<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/6973>Romanlara kalan;
ırkçılık, yıkım, açlık</a></h1><p>"Biraz esmer insanlarız
kardeş, onun için bizi toplum dışına atmak istiyorlar... Buraları
ilaçlayacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar için, o
yüzden ilaçlayacaklarmış... Şu yüksek evler var ya;
onların görüntüsünü bozuyormuşuz..." Bu
cümleler Ataşehir'de yaşam alanları yıkılan Romanlara ait.
Çalıştay bitti, seçimler bitti, yıkım başladı.
Barakaları başlarına yıkılan Romanların açlıkları,
ırkçılıkla katmerlendi.<br />
-<br />
<strong>ÇAĞDAŞ KÜÇÜKBATTAL</strong><br />
<br />
Gökkubbeye uzanan binaların arasında kaybolmuş barakalar.
Emekleyerek yerlerden yiyecek kırıntıları toplayan bebekler.
Yıkıntıların arasında oksijen tüpüne bağlı bir amca,
yaşananların kendisinde nasıl bir his yarattığını anlayamayacağımız
engelli bir çocuk ve olanları çaresizce izleyen esmer
ebeveynler. Ataşehir'in Küçükbakkalköy semtinde
görebileceğiniz bu tablo, beyazların estetik kaygıları için
esmerlerin yaşadıkları kahıra ait.<br />
<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ataşehir Belediyesi'nin
sorumluluğu birbirine atarak yıktığı alan, yaklaşık 10-15 yıl
önce Adana'dan göçen Romanların yaşamlarını
sürdürdükleri, barakalarını kurdukları bir bölge.
Darbukanın, klarnetin, akordeonun, Roman havasının ustası özgür
ruhlar, kültürlerini, yaşam tarzlarını kaybetmiş, hayatta kalma
mücadelesi veriyorlar. Hem de yıllarca eğlendirdikleri tarafından
linç edilme korkusuyla.<br />
<br />
<strong>'BİZİ TOPLUM DIŞINA ATMAK İSTİYORLAR'</strong><br />
<br />
On yıldır bu mahallede yaşayan Hakan Coşkun, "Biraz esmer
insanlarız kardeş, onun için bizi toplum dışına atmak istiyorlar.
Biz onlara zarar verirmişiz. İnsanın tenine, vücuduna bakıp da
değerlendirme yapılır mı?" diyerek başlıyor sözlerine ve
kelimeler boğazına düğümlenerek devam ediyor: "Memleketten
geldik böyle kaldık, şimdi burayı da yıktılar.
Çöplerden kağıt toplayarak yaşamaya çalışıyoruz.
İstanbul'un dışına atacaklardı bizi, onun da aslı
çıkmadı."<br />
<br />
Belediye yetkililerinin kendilerine "Siz gidin, dağ başında
yaşarsınız ancak. Buranın görüntüsünü
bozuyorsunuz" dediğini belirten Hakan Coşkun, İstanbul'u terk
etmelerinin dayatıldığını ve İstanbul'dan gitmeleri durumunda,
yetkililerin kendilerine araç tahsis etme vaadinde bulunduğunu
aktarıyor.<br />
<br />
"Biz gittikten sonra orada ne yapacağız?" diye soran Hakan
Coşkun, şöyle devam ediyor: "Sen buraya yakışmıyorsun
diyorlar. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Oy kullanamadık,
bize oy kullandırmayı bile layık görmüyorlar. Muhtara gidiyoruz,
o bile diyor ki; 'senin kaydın yok.' 15 yıldır burada yaşıyoruz.
Bizim kayıtlarımız önceden vardı, silmişler
kayıtlarımızı."<br />
<br />
<strong>'ÇALIŞTAY YAPIP OY İSTEMEYİ BİLİYOR'</strong><br
/>
<br />
Engelli torunuyla yıkıntıların arasında yaşama tutunmaya
çalışan Behiye Çalgıcı, "Adam mı öldürelim,
hırsızlık mı yapalım, iyi kötü işimiz var. Kimseden birşey
istediğimiz de yok ama bizim evlerimizi niye yıkıyorsun? Bırak biz
işimizi yapalım, başımızı sokacak bir yerimiz olsun" diyor. Tek
dertlerinin barınmak ve ekmek paralarını çıkaracakları bir iş
olduğunu anlatan Behiye Çalgıcı öfkeli bir şekilde,
"Tayyip Erdoğan bize hiç bakmıyor ama seçim zamanı
çalıştay yapıp oy istemeyi biliyor. Çocuklarımızı okutmak
istiyoruz ama nasıl yapalım? Elimde olsa Tayyip Erdoğan'ın kellesine
tokat atardım" diyor.<br />
<br />
<strong>'HEM ÖLDÜRÜYORSUNUZ, HEM
SÜRÜNDÜRÜYORSUNUZ'</strong><br />
<br />
Erkan Çalgıcı ise, hem devlet hem toplum olarak Romanlara hangi
gözle bakıldığını anlatıyor: "Şuradakilerin
yüzünden oluyor biraz da (hemen yanıbaşlarındaki büyük
apartmanları gösteriyor). 'Siz buranın
görüntüsünü bozuyorsunuz' diyorlar bize.
Buraları ilaçlayacağız diyorlar. Biz pisliğiz onlar için o
yüzden ilaçlayacaklarmış. Şu yüksek evler var ya;
onların görüntüsünü bozuyormuşuz."<br />
<br />
Devlet yetkililerinin, politikacıların başka yerlerde savaşlar olurken
televizyonlara çıkıp 'Bunlar insanları
öldürüyorlar, zulüm yapıyorlar' gibi sözler
ettiklerini hatırlatarak, "Yahu siz hem öldürüyorsunuz,
hem süründürüyorsunuz. Sizin ettiğiniz zulüm
onların kat kat fazlası" diyen Erkan Çalgıcı, "Ne
yapmayı düşünüyorsunuz bundan sonra?" sorusuna şu
cevabı veriyor: "Birşey de yapamıyoruz. Bunlarla mücadele etmek
için güçlü kuvvetli olmak gerekiyor. Biz burada
azcık sesimizi çıkartsak 500 kişi mahalleden sopalarla gelir
üstümüze. Onlar bizi öldüresiye dövecek, ertesi
gün gazetelerde bir garibanı dövdüler diye
çıkmayacak. Yine biz suçlu konumuna düşeceğiz."<br
/>
<br />
<strong>YIKINTILARIN ARASINDA OKSİJEN TÜPÜNE BAĞLI BİR
AMCA</strong><br />
<br />
Yıkılan barakaların arasında, savaş
görüntüsünü andıran derme çatma bir yatak ve
oksijen tüpüne bağlı bir amca. Konuşmakta
güçlük çekiyor. Anlam veremiyor, 'Nasıl
olur?' diye soruyor kendi kendine, "Nasıl şu ufacık barakaları
bize çok görürler" diyor ve halini gören
hiçbir yetkilinin umursamadığını ifade ediyor.<br />
<br />
Yakın zamanda kalp ameliyatı olan Binnaz Coşkun ise, ilaçlarını
alamadığını belirtiyor: "O ilaçları mutlaka kullanmam lazım
yoksa ölürüm ama yok, yine de vermiyorlar." Onun hemen
yanında bel fıtığı olan ve ayakta durmakta güçlük
çeken Yazgülü Coşkun, "Ekmek yok, yatacak yer yok.
Hastaneye gidiyoruz kaydımız yok diye kovuyorlar, ben bel fıtığıyım
ayakta duramıyorum" diyor.<br />
<br />
<strong>'TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÖYLE BİR
YER'</strong><br />
<br />
"Buraya geldiler yıkım ekipleri, barakanın içinde kedi
vardı, 'Abi durun bari şu kediyi çıkartayım' dinlemediler.
Kedinin üzerine yıktılar duvarı. O yıkıntıların altından kediyi
çıkardım delik deşik olmuş hayvan" sözleriyle yıkım
gününden bir detay anlatan Celal Çalgıcı, şunları
söylüyor: "Türkiye Cumhuriyeti böyle bir yer,
böyle bir ülkede yaşıyoruz. Biz burada çocuklara kahvaltı
yaptırıyorduk. 'Bitsin bari sonra yıkın' dedik, adamlar
dinlemiyor. Çocuklarımız zaten aç. O halde bide gittiler
kendilerine döner aldılar çocukların karşısında yediler.
Çocuklara bir parça yiyecek vermediler."</p>
<p> </p>
<p><em><strong>Kaynak: Etha</strong></em></p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder