Faşizme karşı görkemli
zaferin 67. yılı... / KIZILBAYRAK
Nazizmi ezen
Kızıl Ordu ve direnen komünistlerdir!
Kızıl
Ordu’nun faşizmi ezerek kazandığı zaferin 67’nci
yıldönümü kutlanacak. 20. yüzyılın en görkemli zaferlerinden birini
insanlığa armağan eden Sovyet Kızıl Ordu’su, 19
Nisan-2 Mayıs 1945 tarihleri
arasında cereyan eden “Berlin Muharebesi”nde Nazi ordularına
nihai darbeyi indirmiş; Berlin’in bazı bölgelerinde çatışmalar
devam etse de Nazi orduları 9 Mayıs’ta Kızıl Ordu’ya teslim
olmuştu.
Orak-çekiçli kızıl bayrağı
Brandenburg’un tepesine dikerek zaferini dünyaya ilan eden Kızıl
Ordu, böylece İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’na noktayı da
koymuştu. Kızıl Ordu’nun zaferinden yaklaşık bir ay sonra
Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak yüz
binlerce insanı katleden ABD emperyalizmi, insanlığa karşı bu ağır
suçu, savaş devam ettiği için değil, kapitalist/emperyalizmin yeni
jandarması olduğunu dünyaya ilan etmek için işledi.
class="news">Atom bombasının Japon halkı üzerinde denenmesi, biten Nazizm
barbarlığının yerini Amerikan emperyalizmi barbarlığının alacağını
dünyaya gösterdi. Bir ay arayla geçekleşen bu iki olay, kapitalizm var
oldukça barbarlığın ortadan kalkmasının olanaksız olduğunu gözler
önüne sermişti.
Nazizm,
kapitalist/emperyalizmin eseridir!
Alman
burjuvazisi, 1929’da baş gösteren kapitalizmin derin krizinin bir
devrime yol açmasını önlemek için faşist rejimi tercih etti. İtalya,
Portekiz ve iç savaştan sonra İspanya da aynı yolu izlediler. Diğer
Batı Avrupa ülkelerinde faşist yönetim başa geçmemişse, bu, ya
toplumsal muhalefetin direnişini kıramadığından ya da koşullar bunu
zorunlu kılmadığındandır. Yani faşist rejim, tüm Avrupa burjuvazisinin
gönlünden geçen yönetim biçimiydi. Bu tarihsel olgu, faşizmin
kapitalizmin özbeöz çocuğu olduğunu o dönemden kanıtlamıştı.
class="news">Başında Hitler’in bulunduğu emperyalist Alman rejiminin
Sovyetler Birliği’ne saldırması hem Avrupa’da hem
Atlantik’in ötesindeki ABD ve Kanada’da sevinçle karşılandı.
Zira dünyada işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarda olduğu tek ülke
olan Sovyetler Birliği’nin yıkılması, kapitalist/emperyalist
güçlerin arzusuydu.
1944 yılının yaz aylarına kadar
Naziler’e karşı ikinci cephe açmaktan kaçınan ABD-İngiltere
ikilisi, faşist Alman ordularının Moskova’yı işgal edip, Sovyet
yönetiminin yıkılmasını dört gözle beklediler. Ancak bu beklenti
kursaklarında kaldı. Zira Ruslar, Kazaklar, Ukraynalılar, Özbekler,
Türkmenler, Beyaz Ruslar ve Kafkas halkları, Kızıl Ordu saflarında
kenetlenerek destansı bir savaş yürütüyorlardı. Naziler’in işgal
ettiği bölgelerde ise, yaygın bir gerilla hareketi örgütleyen Sovyet
halkları, işgalcilerin ikmal yollarına etkili darbeler
indirebiliyorlardı.
Nazileri Sovyet yönetimine,
Hitler’i Stalin’e tercih edeceklerini gizlemeyen ABD-İngiltere
ikilisi, ancak Kızıl Ordu’nun tüm Sovyet topraklarını kurtarıp,
Berlin’e doğru ilerleyişe geçince, Normandiya çıkarmasını
başlattılar. Burada amaç faşizme karşı savaşmak değil,
Avrupa’da direnen komünistlerin Kızıl Ordu’nun da desteğiyle
Avrupa’nın önemli bir bölümünde yönetimi ele geçirmesini
önlemekti. Nitekim ikinci cephenin açılmasının üzerinden bir yıl
geçmeden Kızıl Ordu doğrudan Berlin’e girdiğinde, ABD ordusu da
Batı Berlin’e girmişti.
ABD ile İngiltere
emperyalistlerinin Hitler ve Naziler’i “kendilerinden”
görmeleri hem doğal hem isabetlidir. Zira onların tümü aynı dünyaya,
kapitalist barbarlık dünyasına aittiler. Oysa Sovyetler Birliği o zaman
karşıt dünyayı, büyük sosyalist Ekim Devrimi’yle kurulan ilk
sosyalist işçi-emekçi iktidarını temsil ediyordu.
class="news">Tarihi çarpıtma girişimleri kapitalizmi
aklayamaz!
Faşizme karşı kazanılan zaferde
Kızıl Ordu ve komünistlerin rolünü yok saymaya çalışan batılı
emperyalistlerin tarihi çarpıtma girişimleri sürüyor. Bu girişimlerin
en iğrenç olanı, bir süre önce Avrupa Parlamentosu’nun
faşistlerle komünistleri aynı kefeye koyan bir öneriyi kabul
etmesidir.
Nazi artıklarının torunları tarafından
alınan bu karar, ne Kızıl Ordu’nun ne komünistlerin şanlı
direnişini gölgeleyebilir. Bu, ancak sözkonusu kararı alma ihtiyacı
duyan Avrupa burjuvazisinin temsilcilerinin, alınlarına sürülen faşizm
lekesinden kurtulma çırpınışı sayılabilir. Oysa hiçbir bir girişim
onları bu lekeden kurtaramaz. Çünkü onlar, faşizme analık eden
kokuşmuş bir dünyanın, kapitalist barbarlık dünyasının temsilcileri
olma talihsizliğine uğramışlar bir kere. Dolayısıyla kapitalist
emperyalizmin temsilcileri, sistemleri tarihin çöplüğüne atılana kadar
bu kara lekeyi alınlarında taşıyacaklardır.
class="news">Faşizmin üstesinden Sovyet halkları, Kızıl Ordu ve
komünistler geldi!
Alman emperyalizminin
başını çektiği faşist güçler, hem doğu hem batı Avrupa’yı
işgal etmiş, kanalın ötesindeki İngiltere ile savaşıyordu. Bu geniş
alanda savaşan Hitler orduları aynı zamanda Moskova kapılarına da
dayanmıştı.
Hitler, Avrupa’daki tüm cephelerde
69 tümen kullanırken, Sovyetler Birliği’ne karşı 279 tümeni
seferber etmişti. Bu tablo, Nazilerin faşist ordularıyla esas olarak
kimlerin savaştığını ortaya koyuyor.
Sovyetler
Birliği’nde amansız bir savaş sürerken batı ve doğu Avrupa
devletleri, kayda değer tek bir direniş göstermeden Hitler’in
kuklaları olmayı kabul ettiler. Sovyetler Birliği dışında faşizme
karşı direnen tek güç komünistlerdi.
Sovyet halkları
ise sadece Kızıl Ordu ile değil, topyekûn bir direniş içindeydi.
Stalingrad Direnişi, Kızıl Ordu ile bütünleşen Sovyet halklarının
tutumuna örnektir. Bir milyon Sovyet insanının hayatını kaybettiği bu
muazzam direnişte, kentteki 46 bin binadan 41 bini yerle bir oldu.
class="news">Almanya 330 bin kişilik vahşi bir orduyla saldırmıştı
Stalingrad’a. Halk ve Kızıl Ordu ise her sokakta ev ev, oda oda bir
direniş örgütleyerek Nazi orduları için sonun başlangıcı olan darbeyi
indirdi. 900 gün boyunca kuşatma altında kalan Leningrad ise, son derece
kıt olanaklara rağmen sonuna kadar direnerek, Nazi ordularının şehre
girişini önlemişti.
Avrupa’da direnen tek güç
olan komünistler ise, kıta halklarının onurlarını kurtardılar. Sadece
Fransa’da 80 bin şehit veren komünistler, Nazi orduları ve
işbirlikçilerinin Avrupa’da rahat gezmelerini önleyerek, egemen
sınıfları ve onların devletleri teslim olsa da, halkların teslim
olmayacağını kanıtladılar.
Halkları faşizm
belasından kurtaran Kızıl Ordu ve komünistler, en güçlü, en
donanımlı, en vahşi emperyalist gücün bile ezilebileceğini
Berlin’e kızıl bayrağı dikerek kanıtladılar. Buna rağmen
insanlık ne Nazizm’den ne faşizmden nihai olarak kurtulabildi. Zira
faşizmin anası kapitalizmin egemenliği halen sürüyor.
class="news">Irkçılık ve faşizmin her türünden arınmış bir dünya,
ancak kapitalizmden arınmış bir dünyada mümkündür. Bu dünyayı kurmak
için esas olan ise Nazizmi ezen Kızıl Ordu ve komünistlerin
kararlılığı ile direnmektir. Ancak bu mücadeleyi faşizm karşıtlığı
ile sınıflama hatasına düşmeden, yok edilmesi gereken esas belanın
kapitalizm olduğunu bir an bile unutmadan…
Kaynak:
kizilbayrak.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder