<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7323>DEPREMİ FELAKETE
DÖNÜŞTÜREN KAPİTALİZMDİR</a></h1><p align="CENTER"><strong><span
style="font-size: small;"><strong><span style="font-size:
small;">DEPREMİ FELAKETE DÖNÜŞTÜREN KAPİTALİZMDİR</span></strong></span></strong></p><p
align="JUSTIFY"> </p><p align="JUSTIFY">"<span style="font-size:
small;">Sesimi duyan var mı?" diye haykırıyordu enkaz altında
kalanlardan birisi tam 12 yıl önce. Tam 12 yıl önce kâr hırsının,
vurgunculuğun, rüşvetçiliğin kucağına terkedilmiş bir halk sadece 45
saniye süren 7.4'lük bir deprem sonucunda 40.000'den fazla can verdi bu
topraklarda. Sayısız acılar, yokluklar, sıkıntılar yaşandı
sonrasında. Bu büyük felaketin ardından insanlar yaralarının
sarılmasını beklerken devletten, devlet resmi rakamlardaki ölü
sayısını düşürerek, doğacak tepkileri kontrol altına alma yoluna
gitti. Öncelik sistemin bekasıydı.</span></p><p align="JUSTIFY"><span
style="font-size: small;">1999 yılı itibariyle resmi kayıtlara 18.243
insanımızın öldüğü, 48.901 insanımızın yaralandığı, 376.379
konut ve işyerinin hasar gördüğü geçti. Depremin üzerinden 10 yıl
geçmiş olmasına rağmen devlet gerçekleri kendi halkından saklamakta
hiçbir sakınca görmemektedir hâlâ. Devletin deprem sonrasında sadece
Kocaeli'ne gönderdiği yardım eli adı altındaki kanlı elinde 50 bin
adet ceset torbası bulunmaktadır. Bu sayı bile depremde hayatını
kaybedenlerin sayısının açıklanandan çok daha fazla olduğu gerçeğini
gözler önüne sermektedir.</span></p><p align="JUSTIFY"><span
style="font-size: small;">Depremin üzerinden 20 saat geçmişti ve hükümet
hâlâ Bakanlar Kurulu'nu toplamamıştı. Halk canını dişine takıp
ölülerini enkaz altından çıkarmaya, yaralılarını kurtarmaya
çalışırken egemenler, emperyalizmin talepleri doğrultusunda
"Uluslararası Tahkim Yasası"nı çıkarmakla uğraşıyorlardı. Bu da
devletin kimin devleti olduğunu apaçık gösteriyordu.</span></p><p
align="JUSTIFY"><span style="font-size: small;">Gerçekler bir tek bununla da
sınırlı değildir üstelik. Birilerinin her durumdan yararlanarak cebini
hep daha fazla doldurması üzerine kurulu sistem, bu büyük felaketi
büyük bir fırsata çevirmekte geç kalmamıştır. Depremzedeler için
toplanan yardım paralarının %60'ı sistemin açıklarını kapatmak
için kullanılmış, depremzedeler çadırlarda unutulmuş, deprem sonrası
uluslararası yardımlarla yapılan konutlara yerleşen depremzedeler
evlerinden çıkarılmaya çalışılmıştır. 17 Ağustos depremi
sonrasında Saddam Hüseyin'in desteğiyle depremzedelerin kullanması
için yaptırılan konutlardan depremzedelerin polis zoruyla atılması ve
buraların bürokratlara tahsis edilmesi bunun yakın zamandaki
örneklerinden biridir. Deprem bahane edilerek konut alanlarını sermayenin
çıkarları uyarınca yeniden düzenleyen kentsel dönüşüm adlı rantsal
bölüşüm projelerinin hayata geçirilmeye çalışılması ve gecekondu
yıkımlarının hızlandırılması ise onbinlerce insan yaşamına mal
olmuş deprem üzerinden para kazanmanın diğer bir boyutudur.</span></p><p
align="JUSTIFY"><span style="font-size: small;">Yaşanan acılara hep
yenileri eklenmiştir. O keşmekeşte tüm bunlar yapılırken, bir yandan da
birkaç tane günah keçisi bulunmuş, yaşanan tüm acıların sorumlusu
ilan edilmiş, böylelikle sistem kendi sorumluluğunu halkın belleğinden
silmeye çalışmıştır. Bu dönemde açılan 2100 davanın sadece 30
kadarı ceza ile sonuçlanmış, onlar da zaman aşımı kılıfıyla
kurtarılmıştır. Veli Göçer'e dava açanların Veli Göçer'in avukat
parasını ödemek zorunda bırakılması, kapitalizmin hukuk ve adalet
anlayışını net olarak ortaya koymaktadır.</span></p><p
align="JUSTIFY"><span style="font-size: small;">Ülke topraklarının %
93'ünün aktif deprem kuşağında olmasına ve nüfusumuzun % 98'ini
tehdit eden depremselliğe rağmen sadece 19 ili kapsayan 4708 sayılı yapı
denetimi kanunu çıkarılarak denetim mekanizması, müşterisi müteahhit
olan yapı denetim şirketlerine terkedilmiştir. Devlet kendi yapması
gereken denetleme işini piyasaya devrederek hem kamusal sorumluluğu
üstünden atmaya hem de kamusal hizmet alanlarını özelleştirmeye
çalışmaktadır. Çıkarıldığı haliyle bu yasa beklentilere cevap
vermekten çok uzaktır. Bugün itibariyle kimi firmalarda denetçi
mühendislere asgari ücret düzeyinde maaş ödenip 30 bin metrekareden daha
fazla denetleme alanının sorumluluğu yüklenmektedir. Bu konuda başka bir
sıkıntı da büyük inşaat firmalarının kendi yapı denetim
firmalarının bulunmasıdır. Dolayısıyla denetleme ve denetlenme
süreçleri bu tür firmalarda bir prosedürden öteye
geçmemektedir.</span></p><p align="JUSTIFY"><span style="font-size:
small;">Devletin depremden sonra yaptığı en büyük icraat ise deprem
vergisi olmuştur. 2009 yılı Haziran ayına kadar toplanan toplam 24,1
milyar lira deprem vergisinin yılsonunda 27,2 milyarı bulacağı ifade
edilmektedir. Peki, toplanan bu kadar parayla devlet ne gibi tedbirler
almış, ne tür yatırımlar yapmıştır? Bayındırlık Bakanlığı
verilerine göre yaklaşık 80 bin civarında olan kamu binalarının sadece
4000'inin deprem analizinin yapıldığı ve büyük bir kısmının risk
taşıdığı açıklanmış olup bu binaların sadece 764'ünün
güçlendirildiği bilindiğine göre deprem vergisi ile toplanan paralara ne
olmuştur? Bugün itibariyle neredeyse 400 bin konut sınırını zorlayan
devlet müteahhidi bir TOKİ varken, neden büyük bir depremin
öngörüldüğü ülkemizde hiçbir tedbir alınmamaktadır? Toplanan deprem
vergilerinin 17 Ağustos depreminin zararını fazlasıyla karşılayacağı
aşikâr bir durumdur. Anlaşılan o ki toplanan bu paraların büyük
bölümü yine sistemin açıklarını yamamakta kullanılmıştır. Basında
boy boy demeçler vererek sanki bir muştuyu iletircesine 'deprem
sonrasına hazırlıklıyız' diyenler, sanırız deprem sonrası için
yeterli miktarda ceset torbasını depoladıklarını ima etmektedirler. Hem
toplanan deprem vergilerinin akıbetinin belirsizliği, hem de İstanbul
Büyükşehir Belediyesi'nin sadece bahara hazırlık adı altında
ayırmış olduğu 100 milyon dolarlık bütçe ile 750 adet okulun
güçlendirmesinin yapılabileceği gerçeği göz önüne alındığında,
insan hayatı bir mevsimlik bile ömrü olmayan lalelerin hayatından daha
değersiz kalıyor maalesef.</span></p><p align="JUSTIFY"><span
style="font-size: small;">Diğer taraftan yapılanları bir kenara koyup
yapılacaklardan medet umanlara hatırlatalım: Bakanlar Kurulu'nun
01.07.2006 gün ve 26215 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan,
önümüzdeki 7 yılın temel hedeflerinin belirlendiği (2007-2013)
Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda afete karşı hazırlık ve afet
zararlarıyla mücadele sürecine yer verilmemiştir. Yani özetle her sene
yaşanan doğal afetlerin GSMH'nın en iyimser tahminle %3 ve üstünde bir
kısmına denk bir zarar verdiği bilindiği halde, devletin geçmişte
almadığı gibi gelecekte de afetler ve felaketlerle ilgili hiçbir tedbir
almayacağı gözükmektedir. Bu gerçek bu kadar yalınken, hâlâ sistemden
depreme ve diğer afetlere karşı tedbir almasını beklemek gerçeklere
gözlerini kapatmaktır. Çözüm, zorlayıcı olmaktan, daha doğrusu
örgütlülükten ve doğru, kararlı bir mücadele anlayışından
geçmektedir. Her felaket ertesinde birilerini günah keçisi ilan etmek ve
cezalandırmak çözüm sağlamaz. Çözüm halkın yaşamına, geleceğine
sahip çıkan kararlı bir mücadele anlayışıyla elde
edilecektir.</span></p><p align="JUSTIFY"><span style="font-size:
small;">Bugün itibariyle üzülerek söylüyoruz ki kimi meslek odaları da
bu süreçte yanlış yerde durmaktadırlar. Özellikle İnşaat
Mühendisleri Odası yönetimi deprem konusunu, yıllardır temcit pilavı
haline getirdiği ama İvme Dergisi'nin kararlı mücadelesi sonucu bir
türlü uygulamaya koyamadığı "yetkin mühendisliği" hayata
geçirebilmek için kullanır durumdadır. Her 17 Ağustos'ta bu konuya
değinmeden geçmemeyi gelenek haline getirmiştir. Yeni mezun mühendislere
5 yıl süresince stajyerlik öngören yetkin mühendisliğin mühendislerin
geçim standardını yükselterek imzacı mühendisliği ortadan
kaldıracağını iddia etmek en iyimser yaklaşımla imzacı mühendisliği
yaratan koşulları analiz etmekten aciz olmak anlamına gelmektedir.
Maalesef İMO yönetim anlayışı depremin yıkıcı etkisinin
büyüklüğünü birinci derecede, kalitesiz mühendislik çalışmalarına
ve de dolayısıyla kendi meslektaşlarının sırtına yükleyerek asıl
suçluyu yani sistemi perde arkasında bırakmaktadır. </span></p><p
align="JUSTIFY"><span style="font-size: small;">Türk Müteahhitler
Birliği'nin deprem raporunda '… yapı denetimi ve sigortası, mesleki
yetkinlik ve akreditasyon …' diyerek yöneticilerinin büyük
çoğunluğunu müteahhitlerin oluşturduğu İMO ile aynı çözümü
önermesi tüm gelişmelerden sonra artık bizi şaşırtmamaktadır. Öte
yandan başta İMO olmak üzere yapı alanında faaliyet yürüten odaların,
daha çok rant elde etme uğruna malzemeden çalan veya buna göz yuman ve bu
sebeple binaların yıkılmasında sorumluluğu olan hiçbir meslektaşa
dönük soruşturma bile açmamış olması etik dışı davranışları
cesaretlendirmekte, bu yanıyla depremlerde aynı sebeplerden kaynaklanacak
ölümlerin sorumluluğunun bir bölümünü de odalara
yüklemektedir.</span></p><p align="JUSTIFY"><span style="font-size:
small;">Evet, depremin üzerinden tam 12 yıl geçti. Deprem öncesi ve
sonrasında yaşananlar, yapılanlar, yapılmayanlar, tüm gelişmeler
sistemin gerçek yüzünü göstermede bir turnusol görevi görmüştür.
Deprem gibi her doğal afet sonrasında gerçek suçluların perde arkasında
tutulması, doğal afetlerle mücadelenin sadece kağıt üstünde kalması,
yaşanan felaketlerin önüne geçmek yerine onlardan nasıl faydalanırım
anlayışının egemen olması, suçlulardan hesap sorulmaması maalesef
kanıksanır bir durum olmuştur. Bilinmelidir ki unutulan her acı, hesabı
sorulmayan her sorumsuzluk yeni acılar, yeni felaketler, yeni sıkıntılar
demektir. Görmezden gelmek suça ortak olmak demektir. İşte o yüzden biz
</span><strong><span style="font-size: small;">17 Ağustos'u hiç
unutmadık, unutmayacağız ve de en önemlisi unutturmayacağız. Yeni 17
Ağustosların yaşanmaması için mücadelemizi
sürdüreceğiz.</span></strong></p><p align="JUSTIFY"><strong><span
style="font-size: small;">Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada<br />Artı
İVME</span></strong></p><p align="JUSTIFY"><span style="font-size:
small;">(17-08-2011 Tarihinde yeniden düzenlenmiştir.)</span></p><p
style="margin-bottom: 0cm;"> </p><p> </p>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder