19 Haziran 2012 Salı

Devlet yine tutuştu / Yıldırım Türker

Devlet yine tutuştu /
Yıldırım Türker

İşte açılım. İşte barışa uzanan
muzaffer bir adım. Doğu illerine daha fazla hapishane.

Yine bir gece
yarısı, devlet tutuştu.
Bin civarında tutuklu ve hükümlünün
kaldığı Urfa Cezaevi’nden gelen dumanla TC devletinin bir kez daha
paçasından tutuşmasına tanık olduk.
Hakikate ulaşma yollarımız
hep dolambaçlı okumalarla çetrefilli yorumlara ulaşmak zorunda. />Hakikat, bu milletin başına en beklenmedik anda gelen bir felaket; başa
çıkılması, idare edilmesi, törpülenip biçimlendirilmesi,
evcilleştirilip yenir yutulur hale getirilmesi gereken anlatıdır. />Devletin görevi, yaşananla aramıza girivermek, ‘el çabukluğu
marifet’ düsturuyla delilleri bir çırpıda ortadan
kaldırmaktır.
Devlet, her an suçlu olduğunu iyi bilir. Ayakta
kalabilmesini bu bilgiye borçludur.
Deprem olup binlerce kişi taş
altında kaldığında bunun yalnız Tanrı’nın gazabı olmadığını
biliriz. Pazarlamacı devletin rant adına, laçkalık, lagarlık,
sorumsuzluk, körlük nedeniyle göz yumduğu, desteklediği yapılaşmanın
gerçek katil olduğunu herkes bilir. En başta da devletin bütün
aygıtları bunu bilir. 

İlk iş savunmaya geçerler

Bu sebepledir, valisinden emniyet müdürüne, bakanından
cumhurbaşkanına ilk iş savunmaya geçerler. Bu savunma makinesi,
afetzedelerin çadırlarından çok daha önce ve çok daha büyük bir
emekle kuruluverir.
Devlet yapısının her katmanına sirayet etmiş
olan o tuhaf argo devreye sokulur.
Doğal afet. Katilsiz ölümler.
Kader karşısında boynu bükük ve tevekkülle tembih edilmiş bir halk. />Bu tür afetleri iyi yönetmek, eksi 10 derecede günlerce çadırsız
kalmış halkın protestosunu şiddetle bastıran polisler demektir. Her
şeyini, bütün yakınlarını kaybetmiş insanların çığlıkları
arkasında provokasyon aramak ve ilan etmektir.
Bu memlekette işçiler
dikkatsizlikleri ve talihsizlikleri nedeniyle toplu ölümlere yazılır.
İş güvenliği, sendikasızlık, taşeronluk kurumu ve benzeri nedenleri
hatırlatmak da kışkırtıcılık, hainlik, bölücülüktür.
Evet,
geçen gece yarısı yine devletin paçası tutuştu.
Yine devletin
suçüstü yakalanma reaksiyonuna tanık olduk.
Panik halinde, belki
onlarca kez üst üste, yanan koğuşun adli suçlular koğuşu olduğunun
altını çizen vali, memleketin asal gerilim düğümünü bir kez daha
işaret ediyordu.
BDP milletvekili İbrahim Aydın’ın da konuğu
olduğu bu şirin cezaevimizin ve sorumluların bu yangında hayatını
kaybeden 13 kişi ve onlarca yaralıya karşı hiçbir yanlışları
olmamıştı. Mahkûmlar bir gece saat 11’de birbirlerine girmişler,
hani adiler ya, birbirlerine kızıp yatağı yorganı ateşe vermiş, kendi
kurdukları barikatları aşamadıkları için de yanıp
gitmişlerdi. 

Bir kez daha devlet suçüstü
yakalandı

Vali Bey, bu coşkulu ve adeta muzaffer bir edayla
yaptığı açıklamaların bir yerinde küçücük bir saptamasını da
Başbakan’a bildirmiş. Meğer yanan koğuş 18 kişiyi kaldıracak
kapasitede değilmiş. Eh, bu muamma kapısında bir çatlak işte. Satır
aralarını, ruh hallerini, mimikleri, ah o masum dil sürçmelerini, özel
telefon konuşmalarını, gizli yazışmaları ve benzeri malzemeyi
değerlendirerek hakikate ulaşmak zorunda olan bu devletin bendeleri olarak
bir şeyler anlamaya başladık, değil mi?
Haber gecenin ilk
saatlerinde ajanslardan ‘İsyan’ başlığıyla geçiyordu
üstelik. Valinin mahkûmlar arası kavga olduğu yönündeki ısrarlı
açıklamalarına kadar, mahkûmların cezaevi koşullarını protesto
amacıyla isyan başlattığını işitmiştik. Devletin suçüstü
yakalanmanın verdiği şaşkınlıkla savunma refleksini devreye
sokamadığı o küçük zaman aralığında.
İki saat içinde
‘Yangın’a dönüşen ‘İsyan’ başlığı da elbette
bir şeyler anlatıyordu bu devletin sadık okurlarına.
Dün sabah da
Adalet Bakın Sadullah Ergin halkın yüreğine sular serpmekle görevli
hükümet arazözü idi. Onun da anlatısı delik deşik, dikkatli okumalara
muhtaçtı. Öncelikle gardiyanların yangına müdahale için koğuşlardan
içeri giremediklerini bildiriyordu. Kapıların önüne şilteleri yığarak
barikat yapmışlar. Bundan ne anlamamız gerekiyor?
Cezaevi idaresine
yönelik bir eylem içinde değillerse neden kapı önüne barikat
yapmışlar? Yoksa toplu intihara karar vermiş bir sapkın tarikat eylemiyle
mi karşı karşıyayız? Ergin, “Yangın öncesi cezaevi
görevlilerinden ne bir istekte bulunulmuş ne o koğuştan bir ses
işitilmiş” diyor. Bunun, evet bildiniz, ısrarla altını
çiziyor.
Urfa’da 50 santigrat derece ısıda 18 kişiyi 12
kişilik olduğu söylenen avuç içi kadar bir koğuşa tıkıp onların
klima taleplerini reddeden cezaevi yönetiminin elbette bir kusuru olamaz. />Ama Ergin’in bu konudaki savunması 2012 Türkiyesi’ni anlamak
isteyen 500 yıl sonraki bir arkeolog için yeterli bir belge: />“Cezaevi kapasitesi konusunda Türkiye’de genel bir problem
var. Bu sorun, alınan tedbirlerle makul bir düzeye geldi aslında ama
bölgeler arasında farklar var. Şu an batıda bu daha rahat iken doğu
illerinde doluluk oranı daha fazla. Bu problemi aşmak üzere bir eylem
planımızı yürütmeye devam ediyoruz. Toplam 196 infaz kurumunun yapımı
planlanmış durumda.”
İşte Kürt açılımı. İşte barışa
atılmış muzaffer bir adım. Doğu illerine daha çok hapishane. Gerçi
Kürtler öyle üst üste yatmaya alışık, mağaradan çıkmış ilkel
insanlar ama yine de insanlık bizde kalsın. Onlar da 50 derece ısıda
koyun koyuna yatmak zorunda kalmayacakları cezaevlerini hak ediyorlar. />Bir de zaten onların iyiliği için hazırlıklar yapılırken
sabırsızlık edip birbirlerini yemişler. Bakan anlatıyor: />“Urfa E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda özel bir durum da şudur:
Bu cezaevinin arttırılmış kapasitesi 600 kişidir. Ama bu ceza infaz
kurumunda, geçen aylarda bir bölümünde başlatılan tadilat vardır. Bu
tadilat yapılan bölümdeki tutuklu ve hükümlüler de diğer bölümlere
alınmıştır. Temmuz 10’dan itibaren müteahhidin sözleşmeye göre
taahhüt edilen yeri teslim etmesi gerekiyor. Dolayısıyla 10 Temmuz’a
kadar böyle bir sıkışıklık var. Bunun dışında birtakım nakillerle
rahatlatılması söz konusu olacaktır.”
Henüz çok erken.
Olayın ayrıntılarını zamanla öğreneceğiz. Elimizdeki bulmacanın
parçalarının bütünleşmesi elbette zaman alacak. Bakan, bu konunun asla
örtbas edilemeyeceğini de altını çize çize vurgulamış. Eksik
olmasın. Havadan bombalanan 34 kişinin yanında fırında unutulan 13
kişinin sözü mü olur!

Kaynak: Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder