Birkaç kötü adam yandı!
/ Umur Talu
Geçen gün haber geldi:
Cezaevlerinde
üç ayda 16 kişi öldü!
Önceki gün haber
geldi:
Cezaevinde bir günde 13 kişi
öldü!
***
Mahkumlar ayaklanmış,
birbirine girmiş, kilitlemiş, yangın çıkmış veya kundaklanmış
olabilir.
Peki devlet ne için var?
Acılı
yakınlar cezaevinde toplanınca gazlamak için var olan
devlet!
Mahkumlar hep kendi kendilerini öldürür; kütüğünde
yazmaz devletin, cezaevlerinde şu kadar kişiyi öldürdü,
ölümüne sebep oldu, diye.
Şanlıurfa Cezaevi tek
başına Kanlıurfa Yangınyeri
olabilirdi…
Diyarbakır, Ulucanlar,
Bayrampaşa, Mamak, Metris, Çanakkale, Ümraniye hiç kanamasa, hiç
yanmasaydı!
İşkence, gaz, alevler, cesede dahi
mermi boşaltmalar, kafası duvarda parçalananlar hiç
olmasaydı!
Kilitli cezaevi araçlarında kelepçeli,
zincirli insanların kül olmaları, bulut olmaları hiç
yaşanmasaydı!
***
Piyasanın örnek
modeli de bu.
Çok sayıda işyeri “militer”
düzende örgütlenir; örgütlenmesi engellenen alttakinin üstüne
çullanırken…
Çok sayıda işyerinde de cezaevi model
alınmıyor mu?
Hatırlayın veya hiç unutmayın:
Geceleyin
(fazla) mesaiden kaytarmasın, üç kuruşluk üretim aksatmasın diye,
kadın işçilerin üstüne kapıları kilitlemişti de can alan
işveren; tek beden boğulup kül olmuştu 36, 38, 40, 42 beden
tekstil kadınları!
Bir minibüse tıktığı kadın işçileri servis
aracıyla selin orta yerine sürmüştü; canveren
işvereni!
***
Kasan neyse
piyasan da o oluyor; piyasan neyse yasan da öyle
kalıyor!
Adalet, kamusal bir utancı üstlenmek
yerine, ölümlere mazeret için seferber
oluyor!
Birkaç zayıf bebek uçtu!
Hadi
diyelim, cezaevlerindeki çok isyancı, zaten azılı, zaten kötü
adam!
Peki, aynı memlekette, aynı dilim dilim zamanda, bir hastanede
de bir gecede 8 kişi birden öldü.
Ne isyan edecek, ne birbirlerine
girecek halleri vardı.
Bir canları, aynı cezaevinde olduğu gibi,
emanetti.
Buna da çok şaşırdık; çünkü hiç olmazdı, hiç
böyle ölmezdi!
***
Resmi açıklamamız
şöyle:
Maalesef cezaevleri çok dolu; yeterli yer
yok!
Peki, hastane demişken, sizi başka bir seri cenazeye
götüreyim.
Orada da maazallah mazeret aynı:
Maalesef
yeterli yer yok!
***
Orası, nice
allamenin “Uludere, cinayet, katliam” diye
kürtaj tartışırken pek uğramadığı bir minik mevzu.
Öyle
“cenincinayeti” değil; ayları devirmiş,
çoktan doğmuş, göbek bağı kesilmiş, ah canım, isimleri bile konmuş,
ayacıkları öpülmüş bebekler katlediliyor.
Bir haftada 27, bir
ayda 42 bebeğin öldüğü Ankara’daki hastaneyi unuttunuz mu
bebeler?
İsyan edip, birbirlerine girip, bir ötekini katletmişti
çünkü yeni doğanlar!
Bir gecede 13 bebeğin öldüğü
İzmir’deki hastaneyi unuttunuz mu dedeler?
Bir ötekine kürtaj
çekmişti çünkü dünyaya ilk adımı
atanlar!
***
Cezaevlerinde ölüme yatanlara yeterli yer yok ya;
hayata doğan nice bebeğe de, erken doğunca yer yok.
Küvöz mü,
küvez mi, kuvöz mü olduğunda anlaşılamayan “prematüre
kucağı”; prematüre bir hayata düşen bebeklere yetmiyor
canım. Doğum teşvik ediliyor ya; ihtiyacın beşte biri kuvöz var
ebem!
Muş’ta Meryem ile Ebrar ikiz doğmuştu.
En yakın kuvöz Van’da, ama sadece “one”
adet!.
Meryem kardeşi için feda edildi;
Ebrar 223 kilometre taşındı hayata.
Orası Muş,
yolu yokuş ise, Antalya cazibe merkezi, kışın genetiği kurcalanmış
domatesin bile yaşatıldığı seraydı. Kuvöz olmadığı için hastane
hastane dolaştırdılar Ayten Hanım’ın bebeğini.
Bebek öldü, 4 bin 500 TL fatura çıktı.
Arzu
Hanım’ın bebeğini dört hastane dolaştırdılar; ölmeden
önce.
Songül Hanım İzmir’de doğurdu.
Derya bebeğe kuvöz bulunamadı; 79 saat
kalabildi.
Keriman Hanım Trabzon’da doğurdu
Ezgi Beren’i. Hastanede boş kuvöz
vardı ama bakanlıktan izin yoktu. Başka hastanede yer yoktu. Bebeğin iki
ismi var, vakti yoktu!
***
Van’dan Trabzon’a,
Antalya’dan İstanbul’a… Bütün bebekler bundan da kan
kardeştir.
Sonra bir kısmı büyür; kimi aşırı büyür belki, ama
kimine ömür yetmez; hayat yetmez.
Böyle işte…
İşte
böyle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder