TUTSAK MÜHENDİS BARIŞ
ÖNAL'IN TMMOB GENEL KURULUNA SİNCAN F TİPİ HAPİSHANESİNDEN YAZDIĞI
MEKTUP
Merhabalar,
Tüm meslektaşlarımı, mücadele arkadaşlarımı ve
bütün katılımcıları coşkuyla selamlıyorum. Bugün ben de
sizlerle birlikte olmayı çok istiyordum; fakat faşizm 350 bin kişilik
Grup Yorum “Bağımsız Türkiye” konseri ve 1 Mayıs'taki
coşkuyu korkuya dönüştürmek için başlattığı tutuklama
saldırısıyla buna engel oldu. Ama düşünceleri tutsak edemezler, işte
burada sizlerin
arasındayım.
Bir
inşaat mühendisi olarak bu işkence kamplarını da bir meslektaşımın
projelendirmiş olduğunu bilmek midemi bulandırmaktadır. Karadeniz sahil
yolunun, NATO üslerinin, 3. Köprü sit alanlarına yapılan HES'lerin,
Kentsel Dönüşüm uygulamalarının meslektaşlarım tarafından
tasarlandığını bilmek, bana iyi bir mühendis olmak için yalnızca
teknik bilgiye değil aynı zamanda “ahlaki değerlere” ve
“politik bilince” sahip olmak gerektiğini
göstermektedir.
Doğru bir iş yapmak için yalnızca teknik bilginin yeterli
olamayacağının en iyi örneklerinden biri, tarihin en ünlü bilimsel
projesi olan Manhattan projesidir. Einstein'in tavsiyesi ile dönemin en
iyi bilim insanları bu projede toplanmıştır. Proje sonunda üretilen 3
atom bombasından ilki çölde, diğer ikisi ise Hiroşima ve Nagasaki'de
test edilmiş, yüzbinlerce insan katledilmiştir. Bunun ardından Manhatten
projesinde çalışmış olan bilim insanlarının bir kısmı bütün
ömürlerini nükleer saldırıdan zarar gören insanların tedavisine
harcamışlardır. Yani yarattığımız her türlü bilgi, teknoloji,
makine, yapı, enstrüman, bilgisayar programı v.b. onun kim tarafından
hangi amaçla kullanıldığına bağlı olarak doğru bir amaca hizmet eder
ya da etmez.
Bugün
ülkemiz emperyalizme hiç olmadığı kadar bağımlı bir hale getirilmiş,
tüm kaynakları emperyalizmin hizmetine sunulmuş, tekellerin cirit
attığı bir yer haline gelmiştir. Emekçi yığınların üretimden
aldığı pay son 30 yılda sürekli gerilemiş, önümüzdeki yıllarda
uygulamaya konmak istenen ulusal istihdam projesiyle bu payın daha da
azaltılması için sermaye hiç durmadan planlar yapmaktadır. Siyasi tutsak
sayısının Çin'den sonra en çok olduğu, siyasi tutsakların nüfusa
oranının ise en yüksek olduğu ülkedir
Türkiye.
İşte
böyle bir ülkede mühendis-mimarlar olarak mesleğimizi ülke
gerçekliğinden bağımsız olarak düşünürsek, kendimizi
İstanbul'un katline sebep olacak ve 10 sene sonra hiçbir olumlu etkisi
kalmayacak milyarlarca liralık 3. köprü projesinin ya da milyonlarca
yoksul insanımızın evlerini yıkan Kentsel Dönüşüm projesinin
göbeğinde bulmaktan
kurtulamayız.
Diğer
taraftan Türkiye'de mühendislik hizmeti niteliğinin bu kadar alt
seviyede olmasının sebebini biraz irdelediğimizde 1940-1950'lerde
yaşanan Devrim arabaları tecrübesine, kapatılan uçak fabrikalarına,
Marshall yardımına, yani emperyalizmle olan ilişkilere ulaşırız.
Türkiye gibi yeni sömürge ülkelerde sanayi gelişimi emek yoğun bir
şekilde olmuştur. Yani olabildiğince ucuza hiçbir teknolojik yatırıma
gereksinmeden artı-değer sağlanmaktadır. Dolayısıyla işi teknoloji
üretmek, tasarlamak ve uygulamak olan biz mühendislere de neredeyse hiç
gereksinim duyulmamaktadır. (Belli istisnalar dışında; örneğin savunma
teknolojisinde bazı yazılım ve teçhizat tasarımları...) Muhtemelen bu
genel kurulda da daha öncekiler gibi meslek onurumuzun, itibarımızın
ayaklar altında olduğu ile ilgili tespitler yapılıp örnekler
verilecektir. Mühendislik-mimarlık mesleğinin itibarının ayaklar
altında olduğu bir gerçektir. Bunu değiştirmenin, yani mesleki
itibarımızı ayaklar altından kurtarmanın yolu da emperyalizme karşı
mücadeleden geçmektedir. İşte bütün bunların bilincinde olarak
emperyalizme karşı bağımsızlığı, faşizme karşı demokrasiyi, ve
kapitalizme karşı sosyalizmi savunduğum ve bunu toplantı salonlarıyla,
dergi sayfalarıyla, internet portallarıyla, kurultay kürsüleriyle
sınırlamadan halkla birlikte hayata geçirdiğim için şu an F tipi bir
hücredeyim.
Biliyorsunuz Malatya-Kürecik'e bir füze kalkanı radar üssü yapıldı
ve bu bölge ABD'nin kontrolünde. AKP iktidarının konuyla ilgili bir
dolu yalan beyanatı da gerçekleri gizlemeye yetmedi. Bu üs İsrail ve
ABD'nin çıkarları doğrultusunda, İran ve Suriye halkları özelinde
tüm Ortadoğu halklarına karşı kurulmuştur. Ben de anti-emperyalist bir
mühendis olarak bu gerçeği haykıranların arasında yerimi
alanlardandım. Ve ben de binlerce yürekle birlikte bağırdım
“Emperyalizme kalkan olmayacağız”
diye.
Bundan
yaklaşık 2 ay önce yapılan TMMOB Demokrasi kurultayı delegelerinden
biriydim. Faşizmin giderek halk üzerindeki baskıyı artırdığı bir
dönemde Demokrasi Kurultayı da TMMOB gibi bir Demokratik Kitle Örgütüne
düşen görevleri tariflemek için en uygun zemindi. Fakat TMMOB içerisinde
gördüğüm ve adım adım TMMOB'u zayıflattığını düşündüğüm,
toplantı salonlarına ve kurultaylara sıkışmış mücadele anlayışı
beni kurultayın olduğu hafta bir tercih yapmaya zorladı. Bu tercihin bir
tarafında Hasta Tutsak Yasemin Karadağ için AKP il binası önünde - yani
hemen kurultayın yapıldığı salonun yanında - 2 günlük açlık
grevi eylemine katılmak vardı Bir yanda ise kurultaya katılıp her
defasında tekrarlanan ülke tahlili ve kim tarafından uygulanacağı
meçhul olan önerileri dinlemek vardı. Ben kurultaya katılmak yerine,
kemik erimesinden kaynaklı boyu kısalan, bir böbreğinin yalnızca
%18'ini çalışmasına ve giderek daha da kötüleşmesine rağmen
tedavisi bilerek engellenen Yasemin Karadağ'a destek olmayı seçtim. 9
ay boyunca yetkili tüm kurumlara başvurulmasına rağmen tahliye
edilmeyerek ölüme mahkum edilen Yasemin Karadağ'ın oradan
çıkarılıp tedavi edilmesini sağlamayı demokrasi mücadelesi için daha
öncelikli gördüm ve ona
katıldım.
O gün bu
salonda Demokrasi Kurultayının yapıldığı sırada, AKP önündeki eylem
de başlamak üzereyken, AKP'nin polisi müdahale etti ve işkenceyle
gözaltına alındık. Dayak yedik, işkence gördük; ama bir hafta sonra
Yasemin Karadağ'ı zulmün elinden
kurtardık.
Ben
Yasemin Karadağ'ı sahiplenirken mücadele eden arkadaşlarım da beni
sahiplendi. Gözaltındayken bu kürsüden benim sesimi demokrasi
kurultayına taşıdılar. Bizce mühendis-mimarlar obu ülkede
anti-emperyalist, anti-faşist mücadeleye bu temelde katılmalıdır. Bir
ayağı halkın, mücadelenin, göğüs göğüse çarpışmanın içinde,
bir ayağı akademik toplantılarda, kurultaylarda, genel kurullarda
olmalıdır. Ancak sözlerini hayata geçirdiği ölçüde inandırıcı
olabileceği gerçeğini bilerek
davranmalıdır.
Emekçi yığınların, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs'ta
yüzbinlerce emekçiyle birlikte ben de 1 Mayıs alanı Taksim'deydim.
Uçsuz bucaksız bir kortejin içerisinde yüzbinlerin coşkusunun bir
parçasıydım. Taksim meydanının 1 Mayıs alanı olması, 1 Mayıs'ta
alanlarda olunması için ne bedeller ödendiğini biliyoruz. Mehmet Akif
Dalcılar'ın kararlılığıydı bizleri, yüzbinleri o alana taşıyan.
Düşenlerin kanıyla çizilmişti 1 Mayıs'ta Taksim meydanına giden
yol. Ben yalnızca o yolu takip ederek tarihsel sorumluluğumun bir gereğini
yerine getirdim.
Meslek odamda çalışan bir emekçi haksız yere işten atılmıştı. Zeki
Erginbaylar'ın, Güney Özcebeler'in, Harun Karadenizler'in
odasından atılan bu emekçinin adı Cansel Malatyalı'ydı. Haklı ve
kararlı olduğunu, sonuna kadar bu haksızlığa karşı direneceğini
söylediğinden beri 4 ay
geçti.
Bütün
kalbimle bu onurlu insana destek verdim. Birlikte soğukta donduk, geceleri
sokakta direniş alanında uyuduk. Aynı ekmeği paylaştık, beraber
güldük, beraber kızdık, gözaltında beraber
direndik.
Bu direniş
boyunca defalarca saldırıya uğradık, gözaltına alındık, dostlarımız
tutuklandı, iftira atıldı. Sendikası Tez-Koop-İş'i yöneten sendika
ağaları oda ağalarıyla ortak oldu, üyesini sattı; sendika üyesi
arkadaşları, sendika ağalarıyla ortak oldu, arkadaşını sattı. Hem de
yalan ve iftiralarla. Hepsine direndik, her saldırı sonrası tekrar açtık
çadırımızı. Kapalı kapılar ardında yapılan toplantılar ve direniş
alanına yapılan saldırılar karşısında Cansel Malatyalı da biz de
yılmadık; sonuna kadar direnmeyi
seçtik.
Geçtiğimiz
15 Nisan'da Türkiye'de bir şey oldu: 350 bin yürek “Tam
Bağımsız Türkiye – Onların Türküsü” konserinde bir araya
geldi. Sessizliğin, yılgınlığın, vazgeçmişliğin,
düzeniçileşmenin, umutsuzluğun iyiden iyiye hissedildiği böylesi bir
dönemde, 27 yıl önce olduğu gibi sıyrılıp gelmişti Grup Yorum. O
yüzbinlerin içinde ben de vardım. O yüzbinleri yaratan emek benim de
emeğimdi.
Evet, ben
anti-emperyalist, anti-faşist mücadelenin ve devrimci dayanışmanın
manifestosunu yazanları andım. Evet, ben anti-emperyalist bir aydın olarak
insanları “Tam Bağımsız Türkiye” konserine davet
ettim.
Evet, ben füze
kalkanı denen, Anadolu topraklarının göğsüne saplanmış o hançeri
kabul etmedim.
Evet,
ben bir demokrat olarak Yasemin Karadağ'ın hapishanede katledilmesine
izin vermedim.
Evet,
ben bir emekçi olarak yüzbinlerce emekçiyle birlikte 1 Mayıs'a
katıldım.
Evet, ben
meslek odamdan haksız yere işten atılmış bir emekçiye destek
verdim.
İşte
bunlarla suçlanıyorum. Bunlar suçsa ben bu suçları işledim, dahasını
da işledim.
Gecekondu
mahallelerinde kapı kapı dolaştım, halka “Kentsel
Dönüşüm” yalanlarını anlattım. Tutuklandığım haftasonu
köylerine HES yapılması planlanan bir köyde, köylülere HES'i
anlatacaktım, sorunlarını
dinleyecektim.
Halkın
mühendisi Hasan Balıkçı'nın aydınlattığı yolda emeğimi ve
teknik bilgimi yalnızca halkın çıkarları için kullandım, ve
kullanacağım. Hasan Balıkçı bizlere halkın mühendislerinin nasıl
olması gerektiğini göstermiştir. Hasan Balıkçı, bizlere emekten yana
olmanın, anti-emperyalist olmanın, toplantı salonlarında, içki
masalarında, kurultaylarda entelektüel gevezelik yapmakla değil; halkın
içinde, sahada, kavganın ortasında, meydanlarda olmak anlamına geldiğini
öğretmiştir. Düşüncelerimizden, doğrularımızdan vazgeçmemeyi
öğretmiştir. Evet, bu ülkede onurlu bir şekilde yaşamanın, doğru
bildiğini söylemenin, başını öne eğmemenin, teslim olmamanın olduğu
gibi, doğru bildiğinden sapmanın da bir bedeli var. Ben bu bedeli göze
alamam.
Önümüzdeki
dönemde TMMOB'u bekleyen KHK saldırısının yeni dalgaları, Afet
Yasası, Kentsel Dönüşüm saldırıları, HES'ler ve giderek
sayıları ve sorunları artan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal
sorunları vardır. Kitlesinden kopmuş, bürokratikleşmiş, kurultay ve
panel-sempozyumlara hapsolmuş bir TMMOB yok olmaya mahkumdur. AKP'nin
saldırılarına karşı güçlü durmamızı sağlayacak tek şey,
kitlemizden alacağımız güç olacaktır. Meslektaşlarımızın düzenle
olan çelişkilerini ancak biz
çözebiliriz.
Bu
çelişkilerin üzerine gitmekteki ısrarımız, kitleselleşmemizin yegane
anahtarıdır. AKP iktidarı halkın milyonlarcasının yuvasını yıkmanın
hesabını yapmaktadır. Bu milyonların, onların çıkarını savunan
mühendis-mimarlara, yani bizlere ihtiyacı vardır. Onların bize gelmesini
beklememeli, biz onlara gitmeliyiz. Bürolarımızdan çıkmalı, onların
arasına karışmalı, dertlerinin, duygularının, öfkelerinin ortağı
olmalıyız.
Kendi
gücümüze güvenmeli, önümüze binlerce meslektaşımıza ulaşacak,
örgütleyecek hedefler koymalıyız. Bu konuda ısrarlı olmalı, umudumuzu
asla kaybetmemeli, hedeflerimize ulaşmak için daha yoğun
çalışmalıyız.
Bizler halkın mühendisleriyiz. Ne baskılar, ne gözaltılar, ne
tutuklamalar, ne tecrit bizlere boyun eğdiremez. Yüreğimizdeki halk
sevgisi, mücadeledeki kararlılığımız ve fedakarlığımızla her
türlü engeli aşacağımıza olan inançla sizleri tekrar coşkuyla
selamlıyorum.
Mühendisiz, Mimarız, Haklıyız
Kazanacağız.
BARIŞ ÖNAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder