19 Temmuz 2012 Perşembe

DİSK-KESK-TMMOB-TTB: SURİYE`YE EMPERYALİST MÜDAHALEYE HAYIR!.. YAŞASIN ORTADOĞU HALKLARININ KARDEŞLİĞİ!

DİSK-KESK-TMMOB-TTB:
SURİYE`YE EMPERYALİST MÜDAHALEYE HAYIR!.. YAŞASIN ORTADOĞU HALKLARININ
KARDEŞLİĞİ!

 

width="100%">

KESK Başkanı Lami Özgen, DİSK
Başkanı Erol Ekici, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve TTB
Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, 19 Temmuz 2012 tarihinde TTB Genel
Merkezi`nde bir basın toplantısı düzenleyerek, Suriye konusunda yaşanan
gelişmeleri, görüş ve beklentilerini kamuoyuyla
paylaştılar.

width="100%">

 

align="center">SURİYE‘YE EMPERYALİST MÜDAHALEYE
HAYIR!..

YAŞASIN ORTADOĞU HALKLARININ
KARDEŞLİĞİ!

Değerli Basın Emekçileri,

AKP
hükümetinin emperyalizmin Ortadoğu‘daki taşeronluğuna soyunarak,
Türkiye‘yi saldırgan politikaların bir parçası yapan
yaklaşımlarını kaygıyla izlemekteyiz.

Suriye halkını ve
Ortadoğu‘daki sınıf kardeşlerimizi de yakından ilgilendiren bir
basın toplantısını yapma ihtiyacı hisseden biz emek ve meslek
örgütlerini, gerek demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinden ve
gerekse topluma karşı sorumluluğunun da bir ifadesi olan anti-emperyalist
ve enternasyonalist çizgisinden dolayı kamuoyu yakından
tanımaktadır.

Irak‘ta olduğu gibi, hemen yanıbaşımızdaki
komşumuz Suriye üzerinde de oynanmak istenen emperyalist oyunlara sessiz
kalmamız düşünülemez.

Değerli Dostlar,

Kendisi
muhalefetin en küçük demokratik bir hakkını bile
kullanmasınıyasaklayarak, muhaliflerine karşı alabildiğine baskıcı,
demokratik hak ve özgürlükleri kendi halkına çok gören dikta özlemleri
içinde olan AKP‘nin, komşu ülkelerin yönetimlerini, halklarına
uyguladıkları baskılardan dolayı yüksek tonda eleştirmesi ilginç bir
tezat oluşturmaktadır.

Irak‘ta iki milyona yakın insanın
katledilmesine sesini çıkartmayan; ülkesinde yaptığı katliamlar ve
insanlık suçları nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nce
hakkında yakalama kararı çıkarılan Sudan Devlet Başkanı Ömer El
Beşir‘i Türkiye‘de ağırlayan Başbakan Erdoğan‘ın
Kaddafi‘ye ya da Esat‘a karşı esip gürlemesi, taşeron
psikolojisiyle asıl patrona yaranmasına yetse de, kendi özrünü
kapatmasına asla yetmeyecektir.

Çünkü halkın ve vekillerin sokakta
kendilerini demokratik siyasi yollardan ifade etme kanallarını kapatan,
özellikle Kürt halkını demokratik siyaset yapma zemini dışına iten
AKP, sendikaları ve meslek örgütlerini dışlayarak çalışma hayatını,
üniversite bileşenlerini dışlayarak yüksek eğitimi, kadınları
dışlayarak toplumsal hayatı, Alevileri ve azınlıkları dışlayarak tek
mezhepli bir dini yapıyı, toplumsal kesimleri dışlayarak yeni bir
anayasayı, adaleti ve hukukçuları dışlayarak hukuksuzluğu, gazetecileri
ve basın ahlakını dışlayarak medyayı, sosyalliği dışlayarak otoriter
devleti yeniden inşaa etmektedir.

AKP‘nin bu tutumunun arka
planında Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın da "eşbaşkanı"
olduğunu ilan ettiği emperyalist Büyük Ortadoğu Projesi yatmaktadır.
İzin verirseniz, Türkiye‘nin ve Suriye‘nin bugünkü durumunu
açıklamak için kısaca bu projeyi hatırlatmak istiyoruz.

Büyük
Ortadoğu Projesi, ABD‘nin batıda Fas, Moritanya, doğuda Orta Asya ve
Moğolistan, kuzeyde Kafkasya ve Türkiye, güneyde Arap Dünyası‘ndan
Somali‘ye kadar uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelere yönelik
siyasi, hukuki, bilgi/eğitim, ekonomi, sosyal ve güvenlik boyutlarını
içeren kapsamlı bir "islam coğrafyası" dönüşüm
stratejisidir ve bu alanlarda uzun vadeli ekonomik/politik bir coğrafi
değişimi hedeflemektedir.

ABD‘de yapılan G-8 toplantısında
çerçevesi genişletilerek ‘‘Kuzey Afrika ve Genişletilmiş
Ortadoğu Girişimi‘‘
adıyla sunulan proje esas olarak,
ABD‘nin 1997‘de oluşturduğu ‘Yeni Amerikan Yüzyılı
Projesi‘
nin bir alt unsurudur.

G-8‘de tartışılan,
Avrupa Birliği ülkelerinin de hoşuna giden yeni liberal motiflerle
renklendirilen bu projenin 12 maddelik sonuç bildirgesinde
‘‘projenin bölgeye dışarıdan empoze
edilmeyeceğine‘‘
dair ifade bulunmasına rağmen, BOP öz
itibariyle emperyalist müdahalelerle uygulamaya
konulmuştur.

BOP‘un uygulanacağı bölge, emperyalistlerin
beklediği istikrara sahip gözükmemektedir ve hükümetler değil, bölge
halkları genelde ABD karşıtıdır.

Bu durumda sürekli askeri
güç bulundurmanın yanında yöredeki ülkelerin siyasal ve ekonomik olarak
emperyalistler tarafından yeniden yapılandırılmaları stratejik olarak da
gerekli gözükmektedir.

Petrol başta olmak üzere doğal
kaynakları yakından denetleme stratejisi ve politikaları, çokuluslu
petrol şirketleri ve ABD yönetimi arasındaki ilişkilerin ele
alınmasını gerektirmektedir. 70 ve 80‘li yıllarda ABD‘nin
çıkarları silah üreticisi büyük şirketler, petrol şirketleri ile
finansal şirketler arasında yapılan bir işbirliğine dayanmıştı. Yani
silah satıcıları ve petrol satıcıları koalisyonu yapılmış, finansal
şirketler de bu koalisyonda yer bulmuşlardır.

Dünya hâkimiyeti
için Avrasya‘yı, Avrasya hâkimiyeti için de Büyük
Ortadoğu‘yu kontrol etmenin zorunluluğunu hisseden ABD, bu yolda
stratejik bir madde olan petrol ve ona ulaşım yolları üzerinde egemenlik
tesis ederek, rakipleri karşısında stratejik üstünlük sağlamayı
amaçlamaktadır.

Bölgeyi denetim altına almak istemesinde, kendi
ihtiyacını garanti altına almak amacıyla ilgili hesaplar olmasıyla
birlikte, esas amaç, dünya üzerindeki rakiplerinin çok büyük ölçüde
bu kaynaklara bağımlı olmasıdır.

Bir yandan hâkim olmayı
planladığı yörelerdeki doğal kaynakları emniyete almak, diğer yandan
IMF ve Dünya Bankası‘nın desteğiyle ilgili ülkelerin ekonomilerini
çokuluslu ABD şirketlerine açmayı hedefleyen ABD‘nin bu projesini
ekonomik düzeyde "neoliberalizm", ideolojik düzeyde
"ılımlı İslam" ve askeri olarak da
"işgal" ile ifade etmek doğru olacaktır.

BOP,
Avrasya coğrafyasında ‘‘mekânın
özelleştirilmesi‘‘
seferidir. Avrasya jeopolitiğinin
omurgasını oluşturan Fas‘tan Çin sınırına kadar uzanan geniş
coğrafi alan, BOP‘un ‘‘özelleştirme
harekâtı‘‘
için tek pazar haline gelmelidir, ama
parçaları küçük olmalıdır.

Buna göre; federatif yapılar,
küçük devletçikler yaratılmalı ve onların pazarlık güçleri
kırılmalı, doğal kaynakları üzerinde daha zahmetsizce egemenlik
kurulabilmelidir. Taşeron rolünü benimsemiş Türkiye‘nin, bu
süreçten olumlu etkilenmesi mümkün değildir.

İşte
Türkiye‘nin geleneksel dış politikasında öncelikle komşuları
için olmazsa olmaz koşul saydığı ve varlığına büyük özen
gösterdiği ‘‘toprak bütünlüğünden yana
olma‘‘
çizgisinin geçerliliğini yitirmesi ve komşularla
sıfır problemden, neredeyse tüm komşularla çatışma noktasına
taşınmasının arka planı budur...

Soğuk Savaş döneminde
ABD‘nin "yeşil kuşak" projesinin parçası olarak bir
"ABD üssü" haline getirilen Türkiye bugün de adı konulmamış
"yeni paylaşım savaşı"nda emperyalizmin cephe ülkesi olarak
konumlandırılmaktadır.

AKP, ABD tarafından "model ülke ve
model ortak"
olarak Ortadoğu‘nun yeniden düzenlenmesinde
çok yönlü işbirlikçi bir rol üstlenmektedir. Bunun tam adı şudur:
Ilımlı İslam ideolojik harcıyla tutturulmuş bir taşeron
cumhuriyeti!..

Değerli Dostlar,

Yıllardan beri
bölgede oynanan bu "büyük oyunun" 21. yüzyıldaki kritik
noktası Suriye‘dir. Suriye‘ye dönük bir askeri müdahale
bölgesel bir savaşın da tetikleyicisi olacaktır. Ortadoğu bu şekilde
iç savaşlarla, etnik ve dini boğazlaşmalarla kaosu sürüklenirken,
Türkiye de bu kaosun parçası olacak ve bölge halkları büyük acılarla
yüz yüze kalacaktır.

Bütün bu yaptıklarını "insan
haklarını koruma", "demokrasiyi yerleştirme"

kılıfıyla yapıyorlar. Suriye için özgürlük ve demokrasi istemek ne
dünya halklarına kan kusturan ABD‘ye, ne Suudi Prensi‘ne
kalmıştır ne de kendi halkını baskı ve şiddet operasyonlarıyla
sindirmeye çalışan Başbakan Erdoğan‘a..

Suriye‘ye
dönük bir askeri müdahalenin gerçekleştirilmesinin açık
çağrıcılığını üstlenen, Suriye‘de iç savaşın
geliştirilmesi amacıyla sınırları açan AKP iktidarı, bu
politikalarıyla Türkiye‘yi bölgedeki etnik-dini boğazlaşmanın ve
bölgesel bir savaşın tam ortasına sürüklüyor.

Suriye`ye dönük
müdahaleler giderek bölgesel bir çatışmaya dönüşecektir. Çünkü bu
savaş Suriye‘yle savaş değil, esasen İran`la ve hatta dolaylı
olarak Rusya ve Çin‘le yapılacak bir savaş olacaktır. Suriye
savaşı büyük bir bölgesel savaşa dönüşecektir. Bu durum aynı
zamanda bölgede sınırın her iki tarafında kalarak bölünen ailelerin
bile karşı karşıya kalmalarına neden olacaktır.

Dün Başkent
Şam‘da düzenlenen intihar saldırısı emperyalistlerin planladığı
savaşı açıkça ortaya koymuştur. Bu saldırıda Savunma Bakanı Davud
Racha, Devlet Başkan Yardımcısı Hasan Türkmeni ve Genel Kurmay Başkan
Yardımcısı Asıf Şevkey öldürülmüştür. Suikast için seçilen gün
de oldukça dikkat çekicidir. Tam BM Güvenlik Konseyi‘nde 7‘nci
maddenin de görüşülmesinin gündemde olduğu toplantıya saatler kala
Suriye‘de intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir. Aynı gün de
Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın Moskova‘da Rusya Devlet Başkanı
Vladimir Putin ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon‘un, Çin Devlet
Başkanı Hu ile görüşmesi vardı. Bu iki ülke de biliyorsunuzki
Suriye‘de askeri müdahaleye karşıydı. Çeşitli saldırı ve savaş
politikaları ile Suriye halkı savaşa sürüklendiği bir
gerçektir.

Değerli Dostlar,

AKP iktidarı bugün Kürt
sorununun demokratik çözümünü sağlamak yerine, Kürtleri sadece kendi
dayattığı politikalara tabi kılmaya çalışıyor, bunu reddeden
Kürtleri de etkisizleştirmeye yöneliyor. Açıkça görülüyor ki bu
politikanın bir yanı yine askeri yöntem ve şiddete dayanıyor. Bölgede
cemaat-tarikat ağlarının güçlendirilmesi, Hizbullah‘ın tekrar
aktif hale getirilmesi ve Kürt hareketinin demokratik alandaki güçlerinin
KCK operasyonlarıyla etkisizleştirilmeye çalışılması işte bu
stratejinin gereği olarak uygulanıyor. Kürt sorununda şiddete dayalı
politikalar, Uludere`dekine benzer katliamcı sonuçlarla birlikte sürerken,
bütün bunlar bir arada yaşam zeminlerini de tahrip ediyor. Özellikle
batıda Kürt ve Türk halkının birlikte yaşadığı yerler, etnik bir
çatışmanın zeminlerine dönüşüyor.

Bu nedenle Türkiye
halklarının özgürlük, eşitlik, demokrasi ve bağımsızlık
taleplerinin Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talepleriyle
birleştirilmesi bölge halklarının kardeşliği ve enternasyonalizmi
açısından canalıcı öneme sahip bir aşamadadır.

Değerli
Dostlar,

Bizler, anti-emperyalist ve enternasyonalist emek ve
meslek örgütleri olarak; bölge ülkelerinin demokratik farklı mezhepsel
ve etnik kimliklerin bir arada yaşadığı demokratik ve laik bir yapıya
kavuşabilmesi için emek örgütlerinin ortak mücadelesinin gerekli
olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle Suriye‘deki emek ve meslek
örgütleriyle dayanışma ilişkilerimizi güçlendireceğimiz buradan
duyuruyoruz. Özgürlükçü, sosyal, bağımsız ve laik bir Türkiye
isteyen güçler olarak demokratik, laik ve bağımsız Suriye isteyenlerle
dayanışmayı ertelenemeyecek bir görev olarak görüyoruz.

Komşumuz
Suriye‘ye karşı herhangi bir dış müdahaleyi asla kabul etmiyor,
bütün emperyalist güçlerin ve işbirlikçi devletlerin ellerini
Suriye‘den derhal çekmesini istiyoruz!

Bölgesel güç olma
hevesiyle Suriye‘yi rüştünü ispat edeceği bir sınav olarak gören
AKP Hükümeti‘ne sesleniyoruz: Ateşle oynamayın! ABD emperyalizminin
çıkarlarına odaklanmış dış politika anlayışınızdan
vazgeçin!

Gerçekten tam laik, çok kültürlü, çok inançlı,
herkesin eşit yurttaşlık haklarına sahip olduğu, eşit, özgür, sosyal
bir Suriye, Suriye emekçi ve ezilenlerinin mücadelesinin ürünü
olacaktır. Biz bu mücadele ile dayanışma içerisinde
olacağız.

Şimdi, AKP‘nin, emperyalizmin aktif
taşeronluğunu üstlenerek Suriye‘de iç savaşın geliştirilmesine
yönelik hamlelerinden vazgeçmesini sağlama zamanıdır. Şimdi, savaş
çığlıkları atanlara karşı, halkların kardeşliği için sorumluluk
alma zamanıdır.
Bizler dün olduğu gibi bugün de tüm savaş
karşıtlarıyla birlikte "Suriye‘ye Emperyalist Müdahaleye
Hayır" diyeceğiz, meydanlarda
olacağız.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder