HAPİS GAZETECİLER
"SUÇ"LARINI ANLATIYOR:Naciye Yavuz: Buralar Yasaklar
Cenneti/bianet.org
Naciye Yavuz Yürüyüş dergisinden; 13 aydır
cezaevinde, altı arkadaşıyla birlikte iddianameyi on ay bekledi, Cuma
günü Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayacak yargılamaya herkesi
davet ediyor.
Nasılsınız? Umarım sağlığınız sıhhatiniz iyidir.
Bizler iyiyiz. Tecrit koşullarına rağmen ülkenin içinde bulunduğu
baskı ve adaletsizliklere rağmen iyi ve umutluyuz.
Elbette iyiyim,
iyi olmalıyım demekle iyi olamıyor insan. Nasıl bir düzende, nasıl bir
ülkede yaşadığımızı biliyoruz. Bunları bilmek bizlere güç veriyor.
Çünkü karşındakini doğru tanımak, değerlendirmek o gücü
yaratıyor.
İnsan ancak kendini güçlü hissettiğinde sorunlara
çözüm üretip onlarla mücadele edebiliyor. Tüm bunların farkında
bilincinde olduğumuz için güçlüyüz.
Dolayısıyla da umutsuz
değiliz. Tüm olumsuzluklara karşı umutluyum. Çünkü sorunlar,
baskılar, yasaklar karşısında çözümsüz değilim. Umutluyum çünkü
yalnız olmadığımı biliyorum, bu kavgada büyük bir insanlık ailesinin
yanımda olduğunu biliyorum.
Evet bugün yaşadıklarımız bir
kavganın sonucu.
Kavga özünde iki düşüncenin kavgasıdır.
Ezenlerin ve ezilenlerin kavgası. Bu kavgadaki yerimiz ezilenlerin yanı. Ve
ezilenlerin safında, ezilenlerle yan yana olmanın bedeli ise bugün
yaşadıklarımızdır.
Tüm ezilenler bir biçimiyle o bedeli ödüyor
aslında.
Ben de bugün tutsak olmakla o bedeli
ödüyorum.
Bulunduğum taraf
Ama sadece fiziken
tutsağım. Düşüncelerimden inandığım değerlerden vazgeçmiş
değilim, dört duvar arasındayım diye. Aksine daha sıkı bağlanıyorum.
Çünkü doğru ve haklı olanı, güzel olanı istiyorum. Bu sistemde ise
bunun bedeli gözaltı, tutukluluk ve benzerleri oluyor.
Fakat
düşüncelerim için her türlü bedeli ödemeye hazırım. Çünkü doğru
olan benim bulunduğum taraf. Bu düzen haksız-adaletsiz. Bir avuç
zengini çıkarları için milyonlarca insana her türlü zulmü reva
gören bir düzen bu.
Kendilerine kepçe ile verirken emekçilere
kaşığın ucu ile bile vermeyecek kadar adaletsiz; işte asgari ücrete
yapılan zam ile milletvekili maaşlarına yapılan zam ortada. Daha fazla
söze gerek yok, her şey açık.
İktidar bugün kendisi gibi
düşünmeyen herkesi terör kapsamına sokuyor. Kendi gibi düşünmeyen
herkese saldırıyor. Muhalefetin her türlüsü yasak Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP) iktidarında. Buna rağmen muhalefet eder, iktidarı
eleştirirseniz de sonunuz buralar olur.
İçişleri Bakanı
açıklaması
Basit bir eleştiri ''terör örgütü'ne
üye olduğunuza, teröre destek verdiğinize'' yeterli
kanıttır.
Buna açıktan ilan ediyor AKP iktidarı. İşte en son
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ''resim yaparak, şiirler
yazarak, yazı yazarak teröre destek'' verildiğini
söylüyor.
Devrimciler, sosyalistler, iktidarın bu düşüncelerinden
dolayı yıllardır tutsak, yıllara varan cezalar alıyordu delil kanıt
olmadan. Son yıllarda ise; sadece sosyalistler değil, mevcut iktidar gibi
düşünmeyen herkes tutuklanabilir, cezalandırılabilir. Gördük,
yaşıyoruz.
Yine içişleri bakanının ifade ettiği düşünce
doğrultusunda Türkiye'de 99 değil de sekiz gazetecinin tutuklu
olduğunu anlamak zor oluyor....
Yani sekiz kişi dışındakiler
''terörist''
Tablo böyleyken bakanın bu sözlerini
''bir anlık hata, talihsizlik vb.,'' diye değerlendirmek
yanlıştır. Çünkü bugüne kadarki uygulamalar da farklı bir şey
söylemiyor.
İktidarın zihniyeti
Yani bakanın sözleri AKP
iktidarının zihniyetidir. İşte bu zihniyet, bu anlayıştır
hapishaneleri gazeteciler, öğrenciler, öğretim üyesi, avukat, aydın,
sanatçı ve devrimcilerle dolduran.
Eski zamanlarda hükümdarlar
güçlü gördüklerini dipsiz bir kuyuya atar, bir daha arayıp sormazlar,
orada ömürleri çürütürlermiş. Bugün de durum çok farklı
değil.
Günümüzde de hapishaneler insanlarla doldurulmuş, aylar
yıllarca hiç mahkemeye çıkarılmadan, ne ile suçlandığını, delilleri
bile bilmeden hapishanede yatmaktadır.
Şahsen kendi yaşadıklarım
bunun bir örneğidir. Ben 24 Aralık 2010 tarihinde, bir gece yarısı,
Yürüyüş dergisinde gözaltına alındım. Gözaltında ve
savcılığa çıkarıldığımda da neden gözaltına alındım, neden
tutuklandım, bunlara dair bir şey söylenmedi.
10 ay boyunca da
''suçumun'' ne olduğunu, hakkımdaki kanıtların,
delillerin ne olduğunu öğrenemedim. Her ay tutukluluğuma yaptığımız
itirazlara ''suçun vasfı ve delil durumu gözetilerek tutukluluk
halinin devamına'' şeklinde cevaplar geldi.
10 ay sonra
iddianame elime ulaştı. Ve o zaman hakkımdaki suçlamaları ve
sözde kanıtları görmüş oldum. Bu iddiaları da anlatacağım ama önce
nasıl yasadışı bir şekilde gözaltına alındığımı anlatmak
istiyorum.
Biliyorsunuz Yürüyüş dergisi haftalık yayın yapan
sosyalist bir dergi. Bundan dolayı da baskılar, yasaklamalar hiç
eksik olmamıştır.
Helikopterle geldiler
Çalışanları
gözaltına alınıp tutuklanır, büroları basılıp talan edilir. Nerdeyse
her sayısına toplatma çıkarılır. Düşünün Yürüyüş'ün 180
sayısına 168 dava açılmış, sadece 12 sayısına dava
açılmamıştır.
Üzerinde böylesine baskı varken yine bir gece
yarısı yüzlerce silahlı polis, helikopterle geldiler büromuza.
Elektrikleri kesip, demir kesme aletleri, kaynak makinaları ile
kapılarımızı kesip girdiler içeriye.
Bizleri kelepçeleyip,
kollarımızdan, bacaklarımızdan, saçlarımızdan tutup sürükleyerek
beş kat merdivenden indirdiler. Emniyete gidiş orada hücrelere konulmamız
hepsi ayrı birer işkenceydi.
Yedi kişi
tutuklandık
İstanbul emniyetinde yasal prosedürler yapıldıktan
sonra bir minibüsle Ankara'ya getirildik. Bir minibüs diyorum ama o
gözaltına alınanların minibüsü ayrıca iki minibüs ile de büromuzdan
alınan eşyalar getirildi. Bilgisayarımız, kitaplarımız, dergilerimiz,
CD, video arşivlerimiz vs.
Ankara' da savcılığa çıkarıldık
gözaltı süresi dolduktan sonra. Ancak ne emniyette ne savcılıkta
hakkımızdaki "suçu ve delilleri" öğrenemedik. Buna rağmen
yedi kişi tutuklandık.
Tutuklandıktan 10 ay sonra iddianame elime
ulaştı. Hakkımdaki iddia TCK 314/2 yani örgüt üyeliği. Bu suça kanıt
ise, gözaltına alınırken direnmek, ki o şekilde bir gözaltıya kim olsa
direnir, yasadışı gözaltına alındım buna direnmek benim en temel
hakkım.
2010 yılında 1 Mayıs' a katılmak, Güler Zere'nin
cenazesine ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü ile ilgili mitinge
katılmak örgüt üyeliğinin kanıtı imiş...
1 Mayıs'a
katılmak ''suç''
Bu deliller de göstermektedir ki
tutuklanmamız tamamen keyfi. Bu durumu düşünce ve örgütlenme
özgürlüğüne yapılan bir saldırı olarak görüyorum.
Eğer ki
düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olsaydı bu ülkede;
düşüncelerimizi yazmamız ifade etmemiz, düşüncelerimiz
doğrultusundaki yasal eylemlere katılmamızın suç olmaması
gerekirdi.
Ancak sizin de gördüğünüz gibi tüm dünyada kutlanan,
ülkemizde de resmi tatil ilan edilen 1 Mayıs gösterilerine, 8 Mart
eylemine katılmak "terör örgütü üyeliğine"
kanıt.
Böyle bir tablonun yaşandığı bir coğrafya da demokrasiden
özgürlüklerden söz etmek kendini-karşısındakini
kandırmaktır.
Maalesef iktidar "demokrasi, açılım
vs..." dedikçe üzerimizdeki baskılar daha da artıyor, haklarımız
daha çok gasp ediliyor. İktidar gibi düşünmeyen herkes potansiyel suçlu
görülüp cezalandırılıyor.
Yani sözün kısası, denildiği gibi
bu ülkede düşünce ve örgütlenme özgürlüğü yok. Yargı bağımsız
değil. Aksine alabildiğine siyasallaşmış bir yargı söz konusu.
Yargının bağımsız olmadığını süren davalarda görüyoruz ama bir
kez daha 20 Ocak 2012 tarihinde yapılacak duruşmamızdan da
göreceğiz.
Hak gasplarının diyarı
Haksız-hukuksuz
tutuklamalar bir problemse, hapishanede yaşamak da ayrı bir problem.
Hapishaneler ceza içinde ceza çektirmeye göre düzenlenmiş. Her türlü
olanaktan yoksun yaşıyoruz. Bu koşullarda bize güç veren yine
inandığımız, savunduğumuz düşüncelerimiz. Fiziken yalnız olsanız ya
da en fazla 2 kişiyi görseniz de sizi burada ayakta tutan
düşüncelerinizdir.
Ben 3 kişilik hücrede kalıyorum. Zamanım
çoğu okuyup yazarak geçiyor.
Tabi hücre arkadaşlarımla
sohbetlerimizde oluyor. Yasalara göre haftada 10 saat 10 kişi ile sohbet
etmek hakkımız var ama biz bu hakkımızın üç saatini
kullanabiliyoruz.
Yani yedi saatimiz gaspedilmiş durumda. Ayrıca
sohbete birlikte çıkmak istediğim kişileri belirtmeme rağmen kimlerle
çıkacağıma idare karar veriyor ve hazırladıkları listeler ne haftalık
ne aylık. Tam tamına 3 aylık. Yani 3 ay boyunca aynı kişilerle
görüşebilirsiniz. Görüldüğü üzere hak gasplarının, yasakların bol
olduğu bir diyar buralar!!
Biraz da resim yapsam
Renkli kalem
yasak. 24 saatinizi geçirdiğiniz hücrenizin duvarına sevdiğiniz bir
resmi asmanız yasak, çiçek yasak, ütü yasak, makas yasak,
yapıştırıcının her türlüsü yasak, el işi malzemeleri (boncuk, ip,
tığ, şiş vs ) yasak...
Resim yapmak mı istiyorsunuz? O zaman
tretmana uyup, idarenin yaptırımlarını kabul edersiniz ve resim odasında
resminizi yaparsınız.
Yeni hücremde sürekli ayrı işi yapmaktan,
okuyup yazmaktan sıkıldım biraz da resim yapsaydım deme lüksünüz yok.
Çünkü resim malzemelerinizi hücrenize sokamazsınız.
İdarenin
belirlediği yerde, belirlediği saatte bu tip faaliyetlerde bulunabilirsiniz
ancak. Ki bunca koşul-şart altında o uğraşlar nasıl bir hobi olur
tartışılır.
Verilmeyen kitaplar
Araştırmamı yapmak
istiyorsunuz? Tabi yapabilirsiniz bu konuda özgürsünüz!! Ammaaa sadece
beş kitap yanınızda bulundurabilirsiniz.
Araştırmanız gereken 20
kitabınız olsa bile bunun beş tanesini aynı anda kullanabilir
diğerlerini sırayla dilekçe yazıp beşer beşer alırsınız. Beşten
fazla kitap yasaaak.
Kitap konusunda sorun bununla da bitmiyor.
Örneğin; ziyaretçim Faşizme karşı Birleşik Cephe, Komünist Parti
Manifestosu, Mao Seçme Eserler, Dipten Gelen Dalga 2. Cilt, Fabrika,
Çimento... kitapları getirdi ancak bu kitaplar 70-80'li yıllarda
toplatması olduğu gerekçesiyle verilmedi.
İşin ilginç yanından
biri bu kitaplar başka hapishanelere alınabiliyor, diğer bir yanı ise
Lenin'in Gençlik Üzerine kitabı bana hapishaneden gönderildi
ama alamadım. Orada yasak olmayan, Sincan Kadın Hapishanesinde
yasak.
Güle güle demek de yasak
Son bir yasakla bu konuya
dair örneklerimi sonlandırayım. Yoksa yazdıkça yazabilirim bu
yasaklamalar, hak gaspları ile ilgili. Ziyarete birlikte çıktığımız
aynı yerde görüş yaptığımız hücre arkadaşınızın ziyaretçisine
" hoş geldin, merhaba, güle güle" demeniz bile
yasak.
Gördüğünüz gibi buralar yasaklar cenneti!!
Ama tüm
bu yasaklamalara, olanaksızlıklara rağmen moralimiz, coşkumuz
yüksek.
Moral bozukluğu, umutsuzluk, pişmanlık yaratmak için
yapılan bu uygulamalar bizi korkutmuyor. Hiçbir şekilde
düşüncelerimizden değerlerimizden taviz vermiyor, hala inandığımız
düşünceler doğrultusunda günlük yaşamımızı sürdürüyoruz. Tecrite
rağmen direniyor üretiyoruz.
20 Ocak'a davet
İçerde de
dışarda da olsak her koşulda düşüncelerimizden, hak ve
özgürlüklerimizden vazgeçemeyiz. Bunlara sahip çıkmak insanlığımıza
sahip çıkmaktır aynı zamanda.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri
kucaklıyor hepinizi 20 Ocak 2012' de Ankara Ağır Ceza
Mahkemesi'nde görülecek duruşmamızda düşünce ve örgütlenme
özgürlüğümü savunmaya davet ediyorum. (NY/BA)
* Naciye Yavuz,
Ankara Sincan Kadınl Kapalı
Cezaevi
kaynak:bianet.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder