18 Nisan 2011 Pazartesi

“A.B.D. ve Mısır Burjuvazisi Ülkedeki Demokratik Haraketi Desteklemeyecek” - Samir Amin

"A.B.D. ve Mısır
Burjuvazisi Ülkedeki Demokratik Haraketi Desteklemeyecek" - Samir
Amin

Samir Amin’le söyleşi / Christophe Ventura
  

CV: Mısırda 19 Martta yapılan anayasa reformuyla Eylül
ayında genel seçimlere giden yol açılmış oldu. Size
göre bu ülkede nasıl bir politik durumdan söz edilebilir? Bu
umutlanılacak bir gelişme mi?

SA: Açık konuşmak gerekir: ABD ve Mısır burjuvazisi ülkedeki
demokratik hareketi desteklemeyecek. Tam tersine, boşa çıkramak
için, önünü kesmek için her yolu
deneyeceklerdir. Kendileri için tehlikeli saydıkları demokratik bir
Mısırı kabullenemezler. Mısırda 25 Ocakta başlayan hareket tam bir
devrimci hareket değil ama devrimci gelişme istidadı da taşıyan bir
başlangıç. Aslında orada söz konusu olan önemli bir
sosyal eğilime de sahip, güçlü bir demokratik ve
anti-emperyalist harekettir. Tabii tüm dimamikleri de bünyesinde
toplamış bir hareket.
Ocak ve Şubat aylarında hareketin asıl aktörü ve
sürükleyici gücü soldu. Halk nezdinde önemli bir
etkileri olduğunu gösterdiler. Nitekim, tüm ülkede 15 milyon
insanı sokağa dökebildiler.
Gençler, komünistler, demokrat orta sınıf fraksiyonları bu
hareketin omurgasını oluşturdu. Müslüman Kardeşler ve
İslamî akımlar harekete geç ve oportünizm gereği dahil
oldular. Başlarda hareketi kınadılar zira başarısız olacağını
sanıyorlardı. Hareketin gücünü görünce dahil
oldular.

Artık şimdi durum bir kaç hafta öncesindekine göre
çok daha açık. Gerici blok Ordu, [Hüsnü
Mubarek’in partisinin temsil ettiği] komprador burjuvazi ve
Müslüman Kardeşler’den oluşuyor. Bu Blok ABD ve Körfez
ülkeleri tarafından da destekleniyor.

İşte referandumu bu blok itina ile örgütledi ve pek de kıymet-i
harbiyesi olmayan değişiklikler öneriyor. Oysa hareket,
“kahrolsun rejim”, kahrolsun anayasa” diyordu ama
seçmenler mevcut anayasada ufak değişiklikler için sandığa
çağrıldılar, eni sonu yapılan da, Mısır silahlı kuvvetleri
‘Yüksek Konseyi’nin önerdiği 9 değişiklikten
ibaretti. Ki, söz konusu değişikler, Devlet başkanının görev
süresini 6 yıldan 4 yıla indirmek, bir kişinin iki kereden fazla
aynı göreve atanmaması, başkanın göreve başladıktan 60
gün içinde bir veya daha fazla yardımcı atama yetkisine sahip
olması gibi değişiklikler öneriyordu.

Asıl önemli maddde somut bir geçiş süreci öneren
maddedir: 6 ay içinde seçimlerin yapılması ve 100 âkil
kişinin yeni anayasayı hazırlaması. İyi de bu 100 kişi kimlerden
oluşacak? Orası açık değil...

Referanduma düşük katılımın söz konusu olduğu bir
ortamda – Mısırlıların sadece %41’i –
seçmenlerin % 77’si anayasa reformu lehine oy kullandı. Oy
kullananlar kimlerdi? Esas itibariyle Müslüman Kardeşlerdi ve
kampanyaları Körfez ülkeleri tarafından yoğun bir şekilde
desteklendi.

Yaklaşık % 23 seçmen ‘Hayır’ dedi. Bu ilerici bir
‘Hayır’dır...

CV: Peki, bundan sonra neler olabilir?

SA: Gerici blokun ve ABD’nin gönlünde yatan, geliştirilmek
istenilen politik model, Pakistan modelidir. Yani, Ordunun geri
çekildiği -ama hep son sözü de söyleyecek bir konuma
sahip olma kaydıyla- İslamcıların hükümet olduğu bir model.
Zaten ve daha şimdiden mevcut hükümet İslamcılara
çoğunluğu garanti edecek, solu dışlayacak bir seçim
hazırlığı yapmakla, bu yönde önlemler almakla müşgul.
Tabii açıkça anti-sosyal bir politika
yürüttüğünü de bilmek gerekir. Grev karşıtı bir
yasa oylandı bile. Artık yeni Mısırda grevcileri bir yıl hapis cezası
bekliyor...

Bu durum karşısında, İslamî bir hükümet perspektifine
karşı olan gençler, Mısır tarihsel solu ve orta-sınıf
fraksiyonları örgütlenmeye çalışıyorlar.

ABD Filipinlerde ve Endonezyada olanı Mısırda da tekrarlamak istiyor:
Hiç bir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmek!
yani... Biliyorsunuz söz konusu iki ülkede de halk hareketi
diktatörleri defedince, ABD onu mevcut olanı, kendi açısından
önemli olanı korumak üzere manipüle ettti: neoliberalizmin ve
kendi dış politikasının çıkarlarıyla
“uyumlandırdı”... Onlar için Mısır’ın mutlaka
kendi kamplarında kalması gerekiyor.

Maalesef kısa dönemde bu plan işleyecek. Muhtemelen de gelecek
Eylül veya Ekimde parlamentoda bir islamî çoğunluk
oluşacak.

CV: Libyadaki durumu nasıl tahlil ediyorsunuz?

SA: Bu ülkede her şey çok farklı. Gerici blok aynı şekilde
değil, aynı şey ona karşı mücadele eden güçler
için de geçerli tabii... Her ülkenin kendine mahsus
özellikleri var. Tüm Arap dünyasında aynı demokratik
talaplerle mücadele eden hareketlerden söz etmek mümkün
değil. Bir ülkeden diğerine güçler farklı.

Elbette Kaddafi rejiminin savunulur bir yanı yok. Ben oun hep bir soytarı
olarak gördüm. Onun için hiç bir politik sadakat,
hiç bir asgari tutarlılık söz konusu değildir. Bir retorikten
diğerine, anında ve sorunsuz bir şekilde geçebilen biridir o...
Yirmi yıl kadar, daha çok milliyetçi ve kısmen de sol soslu
bir söylemi oldu. O dönemde gerçekten petrol rantını
görece eşitlikçi dağıttığı bir vakıa idi.

Fakat, neoliberalizme teveccüh ettiği, yönünü o tarafa
çevirdiği günden itibaren, ve içine battığı
çamur veri iken, petrol rantını kullanma tarzını aynı şekilde
devam ettirmesi mümkün değildi. Petrol rantı kendi aşireti,
kendi ailesi ve nihayet tefessüf etmiş oğulları tarafından
yağmalandı. İşte sosyal memnuniyetsizliğin, itirazın ve tepkinin
temelleri böylece atılmış oldu.

Buna bir de bu ülkenin hiç bir zaman bir ulus olarak
varolmadığı gerçeğini de eklemek gerekir. Bu, Magrip’le
Maşrek arasında bir bölge. İkisi arasındaki sınır tam
Libya’nın ortasından geçiyor. Sirenayka [Cyrénaique]
tarihsel olarak Grek ve Helendir, daha sonra Maşrek oldu. Trablus
[Tripolitaine]’se Magrebdir. İşte bu yüzden bu ülkede
bölgeciliğin hep bir temeli oldu. Doğrusu kimse Bingazi Ulusal
Geçiş Konseyi üyelerinin kimlerden oluştuğunu bilmiyor.
Muhakkak ki, aralarında iyi unsurlar da vardır ama aynı şekilde
İslamcılar ve daha da kötüleri de...

CV: Devam eden müdahaleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

SA: Emperyalizm Libya’da demokrasiyle tamamiyle dalga geçiyor.
Temel ilke Batılı ülkelerin – şimdi NATO’nun- hangi
gerekçeyle olursa olsun, Güney ülkelerindeki askeri
müdahalesinin –velev ki halkı olsun- yasaklanması olmaladır.
Zira, sorunlar bu şekilde halledilemez. Tam tersine, bu tür
müdahaleler durumu daha da kötüleştirir. Irak’ta ne
olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, bu son müdahale Arap dünyasında
hoş karşılanıyor değil.

Batılılar iktidara bir uşak yerleştirecekler. Belki ülkeyi
bölmeyi bile tasarlıyorlardır. Avrupa solu’nun, radikaller de
dahil emperyalizmi telaffuz etmekten kaçındığını görmek beni
şaşırtıyor. Bu müdahalenin temel amacı gözden
kaçırılıyor: Yani meselenin petrolle ilgili oluşu... Gerçi
halen oradaki petrolü kullanıyorlar ama Kaddafi söz konusu
olduğunda hiç bir şey kesin değildir. Zira, her an her şeyi
yapabilir, mesela Çinlilere, Hintlilere verebilir... Bu yüzden
duruma tam hakim olmak, petrole tamı tamına ve doğrudan el koymak
istiyorlar, Körfezdekiler gibi hem islâmî, hem de
bütünüyle uluslarası ekonomik ve politik çıkarlarla
uyumlu bir rejim yerleştirmek istiyorlar.

CV: Uluslararası bir hukukun varlığına inanıyor musunuz?

SA: Öyle bir hukuk için koşullar oluşmuş değil.
“Uluslararası Toplum” diye bir şey de mevcut değil tabii...
‘Uluslararası Toplum’ denilen aslında ABD elçiliğinde
tecessüm ediyor, üç dakika içinde ve çağrı
geldiğinde de Avrupa Ülkelerinden ibaret...

Temel haklara saygıya dayalı bir uluslararası hukuktan söz etmek,
çoçuklara masal anlatmaktır. Tabii buna bir de çifte
standardı eklemek gerekir. İsrail Filistini bombaladığında Batılılar
ne yapıyor?

Libyadaki iç savaş karşısında doğru tavır [duruş],
müdahale etmemektir. Oraya bölge ülkelerinin dahlini teşvik
etmek gerekir. Afrikalılar ve Araplar, sorumluluklarının gereğini
yapmalıdırlar. Uluslararası tuğaylar gerekiyor. Bunlar devletlerin
özellikle de emperyalist ülkelerin müdahalesinden çok
farklı bir şeydir. Acilen müdahaleye son verilmesi ve Afrika Birliği
ülkelerinin ve Arap Ligi’nin görüşmeleri zorlaması
gerekiyor. Sorun onları ilgilendirdiğine göre, tabii
çözmesi gerekenler de onlar olmalıdır...

 

Fransızca’dan Fikret Başkaya tarafından
çevrilmiştir.

* Bu söyleşi Mémoire des Luttes adlı site’den
ayınmıştır.

Kaynak: www.ozguruniversite.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder