanlığa sunulduğuna dair
bilgi/belge bulunmamaktadır.<br />- Mahkeme, Genelkurmay ve Jandarma Özel
Asayiş Komutanlığı&#39;ndan operasyonda görev alan personelin
kimliklerini de talep etmişti. Jandarma Özel Asayiş
Komutanlığı&#39;ndan gelen yazıda, &#39;Görevli personellerden kimlerin
fiili operasyona katıldığı bilgisi bulunmamaktadır&#39; denildi.<br
/>Operasyon kayıt dışı!<br />Mahkeme, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet
Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstanbul İl
Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü&#39;nden operasyona
ait video ve kamera kayıtlarını talep etmişti. İçişleri Bakanlığı
ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı&#39;nın
konuyla ilgili yanıtı şöyle oldu: &#39;Operasyonla ilgili video kaydı ve
kamera görüntüsü yoktur.&#39;</p><p><br />kaynak:aksam.com.tr</p>

Nihai rapor da yok kimlerin katıldığı da

Nihai rapor da yok
kimlerin katıldığı da

'Hayata Dönüş
Operasyonu' davasının cuma günü görülecek duruşmasında
açıklanması beklenen belgelere AKŞAM ulaştı. Buna göre, operasyona
ilişkin nihai bir rapor da yok. Ğörev yapanların isimleri de
Gülden
KILIÇ/ İSTANBUL
Bayrampaşa Cezaevi'ndeki 'Hayata Dönüş
Operasyonu'nda 12 tutuklunun ölümüne sebep oldukları öne sürülen
39 askerin yargılaması sürüyor. Bakırköy 13. Ağır Ceza'da
görülen davanın son celsesinde mahkeme, avukatların talepleri
doğrultusunda operasyonun aşamalarını ilgili kurumlara sormuş, bilgi ve
belgelerin gönderilmesini istemişti. Adalet, İçişleri ve Sağlık
Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı'ndan istenen bilgiler,
mahkemeye gönderildi. Cuma günü görülecek duruşmada açıklanması
beklenen beklenen belgelere AKŞAM ulaştı. Buna göre;
ÖZEL PROTOKOL
İMZALANMADI
- Mahkeme, 'Hayata Dönüş Operasyonu'yla ilgili
06.01.2000 tarihli üçlü protokolün İçişleri, Adalet ve Sağlık
Bakanlığı'na yazı yazarak bir suretinin gönderilmesini talep
etmişti. Ayrı ayrı gelen cevaplarda, 'Üç bakanlık arasında Hayata
Dönüş Operasyonu'yla ilgili özel bir protokol bulunmamaktadır'
denildi. Yazının devamında ise operasyonda koruma ve sağlık hizmetlerine
ivme kazandırılması amacıyla Ocak 2000 tarihinde üç bakanlık arasında
protokol hazırlandığı kaydedildi.
- 27 Temmuz 2011 tarihli son
celsede, taraf avukatlarının 'Ölen ve yaralananların vücutlarında
erimeye neden olan kimyasal madde kullanılıp kullanılmadığının
Jandarma Genel Komutanlığı'na sorulması' talebi de kabul
edilmişti. Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gelen cevapta, şu
ifadeler yer aldı: 'Komutanlık envanterinde kimyasal silah
bulunmamaktadır. Operasyon tarihinde toplumsal olaylarda kullanılan göz
yaşartıcı ve hapşırtıcı bibergazı kullanılmıştır.' Jandarma,
operasyonda kullanılan silahları ise 'G-3 otomatik piyade tüfeği,
MP-5 makineli silah, cop ve kalkan' olarak bildirdi.
KATILANLARIN
BİLGİSİ YOK
- Jandarma'dan gelen yazıda ayrıca şöyle denildi:
Katılan birlikler tarafından operasyonla ilgili nihai raporun komutanlığa
sunulduğuna dair bilgi/belge bulunmamaktadır.
- Mahkeme, Genelkurmay
ve Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı'ndan operasyonda görev alan
personelin kimliklerini de talep etmişti. Jandarma Özel Asayiş
Komutanlığı'ndan gelen yazıda, 'Görevli personellerden kimlerin
fiili operasyona katıldığı bilgisi bulunmamaktadır' denildi. />Operasyon kayıt dışı!
Mahkeme, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet
Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstanbul İl
Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden operasyona
ait video ve kamera kayıtlarını talep etmişti. İçişleri Bakanlığı
ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'nın
konuyla ilgili yanıtı şöyle oldu: 'Operasyonla ilgili video kaydı ve
kamera görüntüsü yoktur.'

kaynak:aksam.com.tr

29 Kasım 2011 Salı

Yaylılar için 'Hayata Dönüş' operasyonu

Yaylılar için 'Hayata
Dönüş' operasyonu

2000’ler, müziğin onlarca farklı
alanında gerçekleşen değişikliklere sahne oldu. 80 sonrası doğumlu
Türk bestecilerin çağdaş müzik alanında yurtiçi ve yurtdışı
başarıları özellikle dikkat çekti. Genç kuşak bestecilerden Turgut
Erçetin de bu başarının mimarlarından. MİAM’deki yüksek lisansı
sırasında yazdığı eserlerle dikkatleri üzerine çeken Erçetin, doktora
eğitimi için tam burslu olarak Stanford Üniversitesi’ne kabul
edildi, çağdaş müzik bestecisi Brian Ferneyhough ile kompozisyon
çalıştı. Erçetin’in eserleri son birkaç yılda birçok müzik
festivalinde seslendiriliyor. Erçetin’in en yeni eserlerinden biri de
geçen günlerde saygın yaylı çalgılar dörtlüsü The JACK Quartet
tarafından seslendirildi. href="http://www.radikal.com.tr/index/Turkiye">Türkiye’nin yakın
geçmişinden hareketle yazılan bu eser dolayısıyla Erçetin’le
sanal dünyada bir araya geldik. 

Yakın zamanda The
JACK Quartet için String Quartet No.1 ‘December’ adlı bir eser
yazdınız ve eser geçen haftalarda Stanford Üniversitesi’nde
seslendirildi. Bu eserden biraz bahsedebilir misiniz? 
Eser,
yaylı dörtlüsü ve canlı elektronikler için yazıldı. Çoklu
yapılardan oluşan müzik, belirli matematiksel ilişkilere sahip açılar
ile derecelendirilmiş hoparlörlerin ve enstrümanların seyircilerin
etrafında konumlandırılması sonucu elde edilen algoritmik işlevsellikler
üzerine yazıldı. 

Eserin tarihsel bağlamda yaylı
dörtlüsü geleneğiyle nasıl bir ilişkisi var? The JACK Quartet’ın
eserle ilgili sizinle paylaştıkları eleştiriler var
mı? 
Bir tür (genre) ve / veya biçim olarak
kavramlaştırıldığı an hangi tarihsel bağlamda yaylı dörtlüsünü
tartışacağımızı konuşmamız gerekir. Eğer 20 / 21. yy. Batı
müziğinden bahsediyorsak, tüm çoğul ifadelerine karşın yaylı
dörtlüsü yazımının kendine has gelenekleri olduğunu söyleyebiliriz.
‘December’ özelinde ise eserin iki noktada ortodoks yaylı
dörtlü pratiğine karşıtlık sağladığı söylenebilir. Birincisi,
dörtlü içerisinde hiyerarşik dağılımın farklı bir bağlamda yeniden
türetilmesi. İkincisi de, eserin icrası için gerekli olan performans
biçiminin kavram olarak ‘sahne’, ‘enstrüman’ ve /
veya ‘konser alanı’ gibi unsurları yeni ifade biçimleri
kazandırması. Delueze’vari bir ifadeyle bu kavramlar ve ifade ediliş
biçimleri, kendi içerisinde tekil olmayan ve sistematikleştirilmemiş
oluşları ‘yaratan’ değişkenler olarak müzikal söylev
içerisinde bir işlevselliğe işaret eder. Bu işlevsellik, The
JACK’i de tatmin etmiş olacak ki, eseri Avrupa’nın önemli
çağdaş müzik festivallerinde seslendirmeye devam edecekler.  />
Eserin politik bir yönü de var. Daha önce de  class="IndexLink" href="http://www.radikal.com.tr/index/Hrant_Dink">Hrant
Dinkiçin ‘Unseen, Unspoken, Unheard’ ve  class="IndexLink"
href="http://www.radikal.com.tr/index/Guneydogu">Güneydoğu’da
operasyonlarda öldürülen çocuklar için ‘Unheimlich’ adlı
eserleriniz vardı. Bu parçanın politik yönünden bahseder
misiniz? 
İktidar ve tahakkümün her türlü ilişki
biçiminde kendini var edebildiği görüşündeyim; bu nedenle giyim
tarzından ahlak anlayışına kadar her şey ideolojik bağlamda
tartışılabilir. Dolayısıyla kendi müziğim için de ideolojik veya
ideolojik olmayan diye bir ayrım yapamıyorum. Çünkü müziğin kendisinin
ideolojik bir ifadeye sahip olduğunu düşünüyorum. Fakat eseri
yapılandıran ideolojik motivasyonu soruyorsanız; bunun 19 Aralık Hayata
Dönüş Operasyonu olduğunu söyleyebilirim. 

Bir
müzisyen olarak bu olaya taraf olma süreciniz nasıl
gerçekleşti? 
1998-2001 arası, devletin kendi
‘sınırlarını’ yeniden gözden geçirdiği bir dönemdi
sanırım. Ve devlet kendi ‘sınırlarını’ çizerken, kendi
ideolojisini müzakere etmeyen ötekilerin de alanlarını berlirliyordu
aslında. Çünkü Lefebvre’nin de söylediği gibi, hiçbir alan
(uzam) boş kalamaz. Ötekiler açısından da, sözünü ettiğim yaşam
alanlarının, salt ele geçirilen fiziksel alanlardan çok, bir toplumsal
ürün olarak anlam kazandığını düşünüyorum. Bu nedenle, 19 Aralık
ve devamında Küçükarmutlu’da yaşananlar, yaratılan bu anlama
karşı bir müdahaledir benim için. Benim taraf olma sürecime gelirsek ...
O dönem içinde bulunduğum politik eylemlilik, içinde yaşadığım
alanları, evimden okuluma her yeri, yeniden üretilmiş yaşam alanları
haline getiriyordu ya da yeniden üretilmekte olan bu yaşam alanları benim
politik taraflılığımı belirliyordu. Bu yüzden, içinde yer alabildiğim
eylemler, o dönem benim için vicdani eylemler olmaktan öte, yaşadığım
alanı üreten eylemlerdi de. ‘December’ da o dönem içinde
bulunduğum toplumsal üretimin bir sonucudur. 

Bu
eylemlere örnek verebilir misiniz? 
Çoğu katılabildiğim
ölçüde F Tipi karşıtı eylemlerdi. Çünkü F Tipi, az önce
açıklamaya çalıştığım yaşam alanlarına, dolayısıyla kendi
toplumsal üretimimize kilit vuran bir kavramdı benim için. Devlet kendi
hapishanelerinde bir nevi yaşam alanlarına dönüştürülmüş, yeniden
üretilmiş bu alanları, kendi ideolojisine uygun alanlarla, F Tipi ile
yeniden işgal etmek niyetindeydi. Bu yüzden eseri yazarken bu ilişki
üzerine düşündüm daha çok. Düşündüğüm başka bir şey de hareket
edebilmeye dairdi. F Tipi benden en çok neyi alırdı; en çok neyi yapmayı
özlerdim diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sanırım özgürce hareket
etmeyi özlerdim. Çünkü insan, mahkûm edildiği yalnızlığa hareket
ettiği sürece dayanabiliyor sanırım. Bu yüzden eser, dört boyutlu
uzayda seslerin algoritmik dağılımı, yani ‘seslerin
hareketliliği’ üzerine yazıldı.

Yakın zamanda
üzerinde çalışacağınız projeler nelerdir?
Önümüzdeki dönem
iki çok önemli toplulukla daha çalışma imkânım olacak: Talea Ensemble
ve Stuttgart Neue Vokalsolisten. Talea Ensemble, ‘Spanking The
Soundscape of A Baby Universe’ adlı eserimi seslendirecek. Aynı
şekilde University of California’dan bir arkadaşımın sipariş
ettiği bir parça var. Sanırım bu iki parçayı ikileme olarak ele
alacağım. Sonra Neue Vokalsolisten için yazacağım parçaya
yoğunlaşmayı hedefliyorum. Bu süre zarfında The JACK Quartet de
December’ı çeşitli festivallerde seslendirecek. 
/>Katliamlar yüzleşilmediği sürece hep günceldir  />Önceki eserlerinizde dönemine göre daha güncel politik konular
işlediniz. Bunca zaman sonra ‘Hayata Dönüş’ operasyonunu size
tekrar düşündürten nedir? 
Bu eser için de benzer bir
güncellikten söz edilebilir. Çünkü katliamlar yüzleşilmediği sürece
hep günceldirler. Olayları doğrudan yaşamamış biri olarak, 19
Aralık’ın ne ifade ettiğini benim açıklamam etik açıdan yanlış
olur. 14 Aralık 2000 ile beraber,
basının DGM ve RTÜK karşısında aldığı korkak ve
ahlaksız tavrı göz önüne alırsak, bu sorunun muhatabı o zaman ölüme
terk ettiğimiz devrimcilerdir diye
düşünüyorum.

 

Kaynak: Radikal

Yaylılar için 'Hayata Dönüş' operasyonu

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7859>Yaylılar için 'Hayata
Dönüş' operasyonu</a></h1><p>2000&rsquo;ler, müziğin onlarca farklı
alanında gerçekleşen değişikliklere sahne oldu. 80 sonrası doğumlu
Türk bestecilerin çağdaş müzik alanında yurtiçi ve yurtdışı
başarıları özellikle dikkat çekti. Genç kuşak bestecilerden Turgut
Erçetin de bu başarının mimarlarından. MİAM&rsquo;deki yüksek lisansı
sırasında yazdığı eserlerle dikkatleri üzerine çeken Erçetin, doktora
eğitimi için tam burslu olarak Stanford Üniversitesi&rsquo;ne kabul
edildi, çağdaş müzik bestecisi Brian Ferneyhough ile kompozisyon
çalıştı. Erçetin&rsquo;in eserleri son birkaç yılda birçok müzik
festivalinde seslendiriliyor. Erçetin&rsquo;in en yeni eserlerinden biri de
geçen günlerde saygın yaylı çalgılar dörtlüsü The JACK Quartet
tarafından seslendirildi.<a class="IndexLink"
href="http://www.radikal.com.tr/index/Turkiye" style="margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width:
0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width:
0px; border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-size: 15px; font-family:
'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; vertical-align: baseline;
border-style: initial; border-color: initial; color: rgb(59, 89, 152);
line-height: 20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255);
">Türkiye</a>&rsquo;nin yakın geçmişinden hareketle yazılan bu eser
dolayısıyla Erçetin&rsquo;le sanal dünyada bir araya geldik.&nbsp;<br
style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:
15px; line-height: 20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255,
255); " /><br style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); " /><strong style="margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width:
0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width:
0px; border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: bold; font-size:
15px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif;
vertical-align: baseline; border-style: initial; border-color: initial;
line-height: 20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255);
">Yakın zamanda The JACK Quartet için String Quartet No.1
&lsquo;December&rsquo; adlı bir eser yazdınız ve eser geçen haftalarda
Stanford Üniversitesi&rsquo;nde seslendirildi. Bu eserden biraz bahsedebilir
misiniz?&nbsp;</strong>Eser, yaylı dörtlüsü ve canlı elektronikler için
yazıldı. Çoklu yapılardan oluşan müzik, belirli matematiksel
ilişkilere sahip açılar ile derecelendirilmiş hoparlörlerin ve
enstrümanların seyircilerin etrafında konumlandırılması sonucu elde
edilen algoritmik işlevsellikler üzerine yazıldı.&nbsp;<br
style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:
15px; line-height: 20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255,
255); " /><br style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); " /><strong style="margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width:
0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width:
0px; border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: bold; font-size:
15px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif;
vertical-align: baseline; border-style: initial; border-color: initial;
line-height: 20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255);
">Eserin tarihsel bağlamda yaylı dörtlüsü geleneğiyle nasıl bir
ilişkisi var? The JACK Quartet&rsquo;ın eserle ilgili sizinle
paylaştıkları eleştiriler var mı?&nbsp;</strong>Bir tür (genre) ve /
veya biçim olarak kavramlaştırıldığı an hangi tarihsel bağlamda
yaylı dörtlüsünü tartışacağımızı konuşmamız gerekir. Eğer 20 /
21. yy. Batı müziğinden bahsediyorsak, tüm çoğul ifadelerine karşın
yaylı dörtlüsü yazımının kendine has gelenekleri olduğunu
söyleyebiliriz. &lsquo;December&rsquo; özelinde ise eserin iki noktada
ortodoks yaylı dörtlü pratiğine karşıtlık sağladığı söylenebilir.
Birincisi, dörtlü içerisinde hiyerarşik dağılımın farklı bir
bağlamda yeniden türetilmesi. İkincisi de, eserin icrası için gerekli
olan performans biçiminin kavram olarak &lsquo;sahne&rsquo;,
&lsquo;enstrüman&rsquo; ve / veya &lsquo;konser alanı&rsquo; gibi
unsurları yeni ifade biçimleri kazandırması. Delueze&rsquo;vari bir
ifadeyle bu kavramlar ve ifade ediliş biçimleri, kendi içerisinde tekil
olmayan ve sistematikleştirilmemiş oluşları &lsquo;yaratan&rsquo;
değişkenler olarak müzikal söylev içerisinde bir işlevselliğe işaret
eder. Bu işlevsellik, The JACK&rsquo;i de tatmin etmiş olacak ki, eseri
Avrupa&rsquo;nın önemli çağdaş müzik festivallerinde seslendirmeye
devam edecekler.&nbsp;<br style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial,
Helvetica, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); " /><br style="font-family: 'Trebuchet
MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;
text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255); " /><strong
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: bold; font-size: 15px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial,
Helvetica, sans-serif; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; line-height: 20px; text-align: left; background-color:
rgb(255, 255, 255); ">Eserin politik bir yönü de var. Daha önce de&nbsp;<a
class="IndexLink" href="http://www.radikal.com.tr/index/Hrant_Dink"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: inherit; font-style: inherit; font-family: inherit;
vertical-align: baseline; border-style: initial; border-color: initial;
color: rgb(59, 89, 152); ">Hrant Dink</a>için &lsquo;Unseen, Unspoken,
Unheard&rsquo; ve&nbsp;<a class="IndexLink"
href="http://www.radikal.com.tr/index/Guneydogu" style="margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width:
0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width:
0px; border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: inherit;
font-style: inherit; font-family: inherit; vertical-align: baseline;
border-style: initial; border-color: initial; color: rgb(59, 89, 152);
">Güneydoğu</a>&rsquo;da operasyonlarda öldürülen çocuklar için
&lsquo;Unheimlich&rsquo; adlı eserleriniz vardı. Bu parçanın politik
yönünden bahseder misiniz?&nbsp;</strong>İktidar ve tahakkümün her
türlü ilişki biçiminde kendini var edebildiği görüşündeyim; bu
nedenle giyim tarzından ahlak anlayışına kadar her şey ideolojik
bağlamda tartışılabilir. Dolayısıyla kendi müziğim için de ideolojik
veya ideolojik olmayan diye bir ayrım yapamıyorum. Çünkü müziğin
kendisinin ideolojik bir ifadeye sahip olduğunu düşünüyorum. Fakat eseri
yapılandıran ideolojik motivasyonu soruyorsanız; bunun 19 Aralık Hayata
Dönüş Operasyonu olduğunu söyleyebilirim.&nbsp;<br style="font-family:
'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 15px; line-height:
20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255); " /><br
style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:
15px; line-height: 20px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255,
255); " /><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom:
0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom:
0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: bold; font-size: 15px; font-family:
'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif; vertical-align: baseline;
border-style: initial; border-color: initial; line-height: 20px; text-align:
left; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Bir müzisyen olarak bu olaya
taraf olma süreciniz nasıl gerçekleşti?&nbsp;</strong>1998-2001 arası,
devletin kendi &lsquo;sınırlarını&rsquo; yeniden gözden geçirdiği bir
dönemdi sanırım. Ve devlet kendi &lsquo;sınırlarını&rsquo; çizerken,
kendi ideolojisini müzakere etmeyen ötekilerin de alanlarını
berlirliyordu aslında. Çünkü Lefebvre&rsquo;nin de söylediği gibi,
hiçbir alan (uzam) boş kalamaz. Ötekiler açısından da, sözünü
ettiğim yaşam alanlarının, salt ele geçirilen fiziksel alanlardan çok,
bir toplumsal ürün olarak anlam kazandığını düşünüyorum. Bu
nedenle, 19 Aralık ve devamında Küçükarmutlu&rsquo;da yaşananlar,
yaratılan bu anlama karşı bir müdahaledir benim için. Benim taraf olma
sürecime gelirsek ... O dönem içinde bulunduğum politik eylemlilik,
içinde yaşadığım alanları, evimden okuluma her yeri, yeniden
üretilmiş yaşam alanları haline getiriyordu ya da yeniden üretilmekte
olan bu yaşam alanları benim politik taraflılığımı belirliyordu. Bu
yüzden, içinde yer alabildiğim eylemler, o dönem benim için vicdani
eylemler olmaktan öte, yaşadığım alanı üreten eylemlerdi de.
&lsquo;December&rsquo; da o dönem içinde bulunduğum toplumsal üretimin
bir sonucudur.&nbsp;<br style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); " /><br style="font-family: 'Trebuchet
MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;
text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255); " /><strong
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: bold; font-size: 15px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial,
Helvetica, sans-serif; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; line-height: 20px; text-align: left; background-color:
rgb(255, 255, 255); ">Bu eylemlere örnek verebilir
misiniz?&nbsp;</strong>Çoğu katılabildiğim ölçüde F Tipi karşıtı
eylemlerdi. Çünkü F Tipi, az önce açıklamaya çalıştığım yaşam
alanlarına, dolayısıyla kendi toplumsal üretimimize kilit vuran bir
kavramdı benim için. Devlet kendi hapishanelerinde bir nevi yaşam
alanlarına dönüştürülmüş, yeniden üretilmiş bu alanları, kendi
ideolojisine uygun alanlarla, F Tipi ile yeniden işgal etmek niyetindeydi.
Bu yüzden eseri yazarken bu ilişki üzerine düşündüm daha çok.
Düşündüğüm başka bir şey de hareket edebilmeye dairdi. F Tipi benden
en çok neyi alırdı; en çok neyi yapmayı özlerdim diye
düşündüğümü hatırlıyorum. Sanırım özgürce hareket etmeyi
özlerdim. Çünkü insan, mahkûm edildiği yalnızlığa hareket ettiği
sürece dayanabiliyor sanırım. Bu yüzden eser, dört boyutlu uzayda
seslerin algoritmik dağılımı, yani &lsquo;seslerin hareketliliği&rsquo;
üzerine yazıldı.<br style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); " /><br style="font-family: 'Trebuchet
MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;
text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255); " /><strong
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: bold; font-size: 15px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial,
Helvetica, sans-serif; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; line-height: 20px; text-align: left; background-color:
rgb(255, 255, 255); ">Yakın zamanda üzerinde çalışacağınız projeler
nelerdir?</strong>Önümüzdeki dönem iki çok önemli toplulukla daha
çalışma imkânım olacak: Talea Ensemble ve Stuttgart Neue Vokalsolisten.
Talea Ensemble, &lsquo;Spanking The Soundscape of A Baby Universe&rsquo;
adlı eserimi seslendirecek. Aynı şekilde University of
California&rsquo;dan bir arkadaşımın sipariş ettiği bir parça var.
Sanırım bu iki parçayı ikileme olarak ele alacağım. Sonra Neue
Vokalsolisten için yazacağım parçaya yoğunlaşmayı hedefliyorum. Bu
süre zarfında The JACK Quartet de December&rsquo;ı çeşitli festivallerde
seslendirecek.&nbsp;<br style="font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); " /><br style="font-family: 'Trebuchet
MS', Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 20px;
text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255); " /><strong
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width:
0px; border-left-width: 0px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: bold; font-size: 15px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial,
Helvetica, sans-serif; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; line-height: 20px; text-align: left; background-color:
rgb(255, 255, 255); ">Katliamlar yüzleşilmediği sürece hep
günceldir&nbsp;<br />Önceki eserlerinizde dönemine göre daha güncel
politik konular işlediniz. Bunca zaman sonra &lsquo;Hayata Dönüş&rsquo;
operasyonunu size tekrar düşündürten nedir?&nbsp;</strong>Bu eser için
de benzer bir güncellikten söz edilebilir. Çünkü katliamlar
yüzleşilmediği sürece hep günceldirler. Olayları doğrudan yaşamamış
biri olarak, 19 Aralık&rsquo;ın ne ifade ettiğini benim açıklamam etik
açıdan yanlış olur. 14 Aralık 2000 ile beraber, basının&nbsp;<font
class="Apple-style-span" face="'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif">DGM</font>&nbsp;ve&nbsp;<font class="Apple-style-span"
face="'Trebuchet MS', Arial, Helvetica,
sans-serif">RTÜK</font>&nbsp;karşısında aldığı korkak ve ahlaksız
tavrı göz önüne alırsak, bu sorunun muhatabı o zaman ölüme terk
ettiğimiz devrimcilerdir diye düşünüyorum.</p><p>&nbsp;</p><p>Kaynak:
Radikal</p>

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONGRESİ 2-4 ARALIK`TA ANKARA`DA DÜZENLENECEK

İŞÇİ SAĞLIĞI VE
GÜVENLİĞİ KONGRESİ 2-4 ARALIK`TA ANKARA`DA DÜZENLENECEK

class="spot">DİSK, KESK, TMMOB ve TTB`nin ortaklaşa düzenlediği İşçi
Sağlığı ve Güvenliği Kongresi 2-4 Aralık 2011 tarihlerinde İnşaat
Mühendisleri Odası Konferans Salonunda gerçekleştirilecek.
"Esnekleşme ve İşçi Sağlığı" ana temasıyla düzenlenen
Kongre`de, "Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığına
Etkileri-Taşeronlaşmanın Önüne Nasıl Geçeriz?",
"Güvencesizler–Geleceksizlik ve Sağlık", "İşçinin
Bilme Hakkı ve Sağlıklı Emek", "Çalışma Yaşamında
Kadın", "Hegemonya ve Karşı Hegemonya Mücadelesi;
Gönüllülükten İtiraz Hakkına..." konulu beş panel, iki forum,
müzik dinletisi ve film gösterimleri yer alacak. class="spot"> 

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONGRESİ 2-4 ARALIK`TA ANKARA`DA DÜZENLENECEK

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7858>İŞÇİ SAĞLIĞI VE
GÜVENLİĞİ KONGRESİ 2-4 ARALIK`TA ANKARA`DA DÜZENLENECEK</a></h1><p
class="spot">DİSK, KESK, TMMOB ve TTB`nin ortaklaşa düzenlediği İşçi
Sağlığı ve Güvenliği Kongresi 2-4 Aralık 2011 tarihlerinde İnşaat
Mühendisleri Odası Konferans Salonunda gerçekleştirilecek.
&quot;Esnekleşme ve İşçi Sağlığı&quot; ana temasıyla düzenlenen
Kongre`de, &quot;Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığına
Etkileri-Taşeronlaşmanın Önüne Nasıl Geçeriz?&quot;,
&quot;Güvencesizler&ndash;Geleceksizlik ve Sağlık&quot;, &quot;İşçinin
Bilme Hakkı ve Sağlıklı Emek&quot;, &quot;Çalışma Yaşamında
Kadın&quot;, &quot;Hegemonya ve Karşı Hegemonya Mücadelesi;
Gönüllülükten İtiraz Hakkına...&quot; konulu beş panel, iki forum,
müzik dinletisi ve film gösterimleri yer alacak.</p><p
class="spot">&nbsp;</p>

MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 3. ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

MADEN MÜHENDİSLERİ
ODASI 3. ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

align="center">MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 3. ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ
BİLDİRGESİ

Maden Mühendisleri Odası III.
Öğrenci Kurultayı, 18-19 Kasım 2011 tarihlerinde 18 üniversiteden 200
öğrenci delegenin katılımıyla Antalya‘da
gerçekleştirilmiştir.

Üniversitelerdeki yerel
kurultaylarda tartışılarak oluşturulan "Mühendisin Toplumsal Rolü
ve Konumu", "İşsizlik ve İstihdam, Geleceksizlik",
"Örgütlülüğün Önemi - Genç Madenci Örgütü ve Anlamı",
"Belgelendirme- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği",
"Eğitim Sistemi" konularındaki görüşler, kurultayda
değerlendirilmiş ve karara bağlanmıştır. Kurultay, "Meslek
Odalarının Örgütlenmesinde Öğrenci Örgütlülüğünün Yeri ve
Önemi" konulu panelle sona ermiştir. İki gün süren kurultay
kapsamında dile getirilen görüşler ve saptamalar ana başlıkları ile
aşağıda özetlenmiştir:

-Neoliberal politikalardan
vazgeçilmelidir.

-Toplumun örgütlenmesinin
önündeki engel kaldırılmalıdır.

-YÖK
kaldırılmalı, üniversiteler özerk olmalıdır.

align="justify">-Eğitim temel hak olarak görülmeli, her düzeyde parasız
olmalıdır.

-Kolluk kuvvetleri üniversitelerden
çıkartılmalıdır.

-Staj Kanunu çıkarılmalı ve
her öğrenci uygun koşullarda staj yapabilmelidir.

align="justify">-Öğrenciler üniversitelerde, söz ve yetki hakkına sahip
olmalı, temsiliyetleri güçlendirilmelidir.

-Eğitim,
verimlilik gözetilerek anadilde yapılmalı ve buna yönelik bilimsel
altyapı geliştirilmelidir.

-İşçi sağlığı ve
iş güvenliği konusunda denetim ve yetki mekanizmaları
güçlendirilmelidir.

-Kadınların toplumun her
alanında maruz kaldıkları, şiddet ve saldırılara karşı eşitlikçi
yasalar güçlendirilerek uygulanmalıdır.

-Eğitimde,
işe girişte ve iş yerinde cinsiyet ayrımcılığına son
verilmelidir.

-Özelleştirmeler durdurulmalı kamu
yararı gözetilerek planlı istihdam koşulları yaratılmalıdır.

align="justify">Bu talepler çerçevesinde;

-Genç
Madenci; emperyalizme, faşizme, ırkçılığa, gericiliğe, şovenizme,
sömürüye, özelleştirmelere, toplumsal şiddete, cinsiyet
ayrımcılığına, sosyal adaletsizliklere, gelir dağılımındaki
adaletsizliklere, savaşa ve silahlanmaya karşı olacaktır.

align="justify">-Genç madenci, aldığı bilimsel ve teknik eğitimi
üretimi, emekten ve halktan yana kullanan kişi olacaktır. align="justify">-Genç Madenci; karanlığa karşı aydınlığı, savaşa ve
işgale karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, linç kültürüne
karşı kardeşliği, sermayeye karşı emeği, baskıya ve zora karşı
özgürlüğü savunmaya, neoliberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa
karşı mücadele bayrağını yükseltmeye devam edecektir. align="justify">YAŞASIN ÖZERK DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADEMİZ
!

HİÇBİR ÖLÜM GÜZEL DEĞİLDİR,
MADENCİNİN KADERİNDE ÖLÜM YOKTUR.

AYDINLIK
BİR GELECEK İÇİN KARANLIĞI KAZIYORUZ !

align="justify">YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ ! align="justify">KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER, YA
HİÇBİRİMİZ !

 

align="justify">Kaynak:www.tmmob.org.tr

MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 3. ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7857>MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
3. ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI</a></h1><p
align="center"><b>MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 3. ÖĞRENCİ KURULTAYI SONUÇ
BİLDİRGESİ</b></p><p align="justify">Maden Mühendisleri Odası III.
Öğrenci Kurultayı, 18-19 Kasım 2011 tarihlerinde 18 üniversiteden 200
öğrenci delegenin katılımıyla Antalya&lsquo;da
gerçekleştirilmiştir.</p><p align="justify">Üniversitelerdeki yerel
kurultaylarda tartışılarak oluşturulan &quot;Mühendisin Toplumsal Rolü
ve Konumu&quot;, &quot;İşsizlik ve İstihdam, Geleceksizlik&quot;,
&quot;Örgütlülüğün Önemi - Genç Madenci Örgütü ve Anlamı&quot;,
&quot;Belgelendirme- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği&quot;,
&quot;Eğitim Sistemi&quot; konularındaki görüşler, kurultayda
değerlendirilmiş ve karara bağlanmıştır. Kurultay, &quot;Meslek
Odalarının Örgütlenmesinde Öğrenci Örgütlülüğünün Yeri ve
Önemi&quot; konulu panelle sona ermiştir. İki gün süren kurultay
kapsamında dile getirilen görüşler ve saptamalar ana başlıkları ile
aşağıda özetlenmiştir:</p><p align="justify">-Neoliberal politikalardan
vazgeçilmelidir.</p><p align="justify">-Toplumun örgütlenmesinin
önündeki engel kaldırılmalıdır.</p><p align="justify">-YÖK
kaldırılmalı, üniversiteler özerk olmalıdır.</p><p
align="justify">-Eğitim temel hak olarak görülmeli, her düzeyde parasız
olmalıdır.</p><p align="justify">-Kolluk kuvvetleri üniversitelerden
çıkartılmalıdır.</p><p align="justify">-Staj Kanunu çıkarılmalı ve
her öğrenci uygun koşullarda staj yapabilmelidir.</p><p
align="justify">-Öğrenciler üniversitelerde, söz ve yetki hakkına sahip
olmalı, temsiliyetleri güçlendirilmelidir.</p><p align="justify">-Eğitim,
verimlilik gözetilerek anadilde yapılmalı ve buna yönelik bilimsel
altyapı geliştirilmelidir.</p><p align="justify">-İşçi sağlığı ve
iş güvenliği konusunda denetim ve yetki mekanizmaları
güçlendirilmelidir.</p><p align="justify">-Kadınların toplumun her
alanında maruz kaldıkları, şiddet ve saldırılara karşı eşitlikçi
yasalar güçlendirilerek uygulanmalıdır.</p><p align="justify">-Eğitimde,
işe girişte ve iş yerinde cinsiyet ayrımcılığına son
verilmelidir.</p><p align="justify">-Özelleştirmeler durdurulmalı kamu
yararı gözetilerek planlı istihdam koşulları yaratılmalıdır.</p><p
align="justify">Bu talepler çerçevesinde;</p><p align="justify">-Genç
Madenci; emperyalizme, faşizme, ırkçılığa, gericiliğe, şovenizme,
sömürüye, özelleştirmelere, toplumsal şiddete, cinsiyet
ayrımcılığına, sosyal adaletsizliklere, gelir dağılımındaki
adaletsizliklere, savaşa ve silahlanmaya karşı olacaktır.</p><p
align="justify">-Genç madenci, aldığı bilimsel ve teknik eğitimi
üretimi, emekten ve halktan yana kullanan kişi olacaktır.</p><p
align="justify">-Genç Madenci; karanlığa karşı aydınlığı, savaşa ve
işgale karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, linç kültürüne
karşı kardeşliği, sermayeye karşı emeği, baskıya ve zora karşı
özgürlüğü savunmaya, neoliberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa
karşı mücadele bayrağını yükseltmeye devam edecektir.</p><p
align="justify"><b>YAŞASIN ÖZERK DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADEMİZ
!</b></p><p align="justify"><b>HİÇBİR ÖLÜM GÜZEL DEĞİLDİR,
MADENCİNİN KADERİNDE ÖLÜM YOKTUR.</b></p><p align="justify"><b>AYDINLIK
BİR GELECEK İÇİN KARANLIĞI KAZIYORUZ !</b></p><p
align="justify"><b>YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ !</b></p><p
align="justify"><b>KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER, YA
HİÇBİRİMİZ !</b></p><p align="justify">&nbsp;</p><p
align="justify"><b>Kaynak:www.tmmob.org.tr</b></p>

KCK'da sıra Tuncel, Zana, Elçi, Türk ve Tan'da mı?

KCK'da sıra Tuncel, Zana,
Elçi, Türk ve Tan'da mı?

BDP Eşbaşkanı class="IndexLink" href="/index/Selahattin_Demirtas">Selahattin Demirtaş,
“5 milletvekilin tutuklanması için çalışma yürütülüyor”
iddiasını ortaya atarken, bu isimlerin milletvekili olmalarına rağmen
haklarında zorla mahkemeye getirme kararı tebliğ edilen Altan Tan, class="IndexLink" href="/index/Serafettin_Elci">Şerafettin Elçi, Leyla
Zana, Ahmet Türk ve href="/index/Sebahat_Tuncel">Sebahat Tuncel olduğu öğrenildi. Elçi,
“Direnirim, gitmem” derken Tan, “kararı meşru
bulmadığım için gitmiyorum” dedi.

Tan, Elçi, Zana,
Türk, Tuncel, Ayna ve Binici hakkında katıldıkları mitinglerde
yaptıkları konuşmalar nedeniyle “terör örgütü
propagandası” ve “suçu ve suçluyu övmek”
suçlamalarıyla Anayasa’nın 14. maddesi uyarınca açılan davalarda
“zorma mahkemeye getirme” kararı çıkmıştı. Ancak bu isimler
arasında Tan, Elçi, Zana, Türk ve Tuncel’e karar tebliğ edildi. />
Milletvekillerinin dokunulmazlığı bulunmasına rağmen
“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına
dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan
faaliyetler biçiminde kullanılamaz” ilkesini düzenleyen
Anayasa’nın 14. maddesi uyarınca hakkında işlem yapılabiliyor. Bu
çerçevede önümüzdeki günlerde “zorla getirilme kararı”
tebliğ edilen 5 milletvekilinin evlerinden alınarak zorla mahkemeye
götürülebileceği ve hatta tutuklanabileceği ifade ediliyor.
/>‘Ben karara direnirim’
href="/index/DIYARBAKIR">Diyarbakır Bağımsız Milletvekili class="IndexLink" href="/index/Serafettin_Elci">Şerafettin Elçi,
yargılanmalarının usulsüzlük olduğunu savunurken, “Ben de bu
usulsüzlüğe karşı geldiğim için mahkemeye gitmiyorum.
Anayasa’nın 14. maddesinin de böyle bir sornuç doğuracağını
sanmıyorum. Yasal kurumlar Kürtleri sindirmek için böyle bir yasal
düzenlemeler yaptı. Bu kararın ne getireceğini bilemiyorum. Ama
direneceğim. Zorla götürürlerse, kendi bilecekleri iş” dedi. class="IndexLink" href="/index/BDP">BDP’li Altan Tan ise
“Anayasa’nın 14. maddesinin terör örgütü üyelerini
kapsadığını” belirterek, “Katıldığım toplantılardan
dolayı dava açmışlar. karar meşru değil. Ben gitmeyeceğim
direneceğim” dedi.

 

Kaynak: Radikal

KCK'da sıra Tuncel, Zana, Elçi, Türk ve Tan'da mı?

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7856>KCK'da sıra Tuncel, Zana,
Elçi, Türk ve Tan'da mı?</a></h1><p>BDP&nbsp;Eşbaşkanı <a
class="IndexLink" href="/index/Selahattin_Demirtas">Selahattin Demirtaş</a>,
&ldquo;5 milletvekilin tutuklanması için çalışma yürütülüyor&rdquo;
iddiasını ortaya atarken, bu isimlerin milletvekili olmalarına rağmen
haklarında zorla mahkemeye getirme kararı tebliğ edilen Altan Tan, <a
class="IndexLink" href="/index/Serafettin_Elci">Şerafettin Elçi</a>, Leyla
Zana, Ahmet Türk ve <a class="IndexLink"
href="/index/Sebahat_Tuncel">Sebahat Tuncel</a> olduğu öğrenildi. Elçi,
&ldquo;Direnirim, gitmem&rdquo; derken Tan, &ldquo;kararı meşru
bulmadığım için gitmiyorum&rdquo; dedi.<br /><br />Tan, Elçi, Zana,
Türk, Tuncel, Ayna ve Binici hakkında katıldıkları mitinglerde
yaptıkları konuşmalar nedeniyle &ldquo;terör örgütü
propagandası&rdquo; ve &ldquo;suçu ve suçluyu övmek&rdquo;
suçlamalarıyla Anayasa&rsquo;nın 14. maddesi uyarınca açılan davalarda
&ldquo;zorma mahkemeye getirme&rdquo; kararı çıkmıştı. Ancak bu isimler
arasında Tan, Elçi, Zana, Türk ve Tuncel&rsquo;e karar tebliğ edildi.<br
/><br />Milletvekillerinin dokunulmazlığı bulunmasına rağmen
&ldquo;Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına
dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan
faaliyetler biçiminde kullanılamaz&rdquo; ilkesini düzenleyen
Anayasa&rsquo;nın 14. maddesi uyarınca hakkında işlem yapılabiliyor. Bu
çerçevede önümüzdeki günlerde &ldquo;zorla getirilme kararı&rdquo;
tebliğ edilen 5 milletvekilinin evlerinden alınarak zorla mahkemeye
götürülebileceği ve hatta tutuklanabileceği ifade ediliyor.<br /><br
/>&lsquo;Ben karara direnirim&rsquo;<br /><a class="IndexLink"
href="/index/DIYARBAKIR">Diyarbakır</a> Bağımsız Milletvekili <a
class="IndexLink" href="/index/Serafettin_Elci">Şerafettin Elçi</a>,
yargılanmalarının usulsüzlük olduğunu savunurken, &ldquo;Ben de bu
usulsüzlüğe karşı geldiğim için mahkemeye gitmiyorum.
Anayasa&rsquo;nın 14. maddesinin de böyle bir sornuç doğuracağını
sanmıyorum. Yasal kurumlar Kürtleri sindirmek için böyle bir yasal
düzenlemeler yaptı. Bu kararın ne getireceğini bilemiyorum. Ama
direneceğim. Zorla götürürlerse, kendi bilecekleri iş&rdquo; dedi. <a
class="IndexLink" href="/index/BDP">BDP</a>&rsquo;li Altan Tan ise
&ldquo;Anayasa&rsquo;nın 14. maddesinin terör örgütü üyelerini
kapsadığını&rdquo; belirterek, &ldquo;Katıldığım toplantılardan
dolayı dava açmışlar. karar meşru değil. Ben gitmeyeceğim
direneceğim&rdquo; dedi.</p><p>&nbsp;</p><p>Kaynak: Radikal</p>

Ortadoğu zorbaların “dikensiz gül bahçesi” olmayacak! / KB

Ortadoğu zorbaların
"dikensiz gül bahçesi" olmayacak! / KB

align="center">Emperyalizme ve gericiliğe karşı direnen halklar
kazanacak!

 

Suriye’deki
olayları istismar edip Şam’da Amerikan kuklası dinci gerici bir
rejim kurmak için harekete geçen Beyaz Saray’daki savaş baronları,
Ankara’daki sadık işbirlikçilerini “aktif tetikçi”
olarak kullanıyor. Baas Partisi’yle giriştiği iktidar savaşını
kaybeden Müslüman Kardeşler ile Arap Birliği de, Suriye halkları
şahsında Ortadoğu halklarını hedef alan emperyalist planın
uygulanabilmesi için uşakça hizmet ediyorlar.

Siyonist
İsrail’le uzlaşmayan, İran’la stratejik işbirliği
anlaşması imzalayan, Filistin ve Lübnan’daki direniş hareketlerini
destekleyen Beşar Esad liderliğindeki Baas rejimini yıkmak için
oluşturulan gerici koalisyonun, Mart ayında eylemleri başlatan Suriyeli
işçi, emekçi ve gençlerin sorun ve talepleriyle uzaktan yakından bir
alakası bulunmuyor. Emperyalist planlara hizmet eden bu koalisyon, gerici,
zorba, neoliberal politikalara sadık, halklara ise düşmandır.

class="news">ABD emperyalizmi, “etkin tetikçi” olarak öne
çıkan Türk devleti/AKP iktidarı, Arap Birliği, Müslüman Kardeşler...
Gerici çıkar hesapları peşinde koşan bu odakların tümü de
işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların özgürleşmesi önünde
aşılması gereken birer engel konumundadırlar.

“Din
kardeşliği” değil “etkin tetikçilik”!

class="news">Son günlerde hem Ankara’dan hem Washington’dan
yapılan, “Türkiye-ABD ilişkilerinin ‘en iyi döneminde’
olduğu” vurgularını öne çıkaran açıklamalara defalarca tanık
olduk. Sermaye medyasında yer alan yorum ve makalelerde de aynı tema
işleniyor.

Pentagon’daki savaş baronları, Türk
devleti/AKP hükümetinin ABD için “değer biçilemez” önemde
bir müttefik olduğu vurgularını öne çıkartan açıklamalar yaparken,
Ankara’da ise cumhurbaşkanından başbakana, savunma bakanından
dışişleri bakanına kadar dinci gericiliğin şefleri, Ortadoğu konusunda
ABD emperyalizmi ile “tam bir uyum içinde” olmaktan duydukları
memnuniyeti dile getiriyorlar.

Efendi ile uşak arasında
yaşanan bu “balayı“, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da gerici
çıkarlarının çakışmasından kaynaklanıyor. Halk isyanları dalgası
ABD’nin bölgedeki etkisini zayıflatırken, bölgesel çıkarlarına
hizmet edecek “etkin müttefik/tetikçi” ihtiyacı yakıcı hale
geliyor. Bölgenin yağmasından pay almaya hevesli olan Türk burjuvazisi ve
onun temsilcisi AKP hükümeti de, yayılmacı emellerine emperyalistler
adına “etkin taşeronluk” yaparak ulaşmaya çalışıyor. Türk
devletinin bir diğer hedefi, bu gerici işbirliğinden güç alarak Kürt
hareketini tasfiye etmektir.

Türkiye-ABD ilişkilerinin
“en iyi döneminde” olmasının sırrı bu gerici ve sefil
çıkar ortaklığında yatıyor. Hal böyleyken, Tayyip Erdoğan ve
müritlerinin açıklamalarında demagojide sınır tanınmıyor. İnsan
haklarından, demokratikleşmeden, halkların haklı taleplerinden,
müslüman kanının akıtılmasını engellemekten, mazlumların
kazanacağından söz eden AKP şefleri, Irak’ta 1.5 milyon
“müslüman”ı katleden ABD emperyalizmi ile ilişkileri,
“tarihinin en iyi noktasına getirmek”le övünmekte bir sakınca
görmüyorlar.

NATO saldırısında, Türk devleti/AKP
iktidarı suç ortaklığıyla katledilen 30 bin Libyalıyı
“müslüman”dan sayamayan dinci gericiler, ulusal eşitlik ve
özgürlük özlemlerini kimyasal silahlarla bastırmaya çalıştıkları
Kürt halkını da “din kardeşi” saymıyorlar. AKP döneminde
129 Kürt çocuğunun katledilmesi ve hiçbir katilin hüküm giymemesi de
aynı ikiyüzlülüğü anlatıyor.

Müslüman kanının
dökülmesine tahammülleri olmadığını iddia eden dinci gericiler, Baas
yönetimi karşıtlarını silahlandırarak Suriye’deki savaşı
kışkırtmaktan da geri durmuyorlar. Şam’da ABD kuklası bir
yönetimin işbaşına getirilmesi için her yola başvurmaya hazır
görünüyorlar.

“Müslüman” halkların
kanıyla karılan pastadan pay almak için emperyalistler adına tetikçilik
yapan, bu çerçevede son olarak NATO’nun füze kalkanını inşa eden
ve İncirlik Üssü’nü Irak’tan çekilecek işgalci güçlere
açan AKP şeflerinin, tam da bu uğursuz rolü oynarken “din
kardeşliği”nden söz etmeleri, ahlaksızlık ve riyakârlıkta
sınır tanımadıklarının çarpıcı bir göstergesidir.

class="news">Bu arada Şam’da kukla bir rejimin işbaşına getirilmesi
için ABD güdümünde etkin tetikçilik suçunun işlenmesine tam destek
veren dinci gerici medyadaki “organik gazeteci” takımı,
emperyalistlerle suç ortaklığını “ilkeli tutum” diye
yaftalayarak, halkların kanıyla karılan pastanın kırıntılarıyla
beslendiklerini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Zorbaların
“demokratlığı”

ABD-AB emperyalistleri ile
Türk devletinin yanı sıra Arap Birliği şefleri de “demokrasi
savunucusu” kesilmiş bulunuyorlar. Bu gerici zorba güçler, utanmadan
Suriye halkı için demokrasi istediklerini öne sürerek, Baas yönetimi
üzerindeki baskıyı günden güne arttırıyorlar.

class="news">Afganistan, Irak ve Libya’yı tahrip edip işgal eden, bu
ülkelerde 2 milyona yakın insanı katleden emperyalistlerin, savaş
uçaklarıyla ihraç ettikleri demokrasinin ne anlama geldiğini, bu üç
ülkeye bakan herkes rahatlıkla görebilir.

Kürt
hareketi ve halkına karşı kirli savaşı gündeme getiren, işçi
sınıfına, emekçilere ve ilerici devrimci harekete karşı polis devletini
tahkim eden AKP iktidarının “ileri demokrasisi” de artık bir
sır değil. Öyle ki, Tayyip Erdoğan’a biat eden liberaller bile,
legal alanda mücadele eden Kürt hareketine karşı sürek avını
sürdüren, basılmamış kitapları imha eden, hedef aldığı herkese
“terör örgütü üyesi” yaftası asıp zindanlara kapatan
AKP’nin “polis devleti demokrasisi”nden ürkmeye
başladılar.

Bu kervana katılan Arap Birliği’ne
gelince... Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Kuveyt gibi ortaçağ
kalıntısı despot rejimlerin Suriye’yi hedef alan planına onay veren
Arap Birliği, bu kararıyla emperyalist güçlerin Arap halklarını hedef
alan vahşi saldırılarının bir kez daha suç ortağı durumuna
düştüler. Gerici zorba rejime karşı patlak veren halk isyanını
bastırmak için Suudi ordusunun Bahreyn’i işgal etmesine ses
çıkarmayan Arap Birliği, Libya’yı hedef alan emperyalist
saldırıya da ortak olmuştu. Şimdi ise, Suriye’yi hedef alan
emperyalistlere hizmet ediyor. Halklarını ezerken şiddette sınır
tanımayan bu despotlar takımı, güya şimdi Suriye için demokrasi
istiyor.

Bu “demokrat zorbalar cephesi”nin
Suriye’deki iç dayanakları dinci, gerici, mezhepçi, iktidara
yerleşmek için emperyalistlerden medet uman Müslüman Kardeşler ve bir
kısmı Baas yönetimi tarafından tasfiye edilen bazı gerici güçlerdir.
Bu güçlerin tümü, Ortadoğu’nun emperyalist-siyonist güçlerin
“dikensiz gül bahçesi” olması için çalışıyorlar. Zira
böyle bir Ortadoğu’da çıkarlarının güvencede olacağını
varsayıyorlar.

“Topyekün köleleştirme” saldırısı
halkların direnişiyle parçalanacaktır

Suriye’de
iç savaşın kışkırtılması ve Türk devletinin emperyalistler adına
etkin tetikçilik girişimlerini yoğunlaştırması, emperyalistlerin destek
ve yönlendirmesiyle bölgede yeni bir savaşın fitilinin ateşlendiğini
gösteriyor. Şimdiden ülkeyi Suriye’ye saldırı üssü haline
getiren Tayyip Erdoğan ve müritleri, Washington’a sırtlarını
dayayarak, bölge haklarına karşı küstahça bir tutum alıyorlar.
İsrail’in “Müslüman versiyonu” gibi hareket eden AKP
iktidarı, emperyalist-siyonist güçlere boyun eğmeyen güçlerin tasfiye
edilmesini öngören planın başrolünü kimseye kaptırmak istemiyor.

class="news">Suriye’yi hedef alan emperyalist-gerici saldırganlık
küstahlaşırken, siyonist İsrail İran’a saldırı hazırlığı
yaptığını ilan etti. Bu çakışmanın rastlantı olmadığı açıktır.
Zira İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Hamas, halen Ortadoğu’da
ABD-İsrail planları önündeki temel güçlerdir. Namlunun ucunda Suriye
olsa da, İran’ı hedef alan yeni yaptırımlar ve İsrail’in
saldırı tehditleri, emperyalist güçlerin bölge halklarını
“topyekün köleleştirme” saldırısının halkaları
sayılmalıdır.

Son olaylar, bazı konularda sorun
yaşayan Türkiye-İsrail ikilisinin aynı emperyalist planın aktif
tetikçileri olduklarını gözler önüne seriyor. Biri Suriye’yi
öbürü İran’ı hedef alarak, Ortadoğu’nun ABD karşıtı
“çatlak sesler”den arındırılması adına hücuma geçen bu
ikili, kapsamlı saldırının etkin tetikçileri olarak tescil edilmiş
bulunuyorlar.

Bu saldırı, halk hareketlerini hedefinden
saptırarak yozlaştırmayı ve buna dayanarak ABD-İsrail karşıtı
güçleri etkisizleştirmeyi de hedefliyor. Uygulama aşamasında olan
uğursuz planın, yazık ki, bölge halklarının ödeyeceği ağır bir
faturaya dönüşme ihtimali var. Fakat bu, emperyalist-siyonist güçler,
Türkiye-Suudi Arabistan gibi taşeronlar ile Arap dünyasındaki dinci
gerici güçlerin kirli emellerine ulaşacağı anlamına gelmiyor.
ABD-İsrail karşıtı güçlerin direnişini kırmak kolay olmadığı gibi,
bölge halklarındaki anti-Amerikancı bilincin direnişe taze kan
taşıması da ihtimal dahilindedir.

Yaşanan gelişmeler
karşısında Türkiye başta olmak üzere bölgedeki ilerici devrimci
güçlerin anti-emperyalist/anti-siyonist direnişi yükseltmeleri,
“topyekün köleleştirme” planının bozulması açısından
büyük bir önem taşıyor.

class="news">(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 25 Kasım 2011,
Sayı 44)

 

align="right" class="news">Kaynak: href="http://www.kizilbayrak.net">www.kizilbayrak.net

Ortadoğu zorbaların “dikensiz gül bahçesi” olmayacak! / KB

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7855>Ortadoğu zorbaların
"dikensiz gül bahçesi" olmayacak! / KB</a></h1><h1
align="center">Emperyalizme ve gericiliğe karşı direnen halklar
kazanacak!</h1><p class="news">&nbsp;</p><p class="news">Suriye&rsquo;deki
olayları istismar edip Şam&rsquo;da Amerikan kuklası dinci gerici bir
rejim kurmak için harekete geçen Beyaz Saray&rsquo;daki savaş baronları,
Ankara&rsquo;daki sadık işbirlikçilerini &ldquo;aktif tetikçi&rdquo;
olarak kullanıyor. Baas Partisi&rsquo;yle giriştiği iktidar savaşını
kaybeden Müslüman Kardeşler ile Arap Birliği de, Suriye halkları
şahsında Ortadoğu halklarını hedef alan emperyalist planın
uygulanabilmesi için uşakça hizmet ediyorlar.</p><p class="news">Siyonist
İsrail&rsquo;le uzlaşmayan, İran&rsquo;la stratejik işbirliği
anlaşması imzalayan, Filistin ve Lübnan&rsquo;daki direniş hareketlerini
destekleyen Beşar Esad liderliğindeki Baas rejimini yıkmak için
oluşturulan gerici koalisyonun, Mart ayında eylemleri başlatan Suriyeli
işçi, emekçi ve gençlerin sorun ve talepleriyle uzaktan yakından bir
alakası bulunmuyor. Emperyalist planlara hizmet eden bu koalisyon, gerici,
zorba, neoliberal politikalara sadık, halklara ise düşmandır.</p><p
class="news">ABD emperyalizmi, &ldquo;etkin tetikçi&rdquo; olarak öne
çıkan Türk devleti/AKP iktidarı, Arap Birliği, Müslüman Kardeşler...
Gerici çıkar hesapları peşinde koşan bu odakların tümü de
işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların özgürleşmesi önünde
aşılması gereken birer engel konumundadırlar.</p><h4>&ldquo;Din
kardeşliği&rdquo; değil &ldquo;etkin tetikçilik&rdquo;!</h4><p
class="news">Son günlerde hem Ankara&rsquo;dan hem Washington&rsquo;dan
yapılan, &ldquo;Türkiye-ABD ilişkilerinin &lsquo;en iyi döneminde&rsquo;
olduğu&rdquo; vurgularını öne çıkaran açıklamalara defalarca tanık
olduk. Sermaye medyasında yer alan yorum ve makalelerde de aynı tema
işleniyor.</p><p class="news">Pentagon&rsquo;daki savaş baronları, Türk
devleti/AKP hükümetinin ABD için &ldquo;değer biçilemez&rdquo; önemde
bir müttefik olduğu vurgularını öne çıkartan açıklamalar yaparken,
Ankara&rsquo;da ise cumhurbaşkanından başbakana, savunma bakanından
dışişleri bakanına kadar dinci gericiliğin şefleri, Ortadoğu konusunda
ABD emperyalizmi ile &ldquo;tam bir uyum içinde&rdquo; olmaktan duydukları
memnuniyeti dile getiriyorlar.</p><p class="news">Efendi ile uşak arasında
yaşanan bu &ldquo;balayı&ldquo;, Ortadoğu ve Kuzey Afrika&rsquo;da gerici
çıkarlarının çakışmasından kaynaklanıyor. Halk isyanları dalgası
ABD&rsquo;nin bölgedeki etkisini zayıflatırken, bölgesel çıkarlarına
hizmet edecek &ldquo;etkin müttefik/tetikçi&rdquo; ihtiyacı yakıcı hale
geliyor. Bölgenin yağmasından pay almaya hevesli olan Türk burjuvazisi ve
onun temsilcisi AKP hükümeti de, yayılmacı emellerine emperyalistler
adına &ldquo;etkin taşeronluk&rdquo; yaparak ulaşmaya çalışıyor. Türk
devletinin bir diğer hedefi, bu gerici işbirliğinden güç alarak Kürt
hareketini tasfiye etmektir.</p><p class="news">Türkiye-ABD ilişkilerinin
&ldquo;en iyi döneminde&rdquo; olmasının sırrı bu gerici ve sefil
çıkar ortaklığında yatıyor. Hal böyleyken, Tayyip Erdoğan ve
müritlerinin açıklamalarında demagojide sınır tanınmıyor. İnsan
haklarından, demokratikleşmeden, halkların haklı taleplerinden,
müslüman kanının akıtılmasını engellemekten, mazlumların
kazanacağından söz eden AKP şefleri, Irak&rsquo;ta 1.5 milyon
&ldquo;müslüman&rdquo;ı katleden ABD emperyalizmi ile ilişkileri,
&ldquo;tarihinin en iyi noktasına getirmek&rdquo;le övünmekte bir sakınca
görmüyorlar.</p><p class="news">NATO saldırısında, Türk devleti/AKP
iktidarı suç ortaklığıyla katledilen 30 bin Libyalıyı
&ldquo;müslüman&rdquo;dan sayamayan dinci gericiler, ulusal eşitlik ve
özgürlük özlemlerini kimyasal silahlarla bastırmaya çalıştıkları
Kürt halkını da &ldquo;din kardeşi&rdquo; saymıyorlar. AKP döneminde
129 Kürt çocuğunun katledilmesi ve hiçbir katilin hüküm giymemesi de
aynı ikiyüzlülüğü anlatıyor.</p><p class="news">Müslüman kanının
dökülmesine tahammülleri olmadığını iddia eden dinci gericiler, Baas
yönetimi karşıtlarını silahlandırarak Suriye&rsquo;deki savaşı
kışkırtmaktan da geri durmuyorlar. Şam&rsquo;da ABD kuklası bir
yönetimin işbaşına getirilmesi için her yola başvurmaya hazır
görünüyorlar.</p><p class="news">&ldquo;Müslüman&rdquo; halkların
kanıyla karılan pastadan pay almak için emperyalistler adına tetikçilik
yapan, bu çerçevede son olarak NATO&rsquo;nun füze kalkanını inşa eden
ve İncirlik Üssü&rsquo;nü Irak&rsquo;tan çekilecek işgalci güçlere
açan AKP şeflerinin, tam da bu uğursuz rolü oynarken &ldquo;din
kardeşliği&rdquo;nden söz etmeleri, ahlaksızlık ve riyakârlıkta
sınır tanımadıklarının çarpıcı bir göstergesidir.</p><p
class="news">Bu arada Şam&rsquo;da kukla bir rejimin işbaşına getirilmesi
için ABD güdümünde etkin tetikçilik suçunun işlenmesine tam destek
veren dinci gerici medyadaki &ldquo;organik gazeteci&rdquo; takımı,
emperyalistlerle suç ortaklığını &ldquo;ilkeli tutum&rdquo; diye
yaftalayarak, halkların kanıyla karılan pastanın kırıntılarıyla
beslendiklerini bir kez daha gözler önüne seriyor.</p><h4>Zorbaların
&ldquo;demokratlığı&rdquo;</h4><p class="news">ABD-AB emperyalistleri ile
Türk devletinin yanı sıra Arap Birliği şefleri de &ldquo;demokrasi
savunucusu&rdquo; kesilmiş bulunuyorlar. Bu gerici zorba güçler, utanmadan
Suriye halkı için demokrasi istediklerini öne sürerek, Baas yönetimi
üzerindeki baskıyı günden güne arttırıyorlar.</p><p
class="news">Afganistan, Irak ve Libya&rsquo;yı tahrip edip işgal eden, bu
ülkelerde 2 milyona yakın insanı katleden emperyalistlerin, savaş
uçaklarıyla ihraç ettikleri demokrasinin ne anlama geldiğini, bu üç
ülkeye bakan herkes rahatlıkla görebilir.</p><p class="news">Kürt
hareketi ve halkına karşı kirli savaşı gündeme getiren, işçi
sınıfına, emekçilere ve ilerici devrimci harekete karşı polis devletini
tahkim eden AKP iktidarının &ldquo;ileri demokrasisi&rdquo; de artık bir
sır değil. Öyle ki, Tayyip Erdoğan&rsquo;a biat eden liberaller bile,
legal alanda mücadele eden Kürt hareketine karşı sürek avını
sürdüren, basılmamış kitapları imha eden, hedef aldığı herkese
&ldquo;terör örgütü üyesi&rdquo; yaftası asıp zindanlara kapatan
AKP&rsquo;nin &ldquo;polis devleti demokrasisi&rdquo;nden ürkmeye
başladılar.</p><p class="news">Bu kervana katılan Arap Birliği&rsquo;ne
gelince... Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Kuveyt gibi ortaçağ
kalıntısı despot rejimlerin Suriye&rsquo;yi hedef alan planına onay veren
Arap Birliği, bu kararıyla emperyalist güçlerin Arap halklarını hedef
alan vahşi saldırılarının bir kez daha suç ortağı durumuna
düştüler. Gerici zorba rejime karşı patlak veren halk isyanını
bastırmak için Suudi ordusunun Bahreyn&rsquo;i işgal etmesine ses
çıkarmayan Arap Birliği, Libya&rsquo;yı hedef alan emperyalist
saldırıya da ortak olmuştu. Şimdi ise, Suriye&rsquo;yi hedef alan
emperyalistlere hizmet ediyor. Halklarını ezerken şiddette sınır
tanımayan bu despotlar takımı, güya şimdi Suriye için demokrasi
istiyor.</p><p class="news">Bu &ldquo;demokrat zorbalar cephesi&rdquo;nin
Suriye&rsquo;deki iç dayanakları dinci, gerici, mezhepçi, iktidara
yerleşmek için emperyalistlerden medet uman Müslüman Kardeşler ve bir
kısmı Baas yönetimi tarafından tasfiye edilen bazı gerici güçlerdir.
Bu güçlerin tümü, Ortadoğu&rsquo;nun emperyalist-siyonist güçlerin
&ldquo;dikensiz gül bahçesi&rdquo; olması için çalışıyorlar. Zira
böyle bir Ortadoğu&rsquo;da çıkarlarının güvencede olacağını
varsayıyorlar.</p><h4>&ldquo;Topyekün köleleştirme&rdquo; saldırısı
halkların direnişiyle parçalanacaktır</h4><p class="news">Suriye&rsquo;de
iç savaşın kışkırtılması ve Türk devletinin emperyalistler adına
etkin tetikçilik girişimlerini yoğunlaştırması, emperyalistlerin destek
ve yönlendirmesiyle bölgede yeni bir savaşın fitilinin ateşlendiğini
gösteriyor. Şimdiden ülkeyi Suriye&rsquo;ye saldırı üssü haline
getiren Tayyip Erdoğan ve müritleri, Washington&rsquo;a sırtlarını
dayayarak, bölge haklarına karşı küstahça bir tutum alıyorlar.
İsrail&rsquo;in &ldquo;Müslüman versiyonu&rdquo; gibi hareket eden AKP
iktidarı, emperyalist-siyonist güçlere boyun eğmeyen güçlerin tasfiye
edilmesini öngören planın başrolünü kimseye kaptırmak istemiyor.</p><p
class="news">Suriye&rsquo;yi hedef alan emperyalist-gerici saldırganlık
küstahlaşırken, siyonist İsrail İran&rsquo;a saldırı hazırlığı
yaptığını ilan etti. Bu çakışmanın rastlantı olmadığı açıktır.
Zira İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Hamas, halen Ortadoğu&rsquo;da
ABD-İsrail planları önündeki temel güçlerdir. Namlunun ucunda Suriye
olsa da, İran&rsquo;ı hedef alan yeni yaptırımlar ve İsrail&rsquo;in
saldırı tehditleri, emperyalist güçlerin bölge halklarını
&ldquo;topyekün köleleştirme&rdquo; saldırısının halkaları
sayılmalıdır.</p><p class="news">Son olaylar, bazı konularda sorun
yaşayan Türkiye-İsrail ikilisinin aynı emperyalist planın aktif
tetikçileri olduklarını gözler önüne seriyor. Biri Suriye&rsquo;yi
öbürü İran&rsquo;ı hedef alarak, Ortadoğu&rsquo;nun ABD karşıtı
&ldquo;çatlak sesler&rdquo;den arındırılması adına hücuma geçen bu
ikili, kapsamlı saldırının etkin tetikçileri olarak tescil edilmiş
bulunuyorlar.</p><p class="news">Bu saldırı, halk hareketlerini hedefinden
saptırarak yozlaştırmayı ve buna dayanarak ABD-İsrail karşıtı
güçleri etkisizleştirmeyi de hedefliyor. Uygulama aşamasında olan
uğursuz planın, yazık ki, bölge halklarının ödeyeceği ağır bir
faturaya dönüşme ihtimali var. Fakat bu, emperyalist-siyonist güçler,
Türkiye-Suudi Arabistan gibi taşeronlar ile Arap dünyasındaki dinci
gerici güçlerin kirli emellerine ulaşacağı anlamına gelmiyor.
ABD-İsrail karşıtı güçlerin direnişini kırmak kolay olmadığı gibi,
bölge halklarındaki anti-Amerikancı bilincin direnişe taze kan
taşıması da ihtimal dahilindedir.</p><p class="news">Yaşanan gelişmeler
karşısında Türkiye başta olmak üzere bölgedeki ilerici devrimci
güçlerin anti-emperyalist/anti-siyonist direnişi yükseltmeleri,
&ldquo;topyekün köleleştirme&rdquo; planının bozulması açısından
büyük bir önem taşıyor.</p><p align="right"
class="news"><em><strong>(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 25 Kasım 2011,
Sayı 44)</strong></em></p><p align="right" class="news">&nbsp;</p><p
align="right" class="news"><em><strong>Kaynak: <a
href="http://www.kizilbayrak.net">www.kizilbayrak.net</a></strong></em></p>