Wall Street'te neler
olduğunu ABD'li sosyalistlere sorduk... (soL)
class="content-content" id="content-content">title="" width="203" />
ABD'li sosyalist Monica Ruiz,
işgal eylemleri ile birlikte kapitalizmin nasıl bir sistem olduğunu
anlatmak için büyük olanak yakaladıklarını belirterek ekliyor:
"ABD’nin yakın tarihinde ilk kez bir hareket zenginleri hedef
alıyor. Bu daha önce hiç olmamıştı."
ABD'nin
New York şehrinde başlayarak ülke geneline yayılan "Occupy Wall
Street" (Wall Street'i İşgal Et) hareketi ikinci ayına girmek
üzere. Kış aylarına girerken soğuğun da bastırmaya başlamasıyla
birlikte, gözler Wall Street yakınlarındaki Liberty meydanındaki
göstericilere çevrildi. Bundan sonra ne yapacaklar? Aslında bu soru sadece
hareketin karşı karşıya olduğu fiziksel koşulların baskısıyla ilgili
değil. Hareketin siyasi yönü ve yeni eylem stratejileri konusunda da
yoğun bir tartışma var.
Tartışmalar sürerken hareket, New York
Belediye Başkanı Mike Bloomberg'in tehditleriyle de baskı altına
alınmaya çalışılıyor. Bloomberg, bir yandan OWS'ye karşı
tehditler savururken, bir yandan da geçtiğimiz haftadan itibaren medyanın
önüne OWS'yi karalamaları için yeni bir konu attı. Bu, Zuccotti
parkında bir kadının, eylemci olduğu söylenen bir kişi tarafından
cinsel saldırıya uğradığı iddiasıydı. İddia doğru olmakla birlikte,
belediye başkanının, eylemcileri saldırganı polise bildirmemekle
suçlaması ve saldırganın korunduğu imasında bulunması, OWS eylemcileri
tarafından kınandı. Kurbanın olayı polise bildirmek konusunda kararsız
kalması, medya tarafından eylemin meşruiyetini zedelemenin malzemesi
haline getirildi. Aslında tüm bunlar, ayrıntılarından öte, eylemcilerin
bundan sonra yönetimin tuzakları konusunda daha dikkatli olması
gerektiğini gösteriyor.
Anlaşılacağı üzere, şu anda OWS
konusundaki tartışmalar muhtelif. Aslında tüm bu tartışmalar,
eylemlerin nereye yöneleceği ve hangi yeni stratejilerle örüleceği
konusundaki belirsizlikle ilgili. New York eylemlerin kalbi. Burada eylemleri
daha kararlı hale getirmeye çalışan kesimler olsa da, hala her an her
şeyin yaşanabileceği bir hava hakim. Ancak Oakland'da şehrin
limanının kapanmasına yol açan ve binlerce kişinin yürüyüş
yaptığı genel grev gibi örnekler hareketin radikalleşme potansiyeli
konusunda bir fikir veriyor. Eylemlerin kararlılık dozunu artırmaya
çalışan Party for Socialism and Liberation (Sosyalizm ve Özgürlük
Partisi) ile OWS'nin ne olduğunu, sorunlarını ve nereye gittiğini
konuştuk. Oakland genel grevinden hemen önce Harlem'de bildiri
dağıtırken bulduğumuz ve bir ara vererek sorularımızı yanıtlayan
Monica Ruiz, bize işçilerin harekete katılmasının önemini anlatıyordu.
Oakland, Ruiz'in de vurguladığı noktayı yani, kapitalizmin bir sistem
olarak doğrudan mahkum edilmesinin ve işgal hareketleri içerisinde işçi
sınıfı ağırlığının artmasının ne demek olduğunu da göstermiş
oldu...
***
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/4_4_0.jpg"
width="250" />
soL: Öncelikle her şey nasıl başladı,
kısaca anlatabilir misiniz?
Monica: İlk
adım, Wall Street’in şu anda yaşadığımız ekonomik krize yol
açan en önemli faktörlerden biri olduğunu düşünen öğrencilerden
geldi. Başlangıçta çok kalabalık değildi. Eylemi büyük oranda orta
sınıf üniversitelerinden öğrenciler başlattı diyebiliriz. Yaşanan
krize karşı bir şeyler yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı.
Birkaç hafta sonra ülkede olanlar nedeniyle yaptıkları şey bir
mıknatıs gibi kentin farklı yerlerinden insanları çekmeye başladı.
Ondan sonra sendikaları, dernekleri daha fazla görmeye başladık.
Biliyorsunuz, şu anda ülkenin farklı noktalarında benzer eylemler var.
Dünyanın farklı yerlerindeki hareketlerle de ilişki kuruyoruz. 15 Ekim
küresel eylem günüydü. Bu tür şeylerin daha fazla olacağını
düşünüyorum.
New York Times’da yayınlanan bir ankete
göre ABD halkının yüzde 65’i OWS’nin ne olduğunu bilmiyor.
Sizce bu hareket sıradan insanların, çalışan halkın hayatına ne oranda
girdi? Onlara ulaşılabiliyor mu?
Yapacağımız en son şey
medyaya güvenmektedir. Ancak, evet, aktivistlerin oradan çıkarak işçi
sınıfına, farklı yerlere gitmesi ve buralardaki insanlara ulaşması
lazım. Bizim bugün burada yaptığımız gibi. New York’ta
yaşadığı halde Wall Street’in orada neler yaşandığını bilmeyen
çok sayıda insan var. Size bir örnek vereceğim. Brooklyn köprüsünde
700 kişinin gözaltına alındığı gün insanların serbest bırakılması
için Brooklyn’e gittim. Gecenin bir yarısıydı. Biz oradayken semtte
yaşayan insanlar yanımıza gelip ne olduğunu sordular. Çoğunlukla Siyahi
Amerikalıların yaşadığı bir bölgeydi. İnsanların otobüslerde
bekletildiğini görmüşler, otobüsü kaçırmış olabileceklerinden
şüphelenmişler. Birçoğu eylemleri bilmiyordu. Yani burada, bu şehirde
yaşıyorlar ama bilmiyorlar. Bu her yerde aynı. Bu nedenle iş aktivistlere
düşüyor. Onlara gitmeliler.
“Biz yüzde
99’uz” sloganını nasıl buluyorsunuz? Sloganın kapsayıcı
olduğunu düşünenler de var, sınıf çatışmasını örttüğünü iddia
edenler de.
Yüzde 99 bu hareketin ne noktada olduğunu
gösteriyor. Aslında bir yandan çok olumlu bir noktaya işaret ediyor.
ABD’nin yakın tarihinde ilk kez bir hareket zenginleri hedef alıyor.
Bu daha önce hiç olmamıştı. Bu ülkede bu partiye ya da şu partiye; bu
konuya ya da şu konuya işaret edilir. Şimdi farklı halk katmanlarını,
farklı sorunları bir araya getiren ve Wall Street’e işaret eden bir
hareket çıktı. Bu büyük bir ileri sıçrama. Böylece kapılar daha
radikal olanlara, sosyalistlere, komünistlere de açılıyor. Bu sloganın
zorlayıcı tarafı ise şu: Bu bir sınıf kavramı değil. Sıkıntı, bu
sloganın gelirle ilgili olması. Eğer fazla para kazanan yüzde 1’in
içindeyseniz, o zaman düşmansınız. Yani biz Marksistlerin anladığı
şekilde üretim araçlarıyla kurduğunuz ilişkiye dayanmıyor. Bu bir
sorun. Yüzde 1’deki bazı insanlar aslında sadece hizmet ediyorlar.
Onlar da her an işten atılabilirler, aldıklarını hizmetleri
karşılığı alıyorlar. Sanırım bu şekilde ifade edebilirim.
alt="2_5_0.jpg" height="414"
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/2_5_0.jpg"
width="465" />
Ancak nsanlar biraz da bu slogan sayesinde
kendilerini kolaylıkla bu hareketin parçası hissettiler, değil mi?
Bu bir kitle hareketi. Gerçekten de birçok insanı bir araya
getirdi. İnsanlar çıkarlarının burada olduğunu görüyorlar. Bu
noktadan nereye gideceğiz? Mesele bu. İlerlemeye ihtiyacımız var. Sınıf
mücadelesi yönünde ilerlemek gerekiyor. Şu anda bu noktadayız. Partimiz
de bu nedenle farklı toplumlara giderek bunu yapmaya çalışıyor. İşçi
sınıfının farklı katmanlarını bu işe katmaya çalışıyoruz.
Aslında bu mücadelenin konusu.
Sendikaların rolü hakkında
ne söyleyeceksiniz? Amerikan sendikalarından ne beklenebilir?
/>Tarihsel olarak ve özellikle son yıllarda ABD’deki sendikal
hareketin liderliği çok zayıf ve Demokrat Parti ile ilişkili. Buradan
çıkmanın yolunu bulamadı. Taban da liderliği değiştiremedi. Burada şu
oluyor; bir imkanla karşı karşıyayız. Bu hareket sendikaların kendi
çıkarları için mücadele etmesi için bir cephe açıyor, hükümete ve
de Demokrat Parti’ye yalvarmak zorunda değiller. Sendikaların tabanı
bu süreçte radikalleşebilir. Sendikalar OWS ile ilişkiye geçtiler,
özellikle mali olarak destekliyorlar. Yiyecek sağlıyorlar, yer
sağlıyorlar… Ancak sendika üyelerinin daha fazla bu hareketin
parçası olması lazım. Eğer sendika üyesi işçiler gelirlerse ve bu
hareket içinde radikalleşirlerse, sendika liderlerinin özellikle bu krizin
nedeni olan partiyle ilişki kurarken çok daha dikkatli olmaları
gerekecek.
Sendikaların önemli olduğunu
düşünüyorsunuz…
Şu nedenle: Şu anda işçi
sınıfının tek örgütlü kesimi. İşçi olarak örgütlü oldukları tek
yer sendika. Biliyorsunuz, işçiler kendi topluluklarında, kiliselerinde,
bazıları ise sivil haklar hareketleri içinde bulunuyorlar. Ama oralarda
işçi kimliğiyle bulunmuyorlar. Bu nedenle sendikaların bu hareketin bir
parçası olması çok önemli. Liderliğin ne olduğu ortada. Ama bunu
değiştirmek de mücadelenin bir konusu.
Peki OWS
protestolarının hedefi ya da hedefleri ne? Medyanın da talepler konusunu
çok fazla dile getirdiğini ve hareketi somut taleplere sahip olmamakla
suçladığına tanık oluyoruz.
Hareketin taleplerini
duymayanlar, aslında duymak istemeyenler. Somut talepler her yerde dile
getiriliyor. Temel talep ise şu: Kârdan önce insan. Bu temel mesaj ve hiç
de karışık değil. Bu, tüm protestocuların hepsinin üzerinde
uzlaştığı slogan. Peki, bu mesaj somut taleplere nasıl dönüşüyor?
Her durumda ve her grup için farklı şekillerde
dönüşüyor.
Ayrıca taleplerinizi halka nasıl yansıttığınız da
önemli. Biz farklı topluluklara, bölgelere giderek insanları hareketin
içine çekmenin yanı sıra, çok somut talepler dile getiriyoruz.
Sınıfımızın çıkarlarına uygun talepler... Mesela bugünlerde
ABD’de işçiyseniz ve işinizi kaybederseniz, hayatta kalmak için
büyük mücadele vermeniz gerekir. Bu koşullarda niye başka bir insan kâr
etsin? Bizim taleplerimizin biri, kriz koşullarında Wall Street’te
yapılan kârların yüzde 100’ünün vergilendirilmesi.
Yani,
ana slogan “kârdan önce insan.” Herkes sağlık, eğitim ve
konut hakkı istediğini söylüyor. Bu konuda insanlar hemfikir. O noktadan
itibaren bu taleplerin daha keskin hale getirilmesi lazım. Biz parti olarak
bunu yapmak istiyoruz. Eğer Wall Street’tekiler bir kuruş bile kâr
ediyorlarsa, bu bir kuruş vergilendirilmeli ve işini kaybedenlere
aktarılmalı.
OWS hareketi şu anda bir platform
görünümünde. Farklı gruplardan insanlar kendi sorunlarını,
sıkıntılarını dile getirmek için bu harekete katılıyorlar. Bu
hareketin tüm bu sorunların kaynağı olan sistemi işaret etme şansı var
mı?
Buna inanıyorum. Parmağımızla Wall Street’e
işaret etmemiz bile bunu düşündürüyor. Çünkü tüm bu gruplar
parmağını aynı yöne uzatıyor. Herkes bu sorunların temelinde
kapitalist sistem olduğunu biliyor.
class="img_right" height="300"
src="http://haber.sol.org.tr/sites/default/files/fotograf/3_5_0.jpg"
width="270" />
Gerçekten biliyorlar mı?
Tabii,
bazı insanlar bunun daha fazla farkında. Zenginlerden bahsediyorlar, gelir
dağılımının eşitsizliğinden bahsediyorlar. Bu onların kapitalizmi
anlama biçimi. Ayrıca harekete katılan bazı siyasi güçler de,
kapitalizmin ne olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Wall Street’ten
bahsedilince fazla para kazanan kişilerden bahsedilmediğini, baskıcı bir
ekonomik sistemden bahsedildiğini anlatıyorlar. Şu anda bunu anlatmak
için çok daha fazla şansımız var. Ben daha fazla farkındalık olduğunu
düşünüyorum. Tabii, aksini yapmak isteyenler de var. Yani bu hareketi bir
dizi küçük sorunun dile getirilmesinden ibaret tutmak isteyenler de var.
Yönetimle ilişkili olan gruplar da var.
Bu yönde herhangi
bir somut girişim oldu mu? Yani hükümetin müdahalesi anlamında.
Örneğin, bir süre önce bir grup Mısırlı öğrenci bize
bir konuşma yaptı. Bu grup, ABD hükümetinden büyük fonlar alan bir
örgüttü. Mısır’daki ayaklanma sırasında Beyaz Saray’da
ağırlanan, ABD hükümetinden eğitim alan bir örgüttü. Tabii ben bu
örgüt özelinde konuşuyorum. Yoksa Mısır halkının mücadelesine biz de
destek veriyoruz. Yani bu gibi yollardan müdahale etmeye çalışıyorlar.
Bu yönetimin tipik yöntemlerinden biri. Özellikle öğrenci örgütleri
üzerinden bunu nasıl yapacaklarını iyi biliyorlar. Bu konuda dikkatli
olmalıyız ancak öte yandan tekrar etmek istiyorum; kapitalizmin nasıl bir
sistem olduğunu anlatmak için çok önemli bir olanakla karşı
karşıyayız.
Konu oraya gelmişken, hareketin uluslararası
esin kaynakları hakkında da konuşalım istiyorum. OWS başından beri
Mısır’daki ayaklanmaya bir esin kaynağı olarak gönderme yapıyor.
Ancak Ortadoğu’da olanlar şu anda halkların haklarının
savunulması mı? Siz parti olarak ne düşünüyorsunuz?
Her
hareketi ayrı değerlendiriyoruz. Mısır örneği konusunda konuşacak
olursak büyük bir halk hareketi vardı. Bu anlamda buradaki hareketle
paralellikleri var. Tabii orada yapılanlar çok daha kalabalık, büyük
eylemlerdi. O açıdan söylemiyorum. Biz henüz o noktada değiliz. Sorun
şu ki; ayaklanmalar sırasında Mısır’daki statükoyu temelinden
sarsacak bir liderlik yoktu. Bahsettiğimiz örgütlerin; yani ABD
tarafından ya da ABD’li vakıflar tarafından finanse edilen
örgütlerin, bu ayaklanmalar sırasında etkin olduklarını ve böyle bir
liderliğin boy vermesini engellemeye çalıştıklarını da
düşünebiliriz. Ortadoğu’da olanlardan öğrenmemiz gereken de bu:
Halkın çıkarlarını koruyacak bir liderliğin oluşmasını ve hareketi
doğru hedefe yönlendirmesini nasıl engelledikleri. Yöntemlerini orada
kullandılar, burada da kullanmak isteyecekler. Bunu aklımızda
tutmalıyız.
Öte yandan bu yaşananların Mısır halkı için
önemli olduğunu düşünüyoruz. Daha önce Mısır halkının iktidarı bu
şekilde sarsacağını hayal bile edemezdiniz. Mısır halkı şu anda her
şeyin mümkün olduğunu, yani sokağa çıkarak değişim getirebileceğini
biliyor. Bu bizim için çok önemli.
Ama Mısır’da yaşananlar
Libya’da yaşananlardan ya da Suriye’de yaşanmakta olanlardan
çok farklı. Emperyalistler bu ülkelerde kendi isyancılarını
yaratıyorlar. Sırf insanlar ayaklanıyor diye halkın hakları savunuluyor
diye düşünmemeliyiz.
Libya’daki gelişmelere işaret
etmeniz önemli. Peki, Zuccotti parkında Kaddafi’nin bu şekilde
hunharca öldürülmesi nasıl karşılandı?
Karışık. Solcu
olanlar çok üzgündü. Ancak yaşananları yine de özgürlük ve devrim
olarak görenler vardı. Biliyorsunuz, neyin halk hareketi neyin olmadığı
hakkında bir kafa karışıklığı var. Sevinenler olduğu kesin ancak ben
birçok insanın içgüdüsel olarak olsa da, yaşananların doğru
olmadığını hissettiklerini düşünüyorum. Biz de elimizden geldiğince
Libya’da neler olduğu ve Kaddafi’nin gerçekte kim olduğu
konusunda bilgilendirme yapmaya çalıştık.
Az önce
Mısır’dan bahsederken halkın taleplerini sisteme yöneltecek
liderliğin olmamasını bir eksiklik olarak dile getirdiniz. Ancak OWS
hareketi içinde bazı gruplar tarafından ve medyada bu hareketin
“lidersizliği” övgüyle karşılanıyor. Siz ne
düşünüyorsunuz?
Aslında birbiriyle çelişkili gibi
görünen iki şey söyleyeceğim. Bu ülkede insanları bir araya getirmek
için belki de böyle amorf bir şeye ihtiyaç vardı. Çünkü güçlü bir
liderlik olduğunda, katılım çok dar kalabiliyor. Böylece farklı
gruplar, farklı insanlar bir araya geldi ve koalisyon görünümlü bir
hareket doğdu. Bu ilk aşamadaki olumluluk. Ancak, öte yandan, öyle ya da
böyle bir liderlik oluşur. Yani bu tür hareketlerde zamanla bir iç
mücadele yaşanır ve bir sınıfın ya da diğerinin çıkarlarını temsil
eden bir liderlik doğar. Bu tarihsel bir gerçek. Medya liderlik
olmamasını çok olumlu bir şey olarak sunuyor çünkü onlar bu hareketin
tarafsızlaşmasını, etkisizleşmesini istiyor. Böylece hükümetin bu
hareketi yönlendirmesi kolay olacak. Eğer işçi sınıfının
çıkarlarını savunabilen bir liderlik oluşursa, bu bizi Mısır’da
yaşananlara benzer bir süreci yaşamaktan korur. Böylece bu ülkede daha
radikal bir mücadele verebilecek bir liderlik gelişir. Eğer öyle bir şey
olursa, o zaman medyanın dilinin nasıl değiştiğini görürsünüz. Hem
de çok çabuk. Bir anda bütün katılımcılar kabadayı olarak
yansıtılır; korkunç, her şeye zarar veren insanlar haline getirilir.
Medya öyle bir ağız birliği eder ki
şaşırırsınız.
Bundan sonra nasıl devam edilecek?
Öngörünüz var mı?
Şu anda bir kararsızlık
aşamasındayız. Tam olarak bir şey söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Ancak bu hareket hemen sönümlenmeyecek. Şimdilik bu kadarını
söyleyebilirim.
Çok teşekkür
ederiz.
Kaynak:
sol.org.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder