5 Mart 2011 Cumartesi

Kadınlar Karl Marx'a ne borçludur? - Clara Zetkin

Kadınlar Karl Marx'a ne
borçludur? - Clara Zetkin

14 Mart, Karl Marx’ın Londra’da ölümünün
yirminci yıldönümüydü. Yaşamı, 40 yıl boyunca Karl
Marx’ın yaşamıyla en içten biçimde çalışma ve
mücadelede bağlı olan Engels, Marx öldüğünde, ortak
bir dosta, New York’taki Sorge yoldaşa şöyle yazıyordu:

“İnsanlık bir kafa boyu kısaldı, bugün sahip olduğu en
önemli kafaydı eksilen.”

O bununla son derece isabetli bir değerlendirme yapıyordu.

Bu makale çerçevesinde, Karl Marx’ın bilim adamı ve
devrimci savaşçı olarak proletaryaya ne verdiğini ve proletarya
için ne anlam ifade ettiğini anlatmak, bizim görevimiz olamaz.
Bunu yapmak, bugünlerde sosyalist basında onun
ölçülemez derecede zengin, derin bilimsel ve pratik yaşam
eserini, ve kendisini proletaryanın hizmetine sunan muazzam, mükemmel
kişiliği hakkında yazılanları tekrarlamak olurdu. Bunun yerine biz,
proleter kadın hareketinin, evet, genel olarak kadın hareketinin
özellikle ona ne borçlu olduğunu kısaca değinmek istiyoruz. />

Materyalist tarih anlayışı ve kadının kurtuluşu

Şüphesiz: Marx hiçbir zaman “başlı başına” ve
bir “sorun olarak” kadın sorunuyla uğraşmamıştır. Buna
rağmen o, yeri doldurulamaz bir şey, kadının tam hakka sahip olma
mücadelesinde en önemli olan şeyi yapmıştır. Materyalist tarih
anlayışıyla o bize kadın sorunu hakkında hazır reçeteler değil
ama çok daha iyi bir şeyi, onu incelemek ve kavramak için
doğru, emin yöntemi verdi. Kadın sorununu genel tarihsel gelişmenin
akışı içinde, genel toplumsal bağıntılar ışığında onun
tarihsel olarak koşullanmışlığını ve haklılığını
açıkça kavramayı, onun yöneldiği hedefleri, ortaya
çıkan sorunların çözümünün ancak hangi
koşullar altında bulunabileceğini bilmeyi ancak materyalist tarih
görüşü olanaklı kılmıştır.

Kadının aile ve toplumdaki yerinin sonsuza dek değişmez olduğu,
bunların ahlak yasaları ya da tanrı buyrukları tarafından
yaratıldığı şeklindeki eski batıl inanç paramparça yere
serildi. Toplumun diğer kurumları ve varoluş biçimleri gibi,
ailenin de sürekli bir oluşma ve geçip gitmeye tabi olduğu, ve
onlar gibi, ekonomik ilişkiler ve bunlarca taşınan mülkiyet
düzeni ile birlikte değiştiği açıkça ortaya
çıktı. Ama üretim biçimini dönüştürerek
ve onu iktisadi düzen ve mülkiyet düzeninin karşısına
koyarak bu dönüşüme yolaçan ise iktisadi üretici
güçlerin gelişmesidir. Devrimcileşmiş iktisadi ilişkiler ve
bağıntılar temeli üzerinde insan düşüncesinin
devrimcileşmesi, toplumsal üstyapının kurumlarını iktisadi
temeldeki değişmelere bağlı olarak yeniden biçimlendirme
çabası, mülkiyet biçimlerinde ve egemenlik ilişkilerinde
kalıplaşmış olan şeyleri ortadan kaldırma çabası
gerçekleşir. Bu çaba, sınıflar savaşımı aracıyla kendini
kabul ettirir.

Engels’in aydınlatıcı incelemesi “Ailenin, Özel
Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”ne yazdığı
önsözünden, burada geliştirilmiş olan teorik
düşüncelerin ve bakış açılarının büyük
kısmının Marx’ın mirası olduğunu, arkadaşının bunları eşsiz
sadakatle ve dahice bir mirasçı olarak işlediğini biliyoruz.

Bu eserden tek tek hipotez olarak ayıklanabilecek, evet ayıklanması
gereken şeyler ne olursa olsun; bir bütün olarak bu esere bize,
bugünkü aile ve evlilik biçiminin, iktisadi ilişkilerin ve
mülkiyet ilişkilerinin etkisi altında tedricen gelişmiş olduğu
çok karmaşık koşulları berrak bir şekilde teorik olarak
kavrayışın parlak bir yığınını vermektedir. Ve bu kavrayış bize
kadının geçmişteki konumunu doğru bir şekilde değerlendirmeyi
yalnızca öğretmekle kalmaz, bilakis kadın cinsinin bugünkü
toplumsal konumunu, özel hukuktaki ve devlet hukukundaki yerini anlamak
için de sağlam bir köprü oluşturur.

Kadının kurtuluşunun tarihsel önkoşulları

Bugünkü toplumsal düzende, bu durumu ve hukuki yeri temelden
devrimden geçirecek ve kadının hak eşitliğini sağlayacak karşı
konulmaz, durdurulamaz tarihsel güçlerin işbaşında olduğu,
“Kapital”den ikna edici bir güçle
çıkmaktadır. Marx burada klasiklere yaraşır bir ustalıkla,
kapitalist üretiminin gelişmesini ve özünü en ince
dallarına, en karışık aşamalarına değin tahlilci bir biçimde
ele alarak ve onun kendine özgü hareket yasasını artı-değer
yasasında keşfederek, -özellikle kadın ve çocukların
çalışmasını ele alan açıklamalarında- kapitalizmin
kadının eski ev ekonomisi faaliyetinin temelini yıktığını,
böylece eskiden kalma aile biçimini
çözdüğünü, kadını aile dışında ekonomik
olarak bağımsızlaştırdığını ve böylece onun eş, anne ve
vatandaş olarak hak eşitliği için sağlam zemini inşa ettiğini
ikna edici bir biçimde kanıtlamıştır. Ama Marx’ın
eserlerinden şu da açık bir şekilde anlaşılmaktadır: sosyalist
toplum düzeni ile kadın sorununun tam çözümü
için vazgeçilmez toplumsal ön koşulları yaratabilecek
olan ve yaratmak zorunda olan tek devrimci sınıf proletaryadır. Burjuva
kadın hakları savunuculuğunun, proleter kadınların toplumsal
kurtuluşunu ne mücadele ile elde etme isteğinde ve ne de bu yetenekte
olmadığını bir yana bırakırsak, onun, kapitalist toplum düzeni
içinde, cinsiyetlerin toplumsal ve hukuksal eşitliği zemini
üzerinde yeşermek zorunda olan yeni zorlu çelişkileri
çözmekte de aciz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
çelişkiler ancak, insanın insan tarafından
sömürülmesi ile birlikte bununla koşullu olan
çelişkiler de aşıldığında ortadan kalkacaktır.

“Komünist Manifesto”da ve “Kapital”de
kadın ve aile sorunu

“Kapital”in bilimsel araştırma içinde ailenin
dağılması ve bunun nedenleri hakkında öğrettiklerini, Marx ve
Engels’in ortak eseri olan “Komünist Manifesto”,
müthiş bir güce sahip olan şu cümlerle
özetlemektedir:

“Kol emeği ile yapılan işlerde becerinin ve gücün
gerekliliği ne kadar azalırsa, başka bir deyişle modern sanayi ne kadar
gelişirse, erkek emeğinin yerini o ölçüde kadın emeği
alır. Yaş ve cinsiyet farklılıklarının işçi sınıfı
için hiçbir ayırt edici toplumsal geçerliliği
kalmamıştır artık. Artık yalnızca, yaş ve cinsiyetlerine göre
farklı masraflara yol açan iş araçları vardır...

Burjuvazi, aile ilişkilerinin dokunaklı-duygusal
örtüsünü çekip almış ve onu katıksız bir para
ilişkisine dönüştürmüştür...

Eski toplumun yaşam koşulları, artık proletaryanın yaşam koşulları
içinde yokedilmişlerdir. Proleter mülksüzdür; onun
kadın ve çocuklarla olan ilişkisinin burjuva aile ilişkisi ile
hiçbir ortak yanı yoktur...

Bugünkü aile, burjuva ailesi hangi temele dayanıyor? Sermayeye,
özel kazanca dayanıyor. Bu aile, tam olarak gelişmiş
biçimiyle, yalnızca burjuvazi için vardır; ama bu durum,
proleterler arasında ailenin neredeyse hiç bulunmamasıyla ve
açık fuhuşla tamamlanıyor...

Büyük sanayiin etkisiyle proleterler için bütün
aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin
çocukları basit birer ticaret metası ve iş aracına
dönüştükçe, burjuvazinin yapmacık bir edayla aile ve
eğitimden, anababa ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiden dem
vurması bir kat daha iğrençleşiyor.”

Marx, tarihsel gelişmenin yalnızca yıkmakla kalmadığına
gözlerimizi açmakla yetinmiyor, aynı zamanda onun yeniyi, daha
iyiyi, daha mükemmeli inşa ettiğine dair zafer dolu bir inançla
da bizi dolduruyor.

“Kapitalist sistem içinde eski aile yapısının
çözülmesi”, diye okuyoruz “Kapital”de,
“şimdi ne kadar korkunç ve iğrenç
görünürse görünsün, buna rağmen
büyük sanayi kadınlara, her iki cinsiyetten genç kişilere
ve çocuklara ev ekonomisi alanının öte yanında toplumsal
olarak örgütlenmiş üretim süreçleri içinde
verdiği tayin edici rolle, ailenin ve cinsiyetler arasındaki ilişkinin
daha yüksek bir biçimi için yeni ekonomik temeli
yaratır.”

Marx ve Engels “Komünist Manifesto”da gururla ve
üstün bir alayla, bu gelecek idealine ilişkin kirli
suçlamaların karşısına, bugün varolan durumun acımasız
karakterizasyonunu koyarlar:

“Burjuva, karısını basit bir üretim aracı olarak
görür. Üretim araçlarının ortaklaşa
kullanılacağını duyunca da, pek doğal olarak, herşeyin ortak
olmasının kadınların da ortak olmasına yol açacağından başka
sonuca varamaz.

Gerçek amacın, kadınların basit birer üretim aracı olmaktan
çıkarılması olduğu, aklının ucundan bile geçmez
burjuvanın.

Doğrusu, burjuvalarımızın, komünistler tarafından
açıkça ve resmen kurumlaştırılacağını ileri
sürdükleri, kadınların ortaklaşa kullanılması karşısında
duydukları erdemli öfkeden daha gülünç bir şey
olamaz. Komünistlerin kadınların ortaklaşa kullanılmasını
getirmelerine gerek yoktur ki; çok eski zamanlardan beri varolan bir
şeydir bu.

Burjuvalarımız, bırakalım genelev fahişelerini, yanlarında
çalışan proleterlerin karılarına ve kızlarına keyiflerince el
atmakla da yetinmez, birbirlerinin karılarını ayartmaktan sonsuz bir zevk
alırlar.

Burjuva evliliği, gerçekte, evli kadınlarda ortaklıktır. Bu
yüzden de komünistler, olsa olsa, kadınların ortaklaşa
kullanılmasını ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan
çıkarıp açıkça meşrulaştırılmış bir şey haline
getirmek istemekle suçlanabililer. Nerede kaldı ki, bugünkü
üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla birlikte, kadınlaraın
bu sistemden kaynaklanan ortaklaşa kullanılmasının, yani açık ve
gizli fuhuşun da ortadan kalkacağı açıktır.”

Proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki uçurum

Ne var ki, kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, onun,
kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi, kadın cinsini
toplumsal kölelikten özgürlüğe, sakatlanarak
körelmekten uyumlu, güçlü insanlığa yükselten
acılı gelişmenin yolunu aydınlatmış olmasından ibaret değildir.
Bugünkü toplumdaki sınıf çelişkilerinin ve onların
köklerinin derinlemesine, basiretli bir tahlilini yaparak, o,
çeşitli sınıflardan kadınları birbirinden ayıran aşılmaz
çıkar karşıtlığını da ortaya çıkarmıştır. Burjuva
bayanları ile proleter kadınları sözümona birleştirici bir
bağla kuşatan büyük bir “kızkardeşlik”
“gönüldaşlığı”, materyalist tarih anlayışının
havası içinde, tıpkı parlak sabun köpükleri gibi
sönüp gitmiştir. Marx, proleter ve burjuva kadın hareketi
arasındaki bağı kesip atan kılıcı dökmüş ve onu kullanmayı
öğretmiştir; ama o aynı zamanda, birincisini [proleter kadın
hareketini-ÇN] kopmaz biçimde sosyalist işçi
hareketiyle birleştiren, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine
bağlayan anlayış zincirini de yaratmıştır. Böylece o,
mücadelemize, hedef açıklığını ve
büyüklüğünü, üstünlüğünü
kazandırmıştır.

Güncel sorunlar ve istemlerin temel hedefe
bağlanması

“Kapital”, kadın emeği sorununa, işçi kadınların
durumuna, işçilerin yasal olarak korunmasının
gerekçelendirilmesine vb. ilişkin olarak paha biçilmez
zenginlikte olgular, bilgiler ve yol gösterici fikirlerle doludur. O,
hem güncel talepler hem de yüce sosyalist gelecek hedefi uğruna
mücadelemizde bizim için bitip tükenmez bir fikirsel
donanım hazinesidir. Marx bizi, tam da proleter kadınların savaşma
yeteneğini arttırmak için yakıcı bir gereklilik olan
küçük, çoğu halde verimsiz günlük
çalışmaya layık olduğu değeri verme yönünde
eğitmektedir. Ama o bizi aynı zamanda siyasi iktidarın proletarya
tarafından ele geçırilmesi uğrundaki büyük devrimci
kavgayı sağlam, ileri görüşlü bir biçimde
değerlendirecek şekilde de ilerletmektedir, ki bu kavga olmaksızın
sosyalist toplum ve kadın cinsiyetininin kurtuluşu parlak rüyalar
olarak kalır. O bizi öncelikle, günlük çalışmaya
değer ve önem veren şeyin, yalnızca o yüce hedef olduğu
inancıyla doldurmaktadır. Böylece o bizi, tek tek olguların,
görevlerin ve başarıların kalabalığı arasında hareketimizin
özünün büyük temel bilgisini gözden yitirme ve
güçleri kemiren günlük çabalar içinde,
şafağın ışıldadığı geniş tarihsel ufku kaybetme tehlikesinden
korumaktadır. O, devrimci düşüncenin ustası olduğu kadar, onun
meydan savaşlarına katılmak proleter kadın hareketi için
görev ve onur, mutluluk ve şeref olan devrimci mücadelenin de
önderi olarak kalmaktadır.

 

Mart 1903
(Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar,

İnter Yayınları, 3. baskı, s.147-154)

(Üst başlık ve ara başlıkları bize ait…/Kızıl
Bayrak)

Kaynak: www.kizilbayrak.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder