ÇHD'nin 40. Yılına
Saygıyla / Sibel Özbudun - Temel Demirer
“Her ilerleme bir cesaret
işidir
ve
ancak cesaret sayesinde
size="2">kesin olarak ilerlenir.”[2]
size="3">Sevgili Avukatlarımız,
“Hep bir ağızdan türkü
söyleyip/hep beraber sulardan çekmek ağı,/ demiri oya gibi
işleyip hep beraber,/ hep beraber sürebilmek toprağı,/ ballı
incirleri hep beraber yiyebilmek,/ yarin yanağından gayrı her şeyde/ her
yerde/ hep beraber!...” diyebilmek için yola çıkan
kuşaklar olarak, birlikte geçtik kan ve ateş çemberlerinden.
Yaşı 12 Mart’ın Ziverbey’ine, Davutpaşa’sına
yetmeyenlerimiz, 12 Eylül’ün Gayrettepe’sinde,
Ulucanlar’ında, Mamak’ında, Diyarbakır 5 no.’lusunda
“merhaba” dedi yetişkinliğe. “İçeride”
olmayanlarımız, karakolların, emniyet müdürlüklerinin,
cezaevlerinin önünde umarsızlığına ilenerek tanıdı
“Yüce Türk adaleti”ni. İkinci kuşağına erişen
kirli savaşın “olağanüstü hal”lerinde, insan
pisliği yedirilen, evleri, sürüleri, ormanları yakılan, kurşun
yağmuruna tutulan, yurtlarından sürülen Kürt
köylülerin tanıklığında bu tanışıklık pekişecekti…
“Hayata Dönüş” operasyonunda genzimizi
yanık ten kokusu hurdahaş ederken, aklımız artık tamamen
ermişti…
Çoğunuzun avukatlığa, gözaltında
kaybedilmiş, işkencede bedeni ve ruhu paramparça edilmiş, faili
meçhule kurban gitmiş, anadilinden başkasıyla konuşamayan
görüşmecisiyle söyleşmesi yasaklı yakınının,
babasının, ağabeyinin, ablasının acısıyla, öfkesiyle
yöneldiğini biliyoruz. Sizler mesleğinizi Hukuk Fakültelerinin
amfilerinde değil, Galatasaray Lisesi önünde, emniyette, cezaevi
kapılarında, Diyarbakır sokaklarında, meydanlarda
öğrendiniz.
Bu yüzden de her biriniz muhteşem
avukatlarsınız… Bir sınıfın egemenliğini pekiştirmek
üzere araçsallaştırılmış bir “hukuk”un değil,
ezilenlerin ilk ve belki de en insanca özlemi olan
“adalet”in peşindeki muhteşem avukatlar…
Bu nedenledir ki
“olağanüstü hâl” hukuk(suzluğ)
iktidar-emniyet-yargı kaynaşmasıyla şekillenen cemaat keyfîliğine
yol aldığımız şu (bir kez daha, zor) günlerde, işinizi bir kez
daha, layıkıyla yapacağınıza güvenimiz tam. Hiçbir muhalif
duruşlu yurttaş, kapısının hangi sabaha karşı çalınacağını,
hangi darbe teşebbüsü ya da terör töhmetiyle
suçlanacağını, hangi uydurma delillere dayanılarak gözaltına
alınacağını, ne kadar süre içeride tutulacağını bilmezken,
sizlerin özverili ve gözüpek varlığını duyumsamak, bilin
ki bugün de içini ısıtıyor insanın.
biliyoruz. Nice kan ve ateş çemberinden birlikte geçtiğimiz
gibi…
size="3">Ve “hep bir ağızdan türkü söyleyip,
toprağı hep beraber sürdüğümüz, ballı incirleri hep
beraber yiyeceğimiz” o eşitlik, kardeşlik, özgürlük
ve adalet günlerine eriştiğimizde, cezaevleri ve işkencehanelerle
birlikte Hukuk Fakültelerini de birer müzeye
dönüştüreceğiz.
size="3">Cübbelerinizi bir daha çıkartmamak üzere o
müzenin vitrinlerinin ardına yerleştirirken, belki son kez tozlu
adliye koridorları, cezaevi görüş odaları, mezartaşı
soğukluğunda gözaltı merkezleri, mahkeme salonlarındaki
müşterek anılarımızı yad edeceğiz, sızılı bir
gülümseyişle… Birbirimizin gözlerine bakıp,
“Bir daha asla!” diye söz vereceğiz,
çocuklarımıza…
size="3">Siz o “Bir daha asla!”nın
avukatlarısınız… Bu ülkeyi, bu
dünyayı birlikte değiştireceğimize, bunun içindir ki
güvenimiz tam…
size="3">Olağan Genel Kurulunuzun ve 40. yılınızın hepimizi o “Bir
daha asla!”ya bir adım daha yaklaştırması dileğiyle,
yüreğimizin olanca sıcaklığıyla selamlıyoruz
sizleri…
size="3">Sadık müvekkillerinizden, Sibel Özbudun – Temel
Demirer
size="3">N O T L A R
size="2">[1] ÇHD Olağan Genel Kurulu’nun
İstanbul’daki 40. yılı kutlaması için yapılan
konuşma… Kaldıraç, No:120, Nisan 2011…
size="2">[2] W. Goethe, Goethe Der ki, çev: Gürsel
Aytaç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 534,
2’inci baskı, 1986, s.269.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder