Sapancalılar taş ocağına
isyanda
Sakarya'nın Sapanca ilçesine bağlı
Yanık-köy'de halk, açılması planlanan ve doğayı tehdit eden taş
ocakları yüzünden isyanda.
font-size: 13px; font-family: 'Trebuchet MS', Arial, Helvetica, sans-serif;
vertical-align: baseline; line-height: 20px; text-align: left;
background-color: rgb(255, 255, 255); ">
style="margin: 0px; padding: 0px; border: 1px solid rgb(199, 199, 199);
outline: 0px; vertical-align: top; width: 400px; "
/>
Bir
Kızılderili atasözüdür; “Doğadan uzaklaştıkça kalbiniz
sertleşir.” Hidroelektrik santralları, ‘kentsel
dönüşememe’ projeleri, parksız bahçesiz betonarme şehirleri ve
balıkları hunharca tüketilmiş denizleriyle doğadan giderek uzaklaşan
Türkiye ’nin de kalbi, artık daha çok ‘taşlaşma’
sinyalleri veriyor. Bu sinyallerden sonuncusu ise Sakarya’nın Sapanca
ilçesine bağlı Yanıkköy’den geldi. İstanbul ’da nefes
alacak yer bulamayanların uğrak yeri olan Sapanca Gölü ’nün yanı
başındaki Yanıkköy, bugünlerde köyde yeniden açılması beklenen taş
ocağı yüzünden huzursuz. Fakat bilinçli yöre halkı, derhal bir eylem
komitesi kurup protesto gösterileri yapmaya ve dava açıp haklarını
aramaya başlamış bile. Gelin, hikâyeye baştan
başlayalım...
Kızılderili atasözüdür; “Doğadan uzaklaştıkça kalbiniz
sertleşir.” Hidroelektrik santralları, ‘kentsel
dönüşememe’ projeleri, parksız bahçesiz betonarme şehirleri ve
balıkları hunharca tüketilmiş denizleriyle doğadan giderek uzaklaşan
Türkiye ’nin de kalbi, artık daha çok ‘taşlaşma’
sinyalleri veriyor. Bu sinyallerden sonuncusu ise Sakarya’nın Sapanca
ilçesine bağlı Yanıkköy’den geldi. İstanbul ’da nefes
alacak yer bulamayanların uğrak yeri olan Sapanca Gölü ’nün yanı
başındaki Yanıkköy, bugünlerde köyde yeniden açılması beklenen taş
ocağı yüzünden huzursuz. Fakat bilinçli yöre halkı, derhal bir eylem
komitesi kurup protesto gösterileri yapmaya ve dava açıp haklarını
aramaya başlamış bile. Gelin, hikâyeye baştan
başlayalım...
Yanıkköy, 1864’te son Kafkas
sürgünüyle gelen Çerkeslerin Ubıh boyu tarafından kurulmuş. Daha sonra
Batum’dan gelen Mohdi Lazlar da buraya yerleşmiş. Yöre halkı,
Yanıkköy’e geldikleri günden beri birbirlerinin kültürüne saygı
göstererek, barış içinde yaşamış. İki topluluk da doğayı koruyan
bir kültüre sahip. Bu köyde hiç orman suçu işlenmemiş
mesela.
sürgünüyle gelen Çerkeslerin Ubıh boyu tarafından kurulmuş. Daha sonra
Batum’dan gelen Mohdi Lazlar da buraya yerleşmiş. Yöre halkı,
Yanıkköy’e geldikleri günden beri birbirlerinin kültürüne saygı
göstererek, barış içinde yaşamış. İki topluluk da doğayı koruyan
bir kültüre sahip. Bu köyde hiç orman suçu işlenmemiş
mesela.
Taş ocağı hikâyesi ise 40 yıl önce burada
işletilen bir ocakla başlıyor. O dönemde kamyonlar ocağa gidip gelirken
ulaşım sorunu yaşanıyor; patlatılan dinamitlerin yarattığı
titreşimler ise evlerin camlarının kırılmasına yol açıyor. Tabii hem
yerleşim yerinde bulunduğu hem de su kaynaklarını kirlettiği için ocak,
on yıl sonra kapatılıyor. Bu arada bir diğer firma, yeni bir taş ocağı
açıyor. Ama onun ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunda da sorun
olduğu için (makilik alan olarak gösterilen yerin aslında ormanlık arazi
olması; arazinin içinden dere geçmesi gibi nedenlerle) kapatılıyor.
Neden sonra (!) yeniden açılıyor... 1999 Gölcük depreminden sonra taş
ocağından alınacak taşlarla, depremde zarar gören yerlerde
‘yeniden inşaat yapılacağı’ gerekçesi sunuluyor. Ocağın
kısa süreli olacağı düşünülse de süreç pek öyle işlemiyor. Ve
doğa katliamı başlıyor...
işletilen bir ocakla başlıyor. O dönemde kamyonlar ocağa gidip gelirken
ulaşım sorunu yaşanıyor; patlatılan dinamitlerin yarattığı
titreşimler ise evlerin camlarının kırılmasına yol açıyor. Tabii hem
yerleşim yerinde bulunduğu hem de su kaynaklarını kirlettiği için ocak,
on yıl sonra kapatılıyor. Bu arada bir diğer firma, yeni bir taş ocağı
açıyor. Ama onun ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunda da sorun
olduğu için (makilik alan olarak gösterilen yerin aslında ormanlık arazi
olması; arazinin içinden dere geçmesi gibi nedenlerle) kapatılıyor.
Neden sonra (!) yeniden açılıyor... 1999 Gölcük depreminden sonra taş
ocağından alınacak taşlarla, depremde zarar gören yerlerde
‘yeniden inşaat yapılacağı’ gerekçesi sunuluyor. Ocağın
kısa süreli olacağı düşünülse de süreç pek öyle işlemiyor. Ve
doğa katliamı başlıyor...
Taş ocağının yanı
başında Sapanca Gölü’nü besleyen su kaynaklarından Yanık Deresi
var. Tabii ocaktan çıkan maddeler yağmurla birlikte dere yatağına
inince, dereden göle balçık akıyor. Bunu gören Sakarya Su ve
Kanalizasyon İdaresi’nin (SASKİ) açtığı dava sonucu ise mahkeme,
iki ay önce yürütmeyi durdurma kararı veriyor ve bu ocak da
kapanıyor.
başında Sapanca Gölü’nü besleyen su kaynaklarından Yanık Deresi
var. Tabii ocaktan çıkan maddeler yağmurla birlikte dere yatağına
inince, dereden göle balçık akıyor. Bunu gören Sakarya Su ve
Kanalizasyon İdaresi’nin (SASKİ) açtığı dava sonucu ise mahkeme,
iki ay önce yürütmeyi durdurma kararı veriyor ve bu ocak da
kapanıyor.
İkinci bir sürgün
mü?
mü?
Yöre halkı tam rahat bir nefes
alacakken, şimdi de 40 yıl önceki ocağın yeniden açılması gündemde.
Kapatılan iki eski ocağın arasında kalan arazide 160 dönümlük bir ocak
izni daha alınmış. Ve son olarak, Kocaeli’ne bağlı Maşukiye ile
Sakarya’ya bağlı Yanıkköy’ün sınırındaki Soğuksu adlı
ormanlık arazi de taş ocağı için alınmış. Bu da toplamda dört adet
taş ocağı demek...
alacakken, şimdi de 40 yıl önceki ocağın yeniden açılması gündemde.
Kapatılan iki eski ocağın arasında kalan arazide 160 dönümlük bir ocak
izni daha alınmış. Ve son olarak, Kocaeli’ne bağlı Maşukiye ile
Sakarya’ya bağlı Yanıkköy’ün sınırındaki Soğuksu adlı
ormanlık arazi de taş ocağı için alınmış. Bu da toplamda dört adet
taş ocağı demek...
Ocakların açılma sebebi,
‘Yüksek Hızlı Tren’ projesinin Köseköy-Vezirhan arasındaki
etabında dolgu malzemesi olarak kullanılmak için ham madde üretmek.
Zemini güçlendirmek için buradaki taşlar
kullanılacak.
‘Yüksek Hızlı Tren’ projesinin Köseköy-Vezirhan arasındaki
etabında dolgu malzemesi olarak kullanılmak için ham madde üretmek.
Zemini güçlendirmek için buradaki taşlar
kullanılacak.
Şimdi yöre halkı, kendilerini adeta bir
daire içine alarak yaşam alanlarını yok edecek olan ocaklara karşı
yasal haklarını kullanıyor. Yanıkköylüler, evlerinin önüne ve yol
kenarlarına astıkları ‘Taş Ocağına Hayır’ pankartlarıyla
yetinmeyip, toplantılar düzenliyorlar. Hem kendi adlarına ocaklara karşı
‘haklı dava’larını açmış hem de SASKİ’nin açtığı
davalara müdahil olmuşlar. Bütün bunların gündeme geldiği 1,5 aydan
beri taş ocağı ha geldi ha gelecek korkusuyla yaşayan Yanıkköylüler,
gelişmeleri takip etmek için mütemadiyen muhtarlık binasının etrafında
dolanıyor.
daire içine alarak yaşam alanlarını yok edecek olan ocaklara karşı
yasal haklarını kullanıyor. Yanıkköylüler, evlerinin önüne ve yol
kenarlarına astıkları ‘Taş Ocağına Hayır’ pankartlarıyla
yetinmeyip, toplantılar düzenliyorlar. Hem kendi adlarına ocaklara karşı
‘haklı dava’larını açmış hem de SASKİ’nin açtığı
davalara müdahil olmuşlar. Bütün bunların gündeme geldiği 1,5 aydan
beri taş ocağı ha geldi ha gelecek korkusuyla yaşayan Yanıkköylüler,
gelişmeleri takip etmek için mütemadiyen muhtarlık binasının etrafında
dolanıyor.
Eylem komitesi üyesi Koray Lakay, dinamitlerin
yarattığı tahribata ve korkuya dikkat çekiyor: “Dinamit
atıldığında yıkılan ağaçları görseniz içiniz acır. Hafta sonu
buraya pikniğe gelenler de korkunca, hafta sonu dinamit atılmaması
uyarısı yaptık. Ama hafta içi yer yerinden
oynuyor.”
yarattığı tahribata ve korkuya dikkat çekiyor: “Dinamit
atıldığında yıkılan ağaçları görseniz içiniz acır. Hafta sonu
buraya pikniğe gelenler de korkunca, hafta sonu dinamit atılmaması
uyarısı yaptık. Ama hafta içi yer yerinden
oynuyor.”
Bir diğer komite üyesi Soner Koç,
“1864’ten beri bu yeşilliği koruduk, talan edilmesine izin
vermeyeceğiz” diyor ısrarla. Ve en can alıcı soruyu soruyor:
“Bir zamanlar Rus egemenliğine girmek yerine özgürlüğü
seçtiğimiz için sürgün edilen bizler, bugün yaşamımızı
sürdürebilmek için ikinci bir sürgün mü
yaşayacağız?”
“1864’ten beri bu yeşilliği koruduk, talan edilmesine izin
vermeyeceğiz” diyor ısrarla. Ve en can alıcı soruyu soruyor:
“Bir zamanlar Rus egemenliğine girmek yerine özgürlüğü
seçtiğimiz için sürgün edilen bizler, bugün yaşamımızı
sürdürebilmek için ikinci bir sürgün mü
yaşayacağız?”
‘Doğamız ve
halkımız tehdit altında değerimiz bu kadar ucuz
mu?’
halkımız tehdit altında değerimiz bu kadar ucuz
mu?’
Yanıkköy Muhtarı Sibel
Baykal, taş ocaklarına karşı çıkma sebeplerini şöyle sıralıyor:
“Ocağa gelip giden kamyonların yaratacağı toz ve karbonmonoksit,
insan sağlığını tehdit ediyor. Bunun çevre kirliliği de var,
gürültüsü de. Dahası, fay hattı köyümüzden geçiyor. Eski köy
evleri, patlamaların etkisiyle yıkılabilir. Meskenler ve meyve bahçeleri
de ocağa sıfır mesafede. Taş ocağına sıfır mesafede tarım
yapılabilir mi? Burada arıcılık yapılıyor. Siz o arıyı
öldürürseniz meyveniz olacak mı? Döllenme olmayacak, çünkü doğa
zincirini koparıyorsunuz.
Baykal, taş ocaklarına karşı çıkma sebeplerini şöyle sıralıyor:
“Ocağa gelip giden kamyonların yaratacağı toz ve karbonmonoksit,
insan sağlığını tehdit ediyor. Bunun çevre kirliliği de var,
gürültüsü de. Dahası, fay hattı köyümüzden geçiyor. Eski köy
evleri, patlamaların etkisiyle yıkılabilir. Meskenler ve meyve bahçeleri
de ocağa sıfır mesafede. Taş ocağına sıfır mesafede tarım
yapılabilir mi? Burada arıcılık yapılıyor. Siz o arıyı
öldürürseniz meyveniz olacak mı? Döllenme olmayacak, çünkü doğa
zincirini koparıyorsunuz.
Taş ocağının geçtiği alanda
2-B arazileri var. Köyün güneyinde devlet muhafaza ormanı var, kuzeyinde
ise Sapanca Gölü’ne sıfır. Orman Bakanlığı buraya karaca, ayı
ve ala geyik bırakıyor, yaban hayvanı korunsun diye. Bu hayvanlara ne
olacak? Flora ve fauna elden gidiyor. Nilüferlerimiz, zambaklarımız var.
Kestane, gürgen, ıhlamur ağaçları ve orman güllerimiz var. Yüksek
kesimlerde nesli tükenmekte olan kardelenleri korumaya çalışıyoruz.
Yayın, sazan gibi tatlısu balıklarımız, eski taş ocağı yüzünden
suyumuz kirlenince havyarlarını bırakmamaya başladı buraya. Peki şimdi
ne olacak? Sapanca Gölü, dünyanın sayılı göllerinden biri; kendini
sürekli olarak yenilediği için doğrudan içme suyu olarak
kullanılabiliyor. Ayrıca iki saatlik trekking parkuruyla ulaşılan
Çatalkaya Vadisi var. Parkurda göletleri olan üç büyük şelale var.
Asıl su kaynaklarının olduğu yer burası.”
2-B arazileri var. Köyün güneyinde devlet muhafaza ormanı var, kuzeyinde
ise Sapanca Gölü’ne sıfır. Orman Bakanlığı buraya karaca, ayı
ve ala geyik bırakıyor, yaban hayvanı korunsun diye. Bu hayvanlara ne
olacak? Flora ve fauna elden gidiyor. Nilüferlerimiz, zambaklarımız var.
Kestane, gürgen, ıhlamur ağaçları ve orman güllerimiz var. Yüksek
kesimlerde nesli tükenmekte olan kardelenleri korumaya çalışıyoruz.
Yayın, sazan gibi tatlısu balıklarımız, eski taş ocağı yüzünden
suyumuz kirlenince havyarlarını bırakmamaya başladı buraya. Peki şimdi
ne olacak? Sapanca Gölü, dünyanın sayılı göllerinden biri; kendini
sürekli olarak yenilediği için doğrudan içme suyu olarak
kullanılabiliyor. Ayrıca iki saatlik trekking parkuruyla ulaşılan
Çatalkaya Vadisi var. Parkurda göletleri olan üç büyük şelale var.
Asıl su kaynaklarının olduğu yer burası.”
Hızlı
tren projesi kapsamında açılması planlanan ocaklara karşı bir de
alternatifi var Baykal’ın: “Gölün karşısında, Geyve
Pamukova’da ve Doğançay’da doğa katliamının
yaşanmayacağı, şu anda işletilen taş ocakları var. O bölgeleri
önerince bize maliyet gösteriliyor. Peki bir insanın maliyeti nedir? Bunu
kim
ölçebilir?”
tren projesi kapsamında açılması planlanan ocaklara karşı bir de
alternatifi var Baykal’ın: “Gölün karşısında, Geyve
Pamukova’da ve Doğançay’da doğa katliamının
yaşanmayacağı, şu anda işletilen taş ocakları var. O bölgeleri
önerince bize maliyet gösteriliyor. Peki bir insanın maliyeti nedir? Bunu
kim
ölçebilir?”
Kaynak: radikal.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder