26 Aralık 2012 Çarşamba

F Tipi Film / Berrin Karakaş

F Tipi Film / Berrin
Karakaş

id="_container">
class="center" id="_MiddleCenter">
id="_Middle">
class="author">21 Aralık'ta, o en uzun gecede,
'kıyamet'i ve de 'F Tipi Film'i, birlikte
düşünelim.
class="article">

2012 senesinin
geçip gidişini açık sarı bir mektup kâğıdından, dikenli tellerin
üzerine işlenmiş yıldızların altından seyrettim. Sol yanda demir
parmaklıklardan uzanmış bir zafer işareti, bir de köşede gümüş rengi
bir hilal. “Gökyüzünden kuşanıp yıldızları, gözlerimizde
sıcacık bir gülüşle ısıtacağız geceyi. Bekle bizi
bekle…” diyordu Özgür Tutsaklar’ın Kandıra 1
No’lu F- Tipi Hapishane’sinden gönderdiği yeni yıl hediyesi
takvim.

Takvim sona geliyor, yıl bitiyor. Bu bir yılda sayılara
sığmayan itirazlarıyla F tipi hapishanelere tecride gönderilenlerin
sayısı takvimin günlerini çok çok geçmişken, 21 Aralık’ta bir
film giriyor gösterime: F Tipi Film: 2000’lerde çevrilmeye
başlanmış ve çekimleri ‘şiddetle’ devam eden bir filmden
parçalar.

21 Aralık, manidar bir tarih; en uzun gece, en kısa
gün… 21 Aralık’ta bu sene bir de kıyamet bekliyor insanoğlu;
sanki değilmiş gibi kapıda, sanki her daim kopmazmış
gibi…

19 Aralık 2000’de kopmuş bir tufan var örneğin,
hatırlayalım: ‘Hayat Tufanı’. Memleket takviminde kanlı, alev
alev bir kıyamet. F tipi hayata itiraz edenlerin canlı canlı
yakıldığı, ölüm orucuna yatmışlara yarım yamalak bir hayat hediye
edecek ‘hayat’ serumlarının basıldığı, adı
‘Tufan’ konmuş, ‘hayat’ diye sunulmuş bir
dönüş.

13 Aralık 1980’de de bir kıyamet var. O da ayrı bir
‘en uzun gece’. Öyle uzuyor ki bir sene büyütüyor bir
çocuğu. 17 yaşında Erdal Eren, bir gecede 18 oluveriyor; boynu ipe
geçirilebilecek yaşa getiriliyor.

F tipi hapishaneler, işte bu kara
tarihler unutulsun diye var. İtiraz edenler akılları başlarından gidene
kadar yalnız kalsınlar diye.

F tipi filmin çevrilmediği yer
kalmamışken, Grup Yorum şarkılarıyla gelen ‘F Tipi Film’,
geceyi gündüze karıştırmaya, yok kılmaya duvarlar, hücreler inşa
edenlere, parmaklıklar ardından bir zafer işareti. 21 Aralık’ta, o
en uzun gecede hatırlayalım diye, düşünelim diye Grup Yorum
seferberliğinde bir araya gelen 9 yönetmenden, 9 kısa filmden olma bir
film. Bir hapishane topunun peşinde duvar tanımayanı, sınır tanımayanı
anlatıyor. Dayanışmanın, dostluğun gücünü gösteriyor. Ki
‘kıyamet’ bunca yaklaşmış, yakın gelecekte gayrısı yalan
oldu olacakken, dostluk her zamankinden daha önemli olmalı.

Öyle
önemli olmalı ki dostluk, Reis Çelik’in kısa filmindeki gibi, bir
böcekle dahi kurulduğunda öyle değerli; bitişi ölüm… Dostluk
öylesine kuvvetli ki, üç kişilik bir koğuşta, omuz verince biri
diğerine, tavanlarda dahi yürüyebiliyor insan Aydın Bulut’un
filmindeki gibi. Öyle sınırsız olabiliyor sınır dedikleri. Çürümüş
çileklerden, karalahanalardan boya yapıyor da, inadına renklendiriyor
beyazlıkları, nizamı, intizamı. Dostluk öyle coşkulu ki, Barış
Pirhasan’ın filmindeki gibi, saç telinden müzik yapıyor,
yetiştiriyor 1 Mayıs Marşı’nı arkadaşlara. Öyle yaratıcı ki
dostluk, Hüseyin Karabey’in filmindeki gibi, icat ediyor. Ölüm
orucunun sildiklerini, yeniden yapıyor. Öyle naif ki, Vedat
Özdemir’in filmindeki gibi, “ağır devrimciler” bir olup,
yüzü gözü kan, operasyondan çıkmış arkadaşlarına küçücük bir
kâğıtta derman gönderiyorlar; ‘Seni Seviyoruz’.

Filmler
içinde en sessiz film Mehmet İlker Altınay’ın filminde, bir fluluk
var geride, üniformalı bir fluluk, sesi gayet net: ‘Soyunsana be
kadın! Sen oğlunu görmek istemiyor musun? Soyunsana kadın!”

O
flu görüntünün önünde çok net olan anneye, o soyunan kadına iyi
bakın filmde. “Artık en azından yakmıyoruz” diyenler
özellikle, o yangına iyi baksınlar.

Son olarak John Berger’ın
‘Fellow Prisoner’ başlıklı yazısını bir kez daha
hatırlatmak isterim. Ki, topluca bir hapishanedeysek, hakikati oluşturma
yolunda, hapishanelere iyi ‘bakalım’…

Kaynak:
Radikal

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder