Hrant Dink Neden Katledildi?
/ Sibel Özbudun
“Ölüm, ardıma
düşüp yorulma
size="2">Var git ölüm bir zamanda gene
gel.”[1]
size="3">Çok bir arada olmuşluğumuz yoktu - zaman zaman kesişirdi
yollarımız. 1970’lerin sonlarında, Bakırköy’deki o
ilginç “Beyaz Adam” Kitabevi’nden bu yana. O
zamanlar “Fırat Ağabey”di adı; gerçek adının Hrant
olduğunu çok sonraları öğrendim…
size="3">Ama O’na ilişkin izlenimim hep aynı kaldı: Hani
insanlar vardır, bakarken gözünüzün içine, ta
içine bakar, konuşurken yüreklerini çırılçıplak
koyarlar avuçlarınızın içine. Hesapsız-kitapsız,
yalansız-dolansız, hilesiz-hurdasızdırlar; o saat, oracıkta
yüreklerinden geçeni, bir süzgeçten geçirmeden
sererler önünüze. Ancak büyük yangınlardan, muazzam
acılardan geçmiş olanlar bu kadar sahici, bu kadar yalın, bu kadar
sade olabilir…
size="3">Katilleriyle, işkencecileriyle, zorbalarıyla,
tetikçileriyle gurur duyan, en değerli, en has evlatlarına cehennem
bir ülkenin çocuklarıyız. Bizi kendisinden nefret ettirmek
için sürekli sabrımızı sınayan… Kemal
Türkler’in kızı Nilgün Soydan’ın ağzından
“Sadece bu ülkede doğduğum için üzülüyorum
artık,” sözlerini kopartan… O meş’um günden
beri sessiz çığlığı yüzünün derin
çizgilerine yerleşen ve hiç susmayan Rakel Dink’e
“Bebekten katil yarattınız!” isyanını ettiren… Ta
Sabahattin Ali’den bu yana sevgili katledilmişlerimizin ailelerinin
bir araya geldiği Toplumsal Bellek Platformu üyelerine, “Biz
büyümek istemeyen bir aileyiz,” dedirten - ve ne yazık ki
onları hâlâ çoğaltan…
size="3">Bilmiyor olamazsınız; TMY’den yargılanan çocukların
utancı, size="2">[2] size="3"> büyük olasılıkla şekerci dükkânına
dadanmış çocuk yankesici standardında bir mahkûmiyetle işi
“tatlıya bağlayacakları” size="2">[3] size="3"> katil Ogün Samast’ın sorgusunun 3.5 saatlik
görüntü kayıtları yayınlandı TRT’de;
“Devletin güvenlik güçleri”yle
“tetikçi”nin “al-takke-ver-külâh”
muhabbetini açığa çıkartan:
size="3">“- Jandarmalar hepsi zaten tanıyor beni. Çok
severler beni zaten teslim olacaktım.
size="3">- Neden seni seviyorlar?
size="3">- Mahalleye geliyorlardı. Oturuyorduk falan muhabbet ediyorduk
işte.
size="3">- Devletini seven falan o anlamda mı?
size="3">- Evet öyle yani.
size="3">- Bayrakta varmış yanında.
size="3">- O bayrağı sürekli taşırım ben her
zaman.” size="2">[4]
size="3">Devletin istihbarat görevlilerinin kendisini İstanbul
Valiliği’ne çekip gözdağı verdiği; jandarmanın mahalle
kahvesinde geleceğin Ağca’ları, Çakıcı’ları,
Kırcı’ları, milliyetçi-mukaddesatçı
“tosuncuk”larla muhabbet edip sırt sıvazladığı; Trabzon ve
İstanbul’daki neredeyse her üniformalının, istihbarat ve
güvenlikle ilgili hemen her görevlinin Yasin Hayal’in
kendisini öldür(t)eceğini bir yıl öncesinden bilmesine
karşın kılını kıpırdatmadığı; size="2">[5] size="3"> gözaltında tutulduğu Jandarma karakolunda personelin
Ogün Samast’la bayraklı hatıra fotoğrafı çektirmek
üzere kuyruğa girdiği; hükümetin AİHM’ne yaptığı
savunmada, yazılarıyla “Halkı tahrik ettiği, nefret söyleminde
bulunduğu”nu size="2">[6] size="3"> öne sürme yavuz hırsızlığına başvurmaktan
utanmadığı; ve son olarak da başta bir avuç “Çocuklar
İçin Adalet” girişimcisinin canını dişine takarak TMY
mağduru çocukları için sağlamayı başardıkları
düzelmenin ilk yararlanıcısının Ogün Samast olduğu…
planlı, programlı, taammüdî bir Devlet cinayetinin kurbanı oldu
Hrant…
size="3">Hayır, hayır, T.C. devleti Hrant vak’asında -ve onu
önceleyen pek çok vak’ada- cinayeti sadece kayıtsız
gözlerle izlemekle kalmadı; yani sadece basit bir “ihmal”
değildir söz konusu olan. Devlet (medyayla el ele), bu cinayetin
gerçekleşeceği ortamı hazırladı, tetikçilerini teşvik
ederken yakalansalar dahi kollanacaklarını duyumsattı onlara.
Hrant’ın öldürülmesinin ardından ise, tüm
kademeleri, tüm mercileriyle, olayın “münferit”
olduğu izlenimini yaratmaya çalıştı; devlet görevlilerinin
sorumluluğunu olanca gücüyle perdeledi.[7] size="3"> İşin ilginç yanı, bu kez, “iktidarı
yıpratmak için azınlıkları hedef aldığı” iddia edilen
“Kafes Eylem Plan”lı Ergenekon’u bir “sivrisinek
masalı”na size="2">[8] size="3"> dönüştüren AKP iktidarıydı, ihmalden
soruşturulmalarına izin verdiği üç-beş polisten ötesini
-örneğin sürecin başından beri adı geçen ve avukatların
davaya dahil edilmelerini ısrarla istedikleri eski İstanbul Vali Muavini
Erhan Güngör’ün, Milli İstihbarat Teşkilâtı
(MİT) İstanbul eski Bölge Başkan Yardımcısı Özer
Yılmaz’ın, eski Ülkü Ocakları Başkanı Levent Temiz ile
Ergenekon davası sanıkları Kemal Kerinçsiz ve Erhan
Timuroğlu’nun, size="2">[9] size="3"> ya da Arat Dink’in babasının
öldürülmesine bizzat iştirak ettiğini haykırdığı Trabzon
İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz’ün face="Times New Roman" size="2">[10] rollerini- örtbas etmek için
çırpınan…
size="3">“Taammüdî” devlet cinayetinin gerisinde ise,
soykırım gerçeği vardı. İlk kez “Ermeni
Diyasporası”nın dışında, “içeriden”,
yüreğinin ta derinliklerinden konuşan sahici bir adamın dile
getirdiği. Bu devlete kan lekesini çıkartabilmek için
deliler gibi ellerini yıkayan Lady Macbeth aynası tutmak… Bu halkı
üç-dört kuşak öncesi dedelerinin, bir akşam
evlerinden apar topar alınıp Der-Zor yollarına dizilen Ermeni
kafilelerinin üzerine salınan katiller güruhu içerisinde
olabileceği ihtimaliyle yüzleştirmek… Ermeni ve Türk
komşuların, bundan böyle sonsuza dek kardeşçe yaşayabilmesi
için Türk’ü “seçilmiş amnezisi”nin
perdesini aralamaya, Ermeni’yi ise “seçilmiş
travma”sıyla baş etmeye çağırmak… Belki de
“Anne bak, kral çıplak!”tan sonra en çocuksu, en
saf ısrar olan, “Türkiye’de ‘soykırım
olmuştur,’ diyeceğim, sonra gidip İsviçre’de
‘soykırım olmamıştır’ diyeceğim!” ayak
diretişiyle…
size="3"> Evet, o sıcacık, o çocuk yürekli koca adam, T.C.
devleti ile Ermeni diyasporası arasında kilitlenen “pata”
durumunu bozma tehdidiydi, başlı başına. Çünkü
çözülmesi durumunda çok tehlikeli bir şeyi,
Türkiye kapitalizminin gayrımüslimlerden gasp edilmiş emval
üzerinde kurulduğunu açığa çıkartacak bir
düğümü çözmeye soyunmuştu, içtenliği,
hesapsızlığı ve inandırıcılığıyla…
size="3">Bu nedenledir ki, Ermeni soykırımı, O’nun
öldürülmesiyle
“tamamlandı”…
size="3">Onun Halaskargazi caddesinde, Agos’un önünde
hâlâ yerde duran kanını ise, ancak bu ülke insanının
geçmişle girişeceği derin ve sahici bir yüzleşme
temizleyebilecektir…
14
Ocak 2011 15:44:27, Ankara.
size="3">N O T L A R
size="2">[*] 15 Ocak 2011 tarihinde SBF-DER’in
Ankara’da düzenlediği “Hrant Dink Anması”nda
yapılan konuşma… Kaldıraç, No:118, Şubat
2011…
size="2">[1] Karacaoğlan.
size="2">[2] “… ‘Taş atan
çocuklardan utanın. Bir insanı öldüren katil ile taş
attığı için hapis yatan çocuk bir tutulur mu?’ Hrant
Dink’i öldürmekten 24 yıl hapis cezası istemiyle
yargılanan Ogün Samast’ın ‘Taş atan çocuklar
yasası’ olarak bilinen yasa gereğince Çocuk
Mahkemesi’nde yargılanacak olmasına Rakel Dink bu sözlerle isyan
ediyor.” (Fatih Polat, “Dink Cinayetinde Devlet
Direnci”, Evrensel, 27 Ekim 2010, s.7.)
size="2">[3] “Hrant Dink’in
öldürülmesiyle ilgili davada ‘tetikçi’
olarak yargılanan Ogün Samast’ın kamuoyunda ‘Taş Atan
Çocuklar Yasası’ olarak bilinen ‘Terörle
Mücadele Kanunu’ndaki değişiklik nedeniyle Çocuk Ağır
Ceza Mahkemesi’nde yargılanması yeni bir tartışma yarattı.
Hukukçular Samast’ın alacağı cezada yaklaşık beş yıllık
indirim olacağını savunuyor. Dink ailesi de karara tepkili.” (Serkan
Ocak, “Cezası Beş Yıl Düşebilir”, Radikal,
26 Ekim 2010, s.15.)
size="2">[4] “Jandarmalar Beni Tanır, Çok
Severler”, Taraf, 3 Nisan 2010, s.12.
size="2">[5] “Emniyet örgütünün
neredeyse bütün birimlerinin ‘Yasin Hayal’in Hrant
Dink’i öldürteceği’ istihbaratına önceden
ulaştığı, dünyanın yuvarlak olduğu ve kendi etrafında
döndüğü gibi mutlak bir gerçek. Buna rağmen
İçişleri’nin raporunda Emniyet örgütünün
önemli ölçüde aklanması Türk halkına nasıl izah
edilecek?” (Sedat Ergin, “Dink Cinayetinde Başbakanlık ile
İçişleri Müfettişleri Karşı
Karşıya”, Hürriyet, 17 Şubat 2010,
s.20.)
size="2">[6] “Tek Sorumlu
Dink’miş!”, Evrensel, 15 Ağustos 2010,
s.3.
size="2">[7] “Hrant’ın adım adım
ölüme gönderilmesi bir tesadüf değildi. Onun nasıl
örgütlü bir cinayetin kurbanı olduğunu biliyorduk. Zaman
içinde ayrıntılarını da öğrendik. Bu bir kolektif cinayetti
yaşanan. Basınıyla, yargısıyla, güvenlik güçleriyle ve
militan milliyetçileriyle hazırlanmış bir ortak cinayet,”
diyor Oral Çalışlar (Oral Çalışlar,
“Hükümet Dink Ailesinden Özür
Dilesin”, Radikal, 21 Ağustos 2010, s.13.)
size="2">[8] Bilmem, bilir misiniz; sinir bozucu bir
çocuk oyunudur. Çocuklardan biri, karşısındakine sorar:
“Sana bir sivrisinek masalı anlatayım mı?”
“Anlat,” yanıtını aldığında, tekrarlar: “Anlat
demekle olmaz, sana bir sivrisinek masalı anlatayım mı?” Muhatabı
tuzağa düşmüştür, ne dese, ne yapsa, soruyu soranın keyfi
yettiği kadar sürecek bir sarmalda, hep aynı soruyla karşı karşıya
kalacaktır: “Yeter demekle olmaz, sana bir sivrisinek masalı
anlatayım mı?”
size="2">[9] Şiar Rışvanoğlu, “Hrant Dink
Davası Sona Yaklaşıyor”, href="http://trockiyoldas.wordpress.com/tag/ahbarik/" target="_blank"> face="Times New Roman"
size="2">http://trockiyoldas.wordpress.
size="2">[10] Zeycan Küpeli, “Oğul
Dink’ten Ağır Suçlama: Albay Öz Babamın Suikastına
Bizzat İştirak Etti”, Zaman, 25 Eylül 2010,
s.6
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder