Venezuella'da Komün
Konseyleri ve Demokrasi (2)
Kömün Konseyleri ve demokrasi arasındaki ilişkiyi
katılımcı demokrasi çercevesinde tartışmak gereklidir. Ancak ilk
önce, Venezüella’da Kömün konseylerinin doğduğu
süreçi değerlendirmekte yarar vardır.
Kömün konseylerinin doğup şekillendiği 1998
sonrası süreç ile bundan bir dönem önceki, 1984-1999
arasındaki süreçe baktığımızda ilk gözümüze
çarpan devletin neoliberal yeniden yapılanmasının Venezüella
halkı tarafından reddi ve başka bir devlet biçiminin inşasına
girişilmesi oluyor.
Kapitalizmin 1970′li yılların sonu ve 80′li
yılların başlarında ki krizi, neoliberal modelin 1980′li yıllarda
geçerli paradigma haline gelmesi ile sonuçlandı. Şili ve
Türkiye dahil bir dizi ülkede askeri darbeler yoluyla neoliberal
model uygulanmaya başladı.
Neoliberal hükümetler devletin yurttaşlarının refah
düzeylerinin artması için, sağlık, eğitim ve sosyal hizmet
alanlarında
sorumluluk alarak yatırımlar yapmasını red ederken, mevcut kamu
servislerin özelleştirilmesi, egemen sınıfların ödediği
vergiler düşürülürken KDV gibi vergi tipleri
artırılarak halkın ödediği vergilerin artırılması ve temel gıda
maddelerinin fiyatları üzerindeki korumaların ortadan kaldırılması
yoluna gittiler.
Venezüella’da neoliberal reformların uygulanması
Luis Herrera Campins (1979-1984) tarafından 1983 yılında,- ”Kara
Cuma” diye biliniyor- ulusal para briminin devalüe edilmesi ile
başladı. Daha sonraki dönemde Jaime Lusinchi (1984-1989)’nin
başını çektiği bir dizi yapısal değişim reformu
yürürlüğe sokuldu. Bu rreformlar IMF ile anlaşmalara
girmeden ve devletin ulusal kalkınmayı sağlama konusndaki rolünden
vazgeçmeden uygulandı. Bu dönemde sosyal ittifak ve devletin
yeniden inşası birbirine bağlı olarak ele alınarak formüle edilen
ulusal kalkınma planı egemen sınıflar tarafından red edldi.
1985 yılında iktidara gelen Başkan Carlos Andres Perez IMF
ile bir yapısal düzenleme anlaşması imzalayarak neoliberal
reformları yeniden uygulamaya başladı. Hükümetin reformların
olumsuz etkisini azaltmak için aldığı bazı tedbirler halk
muhalefetinin yükselerek reformların şiddetli bir şekilde red
edilmesini engelleyemedi. 1989′da yılında ulaşım ücretlerinin
artırılması sonucu meydana gelen ve binlerce kişinin ölümü
ile sonuçlanan Caracas’da ki ayaklanma (Caracaso) ve
1992′de meydana gelen iki darbe girişimi Perez’in iktidardan
uzaklaştırılmasını sağladı.
” Agenda Venezüella” adı verilen
üçüncü neoliberal programın uygulanmasına Başkan
Rafael Caldera dönemimde (1994-1999) başlandı. IMF ile yapılan
anlaşmalar ile Petrol fiyatları ve dolayısyla ulaşım ücretleri
artırılırken, faiz oranları yükseltildi, halk tarafından kamu
servislerine ödenen miktarlar yükseltildi. Kamu işletmeleri
özelleştirilirken, KDV miktarı artırıldı ve tüm temel gıda
maddelerinin fiyatları serbest bırakıldı. Aynı dönemde petrol
sanayinin tümden özelleştirmesi için çalışmalara
başlandı. 1997 yılında petrol fiyatlarının düşmesi sonucu
hükümetin yoksulluğu azaltmak için yaptığı sınırlı
sayıdaki programlarda kesintilere gidildi.
Hugo Chavez Frias 1998′de ki Başkanlık
seçimlerini kazandığı zaman kitlelerin geleneksel partilerden
uzaklaşarak yeni alternatif arayışlarına girdiği bir dönemin
kapıları açılmış idi. Neoliberalizme karşı bir programı
savunan Venezüella’da demokratik devrimimn gerçekleşmesini
esas alan bir program ve milliyetçi bir söylemle göreve
başlayan Chavez,daha sonradan, sosyalizme geçisi esas aldıklarını
ve bolivarcı devrimin anti emperyalist bir karaktere sahip olduğunu ilan
etti.
Chavez’in bolivarcı milliyetçiliğinin
kökenlerinde İspanyal sömürgecilerini yenilgilere ugratan
Sİmon Bolivar, Simon Rodrıguez (Bolivar’ın hocası) ve Ezequiel
Zamora (1859-1863 yıllarında ki Federal savaşta ki halk lideri)’nın
öğretileri vardır. Chavez’in milliyeçiliği, Simon
Bolivar’ın emperyal ordulara karşı savaşırken, Latin
Amerika’nın birleşmesini esas aldığı, köle sahipliği ve
sömürgeciliği red ettiği ve ulusal kalkınmayı esas aldığı
söyleminde ifadesini bulur.
Chavez’in ikitara geldikten sonra hemen sonra Kurucu bir
Meclis kurarak yeni bir anayasa yapımına girişmesi ve bu anayasanın halk
oylaması ile kabul edilmesi elit kesimlerin iktidardan uzaklaştırılması
ve devletin yeniden şekillendiği bir sürecin kapılarının
açılması ile sonuçlandı.
1999′da kabul edilen Yeni anayasa ile devlet,
”sosyal adalet, serbest rekabet, verimlilik, çevrenin
korunması, üreticilik ve dayanışma” temelinde yeniden
şekillenmeye başlandı. Yeni anayasanın en önemli
özelliklerinden biri devlet ile yurttaşlar arasındaki ilişkiyi
katılımcı demokrasi temelinde şekillendirmesidir. Bir yandan onlarca yıl
kendi kaderleine bırakılan toplumlara kalkınma ve sosyal adalet
sözü verirken, diğer yandan da, halkın bu süreçte
pasif bir özne olarak değil aktif katılımcılar olarak rol almasını
öngörüldü. 1999 anayasası ile yeni cumhuriyet ve onun
organları ” demokratik, katılımcı, seçimlerle gelen,
merkeziyetçi olmayan, alternatif, sorumlu, çoğulcu ve geri
alınabilen” yetkilere sahip olarak tanımlandı.
Yeni anayasa kabul edildikten sonra Hugo Chavez’in
iktidarının ilk yıllarına yansıyan kararsızlık, örneğin
”üçüncü yol söylemleri,” sosyal
demokrat bir devlet modelinin, Avrupa’da ortadan kaldırılmaya
başlanan refah devletinin Venezüella’ya özgün bir
versiyonun yaratılmasının amaçlanıp amaçlanmadığı
sorusunu ve gelir dağılımdaki yoksullar lehine bir gelişme olumlu olmakla
birlikte, mevcut burjuva devlet modelinde temelden bir değişime yol
açmayacağı için, bugün de sürmekte olan Bolivarcı
devrimin niteliğinin sorgulanmasını birlikte gündeme
getirdi.
İktidardan dışlanan elit kesimlerin,
Venezüella’da devrimci süreç yükselişe
geçmeden boğmak amaçı ile düzenledikleri 2002 askeri
darbesi, bir yandan daha önce politik süreç dışında
tutulan milyonlarca yoksul ve işçinin politikaya aktif bir şekilde
katıldıkları süreci başlatırken (daha önceki dönemlerde
kimlik alamadıkları için milyonlarca kır ve şehir yoksulu oy
kullanamıyordu) diğer yandan da Hugo Chavez’in bir dizi reforma imza
atarak neoliberal devlet modelini açıkca reddi ile
sonuçlandı.
Bir dizi sosyal misyonun inşası, bolivarcı çevreler,
fabrika, işyerleri ve kırsal kesimlerde kurulan komiteler 2002 sonrasında
hızlanarak 2006′da Kömün konseylerinin bir model olarak
kabul edilip uygulanmaya başlanması ile sonuçladı. Gecekondu
bölgelerinde halkın komiteler kurarak örgütlenmesi ve devlet
yetikilerine karşı temsil yetkisi aramaları Bolvarcı devrim ile
başlamış değil, 1979′da kurulan ve 1989′da yasal olarak
tanınan mahalle komitelerini kömün konseylerinin ilk
örnekleri olarak görmek doğru olur.
Kömün konseyleri katılımcı demokrasinin temel
taşlarıdır; yurttaşların kararların alındığı sürece aktif
olarak ve doğrudan katılımlarının aracıdırlar. Katılım mahalli ve
yerel hükümet düzeyinden ulusal düzeye kadar uzanan bir
dizi biçime sahiptır. Örneğin, kömün konseyleri bir
yandan okul ve yol yapımı, küçük işletmelerin
yaratılması, mevcut evlerin tamiri, sosyal misyonların uygulanması gibi
görevleri üstlenirken diğer yandan da politik kararların
alındığı sürece aktif tartışmalar gerçekleştirerek
katılınmasını sağlıyorlar.
Ülkenin genelinde örgütlenen ve gelişimlerinin
değişik aşamalarında olan kömün konseyleri bir yandan
geleneksel devlet iktidarına paralel yeni bir iktidarın nüvelerini
teşkil ederken diğer yandan da oluşmakta olan yeni devlet
mekanizması,parti bürokrasisi ve Boliburjuvazi (yeni burjuvazi)
tarafından boğulma tehlikesini hafife atmamak gerekir.
Orta sınıfların bazı şehirlerde ve sınırlı olarak
katıldığı kömün konseyleri kır ve şehir yoksullarının
örgütlenip bilinçlendiği sürecin simgeleri
durumundadırlar. Bu deneyim gelişmesini sürdürdüğü ve
işçi konseyleri ile bütünleştiği zaman
Venezüella’da devrim ve karşı devrim arasındaki mücadele
yeni bir aşamaya ulaşacaktır. Bu aşamanın ne olabileceğine dair
örnekler günümüz Venezüella’sında
mevcuttur:
src="file:///C:\DOCUME~1\ADMINI~1\LOCALS~1\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.jpg"
/>Caracas’da bulunan 300.000 kişinin yaşadığı
23 Enero bölgesinde kurulan 7 kömün konseyi birleşerek
sosyalist bir kömün kurup ve bölgenin yönetimini
üstlenirken, şehrin diğer bir gecekondu bölgesi olan
Petara’da kömün konseyleri yerel projeleri
gerçekleştirmeye ve örgütlenip kök salmaya
çalışmaktadır.
23 Enero sosyalist kömünü bölgelerini
kızıl-kurtarılımış bölge ilan edip bölgede güvenliğin
sağlanmasını da üstlenmiş durumdadır. 2002′de ki darbe
sırasında bazı bakanların kaçtığı ve çalışmalarına
devam ettiği bu bölge de cinayet ve suç oranı diğer
bölgelere oranla oldukça düşüktür. Kolombiyalı
paramilitari güçler tarafından örgütlenen silahlı
çeteler bu bölgeye girmeye çalışmış ancak, yenilgiye
uğratılarak bölgeden atılmışlardır. Bu önemli bir
gelişmedir: bu çetelerin faaliyetleri sonucu yalnızca
Caracas’da gecekondu bölgelerinde her hafta sonu 30 kişi
öldürülmektedir; çeteler iyi silahlanmıştır ve
devrimci militanları sürekli olarak tehdit etmektedirler.
Açıktır ki, iyi silahlanmış olan bu çeteler yeni bir darbe
girişimi ile karşılaşılırsa, halk kitlelerinin 2002′de olduğu
gibi sokaklara dökülerek darbecilerle hesaplaşmarını engellemeye
çalışacaklardır.
23 Enero sosyalist kömünü halka ucuz gıda
maddeleri sağlanmasından eğitim hizmetlerine kadar bir dizi alanda
faaliyet gösteriyor: mevcut binalar yenilenirken, spor salonları
açılıyor ve organik üretim alanları yaratılıyor.
Kübalı doktorların çalıştığı kilinikler temel sağlık
servislerini sağlarken hükümet tarafından finanse edilen bir dizi
sosyal misyon bölge halkının gerek eğitim düzeyleri gerekse iş
bulma imkanlarının artmasını sağlıyor. Düzenli olarak toplanan
kömite ve konseyler öylesine politize bir ortam yaratmış ki,
bölge de hepsi kendi silahlı milislerine sahip olan çok sayıda
sosyalist örgüt mevcuttur.
23′de Enero’da kurulu ”Arsenal
(cephanelik)” , radyosunu ziyaretimiz sırasında 18 yaşındaki radyo
sorumlusu bize bölgeyi gezdirirken, ” 1871 Paris
Kömünü kurulduğunda içinde doktorlar,
mühendisler, avukatlar da vardı ancak bizim
kömünümüz yalnızca işçiler ve fakir halktan
ibaret” dedikten sonra, kendi başarılı deneyimlerinin diğer
bölgelerde de yayılıp gelişmesi için
çalıştıklarını vurguladı.
Kaynak: href="http://lahy.wordpress.com/2010/08/20/komun-konseyleri-ve-demokrasi-2/">http://lahy.wordpress.com/2010/08/20/komun-konseyleri-ve-demokrasi-2/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder