22 Aralık 2011 Perşembe

Tencere Dibin Kara / İbrahim KARACA

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7944>Tencere Dibin Kara /
İbrahim KARACA</a></h1><p>Maddenin üç hali var. Öyle öğrendik. Katı,
sıvı, gaz. Şair buna aşk halini de ekler, ama gerçek değişmez. Ben ise
insanın kaç hali olduğunu merak ettim. Artık etmiyorum. İkiye ayırdım.
Bana yetiyor: Biri insanın insan hali, biri sıradan hali. Ailede okulda
kışlada ve camide eğilmişiz, bükülmüşüz. Halimizden memnunuz. Şimdi
geriden gelenler de bizim gibi olsun istiyoruz. Ezberimiz bu. Geleneğimiz.
Beynimiz tornadan geçirilmiş, bir kalıba uydurulmuş. Uyduranların iyisi
iyimiz, derdi derdimiz. Kafamızda bir çit, bir çember. Kırdık sansak
bile çoğu kez içinde olduğumuz. &ldquo;Biz&rdquo; yani büyük
kalabalık. Şizofrenik, histerik, karanlık.</p><p>Dün ekmeğe pepe diyen
ışık yüzlü güzel çocuk bile bugün o karanlığa konuşuyor. Sanal
ağlarda yayılan çürük dile bir bakın. Daha beş yaşına gelmeden
içine bırakıldığımız bu hava akımı, hayatımıza emdirilen nefretle
birleşince hasta ediyor bizi. Oysa ne kadar da sağlıklı görünüyoruz.
Normalimiz bu. Ortalama halimiz. Otoriteye baş kaldırsak da otoriter, boyun
eğen, cahil, çok bilen, en Türk, en İslam, en erkek, sıradan halimiz.
Bizim tırnak içindeki halimiz. Oysa tırnak içine kir toplanır, mikrop
ürer. Tırnak içinde kalarak insan olunmaz.<a
href="http://ibrahimkaraca.files.wordpress.com/2011/12/winbrazelton1.jpg"><img
alt="" class="alignright size-medium wp-image-1311"
src="http://ibrahimkaraca.files.wordpress.com/2011/12/winbrazelton1.jpg?w=203&amp;h=300"
style="width: 203px; height: 300px; float: right;" title="winbrazelton"
/></a></p><p>Gazetede okumuştum. Mümin vatandaşın biri, halkının
gömüldüğü gibi gömülmeyi vasiyet eden komünist için cenaze namazı
kıldıran imama şeytan demiş. Solcu kafirlerin yeri cem eviymiş. Adam
işadamı. Mümin. &ldquo;Biz&rdquo;den biri. Aziz Nesin&rsquo;i öldürene
250 bin dolar vaat edecek kadar kindar, Ladin&rsquo;e taziye ilanı verecek
kadar dindar bir fani. Para gani. Banknot ve iman gücü yüksek yani. Mihri
Belli inanmadığı duaları yaptırıp dini alaya almış, huzuru bozmuş.
&lsquo;Tüh senin devrimciliğine&rsquo; der gibi kızmış hocam.
Ölüsünü bile hasmı olan dine teslim eden birinden devrimci mi olurmuş?
Yaslanılan egemen din, egemenin dinidir derler.</p><p>Sıradan faşizm,
içimizdeki faşizmdir. Parçamızdır. İçimize hangi yoldan girdiğini
merak etmeyeceksin. Onu kötüye yormayacaksın. &lsquo;Kimin için&rsquo;
diye sormayacaksın. Normal olacaksın. Çünkü normal olmamak millet
iradesine karşı gelmekmiş. Yoldan çıkmakmış. Bileceksin.
Madımak&rsquo;ta yakanları kınarken bile önce Aziz Nesin&rsquo;e; Kürt
sorunu açıldığında PKK&rsquo;ya; ekmek ve özgürlükten bahsederken
devrimcilere sallayacaksın. Yoldan çıkmadığını kanıtlayacaksın.
Yoksa Aleviliğin mum söndürmeye, Kürtlüğün bebek katilliğine,
solculuğun ise bilinen en kötü ne varsa ona
endekslenecektir.</p><p>Beraber ve solo şarkılar dinliyoruz arada
bir&hellip; O, bu ve şu dilde. Ne güzel. Bakın, bu sıcak yaz akşamında
seçkin bir kitle ile beraberiz. Biraz sonra sahneyi dünyalı sanatçılar
alacak, caz aşkıyla yanan kulaklarımıza aniden bir cazırtı,
damarlarımıza bir kaynama, bir cozurtu dolacak. Önümüzde oturan hassas
abi Kürtçe caz yapılmasına kızacak, sağımızdaki elit abla
köpürecek. İkisi de kültür fışkıran modern mağarasından çıkacak,
aradaki kararsızlar adına da &ldquo;biz&rdquo; olacak. İçimizdeki
sıradan faşizmi okşayacak. Neyse ki bir aydınımız ertesi gün
köşesinde sanatçıya sahip çıkacak, yuh çeken vatandaşa muasır
medeniyeti hatırlatacak. Gerçi &ldquo;hiç olmazsa bir tane Türkçe
söyleseydi ya abi!&rdquo; serzenişiyle bir sarı kart da Aynur&rsquo;a
göstermiş sayılacak, ama olsun. Yaslanılan egemen dil, egemenin dili olur
hep. Sedri Dayi diyor ki &ldquo;birimiz niye öyle yaptın diye bastırırken
diğerimiz niye böyle yapmadın diye estirecek ki herkes titreyip kendine
gelsin&rdquo;. Sünger benzini emmiş, doymuştur. İlk kıvılcımda
parlayacaktır. Sorun süngerin nasıl bu hale geldiğidir. Neden alev
aldığı belli zaten. &ldquo;Biz&rdquo; olmak kolay değil.</p><p>Hani
Van&rsquo;a deprem gelmiş, Yunus&rsquo;u internet kafede bulmuştu. Kara
gözlü güzel çocuk geçirdiği iç kanamadan habersiz. Kendini
kurtaranlara saati sormuş, dayak yeme korkusuyla &lsquo;eyvah geç oldu
babama söylemeyin&rsquo; demişti ya. Çocuk işte. Hastane yolunda
ölmüştü. Hatırlarsınız. Bacak kadar kız çocukların başka bir
kadınla takas edildiği, kan bedeli olarak verildiği, dedesi yaşındaki
erkelere satıldığı, çoğu zaman intiharın tek kurtuluş olduğu,
&ldquo;Allah&rsquo;ın bol, yoksulluğun kol gezdiği&rdquo; yerlerden bir
yerdi orası. Tercih edilen değil, içinde doğulan bir hayattı onlarınki.
Bütün bunların üstüne gelmişti deprem. Sütünden başka verecek şeyi
olmayan yoksul annem yetim çocukları emzirebileceğini söylemiş;
sırtına giyip ısındığı montun cebinde bulduğu nota cevaben teşekkür
edip söz veren, &lsquo;sen düşersen ben de seni kaldıracağım&rsquo;
diyen Van&rsquo;lı kardeş içimizi ısıtmıştı. Kimimiz yıkıntılar
altındaki Yunus&rsquo;a bakıp gözlerini silerken &ldquo;biz&rdquo; den
sıyrılıp insan olmuş; kimimiz &ldquo;felaketi fırsata çevirip&rdquo;
belden aşağı vurmuştu. Yardım kolisi diye gönderilen bayrak, taş ve
gece elbiselerine ne diyeceksiniz? Dışarıdan gelen yardım tekliflerini
&lsquo;yerli potansiyeli görmek adına&rsquo; reddeden bakana peki? Ya onu
dinlemeye giden depremzedelere yapılan gazlı-coplu saldırıya? Express
dergisinde gördüğüm şu satırları siz de görün: &ldquo;Elimizde sopa
yok, taş yok. Zaten sabaha kadar soğuktan ölmüşüz, istesen de taş
atamazsın. Gördüğüm şey, polisin küfrederek gaz sıkması, cop
sallamasıydı. İşte o zaman anladım ki bu devletle uğraşılmaz.
İnsafı olmayan bir devletten ne istersen boş. Adam depremzedeye bile
vuruyor. Niye? Kürt diye. Konya&rsquo;da olsa yine vurur muydu? Provokatör
şöyle, provokatör böyle. Bu da yeni moda. Ağlasan provokatör, gülsen
provokatör, aç kalsan provokatör, deprem vursa provokatör&hellip;
Devletten toprak istemiyoruz ki, çadır istiyoruz. Vermeyecekse, vermiyorum
desin. Biz devlete dedik ki burayı afet bölgesi yap, o gitti OHAL bölgesi
yaptı. Bana çadır yollayacağına polis copu yolladı. Televizyonda Gaffur
vardı ya hani &lsquo;anladın sen onu&rsquo; diyordu. Devlet de bize
aynısını söylüyor: Anladın sen onu&hellip;&rdquo;</p><p>Deprem her ne
kadar Van&rsquo;da olsa da hepimizi üzdüğünü söyleyen iyi giyimli,
bakımlı, kültürlü, güzel kazanan&nbsp; modern sunucularımız, köşe
yazarlarımız, futbol yorumcularımız vardı &ldquo;biz&rdquo;i okşayan.
Sanal alemde yayılan, Maşallah dedirten şu nefrete bir bakın: Beter olsun
inşallah / Şehitlerin kanı yerde mi kalacaktı / İnşallah daha büyük
şiddetle olur, taş üstünde taş kalmaz / Hükümetin yapamadığını
Allah yapacak inşallah /Allaha şükür, orada yaşayan herkes ölmeyi zaten
hak ediyor / Ayy çok sevindim, inşallah vatan hainlerini biraz temizler /
Allah Diyarbakır&rsquo;a da nasip eder inşallah.</p><p>Oysa 10 yılda 20
kat yoksullaşmıştık. %20 değil, yirmi kat. Yani %2000. Bir yılı
atlatabilmek için sonraki iki yılı rehin veren emekçimizi elin gavuruna
çok ucuz, çok çalışan ve az hastalanan olarak bildirip
&ldquo;Türkiye&rsquo;nin Küresel Üstünlükleri&rdquo; diye rapor
etmiştik; kriz, tökezleme, işsizlik, maaşlara sıfır zam lakırdıları
arasında bankalar kar rekoru kırıyordu; ortama memur maaşından gıda ve
kira dışında geriye çerez parası kalıyordu; baba holdinglerimizde
karlar trilyonu aşıyordu; büyük bir kitle açlık sınırında
yaşıyordu; depremde en fazla can alan binaları yapan müteahhit iktidar
koltuğunda göbeğini kaşıyordu; ama Apo Şam&rsquo;da mangal yaparken
taşmayan sabrımız şimdi ABD için taşmış, Esad&rsquo;a dokuz maddelik
bir yaptırım paketlemiştik. Ama &ldquo;biz&rdquo;&nbsp; deprem anında
bile Kürtlere kusup rahatlamıştık.</p><p>Sıradan faşizm emdirilmiş
sıradan insan, apolitik olsa bile siyasal faşizmin tabanıdır. Bu yüzden
faşizm çoğu zaman iktidardadır. Sıradan faşizm, vahşeti görmezden
gelmek ve bundan rahatsız olmamaktır çoğu kez. Otoritenin ağzını
kullanmaktır. Güzel bir bahçe için emek ve sevgi gerekir. Bakımsız ve
bozuk bir bahçe için yorulmanız gerekmez. Mesela Dersim&rsquo;lilerin
dedeleri Türk devletine isyan etmiş vatan hainleriymiş. Devlete isyan
ettiyseniz vatan hainisiniz. Fidel, Che, Lenin, Ho Chi Minh gibi. Çünkü
silahlandınız ve bu devleti yıkmak için ayaklandınız. Devlet bu gibi
durumlardan ders almalı, ayaklanan vatan hainlerini soyu sopuyla yok etmeli,
geriye &ldquo;dedem dedem&rdquo; diyecek tek bir hain dölü
bırakılmamalıymış. Çünkü bu döllerin hainlikte dedelerinden geri
kalmadıklarını görüyormuşuz. Bu vatan hainlerinin katliamdan kurtulan
torunları, dedelerinin hainlikleri için devletten özür dilemeliymişler.
&ldquo;Biz&rdquo;im dileyecek özrümüz yokmuş. Devletin bile tereddüt
ettiği bu dil, Türksolu adlı bir dergiye ait. &ldquo;Döl&rdquo;e o kadar
takmışlar ki &ldquo;sol&rdquo;cu değil de &ldquo;döl&rdquo;cü diyesi
geliyor insanın. Hain ve isyancı dedelerinin izinden giden
Dersim&rsquo;lileri de dedelerinin yanına gönderecekmiş bu kahramanlar.
Dikkat edin. Türk &ldquo;Sol&rdquo;u konuşuyor. Çünkü &ldquo;biz&rdquo;
dedikleri kendileri, Atatürk ve Sabiha Gökçen&rsquo;in soyundan
geliyorlarmış, aynı yoldan yürüyorlarmış, aynı yöne
gidiyorlarmış&hellip; Ama onlardan&nbsp; Atatürk kadar yumuşak bir tavır
beklememek gerekirmiş. Beklemiyoruz.<a
href="http://ibrahimkaraca.files.wordpress.com/2011/12/72043304.jpg"><img
alt="" class="alignright size-medium wp-image-1313"
src="http://ibrahimkaraca.files.wordpress.com/2011/12/72043304.jpg?w=228&amp;h=300"
style="width: 228px; height: 300px; float: right;" title="72043304"
/></a></p><p>Biz ki en sağır kulaklara sevdalar fısıldardık</p><p>Sabah
serinliği taşırdı ezgilerimiz</p><p>Kan uyku infazları için kapılar
çalındığında</p><p>Burçlarımızda kefenleri kana
bulayıp</p><p>Kollarına saldık rüzgarın</p><p>Ölüm çaresiz
kalıp</p><p>Çığlıklar attı arkamızdan</p><p>Çünkü gün işgal
altındaydı</p><p>Ve biz</p><p>Pimi çekilmiş yürekle
dalmıştık</p><p>Ortasına karanlığın&hellip;</p><p>&ldquo;Biz&rdquo;
değil&hellip; Biz. Yani tırnaksız. 1925 tarihli Şark İslahat Planında,
Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atmaktan
söz ediliyor. Kimin söylediği önemli değil, konuşan devlettir. 1925,
Cumhuriyetin devrimci barutunun tükendiği yıldır. &ldquo;Biz&rdquo;in
sağ yakasında duran bugünkü faşistler genellikle katliamı inkar
ederler. &ldquo;Sol&rdquo; yakadakiler ise kabul etmekten öte savunuyor ve
görgü tanıklarını da yok etmekten söz ediyorlar. Bu yüzden
&ldquo;sol&rdquo;da duruyorlar demek. Lafı dolandırmıyorlar. Sormak
gerekir: Öldürdüğümüz sivillere gerilla giysisi giydirdik diyen
Kolombiya&rsquo;lı albay da sizin gibi &ldquo;sol&rdquo;cu muydu? Ece
Temelkuran&rsquo;a &ldquo;bütün Kürtleri toplayacaksın stadyuma, 10 bin
10 bin imha edeceksin&rdquo; diyen karakol komutanı bu lafları sizden mi
öğrendi? Erimiş kapkara metal bir kütle gibi yerde yatan Nilüfer
Alcan&rsquo;ı o hale getiren devlete de öfkelendiniz mi? Hapishanelerdeki
&ldquo;Hayata Dönüş&rdquo; katliamı içinizdeki temizlik duygusuna
tercüman olabildi mi? 6 &ndash; 7 Eylül operasyonu? Peki, Ulucanlar
hapishanesinde bir hamama doldurulup çivili sopalarla öldürülen
devrimciler? Cemo şarkısıyla yirmi yıldır halkı isyana teşvik ettiği
söylenen Grup Yorum da o dediğiniz katli vacipler arasında mı? Bu devlet
F tipine topladığı devrimcileri imha etmeyip boşuna mı besliyor?
Fikirleriniz Maraş&rsquo;ta kapılara çarpı atanlardan daha mı
orijinal?</p><p>Bu en Türk ve üstelik &ldquo;solcu&rdquo; çevreye göre,
ırkçı bir hareket olan MHP 1980&rsquo;e kadar anti-emperyalist devrimci
Türk çocuklarını öldürmek için sokağa salınmış ve sonra nöbeti
PKK&rsquo;ya devretmiş. Çünkü sokakta iki Amerikan hareketi çokmuş. Kim
sokağa salmış, kim eve çekmiş? Yoksul etiyle çalışan bu çark hangi
sınıf ve zümreler için takır takır işlemiş? Devlet neymiş, bunlar
olup biterken neredeymiş, hangi düzeni korumak için varmış?&nbsp;
Önemsiz. Irkçı-faşist bir hareketin geçmişte anti-emperyalist devrimci
gençleri öldürmek için sokağa salındığını söylemek, söyleyeni o
devrimci gençlerle aynı ortak mirasa bağlar mı?&nbsp; &ldquo;Kırmızı
ışıklarda arabamızın camına yapışıp dilenenler niye hep
Kürt&rsquo;tür, sokakta adım başı önümüze çıkıp &lsquo;abeeey
nooolur bir harçlıhh viir&rsquo; diye sülük gibi yapışanlar,
tinerciler, pezevenkler, genelev işletmecileri neden başka bir şey
değildir de Kürt&rsquo;tür&rdquo; diyen şu dilin adiliğine bakın.
Kendini ifade edebilmek için dağarcığında faşizme ait bir nefret
taşıyan &ldquo;sol&rdquo; neyin soludur? Soruyor ve bu kokuşmuş vahşi
düzenin tüm pisliklerini otomatik olarak Kürt&rsquo;e bağlıyor.
Sömürüsüz değil, Kürtsüz bir dünya özlüyor. Orhan
Gencebay&rsquo;ın adı neden şimdiye kadar hiçbir kötü olaya
karışmamış da İbrahim Tatlıses her türlü rezilliği yapmış?
Çünkü biri Türk öteki Kürt&rsquo;müş, ondanmış. Arşivinde bir tane
bile İbrahim Tatlıses albümü olmayan biri olarak gidip İbo&rsquo;nun
bütün albümlerini almak geliyor şimdi içimden. Hale bakın. Sorun
Kürtçülük, bölücülük veya terör değil, Kürdün ta kendisiymiş.
Teröristi, esnafı, işadamı, öğretmeni, manavı, işçisi, dolmuşçusu
veya garsonu hepsi aynıymış. Türk milleti için şu an aleyhte bir
faaliyet göstermeyen Kürtler olabilirmiş, ancak onlar da bir gün Kürt
olmanın gereğini icra edeceklermiş. Devletle derdiniz varsa Milletle de
varmış. Ve tabi ki bu &ldquo;sol&rdquo;cularla da. Bunun adına ister
sıradan faşizm deyin ister ipini koparmış faşizm. Böyle bir
ırkçılık görülmemiştir. Adında sol olan bu dergi sayfalarında arada
bir Che, Deniz, Nazım fotoğrafları bile yayınlanıyor. Sierra Maestra
dağlarında dolaşan Arjantin&rsquo;li Ernesto ile Küba&rsquo;lı Fidel de
devlete isyan eden &ldquo;teröristler&rdquo; değil miydi? Bu dergi o
yıllarda Küba&rsquo;da çıksa ne yazardı acaba? Sorudan bol ne
var&hellip; Mesela İbrahim veya Mahir veya daha geçenlerde öldürülen
FARC komutanı &nbsp;Alfonso Cano bu &ldquo;sol&rdquo;cuların gözünde
nedir?</p><p>Bu cemaat, klasik sağ-milliyetçi partiler için &ldquo;MHP ve
ondan türeme faşist partiler&rdquo; deyimini kullanıyor. Hani yolda giden
üç kafadar deliden biri diğerinin kulağına ötekinin deli olduğunu
söylemiş ya, öyle. Tencere dibin kara. Fıkra
gibi.</p><p>&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;</p><p>(Bu
yazı, TAVIR Dergisinde yayınlanmak üzere kaleme
alınmıştır)</p><p>&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;&hellip;</p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder