16 Mart 2012 Cuma

Bir Kış Gecesi Eğer 10Bir İşçi / Bülent Kale

Bir Kış Gecesi Eğer 10Bir
İşçi / Bülent Kale

İşçiler bir şantiyede naylon
bir çadırda yanarak ölüyorsa bu bir "iş kazası" değildir,
"cinayettir". Ama tek başına bir "cinayet" de
değildir; sistematik olarak işlenen "seri işçi cinayetleri"nin
bir parçasıdır.

src="http://www.bianet.org/resim/olcekle/33748/501/260" width="491"
/>

Türkiye'de bir kış gecesi eğer bir işçi;

Boşta
değilse, çalıştığı bir işi varsa şanslıdır.
/>Müteahhitlerin kapılarında borç ister gibi istediği düşük
yevmiyesini, parça pürçük de olsa, alabiliyorsa şanslıdır.
/>Bir bekar evine kira ödemek yerine çalıştığı şantiyede bir yatak
bulduysa şanslıdır.

Ailesiyle aynı şehirde, aynı evde
kalarak çalışabiliyorsa epey şanslıdır.

Ailesiyle birlikte
yaşayarak çalıştığı şehir, doğup büyüdüğü şehirse çok
şanslıdır.

Hele ki sigortası yapılmış ve (elbette asgari
ücret üzerinden) düzenli ödeniyorsa; çok çok şanslıdır.
/>Bunların tersi normaldir. Türkiye'de çok az şanslı işçi vardır.
Türkiye'deki işçiler hep şanssız işçilerdir.

Bir kış
gecesi eğer 10bir işçi şantiyedeki çadırda yanarak ölüyorsa;
büyütülecek bir şey yoktur, işçiler şanssızdır, yazıktır onlara,
maaleseftir yakınlarına, vah ki vahtır böyle kadere. Allah yazmıştır
ama bozmamıştır...

Türkiye'de bir kış gecesi eğer 10bir
işçi şantiyedeki çadırlarda yanarak ölürse; sorumlular birden
buharlaşırlar. Bu ülkede bir halt karıştırıldığında ilk tavsiye
edilen ve ilk yapılan budur: "Sen (siz) bir süre ortalıkta
görünme(yin)."

220 Milyon Euroluk projenin sahibi ECE ya da
Ece Türkiye lâl olur; şirketten küçücük bir açıklama dahi
yapılmaz.

Marmara Park'a Facebook sayfası açıp inşaatın
afili fotoğraflarını paylaşan, işçilerin mum gibi yakıldığı bir
ülkede uzay müzesi temalı AVM muhabbeti döndüren Kayı İnşaat
Facebook* sayfasını bir süre askıya alır, ama bir mühendisini adalete
diyet olarak ödedikten sonra yavaştan geri döner.

Kalıp ve
demir işleri yaptığı için adı Kaldem olan yaratıcı taşeron şirket
Kaldem Yapı'nın internet sitesi* bir anda "yapım
aşaması"na girer.

Sorumlular susar; sermayenin koruyucu
meleği devlet yaygara yaparak asgari hasarla kapatmaya çalışır
hesabı.

Bir kış gecesi eğer 10bir işçi şantiyedeki
çadırlarda yanarak ölürse; "yangın soğuk havanın getirdiği bir
şey, vadeleri yetmiş, Allah rahmet eylesin" diyebilen ilgili belediye
başkanı Necmi Kadıoğlu, şantiye sahası dışına kurulan işçi
çadırlarının belediyeyi ilgilendiren bir durum olmadığını söyler. />
Oysa aynı belediyecilik zihniyeti, sermaye namına, yoksulları
kendi evlerinden atmak için elektriğini, suyunu kesecek kadar cevvaldir. />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik dip dibe
kurulmuş, yerleri çamur, havalandırmasız, normalin iki katı işçiye
tahsis edilmiş naylon çadırları ziyaret edip "Arkadaşlarımız
gerekli denetlemeleri yapıyor" der, bu arada sigortasız
çalıştırılan ölü işçiler sigortalanır.

Bakana göre bu
yasaldır ama etik midir, tartışılır... (İyiymiş de, öldükten de
sonra da sigortalayabildiği bir işçiyi işveren niye sigortalatsın? Etik
olsun diye mi?)

Başbakan Ankara'dan ahkâm keser: "Yetim
kalan çocukların, dul kalan hanımların, ay sonu üç kuruş harçlık
bekleyen yavruların ahını yerde bırakmayız." Bu olayda sorumluluğu
bulunanların, en kısa süre zarfında adalete teslim edileceğini kaydetti,
diye geçiyor başbakanın sözlerini ajanslar.

Eğer samimiyse,
ilk önce kendisinin, AKP iktidarının gidip adalete teslim olması gerekir.
Devlet elindeki işlerin çoğunu taşeron firmalara verdiği yetmiyormuş
gibi, keyfiyette, güvencesizlikte ve küfürde taşeron firmalarla rekabet
edebileceği 4C yasasını işçilere dayatan yine bu hükümettir.
/>Hükümet her zaman yaptığını yapıyor: işçilerin haklarını kendi
iyiliği olarak sunuyor; müteşebbislerin kar hırsına kurban verilerek
yakılan işçilerin hakları olan tazminatları ve bağlamakla yükümlü
olduğu maaşları onlara bir "lütuf"muş gibi pazarlıyor. />
Yerine getirmediği sorumluluklarını, suçlarını örtbas edip,
çözümü meclisten geçirmek istediği yasa tasarılarına bağlıyor.
Kusurlarını "atacağını ilan ettiği adımlarla" itiraf ediyor:
400 iş müfettişi daha atanacak. 70 küsur milyonluk ülkede toplam iş
müfettişi sayısı 224. Türkiye'de bütün müfettişler vergi
müfettişi...

Velhasıl, hiçbir şirket, yatırım bu işten
zarar görmedi, bir bedel ödemedi, aynen işlerine devam ediyorlar. Kayı
inşaatın güvenlik mühendisi ve Kaldem Yapı'dan sahibiyle beraber 5
kişi tutuklandılar. Muhtemelen ilk celsede tutuksuz yargılanmak üzere
serbest bırakılacaklar. Yani; insan hiçbir şeydir para her şeydir. Ya
da; işçiler ölür, kervan yürür.

İstatistikler son 10 yılda
10 binden fazla işçinin "iş kazasında" öldüğünü
söylüyor: İnşaatlarda, fabrikalarda, madenlerde, tekstil
atölyelerinde,  imalathanelerde her gün dört işçi
öldürülüyor,  altı işçi iş göremeyecek derecede
yaralanıyor.

Sonuç olarak; bir kış gecesi eğer 10bir işçi
bir şantiyede naylon bir çadırda yanarak ölüyorsa bu bir "iş
kazası" değildir, hele mukadderatçı Çalışma Bakanının dediği
gibi bir "kader" hiç değildir.

Evet,
"cinayettir" ama tek başına bir "cinayet" de değildir;
sistematik olarak işlenen "seri işçi cinayetleri"nin bir
parçasıdır. Afşin'in, Kazan'ın, ölen tersane işçilerinin,
slikozisli kot kumlama işçilerinin ardılı, bundan sonra yaşanacak
olanların öncülüdür.

Faili de, sanki Türkiye'nin dört
bir yanı işçilerin böyle berbat koşullarda yaşadığı şantiyelerle
dolu değilmiş gibi yapan, sorumluları bulup cezalandırmak yerine
işçilerin hayatlarını sermayeye peşkeş çeken, parayı savunup insanı
bedel veren, "cinayet"leri "kader"e tercüme ederek yeni
"işçi cinayetleri"nin önünü açan bu
zihniyettir.

Kaynak: bianet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder