30 Haziran 2011 Perşembe

Romanlara kalan; ırkçılık, yıkım, açlık

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6973>Romanlara kalan;
ırkçılık, yıkım, açlık</a></h1><p>&quot;Biraz esmer insanlarız
kardeş, onun i&ccedil;in bizi toplum dışına atmak istiyorlar... Buraları
ila&ccedil;layacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar i&ccedil;in, o
y&uuml;zden ila&ccedil;layacaklarmış... Şu y&uuml;ksek evler var ya;
onların g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; bozuyormuşuz...&quot; Bu
c&uuml;mleler Ataşehir&#39;de yaşam alanları yıkılan Romanlara ait.
&Ccedil;alıştay bitti, se&ccedil;imler bitti, yıkım başladı.
Barakaları başlarına yıkılan Romanların a&ccedil;lıkları,
ırk&ccedil;ılıkla katmerlendi.<br />
-<br />
<strong>&Ccedil;AĞDAŞ K&Uuml;&Ccedil;&Uuml;KBATTAL</strong><br />
<br />
G&ouml;kkubbeye uzanan binaların arasında kaybolmuş barakalar.
Emekleyerek yerlerden yiyecek kırıntıları toplayan bebekler.
Yıkıntıların arasında oksijen t&uuml;p&uuml;ne bağlı bir amca,
yaşananların kendisinde nasıl bir his yarattığını anlayamayacağımız
engelli bir &ccedil;ocuk ve olanları &ccedil;aresizce izleyen esmer
ebeveynler. Ataşehir&#39;in K&uuml;&ccedil;&uuml;kbakkalk&ouml;y semtinde
g&ouml;rebileceğiniz bu tablo, beyazların estetik kaygıları i&ccedil;in
esmerlerin yaşadıkları kahıra ait.<br />
<br />
İstanbul B&uuml;y&uuml;kşehir Belediyesi ve Ataşehir Belediyesi&#39;nin
sorumluluğu birbirine atarak yıktığı alan, yaklaşık 10-15 yıl
&ouml;nce Adana&#39;dan g&ouml;&ccedil;en Romanların yaşamlarını
s&uuml;rd&uuml;rd&uuml;kleri, barakalarını kurdukları bir b&ouml;lge.
Darbukanın, klarnetin, akordeonun, Roman havasının ustası &ouml;zg&uuml;r
ruhlar, k&uuml;lt&uuml;rlerini, yaşam tarzlarını kaybetmiş, hayatta kalma
m&uuml;cadelesi veriyorlar. Hem de yıllarca eğlendirdikleri tarafından
lin&ccedil; edilme korkusuyla.<br />
<br />
<strong>&#39;BİZİ TOPLUM DIŞINA ATMAK İSTİYORLAR&#39;</strong><br />
<br />
On yıldır bu mahallede yaşayan Hakan Coşkun, &quot;Biraz esmer
insanlarız kardeş, onun i&ccedil;in bizi toplum dışına atmak istiyorlar.
Biz onlara zarar verirmişiz. İnsanın tenine, v&uuml;cuduna bakıp da
değerlendirme yapılır mı?&quot; diyerek başlıyor s&ouml;zlerine ve
kelimeler boğazına d&uuml;ğ&uuml;mlenerek devam ediyor: &quot;Memleketten
geldik b&ouml;yle kaldık, şimdi burayı da yıktılar.
&Ccedil;&ouml;plerden kağıt toplayarak yaşamaya &ccedil;alışıyoruz.
İstanbul&#39;un dışına atacaklardı bizi, onun da aslı
&ccedil;ıkmadı.&quot;<br />
<br />
Belediye yetkililerinin kendilerine &quot;Siz gidin, dağ başında
yaşarsınız ancak. Buranın g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml;
bozuyorsunuz&quot; dediğini belirten Hakan Coşkun, İstanbul&#39;u terk
etmelerinin dayatıldığını ve İstanbul&#39;dan gitmeleri durumunda,
yetkililerin kendilerine ara&ccedil; tahsis etme vaadinde bulunduğunu
aktarıyor.<br />
<br />
&quot;Biz gittikten sonra orada ne yapacağız?&quot; diye soran Hakan
Coşkun, ş&ouml;yle devam ediyor: &quot;Sen buraya yakışmıyorsun
diyorlar. Biz bu &uuml;lkenin vatandaşı değil miyiz? Oy kullanamadık,
bize oy kullandırmayı bile layık g&ouml;rm&uuml;yorlar. Muhtara gidiyoruz,
o bile diyor ki; &#39;senin kaydın yok.&#39; 15 yıldır burada yaşıyoruz.
Bizim kayıtlarımız &ouml;nceden vardı, silmişler
kayıtlarımızı.&quot;<br />
<br />
<strong>&#39;&Ccedil;ALIŞTAY YAPIP OY İSTEMEYİ BİLİYOR&#39;</strong><br
/>
<br />
Engelli torunuyla yıkıntıların arasında yaşama tutunmaya
&ccedil;alışan Behiye &Ccedil;algıcı, &quot;Adam mı &ouml;ld&uuml;relim,
hırsızlık mı yapalım, iyi k&ouml;t&uuml; işimiz var. Kimseden birşey
istediğimiz de yok ama bizim evlerimizi niye yıkıyorsun? Bırak biz
işimizi yapalım, başımızı sokacak bir yerimiz olsun&quot; diyor. Tek
dertlerinin barınmak ve ekmek paralarını &ccedil;ıkaracakları bir iş
olduğunu anlatan Behiye &Ccedil;algıcı &ouml;fkeli bir şekilde,
&quot;Tayyip Erdoğan bize hi&ccedil; bakmıyor ama se&ccedil;im zamanı
&ccedil;alıştay yapıp oy istemeyi biliyor. &Ccedil;ocuklarımızı okutmak
istiyoruz ama nasıl yapalım? Elimde olsa Tayyip Erdoğan&#39;ın kellesine
tokat atardım&quot; diyor.<br />
<br />
<strong>&#39;HEM &Ouml;LD&Uuml;R&Uuml;YORSUNUZ, HEM
S&Uuml;R&Uuml;ND&Uuml;R&Uuml;YORSUNUZ&#39;</strong><br />
<br />
Erkan &Ccedil;algıcı ise, hem devlet hem toplum olarak Romanlara hangi
g&ouml;zle bakıldığını anlatıyor: &quot;Şuradakilerin
y&uuml;z&uuml;nden oluyor biraz da (hemen yanıbaşlarındaki b&uuml;y&uuml;k
apartmanları g&ouml;steriyor). &#39;Siz buranın
g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; bozuyorsunuz&#39; diyorlar bize.
Buraları ila&ccedil;layacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar i&ccedil;in o
y&uuml;zden ila&ccedil;layacaklarmış. Şu y&uuml;ksek evler var ya;
onların g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; bozuyormuşuz.&quot;<br />
<br />
Devlet yetkililerinin, politikacıların başka yerlerde savaşlar olurken
televizyonlara &ccedil;ıkıp &#39;Bunlar insanları
&ouml;ld&uuml;r&uuml;yorlar, zul&uuml;m yapıyorlar&#39; gibi s&ouml;zler
ettiklerini hatırlatarak, &quot;Yahu siz hem &ouml;ld&uuml;r&uuml;yorsunuz,
hem s&uuml;r&uuml;nd&uuml;r&uuml;yorsunuz. Sizin ettiğiniz zul&uuml;m
onların kat kat fazlası&quot; diyen Erkan &Ccedil;algıcı, &quot;Ne
yapmayı d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorsunuz bundan sonra?&quot; sorusuna şu
cevabı veriyor: &quot;Birşey de yapamıyoruz. Bunlarla m&uuml;cadele etmek
i&ccedil;in g&uuml;&ccedil;l&uuml; kuvvetli olmak gerekiyor. Biz burada
azcık sesimizi &ccedil;ıkartsak 500 kişi mahalleden sopalarla gelir
&uuml;st&uuml;m&uuml;ze. Onlar bizi &ouml;ld&uuml;resiye d&ouml;vecek, ertesi
g&uuml;n gazetelerde bir garibanı d&ouml;vd&uuml;ler diye
&ccedil;ıkmayacak. Yine biz su&ccedil;lu konumuna d&uuml;şeceğiz.&quot;<br
/>
<br />
<strong>YIKINTILARIN ARASINDA OKSİJEN T&Uuml;P&Uuml;NE BAĞLI BİR
AMCA</strong><br />
<br />
Yıkılan barakaların arasında, savaş
g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml;n&uuml; andıran derme &ccedil;atma bir yatak ve
oksijen t&uuml;p&uuml;ne bağlı bir amca. Konuşmakta
g&uuml;&ccedil;l&uuml;k &ccedil;ekiyor. Anlam veremiyor, &#39;Nasıl
olur?&#39; diye soruyor kendi kendine, &quot;Nasıl şu ufacık barakaları
bize &ccedil;ok g&ouml;r&uuml;rler&quot; diyor ve halini g&ouml;ren
hi&ccedil;bir yetkilinin umursamadığını ifade ediyor.<br />
<br />
Yakın zamanda kalp ameliyatı olan Binnaz Coşkun ise, ila&ccedil;larını
alamadığını belirtiyor: &quot;O ila&ccedil;ları mutlaka kullanmam lazım
yoksa &ouml;l&uuml;r&uuml;m ama yok, yine de vermiyorlar.&quot; Onun hemen
yanında bel fıtığı olan ve ayakta durmakta g&uuml;&ccedil;l&uuml;k
&ccedil;eken Yazg&uuml;l&uuml; Coşkun, &quot;Ekmek yok, yatacak yer yok.
Hastaneye gidiyoruz kaydımız yok diye kovuyorlar, ben bel fıtığıyım
ayakta duramıyorum&quot; diyor.<br />
<br />
<strong>&#39;T&Uuml;RKİYE CUMHURİYETİ B&Ouml;YLE BİR
YER&#39;</strong><br />
<br />
&quot;Buraya geldiler yıkım ekipleri, barakanın i&ccedil;inde kedi
vardı, &#39;Abi durun bari şu kediyi &ccedil;ıkartayım&#39; dinlemediler.
Kedinin &uuml;zerine yıktılar duvarı. O yıkıntıların altından kediyi
&ccedil;ıkardım delik deşik olmuş hayvan&quot; s&ouml;zleriyle yıkım
g&uuml;n&uuml;nden bir detay anlatan Celal &Ccedil;algıcı, şunları
s&ouml;yl&uuml;yor: &quot;T&uuml;rkiye Cumhuriyeti b&ouml;yle bir yer,
b&ouml;yle bir &uuml;lkede yaşıyoruz. Biz burada &ccedil;ocuklara kahvaltı
yaptırıyorduk. &#39;Bitsin bari sonra yıkın&#39; dedik, adamlar
dinlemiyor. &Ccedil;ocuklarımız zaten a&ccedil;. O halde bide gittiler
kendilerine d&ouml;ner aldılar &ccedil;ocukların karşısında yediler.
&Ccedil;ocuklara bir par&ccedil;a yiyecek vermediler.&quot;</p>
<p>&nbsp;</p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder