Evlerimizi Yaşamımızı
Hayallerimizi YIKTIRMAYACAĞIZ!!! - I
Evlerimizi
Yaşamımızı
Hayallerimizi
YIKTIRMAYACAĞIZ !!!
Bir seçim sürecine daha girdik. Partiler ve milletvekili
adayları bu seçim sürecinde de tabiri caizse gökteki
yıldızları vaat edecekler. Oylarıyla kendilerini iktidara
taşıyacak olan, adına seçmen denilen ve sadece seçimden
seçime hatırlanan o yoksullara, çaresizlere, korunmasızlara,
avukatsızlara yani bilcümle halka bu gökkubbenin altında her
şeyi vaat edecekler.
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de milletvekili olmanın
yaratacağı ayrıcalık ve olanaklardan yararlanmak, torunlarının
torunlarına yetecek serveti biriktirmek isteyenler, bir günlük,
bir seçimlik “velinimetlerine”, seçmenlerin
ayaklarına gidecekler. Karun kadar zengin olanından tutun da, boğazına
kadar borca batmış bir müteahhit, orta halli “iş bitirici ve
acar” bir avukat ve hatta hapishaneye girmemek, hapishaneden
çıkmak için kimi “vatanseverler” batmakta olan
vatanı (siz "kendi geleceğini" anlayın) kurtarmak
için, en yakınlarını kandırmaya, yap(a)mayacağı vaatlere
inandırmaya çalışacaklar.
Neler vaat etmeyecekler ki; “Her aileye 600 TL aylık”,
“ÖSS’yi kaldırmak”, “2B arazileri
üzerinde evleri olanlara bedava tapularını vermek” ve
daha neler neler…
Utanmasalar “Türkiye’yi cennet yapacağız, bir eliniz
yağda bir eliniz balda olacak” diyecekler.
Halkla yüz yüze geldiklerinde hep yalan söyleyecekler, hep
gerçeği gizleyecekler.
Gizlemeye çalıştıkları sorunlardan biri; onların deyişi
ile “kaçak yapı”, “hazine arsalarının
işgali”, “şehrin görüntüsünü bozan
ucube yapılar”, gerçekte ise BARINMA HAKKIMIZI KULLANARAK
YAPTIĞIMIZ EVLERİMİZİN VE MAHALLELERİMİZİN YIKILMASI;
yani1950’li yıllardan bu yana dillerden düşmeyen GECEKONDU
SORUNU olacak.
Yalan söyleyecekler meydanlarda, yalan söyleyecekler
yazılı basında, televizyonlarda, internet sitelerinde.
Barınma hakkımızı kullanarak yaptığımız
konutlarımızı yıkıp bizi mahallemizden kentin dışına
sürmeye öyle hazırlanıyorlar ki her kentte, her ilçede,
her mahallede ne kadar evin yıkılacağı ve mahallelerin hangi
işbirlikçi tekellere verileceği hemen hemen belirlenmiş
durumda.
Hangi parti iktidara gelirse gelsin; adına “Kentsel
Dönüşüm Projeleri” denilen gecekondu mahallelerinin
yıkılması, gecekondu halkının on yıllardır ikamet ettikleri
mahallelerden kent dışına sürülmesi, gökyüzüne
tripleks villalardan bakanların ilk gündemi olacaktır
Sadece İstanbul'da “kaçak yapı” adı
altında yıkılması için kararı alınan konut sayısı bir
milyondur.
Kendilerini mağdur ve bedbaht pozlarına sokanlar, evlerini başlarına
yıkacakları insanların yaşayacağı mağduriyetleri akıllarının ucuna
bile getirmeyecekler.
Elbette seçim propagandalarında bu amaçlarından söz
etmeyecekler. Yoksa evleri başlarına yıkılacak olanlar, yoksullar, yani
sessiz çoğunluk onlara oy verir mi?
Veya muhalefette olup da iktidar olacağının hesabını yapanlar, bu
projeleri iktidara gelince kendileri yapacakları için, yıkım
hazırlıkları yapan iktidarı teşhir edip eleştirir mi?
Elbette hayır.
Onlar, partilerinin ve şirketlerinin kasalarını, menkul, gayrimenkul
servetlerini arttırmanın peşindedirler.
Biz kent yoksulları, biz hasbelkader başımızı sokacak bir evi zorla
bulabilenler, başımızı sokacak bir daire yapabilmek için, gün
yüzü görmeden, ömrümüzün 40-50 yılını
heba eden bizler. Her seçimden sonra olduğu gibi 12 Haziran 2011
seçiminden sonra da yine biz bize, yine baş başa kalacağız.
Yine kendi sorunlarımızı birlikte tartışacak, birlikte
çözüm arayacak, bulduğumuz
çözümü yine halk olarak birbirimizin sırtına
yaslanarak, omuz omuza vererek birlikte uygulamaya
çalışacağız.
Nasıl çaresizlik ve yokluk koşullarında evlerimizi yapıp
mahallemizi kurmuşsak, direnerek, bedeller ödeyerek nasıl koruyup bu
günlere getirmiş isek, yine aynı birlik ve beraberlikle
önümüze çıkarılan bu sürgün ve tasfiye
saldırılarını da boşa çıkaracağız.
Ancak her şeyden önce, iflah olmaz “kentsel
dönüşüm”cülerin, rant paylaşımcılarının ne
yapmak istediklerini, niçin ve nasıl yapmak istediklerini bilmek;
talanlarına, yağmacılıklarına izin vermemek için, bizler de
gerekli hazırlıklarımızı yapmak zorundayız.
Hazırlıklarımızın önemlice bir bölümünü kendi
evlerimizi bizzat korumak için nasıl ve hangi araçlarla
direneceğimizi tespit ve bunların hazırlığı oluştururken, bir
önemli yanını da, konuya ilişkin mahallelerimizdeki her bireyi ve
genel kamuoyunu ilk elden bilgilendirme oluşturmaktadır.
İşte bu amaçla Mühendislik Mimarlık ve Planlamada +İVME
Dergisi olarak 28-29 Mayıs 2011 tarihlerinde Maltepe’deki
Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde “YIKIMLARA
KARŞI MÜCADELE KURULTAYI” yapıyoruz. Kurultaya, bu ihtiyaca
cevap olacak şekilde hazırlanmaya çalışıyoruz. Unutmayalım ki;
“bilgi büyük bir
güçtür”.
YAĞMANIN, TALANIN, RANTIN KOD ADI : “KENTSEL
DÖNÜŞÜM”
Dün kentleri kendi çıkarları için bu hale getiren
işbirlikçi tekelci burjuvazi, bugün emperyalist tekellerin
istekleri ve çıkarları doğrultusunda, başta metropol kentler
olmak üzere tüm ülkemizi “Dönüşüm
Alanları” haline getirerek pazarlamaktadır.
1950’li yıllardan sonra hazine arazilerine ruhsatsız, kaçak
fabrika yapanlar/yaptıranlar, bu fabrikalarda ucuz işgücü
istihdam etmek için işçileri köylerinden, kasabalarından
göç ettirerek fabrikaların çevresinde gecekondu
mahallelerinin oluşmasına göz yummuşlardır.
Dün üç kuruş daha fazla kazanmak için
kentlerimize kıyanlar, bugün emperyalizmin direktifleri doğrultusunda,
yine daha fazla kâr etmek için, kentleri rant alanlarına
çevirmek için, yaratılan kent rantının en fazlasına el
koyabilmek için “Kentsel Dönüşüm
Projeleri” üretmeye başladılar.
Yaşadığımız süreç; emperyalist finans tekellerinde toplanan
likiditenin (nakit para) bizim gibi yeni sömürge ülkelerde
inşaat sektörü ve bağlı sektörleri harekete
geçirerek kendi krizine çare bulması amacıyla karşımıza
çıkartılan “Kentsel Dönüşüm”
kavramının değişik biçimlerde ama aynı amaçla ve
yoğunlukla hayata geçirmeye çalışıldığı bir
süreçtir.
İstanbul, Ankara gibi metropoller başta olmak üzere, iktidarın
elinde bulundurduğu belediye yönetimleri aracılığıyla, kentin
gelişimine paralel olarak kent merkezlerinde kalan gecekondu mahallelerini
finans tekellerine peşkeş çekmek amacıyla “kentsel
dönüşüm alanları”nın tespiti
tamamlanmıştır.
Metropollerden başlayarak Anadolu’nun bir çok kentinde de
uygulamaya sokulan “kentsel dönüşüm”
uygulamaları, tekellerin kâr/rant gelirlerini artırma
amaçlarına hizmet eden ve emperyalizmin tüm kamusal haklar gibi
barınma hakkına da yönelen bir saldırısıdır.
“DÜNYA KENTİ” İSTANBUL
90’lı yıllardan bu yana Yeni Dünya Düzeni
savunucuları tarafından ortaya atılan “Küreselleşen
dünya küçük bir köydür”
düşüncesini yaymaya çalışanlar, bugün gelinen
noktada emperyalist tekellerin “küresel köyün
efendisi” olmasını ezilen halklara kabul ettirmenin yasal zeminlerini
hazırlamaktadırlar. “Kentsel Dönüşüm” projeleri
işte bu hazırlığın bir parçasıdır.
“Kentsel Dönüşüm” projesi ile emperyalistler,
ülkemizin her metrekaresinde, kent-kır demeden, köy-mera-orman
alanı demeden, tarihi doku-SİT alanı demeden, tapulu-tahsisli demeden
ihalesiz, doğrudan arsa-arazi alabilecek, üzerinde istediği projeyi
uygulayabilecektir.
Bugün İstanbul, uluslararası sermayenin turizm-eğlence
tesisleri, kumarhaneler, oteller, marinalar vb. yapmak üzere masa
üzerine yatırdığı, "Kanal İstanbul" gibi
çeşitli “kentsel dönüşüm”
projelerinin ön hazırlıklarının yapıldığı dünya
kentlerinden biridir.
Galataport ve Haydarpaşa Garı ile ilgili planlanan ve yasal mevzuat
uygun olmadığı için yürütmesi durdurulan, ertelenen
projeler bunlardan bazılarıdır. Bu projeler de seçim sonrası
uygulamaya sokulacak ve kentimizin tarihsel ve coğrafi güzellikleri
eski, tüccar Maliye Bakanı’nın deyişiyle “babalar gibi
satılacaktır”.
“Dünya kenti” olarak adlandırılan ve 2010 yılında
“Kültür Başkenti” ilan edilen
İstanbul’umuz, devrim öncesi Küba'nın başkenti Havana
gibi, 1982 öncesi Beyrut gibi fuhuş, uyuşturucu ve kumar cenneti
haline getirilerek, yoz kültürün merkezi yapılmak
istenmektedir.
-- Sürecek --
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder