28 Nisan 2011 Perşembe

Hayata Yenik Başlayanlar İçin Söylüyoruz

Hayata Yenik Başlayanlar
İçin Söylüyoruz

Albüm niye bu kadar gecikti?
Feryal Öney: İnsanlar biraz onu merak ediyor. Durmadık ama
çeşitli alanlarda belli birikimler elde ediyorsun. 90’lardan
başlayarak edindiğimiz birikimler kişisel mecralara da yol açtı.
Mesela Vedat’ın annesi babası Kürttür, evde
Kürtçe konuşulur, Kürt müziğine bizden daha
hâkimdir, bir de rock’a da ilgisi vardır, oradan
‘Bajar’ albümü çıktı. Türkçe-
Kürtçe bir proje çıktı ortaya. Ben zamanla Azerice,
Ermenice şarkılar söylüyordum ama Toroslardan geliyor olmam beni
yine o topraklara yöneltti ve Türkmen/ Abdal müziklerinden
oluşan ‘Bulutlar Geçer’ albümü ortaya
çıktı. Fehriye Ayhan ‘Gaydaistanbul’u hazırladı. Bu
beş-altı yıl böyle geçti. Konserler de albüme çok
bağlı kalmadı. Hep kafamızda geldik 2011’lere. Şehre kök
saldık. Müzikal, kültürel, politik ne varsa bizi etkiliyor,
biz de onu etkiliyoruz. Artık kendi sözümüz, müziğimiz
ağırlıklı olmalı derken Arto’yla karşılaştık.
Arto Tunçboyacıyan: Ben de dünya piyasasındaki bilgiyi
taşımaya çalışıyorum buraya. Bu ayıp bir şey değil. Biz bir
tohum ektik. Geldiğimiz yerlerde tecrübe farkları var, biz o farkları
paylaşıyoruz. Piyasaya değil, sanata adadıkları için onlarla
yürümek istedim.
Vedat Yıldırım: Türkiye’de hayata 3-0 yenik başlamış
mağdur olan kesimler için, Kardeş Türküler konserleri
güven verir. Ötekileştirme meselesi, inanç ayrımcılığı
konularına Kardeş Türküler’in hassasiyeti çoktur.
Muhtemelen Arto’yu o çekmiştir. 

“Şehire yerleşmenin semerelerini toplayacağımız zaman
bu zaman”dediniz ya, değişimi buradan mı okumak gerekiyor?

Öney: Bu memlekette yaşayan farklı çocukları, farklı
durumları anlatmaya çabaladık. Kürtler göçlerle
buraya geldiler. Tutunmaya çalıştılar. Albümde yer alan 1-0
şarkısında geçen hekim o Kürt çocuklardan biri. Hekim
tutunmaya çalışıyor. Bizim eğitimle şekillenen bakış
açımız çocuklarda yok. Hayata bakışımızı eğitim, medya
çok fazla şekillendiriyor. Çocuklar henüz bu eğitimden
geçmemiş oldukları için çok doğru sorular soruyorlar.
Çocuk (H)Aklı’nın böyle bir açıklaması
var. 

2005’ten bu yana ülke gündemi hayli değişti.
Anadil tartışmaları yapılmaya başlandı, Hrant Dink cinayeti işlendi,
Kürt açılımı meselesi daha görünür ve
konuşulur oldu. Siz Türkiye’de çok
kültürlülüğe işaret eden ilk gruplardan birisiniz, bu
süreçler boyunca ne hissettiniz?

Öney: Hrant Dink ölümüyle de insanları uyandırdı
aslında. Tuba Çandar’ın kitabını okuyunca dedim ki,
“Ne kadar çok insan tanıyormuş, neden bu meselede sadece
mahkeme haberleri yansıdı. Türkiye’de insanların, Ermenilerin
yaşadığı tartışılır oldu?” Ölmeden de olabilirdi
bunlar.
Tunçboyacıyan: Sonuna kadar olayın nereden başlayıp nereden
başladığı biliniyordu ama failler bulunamadı. Utandılar, vicdan azabı
oldu medyada. Onu telafi etmek için herkes her yerden çıktı.
Herkes o vicdanından dolayı, “Ben de bir parçası
olayım” isteğiyle vicdanını rahatlatmak için Hrant
Dink’in tanıdığı oldu. Bunu yapmak için bir insanı yerde
yatırmaya gerek yoktu ki. Şu anda bizim midemizi bulandıran bu.
 
Haydo’ isimli şarkı kaybolan bir Ermeni
çocuğun hikayesini anlatıyor değil mi?

Tunçboyacıyan: Onu ben çocukluğumda
büyüklerimden duymuştum. Bugün mesela bir Haydo’yu bir
Ermeni çocuk olarak değil, bir Kürt çocuk hikayesi olarak
da okuyabilirim. Zaten Ceylan’ı çağrıştırıyor. Filistinli
çocuk da olabilir. Benim için önemli olan, bu olayın
hâlâ oluyor olması. Çocuklar bir provokasyon
içinde ölüyor. 

Albümdeki diğer şarkılar da ezilen çocuklarla
ilgili…

Yıldırım: ‘Yoyo’ mesela orjinali Arapça bir şarkı.
Büyükler kendi mağduriyetlerini anlatırken, gerçeği
görmeyebiliyorlar. Biraz da bencillik. Filistin’de taş atan
çocuklarla özdeşleşirken, Türkiye’deki Kürt
çocukları görmüyoruz. Milliyetçi/ İslami kesimde
çok görülen bir şey bu. Solcular da Zapatistalara
çok romantik bakarlar, aynı şeyi Kürtlere karşı
yapamazlar.
Öney: Bir de ‘Nazar’ var. Ninesiyle yaşayan hayata
tutunmaya çalışan, kızdığında kimseyi dinlemeyen bir
çocuk. Onun hikayesi üzerinden de Romanlara uzanıyoruz.

Arto Tunçboyacıyan: Onno ölmeseydi beni
hâlâ tanımazdınız

Ben de sokakta büyüyen çocuklardan biriyim. İlkokulu
bitirince müziğe girdim. Boyacılık yaptım, ayakkabı sattım,
kuyumculuk, marangozluk hepsini yaptım. Onno da öyleydi. Ta ki Onno
beni Lalezar’a götürene kadar. Oraya gittim. Durul Gence,
Nurhan Damcıoğlu, Ajda Pekkan var. Müzik başlayınca İsmet Sıral
beni bir itti arkamdan kendimi Durul Gence’nin yanında buldum.
Başladım çalmaya. 20 lira aldım ki ben onu bir ayda zor topluyorum.
Dedim ki “Gelecek cumartesiye kadar burada oturuyorum ben”. Onno
yaşıyor olsaydı beni önde göremezdiniz. Onun vefatından sonra
“Ben buraya kadar getirdim, hadi devam et” gibi oldu.
Çoğu insan beni onun malzemecisi sanırdı.



Kaynak: radikal.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder