<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6834>5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE
GÜNÜ" PROTESTO EDİLDİ</a></h1><p>
Bileşenleri arasında Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada +
İVME dergisinin de bulunduğu "SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE
HAYIR PLATFORMU" tarafından "5 Haziran Dünya Çevre
Günü" 5 Haziran 2011 günü
İstanbul'da protesto edildi. Suyun Ticarileştirilmesine Hayır
Platformu bileşenlerinin oluşturduğu 400 kişilik grup Tünel'de
toplanarak saat 16:00'da Taksim'e yürüdü.
Yürüyüş boyunca "Su Hayattır Satılamaz",
"Çevre Düşmanı Katil AKP", "Lokumcunun Katili
Dereleri Satanlar", "Sermeye defol Bu Ülke, Bu
Halk Satılık Değil", "AKP Elini doğadan Çek",
"Dereler Özgürdür, Özgür Akacak",
"Direne Direne Kazanacağız" sloganları atıldı.
Yürüyüşün son durağı Taksim Meydanı'nda
toplanan kitleye basın metnini SuyunTicarileştirilmesine Hayır Platformu
adına ÇMO İştanbul Şube Başkanı Semra Ocak okudu. Basın
metninin okunmasından sonra Hopa'dan yeni dönen Yıldız
Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği
Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr Beyza
Üstün Hopa'daki son gelişmeleri anlattı. Bu konuşmadan
sonra 3.Köprü Yerine Yaşam Platformu adına Hayati Can Konuşma
yaptı. Hayati Can' ın konuşmasından sonra, platformun aldığı
kararlar arasında olmamasına rağmen barış güvercinleri
uçuruldu ve basın açıklaması böyle sona erdi.</p>
<p>
</p>
<p>
Okunan basın metni aşağıdadır.</p>
<p>
</p>
<p align="center">
<strong>BASINA VE HALKIMIZA</strong></p>
<p align="center">
</p>
<p>
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü!
Bugünü ilan eden kurum da Birleşmiş Milletler (BM). BM,
dünya halklarına yönelik saldıraların başında yer alan bir
kurum. Emperyalizmin halklara karşı saldırısında onlardan yana tavır
aldığını, "İnsan hakları, demokrasi, eşitlik"
söylemlerinin ne kadar yalan ve gerçek dışı olduğunu,
kurulduğu 1945'ten beri biliyoruz. İşte böylesi bir kurumun
çevreye "duyarlılığı" insan halkarına olan
duyarlılığıyla eş değerdir, yani BM, dünya halklarının olduğu
gibi çevrenin de KATİLİDİR!</p>
<p>
Bu yüzden bugünü kabul etmiyor, bunu protesto ediyor, bu
aldatmacaya ortak olmuyoruz; bunun için buradayız. </p>
<p>
Doğayı ve yaşamı talan eden sermaye ve iktidar sözcüleri
bugünü “kutlamalarla” geçiriyor. Bizler ise
diyoruz ki bugün “kutlama” değil mücadele
günüdür! Tüm doğa düşmanlarının talan ve yağma
politikalarını teşhir etmek, direnişimizi büyütmek için
sokaktayız! Bugün ülkenin dört bir yanında yaşama ve
doğaya sahip çıkan direnişler büyüyor.
Çünkü doğaya ve yaşama yönelik saldırılar her yerde
büyüyor. </p>
<p>
Kapitalizm, doğaya ve insana ait ne varsa talan etme, önüne gelen
her şeyi pazarda satılacak bir mal olarak görme anlayışıyla,
insana, canlılara, doğaya gözünü dikmiş durumda. Su başta
olmak üzere, derelerimiz, akarsularımız, ormanlarımız,
meralarımız, ülkemizdeki işbirlikçiler tarafından
tekellere-sermayeye peşkeş çekilmekte. 1950'lerden
günümüze hangi iktidar geldiyse yeraltı ve yerüstü
zenginliklerimizi satmışlardır. Bugün ise bunu AKP yapmakta.
Dünya Su Forumu’na ev sahipliği yapmakla bir kez daha
işbirlikçiklerini göstermişlerdir.</p>
<p>
Doğanın ve yaşamın temeli olan su, sermayenin ticarileştirme
saldırısının hedefinde. Kentsel ve kırsal alanda su hizmetleri
özelleştiriliyor/piyasalaştırılıyor. Su fiyatlandırılıyor.
Şişelenip satılıyor. Ön ödemeli ve kontörlü
sayaçlar yoluyla, suyu kullanmadan parasını ödememizi istiyor.
Kısaca sermaye suyu ticarileştirirken, bu doğal varlığı yalnız parası
olanın yararlanacağı bir ekonomik mala
dönüştürüyor.</p>
<p>
Ülkemizde şu an sayıları 2000’e ulaşan ve 4000 adete
çıkarılması hedeflenen Hidroelektrik Santral Projeleri ile her bir
dere şirketlere satılırken, her bir HES için 370 hektar orman
alanı da HES şirketlerinin kullanımına veriliyor, bu da toplam 1.480.000
hektar, en verimli orman alanının fiilen özelleştirilmesi demektir.
AKP iktidarının uygulamaya soktuğu ve HES projeleri gerekçe
gösterilerek yapılan su kullanım hakkı anlaşmaları ile de
sularımız, şirketlerin egemenliği altına alınıyor.</p>
<p>
Tabiat ve Biyolojik çeşitliliği Koruma Kanun Tasarı ile,
bugüne değin alınmış sit kararlarını ve tabiat parklarını, milli
parkların koruma kararlarını kaldıran, doğal alanlar ile ilgili
kararları çevre ve orman bakanlığının kurullarına ve bakanın
doğrudan onayına bırakarak saldırılarını yasal kılıfa
uydurmuşlardır. Bu da yetmeyerek Yenilenebilinir Enerji Kanunu Yasası ile
bu saldırılarını üst seviyeye çıkarmışlardır. Bu yasa ile
koruma altındaki alanlarımız yok olmakla birlikte tekellere yeni bir rant
kapısı daha açılmış olacak.</p>
<p>
Ne trafiğin düzelmesine, ne de başka bir yaraya merhem olması
beklenmeyen 3. Boğaz Köprüsüyle, İstanbul’un zaten bir
avuç kalan verimli tarım arazileri ve içme suyu havzaları da
yok olmak üzeredir. Köprünün bağlantı yolları bu
araziler ve havzalar üzerine inşa edilecek ve bu durum hem bu
zenginliklerimizin yok olmasına neden olacak, hem de bu şekilde AKP
yandaşlarına yeni yeni gelir kapıları açılacaktır.</p>
<p>
“Çılgın Proje” olarak Tayyip Erdoğan’ın
duyurduğu “Kanal İstanbul” projesiyle de Karadeniz’den
Marmara’ya bir boğaz daha açılması
düşünülüyor. Bu proje gerçekten
çılgıncadır. Boğaz trafiğini rahatlatma ya da İstanbul’u
dünyanın iki boğaza sahip tek kenti yapma gerekçeleri bu
çılgınlığı ortadan kaldırmıyor. Bu proje İstanbul’a
hiçbir şey kazandırmayacak, aksine var olan
yeraltı-yerüstü zenginliklerimizi de alıp
götürecektir.</p>
<p>
AKP iktidarı, Çernobil’in etkileri hala sürmekteyken,
Fukuşima’da yaşanan felaket tüm dünyanın gözleri
önünde etkilerini gösterirken halkın tüm itirazına
rağmen nükleer santral kurma ısrarını sürdürmektedir.</p>
<p>
Geri dönüşümlü enerji kaynaklarını kullanmak en akla
yatkın anlayış olarak önümüzde duruyorken, emperyalistlerin
teknolojik olarak miadını doldurduğu için ıskartaya
çıkardıkları nükleer santrallerle topraklarımızı
kirletmenin ve olası büyük nükleer felaketlere göz
göre göre davetiye çıkarmanın tek bir açıklaması
olabilir, o da emperyalistlere göbekten bağımlı olma halidir. Geri
kalmış nükleer santralleri bizim gibi ülkelere satarak bir taşla
iki kuş vuruyor emperyalist-kapitalist sistem.</p>
<p>
Bunun en yakın örneğini Kütahya’da yaşadık. Kütahya
Gümüşköy'de bulunan Eti Gümüş A.Ş.'ne ait
gümüş madeni işletmesinde 7 Mayıs 2011 tarihinde atık depolama
barajında taşma meydana geldi ve atık barajı yıkılma tehlikesi ile
karşı karşıya durumda. Atık depolama barajındaki sızmalar ve taşmalar
neticesinde atık depolama havuzundan aktif durumda bulunan ağır metaller
(arsenik, kurşun, bakır, çinko vs.) yeraltı sularına ve besin
zincirine karışmakta. Bölgedeki içme suyundan alınan numunenin
Çevre Mühendisleri Odası tarafından yaptırılan laboratuar
analizi sonucunda, sudaki siyanür miktarının limit değerden % 40 daha
fazla olduğu tespit edildi. İlerleyen günlerde sızmalarla birlikte bu
miktar daha da artacaktır. Sızmaların dışında atık havuzundan
sürekli olarak buharlaşan hidrojen siyanür gazı, çevreyi
ve insanları zehirlemeye devam etmektedir. Ve yetkililer önce bu
gerçeği en yetkili ağızlardan inkar ettiler fakat kamuoyunun
baskısıyla gerçekleri itiraf etmek zorunda kaldılar.</p>
<p>
Bütün bu kapsamlı saldırılar, ki hepsini burada anlatmanın
imkanı yoktur, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin
zihniyetini ortaya sermek için yeter de artar bile. İşte bu
zihniyetin, çevreye duyarlı olmak şöyle dursun, bu duruma
karşı çıkanlara reva gördüğü saldırılara her
geçen gün bir yenisi eklenmektedir. Bu saldırılarda
insanlarımız katledilmektedir. Hopa’da çevre
mücadelesinin en ön saflarında yer alan ve HES’lere karşı
yapılan gösteri sırasında polisin attığı gaz bombalarından
etkilenerek kalp krizi geçiren emekli öğretmen Metin Lokumcu
hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıların temel amacı direnişi
kırmaktır. Ama bunda başarılı olamayacaklar.Tıpkı Hopa halkı gibi
Dersim’den Gerze’ye, Antalya’dan Artvin’e,
Kastamonu’dan Ergene’ye, Mersin’den Sinop’a doğaya
ve yaşama sahip çıkanlar direnişlerini büyütmektedir.</p>
<p>
Artık bu ülkede demokrasi mücadelesi vermenin karşılığı
ölüme kadar varıyor. Bu bilinçle donanarak, AKP iktidarına
da, onların sahipleri olan emperyalist-kapitalist sisteme de karşılık
vermek için güçlerimizi birleştirmeli ve her alanda
olduğu gibi çevremizi, doğamızı, suyumuzu, derelerimizi,
ormanlarımızı, tabiat varlıklarımızı, yeralti ve yerüstü
tüm zenginliklerimizi korumak ve yaşatmak için
örgütlü mücadelemizi büyütmeliyiz. Biz halkız,
milyarlarız. Onlarsa bir avuç! Güçlü olan biziz. Bu
bilinçle mücadele ettikçe kazanan da biz olacağız.</p>
<ul>
<li>
<strong>Dünya Çevre Günü Bir Aldatmacadır! BM
Çevrenin Katilidir!</strong></li>
<li>
<strong>Dünya Emperyalistlerin Malı Değil,
Halkındır!</strong></li>
<li>
<strong>Kahrolsun Emperyalizm Yaşasın Mücadelemiz!</strong></li>
<li>
<strong>Akarsularımız, Derelerimiz, Ormanlarımız Satılık
Değildir!</strong></li>
<li>
<strong>Su Yaşamdır Satılamaz!</strong></li>
<li>
<strong>Kentimize Ve Doğamıza Sahip Çıkıyoruz!</strong></li>
</ul>
<p>
</p>
<p align="right">
<strong>SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE HAYIR PLATFORMU</strong></p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder