9 Ağustos 2011 Salı

Mahmud Derviş ve Sürgün / Adil Okay

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7260>Mahmud Derviş ve Sürgün /
Adil Okay</a></h1><p>&nbsp;</p><p><em>"Ve ant içtim ki<img
src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgy3qB_7-1ZB8fCdusQ38lg26UighvAYyvvF5qHEXCZLX15teFmyr8sUVNJ422UHZxdMrwNh8912TpyKAyD0BFbI28vNUh-n5YFDdecudjL64IpkcojzY1nj3f4NTQl87pl0lHI7rbsENCg/s400/gamil659.png"
/></em></p><p></p><p><em>Bir mendil işleyeceğim yarına
kadar</em></p><p></p><p><em>Gözlerine sunduğum şiirlerle
süslü</em></p><p></p><p><em>Ve bir tümceyle baldan ve öpücükten
tatlı</em></p><p></p><p><em>Bir Filistin vardı, bir Filistin yine
var"&nbsp;&nbsp;</em></p><p></p><p><em>Mahmud
derviş&nbsp;</em></p><p></p><p><em>&nbsp;</em>Birkaç yıl önce idolüm
saydığım iki Filistinli arka arkaya hayatını kaybetti. Filistin
kurtuluşunu göremeden ama bu uğurda da hayatlarının sonuna kadar
mücadele ederek. Önce Corc Habaş namı diğer El Hekim öldü. Arkasından
Filistin kamplarında kalırken bana arapçayı sevdiren Mahmud
Derviş.</p><p></p><p>Lübnan'da Kamplarda kalırken Filistinlilerin 1
Mayıs anma toplantısı gerçekleşmişti.&nbsp;&nbsp;Güney bölgesi
komutanı şiir gibi konuşuyor, halk gözyaşlarını tutamıyordu.
Tercüman yoldaşımıza komutanın şiir gibi konuştuğunu çok
etkilendiğimi söylediğimde 'Haklısın zaten o da Mahmud Derviş'ten
şiirler okuyor demişti. 1981 yılıydı. Mahmud Derviş adını ilk kez o
zaman duydum.&nbsp;&nbsp;Daha sonra her yerde, o ve şiirleri karşıma
çıktı. Anlamadığım bir dille de olsa, o mısralardaki tılsım beni
alıp götürüyordu. Kâh hüzünleniyor, kâh coşuyordum. Şiirin gücü
bu işte demiştim. Yıllar sonra Mahmud Derviş'in türkçeye çevrilen
şiirleriyle karşılaşmıştım. Her çeviride şiir değerinden bir
şeyler kaybeder. Hatta şiir çevrilmez diyen şairler bile var. Ancak bazı
şairlerin şiirleri daha yazıldığı zaman sanki dünya halkları için
yazılmış gibidir. Örneğin Filistinlilerin yayın organında Nazım
Hikmet'in arapçaya çevrilen şiirlerini o zamanlar görmüştüm. Pablo
Neruda'yı, Lorca'yı evrensel kılan da buydu. Fransızca öğrenip,
Fransız şairlerini kendi dillerinden okuyunca gerçekten şiir çevirisinin
kolay olmadığını anladım. Louis Aragon'u, Jack Prevert'i kendi
dilleriyle-sesleriyle okuyup anlamanın verdiği haz bambaşkaydı.
Türkiye'de iyi tanınan Jack Prevert'in, 'Barbara' adlı şiirini
önce orijinal haliyle fransızca sonra da Türkçe çevirisiyle okuduğum
zaman, o yağmur yüklü mısraların nasıl kuraklaşabildiğini
anlamıştım.</p><p></p><p><strong>&nbsp;Mahmud Derviş kimdir<img
src="http://hadeka.eu/images/stories/Mahmut_Dervis.jpg" width="268"
height="314" style="float: left;" /></strong></p><p></p><p>Sovyetler Birliği
dağılmadan önce uluslar arası Lenin ödülü alan ve daha sonra 2003
yılında uluslar arası Nazım Hikmet ödülüyle taçlandırılan Mahmud
Derviş, 1941 yılında, şimdi İsrail sınırlanı içinde kalan
Celile-Akko kentinin küçük bir köyünde doğar. Altı yaşında orta
öğrenimini yapmak için İsrail'in Nezaret iline gider. Öğrenciyken
üç kez hapse girer çıkar. 1961–1965–1967 yıllarında çeşitli dergi
ve gazetelerde yazdığı şiir ve yazılarıyla haksızlığa, işgale ve
yağmaya karşı çıkarak Filistin halkının kurtuluş mücadelesinin bir
parçası olur. Ve Mahmud Derviş, Pablo Neruda gibi, Nazım Hikmet gibi
şiirin haksızlığa karşı mücadelede ne kadar önemli bir silah
olduğunu bir kez daha dünya halklarına gösterir. O hem işgalci güçlere
hem de işbirlikçilerine karşı yöneltir
mısralarını.</p><p></p><p><em>&nbsp;"kaydet, arabım/ taş ocağında
çalışıyorum emekçi yoldaşlarımla/ çocuklarımın sayısı sekiz/
giysilerimi defterlerimi / taştan çıkartıyorum/ ekmeklerimi/ sadaka
bekleyecek değilim kapında(…) öyleyse kaydet/ kaydet birinci sayfanın
en başına/ nefret etmem insanlardan/ hiç kimseye saldırmam/ ama aç
kalınca/ yerim etini toprağımı gasp edenin, yerim/ kolla kendini, kork
benim açlığımdan/ kork benim öfkemden
(…)"</em></p><p></p><p>&nbsp;Genç yaşta şiir yazmaya başlayan
Derviş, ilk şiirlerini yayımladığı dönemde, El-Ard hareketinde
çalışmaya başlamıştı. Filistinlilerin yaşadığı zorlukları
dizelerine taşıyan şair, El İttihad gazetesi ile El Cedid dergisinin
yazı işleri müdürlüklerini yapmış, şiirleri ve yazıları nedeniyle
İsrail ordusu tarafından tutuklanmış, 1970 yılında İsrail'den
sürgün edilmiş, iki yıl birçok Arap ülkesinde
dolaşmıştı.</p><p></p><p>Kitapları yirmiden fazla dile çevrilen
Filistinli şair Mahmud Derviş'in adı, 2006 Nobel Edebiyat Ödülü
adayları arasında yer almıştı.</p><p></p><p>Mahmud Derviş'in
Türkiye'de basılan şiir kitapları arasında 'Zeytin Yaprakları,
Filistinli Sevgili, Gecenin Sonu, Uzak Bir Sonbahar'ın Hafif Yağmuru,
Celile'de Kuşlar Ölür, Düğünler, Uykudan Uyanıyor Sevgilim, Yedinci
Deneme' bulunuyor. Evet Derviş, sürgünü tattığında yedi
yaşındaydı. 67 yıllık ömrü boyunca sürgünler ve hapishanelerin de
yer aldığı siyasi mücadelesi boyunca şiir yazmayı da sürdürdü.
Yirmiyi aşkın kitap yazıp pek çok ödül
aldı.</p><p></p><p>&nbsp;<strong>Sabra şatila katliamı
üzerine</strong></p><p></p><p><strong>&nbsp;</strong>Derviş, 1982
Eylül'ünde Sabra-Şatilla'da yaşananların ardından Beyrut
Kasidesi'ni yazmıştı.</p><p></p><p><em>"...Ey kızım seviyorduk
seni/&nbsp;</em></p><p></p><p><em>Şimdi yüksek suskunluğu
bekliyoruz/</em></p><p></p><p><em>Huş ağacından süpürgeler
taşıyoruz/</em></p><p></p><p><em>Üstümüzde öfkeyse dağıtırız...
dağıtırız/</em></p><p></p><p><em>Ah ondan... ne diye avuçlamadık
göbeğini ufkun /</em></p><p></p><p><em>Her uzanışında
ellerini/</em></p><p></p><p><em>&nbsp;Bizi boğmaya
yeltendiğinde…</em></p><p></p><p><em>&nbsp;Beyrut
yok/</em></p><p></p><p><em>Sırtımız önümüz denizin sırları
yok…</em></p><p></p><p><em>&nbsp;Kanımızı yitirene kadar
evet/</em></p><p></p><p><em>Anıların sözcüklerini yitirene kadar
…</em></p><p></p><p><em>Ancak söylerim şimdi yok
/</em></p><p></p><p><em>O son bombardımanda yok /</em></p><p></p><p><em>O
yer çukurda başka bir şey kalmadı yok/</em></p><p></p><p><em>O ruh
içinde kalmadı yok /</em></p><p></p><p><em>Beyrut
yok...</em>"</p><p></p><p>&nbsp;Yaşamından söz ederken şunları söyler
Derviş: "Çocukluğum tüm halkımın dramıyla ilişkili olarak, kişisel
dramımın başlangıcı oldu. 1948 yazının gecesinde dingin bir köyde
atılan mermiler, ayrım gözetmedi. 6 yaşımdaydım; zeytinliklere, sonra
dağlara koşar buldum kendimi, bazen yalınayak bazen yere kapaklanarak.
Korkuyla ve susuzlukla geçen kanlı bir geceden sonra Lübnan denen ülkede
bulduk kendimizi."</p><p></p><p>&nbsp;<strong>Sürgün ve Mahmud
derviş</strong></p><p></p><p>Siz hiç bilmediğiniz ülkelere-kentlere
yolculuğa cebinizde para olmadan çıktınız mı? Ve pasaportsuz,
kimliksiz. Ricat yollarında kuşatmaları yarıp geçtiniz mi?
Vardığınız ülkelerde dilleri dilinize, gülüşleri gülüşünüze
benzemeyen insanlar arasında öteki olduğunuzu hissetiniz mi? Yeniden ve
yeniden sıfırdan başlayarak kurmak zorunda kaldınız mı hayatınızı?
Mesleğinizin, kahramanlığınızın, komutanlığınızın para etmediği
dünyalarda çırılçıplak hissettiniz mi kendinizi? Günün birinde,
rüyalarınızın değil karabasanlarınızın gerçek olduğunu dehşetle
fark ettiniz mi? Anadilinizde gülmenin, sevişmenin, ağlamanın hemen hemen
olanaksız olduğu bir ülkede yaşamak zorunda kaldınız mı? Filistinliler
ya da 12 Eylül sürgünleri gibi.</p><p></p><p>Bir yanları eksik yaşamaya
mahkûm olur sürgünler. Onulmaz bir yara hep açık kalacaktır. Elde
edilen başarılar, hayatların yeniden kurulması, sığınılan ülkede
alınan diplomalar, o ülkelerdeki sol hareketlerde yer almak ya da
kazanılan paralar bu açığı kapatamayacaktır. Tenleri, tinleri,
evleriyle birlikte yanmıştır onların. Yeni kurulan evler de, hep geçici
olacaktır. Geçicilik duygusu, gitme özlemiyle atbaşı olacaktır.
Yıllarca gitme fiilini çekip gidememe sancısı yaşayacaklar; ola ki
günün birinde gitseler de aradıklarını bulamayacaklardır. Arkada
bıraktıkları evler enkaza dönmüş, dostlar ölmüş, yaşlanmış ve
değişmiştir. Özlemini duydukları kentlerde ak düşmemiştir
saçlarına.</p><p></p><p>&nbsp;</p><p></p><p><strong>12 Eylül sürgünleri
ve Derviş<img src="http://www.dunyabizim.com/images/news/2043.jpg"
style="float: right;" /></strong></p><p></p><p>İşte 12 Eylül
sürgünleriyle aynı duyguları yaşayan Mahmud Derviş'de 'yersizliğin
yurtsuzluğun' acısını şu dizelerle
anlatıyor:</p><p></p><p><em>"Tanıyamadılar beni/ Pasaportta rengimi emen
gölgede/ Yaralarım bir sergiydi onların nezdinde…/ Tüm gözler benim
alnımdaydı/ Ama onlar/&nbsp;</em><em>&nbsp;</em><em>Tümünü sildiler
pasaportumdan…/ Ellerimle işlediğim toprakta bir utanç…/ Benim
uyruğum/ Tüm yürekleridir insanların/ Varsın alınsın
pasaportum…"</em></p><p></p><p>Filistinli siyasetçi Hanan Aşravi de
şunları diyor: "Mahmud Derviş, bugüne kadar hiçbir Filistinlinin
yapamadığı yollarla, Filistinli olmanın ne anlama geldiğini anlattı.
Hepimizin hissettiği duyguları, işgal altında yaşamı tasvir
etti."</p><p></p><p>Benim gibi bir zamanlar Filistinlilerin tuz ve
ekmeğini yiyen, sularını içen ama onları hiçbir zaman unutmayan yazar
Temel Demirer, Mahmud Derviş için şöyle yazmıştı: "Ancak
unutulmamalıdır ki dünyada çok sevilen bir şair olmasına rağmen
Derviş, Arap ülkelerinde yıllarca dışlanıp yasaklanmıştı. Çünkü
Arap yönetimlerinin uzlaşmacı tavrını kınayıp, onları Filistin
mücadelesine zarar vermekle
suçluyordu."</p><p></p><p><strong>Sonsöz:</strong>&nbsp;Mahmud Derviş,
ana dilinde, halkının kalbinde yerini aldı. Şiirin ve şairin
ölümsüzlüğü böyle bir şey olsa gerek.</p><p></p><p>Bu nedenle O:
Halil Cibran'ın,&nbsp;"Şiir çokça sevinç ve ızdırap ve hayrettir,
biraz da sözdür"; Pablo Neruda'nın, "Biz şairler nefretten nefret
ederiz ve savaşa karşı savaşırız"; Ludwig Feurbach'un,
"Istırapların en büyüğü, eğer yanıtı yoksa şiirin
kaynağıdır"; Metin Demirtaş'ın, "İyi şiir kendini ezberletir,"
deyişleriyle betimlenmeyi, bileğinin/ yüreğinin hakkıyla kazanmış bir
devrimci ozandır..."</p><p></p><p><strong><em>Kaynak: Düşün
Adası</em></strong></p><p></p><p>&nbsp;</p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder