21 Kasım 2011 Pazartesi

Vasati kırk çöp/YILDIRIM TÜRKER

Vasati kırk
çöp/YILDIRIM TÜRKER

Türkiye / 21/11/2011

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin AKP'nin gelecek tasavvuru üstüne
fevkalade açık bir sözdür.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, AKP'nin vasatisidir. Kendisinin
ustalık hükümetinin İçişleri'ne tayini de AKP'nin gelecek tasavvuru
üstüne fevkalade açık bir sözdür.
Hepimize bir zamanların başbakanı Yıldırım Akbulut'u hatırlatması,
Erdoğan'ın ebedi iktidara oynadığının da bir göstergesi elbet. En az
kendisi kadar zeki ve hırslı bir lider olan Özal'ın,
Cumhurbaşkanlığı'na terfi edince yerine memur ettiği bir şaşkın can
idi Yıldırım Bey de.
Beyefendinin eski İstanbul Belediye Başkanlığı Genel Sekreter
Yardımcısı olarak başlayan serüveni, besbelli Erdoğan'la sağlam
dostluk temelleri üstüne oturuyor.
Padişah usulü, duruma uygun bulunmuş dilsiz ulak. Birkaç incisinin
dökümünü yaparsak ağzı laf yapan diğer hükümet eşrafının aslında
hayatımızın kanadığı yerler üstüne ne demek istediğini
anlayabiliriz. Sözgelimi 13 askerin hayatını kaybettiği Silvan
saldırısının ardından bölgeye giden Şahin, havalimanında yaptığı
açıklamada, operasyonların devam ettiğini ifade ederken Türkiye'nin
özgürlüklerin alabildiğince yaşandığı bir ülke olduğunu belirterek
"Herkesin aklını başına alması gerekiyor. Bu ülke özgürlüklerin
alabildiğince var olduğu ve doya doya yaşandığı bir ülke. Var olan
özgürlüklerin varlığını itiraf edecek kadar beyni, aklı
özgürlükten yoksun olan birtakım insanlar var. Bu gerçekle karşı
karşıyayız" demişti.
Kendisine doğal olarak Fırat Haber Ajansı'nın iddiaları da
sorulmuştu. PKK askerlerin ölümünü üstlenmiyor, fail olarak Türk
ordusunu işaret ediyordu. Şahin'in cevabı son derece basitti: "Yangın
çıkmıştır, yangının sebepleri, şu anda çıkmış olan yangını geri
getirecek değildir. Yanan ağaçlar orada kaybolan canları geri getirecek
değil... Sebebi bellidir. Üç beş tane sebebi vardır: Yani yangın ya
ateşle çıkar, ya bombayla çıkar, ya roketle çıkar, ya benzinle
çıkar. Çıkar yani, netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır. Yani
sebebini araştırmak, sebebini söylemek bir şey ifade etmiyor şu anda."
Güzel, değil mi? Hükümetin en can alıcı noktasında bulunan bir bakan,
durumu 'Hatice, netice' amiyaneliğiyle açıklığa kavuşturuveriyordu.
Dilinin kemiği, kendisinde izanın gölgesi yok.

'Allah başka acı vermesin'
Geçen yazın tuhaflıklarından biri de bakanın bir taziye ziyaretiydi.
Bakan Şahin, temmuz ayında Samsun'da düğünden dönerken gerilla
zannedilerek güvenlik güçleri tarafından üzerlerine ateş açılan iki
kardeşin ailesini ziyaret etmişti. Delikanlılardan biri ölmüştü. Bakan
taziye evinde gönüller sultanı bir bilge, bir şuur erbabıydı:
"Allah sabırlar versin. Sizin acınız bizim de acımız. Hayat bu,
acısıyla, tatlısıyla, sevinciyle birlikte yaşanıyor. Allah başka acı
vermesin. İnşallah onun acısını da bir güzellikle sizden alır
götürür.
Gazetelerde babanın beyanatını okudum, 'Allah bana öbür evladımı
bağışladı' dediniz. Biz de aynı şeyleri düşünüyoruz, her şey
olabilir hayatta, o da olabilirdi. Yani böyle pozitif bakmak bir de olaya
öbür taraftan bakıp görebilmek hakikaten beni mutlu etti. Ben de öyle
baktım.
Aksilik ya, öbürü de ölebilirdi. Sonuçta bir an, bir mekân, bir zaman,
bir ortam var. Bunun bir de arka planı var, durup dururken olmuyor. O
kadermiş, yaşanacakmış, yaşandı. İnşallah siz de, bir başkası da bu
tür bir tatsızlığı, bu tür bir acı sürprizi yaşamaz."
Bakanımız, hepimizi acı sürprizlere hazırlıklı olmaya çağırıyor,
evladını yitirmiş insanlara, "Allah başka acı vermesin" diyordu.
Van depremi sonrası çadırları ziyaret edişini de televizyondan izledik.
Her şeye iyi yanından bakma özelliğinin bu topluma sirayet etmesi için
hayatımızın her alanına bulaşacak ya, orada da zar zor bir çadır bulup
bu soğukta titreşen insanlara "Burada sarayınız var,
çağırmıyorsunuz" diye latifede bulunuyordu.
Artık demokratik ve Kürt ve bilumum açılımlarından vazgeçmiş olan
AKP'nin yüzü işte bu şahıstır. Güldürmeyen komik.
"Kürt sorununu arıyorum, arıyorum, bulamıyorum" dememiş miydi,
İsmail Dümbüllü'nün kavuğuna göz diken Şahin?
Askeri vesayetin belini kırmakla iftihara geçen hükümet, askeri vesayetin
en yüz kızartıcı döneminin diline sarıldı çoktan.
Büşra Ersanlı hakkında bu yiğit kasaba toramanının dediklerine bir
bakın:
"Büşra Ersanlı Hanımefendi'nin 80 öncesi gençlik yıllarına bir
yolculuk yapmanızı tavsiye ederim. Büşra Ersanlı'nın hangi komünizan
faaliyetten mahkûm olduğunu, cezaevinde yatıp yatmadığını
araştırın. Büşra Ersanlı'nın akrabalarının kimler olduğunu
araştırın. Büşra Ersanlı'nın eniştesinin bu ülkede bir başka
faaliyetten tutuklu olduğunu araştırırsanız görürsünüz."
Komünizan kelimesini Faruk Sükan'dan beri işittiysem, hatırlamıyorum.
Hem böylesine fütursuzca ırkçı beyanatları da bir süredir unutmuştuk.
Haydi bakalım. Ben çocukluğuma kadar döndüm.
Yakında hükümeti yıpratma çabalarım nedeniyle bütün soylu soysuz
geçmişim, nesep haritam ve gayri meşru ilişkilerim bağımsız medya
kanalıyla ortalığa saçılarak bağımsız yargının karşısına
çıkarılabilirim.
Belki oğlumu okulundan atar, dostlarımı da işten çıkarırlar. Olmaz mı
dersiniz?

kaynak:radikal.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder