TAYAD'lılar Saldırıyı
Anlattı... Röportajlar
FATMA ALAN: Bolu'daki
linç girişiminde polis tekmeleriyle yaralandı, Ankara'da hastaneye
kaldırıldı. Yaşadıklarını şöyle anlattı: Bolu'ya girince
faşistlerin taşlı saldırısı altında yürüdük. Epey
yürüdük, yürütmemek için uğraşıyorlardı.
Yürüyeceğiz dedik. Sonunda önümüzü kestiler
polisler, sıkıştırdı. Biz kol kola girip kenetlendik,
yürüyeceğiz dedik. Slogan atmaya başladık. Polis saldırdı. Ben
yere düştüm, polis defalarca botuyla tekmeledi, belime darbeler
aldım. Genç bir TAYAD'lı arkadaş vardı düşen, polis
boazından tutarak kaldırdı, pençe gibi polisin eliinin izi
boğazında kaldı arkadaşın. Sonra yüzümüze
gözümüze gaz sıktılar, arabaya attılar, yine gaz
sıktılar... Hepimiz zorlanıyorduk nefes almakta ama o arkadaş boğulma
derecesinde boğazı sıkılmıştı. Hastaneye beraber gittik. Bakımı
yapıldı ve o yürüyüş koluna geri döndü. Ben de
dönmek istiyorum, doktor bir daha görecek, yarın katılırım ben
de.
Saldırıda şu dikkatimi çekti, biz polis
otobüsündeyiz, konvoy halinde ilerliyoruz, polis konvoyunda
plakasız siyah bir mercedes araba var... Bu konvoyda Sakarya'dan beri
çevremizde bu mersedes, polis bizi Ankara sınırlarında indirdi,
araba Kızılcahamam yönüne devam etti. Ayrıca biz polis
otobüsündeyken yandan faşistlerin bulunduğu bordo bir araba
geldi, polis otobüsüne taş attılar. Beni tekmeleyen polis,
otobüsün içindeydi, bordo arabadaki taş atanlara camdan
seslendi "Selman yeter artık" dedi. Biz de "demek
tanıyorsun, arkadaşın mı" dedik polise... Sonra amiri
açıklama yapmak zorunda hissetti kendini: "ben 20 yıldır burda
polislik yapıyorum tanımam normal" gibi laflar etti...
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Tutsaklarımız
için herşeyi göze alırız, ucunda ölüm de olsa. Her
bedele hazırız tutsaklarımız için. Kararlıyız,
yürüyeceğiz, bizi döndüremezler.
ÇAĞRI ÜNVER: İstanbul'dan
Sakarya'ya kadar hep bildiri dağıttık, insanlarla sohbet ettik.
Onlar bize el salladı, biz de onlara.
Sakarya'ya gelince polisin tün benzinliklerle konuşup bize
su ve tuvalet ihtiyaçlarımızı karşılamamız için izin
vermemeleri konusunda uyardığını, tehdit ettiğini öğrendik. Yani
yol güzergâhımız boyunca bizim terörist olduğumuz
propagandası yapılmış. Bu yüzden de yol güzergâhımız
boyunca neredeyse tüm dükkanlarda Türk bayrakları
asılıydı. Bizi davet eden bazı işyerleri sahipleri de biz
yanlarındayken polis tarafından aranıp tehdit edildiler. Ordan
çıkarılmamız istendi.
Polisin ilk linç saldırısı denemesi
Gebeş köyü yakınlarında oldu. Ama biz halkla
konuştuktan sonra toplananlar dağıldı. Polis oraya birebir tanıdığı
gençleri yığmaya çalışıyordu. Bu gençler polis
aracıyla Gebeş'e geçip polis aracılığıyla oradan
ayrıldılar. Hatta Gebeş halkından onlara da tepki gösteren oldu.
Geceyi boş bir benzinlikte çadırlarımızda
geçirdik.
2. saldırı girişimi Düzce'de yaşandı.
Sakarya'dan beri bizi sürekli takip eden sivil bir araç
vardı. Buradaki sivil polise de askere de yer yer talimat verdiğini,
yönlendirdiğini gördük. 81 DR 251 plakalı
minibüstü. Sonra bu minibüs yer yer plaka da değiştirdi.
Konuştuğumuz kişilerin söylediklerine göre bizden önce
köylere, camilere, kahvelere gidip teröristler geliyor PKK'li
bir kız ölmüş onun cenazesine katılmak için
yürüyorlar dediklerini öğrendik bu kişilerin.
Düzce'den geçerken 3 ayrı yerde otobüslerle
taşındığını gördüğümüz sivil faşistler 500 m
aralıklarla bekletiliyordu. Onlar bize küfürlerle sürekli
sataşıyordu.
Kaynaşlı girişinde 700 kişilik bir grup
duruyordu. Jandarma onların önünde polis ise uzağında
duruyordu. Yani sözde bizi korumak için bekliyorlardı ama
özellikle polis çevik kuvvet bize yaklaşmalarına izin verdi.
Amaçları linç ettirmekti başından beri. Bu da Bolu'da
ortaya çıktı. Kaynaşlı'ya geldiğimizde polislerin
yaptığı telefon konuşmalarında "fazla taşkınlık
çıkarmayın bizi söylediğimiz gibi olsun anlaştık mı"
şeklinde konuşmalar yaptığını duydum. İlk iki grubun
taşlı ve sözlü saldırısına maruz kaldığımız halde
buralardan yürüyerek geçtik, polis bu arada bizi
sürekli araca bindirmek istiyordu. Biz kabul etmeyince arkamızda kalan
faşistleri araçlarla önümüzdeki gruba
yönlendirdi. En kalabalık grup burada birikmişti buradaki faşistlerin
bize yaklaşmasına özellikle izin verdi. Burda yine taşlı saldırıya
maruz kaldık, birkaç kişi taştan dolayı yaralandı. Ben o ara
çekim yapıyordum. Beni gören faşist grubun yönlendiricisi
bir komiserin yanına giderek "abi hani basın olmayacaktı, sonra
başımız ağrımasın" dediğini duydum. Polis de ona
"korkma hiçbir şey olmaz, arkanızda biz
varız" dediğini duydum. Bunu diyen uzun boylu gri takım
elbiseli kır saçlı bir polisti. Sonra polis bana dönüp
arkadaşlarının yanına git bu gençleri zaptedemezsek seni
ellerinden alamayız dedi. Bu sırada yürümeye devam ediyorduk. Biz
de polise neden gaz kullanıp dağıtmıyorsunuz, neden onları
gözaltına almıyorsunuz, saldıranlar ve orda birikenleri toplayanlar
toplam 10-15 kişiden ibaret bir gurühtur dedik. Polis de bize siz
kendinize bakın asıl siz bir avuçsunuz halkla karşı karşıya mı
gelelim dedi. Hava karanlıktı, ve Kaynaşlı'nın ortasında da
kalabalık gruplar toplanmıştı. Birden bire polis aracını yanımıza
getirtip aileleri oraya yönlendirdiler.
Bolu girişinde bir benzinlikte konaklarken sivil
faşistler iki otomobil dolusu gelip bize ana avrat sövmeye
başladılar. Onlar araçlarından inemeden biz müdahale ederek
onları uzaklaştırmaya çalıştık. Tabi bu arada araçları
ve kendileri darp aldıkları için kaçarcasına oradan
uzaklaştılar. Onların hamileri olan polis ağabeyleri biz onlara
müdahale ederken onlar da bize gaz sıkarak darp ederek bizi engellemeye
çalıştı. Benle birkaç arkadaş gazdan etkilendik. Ve gece
faşist saldırı ihtimaline karşı nöbet tuttuk. Bu konuda haklı
olduğumuzu da sabaha karşı ormandan girmeye çalışan birkaç
faşisti gördüğümüzde anladık. Onları da jandarma
uzaklaştırdı.
Gece saat 04.00 sularında Okmeydanı'dan yaklaşık 10 Halk
Cepheli gelip destek oldular. Onlar da nöbet tuttular bizimle. Sabah
kahvaltımızı yapıp yürüyüşümüze devam ettik.
Yol boyunca bizi tehdit edenler, araçlarla sataşanlar,
küfür edenler oldu. Ama biz buna rağmen yolumuza devam ettik
hiç durmadan. Sonra bir camide mola verdik. Orada da aynı
söylemlerle karşılaştık. PKK'li olduğumuz yönünde.
Ama onlara kim olduğumuzu söyleyince caminin lavabosunu kullanmamıza
izin verdiler. Birkaç kişi gelip bizi uğurladı. Esnaftan birileri
bir şeye ihtiyacınız var mı diye sordu.
Bolu merkeze yaklaştığımızda jandarma ve polis
araçlarının arttığını gördük. Bir şeyler olacağını
anladık. Analarmızı babalarımızı araya alarak güvenlik zinciri
oluşturduk. İlk saldırı bir köprü de gerçekleşti. Bolu
girişindeydi bu köprü. Gazoz şişelerini sallayarak
üzerimize attılar. Etrafa çarparak patlayan şişelerin cam
kırıkları üzerimize geldi. Ama burada yaralanan olmadı. Daha sonra
aynı grup evlerin arasından ilerleyerek bize taş atmaya devam etti.
Geçtiğimiz bir benzinci çatıya çıkarak kocaman bir
Türk bayrağı sallandırarak "şehitlere saygınız yok mu, bu
ülkeyi bölmeye utanmıyor musunuz" dedi. Aslında bu bile
bize karşı nasıl kışkırtıldıklarının göstergesiydi.
Üzerimizdeki önlüklerde ne yazdığını okuma gereği bile
görmediler.
Tabi Bolu'ya girdiğimiz ilk andan itibaren basın da
sürekli yanımızda yürüyordu. Faşistler birkaç yerde
önümüzü kesmeye çalıştı. Bunlara müdahale
eden bir çevik kuvvet polisi amiri tarafından yanına
çağrıldı, "niye milletle dalaşıyorsun, aracın yanına git
ben çağırmadan gelme" diye azar işitti. Önde
yürüyen ve biber gazı taşıyan polis ise yine aynı amir
tarafından arkalara gönderilerek faşistlerin dağıtılması
önlendi, önleri açıldı. Bu sırada tamamen faşistler
önümüzü kesti, Türk bayrağı açıp istiklal
marşı okudular, "Kahrolsun PKK" diye slogan attılar,
sürekli küfür ettiler. Biz yürümeye devam ettik
sonra çevik kuvvet önümüze barikat kurdu. Onlarla
karşı karşıya gelmemizi engellemeye çalıştı sözde.
Polisler isimleriyle hitap ederek bazı faşistleri yanlarına
çağırdı. Bunların elinde taş vardı. Polislerin içinden
atılan taşlar arkadaşlarımıza isabet etti. Çeviklerden birisi
"amirim ne yapalım" diye sordu, o da dedi ki "bırakın
birlikte yürüsünler". Onlarca kamera çekim
yapmasına rağmen benim çekim yapmamı engellemeye
çalıştılar. Çeviklerden ikisi "aferin bunlara iyi
organize olmuşlar" dedi. Gülüştüler.
Faşistlerin kendi denetimlerinden çıktığını anlayan
çevik komiseri faşistlerin yanına giderek biraz daha geriden
gelmelerini işaret etti, en başta saldıran sarışın bir faşist
"hem bunlara PKK'li diyorsunuz hem de koruyorsunuz, bize
verin bunları" dedi. O sırada genci azarladı,
"sen bizim dediğimizi yap gerisine karışma" dedi.
Faşist onu dinlemeyince tokatladı, yani artık kendi istedikleri
çizgiyi aşıyordu herhalde.
Daha sonra faşistler önümüzü kesti, poliste
önümüze kalkanla geçip bizi korumaya çalıştı
sözde ama asıl amaçları bize polis otobüsüne
bindirmekti. Biz yine yürüyeceğimizi önümüzü
açmalarını söyledik. Ama onlar bize saldırarak, gaz sıkarak
zorla arabaya bindirdiler. Baskılar Bizi Yıldıramaz, İşkence
Yapmak Şerefsizliktir, Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz diye
slogan atarak birbirimize kenetlendik. Zorla polis aracına
bindirdikten sonra bizi Ankara il sınırına kadar
götürdüler. Biz arabadan inmek istememize rağmen bizi
indirmediler. Sürekli bizi takip eden faşistler vardı, kurt işareti
yapıyorlardı bize. Biz de onlara zafer işareti yapınca
çıldırdılar, aracın camından fırlayacak gibiydiler.
***
ARİF PELİT: Dün Bolu'da kırmızı
arabada sarışın bir faşist vardı. Bolu'ya gelene kadar Mercedes
plakasız, 4 araç gördüm. Bunlar hep bize saldırmaya
çalışıyorlardı. İlk saldırıya uğradığımız yeri
geçtik. Onlarda arabayla önümüzden gidip, diğer
saldırıyı organize etmeye çalışıyorlardı. İkinci saldırıda o
sarışının polislerin yanında onlarla şakalaşırken gördüm.
Genç parayı gülerek aldı ve biz yürürken o
genç "ileride göreceksiniz
gününüzü" dedi. Sakarya'dan sonra hep bayrak
dağıtıyorlardı.
Polisler bize dedi ki "korkmayın biz sizin güvenliğinizi
sağlayacağız." Öyle dediği halde kendi adamlarını bize
saldırtıyorlardı. Biz korkmuyoruz, korksaydık yola çıkmazdık.
Poliste zaten hiçbir zaman güvenliğimizi almadı.
"kahrolsun PKK" diye slogan atıyorlar, bayrak
sallıyorlar, ağza alınmayacak küfürler ediyorlar. Bu
saldırıların amacı bizim yürüyüşümüzü
engellemek bence. AKP bizden rahatsız oluyor, bizi yıldırmak istiyor bunun
için saldırıyor.
Onlar ne kadar saldırırsa saldırsın bizim bir hedefimiz var.
Hedefimize ulaşmak için her türlü baskıya rağmen
yürüyeceğiz. Biz buraya gezmeye, pikniğe gelmedik. Engellemek
için araçlara bindiriyorlar, yollar bozuk diyorlar, kapalı
diyorlar, halk toplanmış diyorlar. Biz araca binmek isteseydik
İstanbul'dan binerdik.
Linç saldırılarını AKP bizi yıldırmak için
yapıyor bunu biliyoruz. Yürüyerek onlara cevap veriyoruz.
***
ÖZLEM BALKI: İsveç'ten katılıyor.
17 yıldır İsveç'te yaşıyor. TAYAD'ı
yıllardır takip ediyor. Bir yakınına uğramak için
Türkiye'ye geldi. Ve Adım Adım Ankara
Yürüşünün 6. günüde katıldı
yürüyüşe. Şimdi o da linç saldırılarının
tehditlerinin altında yürüyüşünü
sürdürüyor. Yaşanılanlara isyan ediyor. Bu kadar
da olmaz diyor. Faşizmi görüyor, faşizmi yaşıyor
bu yolculukta. Evet demokrasi oyunu bozuluyor.
Yürüyüşe adım attığım andan itibaren
TAYAD'lılarda kararlılık, inanç ve korkunç bir halk
sevgisi gördüm; TAYAD'lılar bana yaşattı. Daha
kalabalık bir katılım bekliyordum. İnsanların el sallamaları ilgisi
güzeldi. İnsanlarla ilişki kurulduğunda bir şeylerin
değişebileceğini gördüm. İlk konaklamaya dahil olduğumda
Bursa'dan gelip destek vermeleri hoşuma gitti ve yolculukta hep
böyle bekledim. Saldırıların en küçüğü bile
çok büyük geldi gözüme. Çünkü
sadece yürüyen insanların hangi konuma göre
sınırlandırılmak istediğini anlayamadım. Yaşadıklarım,
hissettiklerim belki de 17 yıllık izolasyonun nedeni . Vatandaşlık
haklarımız var ve bu haklar Türkiye'de çok zor korunuyor
onu gördüm. Abartılı polis ablukası, onların telefon
konuşmaları… Sürekli haberleşiyorlardı , bir şeyler
dönüyor, bir organizasyon oluyor diye
düşündüm. 30 kişilik bir gruba yönelik yapılacak
saldırılar engellenemedi . Polis halkı savunuyor gibi
görünüyor ama öyle değildi.
Daha önce TAYAD hakkında ben de çok yazdım. TAYAD
Onurumuzdur diye yazdım hep. Ama bunu internette yaptık. Hasta tutsaklar
için ben de isveç'te bir şey yapmak istedim ben bu
yaşadıklarımı İsveç'te anlatsam bana inanmazlar. Bekli de
mücadelenin sıcaklığından uzak olmaktan dolayı böyle hissetim.
Saldıranlar zavallı insanlar ne olduğunu dahi bilmiyorlar, vatan, millet,
Sakarya edebiyatıyla kandırıldılar. PKK'liler diye saldırıya
uğradı TAYAD'lılar ama onlar TAYAD'lılar
yürüyüş boyunca 'biz PKK'liyiz' demediler
çünkü onlar mücadeleyi sahiplendikleri için bunu
demediler. Çok saygı duydum bu tavıra. Saldıranların olayın ne
olduğunu bile bilmediklerini gariplikleriyle beraber ne kadar kolay
provake olduklarını düşündüm. Ben de saldırının
içindeydim çok yürüdük taşlar altında. Yanda
biriken birisi "utanıyoruz buna nasıl izin veriyorsunuz"
dedi. Bizim yürüyüşümüzden utanıyorlar yani
bu nasıl bir ruh hali. İçmiş, kirli mavi gömlekli birisini
polisler "yeter yorulduk kadarında yap" dedi. Polis
" bizi koruyacak olanların duygularını da tatmin edecek" kadar
izin veriyordu. Böyle bir denge kuramaya çalışıyorlardı.
Karşıdakileri kirlendirmek, bizi yıldırmaktı hedefleri, 15
kişilik grubu dağıtamazken, TAYAD'lılara cop ve gazla
saldırmasını anlayamıyorum. Polisler yere düşen TAYAD
şapkalarını ve tişörtlerini tekmeliyordu. Bu gözüme
çok çarptı. Polis taraflıydı. Bizi arabaya bindirmek
istiyorlardı. Ama biz irademizle binmedik, zorla bindirdiler.
Bu yürüyüş tamamlanacak onlara rağmen. Korkaklarıyla
baş başa kalacak onlar.
Kaynak: halkinsesi.tv
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder