31 Mayıs 2012 Perşembe

Deja vu: Özelleştirme ve... Grev yasağı (Ya da görülen lüzum üzerine) -Yüksel Akkaya

Deja vu: Özelleştirme
ve... Grev yasağı (Ya da görülen lüzum üzerine) -Yüksel
Akkaya

Vesayet… İleri demokrasi…
Kötünün iyisi… vs bir çok söylem artık ne kadar anlamlı, bunu
soracağımız pek çok insan var. Lakin, benim sorum onlara değil! Sorum,
onlardan olmayanlara. Hatta, en radikallerine…

Önce biraz
tarihsel geçmiş: Özelleştirme! Mevcut iktidarlar uygun ortam yarattıktan
sonra, özelleştirmenin ne kadar iyi, güzel bir şey olduğunu anlattılar.
Kendi cephelerinden eşyanın tabiatına uygun olarak elbet. Ama, eşyanın
tabiatına uygun olmayarak, işçiler (işçi sınıfı değil!) ve onların
örgütü olduğunu iddia eden sendikalar da özelleştirmeye bazen çok
açık, bazen zımni, bazen de sessiz kalarak onay verdiler. Şu veya bu
şekildeki her tür “kabul” sermayeyi, onun iktidarını
cesaretlendirdi, pervasızlaştırdı. Zarar eden KİT’ler ile
başlayan özelleştirmeler nihayet en karlı alanlarla taçlandırıldı.
Her seferinde de özelleştirilmeye aday işletmelerin işçileri,
“sendikaları” “aman sıra bizde değil” diye sessiz
kaldı! Ama kaçınılmaz son onları da buldu! EBK, çimento gibi alanlarla
ile başlayan özelleştirmeler yıka yıka, suya düşen taşın
yarattığı halkalar gibi genişledi, bütün sektörleri kucakladı.
Sırası gelen Seka’da, Tekel’de olduğu gibi
“bağırdı”!.. Ama çok geçti… Nitekim yaşayarak
öğrendiler…

Şimdi, bağıra bağıra bir grev yasağı
geliyor. Ne yazık ki dününde hiç ders çıkarmamış işçiler, onların
“sendikaları” tıpkı özelleştirmelerde olduğu gibi üç
maymunu oynuyor! Oysa, suya düşen hava iş kolundaki grev yasağı, tıpkı
özelleştirmede olduğu gibi, daha sonra dalga dalga, benzer gerekçelerle
önce karlı sektörlere, sonra da diğer sektörlere
yaygınlaştırılabilecektir…

Kaygılıyım… Hem de
çok… Bazı konferans, panel, kongrelerde, kimi yazılarımda dile
getirdiğim “durumu” gözlemlemekten öte, artık yaşıyor
olmaktan dolayı kaygılıyım! İşçilerin, “sendikaların”
artık özlerini kaybettiklerini, birer korsakof işçi, birer korsakof
sendika, daha da ötesinde birer panoptik işçi ve birer panoptik sendika
olmakta (olma isteğinde) çok gönüllü ve hızlı bir yol aldıklarını,
ne yazık ki üzülerek de olsa biliyorum! Kuşkusuz istisnalar vardır! Ama
soyutlama bir genellemeyi de, bir geneli de gözetmeyi gerektirir.
/>Korsakofluk nedir? Buradan başlayabilir miyiz? Korsakof bir
“hastalık” türüdür. Kabaca uzun açlık grevlerine yatan
açlık grevcilerinin bir süre sonra hafızalarına kaybetmeleri sonucunda
dünü hatırlamamaları, ne ile karşılaştıklarını algılayamamaları,
bu nedenle bu duruma tepki gösterememeleri ile ilgili bir sağlık sorunudur
korsakof “hastalığı”. Açlık grevi sona eren kişi bir süre
sonra daha sağlıklı bir ortama geçtikçe, dünü hatırlar,
karşılaştığı şeylere tepki gösterebilir. İyi!

Peki
panoptikan durum nedir? Kısacası dışarıdan hiçbir denetim baskı
olmadan, daha öncesinde kendisine uygulanan şiddet/baskı ile dışarıdan
artık gelse de gelmese de her türlü tehlike olabileceğini düşündüğü
şeylere karşı buradan gelecek tehditlere karşı korunma duygusu ile her
şeyi içselleştirmek, gönüllü itaattir panoptikanlık.
Şimdi
soruyu önce özelleştirme, sonra havacılık işkolundaki grev yasağı
üzerinden tekrar sorabilir miyiz? İşçiler, işçilerin örgütü
olduğunu iddia eden sendikalar nerede duruyor?

Ve bir ara
hatırlatma: 15-16 Haziran dünde kalan bir tarihsel olay/olgu mudur sadece?
O gün ne olmuştu? Korsakoflar “sağlık” nedeni ile
hatırlamayabilirler. Ama, bugün korsakofluğun ötesine de geçmiş olan
panoptikanlar hiç hatırlamaz; hatırlasa bile unutmak için tüm çabayı
sarf eder. Peki geri kalanlar için bugün yaşananlar ile dün üzerinden,
işçiler için 15-16 Haziran, kamu emekçileri için 17-18 Haziran arasında
bir bağ kurabilir miyiz, bu tarihleri ve anlamını anımsayabilir miyiz? Bu
anımsalar bize bir görkemli çağrıda bulunabilir mi?

Peki bu
hatırlatmadan sonra devam edelim, havacılık işkolunda grevi yasaklayan
gerekçe, daha önce özelleştirmelerin yaygınlaştırılmasında
“kabul gördüren” bir gerekçeye dönüşerek, diğer
işkollarında, işlerde, işletmelerde de grev yasağını düzenleyebilir
mi?

Evet soru budur! Seka’yı, Tekel’i işçi
hareketinin bir açık müzesi olarak pasif bir şekilde izleyenler, şimdi
havacılık işkolunda da bir direnişi işçi hareketinin bir açık
müzesi, hatta antropolojik bir olgusu olarak izleyebilirler, elbette pasif
olarak!

Peki işçi sınıfı ve örgütleri bunu hak ediyor
mu?

Yanıt 15-16 Haziran Başkaldırısında yatıyor!

class="content"> 
Kaynak:sendika.org

KÜRTAJ ve ULUDERE KATLİAMI HAKKINDA / ÇHD İstanbul Şube

KÜRTAJ ve ULUDERE KATLİAMI
HAKKINDA / ÇHD İstanbul Şube

BASINA ve
KAMUOYUNA

KÜRTAJ ve ULUDERE KATLİAMI
HAKKINDA

Kürtaj gündemi ile ilgili olarak Recep Tayyip
Erdoğan tarafından günlerdir ardışık bir biçimde yapılan
açıklamalar, katlanılması, sessizce geçiştirilmesi, görmezden
gelinmesi imkansız bir içeriğe sahiptir. Hem de öyle bir pervasız
içeriktir ki bu, kadına devlet zoruyla doğurmayı, Kürt halkına ise
sessiz sedasız ölüp gitmeyi dayatmaktadır. Üstelik son kertede,
“bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara prim
vermemeliyiz” cümlesi ile birlikte bütün bu düşmanca
açıklamalar, ilkel milliyetçi bir zemine oturtulmak istenmiştir.

Bu
açıklamalar, “talihsiz bir gaf” ya da “gündem
değiştirme hedefli söylemler” denilerek geçiştirilemez,
geçiştirilmemelidir. Çünkü tablo bütünlüklü değerlendirildiğinde
görülecektir ki; gündem aslında tam da budur. Son yıllarda gerek
Kürtler’e, gerekse kadınlara karşı geliştirilen söylem ve içine
girilen fiili tutum son açıklamalarla birlikte gündeme ayna
tutmaktadır.

Kadınların gündemi budur! Çünkü;

Kadınların doğurganlığı üzerindeki söz hakkının
gaspı, kadının bedeni, yaşamı, cinselliği üzerindeki söz hakkının
gaspıdır. Bu bütünlüklü bir konudur. Üç çocuk önermeleri ortaya
çıktığı ilk gün zaten bu yolun ilk taşı döşenmiştir. Sağlık
alanında doğum kontrolü ile ilgili hizmetler sınırlandırıldığında,
boşanma karşıtı söylem fiili uygulamalarla birleştirildiğinde, dul
kadınla-boşanmış kadın arasında sosyal politika alanında ayrımcılık
yasal zemin kazandığında, bakanlığın adı “Aile” ile
buluştuğunda, 4+4+4 ile çocuk gelinlerin önü açıldığında bu yolun
taşları döşenmiştir.

Kürtler’in gündemi budur!
Çünkü;

Uludere’de yaşanan korkunç katliamın
üzerinden aylar geçmesine rağmen, halen daha sorumlular açığa
çıkartılamamıştır. Ancak şuan hala Uludere’de yaşananları
protesto ettiği için cezaevinde olan insanlar vardır. Kürt halkının
doğmamışı, dirisi bir yana ölüsüne dahi sahip çıkılmamaktadır. 13
yaşında kurşunlanarak öldürülen Uğur Kaymaz’ın katilleri
cezasız kalmış, daha onlarca Kürt çocuğun ölümü faili meçhul ilan
edilmiştir. Coğrafyamızın bir yarısının toplu mezarlarla dolu olduğu
açığa çıkartılmış ama bu mezarların açılması yasal engellere
takılmış, engellenmiştir. Sistematik bir biçimde milliyetçi hezeyanlar
yaratılarak, Kürt halkına karşı girişilmiş olan bu imha ve yok sayma
halinin üstü örtülmek istenmiş, toplumun bütünü
belleksizleştirilmiştir. Kısacası, “yatıyor kalkıyor
‘Uludere’ diyorsunuz” ifadesi bugün gündemin
saptırılması değil, sistematik bir belleksizleştirme saldırısının
itirafıdır.

Son olarak;

“Her kürtaj
bir Uludere’dir” cümlesi; kadın erkek Kürtler’e karşı
girişilmiş ikinci bir katliamdır. Ana karnındaki yumurtayla ilgilenen
zihniyetin, doğan çocukların yüzüne bakmadığı ve bundan sonra da
bakmayacağı ise bu coğrafyada çok iyi bilinen bir
gerçektir!

Saygılarımızla. 30.05.2012

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul
Şubesi

style="font-size: x-small">Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul
Şubesi
style="font-size: x-small">Progressive Lawyers Association
ORHAN ADLİ APAYDIN SK. NO:11/3
BEYOĞLU/İSTANBUL
Tel/Faks + 90 (212) 245 04
40
style="font-size: x-small">www.chd.org

29 Mayıs 2012 Salı

1 KARANFİL DE SEN GETİR

1 KARANFİL DE SEN
GETİR

4.5 YILDIR ÇALIŞTIĞIİNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASINDAKİ
İŞİNDEN KEYFİ NEDENLERLE ÇIKARILAN CANSEL MALATYALI'NIN 100 GÜNDÜR
SÜREN OTURMA EYLEMİNE DESTEK VERMEYE GİDİYORUZ. BU DİRENİŞE MÜHENDİS
MİMAR VE ŞEHİR PLANCILAR OLARAK BİZLER DE BİRER KARANFİLLE DİRENİŞ
ÇADIRINI ZİYARET EDEREK DESTEK VERELİM.

 

TARİH: 2
HAZİRAN CUMARTESİ

SAAT: 14.00

YER: İMO ÖNÜ-NECATİBEY
CADDESİ, NO:57 /ANKARA

Ankara'da Mühendis ve Mimarların Sorunları-Çözümleri Film Gösterimi-Söyleşi Etkinliği Yapıldı

Ankara'da Mühendis ve
Mimarların Sorunları-Çözümleri Film Gösterimi-Söyleşi Etkinliği
Yapıldı

 

DMMM'nin "EMEK SÖMÜRÜSÜNE VE
GÜVENCESİZ ÇALIŞMAYA KARŞI ÖRGÜTLENMEYE, MÜCADELEYE"
Kampanyasının ilk Film Gösterimi ve Söyleşisi
Gerçekleştirildi...
 
Devrimci Mücadelede
Mühendis Mimarlar’ın, mühendis, mimar ve şehir plancılarını
işsizleştiren, çalışanları güvencesizleştiren, sendikasızlaştıran
saldırı politikalarına, yasadışı ve kuralsız çalıştırılma
uygulamalarına karşı “EMEK SÖMÜRÜSÜNE VE GÜVENCESİZ
ÇALIŞMAYA KARŞI ÖRGÜTLENMEYE, MÜCADELEYE” başlığı ile 24 Mart
2012 tarihinde başlattığı kampanya çerçevesinde 26 Mayıs 2012
Cumartesi akşamı 17.00-22.00 arasında Mühendis ve Mimarların sorunları
ve çözümleri tartışılan Söyleşi ve Film gösterimi
gerçekleştirildi.
Etkinlik; + İvme Dergisi Ankara bürosuna saat
16.00'dan itibaren gelmeye başlayan mühendis, mimarlar ve mühendislik,
mimarlık öğrencilerinden oluşan yaklaşık 30 kişilik bir grupla beraber
İvme Dergisi bürosunun terasında yapılan nitelikli sohbetlerle bir saat
kadar erken başladı. Bu sohbetlerin ardından Mimar Alev Şahin'in
Mühendislerin Mimarların sorunlarından ve bu sorunların çözümüne dair
tek kurtuluşun örgütlü bir şekilde mücadele etmek olduğundan
bahsettiği konuşmayla başlayan bir söyleşi
gerçekleştirildi.
Söyleşinin ardından +İvme müzik grubunun
20 dakikalık kısa bir konseriyle etkinliğe devam edildi. Katılan birçok
mühendis mimar alanın darlığına aldırmaksızın halaylarla ve halk
oyunlarıyla müzik grubuna eşlik ettiler. Kısa konserin bitiminde katılan
herkesin evlerinden getirdiği birbirinden güzel börek ve tatlıların
keyfi çıkartılarak daha da sıcak bir sohbete geçildi.
Saat
19.00'da havanın da kararmasıyla uygun zemin oluşan film gösterimi
başladı. Kapitalizmin Hukuk ve Adalet kavramlarının irdelendiği ve
Güney Afrika halkının mücadelesi ekseninde insanların düzene karşı
düşüncelerinin keskinleşmesinin anlatıldığı "Kupkuru Bembeyaz
Yaz" isimli filmi büyük bir ilgiyle izlendi. Etkinliğe katılan
mühendis mimarlar filmin üzerine yapılan yaklaşık 45 dakikalık bir
tartışmanın ardından toplamda 6 saate yakın süren etkinlikten bir
dahaki sefere tekrar buluşmak üzere bürodan
ayrıldılar...
 
alt="" src="http://ivmedergisi.com/files/resim/3_9_400x300.jpg" style="width:
400px; height: 300px; " />
 
src="http://ivmedergisi.com/files/resim/2_11_400x300.jpg" style="width:
400px; height: 300px; " />

İstanbul'da Mühendis ve Mimarların Sorunları-Çözümleri Forumu Yapıldı

İstanbul'da Mühendis ve
Mimarların Sorunları-Çözümleri Forumu
Yapıldı

 

Devrimci Mücadelede Mühendis
Mimarlar’ın, mühendis, mimar ve şehir plancılarını
işsizleştiren, çalışanları güvencesizleştiren, sendikasızlaştıran
saldırı politikalarına, yasadışı ve kuralsız çalıştırılma
uygulamalarına karşı “EMEK SÖMÜRÜSÜNE VE GÜVENCESİZ
ÇALIŞMAYA KARŞI ÖRGÜTLENMEYE, MÜCADELEYE” başlığı ile 24 Mart
2012 tarihinde başlattığı kampanya çerçevesinde 26 Mayıs 2012
Cumartesi günü Elektrik Mühendisleri Odası'nda 16.00-19.00 arasında
Mühendis ve Mimarların sorunları ve çözümlerinin tartışıldığı bir
forum gerçekleştirildi. 3 saat süren foruma 19 kişi katıldı.Forum ilk
olarak bugüne kadar kampanya kapsamında İstanbul'da nasıl bir
çalışmanın örgütlendiğinin ve pratikte neler yapıldığının
anlatılması ile başladı. Kampanya süresince;

-Bakırköy,
Sarıyer, Beşiktaş, Kadıköy, Maltepe, Kartal, Şişli
Belediyelerine,

-İSKİ Kartal Şube Müdürlüğü'ne,

-İBB
Mezarlıklar Müdürlüğü'ne,

-İstanbul Üniversitesi Orman
Fakültesi'ne,

-Türkiye Ormancılar Derneği
Lokali'ne,

-Orman Bölge Müdürlüğü'ne

gidilerek
buralarda çalışan MMŞP ile birebir görüşülmüş, kampanya bildirileri
dağıtılmıştır. Taksim Galatasaray Lisesi önünde masa açılmış ve
Şişli Metrobüs Durağı'nda kampanya bildirileri ajitasyonlar
eşliğinde dağıtılmıştır. Beylerbeyi Sarayı'nda bir kahvaltı
organize edilmiştir. Toplamda bugüne kadar 4500 adet bildiri dağıtımı
yapılmış ve bildirilerin büyük çoğunluğu MMŞP'lere
ulaştırılmıştır.Kampanya çalışmasının anlatılmasının ardından
MMŞPlerin kamu, özel ve üniversitelerde yaşadıkları sorunların
anlatılması ile devam eden forumda en genelde şu sorunların tespitleri
yapılmıştır:

Eğitimden sağlığa, barınmadan yıkımlara her
şeyi belirleyen emperyalizmin ve kapitalizmin istek ve ihtiyaçlarıdır.
MMŞPlerin özlük hakları da bu durumdan farklı değildir. Emperyalizmin
ve kapitalizmin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda MMŞP’lerin
meslek alanları da belirlenmektedir. Bu durumun nedeni MMŞPlerin
örgütsüzlüğüdür. Örgütsüz olmaları kaygı ve korkularını
 beslemektedir. Diğer alanlarda da olan örgütsüzlük halkın en
eğitimli kesimi olan MMŞP’lerde de kendisini göstermektedir.
Mühendisler bu örgütsüzlükleri ile hem kendi hak ve özgürlüklerini
kaybediyor hem de ülkedeki diğer konular ile ilgili bir politika ve
mücadele hattı üretemiyor. Emperyalizmin ve kapitalizmin istekleri ve
ihtiyaçları MMŞP’lere mesleklerini yaptırtmadığı için kendi
alanlarında söz sahibi olamıyorlar.

-Kamuda çalışan
MMŞP’ler 657'e tabi, taşeron, sözleşmeli ve vasıfsız işçi
olarak farklı statülerde çalıştırılıyorlar. Statü farklılıkları
sonucu bölünmeler yaşanıyor.

-Belediyelere temizlikçi, tiyatro,
çöpçü kadroları ile alınan MMŞP’ler asgari ücret ile
çalıştırılıp ihtiyaç duyulduğunda büyük projelerin altında
imzaları kullanılırken, imza kullanımı için herhangi ekstra bir ücret
ödemesi yapılmıyor.

-Belediyelere sözleşmeli olarak alınan
MMŞP’lerin işçi olarak çalıştırılıp sendikalı olmaları
dahilinde sözleşmelerinin fesh edileceği söylenerek
sendikasızlaştırılmaya çalışılıyor.

-Boş olan 657
kadrolarına sözleşmeli MMŞP’ler alınarak güvencesiz
çalıştırmanın önü açılıyor.

 

-Kamuda çalışan
MMŞP’ler de özel sektörde çalışan MMŞP’ler gibi haftalık
40 saat olan yasal çalışma süresinin üzerinde çalıştırılıyor ve
mesai ücretleri ödenmiyor.

-Özel sektörde çalışan
MMŞP’lerin görev tanımları belli değil. Kendi iş tanımları
dışında diğer işlerde de çalışmaya zorlanıyorlar.

- Özel
sektörde sendikalaşma oranı çok düşük ve MMŞP’lerin görev
tanımları belli değil

-Kadın mühendislere sekreterlik
yaptırılıyor.

-Eşit işe eşit ücret uygulanmıyor.

-Esnek
çalışma uygulaması yapılıyor.

- Yıl içinde 80 bin iş kazası
meydana geliyor ve 1200 emekçi ölüyor. Ölen emekçilerin içinde
MMŞP’da var

-Proje bazlı çalıştırılan MMŞP’ler yeni
bir proje olmadığı takdirde proje bitiminde işten
çıkarılıyor.

-Sigortalar asgari ücret üzerinden yatırılıyor ya
da 2 ay deneme süresi sonrasında yine asgari ücret üzerinden
yatırılıyor.

-MMŞP’lerin mesleki onurlarını koruma
şartları her geçen gün ellerinden alınıyor. Avcılar belediyesinde
temizlik işlerinde çalışan 8 teknikere çöp arabası kullandırılıyor.
11 saat çalışan bu personelin eve gitme fırsatı bile
olmuyor.

-Üniversitelerde okuyan genç MMŞP’lere okul
hayatları boyunca mezun olduklarında rahat iş bulup geçinebilecekleri
yönünde hayaller kurduruluyor. Daha mezun olmadan hayalleri yıkılan
gençler kendilerini sertifikalandırmak için çeşitli kurumlara pek çok
paralar harcayarak belgeler satın alıyorlar.

Forumun çözüm
önerilerinin tartışıldığı ikinci bölümünde ise şu sonuçlar
çıkarılmıştır:

-TMMOB, MMŞP’lerin örgütlendiği
bir yerdir ancak mevcut yapısı ile MMŞP’lerin hiçbir sorununu
çözebilecek yeterlilikte ve güçte değildir. Sözlü olarak yaptıkları
birkaç açıklamanın ötesine geçebilmiş değillerdir. TMMOB ve bağlı
odalardaki kastlaşmış yönetim yapısı kendileri dışında bir şeyler
yapmak isteyenleri desteklemediği gibi köstektir. Ancak, TMMOB biz Devrimci
Mücadelede Mühendis Mimarlar'ın mevcut örgütüdür. Bizler
örgütlülüğümüzü buraya taşır, bilincimizi ve neler
yapabileceğimizi gösterip mevcut yapıyı yıkıp devrimci değerler ile
örgütü halktan ve haktan yana demokratik bir kurum haline
dönüştürebiliriz, dönüştürmeliyiz

-Ticaret yasası ile
imalatın tasfiye edildiği küçük üreticinin bertaraf edildiği ve
işlerin büyük firmalara bırakıldığı bir süreç yaşanıyor. TMMOB
üyelerinin % 80 i ücretli veya işsiz MMŞP iken TMMOB örgütlenmesi
MMŞP’lerin sorunlarını karşılayacak bir potansiyele sahip
değildir. Kentsel dönüşüm yasası (afet riski) projelendirme yetkisi
sonucu, küçük bürolar kapanacak, yıkımda görev alacak MMŞP’ler
verilen görevi yapmadıkları takdirde baskı ve yaptırımlar ile
karşılaşacak. Yapmayacağı işi de yapmak zorunda kalacak. Yapı
denetimde meydana gelecek değişiklikler sonucunda küçük bürolar, proje
şirketleri bunlardan etkilenecek.

-MMŞP’leri işçi
sınıfının bir parçası olarak gördüğümüz için, işçi
sendikalarında örgütlenmelerini sağlamalıyız. Özel sektörde
çalışan MMŞP’lerin işçi sendikalarına üye olmalarını
sağlamalıyız. -İGDAŞ gibi örgütlülüğün olduğu yerlerdeki
MMŞPlerin kazanımları örnek gösterilerek diğer kurumlardaki MMŞPler de
sendikalaşmaya ve örgütlenmeye teşvik etmeliyiz.

-MMŞP’lerin
örgütlenmesine izin vermeyip işçilerin örgütlenmesine izin veren
yerleri teşhir etmeliyiz.

-İster TMMOB ve bağlı odalar, ister
sendika, dernek gibi yapılar olsun en temel şey örgütlülüğün
kendisidir. Nesnel koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun esas olan şey
örgütlü olmaktır. Biz Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar ne kadar
örgütlü olursak bulunduğumuz yeri de o kadar örgütlü hale
getirebiliriz. Yarın veya daha sonrasında TMMOB, sendika ya da dernek
 ortadan kaldırıldığı zaman geriye kalacak tek şey
örgütlülüğün kendisidir. Bizler hayatın her alanında alternatif
olduğumuz gibi MMŞP’ler için de alternatifiz. Var olan bilinç
kirliliğini temizlemeli MMŞPl’erin nasıl örgütlenebileceğini
onlara anlatmak için ısrarcı ve istekli olarak onlara gitmeli ve sabırla
anlatmalıyız. Devlet kendi politikalarını nasıl hayata geçirebilmek
için bıkmadan usanmadan sonsuz bir kararlılık, ısrar ve çaba
 gösteriyorsa biz de kendi örgütlülüğümüzü  ve
politikamızı hayata geçirmek için mutlaka ondan bir adım önde
olmalıyız. Alternatif yaratamadığımız sürece başarılı olamayız.
Nesnel koşullarımız her zaman olacaktır. Bugün geldiğimiz noktada en
ufak bir hak aradığımızda hapishaneye uydurma gerekçeler ile
atılabileceğimiz bir dönemde yaşamaktayız. Tüm korkulara ve kaygılara
rağmen yapabileceğimiz bir şeyler mutlaka vardır ve olacaktır. Ortada
var olan sömürüye karşı tek bir çözüm vardır. Bu çözümde baki
kalacak tek şey olan ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZDÜR. Biliyoruz ki korkuları
örgütlülüğümüz, güçleri örgütsüzlüğümüzdür. Bu konuda
ortaklaşılarak önümüzdeki süreci buna göre örülmesi gerektiği
vurgulandı.

Forum 24 Haziran’da yapılacak pikniğe davetle sona
erdi.

Mühendisiz Mimarız Haklıyız
Kazanacağız

 

DEVRİMCİ MÜCADELEDE MÜHENDİS
MİMARLAR

NTV ve Sabah'a suç duyurusu

NTV ve Sabah'a suç
duyurusu

Gençlik Federasyonu üyeleri,
haklarında asılsız haberler yapan NTV ve Sabah Gazetesi hakkında suç
duyurusunda bulundu.

Gençlik Federasyonu'ndan suç duyurusu<br />  3 src="http://media.etha.com.tr/images/2012/05/29/dg/cache/IMG_9785_display.JPG"
/>

Gençlik Federasyonu üyeleri, Çağlayan'daki İstanbul
Adliyesi önünde yaptıkları eylemle, 8 Mayıs'ta gözaltına alınıp
tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istedi, ana akım
medyada federasyon ve arkadaşları için yapılan haberlere tepki
gösterdi.

Eylemde, "Yaşasın Dev-Genç, yaşasın
Dev-Gençliler", "Kahrolsun faşizm, yaşasız mücadelemiz",
"Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz", "Öğrenciyiz,
haklıyız, kazanacağız" sloganları atıldı.

Federasyon adına
açıklama yapan Dilan Poyraz, Gençlik Federasyonu'nun yüzlerce çevik
kuvvet polisi tarafından basıldığını, bina içine gaz bombası
atıldığını, içerideki 10 kişinin gözaltına alınırken işkenceye
maruz kaldığını, gözaltına alınan 10 kişiden birinin "1
Mayıs'a, Grup Yorum konserine katılmak" gibi gerekçelerle
tutuklandığını belirtti.

'ASILSIZ HABERLERLE HALKI KANDIRMAYA
ÇALIŞIYORLAR'

Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah
Gazetesi'nde çıkan haberlere tepki gösteren Poyraz,
"'Kapıları teker teker kırılarak içeriye girildi, büyük
devlet adamlarına yönelik eylem yapacaklardı. Birçok örgütsel döküman
ele geçirildi' gibi asılsız haberlerle halkı kandırmaya ve bundan
sonra yapacağı baskın ve tutuklamalara meşru bir zemin hazırlamaya
çalışmaktadır" diye konuştu.

Poyraz, AKP'nin
komplolarını boşa çıkaracaklarını söyledi.

Gençler,
açıklamanın ardından hazırladıkları suç duyurusu dilekçesini
avukatlarıyla birlikte savcılığa teslim etti.

İstanbul Gençlik
Derneği adına suç duyurusunda bulunan Hünkar Derya Güneş,
dilekçesinde, 8 Mayıs'ta yaşananları hatırlatarak, dosyada
kısıtlama ve gizlilik kararı olduğunun altını çizdi.

Dava
dilekçesinde, "Terörle Mücadele Şubesi amir ve memurları
soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek soruşturma ile ilgili yalan
yanlış bilgileri basına servis etmiştir" dedi.

NTV'nin
olaydan günler sonra olayın görüntülerini yayınladığını, dernek ve
üyelerini hedef gösterdiğini belirten Güneş, 28 Mayıs tarihli Sabah
Gazetesi'nde de derneğin yasadışı faaliyetlerle
ilişkilendirildiğini belirtti.

Güneş, NTV ve Sabah Gazetesi'nin
sahipleri ve sorumlu müdürlerinin "Adil yargılamayı etkilemeye
teşebbüs", "Soruşturmanın gizliliğini ihlal", "Atfı
cürum ve hedef gösterme"; soruşturma sonucunda adı belirlenecek amir
ve memurların ise "işkence" suçundan yargılanmasını talep
etti.

Kaynak: etha

RedHack THY'yi Hackledi

RedHack THY'yi
Hackledi

RedHack, havacılık iş koluna grev yasağı getiren
kanun teklifinin bugün mecliste görüşülecek olması nedeniyle
THY'nin internet sayfasını hackledi.

Redhack'in twitter
hesabından yapılan açıklamada eylem, "THY sitesinde ilaçlama"
denilerek duyuruldu.

Havacılık iş koluna grev yasağı getiren kanun
teklifinin bugün Meclis'e gelmesi nedeniyle THY gece 3'ten itibaren
grev başladı. Bu gece 00.00'a kadar sürecek grev nedeniyle şu ana
kadar 100 uçuş iptal oldu.

Çalışanlarıyla 22. toplu sözleşme
görüşmelerinin ardından 16 aydır masaya oturmayan THY yönetimi, bu
süre zarfında çalışanlarının ücretlerine de zam
yapmadı.

Hava-İş Sendikası'na bağlı THY çalışanları, hava
ulaşımı sektörüne grev yasağı getirilmesini öngören yasa teklifini
ve toplu iş sözleşmesinin 16 aydır yenilenmemesini geçtiğimiz hafta
protesto etmişti.

Kaynak: bianet

THY'de Grev, Uçuşlar İptal

THY'de Grev, Uçuşlar
İptal

Havacılık iş koluna grev yasağı getiren kanun
teklifinin bugün Meclis'e gelmesi nedeniyle Türk Hava Yolları'nda
gece 3'ten itibaren grev başladı; seferler iptal.

height="250" src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/36541/490/250"
width="490" />

Havacılık iş koluna grev yasağı getiren kanuna
karşı gece 3'ten itibaren Türk Hava Yolları (THY)
çalışanları grev başlattı.

 

 

Adalet ve
Kalkınma Partisi'nden (AKP) 10 milletvekilinin
Meclis'e sunduğu havacılık sektöründe grev ve lokavt
yapılmamasını öngören kanun teklifi bugün Meclis'te gündeme
alınacak.

Türkiye Sivil Havacılık Sendikası
(Hava-İş) havacılık çalışanlarının grev yapmasına
yasak getiren kanun teklifinden dolayı çalışanların saat 03.00-24.00
arası "uçuşa kendilerini hazır hissetmedikleri ve uçuş güvenliği
için" çalışamayacaklarını duyurdu.

Saat 3:00'te
başlayan ilk uçak seferinden itibaren THY çalışanları grevde, şu ana
kadar 100 sefer iptal oldu; ilerleyen saatlerle birlikte iptal edilen
seferlerin sayısı artacak. Birçok çevik kuvvet ekibi havaalanında
bekliyor.

Grev şimdilik 24:00'e kadar

THY, grev kararını
duyar duymaz çalışanlara bir mesaj göndererek kanunların tanıdığı
yetkiye dayanarak işten çıkaracağı uyarısını yapmıştı. İşten
çıkarmalar olduğu söyleniyor. Ancak Hava İş yönetimi, grevi kırmak
için böyle haberlerin yayılbileceğini belirtiyor. İşten çıkarma
olması durumunda grevin süresinin uzayabileceğini
söylüyorlar.

Grev saat 3:00 ve 24:00 arası olarak
belirlendi; ancak Meclis'ten çıkacak sonuca göre yeni bir karar
alınabilir.

Grev yasağının yanında, THY ile sendika arasında 16
ay geciken toplu sözleşmede de henüz bir anlaşmaya varılmadı. Bu
yüzden 23 Mayıs'ta 1500 THY çalışanı hem toplu sözleşmenin
imzalanması hem de grev yasağına karşı bir eylem
yapmıştı.

"Amaç THY'yi
sendikasızlaştırmak"

Hava İş Genel Başkanı Atilla
Ayçin
, dünyanın hiçbir ülkesinde havacılık sektöründe grev
yasağı olmadığını hatırlatarak anlaşmaya varılamayan toplu
sözleşme ve şimdi de getirilmek istenen gev yasağı ile amaçlarının
THY'yi tamamen sendikasızlaştırmak olduğunu söyledi.

Toplu
sözleşmede sendika, ortalama yüzde 14 zam istiyor ancak THY yüzde 3
teklif ediyor. Ayrıca bir önceki toplu sözleşmede elde edilen iş
güvencesi, dinlenme gibi haklarda da gerileme var.

Kaynak:
bianet

Biber gazı Çayan'ı öldürdü

Biber gazı Çayan'ı
öldürdü

Yalova'da arkadaşlarının kavgasını ayırmaya
çalışan Çayan Birben'e astım hastası olduğunu belirtmesine
karşın polis tarafından biber gazı sıkıldı. Yüzünü yıkamasına
dahi izin verilmeyen Birben çevredekiler tarafından hastanaye
kaldırıldıysa da beyin ölümü gerçekleşti.

Yalova kent
merkezinde önceki gece saat 23.00 sıralarda dolaşmaya çıkan 30
yaşındaki Çayan Birben, birkaç arkadaşının
tartıştığını görünce onları ayırmak istedi. Bu sırada olay yerine
giden yunus polisi ekipleri olaya müdahale etti. Çayan
Birben’in “astım hastasıyım, biber gazı
sıkmayın”
uyarısına karşı, polis ekipleri burada
bulunanlara biber gazı sıktı.
İddialara göre, polis fenalaşan
Çayan Birben’in yüzünü yakamasanı da izin vermedi. Çevredekiler
tarafından yüzünü yıkaması için yakında bulunan bir internet kafeye
götürülen Birben, burada fenalaştı. Birben, hemen Yalova Devlet
Hastanesi’ne kaldırılarak yoğun bakıma alındı. Ancak yapılan
tüm müdahalelere karşın dün öğle saatlerinde Birben’in beyin
ölümü gerçekleşti.

Birben’in yakını Müfit
Haberal, “Çayan, arkadaşlarının tartışmasını ayırmaya
kalkınca, olay yerine gelen yunus polisleri tarafından yüzüne
‘astım hastasıyım yapmayın’ demesine karşın biber gazı
sıkılmış. Yüzünü yıkamasına bile izin verilmemiş. Doktorlar beyin
ölümünün gerçekleştiğini belirtti. 30 yaşında gepegenç bir insan,
basit bir arkadaş kavgasına polisin orantısız müdahalesi nedeniyle
yaşamını yitirdi. Hani biber gazının insan sağlığına bir zararı
yoktu. Çayan, bile bile ölüme götürüldü. Tüm sorumluların
bulunmasını ve yargılanmasını istiyoruz. Annesi ve tüm ailesi
yıkıldı”
dedi.

Kaynak:
cumhuriyet

"YÖK'e Hayır" Tutuklaması!

"YÖK'e Hayır"
Tutuklaması!

Üniversite öğrencisi Burak Akyurt, duvarlara,
"YÖK'e hayır", "Yaşasın halkların kardeşliği",
"Parasız eğitim, ücretsiz ulaşım istiyoruz" yazdığı için
tutuklandı.

src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/36540/250/326" style="float: right;"
width="250" />Konya'daki Selçuk Üniversitesi Harita Mühendisliği
üçüncü sınıf öğrencisi Muhammet Burak Akyurt 9
Mayıs'ta çıkarıldığı Konya 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nce
"örgüt propagandası yaptığı" gerekçesiyle
tutuklandı.

Suçlanma gerekçelerinden biri, duvara
"Yükseköğretim Kurulu'na (YÖK) Hayır"
yazmak.

Hakkındaki diğer deliller şöyle:

* Duvarlara
"Yaşasın halkların kardeşliği" yazmak

* Üniversitede
hidroelektrik santrallerle (HES) ilgili panel düzenlemeye çalışmak,
bununla ilgili telefon görüşmeleri yapmak.

* Duvarlara
"Parasız eğitim, ücretsiz ulaşım istiyoruz" yazılı pullar
yapıştırmak.

* Grup Yorum konserine gitmek için arkadaşlarıyla
telefonda konuşmak.

Şimdi Konya E Tipi Cezaevi'nde olan Akyurt,
bu delillerle, Türk Ceza Kanunu (TCK) 314/2. maddesi uyarınca,
"Devrimci Halk Kurutuluş Partisi Cephesi (DHKP-C) üyesi olmak" ve
Terörle Mücadele Kanunu 7/2. maddesi uyarınca, "örgüt propagandası
yapmak" ile suçlanıyor.

20 yaşındaki Aykurt'un iki
yıldır telefonlarının dinlendiği ve teknik takip altında olduğu da
savcılık sorgusunda ortaya çıktı.

Aykurt mahkemedeki ve
savcılıktaki sorgusunda, duvarlara "YÖK'e hayır" ve
"Yaşasın halkların kardeşliği" yazdığını kabul etti,
parasız eğitim talebi olduğunu inkar etmedi.

"Final
sınavlarını kaçıracak, okulu uzayacak"

16 Mayıs'ta
tutukluluğa itiraz dilekçesi verildi.

Dilekçede, "Akyurt
öğrenci ve emekli ailesinden gelen parayla okumaya çalışıyor. Parasız
eğitim ve ücretsiz ulaşım istemesi çok doğal"
dendi.

Ayrıca, iki yıldır dinleme-izleme faaliyeti sonucunda bulunan
tek delillerin duvarlara yapılan yazılamalar olduğuna da dikkat çekildi
ve bu yazıların ya da telefon konuşmalarının örgüt
üyeliği/propagandasıyla alakalı olamayacağı dile
getirildi.

Serbest bırakılmaması halinde, final dönemini
kaçıracağı ve okulunun bir yıl uzayacağı vurgulandı.

Mahkeme
itiraz dilekçesine henüz yanıt vermedi.

Öğrenciler neden
tutuklarlar?

Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan
Kırmızıgül
'ün, "puşi" gerekçe gösterilerek 11
yıl 3 ay ceza almasının ardından Aykurt da tutuklanınca Karadeniz Teknik
Üniversitesi (KTÜ) Öğrenci Dayanışması grubu "Öğrencileri neden
tutuklarlar?" diye bir video çekti.

"Öğrencileri neden tutuklarlar?"
başlıklı videoda rol alan üniversiteliler de "tutuklanma sebebi
olacak icraatlarından" bazılarını şöyle
sıralıyor:

"Puşi takmanın suç olduğunu bilmediğim
için."

"8 Mart'ta halay çektiğim
için."

"Parasız eğitim istediğim
için."

"Yaşasın halkların kardeşliği dediğim
için."

"YÖK'e dur dediğim için."

Kaynak:
bianet

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Urfa ve Diyarbakır'da gözaltı terörü

Urfa ve Diyarbakır'da
gözaltı terörü

28.05.12) – “KCK
operasyonları” adı altındaki faşist baskı ve terörün son ayağı
Urfa ve Diyarbakır oldu.

Gerçekleştirilen polis
baskınlarında BDP'li ilçe başkanları, belediye başkan
yardımcıları ve belediye meclis üyelerinin de aralarında bulunduğu 35
kişi gözaltına alındı.

Urfa'nın
Ceylanpınar İlçesi'nde sabah 05.00'da düzenlenen
ev baskınlarında evler didik didik aranırken, kitap, dergi ve bilgisayar
hard disklerine el konuldu. Yapılan aramaların ardından İl Genel Meclis
Üyesi Abdurrahim Demir, Belediye Meclis üyeleri Hasan Karaoğlan,
Abdulhalim Dayan, eski Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Dağtekin, BDP
İlçe Yöneticisi Halil Şahin, Cemil Tuncer, belediye işçileri Süphi
Zengin, Yavuz İleri, MEYADER üyeleri İbrahim Avcı ve Ecevit Yavuz
gözaltına alındı. Diyarbakır 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesinin
talimatıyla gözaltına alındıkları öğrenilen 10 kişi
götürüldükleri Ceylanpınar İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden
Urfa'ya gönderildi.

Viranşehir
i
lçesinde ise, düzenlenen baskında BDP İlçe Eş Başkanı
Birgül Özkara, Belediye Başkan Yardımcıları Suna Uluğtürken ve Naif
Aslan, BDP İlçe Yöneticisi Bubo Azlal, Emine Aydoğan, Ahmet İlbaş,
Mustafa Kurt, Eyo Kudin gözaltına alındı.

class="news">Suruç ilçesinde Sarayaltı Mahallesi ile
ilçeye bağlı Üçpınar Köyü'ne asker ve polisler tarafından çok
sayıda eve baskın düzenlendi. Düzenlenen baskınlarda, Suruç Belediye
Meclis Üyesi Mustafa Yüksel, DTK üyesi Mehmet Özberk ve BDP eski İlçe
Başkanı Ahmet Yenilmez gözaltına alındı.

Urfa merkez
ve diğer ilçelerde de ev baskınların olduğu öğrenilirken, düzenlenen
baskınlarda Ceylanpınar ve Viranşehir dahil toplam 29 kişinin gözaltına
alındığı belirtildi.

Diyarbakır'ın
Bismil ilçesinde sabah erken saatlerde birçok eve eş
zamanlı baskın düzenlendi. Düzenlenen baskınlarda 3 kişinin daha
gözaltına alınarak Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne
götürüldüğü belirtildi.

Kaynak: kizilbayrak.net

'Biz, demokrasi ateşi yaktık, onlar benzin döküyorlar'

'Biz, demokrasi ateşi
yaktık, onlar benzin döküyorlar'

Çankaya Belediyesi'nde
temizlik işlerinin taşeron firmalara verilmesine karşı, DİSK Genel-İş
yöneticisi 6 işçi, çıplak ayaklı eylemin ardından süresiz açlık
grevine başladı. DİSK Genel-İş Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Çetin
Çalışkan, "Biz demokrasi ateşi yaktık, ancak onlar bu ateşe benzin
döküyorlar. Bu süreç kimseye yarar sağlamayacak. Elimizi uzattık
bekliyoruz. Bu işi çözme noktasında kararlı adımlar atılsın"
dedi.

http://www.anf.bz/wene/gallery/b0bef84d-dscn4882.jpg src="http://www.anf.bz/wene/gallery/b0bef84d-dscn4882.jpg" style="cursor:
-moz-zoom-out; height: 375px; width: 500px;" />

CHP'li
Çankaya Belediyesi'nde temizlik işlerinin taşeron firmalara
verilmesine karşı, DİSK Genel İş yöneticisi 6 işçi, süresiz açlık
grevine başladı. Sakarya Meydanı'nda çadır kurarak süresiz açlık
grevine giren işçiler, aynı zamanda imza kampanyası da başlattı. />
Örgütlü bulundukları Çankaya Belediyesi'nde aylardır
verdikleri çabaya rağmen, belediye yönetimi sistematik bir
taşeronlaştırma çalışmasını başlattı. İşçilerin, eylemlilik
planları uygulanırken belediyenin, süreci müzakere etme talebi üzerine,
konu masaya yatırıldı. Ancak müzakere sürecinde işçiler, belediye
tarafından tehdit edilerek baskılara maruz kaldı. Baskı ve tehditler ile
taşeronlaştırmaya karşı sessiz kalmayan işçiler, eyleme geçti.
Çıplak ayakla başlayan eylemin ardından işçiler, 24 Mayıs günü
süresiz açlık grevine başladı.

Açlık grevlerinin beşinci
gününde olan işçiler, eylemlerini Çankaya Belediyesi
taşeronlaştırmadan vazgeçinceye kadar süreceklerini belirtti.
/>DİSK Genel-İş Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Çetin Çalışkan, çıplak
ayaklı yürüyüş öncesi Çankaya Belediyesi ile yapılan görüşmelerde
olumlu karar çıkmadığını bu yüzden açlık grevi kararı
aldıklarını söyledi. Amaçlarının işçilerin haklarını korumak
olduğunu belirten Çalışkan, belediye ile yapılan görüşmelerde
uzlaşmadan çok tehdit aldıklarını belirtti. "Biz demokrasi ateşi
yaktık, ancak onlar bu ateşe benzin döküyorlar. Bu süreç kimseye yarar
sağlamayacak. Elimizi uzattık bekliyoruz. Bu işi çözme noktasında
kararlı adımlar atılsın" diyen Çalışkan, "Ya bizden ya
oradan bir sonuç çıkana kadar devam edeceğiz. Belediye Başkanı Tanık
bu sürece sessiz kalmamalı" diyerek sözlerini tamamladı.
/>'HİZMET ALANI' DEĞİL TAŞERONLAŞTIRMA

DİSK
Genel-İş Ankara 1 Nolu Şube yöneticisi İsmail Yıldırım ise,
Tanık'ın, emek ve emekçi dostu yönünde yaptığı söylemlerle
göreve geldiğini ancak bunun aksi yönünde bir tutum sergilediğine dikkat
çekti. Tanık'ın taşeronlaşmayı 'hizmet alanı' olarak
nitelendirerek taşeronlaşmanın önünü açtığını ifade eden
Yıldırım,"Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık,
çalıştığımız yerleri şirket isimleri, araç gereçlerimiz vs
bulunmasına rağmen 'hizmet alanı' diye adlandırıyor. Ancak biz,
buna taşeron diyoruz. Belediyede çalışan bin beşyüz işçi var.
Onların aileleri var. Biz, burada 6 kişiyiz ama binlerce kişinin yüreği
burada" dedi.

"Biz, bu taşeronlaşma anlayışına baş
kaldırıyoruz, hayır diyoruz" diye vurgulayan Yıldırım, en büyük
desteği ailelerinden gördüklerini ve halkın desteğinin de kendileri
için çok önemli olduğunu belirtti.

TANIK, 'SERMAYENİN
UŞAĞIYIM' DEMELİ

DİSK Genel-İş Ankara 1 Nolu Şube
yöneticilerinden Bektaş Arslan da yaptığı değerlendirmede, kendini
sosyalist olarak tanımlayan CHP'li Bülent Tanık'ı eleştirdi.
Yerel seçimler sürecinde, 'Ben emekten yanayım, emek en yüce
değerdir. Ben bir sosyalistim ve sosyalist düşünceye dayalı bir yönetim
biçimi uygulayacağım' yönünde söylemlerde bulunan Tanık'ın
ancak göreve geldikten 3 yıl sonra bu sözlerini unuttuğuna dikkat
çekti.

Arslan şöyle konuştu: "Başkan Bülent Tanık,
seçimlerden sonra söylediği bütün sözleri unuttu. Temizlik
İşleri'ni, Asvalt Müdürlüğü'nü, Park ve Bahçeler
Müdürlüğü'nü hızlı bir şekilde taşeronlaştırmaya
yönelmiştir. Oysa ki, kendi işçisi var. Binin üzerinde kadrolu işçi
varken taşerona vermesi, Tanık'ın söylemleri ve eylemlerinin
çeliştiğinin göstergesi olmuştur. 'Sosyalistim' diyen Bülent
Tanık'ın, şuan 'Sermayenin uşağıyım' demesi
gerekiyor."

Arslan, "Geçmişini unutanın geleceği
olmaz. Tanık'da şuan geçmişini unutmuş durumda" diyerek
sözlerini tamamladı.

'SONUÇ ALANA KADAR
DİRENECEĞİZ'

Ayhan Nair ise, sıkıntılarının,
belediyenin kendi kapasitesi, iş gücü, iş imkanı varken ve 4 bölge hala
kendilerindeyken CHP'li Tanık'ın ihaleye girmesi olduğunu
söyledi. Tanık'ın taşeronlaştırmaya gitmediği yönünde
konuştuğunu aktaran Nair, "Ancak Park ve Bahçeler Müdürlüğü,
Yapı Sanatları, Temizlik İşleri taşeronlarda. Biz, o bölgeler bizde
kalsın istiyoruz. İşçi arkadaşlar boşta kalmasın. Yarın gelecek olan
anlayış, tek kalemde o arkadaşların işlerini feshedebilir. İşimize
sahip çıktığımız sürece bu arkadaşlar koruma kotamızda
olacaktır" diye konuştu.

Süreçten olumlu bir sonuç
çıkana kadar direneceklerini belirten Nair, belediyede çalışan diğer
işçilerin de greve katılmak istediklerini ancak kendilerinin işçileri,
işlerine sahip çıkmaları ve Çankaya halkına hizmet sunmaya devam
etmeleri için iş yerlerinde bıraktıklarını söyledi.

Nair,
bir sonuç alamadıkları durumda yeni eylem takvimi oluşturacaklarını da
kaydetti.

Kaynak: anf

CANSEL MALATYALI DİRENİŞİNİN 100. GÜNÜNDE YÜKSEL CADDESİNEN İMO'NUN ÖNÜNE YÜRÜYORUZ

CANSEL MALATYALI
DİRENİŞİNİN 100. GÜNÜNDE YÜKSEL CADDESİNEN İMO'NUN ÖNÜNE
YÜRÜYORUZ

İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI'NDAN KEYFİ OLARAK
İŞTEN ÇIKARILAN CANSEL MALATYALI İMO ÖNÜNDEKİ DİRENİŞİNİN 100.
GÜNÜNDE YÜKSEL'DEN İMO ÖNÜNE YÜRÜYOR. İŞİNİ GERİ ALANA KADAR
SÜRDÜRECEĞİ HAKLI DİRENİŞİNDE CANSEL MALATYALI'NIN YANINDA OLMAK
İÇİN YÜRÜYÜŞE KATILIYORUZ.
 
CANSEL MALATYALI YALNIZ
DEĞİLDİR
İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ
  />YÜRÜYÜŞ BAŞLANGICI:

29 MAYIS SALI

SAAT 18.00

YÜKSEL
CADDESİ

27 Mayıs 2012 Pazar

42. TMMOB Genel Kurulu’na doğru - TMMŞP

42. TMMOB Genel Kurulu'na
doğru - TMMŞP

TMMOB’de Genel Kurul
yaklaşıyor. 31 Mayıs-3 Haziran 2012 tarihlerinde Ankara Kocatepe Kültür
Merkezi`nde toplanacak olan TMMOB 42. Genel Kurulu, oldukça zorlu bir
süreç öncesinde örgütün rotasını belirleyecek. Mevcut durum ve
tecrübeler ne yazık ki bu rotanın geçmişin çok da ötesine
geçemeyeceğini hatta geriye doğru bir gidişin ufukta olduğunu
gösteriyor. 

Örgütün ve toplumsal muhalefetin
tablosu ortadayken halihazırda birkaç oda dışında aykırı bir sesin
çıkmayacağı hâkim anlayışın sorunsuz bir genel kurul yaşayacağını
önceden söyleyebiliriz. Zaten yaşanan “kurultaylar parodisi”
ve büyük oda genel kurulları da genel kurulun oda beyleri ve onların
asker delegelerinin “eş-dost” ziyareti tadında geçeceğini
daha önceden kurgunun bu olduğunu göstermişti. TMMOB bürokrasisinin
alınacak kararları, verilecek önergeleri, kürsü kullanımını hatta
sonuç bildirgesi gibi genel kurulun tüm sonuçlarını çoktan ipotek
altına aldığı delege listelerine bakılarak okunabilir. Ancak örgütün
en yüksek organı konumunda olacak genel kurulu yok saymak ve toptan
reddetmenin oda beylerine güç katmaktan öte bir anlamı
olmayacaktır.

Defalarca yazıp çizdiğimiz ve
TMMOB’yi politik planda uçurumun kenarına getiren olguları
detaylandırmaya gerek olmasa da üzerinden bir kez daha geçmek faydalı
olacaktır: “TMMOB her ne kadar muhalefetin önemli bir adresi
konumunda olsa da bundan sonra sermaye karşısında kendi konumunu net bir
şekilde savunmayan tüm örgütlenmeler gibi savrulmaya mahkûmdur.
Hâlihazırdaki heterojen yapısıyla bir meslek örgütü olan TMMOB
açısından durum daha hassas olarak tarif edilebilir. Dönem daha
mücadeleci ve dirayetli olanın ayakta kalacağı çetin bir dönemdir.
Ancak daha odaların seçim süreçlerinde ilkeleri koltuğa feda edenlerin
oluşturacağı yönetimlerin gelecek için çok da iyi sinyaller verdiğini
söylemek mümkün değildir. Birçok önemli şubede kıran kırana geçen
liste pazarlıkları bize bürokratik zihniyetin devam edeceğini haber
vermektedir. Odayı değiştirmek adına ince manevralarla yönetici adayı
olanlar, odayı üyeyle birlikte değil üye adına yönetmek üzere yola
çıktığını kabul etmektedir. Oysa asıl değişmesi gereken bu
anlayıştır.

Açıktır ki TMMOB bir meslek
örgütüdür. Buna uygun olarak farklı yaklaşımlar ve sınıfsal
eğilimler yönetime talip olabilir. Bu çok da yadırganacak bir durum
değildir ancak oda içerisindeki sol güçlerin hiçbir ilkeyi tartışmaya
açmadan pazarlıklara girmesi kabul edilemez bir durumdur. Bunun somut
kanıtı oda seçimlerinde listelerin çalışma programlarından önce
belirlenmesidir. Liste pazarlıkları sırasında geçerli olan birçok
değişken ve parametre içinde çalışma programı yoktur. Seçim
çalışması da genel olarak siyasal yönelimlere değil isimlere oy
verilmesi üzerinden biçimlenmektedir. Ancak bizim ve mücadelenin geleceği
açısından ortaya çıkan adayların hangi temel ilkeler üzerinden
yönetime talip olduğudur.” (Seçimlerde patronlara oy yok!
- TMMŞP Ocak 2010)

 Bizim bu
satırları yazmamızın üzerinden 2 yıldan daha uzun bir zaman geçmiş
olsa da yazılanların hepsi bu­gün de güncelliğini korumaktadır.
Hatta sorun daha da büyümüştür. TMMOB iktidarın ve ona vokal yapan
büyük bir koronun saldırısı altındayken örgütün bürokrasisi
sorunları “uzlaşma” yoluyla çözmeye gitmekte, mücadelenin
tüm yollarından kendi kaçtığı gibi başkasının da girmemesi için
barikatlar kurmaktadır. Birliğe bağlı odaların ticari faaliyetleri
büyük oda/küçük oda ayrımını mali temelde büyütmüş, bir dizi
şubeyi kelimenin tam anlamıyla dükkâna dönüştürmüştür. Bu durum da
beklendiği gibi paranın girdiği her yerde olduğu üzere oldukça kirli ve
en net ifadeyle utanılacak durumlar ortaya çıkartmaktadır. Örgüt
içindeki sol güçlerin büyük bir çoğunluğu açısından durum daha da
vahim bir hal almıştır. Tek bir koltuk veya en azından bir delegelik diye
bürokratların ağzının içine bakanlar bir yandan “oda
beyliğinin” elini güçlendirirken, öte yandan kendi politik
eksenlerine ve temsil ettiklerini iddia ettikleri geleneklerine büyük
zararlar vermekte ve bu durum örgüt içindeki tüm samimi demokrat ve
devrimcileri rahatsız etmektedir. Ancak yine de madalyonun öbür yüzünde
ufku oda içine hapsolmuş bile olsa geniş ve büyük oranda bağımsız bir
muhalefet oluşmaktadır. Ek olarak, belli bir çizgiyi ve solun temel
değerlerini korumaya çalışan politik özneler açısından da bir dizi
somut kazanım da sözkonusudur. Aykırı sesler yükseliyor olsa da
bürokrasi makinesi tıkır tıkır çalışmaya yakıt olarak TMMOB’yi
daha doğrusu onun birikimini kullanmaya devam etmektedir. Oda beyleri
örgütü yönetirken; KHK’yı Anayasa Mahkemesi’ne, çevre
mücadelesini ve kent sorunlarını Danıştay’a, politik gündemleri
yazılı basın açıklamalarına, mesleki başlıkları yetkin
mühendisliğe, oda içi demokrasiyi yalan, demagoji ve geçmişin güzel
anılarına olmadı hotzot siyasetine, muhalifleri ve çalışanlarını
çevik kuvvete ve örgütlenmeyi de SMS mesajlarına havale ederek örgütün
tüm mücadele gücünü de felç etmektedir. Cansel Malatyalı olayında da
görüldüğü üzere yıllarca kendini emek mücadelesi içinde
tanımlanmış bir örgütün çalışanının işten atılması ayıbı bir
kenara kapısında direniş çadırının kurulduğuna ve pankartlar
asıldığına şahit oluyoruz. Çürümenin özü-özeti aslında. Bu
durumdan zerre utanmayan ve sıkıntı duymayanların şahsında net bir
şekilde gözükmektedir.

Tablo böyleyken ve genel kurul
kurgulanmış (doğaçlama bile değil!) bir tiyatro sahnesine
dönüşmüşken 31 Mayıs-3 Haziran günleri anlamsız gelebilir. Ancak bu
kürsünün esas sahipleriyle buluşmasını sağlamak böylesi bir
yaklaşımla olamaz. Genel kurula az bir zaman kalmış da olsa hala
yapılabilecek şeyler bulunmaktadır. Oda beylerini kendi sahalarında
teşhir etmek için tüm olanakları seferber etmek, örgüt içindeki tüm
ilerici güçlerin boynunun borcudur. Çokça tekrar ettiğimiz gibi bu bir
tercih değil zorunluluktur. Mücadele geçmişiyle dünya üzerindeki tek
emekten yana “mühendis, mimar ve şehir plancı” örgütü
konumundaki TMMOB’yi göz göre göre kaybetmek bu ülkenin devrimci,
demokrat ve ilerici güçlerinin açıklayamayacağı bir yıkım olacaktır.
TMMOB’nin geleneği onun fiziki varlığından öte anlamlar
taşıdığı için bu kayıp “odaların elden gitmesinden” öte
önemli bir mücadele dinamiğinin toparlanmasını imkânsız hale getirecek
bir darbe alması olarak kabul etmek gerekiyor. Zira defalarca söylediğimiz
gibi ücretli ve işsiz teknik elemanlar kategorik olarak işçi
sınıfının bir bileşenidir.

Ara bir başlık olarak
hâkim anlayışın hem muhaliflerine dönük düşmanca tutumunu hem de
yaşanan saldırılar karşısında nasıl kendi kabuğuna doğru
çekildiğini göstermek açısından önemli bir gösterge olarak tutuklu
üye ve öğrenci üyelerine karşı tutumunu da değinmek gerekiyor.

class="news">Son olarak +İvme Dergisi yayın kurulu üyesi ve
inşaat mühendisi Barış Önal, +İvme Dergisi Ankara
Bürosu’nun bulunduğu sokaktan gözaltına alınarak tutuklanması
karşısında en ufak bir tepki göstermemiştir. Daha önce de benzer
şekilde tutuklanan üyelerini görmezden gelenler bir kez daha sessiz
kalmayı tercih etmişlerdir. Mevcut durum iki yönlü olarak hâkim
anlayışı ele vermektedir. Kendisine muhalif olanların üzerine polisi
saldırtmakta dahi sakınca görmeyenler politik nedenlerle tutsak edilmiş
bir üyesini de “muhaliflik” süzgecinden geçirmekte kendi
konumunu buna göre almaktadır. Düşmanının -ki kendinden olmayanı
düşman görmek TMMOB içinde çokça görülmektedir- düşmanını dost
sayan bu anlayış, bu yolda polis şemsiyesi altına girmekte bile beis
görmezken işin diğer ucunda siyasal kaçaklıkları durmaktadır. Sonuç
bildirgelerinde esip gürleyenlerin iş ciddiye bindiğinde gösterdikleri
kaypaklık onların koltuk sevdalarının bedeli olmasının yanısıra
burjuvazinin en temel davranış biçiminin bünyeye ne denli sirayet
ettiğini açıkça göstermektedir. Tüm devrimci güçlerin üzerine
acımasızca saldıranlar herkesi pazarlık ettikleri, sindirdikleri TMMOB
bürokratları sanmasınlar, onurlu teknik elemanlar bu saldırıları çok
iyi bilmekte, tanımaktadır. Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir
Plancıları olarak da bizler de TMMOB’nin bu sessizliğini kabul
edilemez bulduğumuzu ve Barış Önal şahsında tüm tutsakları bir kez
daha selamladığımızı belirtmek isteriz.

TMMOB Genel
Kurulu yaklaşırken tüm samimi ilerici delegelere çağrımız, işçi
sınıfının yüzyılları aşan çağrısını yinelemek olacaktır. Ve bir
kez daha söylemek ve uzunca bir alıntı yapmak pahasına geçtiğimiz
seçimlerde paylaştığımız temel ilkeleri tekrar ediyoruz:

class="news">“* Artan işsizlik ve çalışma yaşamındaki
sorunlar ana sorundur. Yürütülen çalışmaların ana eksenini de bu
gerçek oluşturmalıdır. Ücretli çalışan ve işsiz üyeler
örgütümüzün tüm faaliyetlerinin odağı olmak zorundadır.
Örgütümüzde son dönemde görülen, yüzünü sermayeye dönen
anlayışla mücadele edilmelidir.

* Kapitalizmin
azgın sömürüsüne karşı birleşik mücadele hattı hayati bir
önemdedir.

class="news">* Türkiye’de artan baskı koşulları bugün tüm
muhalefeti hedef almaktadır. TMMOB devletin açık hedefi konumuna gelirken
ülke genelinde de devrimciler sokak ortasında infaz edilmekte, hak
arayanlara azgınca saldırılmakta, çıkartılan yasalar ve
yönetmeliklerle örgütlenmenin önüne türlü setler oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Bugün sınıflar mücadelesinin önüne örülen
duvarları yıkmak muhalefetin önündeki en önemli görevdir.
TMMOB’nin de bu görevde üzerine düşeni yapması onun muhalif
kimliğini sürdürmesi açısından vazgeçilmezdir.
class="news">* Örgüt içi demokrasi TMMOB’nin geleneğine ve
ülkemizde yaratılan devrimci değerlere yakışacak bir biçimde yeniden
ele alınmalıdır. Örgütte oluşan merkeziyetçi bürokratik yapı yerine
tabana inen, üyesine söz vermeyi bir lütuf değil bir hak olarak gören
bir yapı oluşmalıdır.

* Anti-faşizm ve
anti-emperyalizm TMMOB’nin bugüne kadar taşıdığı en temel
gelenekleridir. Bunlara sahip çıkmak için artık söz yetmemektir. Bu
yönde harekete geçilmelidir.

* Mesleğimizi
kastlaşmaya götürecek, yetkin mühendislik, belgelendirme ve onun tüm
neoliberal türevleri reddedilmelidir ve bunlara karşı etkin bir şekilde
mücadele edilmelidir.

* TMMOB’nin siyasal
konumunun ötesinde anayasa ile tarif edilmiş kamusal görevleri de
bulunmaktadır. Zaten örgütümüzü devletin hedefi haline getiren de bu
görevler olmaktadır. Bu noktada geri adımlar kabul edilemez. Tersine daha
etkin bir şekilde mesleklerimizin temel kuralları etrafında tüm mücadele
biçimlerini içeren bir şekilde sürdürülmelidir.

class="news">* “Gençlik gelecektir!” örgütümüzün temel
şiarlarından biri olarak dillendirilse de bunun gerekleri yerine
getirilmemektedir. Bu yaklaşım aşılarak öğrenci örgütlülüklerine
bakış yeniden ele alınmalı, öğrenci örgütleri örgütümüzün
bileşeni olarak kabul edilmelidir.
class="news">Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir
Plancıları
olarak, tüm emekçi mühendis, mimar ve
şehir plancılarına ve ilerici güçlere çağrımızdır:
class="news">

* Hiçbir patron
yönetici adayına oy vermeyelim. TMMOB bir sınıf örgütü olmayabilir
ancak bu bizim sınıfsal tutum almamıza engel değildir. Eğer ki bu
örgütün ezici çoğunluğu bizsek yönetimlerden bizi sömüren sınıfın
temsilcilerini kazımak zorundayız.

class="news">

* “Gericiler
gelecek” tehditleri ile korkutulan demokrat unsurlar tarafından
çağımızın en gerici unsurunun burjuvazi ve onun kokuşmuş düzeni
olduğu iyice anlaşılmalıdır. Yaşadığımız tüm sorunların
arkasında yatan bu düzen ve onun temsilcileri vardır. Burada bir orta
nokta yoktur her türlü liberal unsur bizim sınıfsal
düşmanımızdır.

* TMMOB bünyesinde
“yetkin mühendislik” konusunda net bir tutum bildirmemek artık
bir alışkanlık haline gelmiş durumdadır. Yetkin mühendislik ve onun her
türlü türevi kapitalizmin yeni bir sömürü kapısıdır. Bu
sömürünün karşısında tutum almayan herkes sermayenin safında yer
almaktadır. Bu anlayışa oy verilmemelidir.

class="news">

* Kürt halkına ve
onun mücadelesine kin kusan sol maskeli şovenistlere oy vermeyelim.
Halkların kardeşliği mücadelesi için ellerimizi birleştirelim.”
(Seçimlerde patronlara oy yok! -TMMŞP Ocak
2010)

Toplumcu Mühendis,
Mimar & Şehir Plancıları

class="news">(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 25 Mayıs 2012,
Sayı 21)

26 Mayıs 2012 Cumartesi

DMMM Kampanya Günlüğü-5

DMMM Kampanya
Günlüğü-5

Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar "Emek Sömürüsüne ve
Güvencesiz Çalışmaya Karşı Örgütlenmeye Mücadeleye"
kampanyasının çalışmalarına devam ediyor. Kampanya dahilinde 24 ve 25
Mayıs 2012 tarihinde Ankara'da ODTÜ, ODTÜ içerisinde yer alan
Teknokent ve Yenimahalle Belediyesinde kampanya bildirisi dağıtımı ve 26
Mayıs Cumartesi günü yapılacak olan, mühendis ve mimarların
sorunlarının konuşulacağı film gösterimi- söyleşi etkinliğine
çağrı bildirisi dağıtımı yapıldı.

 
24 Mayıs Perşembe günü ODTÜ Fizik bölümü önünde
masa açan Devrimci Mücadelede Mühendis ve Mimarlık öğrencileri
yaklaşık 100'er adet kampanya bildirisi ve film gösterimi-söyleşi
etkinliği el ilanı dağıttı. Gün boyu açık duran masada İvme Dergisi
Su sayısı ve karikatür sayısı satılırken, masaya gelen mühendislik
öğrencileriyle sohbet edildi ve bilgilendirme yapıldı. Masaya uğrayan
mühendislerden etkinlik çağrısına yardımcı olmak isteyenler de kendi
bölümlerinde dağıtmak üzere yanlarına el ilanları alarak
ayrıldılar.
 
Aynı
saatlerde ODTÜ kampüsü içerisindeki Teknokent'te de kampanya
çalışmasını yürüten Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar
çalışmalarına afiş asarak başladılar. Teknokent içerisindeki
şirketlerin çevresindeki direklere afiş asılırken şirketlerin özel
güvenlik birimleri çalışmayı engellemeye çalıştılar. Afişi
asıldığı yerden çıkarmaya çalışan özel güvenliklere müdahale eden
Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar, kampanya dahilindeki film
gösterimine çağrı afişi astıklarını, bunun meşru olduğunu ve
yaptıklarının yanlış olduğunu belirterek özel güvenliğin oradan
ayrılmasını istediler. Bunun üzerine özel güvenlik birimi amiri gelerek
Teknokent içerisinde bildiri dağıtım ve afiş asmak için yönetimden
izin alınması gerektiğini söyledi. Afiş asmanın haklı ve meşru
olduğu için izin gerektirmediğini, bu etkinliği ezilen ve sömürülen
mühendislerin yanında oldukları için yaptıklarını ve özel
güvenliğin bu tavrıyla bu çalışmayı engellediğini, devrimcilerin
karşısında durduğunu belirten Devrimci Mücadelede Mühendis
Mimarlar özel güvenlik gidene kadar oradan ayrılmayacaklarını ve afişi
kesinlikle indirtmeyeceklerini söylediler. Bu konuşmadan sonra özel
güvenlik amiri telsizle konuşarak polisi ve terörle mücadeleyi
göndermelerini istedi. Bunu duyan Devrimci Mücadelede Mühendis
Mimarlar kim gelirse gelsin çalışmalarını sürdüreceklerini
belirttiler. 20 dakikalık bir bekleyişten sonra amir kendisinin de aslında
devrimcilerin yanında olduğunu, yönetimden izin aldığını belirtti.
Buna cevap olarak az önce çalışma yapan mühendislerin ODTÜ öğrencisi
olduklarını bilmesine ve yaptıkları çalışmanın demokratik bir
çalışma olduğunu bilmesine rağmen terörle mücadele ekiplerini
çağırdığını, bunun iki yüzlülük olduğu belirtilerek özel
güvenlik çalışanlarının oradan uzaklaşması istendi. Bu kararlılık
karşısında özel güvenlik alanı terkederken, Devrimci Mücadelede
Mühendis Mimarlar da kampanya çalışmalarına afiş asarak ve bildiri
dağıtarak devam ettiler. Bildiri dağıtımı sırasında afişle ilgilenen
iki mühendisle sohbet edildi ve haftasonu yapılacak olan etkinliğe davet
edildi. Çalışma sırasında tanışılan diğer mühendis ve mimarlara da
bildiri bırakılarak her hafta orada olunacağı belirtildi.
style="font-family: arial; font-size: small; ">  style="font-family: arial; font-size: small; ">Hafta boyu ODTÜ ve
Teknokentte 50'şer tane kampanya ve film etkinliği afişi
asıldı.
 
24 Mayıs
Cuma günü de Yenimahalle Belediyesine giden Devrimci Mücadelede
Mühendis Mimarlar belediye çıkışında  style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0.917969); ">kampanya bildirileri ve film etkinliği duyurulari dağıtmaya
başladı. Ancak belediye binasındaki güvenlik görevlileri müdahale
ederek belediye bahcesinde el ilanlarını dağıtamayacaklarını
söylediler. Buna itiraz edilmesi üzerine zabita geldi. Bu arada is yerinden
çıkan calisanlar durumu merak edip
el ilanlarından istediler. Zabıta daha onceden burda
hic bildiri dağıtılmadığını, 
style="font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; background-color:
rgba(255, 255, 255, 0.917969); ">yasak olduğunu
söyledi. Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0.917969); "> color="#222222" face="arial, sans-serif">bizde daha önce de burada
çalışma yaptıklarını, yaptıkları çalışmanın haklılığını
anlatarak tartışmayı çok uzatmayıp b style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0.917969); "> color="#222222" face="arial, sans-serif">ahçe içerisinde ve çıkışında
bildiri dağıtmaya devam ettiler. Yaklaşık 60 (70) adet bildiri ve
etkinlik duyurusu yenimahalle calisanlarina dağıtılırken, kampanyaya ilgi
gösterip, etkinligimize geleceğini söyleyenler ve İvme Dergisini
tanıyıp hala eski yerinde olup olmadığını soranlar
oldu.
 
src="http://ivmedergisi.com/files/resim/foto1359.jpg" style="width: 400px;
height: 300px; " />
 
src="http://ivmedergisi.com/files/resim/foto1362_400x300.jpg" style="width:
400px; height: 300px; " />
 
src="http://ivmedergisi.com/files/resim/foto1364_400x300.jpg" style="width:
400px; height: 300px; " />
 
src="http://ivmedergisi.com/files/resim/foto1367_400x300.jpg" style="width:
400px; height: 300px; " />
 
src="http://ivmedergisi.com/files/resim/foto1368_400x300.jpg" style="width:
400px; height: 300px; " />

Ankara'da 'kentsel sürgün'

Ankara'da 'kentsel
sürgün'

Evlerini terk etmek istemeyen Ankara-Başpınarlılar,
bölge içinde başka yerlere 'kaydırılıyor'

class="mansetfoto" src="http://cumhuriyet.com.tr/medya.php?mn=99051"
/>

Ankara Altındağ Belediye
Encümeni’nin 29 Haziran 2011 tarihinde aldığı kararla Başpınar
Mahallesi Kentsel Dönüşüm Alanı Projesi kapsamında bölgede yaşayan ve
evlerinin tapusu olan yurttaşlara, “yıkım tebligatı”
gönderildi.

Belediye tapulu ev sahiplerine,
“170 metrekare arsaya karşılık ücretsiz 3+1 daire, arsası
yeterli olmayana ise çekilecek kura sonucunda 10-15 yıllık vadeler ile
daire tahsis edileceği”
nin belirtildiği bir sözleşme
sundu.

Ancak mahalle sakinlerinin çoğu, projenin başlangıç ve
bitiş tarihlerinin belli olmaması nedeniyle sözleşme imzalamadı. Bunun
üzerine belediye, ev sahiplerinin tapulu arsalarını, Belediye’de
askıya alarak, kaydırdı. Bir yıldan beri belediyenin kendilerini
çıkmaları yönünde rahatsız ettiğini söyleyen yurttaşlar ise evlerini
terk etmek istemiyor.

Mahalle sakini Mehmet Kutlu, bu yılın en
kötü kış şartlarında belediyenin kendisine evi boşaltması için
baskı yaptığını söyledi. Kutlu, “Sözleşme
imzalamadığım için geçen yıldan beri sıkıntı çekiyorum. Beni
gönderdiği yerde ev var, içinde yaşayan insan var. Niye beni zorun içine
sokuyor. Ben oraya gitsem, yarın oradan da atmayacağını nereden bileyim,
bir garantisi var mı?”
diye sordu.

Belediye
Başkan Yardımcısı Gökalp Yılmaz’la konuyla ilgili olarak
görüştüğünü söyleyen Hasan Çelik ise “Beni uçsuz
bucaksız bir yere atmışlar. ‘Sözleşme imzala’ diyorlar. Adam
akıllı bir sözleşme yok ki, ben neye imza atayım? Kaç metrekare ev
verecekler, kaç yıl sonra verecekler, belli değil. Başkan Yardımcısı
da yanıt veremiyor. ‘Bilmiyorsanız niye sıkıştırıyorsunuz
bizi?’ diye sordum. ‘Çıkın’ diyor, başka şey
demiyor”
dedi.

Ablasının geçen yılın 8.
ayında sözleşme imzalayarak evden çıktığını söyleyen Fatma Bozkurt,
belediyenin kira yardımında bulunmadığını dile getirdi.
Bozkurt, “Evler olana kadar kiramızı verseler belki biz de
çıkarız. Ablam belediyeye ‘İnşaata ne zaman
başlayacaksınız?’ diye sorduğunda ‘Siz önce
komşularınızı ikna edin, çıksınlar’ diyorlarmış. Onlar da
pişman oldu”
diye konuştu.

Diken üzerinde
oturduklarını söyleyen Şevket Ören ise bu proje başladığından beri
belediye hizmetlerinin aksadığını dile getirdi. Ören,
“Yıktıkları yerleri kaldırmıyorlar. Mahalle
Filistin’e döndü. Bizi huzursuz etmek için yapıyorlar. Mahalle
dışından, daha önce hiç görmediğimiz tipler geliyor. Belediye
yıldırmak için elinden geleni yapıyor”
diye
konuştu.

Kaynak: cumhuriyet

 

Başsavcı: Hiçbir şey görmedim

Başsavcı: Hiçbir şey
görmedim

'Hayata Dönüş' operasyonuyla ilgili davada
tanık olan dönemin İstanbul Başsavcısı Çitici, birçok soruyu
"Bilmiyorum, sorumlu değildim" diye yanıtladı

alt="Başsavcı: Hiçbir şey görmedim" class="news-pic"
src="http://i.radikal.com.tr/644x385/2012/05/26/fft5_mf989055.Jpeg"
/>

Bayrampaşa Cezaevi’nde, 12 tutuklunun ölümü,
77’sinin de yaralanmasıyla sonuçlanan ‘Hayata Dönüş
Operasyonu’ sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak
görev yapan Ferzan Çitici, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
görülen, 39 erin yargılandığı Bayrampaşa davasının dünkü
duruşmasında tanık olarak dinlendi. Çitici, operasyonu savundu ve
operasyonun, ‘ölüm sırasındaki tutukluları kurtarmak için
yapıldığını’ öne sürrdü. Tutukluların birbirlerini
öldürdükleri şeklinde yalan ifadeler içeren ve kim tarafından
imzalandığı belli olmayan Olay Tutanağı altına neden ‘İmzadan
imtina ediyorum’ diye yazdığı sorusuna karşılık,
“Müdürün odasından hiç çıkmadım, neler olup bittiğini
görmedim, bilmiyorum. Müdahale emrini vermediğim için imzalamadım”
diye yanıt verdi.

Pazarlıklar yapıldı />
19 Aralık operasyonundan üç ay önce ölüm orucuna gidildiğini
ve mahkûmlarla pazarlıkların yapıldığını anlatan Çitici,
“1997’de Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları üçlü
protokol imzalamıştı. Bu protokole göre, ölüm orucundakiler şuur
kaybına uğradığında tedavilerinin yapılması öngörülüyordu.
Bakanlar Kurulu kararıyla ölüm orucundakilerin tedavisine karar verildi.
Operasyon böyle başladı” dedi.
Eski Cumhuriyet Başsavcısı
Çitici, operasyondan bir gün önce Adalet Bakanlığı’ndan telefon
geldiğini, Üsküdar Savcısı Kemal Canbaz ile birlikte İstanbul Jandarma
Bölge Komutanlığı’na gittiklerini, burada Genel Müdür
Yardımcısı Hasan Sağlam ile özel hatlı bir telefonla görüştüklerini
anlattı. Çitici, avukatların ısrarla yönelttiği “Operasyonun
sorumlusu kim?” sorusuna ilişkin “Dönemin hükümeti, Adalet ve
İçişleri Bakanlıkları” dedi.

Ortak
yanıt: Bilmiyorum

Avukatlar, silahlarla vurulan
tutukluların vücudundaki kurşun deliklerine bıçakla müdahale edilmesi,
operasyonda kullanıldığı öne sürülen yakıcı bomba, kaybedilen
cezaevi defterinin akıbeti, Olay Tutanağı’nı imzalayan 25530 sicil
numaralı sivil memurun kim olduğu, operasyonda eylemcilerin zarar
görmemesi için önlem alınıp alınmadığı sorularına aynı yanıtı
verdi: “Bilmiyorum, ben sorumlu değilim.”

Kaynak:
radikal

25 Mayıs 2012 Cuma

DMMM Kampanya Günlüğü-4

DMMM Kampanya
Günlüğü-4

 

18/05/2012 -25/05/2012 Tarihleri
arasında "Emek Sömürüsüne ve Güvencesiz Çalışmaya
Karşı Örgütlenmeye Mücadeleye"
 Kampanya
Çalışmalarımızda;

18/05/2012 Cuma günü İSKİ Kartal
Şube
Müdürlüğüne
 

21/05/2012
Pazartesi günü Bakırköy Belediyesine

22/05/2012
Salı günü Sarıyer Belediyesine

24/05/2012
Perşembe günü Beşiktaş Belediyesine
gidilmiştir.

24/05/2012 Perşembe günü İBB
Mezarlıklar Müdürlüğüne (Zincirlikuyu) gidilmiştir.

Bu
işyerlerinde çalışan mühendis mimar ve şehir plancılarına
kampanyanın amaçları ve hedefleri anlatılarak, 26 Mayısta yapacağımız
forumun çağrısı yapılmış ve toplam 266 adet kampanya bildirisi
dağıtılmıştır.

Kampanya Çalışmalarında
Yaşadıklarımız!

“Devrimci Mücadelede
Mühendis Mimarlar”
 olarak yaptığımız
Emek Sömürüsüne ve Güvencesiz Çalışmaya Karşı
Mücadeleye Örgütlenmeye” 
kampanya çalışmalarında
bugüne kadar gittiğimiz işyerlerinde bazı engelleme girişimlerinde
bulunurken desteklerde oluyor. Karşılaştığımız bu tepkileri
anlatmayı  kampanya çalışmasının nasıl yürütüldüğünün
bilinmesi açısından yararlı görüyoruz.

CHP’ li Maltepe
Belediyesinde “Destek Hizmetleri “ biriminde kampanyamızı
anlatmaya başladığımızda  bir kadın sözümüzü keserek
Bir dakika siz bu bildirileri dağıtmak için izin aldınız mı,
bu izni bizim birim (destek hizmetler) veriyor biz böyle bir izin
vermedik”
 diyerek kampanya çalışmamızı engellemek
istedi. Biz de buna karşı “Biz demokratik
haklarımızı kullanırken hiçbir yerden izin almayız, Bu mücadelede
bizim demokratik ve meşru hakkımızdır, Bu bildirileri sizin izin
alacağınız amirlerinize de dağıtıyoruz onlarında bu bildirileri
aldıkları için bundan bilgi sahibi
olmuşlardır”
 dediğinizde “tamam o
zaman”
 demek zorunda kaldı ve biz çalışmamıza devam
ettik. Aynı olayı geçen sene “Düşük Ücrete ve Güvencesiz
Çalışmaya Hayır” kampanya çalışmalarında Şişli Belediyesinde
yaşamış ve aynı cevabı vererek kampanya çalışmamızı
sürdürmüştük. Bu sene Şişli belediyesinde yaptığımız kampanya
çalışmasında böyle bir itirazla karşılaşmadık.

İ.Ü Orman
Fakültesinde(Dekanı Meslekte Birlik Gurubundan) kampanya çalışmasına
Geodezi, Hukuk ve Peyzaj binasının birinci katında bulunan öğrenci
kantininde öğrencilere kampanya bildirisini ve Forum davetiyelerini
dağıtarak başladık. Sonra Geodezi kürsüsünde, hukuk kürsüsünde
bulunan öğretim üyelerine kampanya bildirilerimizi ve forum
davetiyelerimizi dağıtarak kampanyamızı anlattık. 3. katta peyzaj
kürsüsünde çalışma yaparken Fakülte güvenliği gelerek “Siz
girişte ( hocanın ismini vererek) görüşmeye geldiğinizi söylediniz.
Şikayet edildiğimizi izinsiz bildiri dağıttığımız bunu
yapamayacağımızı
” söyledi. Bizde ona “Biz
bu fakültede okuduk ve bu fakültede mezun olduk, öğretim üyeleri de
bizim devremiz, arkadaşımız ve meslektaşlarımız. Biz kendi
fakültemizde meslektaşlarımıza yaptığımız çalışmaları anlatır ve
etkinliklerimize çağırırız, siz kim oluyorsunuz da bizim
meslektaşlarımızla görüşmelerimizi engellemeye çalışıyorsunuz,
bunun için sizden izin almayız. Girişte kimle görüşeceksiniz dediniz
biz de görüşeceklerimizde biri olan kişinin ismini
verdik”
 dedik. “O zaman (bizim
yalan söyleyip söylemediğimizi anlamak için) o hocaya
gidelim
” dediler. Ve gittik hocada bizi doğrulayarak dostu
olduğumuzu belirterek amirleri ile telefonla konuştu. Amirleri
de “Öğrencilere de bildiri dağıttığımızı
hocaya söyledi. Hoca da “o konunun kendini
ilgilendirmediğini
” söyledi. Bunun üzerine girişte kimlik
almadıklarını giriş kaydını yapmak için bizden bir kimlik istediler
Bizde kayıt için bir kimlik vererek çalışmalarımıza kalan üç binayı
gezerek çalışmalarımızı devam ettirdik.

Orman Bölge
Müdürlüğünde, Kadastro Komisyonu Başkanının (Müdür) odasına girip
kampanya bildirisini ve Forum davetiyesini verip kampanya çalışmamızı
anlattıktan sonra, Komisyon Başkanı “Sizinle aynı
düşünmüyorum ve hatta sizinle zıt düşüncedeyim. Ama bunları birileri
de söylemeli bunu da siz yapıyorsunuz. Onun için size saygı duyuyorum ve
çalışmalarınızda başarılar diliyorum
” diyerek çay kahve
içmemiz için oturmamızı söyledi bizde teşekkür ederek
çalışmalarımızı devam ettirdik.

İSKİ Kartal Şube
Müdürlüğünde kampanya çalışmamıza Bu işyerinde geçen yıl
yaptığımız "Düşük Ücrete ve Güvencesiz Çalışmaya
Hayır" kampanyasından bizi tanıyan bir tekniker, bir de Makine Müh
(Kadın) arkadaş bizimle birlikte odaları gezerek kampanya çalışmasında
yer aldılar. Biz kendilerine "Bizim yüzümüzden amirleriniz ile
aranızda sorun yaşamanızı istemeyiz, eğer bizim yüzümüzden bir sorun
yaşarsanız bu bizi üzer, çalışmaları biz yürütürüz siz
katılmayın" diye uyarmamıza rağmen bu uyarımıza karşı çıkarak
sonuna kadar bizimle birlikte çalışmayı yürüttüler.

Bakırköy
Belediyesinde kampanya çalışmasını sürdürürken Web sitemizin Belediye
tarafından engellendiğini bu nedenle Belediye binası içinde web sitemize
girilemediğini öğrendik. Bu bilgi üzerine Belediyenin "Bilgi
işlem" birimine giderek durumu anlattık. Bize "kötü
bir niyetleri olmadığını, bir çok "sivil" siteye engelleme
koyduklarını
" söylediler. Biz de
kendilerine " Bir çok "sivil" siteye
engelleme koyduğunuz  (
site ismi de
vererek) doğru değil. Siz engellediğiniz siteyi
biliyormusunuz? Engellediğiniz site Devrimci Mücadelede Mimar
Mühendislerin  sitesi. Bu siteyi halk düşmanları
engelliyor.  Niyetiniz ne olursa olsun yaptığınız şey sizi
halk düşmanları ile aynı konuma düşürüyor
v.b"
 diyerek eleştirmemiz üzerine özür de
dileyerek yanımızda sitemiz üzerinden engellemeyi
kaldırdılar.

Çalışmalarımızda bize destek olanlar ve
çalışmalarımızı engellemek isteyenler bizim çalışmalara motive
olmamızı, çalışma azim ve kararlılığımızı arttırıyor.

style="text-align: center; ">DEVRİMCİ MÜCADELEDE MÜHENDİS
MİMARLAR

24 Mayıs 2012 Perşembe

DMMM Kampanya Günlüğü-4

DMMM Kampanya
Günlüğü-4

 

18/05/2012 -25/05/2012 Tarihleri
arasında "Emek Sömürüsüne ve Güvencesiz Çalışmaya
Karşı Örgütlenmeye Mücadeleye"
 Kampanya
Çalışmalarımızda;

18/05/2012 Cuma günü İSKİ Kartal
Şube
Müdürlüğüne
 

21/05/2012
Pazartesi günü Bakırköy Belediyesine

22/05/2012
Salı günü Sarıyer Belediyesine

24/05/2012
Perşembe günü Beşiktaş Belediyesine
gidilmiştir.

24/05/2012 Perşembe günü İBB
Mezarlıklar Müdürlüğüne (Zincirlikuyu) gidilmiştir.

Bu
işyerlerinde çalışan mühendis mimar ve şehir plancılarına
kampanyanın amaçları ve hedefleri anlatılarak, 26 Mayısta yapacağımız
forumun çağrısı yapılmış ve toplam 266 adet kampanya bildirisi
dağıtılmıştır.

Kampanya Çalışmalarında
Yaşadıklarımız!

“Devrimci Mücadelede
Mühendis Mimarlar”
 olarak yaptığımız
Emek Sömürüsüne ve Güvencesiz Çalışmaya Karşı
Mücadeleye Örgütlenmeye” 
kampanya çalışmalarında
bugüne kadar gittiğimiz işyerlerinde bazı engelleme girişimlerinde
bulunurken desteklerde oluyor. Karşılaştığımız bu tepkileri
anlatmayı  kampanya çalışmasının nasıl yürütüldüğünün
bilinmesi açısından yararlı görüyoruz.

CHP’ li Maltepe
Belediyesinde “Destek Hizmetleri “ biriminde kampanyamızı
anlatmaya başladığımızda  bir kadın sözümüzü keserek
Bir dakika siz bu bildirileri dağıtmak için izin aldınız mı,
bu izni bizim birim (destek hizmetler) veriyor biz böyle bir izin
vermedik”
 diyerek kampanya çalışmamızı engellemek
istedi. Biz de buna karşı “Biz demokratik
haklarımızı kullanırken hiçbir yerden izin almayız, Bu mücadelede
bizim demokratik ve meşru hakkımızdır, Bu bildirileri sizin izin
alacağınız amirlerinize de dağıtıyoruz onlarında bu bildirileri
aldıkları için bundan bilgi sahibi
olmuşlardır”
 dediğinizde “tamam o
zaman”
 demek zorunda kaldı ve biz çalışmamıza devam
ettik. Aynı olayı geçen sene “Düşük Ücrete ve Güvencesiz
Çalışmaya Hayır” kampanya çalışmalarında Şişli Belediyesinde
yaşamış ve aynı cevabı vererek kampanya çalışmamızı
sürdürmüştük. Bu sene Şişli belediyesinde yaptığımız kampanya
çalışmasında böyle bir itirazla karşılaşmadık.

İ.Ü Orman
Fakültesinde(Dekanı Meslekte Birlik Gurubundan) kampanya çalışmasına
Geodezi, Hukuk ve Peyzaj binasının birinci katında bulunan öğrenci
kantininde öğrencilere kampanya bildirisini ve Forum davetiyelerini
dağıtarak başladık. Sonra Geodezi kürsüsünde, hukuk kürsüsünde
bulunan öğretim üyelerine kampanya bildirilerimizi ve forum
davetiyelerimizi dağıtarak kampanyamızı anlattık. 3. katta peyzaj
kürsüsünde çalışma yaparken Fakülte güvenliği gelerek “Siz
girişte ( hocanın ismini vererek) görüşmeye geldiğinizi söylediniz.
Şikayet edildiğimizi izinsiz bildiri dağıttığımız bunu
yapamayacağımızı
” söyledi. Bizde ona “Biz
bu fakültede okuduk ve bu fakültede mezun olduk, öğretim üyeleri de
bizim devremiz, arkadaşımız ve meslektaşlarımız. Biz kendi
fakültemizde meslektaşlarımıza yaptığımız çalışmaları anlatır ve
etkinliklerimize çağırırız, siz kim oluyorsunuz da bizim
meslektaşlarımızla görüşmelerimizi engellemeye çalışıyorsunuz,
bunun için sizden izin almayız. Girişte kimle görüşeceksiniz dediniz
biz de görüşeceklerimizde biri olan kişinin ismini
verdik”
 dedik. “O zaman (bizim
yalan söyleyip söylemediğimizi anlamak için) o hocaya
gidelim
” dediler. Ve gittik hocada bizi doğrulayarak dostu
olduğumuzu belirterek amirleri ile telefonla konuştu. Amirleri
de “Öğrencilere de bildiri dağıttığımızı
hocaya söyledi. Hoca da “o konunun kendini
ilgilendirmediğini
” söyledi. Bunun üzerine girişte kimlik
almadıklarını giriş kaydını yapmak için bizden bir kimlik istediler
Bizde kayıt için bir kimlik vererek çalışmalarımıza kalan üç binayı
gezerek çalışmalarımızı devam ettirdik.

Orman Bölge
Müdürlüğünde, Kadastro Komisyonu Başkanının (Müdür) odasına girip
kampanya bildirisini ve Forum davetiyesini verip kampanya çalışmamızı
anlattıktan sonra, Komisyon Başkanı “Sizinle aynı
düşünmüyorum ve hatta sizinle zıt düşüncedeyim. Ama bunları birileri
de söylemeli bunu da siz yapıyorsunuz. Onun için size saygı duyuyorum ve
çalışmalarınızda başarılar diliyorum
” diyerek çay kahve
içmemiz için oturmamızı söyledi bizde teşekkür ederek
çalışmalarımızı devam ettirdik.

İSKİ Kartal Şube
Müdürlüğünde kampanya çalışmamıza Bu işyerinde geçen yıl
yaptığımız "Düşük Ücrete ve Güvencesiz Çalışmaya
Hayır" kampanyasından bizi tanıyan bir tekniker, bir de Makine Müh
(Kadın) arkadaş bizimle birlikte odaları gezerek kampanya çalışmasında
yer aldılar. Biz kendilerine "Bizim yüzümüzden amirleriniz ile
aranızda sorun yaşamanızı istemeyiz, eğer bizim yüzümüzden bir sorun
yaşarsanız bu bizi üzer, çalışmaları biz yürütürüz siz
katılmayın" diye uyarmamıza rağmen bu uyarımıza karşı çıkarak
sonuna kadar bizimle birlikte çalışmayı yürüttüler.

Bakırköy
Belediyesinde kampanya çalışmasını sürdürürken Web sitemizin Belediye
tarafından engellendiğini bu nedenle Belediye binası içinde web sitemize
girilemediğini öğrendik. Bu bilgi üzerine Belediyenin "Bilgi
işlem" birimine giderek durumu anlattık. Bize "kötü
bir niyetleri olmadığını, bir çok "sivil" siteye engelleme
koyduklarını
" söylediler. Biz de
kendilerine " Bir çok "sivil" siteye
engelleme koyduğunuz  (
site ismi de
vererek) doğru değil. Siz engellediğiniz siteyi
biliyormusunuz? Engellediğiniz site Devrimci Mücadelede Mimar
Mühendislerin  sitesi. Bu siteyi halk düşmanları
engelliyor.  Niyetiniz ne olursa olsun yaptığınız şey sizi
halk düşmanları ile aynı konuma düşürüyor
v.b"
 diyerek eleştirmemiz üzerine özür de
dileyerek yanımızda sitemiz üzerinden engellemeyi
kaldırdılar.

Çalışmalarımızda bize destek olanlar ve
çalışmalarımızı engellemek isteyenler bizim çalışmalara motive
olmamızı, çalışma azim ve kararlılığımızı arttırıyor.

style="text-align: center; ">DEVRİMCİ MÜCADELEDE MÜHENDİS
MİMARLAR

22 Mayıs 2012 Salı

'Samimi' Katliam!

'Samimi'
Katliam!

http://www.birgun.net/actuels/1337675994.jpg src="http://www.birgun.net/actuels/1337675994.jpg" style="cursor:
-moz-zoom-out; height: 225px; width: 300px; float: right;" />Başbakan
Erdoğan, 34 yurttaşın katledildiği Uludere Katliamı ile ilgili, bugüne
kadarki en net açıklamayı yaptı.
 
Pakistan'da
bulunan Başbakan Erdoğan 'dan, Uludere Katliamı ve kredi
derecelendirme kuruluşu S&P ile ilgili çarpıcı açıklamalar geldi.
İslamabad'da kaldığı otelde gazetecilerin sorularını yanıtlayan
Erdoğan'ın açıklamaları, bugünkü gazetelerde yer aldı. Uludere
Katliamı ile ilgili konuşan Erdoğan, "Operasyonun kararını
kendisinin verdiği" iddialarını, olayı operasyondan hemen sonra
öğrendiğini söyleyerek
yalanladı.
 
"ALLAH AŞKINA
TAZMİNATSA TAZMİNAT"

Görüntülere ilişkin CD'leri
izlediğini belirten Erdoğan, "30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar
var. O yükseklikten bu Ahmet midir? Mehmet midir? Bilmek mümkün değil.
TSK görevini samimi şekilde yapmıştır" dedi. "Hata da
olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık" diyen
Erdoğan, "Tazminatı da açıkladık. Ama birileri istismar ediyor.
Allah aşkına tazminatsa tazminat... Bizim resmi tazminatımız ötesinde
yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz. Kusura
bakmasınlar" şeklinde konuştu.

MİLLİ KREDİ
DERECELENDİRME KURULUŞU

Erdoğan, kredi derecelendirme
kuruluşu S&P ile anlaşmayı tek taraflı iptal etmeyi
düşündüklerini belirtirken, milli kredi derecelendirme kuruluşunun
sinyalini verdi.

Erdoğan'ın konuyla ilgili sözleri
şöyle:

"S&P'nin açıklamasını daha önce de
söylediğim gibi ideolojik buluyorum. Kredi derecelendirme kuruluşlarının
siyasetten ari olduğunu düşünmek mümkün değil. İflasa giden ülkenin
derecesini yükselteme çalışıyorlar, aynı kararda bizimkisini de
durağana çeviriyorlar. Başka bir kredilendirme kuruluşu,
Yunanistan'la ilgili notu BB'den CC'ye düşürdü. Bu yaptığı
değerlendirmelerin yanlış olduğunu gösteriyor. Bu sene G-20
toplantısında kredi derecelendirme kuruluşlarını tartışacağız.
Bunlar ülkelerin dünyaya açılımında örneğin tahvil alacaklar ya da
reel yatırıma girecekler bu tür derecelendirme kuruluşlarının
notlarına bakıyorlar. Ama kendi kuruluşları varsa, ben bu ülkeyi
tanıyorum kredi derecelendirme kuruluşlarının notu ilgilendirmez diyor.
Zaten S&P açıklamasının bizim piyasalarda bir etkisi olmadı. Biz iyi
yönettik. Bizim yaptığımız açıklamalar bu kuruluşun itibarını
dünyada sarstı."

"Tabii Türkiye'de şu anda bizim
adım atmamızın çok büyük faydası var. En azından bizim bu kuruluşlar
vasıtasıyla, hem içimizde kuruluşların müracaat edeceği öncü
kuruluş olur. Hem bu kuruluş, uluslararası piyasada böyle bir yarışın
içine girer. Belki kendine üyeler bulur. Standard&Poor's ile biz
her yıl anlaşma yapıyoruz. Gerekirse gözden geçirir tek taraflı
anlaşmayı iptal ederiz. Arkadaşlarla çalışıyoruz. Buna mani bir şey
yok."

src="http://www.birgun.net/i/spacer.gif" width="1" />
Kaynak:
birgün

Puşi’nin delili ‘gizli tanık’ çıktı

Puşi'nin delili 'gizli
tanık' çıktı

Puşi davasında üniversite öğrencisi Cihan
Kırmızıgül hakkında 11 yıl 3 ay mahkumiyet kararı veren mahkeme,
gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme gerekçeli kararında "Gizli
tanığın olay tutanağı tanıklarının anlatımları mahkememizce kabule
şayan görülmüştür" dedi.

İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesi, Cihan Kırmızıgül'e verdiği 11 yıl 3 aylık hapis
cezasının gerekçesini açıkladı. Mahkeme, 17 sayfalık gerekçeli
kararında sanık Cihan Kırmızıgül'ün cep telefonunda 1 Ocak 2010 ve
21 Şubat 2010 tarihleri arasında görüştüğü kişilerin bazılarının
"örgüt üyesi olduğu"nu iddia etti.

Gizli tanığın,
Emniyet Müdürlüğü'nde yaptığı teşhisin "sanığın olay
yerindeki görüntüsüne en yakın olduğu an" olması nedeniyle daha
güvenilir olduğu öne sürülen kararda, "Gizli tanığın
anlatımlarının, mahkemede dinlenen olay tutanağı tanıklarının ve
özellikle tanık Soner Ergezer'in anlatımlarıyla uyumlu olması,
doğrular mahiyette olması bir bütün halinde değerlendirildiğinde gizli
tanığın, olay tutanağı tanıklarının anlatımları mahkememizce kabule
şayan görülmüştür" denildi.

Mahkeme gerekçeli kararda
"Sanığın yakalanması esnasında üzerinde sadece puşi olduğu için
gözaltına alındığı şeklindeki savunmasına itibar edilmemiştir"
dedi.

Kaynak: anf

'Hayata Dönüş' davasına 12 yıl sonra gelen yanıt

'Hayata Dönüş' davasına
12 yıl sonra gelen yanıt

Bayrampaşa Cezaevi'nde 12
kişinin hayatını kaybettiği Hayata Dönüş Operasyonu ardından açılan
davada Jandarma ellerinde görüntü kasedi olmadığını
söyledi.

Bayrampaşa Cezaevi'nde 12 kişinin hayatını
kaybettiği Hayata Dönüş Operasyonu ardından açılan davada bakan
mahkemenin talebi üzerine İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, operasyona
ilişkin ellerinde görüntü kasedi olmadığını
kaydetti.

“Görev sınırlarını aşarak, 12 kişinin ölümüne
sebep oldukları, 29 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettikleri” öne
sürülen dönemin 39 jandarma görevlisinin yargılandığı davaya bakan
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi 'nin, İstanbul İl Jandarma
Komutanlığı'na gönderdiği talimat yazısına, cevap
geldi.

İstanbul İl Jandarma Genel Komutanlığı tarafından
mahkemeye gönderilen yazıda, Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000
tarihinde başlayan operasyona ilişkin, ellerinde kamera görüntülerine
ait kayıt bulunmadığı belirtildi.

Çanakkale ve
Ankara’da yargılanan askerler beraat ederken Üsküdar’da
görülen dava devam ediyor

19-22 Aralık 2000 tarihlerinde
başta Ümraniye Cezaevi olmak üzere toplam 20 hapishanede 20 bin askerin
katılımıyla “ölüm oruçlarını engellemek” amacıyla
gerçekleştirilen "Hayata Dönüş Operasyonları" ile 28'i
tutuklu olmak üzere 32 kişi hayatını kaybetmişti.

Çanakkale ve
Ankara’da açılan davalarda 19 Aralık kapsamında yargılanan
askerler ise hakkında beraat kararı verilmişti.

Ümraniye
Cezaevi’nde operasyona katılan 267 asker hakkında açılan dava ise
Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne devam ediliyor.

Dokuz
yıldır süren ve 15 Şubat 2012’de görülen son duruşmada davanın
6 Temmuz'a ertelenmesi kararlaştırılmıştı.

Kaynak:
sol.org.tr

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Kürecik'teki radarın kontrolü NATO'da

Kürecik'teki radarın
kontrolü NATO'da

ABD Başkanı Barack Obama, radarı Malatya
Kürecik'te konuşlandırılan füze savunma sisteminin, operasyonel
kontrolünün NATO'ya devredilmesi talimatı verdi.

ABD'nin
Chicago kentinde düzenlenen NATO zirvesinde, radarı Malatya Kürecik'te
konuşlandırılan balistik füze savunma sisteminin ara yeteneğinin hayata
geçirilmesi ilan edildi. Bu kapsamda ABD Başkanı Barack Obama'nın,
Türkiye'deki radarın operasyonel kontrolünün NATO'ya devredilmesi
talimatı verdiği bildirildi.

Beyaz Saray'dan gönderilen,
"Chicago Zirvesi-NATO Kabiliyetleri" başlıklı bilgi notunda,
"NATO'nun ilk komuta ve kontrol prosedürlerinin yürürlüğe
girmesiyle ABD Başkanı, Savunma Bakanı'na, Türkiye'deki ABD
radarının operasyonel kontrolünün NATO'ya devredilmesi talimatını
verdi" ifadesi yer aldı.

Erken uyarı radarının Kürecik'te
konuşlandırılmasıyla ilk aşaması tamamlanan sistemin, 2018 yılında
dört aşamanın tamamlanmasıyla tam kapasiteyle faaliyete geçmesi
öngörülüyor.

Beyaz Saray'ın bilgi notunda, Chicago'da
balistik füze savunma sisteminin ara yeteneğinin hayata geçirilmesi
ilanının, ilk aşamasında sınırlı olsa da NATO'nun, balistik füze
saldırılarına karşı gerçek koruma sağlayabilen bir kabiliyet
başlattığı anlamına geldiği ifade edildi.

Buna göre, balistik
füze savunmasının komuta ve kontrol prosedürleri üzerinde mutabık kalan
NATO, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı'nı (SACEUR) da bu
misyonun komutanı olarak belirledi.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh
Rasmussen, balistik füze savunma sisteminin ara yeteneğinin hayata
geçirilmesi ilanını, "gerçek bir transatlantik takım
çalışması" olarak nitelendirdi.

Rasmussen, şöyle konştu:
"Bunu ara yetenek olarak adlandırıyoruz. Tüm NATO Avrupa
nüfuslarını, topraklarını ve güçlerini tam koruma altına almaya
dönük uzun vadeli hedefimize uzanan ilk adım... Sistemimiz farklı
müttefiklerdeki füze savunma unsurlarını -uydular, gemiler, radarlar ve
enterseptörler- NATO komuta ve kontrolü altında birbirine bağlayacak.
Bizim, Avro-Atlantik bölgesinin dışından gelen tehditlere karşı
kendimizi korumamızı sağlayacak."

Kaynak:
etha