20 Eylül 2010 Pazartesi

Apê Musa'nın Anısına...

Apê Musa'nın Anısına...

APÊ MUSA
Bir ezgi çalınır kulağımıza bazen. Anadolu ezgisidir.
Çalgılarıyla, ritimleriyle Anadolu halklarının o güzel
duygularını verir bize. Sesinde içtenlik ve sıcaklık olan bir
ihtiyar, hikâye anlatır gençlere, o ezginin
içinden...

Apê Musa'dır konuşan. Kürt halkının
özgürlük mücadelesinde bir tuğla olan, harç olan
Musa Anter'dir. Bir gün kontrgerilla tarafından
Diyarbakır'da katledilen Musa Anter...

78 [72] yıllık bir ömre Kürt halkının acısını, sevincini,
özlemlerini sığdırmaya çalışmıştır.

1920 doğumlu olan Apê Musa bakın kendi doğum yerini nasıl
anlatıyor:
"Recaizade Ercüment Ekrem Talu, yaşantısını anlatırken
doğum yeri ve baba ocağını şöyle tanıtır: 'Marmara
Bölgesi Türkiye'nin en uygar bölgesidir; İstanbul
Marmara'nın en güzel şehridir, Boğaziçi,
İstanbul'un en latif semtidir; Sarıyer, İstanbul'un en şirin
kazasıdır. Yeni mahalle Sarıyer'in en üstün mahallesidir
ve Recaizadelerin köşkü Yenimahalle'nin en harika
köşküdür. İşte ben burada doğdum.' Tabi O Recaizade
Ekrem'in oğlu idi.

Şimdi bana bakalım. Mardin Türkiye'nin en geri ilidir. Nusaybin,
Mardin'in en dertli ilçesidir, Stilîlê (Akarsu)
Nusaybin'in en fakir nahiyesidir, Zivinge (Eski Mağra)
Stilîlê'nin en geri kalmış köyüdür ve
işte ben bu köyün nüfus kütüğüne göre 2
numaralı mağarasında doğmuşum."

Apê Musa, doğumunu Anadolu gerçeğine vurgu yaparak böyle
anlatır. İlkokulu Mardin'de, orta ve liseyi ise Adana'da okur.
Yüksek öğrenimini ise İstanbul'da Hukuk
Fakültesi'nde yapar.

Bu dönemde siyasi kimliğini de kazanmaya başlar Musa Anter. Ve
kendisinin mücadeledeki ısrarını şöyle anlatır
tanıdıklarına;

"Avrupalı filozof, aklımda kaldığına göre Hobs;
'Politik fikirler keçe gibidir, vuruldukça sıklaşır,
kıymetlenir' der. Bana da haksızlık ve işkence yapıldıkça,
fikirlerime daha da bağlanmışımdır."

Birçok öğrenci yurdu kurar Apê Musa. Önce Dicle
Talebe Yurdu'nu, ardından Fırat Talebe Yurdu'nu ve Toros Kız
Yurdu'nu... Amacı ticaret yapmak, zengin olmak değildir. Kurduğu
yurtlar, Güneydoğu'dan İstanbul'a okumaya gelen yoksul
talebeler içindir. Asıl olarak amaç, yeni bir gençlik
yetiştirmektir. Bugün o yurtlardan yetişen birçok tanınmış
kişi vardır. Prof. Muzaffer Akkılıç, Turhan Selçuk ve
İlhan Selçuk bunlardan bazılarıdır.

İLK ÖRGÜT

Dicle Talebe Yurdu'nu kurduktan sonra Anter, arkadaşlarından Mustafa
Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Ziya Şerefhanoğlu ve Faik Bucak ile birlikte
illegal örgüt kurarlar. Örgütün adını
"Kürtleri Kurtarma Cemiyeti"koyarlar. Örgütün
amacını "Memleketten gelen arkadaşlarımıza yardımcı olmak ve
burada benliklerini kendilerine ifade etmektir"
diye
açıklar Musa Anter.

Beş arkadaş, davalarına sadık kalacaklarına dair yemin ederler.

"Ölünceye kadar vatan sevgisi andımıza sadık
kalacağımıza, hiçbir şartta vatandaşlarımızın aleyhine
işbirlikçi ve caş (hain) olmayacağıma yemin ederim."

Ve beş kişi ölünceye kadar yeminlerine sadık kalırlar.

Çok yönlüdür bizim Apê Musa. On parmağında on
marifet vardır deyim yerindeyse. Siyasi düşüncelerini, yaşanan
gerçekleri anlatmak, duyurmak için yayıncılığa başlar. Hem
sahipliğini, hem de yazarlığını yaptığı birçok gazete
çıkarır. Dicle Kaynağı, Şark Postası, İleri Yurt, Deng, Barış
Dünyası bunlardan bazılarıdır. Yine bir dönem Cumhuriyet
gazetesinin Güneydoğu muhabirliğini de yürütür.

Yazılarında politik görüşleri ile mizahını birlikte yoğurarak
güzel şeyler üreten ender insanlardandır. Yazdığı
birçok yazıdan dolayı yargılanmıştır. Çıkardığı
yayınlarla ve yazılarla, Kürt edebiyatına ve diline ayrı bir katkı
sunmuştur.

1938'de Diyarbakır'da, İleri Yurt gazetesinde dilenci bir kız
ile arasında geçen sohbeti Kürtçe yazar. Bu yazı, o
dönem bir bomba etkisi yaratır. Savcılık hemen Anter hakkında,
yazdığı bu yazıdan dolayı dava açar.

Kovuşturma, soruşturma ve mahpusluk yabancı değildir Apê
Musa'ya. 1959'da iktidarda DP vardır. Diyarbakır'da
İleri Yurt gazetesine yönelik baskılar artmıştır. O dönem,
DP'nin her yerde genel bir baskısı vardır. Bu baskılardan dolayı
DP, ülkenin dört bir yanında protesto edilir.

Dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar, bizzat Diyarbakır
Valiliği'ne telefon ederek, Anter'in kafasının ezilmesini
tavsiye eder. Bunun üzerine yapılan operasyonlarda aralarında Musa
Anter'in de bulunduğu 50 kişi, 17 Aralık 1959'da tutuklanır.
Bu olay, özünde Kürt aydınlar hareketi olan
"49'lar" diye dosyalara geçer. 49'lar
denilmesinin sebebi ise, aralarından birinin hücrede ölmesi
üzerine 49 kişi kalmalarıdır. O dönem Kürt
kültürünü, kimliğini, Kürt aydınları temsil
ediyordu ve Musa Anter de bunlardan biriydi.

Birçok kez mahpusluğu yaşayan Musa Anter, THKP-C önderlerinden
Hüseyin Cevahir'in de hapishane arkadaşıdır.

Onyılları mahkemelerde geçmiştir Apê Musa'nın. Bunun
sonucunda 11 yıllık hapishane yaşamı da vardır. Sanki ikinci evidir
hapishaneler. Öyle ilginç ve mizahi savunmaları vardır ki,
hakimler kendi davaları olmadığı halde onun savunmalarını ilgiyle
izlerler.

"Sayın mahkeme, İsa'dan bugüne kadar Kürtler ne
yapmışlarsa, savcı hepsini Musa'ya yüklemiş. Hele o ondan
vazgeçsin, sonrası kolay.

(...) Sayın hakim 30 yıldır ben bu davalardan yargılanırım. Savcılar
hep idamımızı isterler, biz de suçsuz olduğumuzu söyleriz.
Sizin gibi namuslu insanlar araya girer, biz de beraat ederiz. Onyıllardır
karşılıklı olarak konuşuyoruz. Siz de bir kanaate vardınız. Benim
söyleyeceklerim bu kadar"
Gördüğü işkencelerden ve hapishanelerdeki zor koşullardan,
birçok hastalığa da yakalanır.

"Düşündüm ve karar verdim. Ulan Musa
Türkiye'nin düzeltilmesi, Türk-Kürt kardeşliği
sana mı kalmış, bırak ne halleri varsa
görsünler"
  diyerek köyüne dönmeye
karar verir.

1987 yılına kadar bir süre elini yazmaktan da çeker. Ama
halkına yapılanlara dayanamayarak kaleme yeniden sarılır.

"Köyüme döndüm. Pastoral hayatımı
sürdürdüm fakat etrafımda o kadar tahammül edilmez
devlet terörü ve zulmü oluyordu ki, delirmediğime
şükrediyorum. Yeri gelmişken Kürt tarihindeki şu
öyküyü anlatmak istiyorum.

Rüstemin babası Zal, yaşlanır. Henüz 14–15 yaşında olan
Rüstem'e tüm kahramanlık ödevlerini devreder. Osmanlı
tarihinde Sultan Murat ve Sultan Fatih misali düşmanlar bundan
yararlanarak, gelir Zal'ın bütün sürülerini talan
ederler. Bu durumu Zal'a iletirler. Zal, 'Zararı yok, biz de
onların çok sürülerini talan etmiştik.' der. Bu
sefer düşman gelir, aşiret yaşamında en büyük hakaret olan
hareketi yapar ve tüm çadırların iplerini keser. Bunu da
Zal'a söylerler. Zal yine 'Zararı yok. Biz de onların
çadırlarını parçalamıştık.' der. Düşman bir
kez daha gelir. Bu sefer kızlarına ve kadınlarına sarkıntılık eder. Bu
Zal'a söylenince Zal irkilir. 'Namus ha!' der ve
gürzünü ister. 'Kafama bir kaç kez vurun da kafam
kızışsın.' der. Atını hazırlatır, mızrak ve
gürzünü alarak düşmanın peşine düşer ve o
ihtiyar haliyle hepsini perişan eder.

Benim de halkım öldürüldü, işkence gördü,
sakatlandı. Hatta işkenceden çıldıranlar oldu. 'Eh, ne
yapalım' derdim. 'Eskiden beri biz bunları
görüyoruz.' Fakat sonradan duydum ki halkımıza bok
yediriliyor ve namusuna el uzatılıyor. 'Benim, atalarım Zal ve
Rüstem gibi gürzüm yok. Ama 'Verin kalemimi!'
dedim ve tövbemi bozarak yazmaya başladım"

Yaşamı boyunca Türkiye'de, başta Kürt halkı olmak
üzere tüm halka yapılan baskılara ve zulme karşı geldi.
Hiçbir dönem sessiz kalmadı. Ömrü boyunca hep onurlu
yaşadı. "Aydın" misyonunu yerine getirdi.

Apê Musa, dört arkadaşıyla birlikte ettiği yemine hayatı
boyunca sadık kaldığı için 20 Eylül 1992'de
kontrgerilla tarafından katledildi...

Apê Musa; bugün, Kürt Halkı adına kendinde konuşma hakkı
görenlere, Kürt halkının geleceğiyle oynayanlara hala aydın
olmayı öğretiyor... Bugün kendine aydın misyonu biçenler
Apê Musa'nın kişiliğine, halkına bağlılığına,
direngenliğine ve onurlu yaşamına bir kez daha dönüp
bakmalıdır...

 

Deniz Engin

(Tavır Dergi'sinin Eylül 2005'de yayınlanan
sayısından alınmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder