AKP'nin TMMOB'yi
itibarsızlaştırma saldırısı - TMMŞP
class="news">Dinci-gerici AKP hükümeti iktidar koltuğuna her geçen gün
biraz daha sıkı sarılıyor. Hemen her noktaya elindeki tüm güçle
yüklenen iktidar, devletin tüm kademelerini ele geçirmesinin veya biat
ettirmesinin ardından, sendikalara, kitle örgütlerine ve medyaya dönük
saldırılarını da arttırmıştı. Düzen medyasına verilen iktidar
ayarı tüm sonuçlarını yaratırken, AKP kendine dönük tüm sesleri de
büyük ölçüde kısmayı başarmıştı. Tüm bu baskı ve yıldırma
faaliyetinin, devrimci ve muhalif güçler ile Kürt hareketini dışta
tutarsak, kısmen dışında kalan sendika ve odalar da iktidarın hışmına
uğramaya devam ediyor.
Tüm bu saldırıların en son
hedefi TMMOB oldu. Hali hazırda TTB, TMMOB ve hatta Baro gibi meslek
odaları ile yıldızı bir türlü barışmayan iktidar değişik
vesilelerle bu örgütlere saldırdı. Yönetimleri, tüm üyelerine açık
seçimlerle belirlenen, varlıklarını ve yetkilerini doğrudan anayasadan
alan bu alanlarda ilk yöntem, seçimler yoluyla buraları ele geçirmek
oldu. Ancak bu yöntemin karşılık bulmaması ile beraber yasal
düzenlemeler ve fiili engellemeler devreye girdi. Örneğin AKP’li
belediyeler TMMOB’ye bağlı odaların vize verdiği projelere onay
vermemeye başladı. KHK saldırısı ile beraber süreç tamamlanırken
odalar birçok yönden kuşatıldı.
Ancak daha önce de
değindiğimiz bu “resmi” saldırıların ötesinde iktidarın en
uğursuz yöntemi karalama kampanyaları oldu. Başbakan eline geçen her
fırsatta “engellendiklerine” vurgu yaparak çokça ekmek yediği
mağdur edebiyatıyla TMMOB’ye saldırdı. Ancak iktidarın
“ustalık” dönemi bu işin boyutunu da arttırdı. Yandaş
korosunun da büyümesiyle saldırı boyutlandı. Ali Ağaoğlu gibi leş
kargalarının TMMOB’nin bir dizi olayda aldığı tutuma dair ipe sapa
gelmez açıklamaları medyada boy göstermeye başladı. Hatırlanacağı
gibi Ağaoğlu’nun “yetkim olsa odaları kapatırdım”
sözü bu durumu somutlarken uzunca bir süre medyada da kendine yer
bulmuştu. Tüm bunlar kendinden menkul “seçkinler” kavramı ile
birleşince iktidarın çokça kullandığı bir propaganda biçimi olan
TMMOB’yi itibarsızlaştırma operasyonunun resmi netleşmiş oldu.
İktidarın önermesi; mazlum halkın çıkarlarından uzak, tuzu kuru,
“okumuş”, çok bilen, ukala, şımarık ve mızmız
“seçkinlerden” oluşan TMMOB gibi örgütler iktidarın yolunu
tıkıyor şeklinde. Meselenin en somut yansımasını bugün hekimlere
dönük şiddetin içinde bulabiliriz. Sistemin her sıkışmasında
hekimleri toplumun önüne atan iktidar hekim ve hastayı karşı karşıya
getirerek sağlıktaki dönüşüme güçlü bir zemin oluşturuyor. Keza
eczacıların durumu da bundan çok farklı değil. Perakende ilaç
sektörünü büyük tekellere açmak isteyen devlet bu dönüşümü
“ucuz ilaç” ile maskelerken eczacıları da kitlelerin önüne
deyim yerindeyse parçalamaları için atmakta. Tam gün yasasında da
izlenen bu yol, işi insan olsa da doğrudan insanla muhatap olmayan
mühendis, mimar ve şehir plancılar için bazı revizyonlarla izlenmekte.
Elbette tüm bu örgütlerin kendi kitleleri ve toplumla kurduğu bağların
zayıflığı da tüm bu saldırıların önemli bir karşılık bulmasına
yol açan temel etkenlerden biridir.
TMMOB’nin KHK
saldırısını mücadeleyle değil de “anlaşmayla” karşılama
çabası da hakim anlayış eliyle bu gerçeğin altına atılan bir imza
niteliğindedir. Oda yönetim kademesi iktidarla gireceği dişe diş bir
mücadelenin kendi anlayışları ile aşılamaz bir duvar olduğunu net bir
şekilde görebiliyor. Yarattıkları küçük dünyaların içinde
iktidarın “seçkinler” vurgusunu destekler nitelikle davranmayı
maharet sayıyorlar. Çokça vurguladığımız bu tespitleri
detaylandırmaya gerek yok.
Son olarak; yandaşlığı
tescilli Bugün gazetesinde yürütülen kampanya da tüm bunların bir
uzantısı konumunda. “Odalarda reform şart” manşeti altında
odaların mali denetimden muaf olduğu ve buralarda saltanat
sürdürüldüğü söyleniyor ve “siyaset yapılıyor”,
“vatandaş şikayetçi” gibi sihirli kelimeler kullanılarak
haber süsleniyor. Tüm bunlara cevap vermek yerine Bugün gazetesinin
sahibinin kim olduğuna bakmak yeterli olacaktır. “Bugün
Gazetesi’nin sahibi Koza Davetiye işi ile başlayıp, Eti-Gümüş
ihalesine giren, ardından Bergama Altın Madenlerini Normandy
Madencilik’ten devralan kişidir. Yani kağıtla başlayıp, gümüş
ve 50 milyon dolarla 820 milyon dolarlık altın madeni sahibi
olmuştur.” (TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet
Soğancı’nın, Bugün gazetesinde 7 ve 8 Mayıs 2012 tarihlerinde
yayımlanan haberler üzerine 8 Mayıs 2012 tarihinde yaptığı
“Bugün Gazetesi TMMOB Hakkında Yaptığı Yalan Ve Gerçek Dışı
Haberle Hangi Provokasyonun Peşinde?” başlıklı basın
açıklamasından). Yandaşlığın temeli olan ranttan beslenen haberler
geçtiğimiz yıllarda hazırlanan Devlet Denetleme Kurulu raporuna çokça
vurgu yapıyor. DDK raporunu hatırlamak gerekirse: “Araştırma ve
inceleme raporunda meslek odalarını hedefleyen saldırının özünü
‘ideolojik ve politik örgütler gibi hareket etmesi’ ifadesi
oluşturmaktadır. Bir yanıyla ortaya konulan rapor, odaların emekten yana
politik söylemlerinden ve kimi durumlar özelinde geliştirilen pratik
karşı duruşlarından duyulan rahatsızlığın ve meslek odalarını
dizginleme ve denetim altına alma niyetinin resmi bir ifadesi
niteliğindedir.” (TMMŞP-Örgütlülüğümüze ve geleceğimize sahip
çıkmalıyız!- Sosyalizm için Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/42, 30 Ekim
2009). Yani odalara dönük saldırıların argümanları değişmemiş
durumda. Yine bu durum iktidarın bu noktadaki hedeflerinin de
değişmediğini ortaya koymaktadır. İktidar bir yandan çemberi
daraltırken diğer bir yandan planladığı bir TMMOB operasyonunun
altyapısını da oluşturmaktadır. TMMOB’nin tasfiyesi ve/veya
dönüşümünün yaratacağı sonuçlar için sermaye çoktan ellerini
ovuşturmaktadır. Örgütün rant potansiyeli ağızları sulandırırken
sahip olduğu mücadele dinamiğinin ve örgütün karşı duruşunun
paralize edilebilmesi hayati bir yerde durmaktadır.
class="news">Mevcut durum örgütün zorlu bir mücadele sürecine girdiğini
göstermektedir. Bu geçmişten farklı olarak var olup olmama savaşı
olacak gibi görünmektedir. Yeni anayasanın da yolda olduğu
düşünüldüğünde TMMOB’nin anayasal varlığının bile tehlikede
olduğu açıkça ortadadır. Örgütün etrafındaki çember öylesine
daralmıştır ki uzunca bir süredir örgütün en temel mücadele biçimi
haline dönüşmüş olan Danıştay “yürüyüşlerinin” de
yargıdaki operasyonlarla artık işlevsizleşeceği ortaya çıkmıştır.
Zaten Danıştay Başkanı Sayın Hüseyin Karakullukçu’nun “Ne
varsa durduruyoruz. Yok, durdurma yok artık. İlerleme var. Ben espri
yapıyorum siz ciddiye alıp yazıyorsunuz. Devletin, milletin lehine ne
varsa yapılacak. Bunun lamı cimi yok. Öyle bir şey mi var? Onu durdur,
bunu durdur. Durdurduk ne oldu?...” sözleri de sermayenin talanının
önünde artık hiçbir gücün duramayacağını ortaya koymaktadır.
TMMOB’nin ise böylesi bir savaşa girecek gücünün olmadığını
söylemek abartı olmayacaktır. Örgüte hakim algının halen bir orta yol
bulma çabası ve kendi içindeki ilerici unsurları da ezme pratiği bu
noktada gerekli veriyi vermektedir. “Esas itibariyle tüm bu
yaşananlar örgüt için bir turnusol kâğıdı görevi görmektedir. Oda
beyleri burjuvaziye özgü bir tutumla saldırı karşısında daha da
uzlaşmacı bir çizgiye yanaşırken örgüt içindeki sol güçlerin de
içinden çıktıkları toplumsal muhalefetin tüm eksiklerini
taşıdığını söyleyebiliriz. Sol güçlerin sessizliğine bürokratik
kastın önlerine ördüğü dev duvarlar da eklenince örgütün kıpırdama
ihtimalinin de önü kesilmiş durumdadır. AKP kurumları bir bir ele
geçirirken sıranın birgün kendilerine geleceğini bile bile tek bir adım
atmamış bir zihniyetin bundan sonrası için en ufak bir umut vermediği
açıktır. Zaten oda beylerinin de tüm umutlarını CHP’nin Anayasa
Mahkemesi’ne yaptığı/yapacağı başvurulara bağlaması da
bürokrasinin realist, burjuva zihin yapısına özgü oportünist
niteliğini açıkça yansıtmaktadır. Realistler çünkü; örgütün bu
anlayışla kolunu dahi kıpırdatamayacağını çok iyi biliyorlar.
Oportünistler çünkü; hem sınıfsal hem de siyasal karakter olarak
burjuvalar. Oysa ki bu saldırı örgüt ve tabanı arasında kopan bağları
onarmak üzere atılacak adımlar için önemli bir şansa
dönüştürülebilirdi. Siyasette kehanetlere yer olmasa da örgütün
kendini örgütleyeceği/örgütlemeye çalışacağı bir süreç
TMMOB’nin ezici bir kısmını oluşturan ücretli çalışan ve işsiz
üyelerinin işçi sınıfı ve onun mücadelesiyle kuracağı ilişkiyi de
en iyi ihtimalle destek vermekten ibaret olan durumundan çıkartarak doğru
bir zemine oturtmak için önemli bir şans olacaktı. Zira AKP iktidarının
saldırısı bu toprakların görmediği kadar örgütlü ve geniş bir
biçimde ilerlemektedir.” (KHK saldırısı ve TMMOB’nin ataleti
üzerine-TMMŞP)
Tüm bu süreç AKP’nin kendini
tahakküm etmesinin çabası olsa da eni sonu iktidar sermayeye hizmet
etmektedir. Açıktır ki bugün TMMOB gibi toplumsal muhalefet içinde yer
tutan örgütlere yönelik saldırı bir bütünün parçasıdır. F tipi,
TMY, yazılı ve görsel basının sansürlenmesi, üniversitelerde artan
baskılar ve soruşturmalar, derneklere dönük baskı yasaları ve sendikal
örgütlenmeyi yok edecek yasa hazırlıkları... Tüm bunlar bir bütün
halindeki saldırıların ayaklarıdır. Amaç toplumsal muhalefetin elini
kolunu bağlayarak dikensiz bir gül bahçesini sermayeye sunmaktır.
TMMOB’ye el atan AKP karşısında örgütün savunulması esas olsa da
bu hiç de oda beylerinin sandığının aksine bir orta yol bulmaktan
geçmemektedir. Tekrar söylemek gerekirse bu bir sınıf savaşıdır ve ait
olduğunuz sınıfın silahları tek seçenektir.
class="news">Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir
Plancıları
class="news">(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 18 Mayıs 2012,
Sayı 20)
Kaynak:
kizilbayrak.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder