Kuralsızlığı Yaygınlaştırmak"</a></h1>DİSK Araştırma Enstitüsü
Müdürü Öngel, "Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi, bütünlüklü bir
saldırı olarak görülmeli. Kıdem tazminatı başlıklardan yalnızca
biridir. Esneklik bu bütünlüklü saldırının üst başlığıdır"
diyor.
61. Hükümet Programı'nın açıklanmasından sonra gündeme gelen "kıdem
tazminatı fonu"nu ve kıdem tazminatı, esnek çalışma, asgari ücret gibi
bir dizi alanda yeni düzenlemeler yapılmasını öngören "Ulusal İstihdam
Stratejisi"ni DİSK Araştırma Enstitüsü Müdürü F. Serkan Öngel bianet
için değerlendirdi.
2009'dan itibaren taslakları hazırlanmaya başlanan "Ulusal İstihdam
Stratejisi Belgesi", 61. Hükümet Programı'ndaki "işsizlikle mücadele"
bölümünde geçen bazı ifadeler nedeniyle gündeme geldi. Hükümet
programının ilgili bölümünde şu ifade yer alıyor: "İşçilerin
büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme
baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli soru alanlarının
başında gelen kıdem tazminatı sorunu, kazanılmış hakları koruyan ve
bütün işçilerin kıdem tazminatı garanti altına alan bir fon
oluşturularak çözülecek..." Mevcut kıdem tazminatı uygulamasının
yerini bir "fon"un alması ve genel olarak Ulusal İstihdam Stratejisi
Belgesi"nin yeni yasal düzenlemelere temel olması ne gibi sonuçlara yol
açar?
"Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi" adı verilen ve emeğin kazanılmış
haklarına yönelik, Cumhuriyet tarihinin en önemli saldırısı olarak
değerlendirebileceğimiz düzenlemeler çalışma yaşamını kökten
değiştirmeyi amaçlayan bir içeriğe sahip. Bu anlamda bütünüyle
güvencesiz, kuralsız, esnek bir çalışma yaşamı öngörülüyor.
Sermaye kesimlerinin bu alandaki beklentilerinin neredeyse bütünü bu
belgede kendisine yer buluyor. Amaçlanan, kayıt dışı sektörlerdeki
kuralsızlığın, sömürünün ve güvencesizliğin, yasal çerçeveye
kavuşturularak çalışma yaşamının bütününe yayılmasıdır. Belge,
bütünlüklü bir saldırı olarak görülmelidir. Yani kıdem tazminatı
başlıklardan yalnızca biridir. Esneklik bu bütünlüklü saldırının
üst başlığıdır. Kıdem tazminatının kaldırılması da, esnek
çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması da, taşeron
uygulamalarının kolaylaştırılması, bölgesel asgari ücret, özel
istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi kurulması da bu başlığın
altında yerini alıyor. Bu saldırı, AKP'nin ustalık döneminde emeği
bütünüyle esaret altında alma çabasının ürünüdür.
Yapılacak yeni düzenlemelerde, kıdem tazminatı tutarının her yıl için
bir brüt maaştan 20 yıl için altı maaşa indirileceği söyleniyor.
Değerlendirir misiniz?
Kıdem tazminatı, emekçilerin uzun mücadeleler sonucunda elde ettikleri
temel bir hak. Sermaye çevrelerinin ödemekten hiç hoşnut olmadıkları ve
kendi üzerilerinde bir yük olarak gördükleri bu hak, işçilerin
çalıştıkları kuruma verdikleri yıllarının, bu süreçte
yaşadıkları yıpranmanın sonucunda açığa çıkan ve verdikleri emek
ile mukayese edilemeyecek kadar cüzi düzeyde bir tazminattır.
Dolayısıyla burada sorun emeğin kazanılmış bir hakkının, sermaye
kesimleri tarafından gasp edilmesi girişimidir. Bu girişim yeni de değil.
Sermaye kesimleri her buldukları fırsatta bu haktan kaynaklı olarak
duydukları rahatsızlığı dile getiriyor. Bu kesimler için en başat
gerekçe ise, "işten çıkartma maliyetlerinin yüksekliği", "işgücü
piyasalarının katılığı"dır. Türkiye'de iş güvencesine ücretli
çalışanların yarısından çoğunun erişimi bulunmazken, kapsamı AKP
iktidarının 2003 yılındaki ilk icraatlarından biri olan 4857 sayılı
iş kanunu ile daraltılan iş güvencesi yasasının bile uygulamasında
devasa sorunlar yaşanırken, Türkiye açısından iş gücü
piyasalarının katı olduğunu söylemek gerçekçi değildir. Tersine
güvencesiz ve kuralsız çalışma hızla yaygınlaşıyor. Kıdem
tazminatının 20 yıllık çalışmaya karşılık mevcut uygulamadaki gibi
20 ay değil altı ay olarak uygulanması konusu, OECD ülkeleri dikkate
alınarak ortaya konulmuş bir hedeftir. Her ülkenin kendine özgü
özellikleri bulunmaktadır. Söz konusu ülkeler arasında en az sosyal
hakkın olduğu, işçilerin yasalarca en az korunduğu, sendikal hakların
en geri düzeyde bulunduğu ülke Türkiye'dir. Bu nedenle böyle bir
karşılaştırma büyük bir çarpıtmadır. Hükümet bu alanda,
Türkiye'yi olmadığı bir ligin ülkeleri ile, Kuzey ülkeleri ile
karşılaştırıyor, işçilerin oradaki kazanımlarını görmezden gelip
sermayedarların beklentilerine karşılık verecek örnekleri sürekli
kamuoyunun gündemine sokuyor.
Yeni düzenlemeyle kıdem tazminatının ödemelerinin oluşturulacak "Kıdem
Tazminatı Fonu" üzerinden yapılması isteniyor. Bu fonun yönetimi ve
denetimi kimde olacak?
Kıdem tazminatının fona devredilmesi konusu aslında uzun vadede bu
hakkın ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir düzenlemedir. Bu
düzenleme ile işverenlerin işten çıkartma maliyetlerinin minimize
edilmesi, böylelikle işten çıkartmanın kolaylaştırılması
amaçlanıyor. Türkiye fonlar konusunda kötü bir şöhrete sahip. Zorunlu
Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Edindirme Fonu, İşsizlik Fonu
uygulamalarının sonuçları ortada. Bu fonlarda biriken paralar amaçları
dışında kullanıldı. Hükümetler tarafından yağmalandı. Yeni
oluşacak ve uzun erimde amacı işverenlerin üzerindeki yükü almak olan
böyle bir fonun yaşama şansı yok. Bu konudaki tasarının son hali ortada
yok, ama daha önceki tasarılarda fonun idaresinin işveren ağırlıklı
olacağı öngörülmüştür. Yani işçinin parasını işverenler idare
edecektir. Özel emeklilik sistemi de sözü edilen konular arasındadır.
Ama sorun ne yönetim ne denetim işidir. Sorun, böyle bir hakkın
hükümetin en yüksek düzey yetkilisi tarafından bir sorun olarak
görülmesidir.
Kıdem tazminatlarının büyük ölçüde zaten ödenemediği iddiası var.
Bu konuda kanunu işletemeyen devlet şimdi nasıl bir güvence verebiliyor?
Kıdem tazminatının uygulanması konusunda sıkıntılar ortada. Mahkemeler
bu konuda süren davalarla dolu. Bu durumun sorumlusu elbette siyasi
iktidardır. Hükümetin emekçilerin canını yakacak böyle bir
düzenlemeyi geçirebilmesi için desteğe ihtiyacı var. Bu desteği
kazanmak için, işten kendi isteğiyle ayrılanların da kıdem tazminatı
fonundan yararlanacağı propagandası yapılıyor. Halbuki, bunun için fon
kurmaya gerek yok. Küçük bir düzenlemeyle bunu sağlamak mümkün. Devlet
güvencesine gelince, her türlü kazanılmış hakkın bir bir elimizden
alındığı yeni liberal çağda hiç kimse böyle bir güvenceye sırtını
dayamamalı.
Fonun kurulması ve hayata geçirilmesi çalışma hayatındaki dengeleri
nasıl etkileyecek?
Fonun kurulması sonucunda çalışanların önemli bir güvencesinin ortadan
kalkacağı açıktır. Dengeler sermayedarlar lehine değişecektir.
Kıdemli ve yaşlı işçiler ilk elden bu işin mağduru haline gelebilir.
Artık insanlar daha sık işsizlik gerçeği ile karşılaşacaklardır.
Bunun yanında işçinin işten kendi rızası ile ayrıldığı bazı
durumlarda da kıdem tazminatı alma hakkını kullanılabildiği (askerlik,
15 yıl kıdem, işyerinin yer değiştirmesi) durumlar söz konusudur. Bu
durumdaki kişilerle, emekli olduğunda bu haktan faydalananlar ciddi hak
kaybı yaşayacaktır. Kriz döneminde pek çok işçi kendi rızası ile
kredi borçlarını ödemek için, tazminatlarını alıp işten ayrıldı.
Yani kriz döneminde de kıdem tazminatı işçinin can simidi oldu.
Bölgesel asgari ücret uygulamasının ekonomik ve toplumsal sonuçları ne
olabilir?
Bölgesel asgari ücret uygulamasını bölge kalkınma ajanslarının bir
parçası olarak görmek gerekiyor. Küresel rekabetin yanı sıra bölgesel
rekabet de canlandırılmaya çalışılıyor. Acımasız bir sistem inşa
edilmeye çalışılan. Rekabet baskısı ile her bölge asgari ücreti daha
aşağıya çekmeye çalışacak. Reel ücretlerde gerileme ve yoksullaşma
bu sürecin en önemli toplumsal sonuçları olacak. İlk aşamada, ekonomik
olarak gelişmemiş bölgelerde işçilerin kazanılmış hakları hedefte
olacak.
Daha önce 1951-1974 arası uygulanan bölgesel asgari ücreti, eşitlik
ilkesine aykırı olduğu için 1974'te Anayasa Mahkemesi iptal etmişti.
Bugün gerçekleştirilmesi düşünülen uygulamayı bu çerçevede
değerlendirir misiniz?
Bugün eşitlik ilkesi artık rafa kaldırılmış durumda. Rekabetin olduğu
yerde eşitlik olmaz. Bu nedenle kurulmak istenen yeni çalışma düzeni,
eşitsizliklerin, haksızlıkların üzerinde yükselecektir. Sermaye
birikiminin en acımasız bir biçimde gerçekleşeceği bir dönemle yüz
yüze kalabiliriz.
Esnek çalışma modelleri için yasal düzenleme yapılacağından söz
ediliyor. Yarı zamanlı işçi, uzaktan çalışma gibi farklı modellerin
çalışma hayatına girmesi istihdam sorununu çözer mi? Ayrıca bu
çalışma biçimlerinin işçilerin kayıt dışı çalıştırılmasını
engelleyeceği söyleniyor.
Esnek çalışma biçimleri işsizliği giderici bir unsur değildir. Amacı
daha az kişi ile daha çok iş yapmak olan, işin yoğunlaştırılmasını
ve sömürüyü artırmayı amaçlayan bir tarzın işsizliğe çözüm
olacağını söylemek mümkün değil. Ancak resmi işsizlik rakamlarında
düşüşlere yol açabilir. Örneğin son üç ay içinde bir saat bile olsa
herhangi bir gelir ve fayda getirici faaliyette bulunan, böylelikle işsiz
sayılmayan "gizli işsizler"in sayısı artacaktır. Amaç da işsizliğin
bu kategori altında toplanıp "azaltılması"dır. Burada bir çözüm yok.
Zaten amaç işsizlikle mücadele etmek değil. Türkiye'de tam zamanlı
çalışan işçiler haftada Avrupa ortalamasının 12 saat üzerinde
çalışıyor. İşsizliğe çözüm arayan önce bu çalışma süreleri ile
mücadele etmeli. "Kayıt dışı çalışmanın engellenmesi" olarak sunulan
şey ise, kayıtlı sektörler ile kayıt dışı sektörler arasında
çalışma koşulları açısından herhangi bir farkın bırakılmaması ile
ilgilidir. Yani siz kayıt dışı koşullara yasal bir çerçeve
getirirseniz kayıt dışı zaten ortadan kalkar. Ama ne pahasına?
İşverenin 25 yaş altındakileri çalıştırırken dört ay deneme süresi
koyabileceği düzenlemelerden söz ediliyor. Dört ay deneme süresi
çalışanlara ve işverene ne gibi olanaklar yaratabilir?
Torba yasada var olan bu hüküm tepki üzerine geri çekilmişti. 4857
sayılı İş Kanununda deneme süresinin en önemli uygulama alanı ihbar
öneli ve ihbar tazminatıdır. Deneme süresi içinde tarafların iş
sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız olarak
feshedebileceği açıkça belirtilmektedir. İş Kanunu'nda, kıdem
tazminatı ve iş güvencesi hükümlerinin aksine, ihbar öneli ve ihbar
tazminatı için herhangi bir asgari çalışma şartı aranmamıştır. Bu
nedenle, deneme kaydının bulunmadığı hallerde, iş sözleşmesi bir gün
bile sürse en az iki hafta ihbar tazminatı söz konusu olacaktır.
Önerilen uygulama bu hakkın gasp edilmesi anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla işverenler açısından maliyeti aşağıya çeken bir
unsurdur. Bu yolla deneme süresi ile işçileri çalıştırıp işine son
vermek bir yöntem olarak daha sık uygulanır hale gelecektir.
Kaynak: Bianet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder