Deja vu: Özelleştirme
ve... Grev yasağı (Ya da görülen lüzum üzerine) -Yüksel
Akkaya
Kötünün iyisi… vs bir çok söylem artık ne kadar anlamlı, bunu
soracağımız pek çok insan var. Lakin, benim sorum onlara değil! Sorum,
onlardan olmayanlara. Hatta, en radikallerine…
Önce biraz
tarihsel geçmiş: Özelleştirme! Mevcut iktidarlar uygun ortam yarattıktan
sonra, özelleştirmenin ne kadar iyi, güzel bir şey olduğunu anlattılar.
Kendi cephelerinden eşyanın tabiatına uygun olarak elbet. Ama, eşyanın
tabiatına uygun olmayarak, işçiler (işçi sınıfı değil!) ve onların
örgütü olduğunu iddia eden sendikalar da özelleştirmeye bazen çok
açık, bazen zımni, bazen de sessiz kalarak onay verdiler. Şu veya bu
şekildeki her tür “kabul” sermayeyi, onun iktidarını
cesaretlendirdi, pervasızlaştırdı. Zarar eden KİT’ler ile
başlayan özelleştirmeler nihayet en karlı alanlarla taçlandırıldı.
Her seferinde de özelleştirilmeye aday işletmelerin işçileri,
“sendikaları” “aman sıra bizde değil” diye sessiz
kaldı! Ama kaçınılmaz son onları da buldu! EBK, çimento gibi alanlarla
ile başlayan özelleştirmeler yıka yıka, suya düşen taşın
yarattığı halkalar gibi genişledi, bütün sektörleri kucakladı.
Sırası gelen Seka’da, Tekel’de olduğu gibi
“bağırdı”!.. Ama çok geçti… Nitekim yaşayarak
öğrendiler…
Şimdi, bağıra bağıra bir grev yasağı
geliyor. Ne yazık ki dününde hiç ders çıkarmamış işçiler, onların
“sendikaları” tıpkı özelleştirmelerde olduğu gibi üç
maymunu oynuyor! Oysa, suya düşen hava iş kolundaki grev yasağı, tıpkı
özelleştirmede olduğu gibi, daha sonra dalga dalga, benzer gerekçelerle
önce karlı sektörlere, sonra da diğer sektörlere
yaygınlaştırılabilecektir…
Kaygılıyım… Hem de
çok… Bazı konferans, panel, kongrelerde, kimi yazılarımda dile
getirdiğim “durumu” gözlemlemekten öte, artık yaşıyor
olmaktan dolayı kaygılıyım! İşçilerin, “sendikaların”
artık özlerini kaybettiklerini, birer korsakof işçi, birer korsakof
sendika, daha da ötesinde birer panoptik işçi ve birer panoptik sendika
olmakta (olma isteğinde) çok gönüllü ve hızlı bir yol aldıklarını,
ne yazık ki üzülerek de olsa biliyorum! Kuşkusuz istisnalar vardır! Ama
soyutlama bir genellemeyi de, bir geneli de gözetmeyi gerektirir.
/>Korsakofluk nedir? Buradan başlayabilir miyiz? Korsakof bir
“hastalık” türüdür. Kabaca uzun açlık grevlerine yatan
açlık grevcilerinin bir süre sonra hafızalarına kaybetmeleri sonucunda
dünü hatırlamamaları, ne ile karşılaştıklarını algılayamamaları,
bu nedenle bu duruma tepki gösterememeleri ile ilgili bir sağlık sorunudur
korsakof “hastalığı”. Açlık grevi sona eren kişi bir süre
sonra daha sağlıklı bir ortama geçtikçe, dünü hatırlar,
karşılaştığı şeylere tepki gösterebilir. İyi!
Peki
panoptikan durum nedir? Kısacası dışarıdan hiçbir denetim baskı
olmadan, daha öncesinde kendisine uygulanan şiddet/baskı ile dışarıdan
artık gelse de gelmese de her türlü tehlike olabileceğini düşündüğü
şeylere karşı buradan gelecek tehditlere karşı korunma duygusu ile her
şeyi içselleştirmek, gönüllü itaattir panoptikanlık.
Şimdi
soruyu önce özelleştirme, sonra havacılık işkolundaki grev yasağı
üzerinden tekrar sorabilir miyiz? İşçiler, işçilerin örgütü
olduğunu iddia eden sendikalar nerede duruyor?
Ve bir ara
hatırlatma: 15-16 Haziran dünde kalan bir tarihsel olay/olgu mudur sadece?
O gün ne olmuştu? Korsakoflar “sağlık” nedeni ile
hatırlamayabilirler. Ama, bugün korsakofluğun ötesine de geçmiş olan
panoptikanlar hiç hatırlamaz; hatırlasa bile unutmak için tüm çabayı
sarf eder. Peki geri kalanlar için bugün yaşananlar ile dün üzerinden,
işçiler için 15-16 Haziran, kamu emekçileri için 17-18 Haziran arasında
bir bağ kurabilir miyiz, bu tarihleri ve anlamını anımsayabilir miyiz? Bu
anımsalar bize bir görkemli çağrıda bulunabilir mi?
Peki bu
hatırlatmadan sonra devam edelim, havacılık işkolunda grevi yasaklayan
gerekçe, daha önce özelleştirmelerin yaygınlaştırılmasında
“kabul gördüren” bir gerekçeye dönüşerek, diğer
işkollarında, işlerde, işletmelerde de grev yasağını düzenleyebilir
mi?
Evet soru budur! Seka’yı, Tekel’i işçi
hareketinin bir açık müzesi olarak pasif bir şekilde izleyenler, şimdi
havacılık işkolunda da bir direnişi işçi hareketinin bir açık
müzesi, hatta antropolojik bir olgusu olarak izleyebilirler, elbette pasif
olarak!
Peki işçi sınıfı ve örgütleri bunu hak ediyor
mu?
Yanıt 15-16 Haziran Başkaldırısında yatıyor!