<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6977>6.Geleneksel +İVME Pikniği
Yapıldı</a></h1><p class="rtecenter"><img alt=""
src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_1.jpg" style="width:
500px; height: 286px; border-width: 5px; border-style: solid;" /></p>
<p>Piknik yapacağımız 26 Hazirana sayılı günler kala, meteoroloji
istasyonu İstanbul’da sağanak yağmur yağacağını ve
sıcaklığın 11 derece düşeceğinin hava tahmin raporunu veriyordu.
Bu hava raporuna karşın aramızda yaptığımız durum değerlendirmesinde
tüm arkadaşlar olarak “Her şeye rağmen pikniğimizi
yapıyoruz” kararını aldık.</p>
<p><br />
<img alt="" src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_2.jpg"
style="width: 300px; height: 225px; border-width: 3px; border-style: solid;"
/></p>
<p>26 Haziran sabah erken saatlerinden itibaren Erguvan Tepesi’ne
taşıdığımız masalarla, sandalyelerle, pankartımızla piknik
alanımızı düzenlemeye koyulduk. Bu düzenlemeyi yaparken bir
yandan da sabah kahvaltısı için yiyecek içeceklerimizi
hazırladık.</p>
<div>
Sabah kahvaltısının ardından pikniğimiz voleybol oyunu ile devam etti.
Bir ara çiseleyen yağmura aldırış etmesek de, bir yandan da
gözümüz üzerimizden gelip geçen kara bulutlara
takılıyordu. Yine de, İVME müzik grubu ile en güzel
türküleri hep bir ağızdan söylemeye devam ettik ve halaylar
kurduk.</div>
<div>
<div class="rteright">
</div>
<br />
Beraberce hazırladığımız öğle yemeği sonrasında, +İvme
adına Özkan Eroğlu'nun yaptığı konuşmada; +İvme’nin
kuruluşundan bugüne nasıl geldiğini kısaca anımsatarak,
mütevazi ama kararlı adımlarla mücadelesini
sürdüdüğünü vurguladı. Bu çalışmalardan
biri olan "Düşük Ücrete ve Güvencesiz
Çalışmaya Hayır" kampanyası kapsamında 10. sayımız olan
Emekçi Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları sayısını
geçtiğimiz yıl içerisinde çıkardığımızı
aktardı. Ardından, mühendis mimar ve şehir plancılarının
sorunlarının, ülkemiz ve halkımızın sorunlarından ayrı olarak
düşünülemeyeceğini ifade etti. Bu anlayışla; 28-29 Mayıs
2011 tarihinde Yıkımlara karşı Mücadele Kurultayı'nı
düzenlediğimizi ve yine bu kapsamda Barınma Hakkı sayısını
çıkardığımızı belirtti. Konuşmanın ardından
son çıkan sayımız Barınma Hakkı sayısı
katılımcılara dağıtıldı. </div>
<div class="rteright">
</div>
<div class="rteright">
<img alt="" src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_3.jpg"
style="width: 300px; height: 225px; border-width: 3px; border-style: solid;"
/></div>
<div class="rteright">
</div>
<div>
İvme adına yapılan bu konuşmadan ve dergi dağıtımından sonra
halaylarla, horonlarla, çiftetellilerle saat 18.00’e kadar devam
eden pikniğimize, yağmur beklenmesine rağmen 60 kişi katıldı.
Piknikte tüm yiyecek - içeceklerin hep beraber hazırlanması ve
dağıtılması, bizler için dayanışmamızı pekiştiren olumlu
katkılardı. Vedalaşma vakti geldiğinde ise, hepimizin
gözlerinde her İvme etkinliğinin sonunda olduğu gibi güzel
zaman geçirmenin mutluluğu vardı .</div>
30 Haziran 2011 Perşembe
6.Geleneksel +İVME Pikniği Yapıldı
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6976>6.Geleneksel +İVME Pikniği
Yapıldı</a></h1>
Yapıldı</a></h1>
6.Geleneksel +İVME Pikniği Yapıldı
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6975>6.Geleneksel +İVME Pikniği
Yapıldı</a></h1><p class="rtecenter"><img alt=""
src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_1.jpg" style="width:
500px; height: 286px; border-width: 5px; border-style: solid;" /></p>
<p>Piknik yapacağımız 26 Hazirana sayılı günler kala, meteoroloji
istasyonu İstanbul’da sağanak yağmur yağacağını ve
sıcaklığın 11 derece düşeceğinin hava tahmin raporunu veriyordu.
Bu hava raporuna karşın aramızda yaptığımız durum değerlendirmesinde
tüm arkadaşlar olarak “Her şeye rağmen pikniğimizi
yapıyoruz” kararını aldık.</p>
<p><br />
<img alt="" src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_2.jpg"
style="width: 300px; height: 225px; border-width: 3px; border-style: solid;"
/></p>
<p>26 Haziran sabah erken saatlerinden itibaren Erguvan Tepesi’ne
taşıdığımız masalarla, sandalyelerle, pankartımızla piknik
alanımızı düzenlemeye koyulduk. Bu düzenlemeyi yaparken bir
yandan da sabah kahvaltısı için yiyecek içeceklerimizi
hazırladık.</p>
<div>
Sabah kahvaltısının ardından pikniğimiz voleybol oyunu ile devam etti.
Bir ara çiseleyen yağmura aldırış etmesek de, bir yandan da
gözümüz üzerimizden gelip geçen kara bulutlara
takılıyordu. Yine de, İVME müzik grubu ile en güzel
türküleri hep bir ağızdan söylemeye devam ettik ve halaylar
kurduk.</div>
<div>
<div class="rteright">
</div>
<br />
Beraberce hazırladığımız öğle yemeği sonrasında, +İvme
adına Özkan Eroğlu'nun yaptığı konuşmada; +İvme’nin
kuruluşundan bugüne nasıl geldiğini kısaca anımsatarak,
mütevazi ama kararlı adımlarla mücadelesini
sürdüdüğünü vurguladı. Bu çalışmalardan
biri olan "Düşük Ücrete ve Güvencesiz
Çalışmaya Hayır" kampanyası kapsamında 10. sayımız olan
Emekçi Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları sayısını
geçtiğimiz yıl içerisinde çıkardığımızı
aktardı. Ardından, mühendis mimar ve şehir plancılarının
sorunlarının, ülkemiz ve halkımızın sorunlarından ayrı olarak
düşünülemeyeceğini ifade etti. Bu anlayışla; 28-29 Mayıs
2011 tarihinde Yıkımlara karşı Mücadele Kurultayı'nı
düzenlediğimizi ve yine bu kapsamda Barınma Hakkı sayısını
çıkardığımızı belirtti. Konuşmanın ardından
son çıkan sayımız Barınma Hakkı sayısı
katılımcılara dağıtıldı. </div>
<div class="rteright">
</div>
<div class="rteright">
<img alt="" src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_3.jpg"
style="width: 300px; height: 225px; border-width: 3px; border-style: solid;"
/></div>
<div class="rteright">
</div>
<div>
İvme adına yapılan bu konuşmadan ve dergi dağıtımından sonra
halaylarla, horonlarla, çiftetellilerle saat 18.00’e kadar devam
eden pikniğimize, yağmur beklenmesine rağmen 60 kişi katıldı.
Piknikte tüm yiyecek - içeceklerin hep beraber hazırlanması ve
dağıtılması, bizler için dayanışmamızı pekiştiren olumlu
katkılardı. Vedalaşma vakti geldiğinde ise, hepimizin
gözlerinde her İvme etkinliğinin sonunda olduğu gibi güzel
zaman geçirmenin mutluluğu vardı .</div>
Yapıldı</a></h1><p class="rtecenter"><img alt=""
src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_1.jpg" style="width:
500px; height: 286px; border-width: 5px; border-style: solid;" /></p>
<p>Piknik yapacağımız 26 Hazirana sayılı günler kala, meteoroloji
istasyonu İstanbul’da sağanak yağmur yağacağını ve
sıcaklığın 11 derece düşeceğinin hava tahmin raporunu veriyordu.
Bu hava raporuna karşın aramızda yaptığımız durum değerlendirmesinde
tüm arkadaşlar olarak “Her şeye rağmen pikniğimizi
yapıyoruz” kararını aldık.</p>
<p><br />
<img alt="" src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_2.jpg"
style="width: 300px; height: 225px; border-width: 3px; border-style: solid;"
/></p>
<p>26 Haziran sabah erken saatlerinden itibaren Erguvan Tepesi’ne
taşıdığımız masalarla, sandalyelerle, pankartımızla piknik
alanımızı düzenlemeye koyulduk. Bu düzenlemeyi yaparken bir
yandan da sabah kahvaltısı için yiyecek içeceklerimizi
hazırladık.</p>
<div>
Sabah kahvaltısının ardından pikniğimiz voleybol oyunu ile devam etti.
Bir ara çiseleyen yağmura aldırış etmesek de, bir yandan da
gözümüz üzerimizden gelip geçen kara bulutlara
takılıyordu. Yine de, İVME müzik grubu ile en güzel
türküleri hep bir ağızdan söylemeye devam ettik ve halaylar
kurduk.</div>
<div>
<div class="rteright">
</div>
<br />
Beraberce hazırladığımız öğle yemeği sonrasında, +İvme
adına Özkan Eroğlu'nun yaptığı konuşmada; +İvme’nin
kuruluşundan bugüne nasıl geldiğini kısaca anımsatarak,
mütevazi ama kararlı adımlarla mücadelesini
sürdüdüğünü vurguladı. Bu çalışmalardan
biri olan "Düşük Ücrete ve Güvencesiz
Çalışmaya Hayır" kampanyası kapsamında 10. sayımız olan
Emekçi Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları sayısını
geçtiğimiz yıl içerisinde çıkardığımızı
aktardı. Ardından, mühendis mimar ve şehir plancılarının
sorunlarının, ülkemiz ve halkımızın sorunlarından ayrı olarak
düşünülemeyeceğini ifade etti. Bu anlayışla; 28-29 Mayıs
2011 tarihinde Yıkımlara karşı Mücadele Kurultayı'nı
düzenlediğimizi ve yine bu kapsamda Barınma Hakkı sayısını
çıkardığımızı belirtti. Konuşmanın ardından
son çıkan sayımız Barınma Hakkı sayısı
katılımcılara dağıtıldı. </div>
<div class="rteright">
</div>
<div class="rteright">
<img alt="" src="http://www.ivmedergisi.com/files/resim/2011piknik_3.jpg"
style="width: 300px; height: 225px; border-width: 3px; border-style: solid;"
/></div>
<div class="rteright">
</div>
<div>
İvme adına yapılan bu konuşmadan ve dergi dağıtımından sonra
halaylarla, horonlarla, çiftetellilerle saat 18.00’e kadar devam
eden pikniğimize, yağmur beklenmesine rağmen 60 kişi katıldı.
Piknikte tüm yiyecek - içeceklerin hep beraber hazırlanması ve
dağıtılması, bizler için dayanışmamızı pekiştiren olumlu
katkılardı. Vedalaşma vakti geldiğinde ise, hepimizin
gözlerinde her İvme etkinliğinin sonunda olduğu gibi güzel
zaman geçirmenin mutluluğu vardı .</div>
Şırnak'ta gaz bombasından hastaneye kaldırılan kadın öldü
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6974>Şırnak'ta gaz bombasından
hastaneye kaldırılan kadın öldü</a></h1><p>Seçim gecesi
Şırnak'ta Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun
aldığı sonuçlar kutlanırken polis saldırısı yaşanmıştı.
Saldırıda gaz bombasından fenalaşarak hastaneye kaldırılan Hatice
İdin, yaşam savaşını kaybetti.<br />
<br />
12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde seçim gecesi Emek,
Demokrasi ve Özgürlük Bloku milletvekillerinin seçim
zaferi kutlanırken yaşanan patlamada yaralananları hastaneye
götüren kitleye polisin gaz bombası atması soncu fenalaşan 54
yaşındaki Hatice İdin, Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı.
Durumunun kötüye gitmesi üzerine Batman Özel Dünya
Hastanesi’ne kaldırılan İdin’in 18 günlük yaşam
mücadelesinin ardından beyin ölümü gerçekleşti.
Doktorları, ilk müdahalenin geç yapılmasından
ötürü İdin’in beyin ölümünün
gerçekleştiğini söyledi.<br />
<br />
Böylece polisin gaz kullanımı nedeniyle bir kişi daha yaşamını
yitirmiş oldu. Son olarak Hopa'daki olaylarda Metin Lokumcu polis
şiddeti nedeniyle hayatını kaybetmişti.<br />
<br />
<strong>Hastaneye de saldırdılar</strong><br />
Hatice İdin’in kızı Akide İdin, annesinin hipertansiyon hastası
olduğunu ve olaylarda yaralandıktan sonra hastaneye kaldırıldığını
belirtti. Polisin o sırada hastaneye saldırmaya başladığını, hastaneye
onlarca gaz bombası attığını ve bu yüzden doktorların annesine ilk
müdahaleyi yapamadığını söyledi. Olayı “polis
terörü” olarak değerlendiren Akide İdin, “Olaylar
esnasında hastane polis ablukasına alındı. Annem, Silopi Devlet
Hastanesi’nden adeta kaçırılarak Cizre Devlet
Hastanesi’ne getirildi. İlk müdahale ancak Cizre’de
yapılabildi. 2 saat geç yapılan müdahalenin ardından
Batman’a sevk edildi. Olay polis teröründen başka bir şey
değil” dedi.<br />
<br />
<strong>TTB Bakanlıkları uyarmıştı</strong><br />
Metin Lokumcu'nun Hopa'da ölümünden sonra Türk
Tabipleri Birliği (TTB) bir açıklama yayınlayarak, gaz bombası
kullanılmasının ölümcül sonuçları olabileceğini
belirtmiş ve Bakanlıkları uyarmıştı.<br />
<br />
Açıklamada, gösterilerde kullanılan gazların
ölümcül sonuçları ortaya çıkan kimyasal
silahlar olduğunu belirtilerek, “Bu silah; yalnızca hedef alınan
değil aynı zamanda hava ile dağılımı nedeniyle çevresindeki
tüm toplumu etkileyecek şekilde yayılmaktadır. Ani etkileri
arasında: göz yaşarması, hapşırık, öksürük, zorlu
soluma, gözlerde ağrı, geçici körlük, göz
kapaklarında, boğazda ve midede tahriş, bulantı, kusma, ishal ve deride
tahriş, tansiyon yüksekliği gibi çok değişik semptomlar
gözlenir. Bununla birlikte astım ataklarına neden olduğu, yüksek
miktarlarda ise solunum fonksiyonunda bozukluk meydana getirdiği
bilinmektedir. Yüksek miktarlarda maruz kalmanın kalp yetmezliği,
karaciğer hasan ve ölüme neden olduğu bilimsel verilerle
kanıtlanmıştır” denilmişti.<br />
<br />
<strong>AKP'nin umrunda değil!</strong><br />
Fakat gaz bombasının tüm ölümcül etkilerine rağmen
AKP, toplumsal tepkiyi bastırmak için giderek daha fazla şiddete ve
gaza başvuruyor. Bu sene için alınan gaz stoğu, henüz Mayıs
ayında bitmişti. Başbakanlık örtülü ödeneğinden
aktarılan 2.3 milyon lirayla, Emniyet Genel Müdürlüğü
170 bin gaz bombası satın almıştı.</p>
<p> </p>
<p><strong>Kaynak: Sol</strong></p>
hastaneye kaldırılan kadın öldü</a></h1><p>Seçim gecesi
Şırnak'ta Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun
aldığı sonuçlar kutlanırken polis saldırısı yaşanmıştı.
Saldırıda gaz bombasından fenalaşarak hastaneye kaldırılan Hatice
İdin, yaşam savaşını kaybetti.<br />
<br />
12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde seçim gecesi Emek,
Demokrasi ve Özgürlük Bloku milletvekillerinin seçim
zaferi kutlanırken yaşanan patlamada yaralananları hastaneye
götüren kitleye polisin gaz bombası atması soncu fenalaşan 54
yaşındaki Hatice İdin, Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı.
Durumunun kötüye gitmesi üzerine Batman Özel Dünya
Hastanesi’ne kaldırılan İdin’in 18 günlük yaşam
mücadelesinin ardından beyin ölümü gerçekleşti.
Doktorları, ilk müdahalenin geç yapılmasından
ötürü İdin’in beyin ölümünün
gerçekleştiğini söyledi.<br />
<br />
Böylece polisin gaz kullanımı nedeniyle bir kişi daha yaşamını
yitirmiş oldu. Son olarak Hopa'daki olaylarda Metin Lokumcu polis
şiddeti nedeniyle hayatını kaybetmişti.<br />
<br />
<strong>Hastaneye de saldırdılar</strong><br />
Hatice İdin’in kızı Akide İdin, annesinin hipertansiyon hastası
olduğunu ve olaylarda yaralandıktan sonra hastaneye kaldırıldığını
belirtti. Polisin o sırada hastaneye saldırmaya başladığını, hastaneye
onlarca gaz bombası attığını ve bu yüzden doktorların annesine ilk
müdahaleyi yapamadığını söyledi. Olayı “polis
terörü” olarak değerlendiren Akide İdin, “Olaylar
esnasında hastane polis ablukasına alındı. Annem, Silopi Devlet
Hastanesi’nden adeta kaçırılarak Cizre Devlet
Hastanesi’ne getirildi. İlk müdahale ancak Cizre’de
yapılabildi. 2 saat geç yapılan müdahalenin ardından
Batman’a sevk edildi. Olay polis teröründen başka bir şey
değil” dedi.<br />
<br />
<strong>TTB Bakanlıkları uyarmıştı</strong><br />
Metin Lokumcu'nun Hopa'da ölümünden sonra Türk
Tabipleri Birliği (TTB) bir açıklama yayınlayarak, gaz bombası
kullanılmasının ölümcül sonuçları olabileceğini
belirtmiş ve Bakanlıkları uyarmıştı.<br />
<br />
Açıklamada, gösterilerde kullanılan gazların
ölümcül sonuçları ortaya çıkan kimyasal
silahlar olduğunu belirtilerek, “Bu silah; yalnızca hedef alınan
değil aynı zamanda hava ile dağılımı nedeniyle çevresindeki
tüm toplumu etkileyecek şekilde yayılmaktadır. Ani etkileri
arasında: göz yaşarması, hapşırık, öksürük, zorlu
soluma, gözlerde ağrı, geçici körlük, göz
kapaklarında, boğazda ve midede tahriş, bulantı, kusma, ishal ve deride
tahriş, tansiyon yüksekliği gibi çok değişik semptomlar
gözlenir. Bununla birlikte astım ataklarına neden olduğu, yüksek
miktarlarda ise solunum fonksiyonunda bozukluk meydana getirdiği
bilinmektedir. Yüksek miktarlarda maruz kalmanın kalp yetmezliği,
karaciğer hasan ve ölüme neden olduğu bilimsel verilerle
kanıtlanmıştır” denilmişti.<br />
<br />
<strong>AKP'nin umrunda değil!</strong><br />
Fakat gaz bombasının tüm ölümcül etkilerine rağmen
AKP, toplumsal tepkiyi bastırmak için giderek daha fazla şiddete ve
gaza başvuruyor. Bu sene için alınan gaz stoğu, henüz Mayıs
ayında bitmişti. Başbakanlık örtülü ödeneğinden
aktarılan 2.3 milyon lirayla, Emniyet Genel Müdürlüğü
170 bin gaz bombası satın almıştı.</p>
<p> </p>
<p><strong>Kaynak: Sol</strong></p>
Romanlara kalan; ırkçılık, yıkım, açlık
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6973>Romanlara kalan;
ırkçılık, yıkım, açlık</a></h1><p>"Biraz esmer insanlarız
kardeş, onun için bizi toplum dışına atmak istiyorlar... Buraları
ilaçlayacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar için, o
yüzden ilaçlayacaklarmış... Şu yüksek evler var ya;
onların görüntüsünü bozuyormuşuz..." Bu
cümleler Ataşehir'de yaşam alanları yıkılan Romanlara ait.
Çalıştay bitti, seçimler bitti, yıkım başladı.
Barakaları başlarına yıkılan Romanların açlıkları,
ırkçılıkla katmerlendi.<br />
-<br />
<strong>ÇAĞDAŞ KÜÇÜKBATTAL</strong><br />
<br />
Gökkubbeye uzanan binaların arasında kaybolmuş barakalar.
Emekleyerek yerlerden yiyecek kırıntıları toplayan bebekler.
Yıkıntıların arasında oksijen tüpüne bağlı bir amca,
yaşananların kendisinde nasıl bir his yarattığını anlayamayacağımız
engelli bir çocuk ve olanları çaresizce izleyen esmer
ebeveynler. Ataşehir'in Küçükbakkalköy semtinde
görebileceğiniz bu tablo, beyazların estetik kaygıları için
esmerlerin yaşadıkları kahıra ait.<br />
<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ataşehir Belediyesi'nin
sorumluluğu birbirine atarak yıktığı alan, yaklaşık 10-15 yıl
önce Adana'dan göçen Romanların yaşamlarını
sürdürdükleri, barakalarını kurdukları bir bölge.
Darbukanın, klarnetin, akordeonun, Roman havasının ustası özgür
ruhlar, kültürlerini, yaşam tarzlarını kaybetmiş, hayatta kalma
mücadelesi veriyorlar. Hem de yıllarca eğlendirdikleri tarafından
linç edilme korkusuyla.<br />
<br />
<strong>'BİZİ TOPLUM DIŞINA ATMAK İSTİYORLAR'</strong><br />
<br />
On yıldır bu mahallede yaşayan Hakan Coşkun, "Biraz esmer
insanlarız kardeş, onun için bizi toplum dışına atmak istiyorlar.
Biz onlara zarar verirmişiz. İnsanın tenine, vücuduna bakıp da
değerlendirme yapılır mı?" diyerek başlıyor sözlerine ve
kelimeler boğazına düğümlenerek devam ediyor: "Memleketten
geldik böyle kaldık, şimdi burayı da yıktılar.
Çöplerden kağıt toplayarak yaşamaya çalışıyoruz.
İstanbul'un dışına atacaklardı bizi, onun da aslı
çıkmadı."<br />
<br />
Belediye yetkililerinin kendilerine "Siz gidin, dağ başında
yaşarsınız ancak. Buranın görüntüsünü
bozuyorsunuz" dediğini belirten Hakan Coşkun, İstanbul'u terk
etmelerinin dayatıldığını ve İstanbul'dan gitmeleri durumunda,
yetkililerin kendilerine araç tahsis etme vaadinde bulunduğunu
aktarıyor.<br />
<br />
"Biz gittikten sonra orada ne yapacağız?" diye soran Hakan
Coşkun, şöyle devam ediyor: "Sen buraya yakışmıyorsun
diyorlar. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Oy kullanamadık,
bize oy kullandırmayı bile layık görmüyorlar. Muhtara gidiyoruz,
o bile diyor ki; 'senin kaydın yok.' 15 yıldır burada yaşıyoruz.
Bizim kayıtlarımız önceden vardı, silmişler
kayıtlarımızı."<br />
<br />
<strong>'ÇALIŞTAY YAPIP OY İSTEMEYİ BİLİYOR'</strong><br
/>
<br />
Engelli torunuyla yıkıntıların arasında yaşama tutunmaya
çalışan Behiye Çalgıcı, "Adam mı öldürelim,
hırsızlık mı yapalım, iyi kötü işimiz var. Kimseden birşey
istediğimiz de yok ama bizim evlerimizi niye yıkıyorsun? Bırak biz
işimizi yapalım, başımızı sokacak bir yerimiz olsun" diyor. Tek
dertlerinin barınmak ve ekmek paralarını çıkaracakları bir iş
olduğunu anlatan Behiye Çalgıcı öfkeli bir şekilde,
"Tayyip Erdoğan bize hiç bakmıyor ama seçim zamanı
çalıştay yapıp oy istemeyi biliyor. Çocuklarımızı okutmak
istiyoruz ama nasıl yapalım? Elimde olsa Tayyip Erdoğan'ın kellesine
tokat atardım" diyor.<br />
<br />
<strong>'HEM ÖLDÜRÜYORSUNUZ, HEM
SÜRÜNDÜRÜYORSUNUZ'</strong><br />
<br />
Erkan Çalgıcı ise, hem devlet hem toplum olarak Romanlara hangi
gözle bakıldığını anlatıyor: "Şuradakilerin
yüzünden oluyor biraz da (hemen yanıbaşlarındaki büyük
apartmanları gösteriyor). 'Siz buranın
görüntüsünü bozuyorsunuz' diyorlar bize.
Buraları ilaçlayacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar için o
yüzden ilaçlayacaklarmış. Şu yüksek evler var ya;
onların görüntüsünü bozuyormuşuz."<br />
<br />
Devlet yetkililerinin, politikacıların başka yerlerde savaşlar olurken
televizyonlara çıkıp 'Bunlar insanları
öldürüyorlar, zulüm yapıyorlar' gibi sözler
ettiklerini hatırlatarak, "Yahu siz hem öldürüyorsunuz,
hem süründürüyorsunuz. Sizin ettiğiniz zulüm
onların kat kat fazlası" diyen Erkan Çalgıcı, "Ne
yapmayı düşünüyorsunuz bundan sonra?" sorusuna şu
cevabı veriyor: "Birşey de yapamıyoruz. Bunlarla mücadele etmek
için güçlü kuvvetli olmak gerekiyor. Biz burada
azcık sesimizi çıkartsak 500 kişi mahalleden sopalarla gelir
üstümüze. Onlar bizi öldüresiye dövecek, ertesi
gün gazetelerde bir garibanı dövdüler diye
çıkmayacak. Yine biz suçlu konumuna düşeceğiz."<br
/>
<br />
<strong>YIKINTILARIN ARASINDA OKSİJEN TÜPÜNE BAĞLI BİR
AMCA</strong><br />
<br />
Yıkılan barakaların arasında, savaş
görüntüsünü andıran derme çatma bir yatak ve
oksijen tüpüne bağlı bir amca. Konuşmakta
güçlük çekiyor. Anlam veremiyor, 'Nasıl
olur?' diye soruyor kendi kendine, "Nasıl şu ufacık barakaları
bize çok görürler" diyor ve halini gören
hiçbir yetkilinin umursamadığını ifade ediyor.<br />
<br />
Yakın zamanda kalp ameliyatı olan Binnaz Coşkun ise, ilaçlarını
alamadığını belirtiyor: "O ilaçları mutlaka kullanmam lazım
yoksa ölürüm ama yok, yine de vermiyorlar." Onun hemen
yanında bel fıtığı olan ve ayakta durmakta güçlük
çeken Yazgülü Coşkun, "Ekmek yok, yatacak yer yok.
Hastaneye gidiyoruz kaydımız yok diye kovuyorlar, ben bel fıtığıyım
ayakta duramıyorum" diyor.<br />
<br />
<strong>'TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÖYLE BİR
YER'</strong><br />
<br />
"Buraya geldiler yıkım ekipleri, barakanın içinde kedi
vardı, 'Abi durun bari şu kediyi çıkartayım' dinlemediler.
Kedinin üzerine yıktılar duvarı. O yıkıntıların altından kediyi
çıkardım delik deşik olmuş hayvan" sözleriyle yıkım
gününden bir detay anlatan Celal Çalgıcı, şunları
söylüyor: "Türkiye Cumhuriyeti böyle bir yer,
böyle bir ülkede yaşıyoruz. Biz burada çocuklara kahvaltı
yaptırıyorduk. 'Bitsin bari sonra yıkın' dedik, adamlar
dinlemiyor. Çocuklarımız zaten aç. O halde bide gittiler
kendilerine döner aldılar çocukların karşısında yediler.
Çocuklara bir parça yiyecek vermediler."</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
ırkçılık, yıkım, açlık</a></h1><p>"Biraz esmer insanlarız
kardeş, onun için bizi toplum dışına atmak istiyorlar... Buraları
ilaçlayacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar için, o
yüzden ilaçlayacaklarmış... Şu yüksek evler var ya;
onların görüntüsünü bozuyormuşuz..." Bu
cümleler Ataşehir'de yaşam alanları yıkılan Romanlara ait.
Çalıştay bitti, seçimler bitti, yıkım başladı.
Barakaları başlarına yıkılan Romanların açlıkları,
ırkçılıkla katmerlendi.<br />
-<br />
<strong>ÇAĞDAŞ KÜÇÜKBATTAL</strong><br />
<br />
Gökkubbeye uzanan binaların arasında kaybolmuş barakalar.
Emekleyerek yerlerden yiyecek kırıntıları toplayan bebekler.
Yıkıntıların arasında oksijen tüpüne bağlı bir amca,
yaşananların kendisinde nasıl bir his yarattığını anlayamayacağımız
engelli bir çocuk ve olanları çaresizce izleyen esmer
ebeveynler. Ataşehir'in Küçükbakkalköy semtinde
görebileceğiniz bu tablo, beyazların estetik kaygıları için
esmerlerin yaşadıkları kahıra ait.<br />
<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ataşehir Belediyesi'nin
sorumluluğu birbirine atarak yıktığı alan, yaklaşık 10-15 yıl
önce Adana'dan göçen Romanların yaşamlarını
sürdürdükleri, barakalarını kurdukları bir bölge.
Darbukanın, klarnetin, akordeonun, Roman havasının ustası özgür
ruhlar, kültürlerini, yaşam tarzlarını kaybetmiş, hayatta kalma
mücadelesi veriyorlar. Hem de yıllarca eğlendirdikleri tarafından
linç edilme korkusuyla.<br />
<br />
<strong>'BİZİ TOPLUM DIŞINA ATMAK İSTİYORLAR'</strong><br />
<br />
On yıldır bu mahallede yaşayan Hakan Coşkun, "Biraz esmer
insanlarız kardeş, onun için bizi toplum dışına atmak istiyorlar.
Biz onlara zarar verirmişiz. İnsanın tenine, vücuduna bakıp da
değerlendirme yapılır mı?" diyerek başlıyor sözlerine ve
kelimeler boğazına düğümlenerek devam ediyor: "Memleketten
geldik böyle kaldık, şimdi burayı da yıktılar.
Çöplerden kağıt toplayarak yaşamaya çalışıyoruz.
İstanbul'un dışına atacaklardı bizi, onun da aslı
çıkmadı."<br />
<br />
Belediye yetkililerinin kendilerine "Siz gidin, dağ başında
yaşarsınız ancak. Buranın görüntüsünü
bozuyorsunuz" dediğini belirten Hakan Coşkun, İstanbul'u terk
etmelerinin dayatıldığını ve İstanbul'dan gitmeleri durumunda,
yetkililerin kendilerine araç tahsis etme vaadinde bulunduğunu
aktarıyor.<br />
<br />
"Biz gittikten sonra orada ne yapacağız?" diye soran Hakan
Coşkun, şöyle devam ediyor: "Sen buraya yakışmıyorsun
diyorlar. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Oy kullanamadık,
bize oy kullandırmayı bile layık görmüyorlar. Muhtara gidiyoruz,
o bile diyor ki; 'senin kaydın yok.' 15 yıldır burada yaşıyoruz.
Bizim kayıtlarımız önceden vardı, silmişler
kayıtlarımızı."<br />
<br />
<strong>'ÇALIŞTAY YAPIP OY İSTEMEYİ BİLİYOR'</strong><br
/>
<br />
Engelli torunuyla yıkıntıların arasında yaşama tutunmaya
çalışan Behiye Çalgıcı, "Adam mı öldürelim,
hırsızlık mı yapalım, iyi kötü işimiz var. Kimseden birşey
istediğimiz de yok ama bizim evlerimizi niye yıkıyorsun? Bırak biz
işimizi yapalım, başımızı sokacak bir yerimiz olsun" diyor. Tek
dertlerinin barınmak ve ekmek paralarını çıkaracakları bir iş
olduğunu anlatan Behiye Çalgıcı öfkeli bir şekilde,
"Tayyip Erdoğan bize hiç bakmıyor ama seçim zamanı
çalıştay yapıp oy istemeyi biliyor. Çocuklarımızı okutmak
istiyoruz ama nasıl yapalım? Elimde olsa Tayyip Erdoğan'ın kellesine
tokat atardım" diyor.<br />
<br />
<strong>'HEM ÖLDÜRÜYORSUNUZ, HEM
SÜRÜNDÜRÜYORSUNUZ'</strong><br />
<br />
Erkan Çalgıcı ise, hem devlet hem toplum olarak Romanlara hangi
gözle bakıldığını anlatıyor: "Şuradakilerin
yüzünden oluyor biraz da (hemen yanıbaşlarındaki büyük
apartmanları gösteriyor). 'Siz buranın
görüntüsünü bozuyorsunuz' diyorlar bize.
Buraları ilaçlayacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar için o
yüzden ilaçlayacaklarmış. Şu yüksek evler var ya;
onların görüntüsünü bozuyormuşuz."<br />
<br />
Devlet yetkililerinin, politikacıların başka yerlerde savaşlar olurken
televizyonlara çıkıp 'Bunlar insanları
öldürüyorlar, zulüm yapıyorlar' gibi sözler
ettiklerini hatırlatarak, "Yahu siz hem öldürüyorsunuz,
hem süründürüyorsunuz. Sizin ettiğiniz zulüm
onların kat kat fazlası" diyen Erkan Çalgıcı, "Ne
yapmayı düşünüyorsunuz bundan sonra?" sorusuna şu
cevabı veriyor: "Birşey de yapamıyoruz. Bunlarla mücadele etmek
için güçlü kuvvetli olmak gerekiyor. Biz burada
azcık sesimizi çıkartsak 500 kişi mahalleden sopalarla gelir
üstümüze. Onlar bizi öldüresiye dövecek, ertesi
gün gazetelerde bir garibanı dövdüler diye
çıkmayacak. Yine biz suçlu konumuna düşeceğiz."<br
/>
<br />
<strong>YIKINTILARIN ARASINDA OKSİJEN TÜPÜNE BAĞLI BİR
AMCA</strong><br />
<br />
Yıkılan barakaların arasında, savaş
görüntüsünü andıran derme çatma bir yatak ve
oksijen tüpüne bağlı bir amca. Konuşmakta
güçlük çekiyor. Anlam veremiyor, 'Nasıl
olur?' diye soruyor kendi kendine, "Nasıl şu ufacık barakaları
bize çok görürler" diyor ve halini gören
hiçbir yetkilinin umursamadığını ifade ediyor.<br />
<br />
Yakın zamanda kalp ameliyatı olan Binnaz Coşkun ise, ilaçlarını
alamadığını belirtiyor: "O ilaçları mutlaka kullanmam lazım
yoksa ölürüm ama yok, yine de vermiyorlar." Onun hemen
yanında bel fıtığı olan ve ayakta durmakta güçlük
çeken Yazgülü Coşkun, "Ekmek yok, yatacak yer yok.
Hastaneye gidiyoruz kaydımız yok diye kovuyorlar, ben bel fıtığıyım
ayakta duramıyorum" diyor.<br />
<br />
<strong>'TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÖYLE BİR
YER'</strong><br />
<br />
"Buraya geldiler yıkım ekipleri, barakanın içinde kedi
vardı, 'Abi durun bari şu kediyi çıkartayım' dinlemediler.
Kedinin üzerine yıktılar duvarı. O yıkıntıların altından kediyi
çıkardım delik deşik olmuş hayvan" sözleriyle yıkım
gününden bir detay anlatan Celal Çalgıcı, şunları
söylüyor: "Türkiye Cumhuriyeti böyle bir yer,
böyle bir ülkede yaşıyoruz. Biz burada çocuklara kahvaltı
yaptırıyorduk. 'Bitsin bari sonra yıkın' dedik, adamlar
dinlemiyor. Çocuklarımız zaten aç. O halde bide gittiler
kendilerine döner aldılar çocukların karşısında yediler.
Çocuklara bir parça yiyecek vermediler."</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
Mehmet Özer 2 Temmuz'u anlatıyor
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6972>Mehmet Özer 2 Temmuz'u
anlatıyor</a></h1><p>Fotoğraf sanatçısı, şair Mehmet Özer, 2
Temmuz Sivas katliamından sağ kurtulanlardan. Özer'in, henüz
basımda olan “Sesini Yitiren Şehir Sivas 2 Temmuz 1993”
kitabından kısa bir bölümü yayınlıyoruz. Fotoğraflar da
Mehmet Özer'in objektifinden...<br />
<br />
Ben Sivas’a Ankara’dan gittim. İstanbul, izmir ve
yurtdışından gelenler de vardı. Bizim aracımız Ankara Meşrutiyet
Caddesi’nden sanırım 12.00 gibi hareket etti. Aracımızda PSAKD
Ankara Şubesi semah ekibi, tiyatro ekibinden dostlarım vardı. Yol boyunca
şarkılar söyledik şiirler okuduk, güzel bir yolculuktu hemen
hemen hiç uyumadık.<br />
<br />
Sivas’a, 1 Temmuz sabahı indik. Yorgunduk, uyumamıştık. Sabahın
ilk saatlerinde Atatürk anıtına çelenk bırakarak
etkinliklerimiz başladı. Sonra Kültür Merkezine geldik.
Etkinliğin açılış konuşmaları dinletiler burada yapıldı.
Yorgunluktan uyumuşum. Otele gelerek bizim için ayrılan odalara
yerleştik. Metin Altıok ile beni aynı odaya vermişler. Ben başka bir
odaya geçerek odamı Metin abiye bıraktım. Sonra Buruciye
Medresesi’ne geldik. Burada stantlar vardı ve birinci günün
etkinliklerinin bir bölümü burada yapılacaktı. O gün
Sivas'ta garip bir sessizlik vardı rahatsız olacağımız kadar garip
bir sessizlik.<br />
<br />
Bizi rahatsız eden sessizlik konusunda bir ara Ali Balkız ile konuştuk.
Çünkü yerel gazetelerin attığı, “Pir Sultan
Kimdir”, “Müslüman Mahallesinde Salyongoz
Satılıyorlar”, “Sivas’da Ne yapılmak isteniyor?”
gibi başlıklar bizi rahatsız etmişti. Ayrıca günler öncesi
Sivas Belediyesi'nin yaptığı, duvarlarda yırtılmış halde sallanan
bir afiş vardı. Hicret koşusu. Bunu sonra anlayacaktık. Günler
öncesi bir yarışma düzenlenmiş ve çevre illerden ilk
saldırıyı gerçekleştirecek faşistler koşu maskesi altında Sivas
öğrenci yurtlarında konuk edilecek ve 2 temmuz günü ilk
saldırıyı bu grup yapacaktı. Bir de “Müslümanlara”
başlıklı dağıtılan bir bildiri vardı ve müslümanları cihata
çağırıyordu. “Aman dikkatli olalım dedik”, kendi
kendimize. Çünkü ertesi gün öğleden sonra
Banaz’a gidecektik. 1 Temmuz’un akşamı ben ve arkadaşım
Buruciye Medresesinde gösteri ve dinleti yapmıştık. Asaf Koçak
da karikatürlerini gösterdi. Asaf’a, dönünce
yeniden karikatürlerinin reprödüksiyonu yapacağı
sözü verdim. Hasret’in kaset kapağı için
fotoğrafını çekecektim. Sözüm yarım kaldı.<br />
<br />
Birinci gün bir kaç yerde etkinlik vardı Kültür
Merkezi, spor salonu ve Buruiciye Medresesinde. Sonra tüm
katılımcılar akşam otelde yemekte buluştuk. Ben, Behçet ağabeyin
tam karşısında oturuyordum. Bana “iyi işler yapmışsınız
metinizi duydum” dedi. Asım abi söze karıştı, “sizlerle
gurur duyduk sağolun” dedi. Buruciye Medresesi'nde,
İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Belediye
işçilerini anlatan bir gösteri yaparak dinletimi ve
gösterimi çağdaş Pir Sultan'lara armağan etmiştim.
Behçet abi, “bize de bir şiir okusana” dedi ve ben ona en
çok sevdiğim şiiri, onun bir şiirini okudum. O günden sonra
nerede şiir okusam Behçet ağabeyin şiiriyle başlarım. Sanki bir
vasiyet gibidir, “Beyaz Bir Gemidir ölüm”. Bir ara
evimi aramak için otele 400-500 metre uzaklıkta olan PTT’ye
gitmek için otelden arkadaşlarımla birlikte ayrıldım. Yol boyunca
dökülmüş öbek öbek kaldırım taşları vardı.
Dönüp arkadaşlarıma bakın, işçi sınıfı gece demeden
çalışıyor dedim. Nereden bilecektim bu kaldırım taşlarının
ertesi günü otelin camlarında patlayacağını, nereden
bilirdim…<br />
<br />
İkinci gün saat 13.00’e kadar Buruciye Medresesi’nde imza
ve söyleşi yapılacak, Can Şenliği Oyuncuları gösteri
düzenleyeceklerdi. Kültür merkezindeki, Arif Sağ’ın
konserinden sonra Banaz’a gidilecekti. Saat 11.00 gibi
Buruciye’ye geldim, yazarlar şairler kitaplarını imzalıyor ve
okurlarıyla sohbet ediyorlardı. Bir ara Aziz Nesin'le o an
gördüğüm bir kişinin polemiği başladı biraz hava gerildi.
Saat 12.00 gibiydi ve saat 12.30 gibi Buruciye Medresesi’ndeki
aydınlar oradan ayrılarak otele geçtiler. Can Şenliği oyuncuları
o arada gösterilerine başlamış ama yavaş yavaş herkes medreseyi
terk etmişti. Dışarı çıktım bize 100 metre kadar uzakta olan
cami gözüme ilişti. Baktım, caminin avlusu tıklım tıklım ama
içeride kimse yok. Secdeye eğildiklerinde alınları secdeye değil
medreseye dönüktü. Benim çocukluğum kuran kurslarında
geçti namazın nasıl kılınacağını bilirim. Geri döndüm
medresenin kapısında bir yerel televizyon röportaj yapıyordu. Şimdi
o an gibi hatırlıyorum, konuşmacı dedi ki “şimdi ben Cuma
namazına gidiyorum burada Peygamberimizle alay ediyorlar, ben namaza
gidiyorum allah kabul etsin…” kuşkulandım ve medreseye gelerek
Can şenliği oyuncularına burayı terk etmemiz gerekir dedim. Eşyaları
toplayalım dediler. Orada bulunan sivil polislere yöneldim (biri daha
sonra bize kültür merkezine kadar eşlik edecekti).
Eşyalarımızı alıp buradan ayrılmak istediğimizi söyledim, bana
“eşyalarınızı almaya vaktiniz yok çabuk olun” dedi.<br
/>
<br />
Kültür Merkezine gelişimiz 10 dakika olmadı ki bizi medresede
bulamayan faşistler arkamızdan gelerek kültür merkezinin
önünde açılmış olan kitap, dergi, gazete stantlarına
saldırdılar, Kervan Dergisinin muhabiri burada yaralandı. İlk saldırı
şokunu atlattık ve hemen yanıt verdik. İlk sadırıyı
püskürttük. Kitap stantlarından bir barikat oluşturduk ve
bize atılan taşları toplayarak cevap verdik. Çünkü bizim
bulunduğumuz yer betondu. Saat 13.30 ve 17.00 arasında dört, beş kez
faşistlerle burada çatıştık. Biz 500 kişi vardık ama
çoğunluğu yaşlı ve çocuktu Arif Sağ’ı dinlemeye
gelmişlerdi. Asıl çatışma burada yaşandı eğer savunma
barikatlarımızı aşmış olsalardı kanımca daha çok ölü
olurdu. Bir avuç kişiydik ve faşistlerin sayısı durmadan
artıyordu. Kapıları söküp pencereleri kapattık. Kantindeki
tüm içeceklerin şişelerini barikatların önüne
yerleştirdik. Saat 16.00 gibi çok büyük bir saldırı
yaptılar. Atılan taşların çokluğundan önümüzü
bile göremiyorduk. At arabasını kapının önüne barikat
yaparak elime geçirdiğim bir kürekle en son arkadaşımız
içeri girene kadar kapıyı savunduk. En son ben de kendimi
içeri attım. Bu saldırılardan once bir ara Ali Balkız'la
görüştüm, kültür merkezini savunmamızı ve
kendilerini merek etmemizi söyledi. Daha sonra konuşmalarımızda size
güveniyorduk bu yüzden merak etmedik, çünkü
kültür merkezini savunacağınızı biliyorduk dedi. Biz
kültür merkezini savunduk. Bu çatışmalar sürerken
orada bulunan polisler içeri girmemizi, onları tahrik etmememizi
söylüyordu. Biz son saldırıya kadar içeri girmedik. Eminim
daha önce kültür merkezine girseydik daha kötü
sonuçlar olabilirdi orada bulunan elli arkadaşla yapılan
saldırıları kültür merkezinin önünde karşılamak
konusunda hem fikirdik ve öylede yaptık, bu arada askerler de vardı ve
çatışmayı seyrediyorlardı. Son çatışmadan sonra
faşistler Kültür Merkezinin önünde bulunan ozanlar
anıtını parçalayarak vee boynuna bir ip geçirerek tekbir
sesleriyle kültür merkezinin önünden ayrıldılar.<br />
<br />
Otel ile bir kez haberleştik ve bana kültür merkezinde bulunan
insanları korumamızı onları kültür merkezinden
çıkarmamızı söylediler. Son saldırıdan sonra içeride
bulunan insanları dışarı çıkartarak, Çankaya
Belediyesi’nin bize verdiği araçlarla mahallelere dağıttık.
Herkes kültür merkezinden ayrılınca ben ve Can Şenliğinden
Haldun arkadaşımla merkeze gelerek durumun ne olduğunu görmek
istedik. Saat 18.00 gibiydi ve otelin bulunduğu cadde üzerinde bir
mahşer kalabalığı vardı. Trans halinde ölüm ölüm
diye bağırıyorlardı. Bir telefon kulübesinden otele telefon ettim,
telefon uzun uzun çaldı, çünkü telefon asma
kattaydı. Telefona ulaşmak taşlanmayı göze almaktı. Telefonu Olgun
Şensoy açtı. Nasılsınız diye sordum, “iyiyiz” dedi.
“Siz arkadaşlara sahip çıkın” dedi telefon kapandı.
Otele kadar iyice yaklaştık tanınmak demek ölüm demekti o kadar
kalabalıktı ki artık yürüyemez hale geldik, tekrar geri
dönerek diğer oyuncu arkadaşları da alarak Ali Baba mahallesinde
İnsan Hakları Derneği Sivas Şubesi Başkanının evine geldik. Saat 18.30
olmuştu. Tekrar oteli aradım, yine telefon uzun uzun çaldı ve Olgun
çıktı ve dedi ki “içeri girmeye çalışıyorlar,
biz barikat kurduk direniyoruz. Ankara’yı aradık, Sivas valisi ile
görüşüldü gelip bizi alacaklar. Siz arkadaşlara sahip
çıkın dedi. Telefon kapandı. Artık gergin ve korkulu bekleyişler
başlamıştı. Saat 19.00 gibi dayanamadım tekrar aradım telefonu bir
türlü açmıyorlardı. Tekrar aradım Serkan çıktı
telefona çığlık çığlığa bir sesle “abi
içeri giriyorlar abi yanıyoruz yardım edin” dedi ve ahizenin
elinden düştüğünü hissettim, bağırdım duymadı beni.
Fırladım Aynur ve Haldun tuttu beni. aradığım tek yer Ankara’daki
direnişçi işçilerdi. Aramak ve bir umar beklemek hiç
bir işe yaramadı. Bir süre sonra televizyon haberlerinde
dostlarımızın adı okunmaya başlandı. Artık onlar Madımak'ın
ateşiyle göğe ağmışlardı.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
anlatıyor</a></h1><p>Fotoğraf sanatçısı, şair Mehmet Özer, 2
Temmuz Sivas katliamından sağ kurtulanlardan. Özer'in, henüz
basımda olan “Sesini Yitiren Şehir Sivas 2 Temmuz 1993”
kitabından kısa bir bölümü yayınlıyoruz. Fotoğraflar da
Mehmet Özer'in objektifinden...<br />
<br />
Ben Sivas’a Ankara’dan gittim. İstanbul, izmir ve
yurtdışından gelenler de vardı. Bizim aracımız Ankara Meşrutiyet
Caddesi’nden sanırım 12.00 gibi hareket etti. Aracımızda PSAKD
Ankara Şubesi semah ekibi, tiyatro ekibinden dostlarım vardı. Yol boyunca
şarkılar söyledik şiirler okuduk, güzel bir yolculuktu hemen
hemen hiç uyumadık.<br />
<br />
Sivas’a, 1 Temmuz sabahı indik. Yorgunduk, uyumamıştık. Sabahın
ilk saatlerinde Atatürk anıtına çelenk bırakarak
etkinliklerimiz başladı. Sonra Kültür Merkezine geldik.
Etkinliğin açılış konuşmaları dinletiler burada yapıldı.
Yorgunluktan uyumuşum. Otele gelerek bizim için ayrılan odalara
yerleştik. Metin Altıok ile beni aynı odaya vermişler. Ben başka bir
odaya geçerek odamı Metin abiye bıraktım. Sonra Buruciye
Medresesi’ne geldik. Burada stantlar vardı ve birinci günün
etkinliklerinin bir bölümü burada yapılacaktı. O gün
Sivas'ta garip bir sessizlik vardı rahatsız olacağımız kadar garip
bir sessizlik.<br />
<br />
Bizi rahatsız eden sessizlik konusunda bir ara Ali Balkız ile konuştuk.
Çünkü yerel gazetelerin attığı, “Pir Sultan
Kimdir”, “Müslüman Mahallesinde Salyongoz
Satılıyorlar”, “Sivas’da Ne yapılmak isteniyor?”
gibi başlıklar bizi rahatsız etmişti. Ayrıca günler öncesi
Sivas Belediyesi'nin yaptığı, duvarlarda yırtılmış halde sallanan
bir afiş vardı. Hicret koşusu. Bunu sonra anlayacaktık. Günler
öncesi bir yarışma düzenlenmiş ve çevre illerden ilk
saldırıyı gerçekleştirecek faşistler koşu maskesi altında Sivas
öğrenci yurtlarında konuk edilecek ve 2 temmuz günü ilk
saldırıyı bu grup yapacaktı. Bir de “Müslümanlara”
başlıklı dağıtılan bir bildiri vardı ve müslümanları cihata
çağırıyordu. “Aman dikkatli olalım dedik”, kendi
kendimize. Çünkü ertesi gün öğleden sonra
Banaz’a gidecektik. 1 Temmuz’un akşamı ben ve arkadaşım
Buruciye Medresesinde gösteri ve dinleti yapmıştık. Asaf Koçak
da karikatürlerini gösterdi. Asaf’a, dönünce
yeniden karikatürlerinin reprödüksiyonu yapacağı
sözü verdim. Hasret’in kaset kapağı için
fotoğrafını çekecektim. Sözüm yarım kaldı.<br />
<br />
Birinci gün bir kaç yerde etkinlik vardı Kültür
Merkezi, spor salonu ve Buruiciye Medresesinde. Sonra tüm
katılımcılar akşam otelde yemekte buluştuk. Ben, Behçet ağabeyin
tam karşısında oturuyordum. Bana “iyi işler yapmışsınız
metinizi duydum” dedi. Asım abi söze karıştı, “sizlerle
gurur duyduk sağolun” dedi. Buruciye Medresesi'nde,
İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Belediye
işçilerini anlatan bir gösteri yaparak dinletimi ve
gösterimi çağdaş Pir Sultan'lara armağan etmiştim.
Behçet abi, “bize de bir şiir okusana” dedi ve ben ona en
çok sevdiğim şiiri, onun bir şiirini okudum. O günden sonra
nerede şiir okusam Behçet ağabeyin şiiriyle başlarım. Sanki bir
vasiyet gibidir, “Beyaz Bir Gemidir ölüm”. Bir ara
evimi aramak için otele 400-500 metre uzaklıkta olan PTT’ye
gitmek için otelden arkadaşlarımla birlikte ayrıldım. Yol boyunca
dökülmüş öbek öbek kaldırım taşları vardı.
Dönüp arkadaşlarıma bakın, işçi sınıfı gece demeden
çalışıyor dedim. Nereden bilecektim bu kaldırım taşlarının
ertesi günü otelin camlarında patlayacağını, nereden
bilirdim…<br />
<br />
İkinci gün saat 13.00’e kadar Buruciye Medresesi’nde imza
ve söyleşi yapılacak, Can Şenliği Oyuncuları gösteri
düzenleyeceklerdi. Kültür merkezindeki, Arif Sağ’ın
konserinden sonra Banaz’a gidilecekti. Saat 11.00 gibi
Buruciye’ye geldim, yazarlar şairler kitaplarını imzalıyor ve
okurlarıyla sohbet ediyorlardı. Bir ara Aziz Nesin'le o an
gördüğüm bir kişinin polemiği başladı biraz hava gerildi.
Saat 12.00 gibiydi ve saat 12.30 gibi Buruciye Medresesi’ndeki
aydınlar oradan ayrılarak otele geçtiler. Can Şenliği oyuncuları
o arada gösterilerine başlamış ama yavaş yavaş herkes medreseyi
terk etmişti. Dışarı çıktım bize 100 metre kadar uzakta olan
cami gözüme ilişti. Baktım, caminin avlusu tıklım tıklım ama
içeride kimse yok. Secdeye eğildiklerinde alınları secdeye değil
medreseye dönüktü. Benim çocukluğum kuran kurslarında
geçti namazın nasıl kılınacağını bilirim. Geri döndüm
medresenin kapısında bir yerel televizyon röportaj yapıyordu. Şimdi
o an gibi hatırlıyorum, konuşmacı dedi ki “şimdi ben Cuma
namazına gidiyorum burada Peygamberimizle alay ediyorlar, ben namaza
gidiyorum allah kabul etsin…” kuşkulandım ve medreseye gelerek
Can şenliği oyuncularına burayı terk etmemiz gerekir dedim. Eşyaları
toplayalım dediler. Orada bulunan sivil polislere yöneldim (biri daha
sonra bize kültür merkezine kadar eşlik edecekti).
Eşyalarımızı alıp buradan ayrılmak istediğimizi söyledim, bana
“eşyalarınızı almaya vaktiniz yok çabuk olun” dedi.<br
/>
<br />
Kültür Merkezine gelişimiz 10 dakika olmadı ki bizi medresede
bulamayan faşistler arkamızdan gelerek kültür merkezinin
önünde açılmış olan kitap, dergi, gazete stantlarına
saldırdılar, Kervan Dergisinin muhabiri burada yaralandı. İlk saldırı
şokunu atlattık ve hemen yanıt verdik. İlk sadırıyı
püskürttük. Kitap stantlarından bir barikat oluşturduk ve
bize atılan taşları toplayarak cevap verdik. Çünkü bizim
bulunduğumuz yer betondu. Saat 13.30 ve 17.00 arasında dört, beş kez
faşistlerle burada çatıştık. Biz 500 kişi vardık ama
çoğunluğu yaşlı ve çocuktu Arif Sağ’ı dinlemeye
gelmişlerdi. Asıl çatışma burada yaşandı eğer savunma
barikatlarımızı aşmış olsalardı kanımca daha çok ölü
olurdu. Bir avuç kişiydik ve faşistlerin sayısı durmadan
artıyordu. Kapıları söküp pencereleri kapattık. Kantindeki
tüm içeceklerin şişelerini barikatların önüne
yerleştirdik. Saat 16.00 gibi çok büyük bir saldırı
yaptılar. Atılan taşların çokluğundan önümüzü
bile göremiyorduk. At arabasını kapının önüne barikat
yaparak elime geçirdiğim bir kürekle en son arkadaşımız
içeri girene kadar kapıyı savunduk. En son ben de kendimi
içeri attım. Bu saldırılardan once bir ara Ali Balkız'la
görüştüm, kültür merkezini savunmamızı ve
kendilerini merek etmemizi söyledi. Daha sonra konuşmalarımızda size
güveniyorduk bu yüzden merak etmedik, çünkü
kültür merkezini savunacağınızı biliyorduk dedi. Biz
kültür merkezini savunduk. Bu çatışmalar sürerken
orada bulunan polisler içeri girmemizi, onları tahrik etmememizi
söylüyordu. Biz son saldırıya kadar içeri girmedik. Eminim
daha önce kültür merkezine girseydik daha kötü
sonuçlar olabilirdi orada bulunan elli arkadaşla yapılan
saldırıları kültür merkezinin önünde karşılamak
konusunda hem fikirdik ve öylede yaptık, bu arada askerler de vardı ve
çatışmayı seyrediyorlardı. Son çatışmadan sonra
faşistler Kültür Merkezinin önünde bulunan ozanlar
anıtını parçalayarak vee boynuna bir ip geçirerek tekbir
sesleriyle kültür merkezinin önünden ayrıldılar.<br />
<br />
Otel ile bir kez haberleştik ve bana kültür merkezinde bulunan
insanları korumamızı onları kültür merkezinden
çıkarmamızı söylediler. Son saldırıdan sonra içeride
bulunan insanları dışarı çıkartarak, Çankaya
Belediyesi’nin bize verdiği araçlarla mahallelere dağıttık.
Herkes kültür merkezinden ayrılınca ben ve Can Şenliğinden
Haldun arkadaşımla merkeze gelerek durumun ne olduğunu görmek
istedik. Saat 18.00 gibiydi ve otelin bulunduğu cadde üzerinde bir
mahşer kalabalığı vardı. Trans halinde ölüm ölüm
diye bağırıyorlardı. Bir telefon kulübesinden otele telefon ettim,
telefon uzun uzun çaldı, çünkü telefon asma
kattaydı. Telefona ulaşmak taşlanmayı göze almaktı. Telefonu Olgun
Şensoy açtı. Nasılsınız diye sordum, “iyiyiz” dedi.
“Siz arkadaşlara sahip çıkın” dedi telefon kapandı.
Otele kadar iyice yaklaştık tanınmak demek ölüm demekti o kadar
kalabalıktı ki artık yürüyemez hale geldik, tekrar geri
dönerek diğer oyuncu arkadaşları da alarak Ali Baba mahallesinde
İnsan Hakları Derneği Sivas Şubesi Başkanının evine geldik. Saat 18.30
olmuştu. Tekrar oteli aradım, yine telefon uzun uzun çaldı ve Olgun
çıktı ve dedi ki “içeri girmeye çalışıyorlar,
biz barikat kurduk direniyoruz. Ankara’yı aradık, Sivas valisi ile
görüşüldü gelip bizi alacaklar. Siz arkadaşlara sahip
çıkın dedi. Telefon kapandı. Artık gergin ve korkulu bekleyişler
başlamıştı. Saat 19.00 gibi dayanamadım tekrar aradım telefonu bir
türlü açmıyorlardı. Tekrar aradım Serkan çıktı
telefona çığlık çığlığa bir sesle “abi
içeri giriyorlar abi yanıyoruz yardım edin” dedi ve ahizenin
elinden düştüğünü hissettim, bağırdım duymadı beni.
Fırladım Aynur ve Haldun tuttu beni. aradığım tek yer Ankara’daki
direnişçi işçilerdi. Aramak ve bir umar beklemek hiç
bir işe yaramadı. Bir süre sonra televizyon haberlerinde
dostlarımızın adı okunmaya başlandı. Artık onlar Madımak'ın
ateşiyle göğe ağmışlardı.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
Macahel'deki HES'lerden de vazgeçildi
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6971> Macahel'deki HES'lerden de
vazgeçildi</a></h1><p>Artvin’de Hopa’nın ardından
Borçka’daki Maçahel Vadisi’nde yapılması
planlanan iki HES projesi de, şirketin vazgeçmek zorunda kalması ile
rafa kalktı<br />
<br />
Hidroelektrik santrallerine (HES) karşı yürütülen doğa, su
ve yaşam mücadelesi bir kazanım daha elde etti. Artvin’in
Borçka ilçesindeki Maçahel Vadisi’nde yapılması
planlanan Sarnıç 1-2 Regülatörü ve HES projesi
için yatırımcı firma Dağlar Enerji, projeden vazgeçtiğini
duyurdu. Firma, projeden vazgeçtiğini Çevre ve Orman
Bakanlığı temsilcileri tarafından Rize İdare Mahkemesi’nde
yapılan duruşma sırasında açıkladı.<br />
<br />
<strong>HES’çiler Macahel’de tutunamamıştı</strong><br
/>
Borçka’daki Macahel Vadisi’ne yapılmak istenen
Düzenli HES Projesi’ne Rize İdare Mahkemesi 14 Mayıs
2010’da yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Karara karşın
iki ay sonra Aralık Köyü’nde bilgilendirme toplantısı
yapmaya çalışan şirket, köylüler tarafından
kovulmuştu.<br />
<br />
Macahel Vadisi ile ilgili önemli bir gelişme de 24 Temmuz
2010’da yaşanmış, mahkemenin atadığı bilirkişi, UNESCO’nun
‘Biyosfer Rezerv Alanı’ ilan ettiği vadide HES kurulmasında
kamu yararı olmadığını rapor etmişti.<br />
<br />
<strong><em>Kaynak: Sendika</em></strong></p>
vazgeçildi</a></h1><p>Artvin’de Hopa’nın ardından
Borçka’daki Maçahel Vadisi’nde yapılması
planlanan iki HES projesi de, şirketin vazgeçmek zorunda kalması ile
rafa kalktı<br />
<br />
Hidroelektrik santrallerine (HES) karşı yürütülen doğa, su
ve yaşam mücadelesi bir kazanım daha elde etti. Artvin’in
Borçka ilçesindeki Maçahel Vadisi’nde yapılması
planlanan Sarnıç 1-2 Regülatörü ve HES projesi
için yatırımcı firma Dağlar Enerji, projeden vazgeçtiğini
duyurdu. Firma, projeden vazgeçtiğini Çevre ve Orman
Bakanlığı temsilcileri tarafından Rize İdare Mahkemesi’nde
yapılan duruşma sırasında açıkladı.<br />
<br />
<strong>HES’çiler Macahel’de tutunamamıştı</strong><br
/>
Borçka’daki Macahel Vadisi’ne yapılmak istenen
Düzenli HES Projesi’ne Rize İdare Mahkemesi 14 Mayıs
2010’da yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Karara karşın
iki ay sonra Aralık Köyü’nde bilgilendirme toplantısı
yapmaya çalışan şirket, köylüler tarafından
kovulmuştu.<br />
<br />
Macahel Vadisi ile ilgili önemli bir gelişme de 24 Temmuz
2010’da yaşanmış, mahkemenin atadığı bilirkişi, UNESCO’nun
‘Biyosfer Rezerv Alanı’ ilan ettiği vadide HES kurulmasında
kamu yararı olmadığını rapor etmişti.<br />
<br />
<strong><em>Kaynak: Sendika</em></strong></p>
Dikmen Vadisi'nde yıkım ve çatışma
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6970> Dikmen Vadisi'nde yıkım
ve çatışma</a></h1><p>AKP ve Ankara polisi saldırılarına ara vermiyor.
Tayyip Erdoğan’ın ve Melih Gökçek’in kentsel
dönüşüm projeleri ile ilgili sözlerinin ardından
harekete geçen yıkım ekipleri ve polis, sabah saatlerinde Dikmen
Vadisi’ne saldırdı<br />
<br />
Dikmen Vadisi güne yıkım tehdidi ve polis kuşatması ile başladı.
Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi'ne göre 4. v
5. etaplarda yıkım yapması gereken Büyükşehir Belediyesi
ekipleri, yüzlerce polis ile birlikte vadiye çıkarma yaptı.<br
/>
<br />
Sabah 9.30 sıralarında yıkıma başlayan ekipler, karşılarında vadi
halkını buldu. Evlerinin yıkılmasına izin vermeyen halka polis gaz
bombaları ile saldırdı. Dikmen Vadisi halkı da bulundukları
bölgenin farklı noktalarına kurdukları lastik barikatları ateşe
verdi.<br />
<br />
Çatışmayı haber alan demokratik kitle örgütleri
temsilcileri ve ODTÜ öğrencileri de dayanışma amacıyla vadiye
indi. Ancak polis, pek çok noktayı tutarak bölgeye girişleri
engelledi. Polis ablukası nedeniyle basın emekçilerinin bölgeye
girmesine de izin verilmedi.<br />
<br />
Yaklaşık bir saat süren çatışmanın ardından halk, polisi
püskürttü. Vadide gergin bekleyiş sürüyor.<br />
<br />
Öte yandan polis ile vadi halkı arasında çıkan
çatışmada Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu temsilcisi
Tarık Çalışkan yaralandı.<br />
<br />
<em><strong>Kaynak: Sendika</strong></em></p>
ve çatışma</a></h1><p>AKP ve Ankara polisi saldırılarına ara vermiyor.
Tayyip Erdoğan’ın ve Melih Gökçek’in kentsel
dönüşüm projeleri ile ilgili sözlerinin ardından
harekete geçen yıkım ekipleri ve polis, sabah saatlerinde Dikmen
Vadisi’ne saldırdı<br />
<br />
Dikmen Vadisi güne yıkım tehdidi ve polis kuşatması ile başladı.
Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi'ne göre 4. v
5. etaplarda yıkım yapması gereken Büyükşehir Belediyesi
ekipleri, yüzlerce polis ile birlikte vadiye çıkarma yaptı.<br
/>
<br />
Sabah 9.30 sıralarında yıkıma başlayan ekipler, karşılarında vadi
halkını buldu. Evlerinin yıkılmasına izin vermeyen halka polis gaz
bombaları ile saldırdı. Dikmen Vadisi halkı da bulundukları
bölgenin farklı noktalarına kurdukları lastik barikatları ateşe
verdi.<br />
<br />
Çatışmayı haber alan demokratik kitle örgütleri
temsilcileri ve ODTÜ öğrencileri de dayanışma amacıyla vadiye
indi. Ancak polis, pek çok noktayı tutarak bölgeye girişleri
engelledi. Polis ablukası nedeniyle basın emekçilerinin bölgeye
girmesine de izin verilmedi.<br />
<br />
Yaklaşık bir saat süren çatışmanın ardından halk, polisi
püskürttü. Vadide gergin bekleyiş sürüyor.<br />
<br />
Öte yandan polis ile vadi halkı arasında çıkan
çatışmada Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu temsilcisi
Tarık Çalışkan yaralandı.<br />
<br />
<em><strong>Kaynak: Sendika</strong></em></p>
29 Haziran 2011 Çarşamba
Toplumcu Eksen’in yeni sayısı çıktı!
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6969>Toplumcu Eksen'in yeni
sayısı çıktı!</a></h1><p>Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada
Toplumcu Eksen Dergisinin 6. Sayısı “Güvencesizlik” dosya
konusu ile çıktı.<br />
<br />
Yeni sayımızda, son dönem yasal düzenlemeler ile hız verilen
esnek çalışma ve güvencesizliğin teknik elemanlar
açısından karşılığını irdelemeye çalıştık. Farklı
alanlardan mühendis arkadaşlarımızla çalışma koşullarını,
örgütlenmeyi, sendikalaşmayı tartıştık. Ulusal İstihdam
Strateji Raporu ile toparlanan ve torba yasa ile başlatılan saldırılara
karşı tutumumuzu aktarırken dosya konusunu bir kez daha
örgütlenme tartışması ile sonlandırdık.<br />
<br />
Yakın dönemde “güvencesizlik” gündemi
üzerinden bir araya geldiğimiz Toplumsal Dayanışma için
Psikologlar Derneği (TODAP)’ın katkılarıyla, dosya konumuzun
farklı mesleklerdeki benzer yansımalarını yayınımıza yansıtmış
olduk.<br />
<br />
Gelecek sayılarımızda da çokça yer vereceğimiz
güvencesizliği kendi cephemizden, eksiğiyle fazlasıyla yansıtmaya
çalıştık. Alacağımız katkı ve eleştirilerin de
örülecek mücadele için yol gösterici olacağına
inanıyoruz.<br />
<br />
Dosya konumuz dışında, internet yasaklarından kentsel
dönüşüm projelerindeki güncel gelişmelere pek
çok makaleye yer verdik. Meslek örgütümüz
TMMOB’nin düzenlediği kurultay ve etkinleri paylaştık. Sermaye
iktidarının faşist bakı ve terörünün hedefi Hopa’da
yaşananları değerlendirerek bu bir kez daha “Her yer Hopa her yer
direniş!” sloganını yineledik.<br />
<br />
Yeni sayımızla bir kez daha merhaba!<br />
<br />
<strong>Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları</strong></p>
<p> </p>
<p><strong><em>Kaynak:</em> <em>toplumcueksen.net</em></strong></p>
sayısı çıktı!</a></h1><p>Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada
Toplumcu Eksen Dergisinin 6. Sayısı “Güvencesizlik” dosya
konusu ile çıktı.<br />
<br />
Yeni sayımızda, son dönem yasal düzenlemeler ile hız verilen
esnek çalışma ve güvencesizliğin teknik elemanlar
açısından karşılığını irdelemeye çalıştık. Farklı
alanlardan mühendis arkadaşlarımızla çalışma koşullarını,
örgütlenmeyi, sendikalaşmayı tartıştık. Ulusal İstihdam
Strateji Raporu ile toparlanan ve torba yasa ile başlatılan saldırılara
karşı tutumumuzu aktarırken dosya konusunu bir kez daha
örgütlenme tartışması ile sonlandırdık.<br />
<br />
Yakın dönemde “güvencesizlik” gündemi
üzerinden bir araya geldiğimiz Toplumsal Dayanışma için
Psikologlar Derneği (TODAP)’ın katkılarıyla, dosya konumuzun
farklı mesleklerdeki benzer yansımalarını yayınımıza yansıtmış
olduk.<br />
<br />
Gelecek sayılarımızda da çokça yer vereceğimiz
güvencesizliği kendi cephemizden, eksiğiyle fazlasıyla yansıtmaya
çalıştık. Alacağımız katkı ve eleştirilerin de
örülecek mücadele için yol gösterici olacağına
inanıyoruz.<br />
<br />
Dosya konumuz dışında, internet yasaklarından kentsel
dönüşüm projelerindeki güncel gelişmelere pek
çok makaleye yer verdik. Meslek örgütümüz
TMMOB’nin düzenlediği kurultay ve etkinleri paylaştık. Sermaye
iktidarının faşist bakı ve terörünün hedefi Hopa’da
yaşananları değerlendirerek bu bir kez daha “Her yer Hopa her yer
direniş!” sloganını yineledik.<br />
<br />
Yeni sayımızla bir kez daha merhaba!<br />
<br />
<strong>Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları</strong></p>
<p> </p>
<p><strong><em>Kaynak:</em> <em>toplumcueksen.net</em></strong></p>
Üniversiteliler Dört Ayrı "Terör Örgütüne Üyelikle" Suçlanıyor
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6968>Üniversiteliler Dört Ayrı
"Terör Örgütüne Üyelikle" Suçlanıyor</a></h1><p>Aralarında,
ODTÜ'deki "Başkaldırıyoruz" eylemine katıldığı
için dava açılan 117 öğrenciden birinin de olduğu beş
üniversite öğrencisi, "ülkücü bir
öğrenciyi dövmeyi planlamaktan" gözaltına alındı,
dört ayrı "terör örgütüne üye olmak"
suçuyla tutuklandı. 5,5 aydır F tipi cezaevinde haklarında
iddianame yazılmasını bekliyorlar.<br />
<br />
<br />
Ankara'da 20 Ocak'ta gözaltına alınıp 23 Ocak'ta
tutuklanan beş üniversite öğrencisi, PKK, Devrimci Halk Kurtuluş
Partisi/Cephesi (DHKP-C), Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist
(TKEP-L), Maoist Komünist Parti (MKP) isimli dört ayrı
"terör örgütüne üye olmakla"
suçlanıyor. 5,5 aydır Sincan 1 No.lu F Tipi Cezaevi'nde olan
öğrenciler bu süre içerisinde okullarına da devam
edemediler.<br />
<br />
Tutuklanan Ankara Üniversitesi İktisat Fakültesi birinci sınıf
öğrencisi Yusufcan Yıldırım'ın annesi Melek Yıldırım,
bianet'e yaptığı açıklamada, "Muhalif öğrencileri
bu yolla sindirmeye çalışıyorlar" dedi.<br />
<br />
Yıldırım, 5 Ocak'ta Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ndeki
(ODTÜ) "Başkaldırıyoruz" protestosuna katıldığı
için hakkında dava açılan 117 öğrenciden biriydi.<br />
<br />
Tutuklanan öğrencilerden Ali Haydar Yıldız'ın avukatı Murat
Yılmaz da, Yusufcan Yıldırım, Ali Haydar Yıldız, Uğurcan Soybelli ve
Rıdvan Akbaş isimli dört öğrencinin 20 Ocak'ta akşam 18:30
civarında Demetevler Parkı'nda, "başka bir öğrenciyi
dövmeyi planlamakla" suçlanarak gözaltına
alındıklarını, ertesi gün de Didem Ezgi Serap'ın aynı olayla
ilgili gözaltına alındığını söyledi.<br />
<br />
Yılmaz, gözaltına gerekçe gösterilen olayı şöyle
anlattı: "19 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi'nde sağ görüşlü öğrenciler, sol
görüşlü bir öğrenciyi dövdükten sonra
Sıhhiye tren istasyonundan aşağıya attılar. Ertesi akşam, Yıldırım,
Yıldız, Soybelli ile Akbaş bu olayın ardından
"ülkücü bir öğrenciyi döverek misilleme
yapacakları şüphesiyle" parkta yürürken gözaltına
alındılar. Polis tutanaklarında, 'HPG tüzüğüne
göre hareket ederek, ülkücü öğrencinin evini tespit
edip keşif yaptıkları, istihbarat faaliyetinde bulundukları' ileri
sürüldü."<br />
<strong>"İşlenmemiş bir suçla itham
edildiler"</strong><br />
<br />
Avukat Yılmaz, tutanaklarda iddia edilen suçlamalara hiçbir
delil gösterilmediğini ayrıca basında çıkan bazı haberlerle
olayın yanlış yansıtılarak öğrencilerin karalanmaya
çalışıldığını ifade etti. Tutanaklara göre,
Soybelli'nin üzerinde, ülkücü öğrencinin adresi
çıktığı da iddia ediliyor ancak Soybelli bu iddiayı
reddediyor.<br />
<br />
"Biz de 'HPG tüzüğü' diye bir şey olduğunu
ilk kez tutanakları okuduğumuzda gördük" diyen Yılmaz, 10
Ocak'ta dosyaya gizlilik kararı konulduğunu olduğunu ifade etti.<br />
<br />
Tutuklama ve gizlilik kararlarına ettikleri itirazlarına da, mahkemece
hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirten
Yıldız, şu anda dosyaya ulaşamadıklarını açıkladı.<br />
<br />
Yıldız, "İşleyip işlemeyecekleri belli olmayan bir suçla
itham edildiler. Aralarında bağlantı kurulamayan bir tüzükte
yazılı planla ilgili suçlanarak gözaltına alındılar ve 5,5
aydır haklarında iddianame düzenlenmesini bekliyorlar. Dosyaya
dört örgüt kondu, tutuklama kararına da kimin hangi
örgütle bağlantılı olduğu yazılmadı, suçlamalar
açıklığa kavuşmuş değil. Bununla ilgili delil de
sunulmadı" diye konuştu.<br />
<br />
Avukat Yıldız, "Ayrıca Serap olduğu söylenen
başörtülü bir kadının fotoğrafları bazı gazetelerde
yayınlandı ve 'Kimliğini başörtüsüyle gizleyerek
ülkücü öğrencinin evinin çevresinde keşif
yaptı' diye yazıldı. Serap baştan suçlu ilan edilerek sanık
hakları ihlal edildi. Oysa fotoğraflardan o kişinin Serap olup olmadığı
bile anlaşılmıyor, öyle olsa bile sadece yolda yürürken
çekilmiş fotoğraflar var, istihbarat faaliyeti yaptığına dair bir
kanıt yok" dedi.<br />
<strong>"Dört örgüte birden nasıl üye
olsunlar?"</strong><br />
<br />
Yusufcan Yıldırım'ın annesi Melek Yıldırım da özetle şu
açıklamayı yaptı:<br />
<br />
* Oğlum hakkında hiçbir delil göstermeden "cezalandırma
timinden" olduğu iddiası öne sürüldü, basında
çıkan haberlerde de böyle lanse edildi. Birbirinden alakasız
dört ayrı örgüte birden nasıl üye oldukları da
tutanaklarda açıklanmıyor. Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y.
Yılmaz da olayla ilgili 28 Ocak'ta yazdığı yazısında
"Şizofrenik terör örgütü" başlığını
kullanmıştı.<br />
<br />
* Yusufcan da bu davalarla ilgili süreçleri bildiğinden,
"Beni burada daha uzun süre tutarlar, benimle ilgili yaz tatili
planı yapmayın" demişti. Tutuklamaların cezaya
dönüştürüldüğünün farkında. Cezaevinde,
tutuklanan iki arkadaşı Akbaş ve Yıldız'la birlikte kalıyor.
Baskılar cezaevinde de devam ediyor. "Gereksiz slogan atmak"
suçlamasıyla yedi ay iletişimden men cezası aldı, cezalar
kesinleşirse, üç iletişimden men cezasına karşılık bir ay
ziyaretçi cezası alacak.<br />
<br />
* Oğlum muhalif, ülke sorunlarına duyarlı bir çocuktu,
ODTÜ'deki protestolara katıldığı için de hakkında dava
açılan 117 öğrenciden biriydi, buradaki dava gerekçesi
de "basın açıklamasına katılmasıydı". TEKEL
eylemlerine de 78 gün boyunca destek vermişti. Yükselen
öğrenci muhalefetini, yargı yoluyla sindirmeye çalışıyorlar.
Bu öğrencilerin tümünün haksızlığa uğradığını
düşünüyoruz.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Bianet</strong></em></p>
"Terör Örgütüne Üyelikle" Suçlanıyor</a></h1><p>Aralarında,
ODTÜ'deki "Başkaldırıyoruz" eylemine katıldığı
için dava açılan 117 öğrenciden birinin de olduğu beş
üniversite öğrencisi, "ülkücü bir
öğrenciyi dövmeyi planlamaktan" gözaltına alındı,
dört ayrı "terör örgütüne üye olmak"
suçuyla tutuklandı. 5,5 aydır F tipi cezaevinde haklarında
iddianame yazılmasını bekliyorlar.<br />
<br />
<br />
Ankara'da 20 Ocak'ta gözaltına alınıp 23 Ocak'ta
tutuklanan beş üniversite öğrencisi, PKK, Devrimci Halk Kurtuluş
Partisi/Cephesi (DHKP-C), Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist
(TKEP-L), Maoist Komünist Parti (MKP) isimli dört ayrı
"terör örgütüne üye olmakla"
suçlanıyor. 5,5 aydır Sincan 1 No.lu F Tipi Cezaevi'nde olan
öğrenciler bu süre içerisinde okullarına da devam
edemediler.<br />
<br />
Tutuklanan Ankara Üniversitesi İktisat Fakültesi birinci sınıf
öğrencisi Yusufcan Yıldırım'ın annesi Melek Yıldırım,
bianet'e yaptığı açıklamada, "Muhalif öğrencileri
bu yolla sindirmeye çalışıyorlar" dedi.<br />
<br />
Yıldırım, 5 Ocak'ta Ortadoğu Teknik Üniversitesi'ndeki
(ODTÜ) "Başkaldırıyoruz" protestosuna katıldığı
için hakkında dava açılan 117 öğrenciden biriydi.<br />
<br />
Tutuklanan öğrencilerden Ali Haydar Yıldız'ın avukatı Murat
Yılmaz da, Yusufcan Yıldırım, Ali Haydar Yıldız, Uğurcan Soybelli ve
Rıdvan Akbaş isimli dört öğrencinin 20 Ocak'ta akşam 18:30
civarında Demetevler Parkı'nda, "başka bir öğrenciyi
dövmeyi planlamakla" suçlanarak gözaltına
alındıklarını, ertesi gün de Didem Ezgi Serap'ın aynı olayla
ilgili gözaltına alındığını söyledi.<br />
<br />
Yılmaz, gözaltına gerekçe gösterilen olayı şöyle
anlattı: "19 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi'nde sağ görüşlü öğrenciler, sol
görüşlü bir öğrenciyi dövdükten sonra
Sıhhiye tren istasyonundan aşağıya attılar. Ertesi akşam, Yıldırım,
Yıldız, Soybelli ile Akbaş bu olayın ardından
"ülkücü bir öğrenciyi döverek misilleme
yapacakları şüphesiyle" parkta yürürken gözaltına
alındılar. Polis tutanaklarında, 'HPG tüzüğüne
göre hareket ederek, ülkücü öğrencinin evini tespit
edip keşif yaptıkları, istihbarat faaliyetinde bulundukları' ileri
sürüldü."<br />
<strong>"İşlenmemiş bir suçla itham
edildiler"</strong><br />
<br />
Avukat Yılmaz, tutanaklarda iddia edilen suçlamalara hiçbir
delil gösterilmediğini ayrıca basında çıkan bazı haberlerle
olayın yanlış yansıtılarak öğrencilerin karalanmaya
çalışıldığını ifade etti. Tutanaklara göre,
Soybelli'nin üzerinde, ülkücü öğrencinin adresi
çıktığı da iddia ediliyor ancak Soybelli bu iddiayı
reddediyor.<br />
<br />
"Biz de 'HPG tüzüğü' diye bir şey olduğunu
ilk kez tutanakları okuduğumuzda gördük" diyen Yılmaz, 10
Ocak'ta dosyaya gizlilik kararı konulduğunu olduğunu ifade etti.<br />
<br />
Tutuklama ve gizlilik kararlarına ettikleri itirazlarına da, mahkemece
hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirten
Yıldız, şu anda dosyaya ulaşamadıklarını açıkladı.<br />
<br />
Yıldız, "İşleyip işlemeyecekleri belli olmayan bir suçla
itham edildiler. Aralarında bağlantı kurulamayan bir tüzükte
yazılı planla ilgili suçlanarak gözaltına alındılar ve 5,5
aydır haklarında iddianame düzenlenmesini bekliyorlar. Dosyaya
dört örgüt kondu, tutuklama kararına da kimin hangi
örgütle bağlantılı olduğu yazılmadı, suçlamalar
açıklığa kavuşmuş değil. Bununla ilgili delil de
sunulmadı" diye konuştu.<br />
<br />
Avukat Yıldız, "Ayrıca Serap olduğu söylenen
başörtülü bir kadının fotoğrafları bazı gazetelerde
yayınlandı ve 'Kimliğini başörtüsüyle gizleyerek
ülkücü öğrencinin evinin çevresinde keşif
yaptı' diye yazıldı. Serap baştan suçlu ilan edilerek sanık
hakları ihlal edildi. Oysa fotoğraflardan o kişinin Serap olup olmadığı
bile anlaşılmıyor, öyle olsa bile sadece yolda yürürken
çekilmiş fotoğraflar var, istihbarat faaliyeti yaptığına dair bir
kanıt yok" dedi.<br />
<strong>"Dört örgüte birden nasıl üye
olsunlar?"</strong><br />
<br />
Yusufcan Yıldırım'ın annesi Melek Yıldırım da özetle şu
açıklamayı yaptı:<br />
<br />
* Oğlum hakkında hiçbir delil göstermeden "cezalandırma
timinden" olduğu iddiası öne sürüldü, basında
çıkan haberlerde de böyle lanse edildi. Birbirinden alakasız
dört ayrı örgüte birden nasıl üye oldukları da
tutanaklarda açıklanmıyor. Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y.
Yılmaz da olayla ilgili 28 Ocak'ta yazdığı yazısında
"Şizofrenik terör örgütü" başlığını
kullanmıştı.<br />
<br />
* Yusufcan da bu davalarla ilgili süreçleri bildiğinden,
"Beni burada daha uzun süre tutarlar, benimle ilgili yaz tatili
planı yapmayın" demişti. Tutuklamaların cezaya
dönüştürüldüğünün farkında. Cezaevinde,
tutuklanan iki arkadaşı Akbaş ve Yıldız'la birlikte kalıyor.
Baskılar cezaevinde de devam ediyor. "Gereksiz slogan atmak"
suçlamasıyla yedi ay iletişimden men cezası aldı, cezalar
kesinleşirse, üç iletişimden men cezasına karşılık bir ay
ziyaretçi cezası alacak.<br />
<br />
* Oğlum muhalif, ülke sorunlarına duyarlı bir çocuktu,
ODTÜ'deki protestolara katıldığı için de hakkında dava
açılan 117 öğrenciden biriydi, buradaki dava gerekçesi
de "basın açıklamasına katılmasıydı". TEKEL
eylemlerine de 78 gün boyunca destek vermişti. Yükselen
öğrenci muhalefetini, yargı yoluyla sindirmeye çalışıyorlar.
Bu öğrencilerin tümünün haksızlığa uğradığını
düşünüyoruz.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Bianet</strong></em></p>
Yunanistan'da 'paket' onaylandı, halk isyanda
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6967>Yunanistan'da 'paket'
onaylandı, halk isyanda</a></h1><p>Yunan Parlamentosu halkın yoğun
muhalefetine rağmen IMF ve AB tarafından şart koşulan 28 milyar euroluk
kemer sıkma paketini onayladı. Dünden bu yana grevde olan ve başkent
Atina'da Sintagma meydanını dolduran halkın parlamentoya tepkisi
büyük.<br />
<br />
Meclisteki oylamada kemer sıkma paketinin kabulu için gerekli olan
151 oydan fazlası elde edildi. 155 vekil, pakete evet derken, 138'i
hayır dedi. 2 milletvekili çekimser oy kullandı.<br />
<br />
Kesintilerin onaylanması neoliberal dayatmaya karşı sokaklarda olan on
binlerce gösterici tarafından tepkiyle karşılandı. Sintagma
meydanında yer alan Maliye Bakanlığına saldırıldığı belirtiliyor.
Polisin sert saldırılarına maruz kalan öfkeli halk Sintagma
Meydanı'ndaki yerini koruyor. Çok sayıda yaralı olduğu
bildirildi.<br />
<br />
Başbakan Yorgos Papandreu, toplumun geniş kesimlerinin büyük
tepkisini çeken 28 milyar euroluk kemer sıkma planının ülke
ekonomisini yeniden ayağa kaldırabileceğini savunmuştu.<br />
<br />
Öte yandan bu yıl dördüncü kez genel greve gidilen
Yunanistan'da sendikalar, gerekli eylemlerin her koşulda devam
edeceğinin altını çizdiler. Grevleri “hükümetin
özellikle düşük gelirli aileleri vuran halk karşıtı
bütün politikalarına karşı bir mücadele” olarak
nitelendiren sendikaların paketin geçmesi sonrası nasıl bir yol
izleyeceği merak konusu.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Evrensel</strong></em></p>
onaylandı, halk isyanda</a></h1><p>Yunan Parlamentosu halkın yoğun
muhalefetine rağmen IMF ve AB tarafından şart koşulan 28 milyar euroluk
kemer sıkma paketini onayladı. Dünden bu yana grevde olan ve başkent
Atina'da Sintagma meydanını dolduran halkın parlamentoya tepkisi
büyük.<br />
<br />
Meclisteki oylamada kemer sıkma paketinin kabulu için gerekli olan
151 oydan fazlası elde edildi. 155 vekil, pakete evet derken, 138'i
hayır dedi. 2 milletvekili çekimser oy kullandı.<br />
<br />
Kesintilerin onaylanması neoliberal dayatmaya karşı sokaklarda olan on
binlerce gösterici tarafından tepkiyle karşılandı. Sintagma
meydanında yer alan Maliye Bakanlığına saldırıldığı belirtiliyor.
Polisin sert saldırılarına maruz kalan öfkeli halk Sintagma
Meydanı'ndaki yerini koruyor. Çok sayıda yaralı olduğu
bildirildi.<br />
<br />
Başbakan Yorgos Papandreu, toplumun geniş kesimlerinin büyük
tepkisini çeken 28 milyar euroluk kemer sıkma planının ülke
ekonomisini yeniden ayağa kaldırabileceğini savunmuştu.<br />
<br />
Öte yandan bu yıl dördüncü kez genel greve gidilen
Yunanistan'da sendikalar, gerekli eylemlerin her koşulda devam
edeceğinin altını çizdiler. Grevleri “hükümetin
özellikle düşük gelirli aileleri vuran halk karşıtı
bütün politikalarına karşı bir mücadele” olarak
nitelendiren sendikaların paketin geçmesi sonrası nasıl bir yol
izleyeceği merak konusu.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Evrensel</strong></em></p>
Soma'da göçük: 1 ölü
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6966>Soma'da göçük: 1
ölü</a></h1><p>Manisa'nın Soma ilçesinde özel bir maden
ocağında dün akşam geç saatlerde meydana gelen
göçükte bir işçi yaşamını yitirdi.<br />
<br />
Soma Kömür İşletmeleri A.Ş Eynez Bölgesi'nde faaliyet
gösteren özel sektöre ait maden ocağında dün akşam
saat 22.00 sıralarında göçük meydana geldi.<br />
<br />
Emniyet teknikeri olarak çalışan Azmi Tozlu (24) isimli
işçi göçük altında kaldı.<br />
<br />
Tozlu, çalışma arkadaşları tarafından göçük
altından çıkarılırken, Soma Devlet Hastanesine
götürülürken yolda hayatını kaybetti.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
ölü</a></h1><p>Manisa'nın Soma ilçesinde özel bir maden
ocağında dün akşam geç saatlerde meydana gelen
göçükte bir işçi yaşamını yitirdi.<br />
<br />
Soma Kömür İşletmeleri A.Ş Eynez Bölgesi'nde faaliyet
gösteren özel sektöre ait maden ocağında dün akşam
saat 22.00 sıralarında göçük meydana geldi.<br />
<br />
Emniyet teknikeri olarak çalışan Azmi Tozlu (24) isimli
işçi göçük altında kaldı.<br />
<br />
Tozlu, çalışma arkadaşları tarafından göçük
altından çıkarılırken, Soma Devlet Hastanesine
götürülürken yolda hayatını kaybetti.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
Haydar Duymaz ölüm orucuna başladı
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6965>Haydar Duymaz ölüm orucuna
başladı</a></h1><p>Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde süngerli oda dahil
yoğun işkenceye maruz kalan Haydar Duymaz adlı tutuklu, açlık
grevini ölüm orucuna dönüştürdü.<br />
Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Haydar Duymaz,
maruz kaldığı işkence ve kötü muameleye karşı başlattığı
açlık grevini, eyleminin 25. gününde ölüm orucuna
çevirdi. Duymaz'ın sağlık durumu kötü ve disiplin
cezaları nedeniyle ailesiyle görüşemiyor. Duymaz, işkenceyi
belgelemek için Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmek ve
arkadaşlarıyla aynı hücrede kalmak istiyor.<br />
<br />
Duymaz'ın ölüm orucuna başladığını, avukatı Sezin
Uçar yazılı bir açıklama ile duyurdu. Av. Uçar,
açıklamasında, Haydar Duymaz'ın maruz kaldığı hak
ihlallerini anlattı.<br />
<br />
<strong>SOHBET HAKKINI İSTEDİĞİ İÇİN
DÖVÜLDÜ</strong><br />
<br />
Buna göre, Duymaz, Adalet Bakanlığı'nın genelgesi ile tanınan
sohbet hakkından aylarca yararlandırılmadı. Hakkında herhangi bir
disiplin kararı olmadan bu hakkının engellenmesiyle ilgili defalarca
cezaevi yönetimi ile görüşen Duymaz, yine de sonuç
alamadı.<br />
<br />
Duymaz, yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunmak istediğinde
ise 01 Ekim 2009 tarihinde, kaldığı hücrede, hücre
arkadaşlarının etkinlikte olduğu bir saatte gardiyanlar tarafından
saatlerce dövüldü.<br />
<br />
<strong>SÜNGERLİ ODA İŞKENCESİ</strong><br />
<br />
Ardından bir işkence yöntemi olarak kabul edilen süngerli odaya
alınarak çırılçıplak soyuldu ve saatlerce havalandırmanın
altında bekletildi.<br />
<br />
Maruz kaldığı işkenceyi belgelemek için Adli Tıp Kurumu'na
sevk isteyen Haydar Duymaz'ın bu talebi reddedilirken, Tekirdağ
Cumhuriyet Savcılığı, sorumlular hakkında yürütülen
soruşturmada takipsizlik kararı verdi. Ancak, Duymaz, disiplin
cezalarından kurtulamadı.<br />
<br />
<strong>HÜCRE DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİNE DE HÜCRE
CEZASI</strong><br />
<br />
Son olarak ise aynı davadan yargılandığı arkadaşlarının
hücresine geçmek istedi, ancak bu talebine karşılık
"gözlem süresi" adı altında aylarca tek kişilik
hücrede tutuldu. Sonra da zorla itirafçıların hücresine
konuldu.<br />
<br />
Duymaz, burada 2 Haziran 2011 tarihinde tutuklular tarafından şiddete
maruz kaldı. Yine aynı gün, cezaevi ikinci müdürü ve
onlarca gardiyan tarafından darp edildi. Sonra yeniden bir gün boyunca
soğuk havalandırmanın altında süngerli odada tutuldu.<br />
<br />
"Onlarca kişinin dayak, tehdit ve küfürlerine maruz kalan
müvekkil artık açlık grevine başlamak dışında hiçbir
yolunun kalmadığını düşündüğü için aynı
gün açlık grevine başladı" diyen Avukat Sezin
Uçar, müvekkili Duymaz'ın eylemimi 25. gününde,
yani 26 Haziran'da ölüm orucuna
dönüştürdüğünü kaydetti.<br />
<br />
<strong>TALEPLERİ KARŞILANMIYOR, KİMSEYLE
GÖRÜŞTÜRÜLMÜYOR</strong><br />
<br />
En son ziyaretinde yürümekte dahi zorlanan Haydar Duymaz'ın,
tek kişilik hücrede tutulduğunu ve hiçbir isteğinin
karşılanmadığını, görüş cezaları nedeniyle ailesiyle
görüştürülmediğini ifade eden Av. Uçar,
"Haydar'ın talepleri oldukça insani ve karşılanmasında
hiçbir engel bulunmayan talepler; aynı davadan yargılandığı
arkadaşları ile birlikte kalmak ve kendisine işkence yapan sorumluların
yargılanması istiyor" dedi.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
başladı</a></h1><p>Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde süngerli oda dahil
yoğun işkenceye maruz kalan Haydar Duymaz adlı tutuklu, açlık
grevini ölüm orucuna dönüştürdü.<br />
Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Haydar Duymaz,
maruz kaldığı işkence ve kötü muameleye karşı başlattığı
açlık grevini, eyleminin 25. gününde ölüm orucuna
çevirdi. Duymaz'ın sağlık durumu kötü ve disiplin
cezaları nedeniyle ailesiyle görüşemiyor. Duymaz, işkenceyi
belgelemek için Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmek ve
arkadaşlarıyla aynı hücrede kalmak istiyor.<br />
<br />
Duymaz'ın ölüm orucuna başladığını, avukatı Sezin
Uçar yazılı bir açıklama ile duyurdu. Av. Uçar,
açıklamasında, Haydar Duymaz'ın maruz kaldığı hak
ihlallerini anlattı.<br />
<br />
<strong>SOHBET HAKKINI İSTEDİĞİ İÇİN
DÖVÜLDÜ</strong><br />
<br />
Buna göre, Duymaz, Adalet Bakanlığı'nın genelgesi ile tanınan
sohbet hakkından aylarca yararlandırılmadı. Hakkında herhangi bir
disiplin kararı olmadan bu hakkının engellenmesiyle ilgili defalarca
cezaevi yönetimi ile görüşen Duymaz, yine de sonuç
alamadı.<br />
<br />
Duymaz, yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunmak istediğinde
ise 01 Ekim 2009 tarihinde, kaldığı hücrede, hücre
arkadaşlarının etkinlikte olduğu bir saatte gardiyanlar tarafından
saatlerce dövüldü.<br />
<br />
<strong>SÜNGERLİ ODA İŞKENCESİ</strong><br />
<br />
Ardından bir işkence yöntemi olarak kabul edilen süngerli odaya
alınarak çırılçıplak soyuldu ve saatlerce havalandırmanın
altında bekletildi.<br />
<br />
Maruz kaldığı işkenceyi belgelemek için Adli Tıp Kurumu'na
sevk isteyen Haydar Duymaz'ın bu talebi reddedilirken, Tekirdağ
Cumhuriyet Savcılığı, sorumlular hakkında yürütülen
soruşturmada takipsizlik kararı verdi. Ancak, Duymaz, disiplin
cezalarından kurtulamadı.<br />
<br />
<strong>HÜCRE DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİNE DE HÜCRE
CEZASI</strong><br />
<br />
Son olarak ise aynı davadan yargılandığı arkadaşlarının
hücresine geçmek istedi, ancak bu talebine karşılık
"gözlem süresi" adı altında aylarca tek kişilik
hücrede tutuldu. Sonra da zorla itirafçıların hücresine
konuldu.<br />
<br />
Duymaz, burada 2 Haziran 2011 tarihinde tutuklular tarafından şiddete
maruz kaldı. Yine aynı gün, cezaevi ikinci müdürü ve
onlarca gardiyan tarafından darp edildi. Sonra yeniden bir gün boyunca
soğuk havalandırmanın altında süngerli odada tutuldu.<br />
<br />
"Onlarca kişinin dayak, tehdit ve küfürlerine maruz kalan
müvekkil artık açlık grevine başlamak dışında hiçbir
yolunun kalmadığını düşündüğü için aynı
gün açlık grevine başladı" diyen Avukat Sezin
Uçar, müvekkili Duymaz'ın eylemimi 25. gününde,
yani 26 Haziran'da ölüm orucuna
dönüştürdüğünü kaydetti.<br />
<br />
<strong>TALEPLERİ KARŞILANMIYOR, KİMSEYLE
GÖRÜŞTÜRÜLMÜYOR</strong><br />
<br />
En son ziyaretinde yürümekte dahi zorlanan Haydar Duymaz'ın,
tek kişilik hücrede tutulduğunu ve hiçbir isteğinin
karşılanmadığını, görüş cezaları nedeniyle ailesiyle
görüştürülmediğini ifade eden Av. Uçar,
"Haydar'ın talepleri oldukça insani ve karşılanmasında
hiçbir engel bulunmayan talepler; aynı davadan yargılandığı
arkadaşları ile birlikte kalmak ve kendisine işkence yapan sorumluların
yargılanması istiyor" dedi.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
ÇMO: HALKI BİLGİLENDİRMEK VE YETKİLİLERİ UYARMAK SUÇ DEĞİLDİR!
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6964>ÇMO: HALKI
BİLGİLENDİRMEK VE YETKİLİLERİ UYARMAK SUÇ DEĞİLDİR!</a></h1><p
class="spot">Çevre Mühendisleri Odası, Eti Gümüş
A.Ş.`nin Kütahya`da bulunan maden işletmesindeki atık depolama
barajının 07.05.2011 tarihinde kısmen yıkılması üzerine kamuoyuna
yapılan açıklamaları gerekçe gösterilerek işletmeci
şirket tarafından açılan 30 bin TL’lik manevi tazminat
davası ile ilgili olarak 29 Haziran 2011 tarihinde bir basın
açıklaması yaptı.</p>
<p align="center"><b>BASINA VE KAMUOYUNA!</b></p>
<p>Ülkemizde, "kral çıplak" diyenlerin baskı ve
zulüm gördüğü su götürmez bir
gerçekliktir. Hiç kuşkusuz, bilimsel bilginin toplumla
buluşturulması ve kamuoyunun sorunlara karşı bilgilendirilmesi ve
önlem alınması için çaba harcanması zorlu bir
süreçtir. Odamız, meslektaşlarından, akademisyenlerden,
demokratik kitle örgütlerinden ve sivil toplum kuruluşlarından
edindiği birikim ve destekle yasal ve toplumsal olarak kendine verilen
görevi yerine getirmektedir.</p>
<p>Tarih, yanlışı vurgulayanların mücadelesi ile yazılmakta ve
şenlenmektedir. Odamız Kütahya‘da yaşanan siyanür sorununa
dair tarihi görevini yerine getirmiş, kamuoyunu bilgilendirmiş,
herhangi bir kaygısı olmadan, gecesini gündüzüne katarak
uzmanları ile, meslektaşları ve akademisyenleri ile ETİ Gümüş
A.Ş.‘nin yaşanan soruna kadar önemsemediği doğayı ve
insanları kendine dert etmiştir.</p>
<p>Kamuoyunu bilgilendirdiği, halka haklarını hatırlattığı, kamu
kurumlarına sorumluluklarını anımsattığı için
siyanürlü madencilik yapan ETİ Gümüş A.Ş tarafından
30.000 TL‘lik tazminat davasına ve saldırılara maruz kalan Odamız,
geçmişte de bu tavırlara karşı boyun eğmemiştir.
Günümüzde de boyun eğmeyecektir! Varlık nedeni olan, toplumu
bilgilendirme, çevreyi koruma ve bilimsel bilgiyi halk ile buluşturma
görevine yılmadan devam edecektir!</p>
<p>Davanın konusu; Oda‘mız tarafından yapılan
açıklamaların halkı kin, nefret ve paniğe sevk etmek olarak
gösterilmiş dava dilekçesindeki ifadeler ile "halen devam
etmekte olan, kesin ve emin ifadeler kullanılan haksız basın
açıklamalarının ve kötülemelerinin dava sonuna kadar
tedbiren durdurulması" ve "bu açıklamalar dolayısıyla
şirket ve çalışanlarının, yöneticilerinin, hissedarlarının
elem ve ızdırap çektikleri, bölgede yaşayan insanların
hücumuna muhatap oldukları, toplumda kaybettikleri saygınlığın
yeniden elde edilmesi için 30 bin TL‘nin şirkete
ödenmesi" istenmiştir.</p>
<p><b>ETİ GÜMÜŞ AŞ NEYİN PEŞİNDE? </b></p>
<p>Anayasa‘nın 135. maddesinde tanımlanan 66 ve 85 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve 7303 sayılı yasa ile değişik 6235
sayılı yasaya göre kurulmuş kamu kuruluşu niteliğinde bir meslek
kuruluşu olan Oda‘mızın, dava dilekçesinde ifade bulan sivil
toplum kuruluşu olduğu iddiası ile yine dava dilekçesindeki ifade
ile "ihtiyatlı" davranan Eti Gümüş‘ün
Kütahya‘daki siyanür felaketinden sonra kamuoyunda
kaybettiği itibarının 30 bin TL değerinde olduğuna inanmak istemiyoruz.
Kütahya‘daki felaket, ülkemizde siyanür liçi ile
yapılan madencilik faaliyetlerinin ülkemiz toprağına, suyuna,
insanına ne kadar zararlı olduğu en son yaşanan zehirlenme vakası ile de
açıkça görülmüştür.</p>
<p>Bu vesile ile Eti Gümüş AŞ‘ye soruyoruz. "Bu
felaketin doğada ve insanımızda bıraktığı geri dönülmez ve
travmatik izleri kaç TL ile telafi edebilirsiniz?"</p>
<p><b>SUSMAYACAĞIZ !</b></p>
<p>Madenlerimizi birer varlık olmanın ötesinde kaynak olarak
adlandıran zihniyetle savaşmaya devam edeceğiz. Bu zihniyetin ülkemiz
ekolojisi ve doğal varlıklarını ve insanını tehdit eden tüm
faaliyetlerine karşı duracağız. Yöre insanının sağlığını
tehdit eden risklere karşı salt insan olmaktan kaynaklanan korkma,
öfkelenme, tepki gösterme gibi insani refleks ve değerlerini
savunmaya devam edeceğiz. Bunu yaparken de Eti Gümüş
AŞ‘nin mesnetsiz iddialarındaki gibi halkı kin, nefret ve korku ile
değil, bilim ve insanlık değerlerini hatırlatarak yapacağız.</p>
<p>Eti Gümüş AŞ‘nin davası bir kez daha gösterdi ki,
içinde Oda‘mızın da bulunduğu Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği ile bağlı odalara yönelik tazminat davaları
bitmek bilmeyecek.</p>
<p>Açılan dava ile Çevre Mühendisleri Odası başta olmak
üzere kamu yararı ve halk sağlığını tehdit eden faaliyetler ile
ilgili demokratik kitle örgütleri, platformlar ve meslek
kuruluşlarınca yapılan basın açıklamaları engellenmek isteniyor.
Öyle ki sadece yapılan açıklamaların maddi- manevi
sorumluluğunun tarafımıza yüklenmesini değil, ileride yapılacak
açıklamalarımızın da Mahkeme kararı ile engellenmesi
isteniyor.</p>
<p>İleri demokrasinin meyveleri toplanmaya başlanıyor. Her ne pahasına
olursa olsun yatırım anlayışının eleştirilmesi vatan hainliği,
kalkınma düşmanlığı yaftasına maruz kalıyor, yapılan
açıklamalara açılan tazminat davaları da Demokles‘in
kılıcı gibi tepemizde sallandırılarak susmamız isteniyor. Uluslararası
Antlaşmalar ve Anayasa ile teminat altına alınan ifade
özgürlüğümüz ve kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşu olmamız sebebi ile Oda‘mıza yüklenen görevi
unutmamız, sorumluluklarımızı göz ardı ederek Anayasa ile
tarafımıza verilen yetkileri kullanmamamız isteniyor.</p>
<p><b>DAVAMIZ EYLÜL‘DE BAŞLIYOR. </b></p>
<p>Davanın açıldığını duyurduğumuz andan itibaren onlarca
avukat Oda‘mız hukuk müşavirliği ile temasa geçerek
savunma hakkımız için gönüllü destek sunmak
istediklerini bildirmiştir. Yine onlarca meslek odası ve demokratik kitle
örgütü haklılığımızı Mahkeme salonlarında ifade ederken
yanımızda olacağını, davaya müdahale edeceklerini bildirmişlerdir.
Onlarca bilim insanı desteklerini bildirerek değerlendirmelerde
bulunmuşlardır.</p>
<p>Açılan dava vesilesi ile siyanür ile madencilik faaliyeti
yürüten şirketleri bir kez daha uyarıyoruz. "Siyanür
liçi ile yapılan madencilik faaliyetlerine derhal son verin, bu
kararınızla şirketlerinizin itibarını meslek odalarına, demokratik
kitle örgütlerine, derneklere, köylülere, gazetelere,
hatta avukatlara karşı açtığınız ve bugüne kadar bir
tanesini bile kazanamadığınız davalarda istediğiniz bin liralarla ile
değil ilelebet temizleyin."</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Tmmob</strong></em></p>
BİLGİLENDİRMEK VE YETKİLİLERİ UYARMAK SUÇ DEĞİLDİR!</a></h1><p
class="spot">Çevre Mühendisleri Odası, Eti Gümüş
A.Ş.`nin Kütahya`da bulunan maden işletmesindeki atık depolama
barajının 07.05.2011 tarihinde kısmen yıkılması üzerine kamuoyuna
yapılan açıklamaları gerekçe gösterilerek işletmeci
şirket tarafından açılan 30 bin TL’lik manevi tazminat
davası ile ilgili olarak 29 Haziran 2011 tarihinde bir basın
açıklaması yaptı.</p>
<p align="center"><b>BASINA VE KAMUOYUNA!</b></p>
<p>Ülkemizde, "kral çıplak" diyenlerin baskı ve
zulüm gördüğü su götürmez bir
gerçekliktir. Hiç kuşkusuz, bilimsel bilginin toplumla
buluşturulması ve kamuoyunun sorunlara karşı bilgilendirilmesi ve
önlem alınması için çaba harcanması zorlu bir
süreçtir. Odamız, meslektaşlarından, akademisyenlerden,
demokratik kitle örgütlerinden ve sivil toplum kuruluşlarından
edindiği birikim ve destekle yasal ve toplumsal olarak kendine verilen
görevi yerine getirmektedir.</p>
<p>Tarih, yanlışı vurgulayanların mücadelesi ile yazılmakta ve
şenlenmektedir. Odamız Kütahya‘da yaşanan siyanür sorununa
dair tarihi görevini yerine getirmiş, kamuoyunu bilgilendirmiş,
herhangi bir kaygısı olmadan, gecesini gündüzüne katarak
uzmanları ile, meslektaşları ve akademisyenleri ile ETİ Gümüş
A.Ş.‘nin yaşanan soruna kadar önemsemediği doğayı ve
insanları kendine dert etmiştir.</p>
<p>Kamuoyunu bilgilendirdiği, halka haklarını hatırlattığı, kamu
kurumlarına sorumluluklarını anımsattığı için
siyanürlü madencilik yapan ETİ Gümüş A.Ş tarafından
30.000 TL‘lik tazminat davasına ve saldırılara maruz kalan Odamız,
geçmişte de bu tavırlara karşı boyun eğmemiştir.
Günümüzde de boyun eğmeyecektir! Varlık nedeni olan, toplumu
bilgilendirme, çevreyi koruma ve bilimsel bilgiyi halk ile buluşturma
görevine yılmadan devam edecektir!</p>
<p>Davanın konusu; Oda‘mız tarafından yapılan
açıklamaların halkı kin, nefret ve paniğe sevk etmek olarak
gösterilmiş dava dilekçesindeki ifadeler ile "halen devam
etmekte olan, kesin ve emin ifadeler kullanılan haksız basın
açıklamalarının ve kötülemelerinin dava sonuna kadar
tedbiren durdurulması" ve "bu açıklamalar dolayısıyla
şirket ve çalışanlarının, yöneticilerinin, hissedarlarının
elem ve ızdırap çektikleri, bölgede yaşayan insanların
hücumuna muhatap oldukları, toplumda kaybettikleri saygınlığın
yeniden elde edilmesi için 30 bin TL‘nin şirkete
ödenmesi" istenmiştir.</p>
<p><b>ETİ GÜMÜŞ AŞ NEYİN PEŞİNDE? </b></p>
<p>Anayasa‘nın 135. maddesinde tanımlanan 66 ve 85 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve 7303 sayılı yasa ile değişik 6235
sayılı yasaya göre kurulmuş kamu kuruluşu niteliğinde bir meslek
kuruluşu olan Oda‘mızın, dava dilekçesinde ifade bulan sivil
toplum kuruluşu olduğu iddiası ile yine dava dilekçesindeki ifade
ile "ihtiyatlı" davranan Eti Gümüş‘ün
Kütahya‘daki siyanür felaketinden sonra kamuoyunda
kaybettiği itibarının 30 bin TL değerinde olduğuna inanmak istemiyoruz.
Kütahya‘daki felaket, ülkemizde siyanür liçi ile
yapılan madencilik faaliyetlerinin ülkemiz toprağına, suyuna,
insanına ne kadar zararlı olduğu en son yaşanan zehirlenme vakası ile de
açıkça görülmüştür.</p>
<p>Bu vesile ile Eti Gümüş AŞ‘ye soruyoruz. "Bu
felaketin doğada ve insanımızda bıraktığı geri dönülmez ve
travmatik izleri kaç TL ile telafi edebilirsiniz?"</p>
<p><b>SUSMAYACAĞIZ !</b></p>
<p>Madenlerimizi birer varlık olmanın ötesinde kaynak olarak
adlandıran zihniyetle savaşmaya devam edeceğiz. Bu zihniyetin ülkemiz
ekolojisi ve doğal varlıklarını ve insanını tehdit eden tüm
faaliyetlerine karşı duracağız. Yöre insanının sağlığını
tehdit eden risklere karşı salt insan olmaktan kaynaklanan korkma,
öfkelenme, tepki gösterme gibi insani refleks ve değerlerini
savunmaya devam edeceğiz. Bunu yaparken de Eti Gümüş
AŞ‘nin mesnetsiz iddialarındaki gibi halkı kin, nefret ve korku ile
değil, bilim ve insanlık değerlerini hatırlatarak yapacağız.</p>
<p>Eti Gümüş AŞ‘nin davası bir kez daha gösterdi ki,
içinde Oda‘mızın da bulunduğu Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği ile bağlı odalara yönelik tazminat davaları
bitmek bilmeyecek.</p>
<p>Açılan dava ile Çevre Mühendisleri Odası başta olmak
üzere kamu yararı ve halk sağlığını tehdit eden faaliyetler ile
ilgili demokratik kitle örgütleri, platformlar ve meslek
kuruluşlarınca yapılan basın açıklamaları engellenmek isteniyor.
Öyle ki sadece yapılan açıklamaların maddi- manevi
sorumluluğunun tarafımıza yüklenmesini değil, ileride yapılacak
açıklamalarımızın da Mahkeme kararı ile engellenmesi
isteniyor.</p>
<p>İleri demokrasinin meyveleri toplanmaya başlanıyor. Her ne pahasına
olursa olsun yatırım anlayışının eleştirilmesi vatan hainliği,
kalkınma düşmanlığı yaftasına maruz kalıyor, yapılan
açıklamalara açılan tazminat davaları da Demokles‘in
kılıcı gibi tepemizde sallandırılarak susmamız isteniyor. Uluslararası
Antlaşmalar ve Anayasa ile teminat altına alınan ifade
özgürlüğümüz ve kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşu olmamız sebebi ile Oda‘mıza yüklenen görevi
unutmamız, sorumluluklarımızı göz ardı ederek Anayasa ile
tarafımıza verilen yetkileri kullanmamamız isteniyor.</p>
<p><b>DAVAMIZ EYLÜL‘DE BAŞLIYOR. </b></p>
<p>Davanın açıldığını duyurduğumuz andan itibaren onlarca
avukat Oda‘mız hukuk müşavirliği ile temasa geçerek
savunma hakkımız için gönüllü destek sunmak
istediklerini bildirmiştir. Yine onlarca meslek odası ve demokratik kitle
örgütü haklılığımızı Mahkeme salonlarında ifade ederken
yanımızda olacağını, davaya müdahale edeceklerini bildirmişlerdir.
Onlarca bilim insanı desteklerini bildirerek değerlendirmelerde
bulunmuşlardır.</p>
<p>Açılan dava vesilesi ile siyanür ile madencilik faaliyeti
yürüten şirketleri bir kez daha uyarıyoruz. "Siyanür
liçi ile yapılan madencilik faaliyetlerine derhal son verin, bu
kararınızla şirketlerinizin itibarını meslek odalarına, demokratik
kitle örgütlerine, derneklere, köylülere, gazetelere,
hatta avukatlara karşı açtığınız ve bugüne kadar bir
tanesini bile kazanamadığınız davalarda istediğiniz bin liralarla ile
değil ilelebet temizleyin."</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Tmmob</strong></em></p>
DDK: Maden kazaları kaçınılmaz
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6963>DDK: Maden kazaları
kaçınılmaz</a></h1><p>Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme
Kurulu'nun, dünyanın en ölümcül madenlerine sahip
olan Türkiye madenlerine ilişkin raporunda ilk tespit "kazalar
kaçınılmaz" oldu. Başbakan Erdoğan da 30 işçinin
öldüğü Karadon faciası için "kader"
demişti.<br />
<br />
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, madenlerde yaşanan iş
kazalarına ilişkin hazırladığı raporu Başbakanlık'a
gönderdi. Raporda, kazaların önlenmesine yönelik tedbirlerin
yetersizliğine dikkat çekilirken, denetim zafiyetine de vurgu
yapıldı. Aynı zamanda, patronların "gereksiz maliyet" olarak
gördüğü işçilerin eğitiminin önemli olduğu
belirtildi. Raporun ilginç detaylarından birisi ise maden
işçilerinin "sağlık ve güvenlik" yerine
"iş" istediği yönündeki tespit oldu. Ancak, raporun
girişinde bütün tedbirler alınsa dahi kazaların
kaçınılmaz olduğu kaydedildi.<br />
<br />
<strong>DDK'NIN İLK SÖZÜ: KAÇINILMAZ</strong><br />
<br />
Rapor, Başbakan Erdoğan'ın 17 Mayıs 2010'da Zonguldak
Karadon'da meydana gelen ve 30 işçinin yaşamını yitirdiği
maden kazasıyla ilgili "kader" açıklamasını destekler
nitelikte.<br />
<br />
Raporda, hazırlık süreci ve raporun içeriğine ilişkin geniş
bilgiler anlatıldıktan sonra ifade edilen ilk sözler şöyle:
"Madencilik sektöründe, iş kazalarının bir kısmı
'kaçınılmaz' olarak kabul edilmektedir.
Kaçınılmazlık oranı, sektörün yüksek riskli
özelliği nedeniyle diğer işkollarındaki kaçınılmazlık
oranından daha yüksektir. Ancak, bütün tedbirler alınsa dahi
meydana gelebilen, işin mahiyetinden kaynaklanan kaçınılmaz kazalar
dışında; havalandırma ve tahkimat noksanlıkları gibi çeşitli
konulardaki işletme uygulamalarından kaynaklanan kazalar
çoğunluktadır" denildi.<br />
<br />
Raporda, kazaların nedenine ilişkin benzerlikler şöyle sıralandı:
"Risk değerlendirmesi yapılmaması, taşeronluk/alt işverenlik
uygulaması, üretim zorlaması, geçmiş kazalardan ders
alınmaması, grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması, kontrol
ve degaj sondajlarının yeterince yapılmaması, delme-patlatma işlemindeki
düzensizlikler, çalışanlarda CO maskesi bulunmaması, gaz
izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği, havalandırma yetersizliği,
grizu emniyetli elektrikli cihaz ve ekipmanlar ile ilgili sorunlar,
nefeslik-kaçamak yolu ile ilgili yetersizlikler, maden işletmelerinde
iç denetim hizmetlerinin yetersizliği, kamu birimleri denetimlerinin
etkinsizliği, mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü
noksanlıkları."<br />
<br />
<strong>DÜNYADA HER YIL 2 MİLYON KİŞİ İŞ KAZASINDAN
ÖLÜYOR</strong><br />
<br />
Raporda, ILO verileri de aktarıldı. Buna göre, her yıl 2 milyon 200
bin insan iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını
kaybediyor. Tüm dünyada her yıl 270 milyon iş kazası ve 160
milyon iş kaynaklı hastalık yaşanıyor. Her yıl 438 bin çalışan
iş yerinde karşılaştığı zehirli maddeler nedeniyle yaşamını
yitiriyor, tüm kanser vakalarının yüzde 10'unu mesleki
kanserler oluşturuyor.<br />
<br />
SGK istatistiklerine göre ise son 5 yılda kömür madenciliği
işletmelerinde 30 bin 154 iş kazası meydana geldi. Bu rakam,
bütün sektörlerdeki toplam iş kazası sayısının yaklaşık
yüzde 8'ini oluşturuyor.<br />
<br />
<strong>İLK TESPİT: KAZALAR ÖNLENMİYOR</strong><br />
<br />
Raporda, çalışmaların ortaya çıkardığı ilk tespitin;
risklerin önceden değerlendirilerek önlenmesinde ciddi eksiklikler
olduğu kaydedildi. Bu eksikliklere ilişkin ise şöyle denildi:
"İşverenlerin kaza maliyetlerini azaltıcı önlemlere yeterince
önem vermemeleri, donanımlı ve tecrübeli iş güvenliği
uzmanı sayısının yetersizliği, risk değerlendirmesinin iş yerlerine
özel hazırlanmaması ve iş yerinin koşullarına uygun
olmaması."<br />
<br />
<strong>YASAL MEVZUATTA DEĞİŞİKLİK YAPILMALI</strong><br />
<br />
Raporda, madencilik sektöründe; iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatı ile ilgili ILO sözleşmelerine uygun düzenlemeler
yapılması, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun tasarısının
sektördeki bütün paydaşların katılımı ile gözden
geçirilerek kanunlaştırılması gerektiği belirtildi. Ayrıca, İş
Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü'nün işçi ve işveren
temsilcilerinin görüşlerini de alarak "Yeraltı
Kömür Madenlerinde Sağlık ve Güvenliğe İlişkin ILO
Uygulama Rehberi"nin Türkiye'ye göre düzenleyerek
yönetmelik haline getirmesi gerektiği ifade edildi.<br />
<br />
Raporda, "Madencilik sektörüne ilişkin kurumsal yapı ile
ilgili en önemli sorunlardan birisini; özellikle işçi
sağlığı ve iş güvenliği konularında görev ve yetkilerin net
olarak belirlenememiş olması ve hangi konulardan hangi birimin sorumlu
olduğunun kapsamlı tanımlayıcı/işlevsel bir biçimde ortaya
konulamamış olması oluşturmaktadır" denildi.<br />
<br />
<strong>DENETİMDE ZAFİYET</strong><br />
<br />
Raporda, denetim sisteminin; görev ve yetki tanımlamaları, izlenen
yöntem ve süreçlerde yaşanan sorunlar nedeniyle ciddi bir
zafiyet alanı oluşturduğuna dikkat çekildi. Kazalarda, denetim
yetersizliğinden kaynaklanan nedenlerin öne çıktığı ifade
edildi.<br />
<br />
Denetim yapan kurumlar olarak Çalışma Bakanlığı İş Teftiş
Kurulu ile Enerji Bakanlığı Maden İşleri Genel
Müdürlüğü arasında işbirliği bulunmadığı
belirtildi, bazı maden ocakları uzun süre denetlenmemişken bazı
ocakların birkaç gün arayla farklı iki kurumca
denetlenebildiğin görüldüğü kaydedildi. Denetim
alanındaki çok başlılığa dikkat çekildi.<br />
<br />
Raporda, "Denetim periyot ve süreleri, denetimin içeriği,
denetim sürecinin etkisizliği, kontrol denetimlerinin yeterince
yapılmaması ve müeyyidelerin yetersizliği ile bağlantılı temel
sorunların giderilmesi, kurumsal yapıların görev
çakışmasını ortadan kaldıracak şekilde yeniden
düzenlenmesi, karar alma süreçlerinin hızlandırılması ve
etkinliğinin artırılması gerekmektedir" denildi.<br />
<br />
<strong>PATRONLAR EĞİTİMİ GEREKSİZ MALİYET OLARAK
GÖRÜYOR</strong><br />
<br />
Raporda, kazaların nedenleri arasında bir diğer önemli eksikliğin
eğitim olduğu kaydedildi. Maden işçilere yeterli mesleki eğitimin
verilmediği, bu doğrultuda gerekli altyapının oluşturulmadığı, en
riskli sektörler arasında olmasına rağmen eğitim seviyesi
düşük işçilerin çalıştırıldığı ve eğitim
konusunda mevzuatın yerine getirilmedi, patronların eğitimi zaman kaybı
ve gereksiz maliyet<br />
olarak algılandığı belirtildi.<br />
<br />
Raporda, Milli Eğitim Bakanlığı'nın maden işçilerine
yönelik oluşturduğu eğitim müfredatının bir an önce
uygulamaya konulması gerektiği, denetimlerde eğitimin değerlendirilmesi
gerektiği ifade edildi.<br />
<br />
"Çalışma sonucunda, kazalar ile piyasa yapısı arasında da
yakın bir irtibatın olduğu gözlemlenmiştir" denilen raporda,
maden işletmelerinin büyük çoğunluğunun
küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğu ve
bunların iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yatırım yapma
konusunda sıkıntıları bulunduğu belirtildi. Raporda,
küçük ve orta ölçekli iş yerlerinde tahkimat
planları ve talimatlarının yeterince uyulmadığının tespit edildiğine
dikkat çekildi. Bu nedenle mali yapısı güçlü,
kurumsal/etkin yönetim anlayış ve kabiliyetine sahip şirketleri
teşvik edici politikalar geliştirilmesi gerektiği kaydedildi. Bu kapsamda
bilgi ve teknoloji transferinin teşvik edici bir madencilik politikası
belirlenmesinin yararlı olacağı ifade edildi.<br />
<br />
Raporda, linyit kaynaklarının kullanımının özendirilmesinin de
sektörde güçlü piyasa aktörlerinin faaliyet
göstermesine ve mevcut işletmelerin bu yönde gelişmesine katkı
sağlayacağı savunuldu.<br />
<br />
<strong>KENDİ HALİNE BIRAKILMIŞ</strong><br />
<br />
Raporda, iş sağlı ve güveliği ile ilgili kültürün;
bilinçli çaba ve yöntemlerle oluşturulması yerine kendi
halinde bir gelişime bırakıldığına dikkat çekildi.<br />
<br />
<strong>İŞ, SAĞLIKTAN ÖNCE GELİYOR</strong><br />
<br />
Raporda şöyle denildi: "Sorunların temellerine inildiğinde
toplumda ve daha dar manada çalışanlar arasında iş sağlığı ve
güvenliği talebinin yeterli seviyede olmadığı, iş talebinin
sağlık ve güvenlik talebinden çok önde geldiği
anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bilinçlendirme çalışmaları
ile iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin talep eksikliğinin
giderilmesi gerekmektedir."<br />
<br />
Bunun için mesleki eğitim başta olmak üzere her
türlü bilgilendirme ve bilinçlendirme
çalışmalarının yürütülmesi gerektiği, ayrıca
maden ocaklarında belirli standartlara sahip teçhizat kullanılması
gerektiği belirtildi.<br />
<br />
Kalibrasyon gerekliliğine dikkat çekilen raporda,
"Ülkemizde, madenlerde kullanılan elektrikli cihaz ve
ekipmanların test ve kalibrasyon hizmetlerini görecek, iş sağlığı
ve güvenliği teçhizatının kalibrasyon ve testlerini yaparak
belgelendirebilecek akredite birimler mevcut değildir. Devlet hem
çıkardığı mevzuatla bazı hususları zorunlu kılmış hem de bu
zorunluluğu karşılayacak birimleri oluştur(a)mamıştır"
denildi.<br />
<br />
<strong>SAĞLIKLI VERİLER YOK</strong><br />
<br />
Raporda, madencilik sektörü işletmelerinin sayısı,
türü ve çeşidi ile iş sağlığı ve güvenliği
alanında istatistiki veri sorunu yaşandığı da ifade edildi. Maden
İşleri Genel Müdürlüğü kayıtlarının yeterince
sistematik olmadığı tespit edildi. Raporda, "Somut bir değerlendirme
yapabilmek için iş kazası ve meslek hastalıkları ile ilgili
ölçülebilir hedeflerin konulması gerekmektedir. Ancak
konuyla ilgili istatistiklerin yayınlanmasındaki gecikme ve verilerin
güvenilirliği sorunları nedeniyle bu tür hedeflerin konulmasında
ve değerlendirilmesinde zorluklar yaşanmaktadır" denildi.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
kaçınılmaz</a></h1><p>Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme
Kurulu'nun, dünyanın en ölümcül madenlerine sahip
olan Türkiye madenlerine ilişkin raporunda ilk tespit "kazalar
kaçınılmaz" oldu. Başbakan Erdoğan da 30 işçinin
öldüğü Karadon faciası için "kader"
demişti.<br />
<br />
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, madenlerde yaşanan iş
kazalarına ilişkin hazırladığı raporu Başbakanlık'a
gönderdi. Raporda, kazaların önlenmesine yönelik tedbirlerin
yetersizliğine dikkat çekilirken, denetim zafiyetine de vurgu
yapıldı. Aynı zamanda, patronların "gereksiz maliyet" olarak
gördüğü işçilerin eğitiminin önemli olduğu
belirtildi. Raporun ilginç detaylarından birisi ise maden
işçilerinin "sağlık ve güvenlik" yerine
"iş" istediği yönündeki tespit oldu. Ancak, raporun
girişinde bütün tedbirler alınsa dahi kazaların
kaçınılmaz olduğu kaydedildi.<br />
<br />
<strong>DDK'NIN İLK SÖZÜ: KAÇINILMAZ</strong><br />
<br />
Rapor, Başbakan Erdoğan'ın 17 Mayıs 2010'da Zonguldak
Karadon'da meydana gelen ve 30 işçinin yaşamını yitirdiği
maden kazasıyla ilgili "kader" açıklamasını destekler
nitelikte.<br />
<br />
Raporda, hazırlık süreci ve raporun içeriğine ilişkin geniş
bilgiler anlatıldıktan sonra ifade edilen ilk sözler şöyle:
"Madencilik sektöründe, iş kazalarının bir kısmı
'kaçınılmaz' olarak kabul edilmektedir.
Kaçınılmazlık oranı, sektörün yüksek riskli
özelliği nedeniyle diğer işkollarındaki kaçınılmazlık
oranından daha yüksektir. Ancak, bütün tedbirler alınsa dahi
meydana gelebilen, işin mahiyetinden kaynaklanan kaçınılmaz kazalar
dışında; havalandırma ve tahkimat noksanlıkları gibi çeşitli
konulardaki işletme uygulamalarından kaynaklanan kazalar
çoğunluktadır" denildi.<br />
<br />
Raporda, kazaların nedenine ilişkin benzerlikler şöyle sıralandı:
"Risk değerlendirmesi yapılmaması, taşeronluk/alt işverenlik
uygulaması, üretim zorlaması, geçmiş kazalardan ders
alınmaması, grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması, kontrol
ve degaj sondajlarının yeterince yapılmaması, delme-patlatma işlemindeki
düzensizlikler, çalışanlarda CO maskesi bulunmaması, gaz
izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği, havalandırma yetersizliği,
grizu emniyetli elektrikli cihaz ve ekipmanlar ile ilgili sorunlar,
nefeslik-kaçamak yolu ile ilgili yetersizlikler, maden işletmelerinde
iç denetim hizmetlerinin yetersizliği, kamu birimleri denetimlerinin
etkinsizliği, mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü
noksanlıkları."<br />
<br />
<strong>DÜNYADA HER YIL 2 MİLYON KİŞİ İŞ KAZASINDAN
ÖLÜYOR</strong><br />
<br />
Raporda, ILO verileri de aktarıldı. Buna göre, her yıl 2 milyon 200
bin insan iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını
kaybediyor. Tüm dünyada her yıl 270 milyon iş kazası ve 160
milyon iş kaynaklı hastalık yaşanıyor. Her yıl 438 bin çalışan
iş yerinde karşılaştığı zehirli maddeler nedeniyle yaşamını
yitiriyor, tüm kanser vakalarının yüzde 10'unu mesleki
kanserler oluşturuyor.<br />
<br />
SGK istatistiklerine göre ise son 5 yılda kömür madenciliği
işletmelerinde 30 bin 154 iş kazası meydana geldi. Bu rakam,
bütün sektörlerdeki toplam iş kazası sayısının yaklaşık
yüzde 8'ini oluşturuyor.<br />
<br />
<strong>İLK TESPİT: KAZALAR ÖNLENMİYOR</strong><br />
<br />
Raporda, çalışmaların ortaya çıkardığı ilk tespitin;
risklerin önceden değerlendirilerek önlenmesinde ciddi eksiklikler
olduğu kaydedildi. Bu eksikliklere ilişkin ise şöyle denildi:
"İşverenlerin kaza maliyetlerini azaltıcı önlemlere yeterince
önem vermemeleri, donanımlı ve tecrübeli iş güvenliği
uzmanı sayısının yetersizliği, risk değerlendirmesinin iş yerlerine
özel hazırlanmaması ve iş yerinin koşullarına uygun
olmaması."<br />
<br />
<strong>YASAL MEVZUATTA DEĞİŞİKLİK YAPILMALI</strong><br />
<br />
Raporda, madencilik sektöründe; iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatı ile ilgili ILO sözleşmelerine uygun düzenlemeler
yapılması, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun tasarısının
sektördeki bütün paydaşların katılımı ile gözden
geçirilerek kanunlaştırılması gerektiği belirtildi. Ayrıca, İş
Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü'nün işçi ve işveren
temsilcilerinin görüşlerini de alarak "Yeraltı
Kömür Madenlerinde Sağlık ve Güvenliğe İlişkin ILO
Uygulama Rehberi"nin Türkiye'ye göre düzenleyerek
yönetmelik haline getirmesi gerektiği ifade edildi.<br />
<br />
Raporda, "Madencilik sektörüne ilişkin kurumsal yapı ile
ilgili en önemli sorunlardan birisini; özellikle işçi
sağlığı ve iş güvenliği konularında görev ve yetkilerin net
olarak belirlenememiş olması ve hangi konulardan hangi birimin sorumlu
olduğunun kapsamlı tanımlayıcı/işlevsel bir biçimde ortaya
konulamamış olması oluşturmaktadır" denildi.<br />
<br />
<strong>DENETİMDE ZAFİYET</strong><br />
<br />
Raporda, denetim sisteminin; görev ve yetki tanımlamaları, izlenen
yöntem ve süreçlerde yaşanan sorunlar nedeniyle ciddi bir
zafiyet alanı oluşturduğuna dikkat çekildi. Kazalarda, denetim
yetersizliğinden kaynaklanan nedenlerin öne çıktığı ifade
edildi.<br />
<br />
Denetim yapan kurumlar olarak Çalışma Bakanlığı İş Teftiş
Kurulu ile Enerji Bakanlığı Maden İşleri Genel
Müdürlüğü arasında işbirliği bulunmadığı
belirtildi, bazı maden ocakları uzun süre denetlenmemişken bazı
ocakların birkaç gün arayla farklı iki kurumca
denetlenebildiğin görüldüğü kaydedildi. Denetim
alanındaki çok başlılığa dikkat çekildi.<br />
<br />
Raporda, "Denetim periyot ve süreleri, denetimin içeriği,
denetim sürecinin etkisizliği, kontrol denetimlerinin yeterince
yapılmaması ve müeyyidelerin yetersizliği ile bağlantılı temel
sorunların giderilmesi, kurumsal yapıların görev
çakışmasını ortadan kaldıracak şekilde yeniden
düzenlenmesi, karar alma süreçlerinin hızlandırılması ve
etkinliğinin artırılması gerekmektedir" denildi.<br />
<br />
<strong>PATRONLAR EĞİTİMİ GEREKSİZ MALİYET OLARAK
GÖRÜYOR</strong><br />
<br />
Raporda, kazaların nedenleri arasında bir diğer önemli eksikliğin
eğitim olduğu kaydedildi. Maden işçilere yeterli mesleki eğitimin
verilmediği, bu doğrultuda gerekli altyapının oluşturulmadığı, en
riskli sektörler arasında olmasına rağmen eğitim seviyesi
düşük işçilerin çalıştırıldığı ve eğitim
konusunda mevzuatın yerine getirilmedi, patronların eğitimi zaman kaybı
ve gereksiz maliyet<br />
olarak algılandığı belirtildi.<br />
<br />
Raporda, Milli Eğitim Bakanlığı'nın maden işçilerine
yönelik oluşturduğu eğitim müfredatının bir an önce
uygulamaya konulması gerektiği, denetimlerde eğitimin değerlendirilmesi
gerektiği ifade edildi.<br />
<br />
"Çalışma sonucunda, kazalar ile piyasa yapısı arasında da
yakın bir irtibatın olduğu gözlemlenmiştir" denilen raporda,
maden işletmelerinin büyük çoğunluğunun
küçük ve orta ölçekli işletmeler olduğu ve
bunların iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yatırım yapma
konusunda sıkıntıları bulunduğu belirtildi. Raporda,
küçük ve orta ölçekli iş yerlerinde tahkimat
planları ve talimatlarının yeterince uyulmadığının tespit edildiğine
dikkat çekildi. Bu nedenle mali yapısı güçlü,
kurumsal/etkin yönetim anlayış ve kabiliyetine sahip şirketleri
teşvik edici politikalar geliştirilmesi gerektiği kaydedildi. Bu kapsamda
bilgi ve teknoloji transferinin teşvik edici bir madencilik politikası
belirlenmesinin yararlı olacağı ifade edildi.<br />
<br />
Raporda, linyit kaynaklarının kullanımının özendirilmesinin de
sektörde güçlü piyasa aktörlerinin faaliyet
göstermesine ve mevcut işletmelerin bu yönde gelişmesine katkı
sağlayacağı savunuldu.<br />
<br />
<strong>KENDİ HALİNE BIRAKILMIŞ</strong><br />
<br />
Raporda, iş sağlı ve güveliği ile ilgili kültürün;
bilinçli çaba ve yöntemlerle oluşturulması yerine kendi
halinde bir gelişime bırakıldığına dikkat çekildi.<br />
<br />
<strong>İŞ, SAĞLIKTAN ÖNCE GELİYOR</strong><br />
<br />
Raporda şöyle denildi: "Sorunların temellerine inildiğinde
toplumda ve daha dar manada çalışanlar arasında iş sağlığı ve
güvenliği talebinin yeterli seviyede olmadığı, iş talebinin
sağlık ve güvenlik talebinden çok önde geldiği
anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bilinçlendirme çalışmaları
ile iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin talep eksikliğinin
giderilmesi gerekmektedir."<br />
<br />
Bunun için mesleki eğitim başta olmak üzere her
türlü bilgilendirme ve bilinçlendirme
çalışmalarının yürütülmesi gerektiği, ayrıca
maden ocaklarında belirli standartlara sahip teçhizat kullanılması
gerektiği belirtildi.<br />
<br />
Kalibrasyon gerekliliğine dikkat çekilen raporda,
"Ülkemizde, madenlerde kullanılan elektrikli cihaz ve
ekipmanların test ve kalibrasyon hizmetlerini görecek, iş sağlığı
ve güvenliği teçhizatının kalibrasyon ve testlerini yaparak
belgelendirebilecek akredite birimler mevcut değildir. Devlet hem
çıkardığı mevzuatla bazı hususları zorunlu kılmış hem de bu
zorunluluğu karşılayacak birimleri oluştur(a)mamıştır"
denildi.<br />
<br />
<strong>SAĞLIKLI VERİLER YOK</strong><br />
<br />
Raporda, madencilik sektörü işletmelerinin sayısı,
türü ve çeşidi ile iş sağlığı ve güvenliği
alanında istatistiki veri sorunu yaşandığı da ifade edildi. Maden
İşleri Genel Müdürlüğü kayıtlarının yeterince
sistematik olmadığı tespit edildi. Raporda, "Somut bir değerlendirme
yapabilmek için iş kazası ve meslek hastalıkları ile ilgili
ölçülebilir hedeflerin konulması gerekmektedir. Ancak
konuyla ilgili istatistiklerin yayınlanmasındaki gecikme ve verilerin
güvenilirliği sorunları nedeniyle bu tür hedeflerin konulmasında
ve değerlendirilmesinde zorluklar yaşanmaktadır" denildi.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
Eti Gümüş'ten ÇMO'ya Tazminat Davası
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6962>Eti Gümüş'ten ÇMO'ya
Tazminat Davası</a></h1><p>Eti Gümüş'ten 30 bin TL'lik
dava<br />
<br />
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Murat Taşdemir, Eti
Gümüş A.Ş'nin, Kütahya'daki maden işletmesinde
siyanür barajının kısmen yıkılmasının ardından yaptıkları
açıklamalar nedeniyle odalarına 30 bin liralık manevi tazminat
davası açtığını belirterek, ''Odamız, varlık nedeni
olan toplumu bilgilendirme, çevreyi koruma ve bilimsel bilgiyi halkla
buluşturma görevine yılmadan devam edecek'' dedi.<br />
<br />
Taşdemir, odada düzenlediği basın toplantısında, bilimsel bilginin
toplumla buluşturulması, kamuoyunun sorunlara karşı bilgilendirilmesi ve
önlem alınması için çaba harcanmasının zorlu bir
süreç olduğunu söyledi.<br />
<br />
Odalarının Kütahya'da yaşanan siyanür sorununa dair
görevini yerine getirdiğini, doğayı ve insanları kendisine dert
edindiğini ifade eden Taşdemir, şunları söyledi:<br />
<br />
''Kamuoyunu bilgilendirdiği, halka haklarını hatırlattığı,
kamu kurumlarına sorumluluklarını anımsattığı için 30 bin
liralık tazminat davasına ve saldırılara maruz kalan odamız,
geçmişte bu tavırlara karşı boyun eğmemiştir bugün de
eğmeyecektir. Varlık nedeni olan toplumu bilgilendirme, çevreyi
koruma ve bilimsel bilgiyi halkla buluşturma görevine yılmadan devam
edecektir.''<br />
<br />
Madenleri birer varlık olmanın ötesinde kaynak olarak adlandıran
zihniyetle savaşmaya devam edeceklerini belirten Taşdemir, ''Bu
zihniyetin ülkemiz ekolojisi ve doğal varlıklarını ve insanını
tehdit eden tüm faaliyetlerine karşı duracağız. Yöre
insanının sağlığını tehdit eden risklere karşı salt insan olmaktan
kaynaklanan korkma, öfkelenme, tepki gösterme gibi insani refleks
ve değerleri savunmaya devam edeceğiz'' dedi.<br />
<br />
Davayla, kamu yararı ve halk sağlığını tehdit eden faaliyetlerle
ilgili demokratik kitle örgütleri, platformlar ve meslek
kuruluşlarınca yapılan basın açıklamalarının engellenmek
istendiğini savunan Taşdemir, şu görüşleri dile getirdi:<br />
<br />
''Açılan dava vesilesiyle siyanür ile madencilik
faaliyeti yürüten şirketleri bir kez daha uyarıyoruz.
Siyanür liçi ile yapılan madencilik faaliyetlerine derhal son
verin. Bu kararınızla şirketlerinizin itibarlarını, meslek odalarına,
demokratik kitle örgütlerine, derneklere, köylülere,
gazetelere, hatta avukatlara karşı açtığınız ve bugüne
kadar bir tanesini bile kazanamadığınız davalarda istediğiniz bin
liralarla değil, ilelebet temizleyin.''<br />
<br />
Davanın eylülde başlayacağını bildiren Taşdemir, onlarca meslek
odası ve demokratik kitle örgütünün desteğinin yanı
sıra bir çevre davasında ilk olarak 50'ye yakın avukatın
duruşmada kendileriyle olacağını sözlerine ekledi.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Akşam</strong></em></p>
Tazminat Davası</a></h1><p>Eti Gümüş'ten 30 bin TL'lik
dava<br />
<br />
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Murat Taşdemir, Eti
Gümüş A.Ş'nin, Kütahya'daki maden işletmesinde
siyanür barajının kısmen yıkılmasının ardından yaptıkları
açıklamalar nedeniyle odalarına 30 bin liralık manevi tazminat
davası açtığını belirterek, ''Odamız, varlık nedeni
olan toplumu bilgilendirme, çevreyi koruma ve bilimsel bilgiyi halkla
buluşturma görevine yılmadan devam edecek'' dedi.<br />
<br />
Taşdemir, odada düzenlediği basın toplantısında, bilimsel bilginin
toplumla buluşturulması, kamuoyunun sorunlara karşı bilgilendirilmesi ve
önlem alınması için çaba harcanmasının zorlu bir
süreç olduğunu söyledi.<br />
<br />
Odalarının Kütahya'da yaşanan siyanür sorununa dair
görevini yerine getirdiğini, doğayı ve insanları kendisine dert
edindiğini ifade eden Taşdemir, şunları söyledi:<br />
<br />
''Kamuoyunu bilgilendirdiği, halka haklarını hatırlattığı,
kamu kurumlarına sorumluluklarını anımsattığı için 30 bin
liralık tazminat davasına ve saldırılara maruz kalan odamız,
geçmişte bu tavırlara karşı boyun eğmemiştir bugün de
eğmeyecektir. Varlık nedeni olan toplumu bilgilendirme, çevreyi
koruma ve bilimsel bilgiyi halkla buluşturma görevine yılmadan devam
edecektir.''<br />
<br />
Madenleri birer varlık olmanın ötesinde kaynak olarak adlandıran
zihniyetle savaşmaya devam edeceklerini belirten Taşdemir, ''Bu
zihniyetin ülkemiz ekolojisi ve doğal varlıklarını ve insanını
tehdit eden tüm faaliyetlerine karşı duracağız. Yöre
insanının sağlığını tehdit eden risklere karşı salt insan olmaktan
kaynaklanan korkma, öfkelenme, tepki gösterme gibi insani refleks
ve değerleri savunmaya devam edeceğiz'' dedi.<br />
<br />
Davayla, kamu yararı ve halk sağlığını tehdit eden faaliyetlerle
ilgili demokratik kitle örgütleri, platformlar ve meslek
kuruluşlarınca yapılan basın açıklamalarının engellenmek
istendiğini savunan Taşdemir, şu görüşleri dile getirdi:<br />
<br />
''Açılan dava vesilesiyle siyanür ile madencilik
faaliyeti yürüten şirketleri bir kez daha uyarıyoruz.
Siyanür liçi ile yapılan madencilik faaliyetlerine derhal son
verin. Bu kararınızla şirketlerinizin itibarlarını, meslek odalarına,
demokratik kitle örgütlerine, derneklere, köylülere,
gazetelere, hatta avukatlara karşı açtığınız ve bugüne
kadar bir tanesini bile kazanamadığınız davalarda istediğiniz bin
liralarla değil, ilelebet temizleyin.''<br />
<br />
Davanın eylülde başlayacağını bildiren Taşdemir, onlarca meslek
odası ve demokratik kitle örgütünün desteğinin yanı
sıra bir çevre davasında ilk olarak 50'ye yakın avukatın
duruşmada kendileriyle olacağını sözlerine ekledi.</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Akşam</strong></em></p>
Dışarıdan içeriye kitap köprüsü kuruyoruz!
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6960>Dışarıdan içeriye kitap
köprüsü kuruyoruz!</a></h1><p class="rtejustify"><b>Neler oluyor bu
ülkede?</b></p>
<p class="rtejustify">Rakamların yüzü soğuktur.</p>
<p class="rtejustify">Adalet Bakanlığı’nın Ocak 2011 verilerine
göre, Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve
hükümlülerin toplam sayısı, 122 bin 404. Bu sayının 2001
yılında 55 bin 209 olduğu gözetilirse, cezaevlerinde tutulan insan
sayısındaki rekor artış çok daha iyi anlaşılır. Bu arada
cezaevlerinin toplam kapasitesinin 100 bin kişilik olduğu da akılda
tutulmalı.</p>
<p class="rtejustify">Rakamların yüzü soğuktur dedik ya, yüz
yirmi iki bin insanı “kapatarak” adaleti sağlamış bir
ülkede yaşıyoruz. Yüz yirmi iki bin insan, –bakın,
küsuratı biz de attık, küsuratta dört yüz dört
insan yokmuş gibi!- kapatıldığı zaman sistem adil, sorunlar
çözülmüş, adalet yerini bulmuş oluyor.</p>
<p class="rtejustify"><b>Düzen, nizam, devletin bekası ne istiyor
bizden?</b></p>
<p class="rtejustify">Bize öyle geliyor ki, sistem içimizde ne
kadar çılgın, ne kadar sürprizli insan varsa, soğuk ve
işbirlikçi aklının çarkları arasında
öğütemeyeceğini düşündüğü ne kadar
“deli” varsa, birer birer alıyor, kapatarak ıslah etmeye, yola
getirmeye, us’landırmaya çalışıyor. Oysa çok
eskilerde söylemişiz; “Usludan yeğdir delimiz” diye.
Hatırlatmalı!</p>
<p class="rtejustify">Yerin altına da gömseler, fezaya da fırlatsalar,
denizin ortasında ya da dağın başında da tutsalar, henüz insan
aklını hapsetmenin bir yolu bulunamadı. İnsan aklı kırk kilit altında
da tutulsa, özgürlüğü hayal edebiliyor. Ve
özgürlük hayali bir kez düşmeye görsün
yüreğe, o yüreği hizaya sokmak mümkün olmuyor.
Bütün o “kutsal”, bütün o “ebedi ve
ezeli”, bütün o baki sayılan koca koca düzenleri
korkutan da, bu “hizaya sokulamama” mıdır acaba? Korktukları
“insan” mıdır? Düşünceleri, hayalleri, umutları ve
özlemleriyle insan! Ve sözleriyle…</p>
<p class="rtejustify"><b>Bizden geriye kalan
“sözler”…</b></p>
<p class="rtejustify">“Sözler”, kimi zaman okyanusa
fırlatılmış bir şişenin içinde, kimi zaman toprak altında
gömülü taş tabletlerde, bir lahitin güneşe bakan
yüzünde belki de, varlığını artık kimse bilmese de eski bir
duvarın dökülen boyasının altında ya da bir hücreden
diğer hücrenin havalandırmasına atılan ekmek içinden
yapılmış topların içinde… Ama hep kalbimizde…</p>
<p class="rtejustify">Değil mi ki, hayata dair son anlarda onlar
söylendi, değil mi ki düşülen yere kanla yazıldı, değil
mi ki sırt çantalarında bir tek onlar vardı ıssız göklerin
altında… Değil mi ki emanetti, yüzünü
görmediğimiz ve belki de hiç göremeyeceğimiz başka bir
insana mutlaka ama mutlaka ulaştırılması gereken…</p>
<p class="rtejustify"><b>Kitaplar dolusu sözler tel örgüleri,
taş duvarları aşar…</b></p>
<p class="rtejustify">Ülkemiz hapishanelerinde bulunan sayıları, on
bine varan siyasi tutuklu ve hükümlüye çat kapı
kitaplarla gidiyoruz. Kitaplardaki sözleri ucu yanık mektup yapıp,
akordeonlu bir şenlik alayı olup hücrelerine, koğuşlarına,
sofralarına gidiyoruz. Büyük ateşler yakıp, odun ateşinde
demlenmiş çaylarını içmeye, halleşmeye, dertleşmeye
gidiyoruz. Delilik mi? Adımız Dışarıda Deli Dalgalar…
Üç yıl beş aydır bu “deliliği” iş edinmişiz,
yetmezi yetirip, eldekini çoğaltıp, elde olmayanı da deliliğe
vurup “yok” saymayarak, onlarlayız zaten epey bir zamandır.
Üç yıl beş aydır hapishanedeki “delilere” kitap
göndermekten yorulmadık. Ama “daha büyük dalgalarla
dövmeli kıyılarını” dedik. Onlar zaten isterler bunu. Ekmek,
su değil ama kitap isterler…</p>
<p class="rtejustify"><b>“İyi sürpriz”:</b> <b>On bin
siyasi tutuklu ve hükümlüye on bin kitap!</b></p>
<p class="rtejustify">1 Temmuz – 1 Kasım 2011 tarihleri arasında,
hapishanelerdeki bütün siyasi “deli”ler için
kitap kampanyası başlatıyoruz! Dışarıdan içeriye sözlerden
bir köprü kurmak için, herkesi en az bir kitap vermeye,
kütüphanesinde “seyreltme” çalışması yapmaya,
arkadaşlarından kitap (ç)almaya, kısacası kitap toplamaya
çağırıyoruz. Kapıları çalıp tek tek kitap istemek
gerekirse, bunu da birlikte yapmaya davet ediyoruz. Hedefimiz; on bin
kitap!<b> </b></p>
<p class="rtejustify">Kitaplarımız onlara ulaştığında biz daha
“çok” ve daha “insan” olacağız. Ve belki de
daha umutlu ve huzursuz… Gönderdiğimiz bir kitabın izini
süreceğiz her yerde. Kalabalıklar arasında, mitinglerde,
gülümseyen bir yüzde… Tanımadığımız bir eli
sıkarken, “O, sen miydin?” diye düşüneceğiz. O
kitapların üzerine, sayfa aralarına notlar düşeceğiz.
Çoğu zaman “kötü” sürprizler bekleyen
muhalif hayatlarımızın “iyi” sürprizlerini de biz,
bilinçlice ve hep birlikte yaratacağız.</p>
<p class="rtejustify">Yeteri kadar “deli” olan herkesi
kampanyamıza katılmaya çağırıyoruz.</p>
<p class="rtejustify"><b>Dışarıda Deli Dalgalar inisiyatifi</b></p>
<p class="rtejustify"><a href="http://www.delidalgalar.com/"
target="_blank"><font color="#0000FF" face="Times New Roman"
size="3"><b><u>www.delidalgalar.com</u></b></font></a></p>
<p
class="rtejustify"><b>-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------</b></p>
<p class="rtejustify"><b>Kitap kampanyası için iletişim:</b></p>
<p class="rtejustify"><b>Birol</b>: 0533 961 77 00</p>
<p class="rtejustify"><b>Tanju</b>: 0507 317 64 27</p>
<p class="rtejustify"><b>Elden kitap bırakmak ya da postalamak için
adreslerimiz:</b></p>
<p class="rtejustify"><b>Filistin Halkıyla</b> <b>Dayanışma</b>
<b>Derneği</b></p>
<p class="rtejustify">Hüseyin Ağa Mah. Dudu Odaları Sok. No: 10 Kat: 3
Beyoğlu/ Taksim/ İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>İstanbul Ermeni Kültür Derneği</b></p>
<p class="rtejustify">Meşrutiyet Cad. No: 31 Kat: 2 Beyoğlu / Taksim /
İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>Tanju</b>:</p>
<p class="rtejustify">Meclis Mah. Lale Sok. 6/C Sarıgazi / İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>Promethe</b> <b>Kafe</b></p>
<p class="rtejustify">Muvakkithane Cad. No: 17/1 Kadıköy / İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>Eğitim</b> <b>Sen</b> <b>İstanbul</b> <b>4</b>
<b>Nolu</b> <b>Şube</b></p>
<p class="rtejustify">Merkez Mah. Hamam Sok. 1/3 Gaziosmanpaşa / İst.</p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3"><b>Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kartal
Şubesi</b></font></p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3">Hürriyet mahallesi Ortadoğu koleji arkası Yakacık / Kartal /
İst.</font></p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3"><b>Sokak BİSTRO </b></font></p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3">Hamam sokak No:21 Kartal / İst.</font></p>
köprüsü kuruyoruz!</a></h1><p class="rtejustify"><b>Neler oluyor bu
ülkede?</b></p>
<p class="rtejustify">Rakamların yüzü soğuktur.</p>
<p class="rtejustify">Adalet Bakanlığı’nın Ocak 2011 verilerine
göre, Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve
hükümlülerin toplam sayısı, 122 bin 404. Bu sayının 2001
yılında 55 bin 209 olduğu gözetilirse, cezaevlerinde tutulan insan
sayısındaki rekor artış çok daha iyi anlaşılır. Bu arada
cezaevlerinin toplam kapasitesinin 100 bin kişilik olduğu da akılda
tutulmalı.</p>
<p class="rtejustify">Rakamların yüzü soğuktur dedik ya, yüz
yirmi iki bin insanı “kapatarak” adaleti sağlamış bir
ülkede yaşıyoruz. Yüz yirmi iki bin insan, –bakın,
küsuratı biz de attık, küsuratta dört yüz dört
insan yokmuş gibi!- kapatıldığı zaman sistem adil, sorunlar
çözülmüş, adalet yerini bulmuş oluyor.</p>
<p class="rtejustify"><b>Düzen, nizam, devletin bekası ne istiyor
bizden?</b></p>
<p class="rtejustify">Bize öyle geliyor ki, sistem içimizde ne
kadar çılgın, ne kadar sürprizli insan varsa, soğuk ve
işbirlikçi aklının çarkları arasında
öğütemeyeceğini düşündüğü ne kadar
“deli” varsa, birer birer alıyor, kapatarak ıslah etmeye, yola
getirmeye, us’landırmaya çalışıyor. Oysa çok
eskilerde söylemişiz; “Usludan yeğdir delimiz” diye.
Hatırlatmalı!</p>
<p class="rtejustify">Yerin altına da gömseler, fezaya da fırlatsalar,
denizin ortasında ya da dağın başında da tutsalar, henüz insan
aklını hapsetmenin bir yolu bulunamadı. İnsan aklı kırk kilit altında
da tutulsa, özgürlüğü hayal edebiliyor. Ve
özgürlük hayali bir kez düşmeye görsün
yüreğe, o yüreği hizaya sokmak mümkün olmuyor.
Bütün o “kutsal”, bütün o “ebedi ve
ezeli”, bütün o baki sayılan koca koca düzenleri
korkutan da, bu “hizaya sokulamama” mıdır acaba? Korktukları
“insan” mıdır? Düşünceleri, hayalleri, umutları ve
özlemleriyle insan! Ve sözleriyle…</p>
<p class="rtejustify"><b>Bizden geriye kalan
“sözler”…</b></p>
<p class="rtejustify">“Sözler”, kimi zaman okyanusa
fırlatılmış bir şişenin içinde, kimi zaman toprak altında
gömülü taş tabletlerde, bir lahitin güneşe bakan
yüzünde belki de, varlığını artık kimse bilmese de eski bir
duvarın dökülen boyasının altında ya da bir hücreden
diğer hücrenin havalandırmasına atılan ekmek içinden
yapılmış topların içinde… Ama hep kalbimizde…</p>
<p class="rtejustify">Değil mi ki, hayata dair son anlarda onlar
söylendi, değil mi ki düşülen yere kanla yazıldı, değil
mi ki sırt çantalarında bir tek onlar vardı ıssız göklerin
altında… Değil mi ki emanetti, yüzünü
görmediğimiz ve belki de hiç göremeyeceğimiz başka bir
insana mutlaka ama mutlaka ulaştırılması gereken…</p>
<p class="rtejustify"><b>Kitaplar dolusu sözler tel örgüleri,
taş duvarları aşar…</b></p>
<p class="rtejustify">Ülkemiz hapishanelerinde bulunan sayıları, on
bine varan siyasi tutuklu ve hükümlüye çat kapı
kitaplarla gidiyoruz. Kitaplardaki sözleri ucu yanık mektup yapıp,
akordeonlu bir şenlik alayı olup hücrelerine, koğuşlarına,
sofralarına gidiyoruz. Büyük ateşler yakıp, odun ateşinde
demlenmiş çaylarını içmeye, halleşmeye, dertleşmeye
gidiyoruz. Delilik mi? Adımız Dışarıda Deli Dalgalar…
Üç yıl beş aydır bu “deliliği” iş edinmişiz,
yetmezi yetirip, eldekini çoğaltıp, elde olmayanı da deliliğe
vurup “yok” saymayarak, onlarlayız zaten epey bir zamandır.
Üç yıl beş aydır hapishanedeki “delilere” kitap
göndermekten yorulmadık. Ama “daha büyük dalgalarla
dövmeli kıyılarını” dedik. Onlar zaten isterler bunu. Ekmek,
su değil ama kitap isterler…</p>
<p class="rtejustify"><b>“İyi sürpriz”:</b> <b>On bin
siyasi tutuklu ve hükümlüye on bin kitap!</b></p>
<p class="rtejustify">1 Temmuz – 1 Kasım 2011 tarihleri arasında,
hapishanelerdeki bütün siyasi “deli”ler için
kitap kampanyası başlatıyoruz! Dışarıdan içeriye sözlerden
bir köprü kurmak için, herkesi en az bir kitap vermeye,
kütüphanesinde “seyreltme” çalışması yapmaya,
arkadaşlarından kitap (ç)almaya, kısacası kitap toplamaya
çağırıyoruz. Kapıları çalıp tek tek kitap istemek
gerekirse, bunu da birlikte yapmaya davet ediyoruz. Hedefimiz; on bin
kitap!<b> </b></p>
<p class="rtejustify">Kitaplarımız onlara ulaştığında biz daha
“çok” ve daha “insan” olacağız. Ve belki de
daha umutlu ve huzursuz… Gönderdiğimiz bir kitabın izini
süreceğiz her yerde. Kalabalıklar arasında, mitinglerde,
gülümseyen bir yüzde… Tanımadığımız bir eli
sıkarken, “O, sen miydin?” diye düşüneceğiz. O
kitapların üzerine, sayfa aralarına notlar düşeceğiz.
Çoğu zaman “kötü” sürprizler bekleyen
muhalif hayatlarımızın “iyi” sürprizlerini de biz,
bilinçlice ve hep birlikte yaratacağız.</p>
<p class="rtejustify">Yeteri kadar “deli” olan herkesi
kampanyamıza katılmaya çağırıyoruz.</p>
<p class="rtejustify"><b>Dışarıda Deli Dalgalar inisiyatifi</b></p>
<p class="rtejustify"><a href="http://www.delidalgalar.com/"
target="_blank"><font color="#0000FF" face="Times New Roman"
size="3"><b><u>www.delidalgalar.com</u></b></font></a></p>
<p
class="rtejustify"><b>-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------</b></p>
<p class="rtejustify"><b>Kitap kampanyası için iletişim:</b></p>
<p class="rtejustify"><b>Birol</b>: 0533 961 77 00</p>
<p class="rtejustify"><b>Tanju</b>: 0507 317 64 27</p>
<p class="rtejustify"><b>Elden kitap bırakmak ya da postalamak için
adreslerimiz:</b></p>
<p class="rtejustify"><b>Filistin Halkıyla</b> <b>Dayanışma</b>
<b>Derneği</b></p>
<p class="rtejustify">Hüseyin Ağa Mah. Dudu Odaları Sok. No: 10 Kat: 3
Beyoğlu/ Taksim/ İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>İstanbul Ermeni Kültür Derneği</b></p>
<p class="rtejustify">Meşrutiyet Cad. No: 31 Kat: 2 Beyoğlu / Taksim /
İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>Tanju</b>:</p>
<p class="rtejustify">Meclis Mah. Lale Sok. 6/C Sarıgazi / İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>Promethe</b> <b>Kafe</b></p>
<p class="rtejustify">Muvakkithane Cad. No: 17/1 Kadıköy / İst.</p>
<p class="rtejustify"><b>Eğitim</b> <b>Sen</b> <b>İstanbul</b> <b>4</b>
<b>Nolu</b> <b>Şube</b></p>
<p class="rtejustify">Merkez Mah. Hamam Sok. 1/3 Gaziosmanpaşa / İst.</p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3"><b>Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kartal
Şubesi</b></font></p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3">Hürriyet mahallesi Ortadoğu koleji arkası Yakacık / Kartal /
İst.</font></p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3"><b>Sokak BİSTRO </b></font></p>
<p class="rtejustify"><font color="#2A2A2A" face="Times New Roman"
size="3">Hamam sokak No:21 Kartal / İst.</font></p>
24 Haziran 2011 Cuma
Bu partinin üye sayısı 80 milyon
<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6948>Bu partinin üye sayısı 80
milyon</a></h1><p>
</p>
<div class="news-header" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-family: inherit; vertical-align: baseline;
border-style: initial; border-color: initial; ">
<div class="header-left" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; float: left; width:
510px; ">
<h1 style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
23px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; color: rgb(27, 59, 114); line-height: 23px;
text-decoration: none; ">
Bu partinin üye sayısı 80 milyon</h1>
</div>
<br clear="all" />
<div id="divAdnetKeyword" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<h2 style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 8px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 1px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
18px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; border-top-style: dotted; border-top-color: rgb(127,
127, 127); display: block; color: rgb(61, 123, 223); line-height: 23px; ">
Çin'de iktidarda olan ve 90. kuruluş
yıldönümünü kutlamaya hazırlanan Çin
Komünist Partisi'nin (ÇKP) üye sayısının 80 milyonu
geçtiği açıklandı.</h2>
</div>
</div>
<div class="news-middle" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 15px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<div class="news-left" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; float: left; width:
420px; ">
<div class="news-body" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<div style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
13px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; ">
<img alt="Bu partinin üye sayısı 80 milyon" class="news-pic"
src="http://i.radikal.com.tr/644x385/2011/06/24/fft5_mf749350.Jpeg"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 1px; border-right-width: 1px; border-bottom-width:
1px; border-left-width: 1px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: normal; font-style: inherit; font-size: 13px; font-family:
inherit; vertical-align: top; border-style: initial; border-color: initial;
border-top-style: solid; border-right-style: solid; border-bottom-style:
solid; border-left-style: solid; border-top-color: rgb(199, 199, 199);
border-right-color: rgb(199, 199, 199); border-bottom-color: rgb(199, 199,
199); border-left-color: rgb(199, 199, 199); " /></div>
<div class="page-nav" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 10px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 15px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<span class="Apple-style-span" style="font-size: 15px; ">ÇKP
Merkez Komitesi'ne bağlı Örgütlenme Bürosu'nun
başkan yardımcısı Vang Çinfeng, geçen yılın sonu
itibariyle ÇKP'nin üye sayısının 80 milyon 269 bini
bulduğunu belirtti. 1921 yılında 50 üye kurulan
ÇKP'nin üye sayısı Çin Halk Cumhuriyeti'nin
kurulduğu 1949 yılında 4,5 milyona ulaşmıştı. ÇKP'ye
geçen yıl 3 milyon 75 bin kişinin katıldığını söyleyen
Vang, ölenler veya partiden ayrılanlarla üye sayısındaki net
artışın 2 milyon 274 bin olduğunu ifade etti. </span></div>
<div id="divAdnetKeyword2" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<div class="BlackContent" id="metin2" style="margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width:
0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width:
0px; border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
<br />
Öğrenciler ile sanayi işçileri, köylüler,
çobanlar göçmen işçi diye
adlandırılan mevsimlik işçiler ÇKP üyelerinin
yüzde 40'ını oluşturuyor. ÇKP'ye geçen yıl 21
milyon 17 bin üyelik başvurusu yapıldı. Bu sayı bir önceki
yıla göre 861 bin arttı. 2010 yılı verilerine göre ÇKP
üyelerinin 18 milyon 30 bini kadın, 5 milyon 338 bini de azınlık
etnik gruplardan. Kadınların parti üyeleri içindeki oranı
yüzde 22,5, azınlık etnik gruplardan üyelerin oranı ise
yüzde 6,6. ÇKP üyelerinden 6 milyon 812 bini parti ve devlet
birimlerinde çalışıyor. (AA)</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
<strong>Kaynak :Radikal</strong></p>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
milyon</a></h1><p>
</p>
<div class="news-header" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-family: inherit; vertical-align: baseline;
border-style: initial; border-color: initial; ">
<div class="header-left" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; float: left; width:
510px; ">
<h1 style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
23px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; color: rgb(27, 59, 114); line-height: 23px;
text-decoration: none; ">
Bu partinin üye sayısı 80 milyon</h1>
</div>
<br clear="all" />
<div id="divAdnetKeyword" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<h2 style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 8px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 1px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
18px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; border-top-style: dotted; border-top-color: rgb(127,
127, 127); display: block; color: rgb(61, 123, 223); line-height: 23px; ">
Çin'de iktidarda olan ve 90. kuruluş
yıldönümünü kutlamaya hazırlanan Çin
Komünist Partisi'nin (ÇKP) üye sayısının 80 milyonu
geçtiği açıklandı.</h2>
</div>
</div>
<div class="news-middle" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 15px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<div class="news-left" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; float: left; width:
420px; ">
<div class="news-body" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<div style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
13px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; ">
<img alt="Bu partinin üye sayısı 80 milyon" class="news-pic"
src="http://i.radikal.com.tr/644x385/2011/06/24/fft5_mf749350.Jpeg"
style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left:
0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left:
0px; border-top-width: 1px; border-right-width: 1px; border-bottom-width:
1px; border-left-width: 1px; border-style: initial; border-color: initial;
outline-width: 0px; outline-style: initial; outline-color: initial;
font-weight: normal; font-style: inherit; font-size: 13px; font-family:
inherit; vertical-align: top; border-style: initial; border-color: initial;
border-top-style: solid; border-right-style: solid; border-bottom-style:
solid; border-left-style: solid; border-top-color: rgb(199, 199, 199);
border-right-color: rgb(199, 199, 199); border-bottom-color: rgb(199, 199,
199); border-left-color: rgb(199, 199, 199); " /></div>
<div class="page-nav" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 10px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 15px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<span class="Apple-style-span" style="font-size: 15px; ">ÇKP
Merkez Komitesi'ne bağlı Örgütlenme Bürosu'nun
başkan yardımcısı Vang Çinfeng, geçen yılın sonu
itibariyle ÇKP'nin üye sayısının 80 milyon 269 bini
bulduğunu belirtti. 1921 yılında 50 üye kurulan
ÇKP'nin üye sayısı Çin Halk Cumhuriyeti'nin
kurulduğu 1949 yılında 4,5 milyona ulaşmıştı. ÇKP'ye
geçen yıl 3 milyon 75 bin kişinin katıldığını söyleyen
Vang, ölenler veya partiden ayrılanlarla üye sayısındaki net
artışın 2 milyon 274 bin olduğunu ifade etti. </span></div>
<div id="divAdnetKeyword2" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px;
margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px;
padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width: 0px;
border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px;
border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<div class="BlackContent" id="metin2" style="margin-top: 0px;
margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px;
padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; border-top-width:
0px; border-right-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width:
0px; border-style: initial; border-color: initial; outline-width: 0px;
outline-style: initial; outline-color: initial; font-weight: normal;
font-style: inherit; font-size: 13px; font-family: inherit; vertical-align:
baseline; border-style: initial; border-color: initial; ">
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
<br />
Öğrenciler ile sanayi işçileri, köylüler,
çobanlar göçmen işçi diye
adlandırılan mevsimlik işçiler ÇKP üyelerinin
yüzde 40'ını oluşturuyor. ÇKP'ye geçen yıl 21
milyon 17 bin üyelik başvurusu yapıldı. Bu sayı bir önceki
yıla göre 861 bin arttı. 2010 yılı verilerine göre ÇKP
üyelerinin 18 milyon 30 bini kadın, 5 milyon 338 bini de azınlık
etnik gruplardan. Kadınların parti üyeleri içindeki oranı
yüzde 22,5, azınlık etnik gruplardan üyelerin oranı ise
yüzde 6,6. ÇKP üyelerinden 6 milyon 812 bini parti ve devlet
birimlerinde çalışıyor. (AA)</p>
<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px;
margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 5px;
padding-left: 0px; border-top-width: 0px; border-right-width: 0px;
border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-style: initial;
border-color: initial; outline-width: 0px; outline-style: initial;
outline-color: initial; font-weight: normal; font-style: inherit; font-size:
15px; font-family: inherit; vertical-align: baseline; border-style: initial;
border-color: initial; text-decoration: none; color: black; ">
<strong>Kaynak :Radikal</strong></p>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)