7 Ağustos 2011 Pazar

Kentsel Dönüşüm ve Kümbet Sakinleri

<h1><a href=http://www.ivmedergisi.com/node/7244>Kentsel Dönüşüm ve
Kümbet Sakinleri</a></h1><p>Kayseri'de kentsel dönüşüm projesi
çerçevesinde mahallelerini terkedip ücra bir yere yerleştirilen Kümbet
sakinleri, içinde bulundukları durumu
anlatıyor.</p><p>&nbsp;</p><p>Kayseri'de kâğıt toplayıcılığı ile
geçinen Kümbet sakinleri Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında Serkent
Bahçelievler Mahallesi'ne taşındı. Ulaşım sorunu nedeniyle geçim
kaynakları kesilmiş durumda ve çalışabilecekleri bir iş olmadığını,
şimdi yaşadıkları yerin ücralığı nedeniyle dünyadan koptuklarını
söylüyorlar.</p><p>Mahalleyi ziyaret ettik, bizi şu cümleler
karşıladı...</p><p><strong>Filiz Bıçakoğlu: "Çölde
kaldık"</strong></p><p>Bizi oradan aldılar apar topar buraya koydular, ama
hiç de rahat değiliz burada. Çünkü sorunlarımız çok fazla. Lavabolar
tıkalı, aşağı bodrum pis sularla doldu, sürekli akmalar var, herkesin
duvar kısımları olduğu gibi su. Su yağıyor, o da dışına veriyor.
Oraları çürük gösterdiler yıkıntı olarak gözüktü. Sonra da bu
evleri yapıp gönderdiler. İcabında şimdi burada oturuyoruz ama kışın
ne yapacağız? Banyolarda soba girişi yok. Elektriği kovaya sokup öyle
banyo yapıyorlar. Su ve elektrik bedava dediler. Ben buraya geleli 15-20
gün oldu 50 TL fatura geldi. Ben şimdi bu faturayı nasıl ödeyeceğim.
Çöpe gitme imkânımız da yok. Bari devlet bizlere yapabileceğimiz kadar
bir iş verse. Yapabildiğim kadarını yaparım bütün işlerde. Ev işi
olur, icabında temizlik işlerini yaparım. Buraya bir servis gelse
buradakileri toplayıp iş yerine götürse de çalıştırsa kötü mü
olur? Hep kaldık burada çölde.</p><p><strong><strong>Kader Çopur:
"Belediyedeki çöpçüler rızkımıza ortak
oluyor"</strong></strong></p><p>Şimdi benim oğlumla eşim çöpe gittiler.
10 TL - 15 TL getiriyorlar. Onlarla geçinmeye çalışıyoruz. O parayla
ekmek mi alacaksın, ev ihtiyaçlarını mı? Zaten belediyedeki işçiler
bizim rızkımızı topluyor. Kutusunu, plastiğini, demirini onlar toplayıp
arabasının önüne atıyorlar. Devletten aylık alıyorlar, hem de
vatandaşın toplayacağı çöpleri satıyorlar. Kendilerine ek gelir
yapıyorlar. Bu konuyla ilgili yetkililerden talebim var, ilgilensinler.
Onların zaten maaşı var ama biz çöpten geçinen insanız. Aldığı para
ona yetmiyorsa gitsin başka işte çalışsın.</p><p>Buraya geldiğimizden
beri bütün imkânlarımız kesildi. Ben şeker hastasıyım; çarşıdan
ilaçlarımı almam gerekiyor, otobüsü kaçırdım gidip alamıyorum. Oraya
kadar da yürüyemiyorum. Bir de bu evlere ödeme varmış. Önce iki sene
bedava dediler. Şimdi sekiz aydan sonra ödeme başlayacak dediler. Zaten
ödeyebileceğimizi de zannetmiyorum. Artık ya çıkacağız ya da
oturacağız.</p><p><strong>Mecnun Yıldız: "Bizi canlı canlı
gömdüler"</strong></p><p>Ben çalışamıyorum, dağlarda mı
çalışacağım, getirdi buraya canlı canlı gömdü. Bize beleş
diyorlardı. İş sahası açacaklardı, imkân sağlayacaklardı, hiçbir
şey yok. Kâğıt toplamaya da gidemiyoruz. Akşama kadar geziniyoruz işte
böyle. Evde hazır varsa yiyoruz, yoksa o da yok. Herkes perişan durumda.
Daha buraya geleli neredeyse iki ay oldu, buraya gelip ne yaptınız diye
sormadı. İş sahası sağlasın, millete yardımda bulunsun. Ne yapacaksa
yapsın, devlet kendileri işte. Herkese iş versin, geçimini sağlasın,
millet ne ile geçinecek? İş sahası yok, çalışma imkânı yok. Orada
herkes kâğıda gidiyordu geçimini sağlıyordu.</p><p><strong>Ahmet
Boyraz: "Biz de asker veriyoruz"</strong></p><p>Eğer bunları yazmazsanız,
siz en kötü insansız. Bizi buraya bıraktı, evimizi başımıza yıktı.
Neymiş de bina, bu bina değil. Akşam olunca kaşıyoruz elimizi,
yüzümüzü. Otobüs ileriden geçiyor, buradan dolaşmıyor, yalan yok.
Gelen, giden yok ya hu. Adam Allah'tan korkar, Muhammed'den utanır ya hu.
Biz askerimizi veriyoruz, yavrumuzu veriyoruz.</p><p>Bizi kandırdılar
anacığım, bizi kandırdılar. Buraya geliyoruz, boş kâğıda imza
attık. Bizi götürsün, denize döksün bu devlet ya. Dört tane bina var
Kümbet'te, onları kayıracağım diye Melikgazi Belediyesi... Ne olacak bu
millet? Hepsi çöpten para kazanıyor. Şimdi uzak o da yok. Bir şey yok
anam. Veresiye yiyoruz, iki tane bakkal var oraya yazdırıyoruz. O da ne
zamana kadar? Sigortam yok, bir şeyim yok, bakkal ne edecek, bakkal da
gidecek, çakkal da gidecek. İş kursun, çalışana versin, çalışmayana
vermesin...&nbsp; Daha çok laf var ama...</p><p><strong>Ahmet Dursun: "Bizi
buraya ölsün diye atmışlar"</strong></p><p>Ulaşım olmayan yerde ekmek
olur mu? Otobüs bile gelmiyor buraya doğru dürüst, nasıl olacak? 21
yaşındayım, askerden yeni geldim. İş yok, güç yok, kimsenin
düşündüğü yok. Dışlandığımızı hissediyoruz, şehir gibi
yerdeydik, iş oluyordu, ekmek oluyordu, dağın başına attılar, iş yok
bir şey yok. Burada ne yapacağız, can sıkıntısından oturduk oyun
oynuyoruz işte. Otur otur nereye kadar yani. Burası tam bir emekli yeri,
karında emekli olacak sen de emekli olacaksın, oturacaksın. Buranın
geleceği yok, millet yakında ölür mü artık yokluktan. Bir şey olsa
hastaneye bile gidemez, millette yol parası yok. Belediye bizi buraya
ölsün diye atmış yani. Bakkal veresiye veriyor da yiyoruz, onlar da
tükendiği zaman kesin öldük demek.</p><p><strong>Ahizer Boyraz: "Bizi hem
kışladılar, hem dışladılar"</strong></p><p>Torladım, topladım
yakındaki köylerden un istedim, şurada çocukların karnını doyuruyorum.
Allah şahidim olsun, 1 lira da param yok. Bu da olmazsa ben de açım.
İsterseniz dolabıma gidelim bir tane bir şeyim yok. Buraya bizi hem
kışladılar hem de dışladılar. Evi verdiler, içinde bir şey yok.
Kaldık dağ başında yine orada marketlerin atıntısı vardı, iadelerden
domates, biber, patlıcan getirip yiyorduk. Çöpün içini bir görsen, her
şey var. Tüküreni de var, her türlü pisliği de var. Onu ağzına alıp
da yemezsin ama biz onları yiyorduk. Şimdi burada o da yok. Ne
yiyeceğiz?</p><p><strong><strong>İnci Kaplan: "Kümbetliyim diye işten
attılar"</strong></strong></p><p>Ben iki yıllık muhasebe okudum, sonra
açıktan dörde tamamladım. Okumak da çözüm değil, iş yok; iş
istedim, bu mahallede olduğum için vermiyorlar. Bir avukatın yanında
çalışıyordum, Kümbetliyim diye işten attı. Herkes insan değil mi?
Bizim kimseye zararımız yok, herkesin zararı kendine. Ama millet
anlamıyor ki, korkuyorlar. Korkulacak hiçbir tarafımız yok, biz de
insanız. Okuduğum için buradaki problemi anlatmaya gittim yetkililere.
Kimse bir şey demiyor. Herkesin eli ayağı tutuyor diyorlar. Sizce oradan
buraya göndermek adil mi? Millet apartmana da alışkın değil. Annemin
dizleri ağrıyordu, dördüncü kata çıkamadı. Bir haftadır doğru
dürüst su yok, temizlik yapmadık.</p><p>Aynı asimile millet olur ya,
aynı öyle attılar bizi. Herkes borç yiyor şimdi. Nasıl ödeyecekler
buraların parasını. Herkes bedava diye geldi. Sonra ödeme çıktı.
Şimdi 7 ay sonra taksitle ödeme yapılacak diyorlar. Maksat orayı
kurtarmaktı, bunları nasıl atabiliriz oraya dediler. Bizi sürdüler
buraya, bir sene sonra gelecek para diye. Ödemeyeni çıkaracak, ne yaparsan
yap diyecek, ihaleyle de buraya millet girecek.</p><p><strong>Ayhan Tayyar
(Mahalle Bakkalı): "Nahallenin yaşantısı yaşantı
değil"</strong></p><p>Bizden alışverişi veresiye yapıyorlar. Biz belirli
bir süreye kadar veriyoruz, mesela 50, 100 ne ise. O parayı verdiği zaman
tekrardan hesabını açıyoruz. Mahallenin yaşantısı hiç yaşantı
değil, çünkü sorunlar çok. İlk önce ekmek yok, çünkü burada geçim
kaygısı çok. Evleri düzeldi ama bitmiyor bununla. Bütün insanlar çöpe
gidiyorlar, çöplerinden de uzaklaştılar. Aracı olan gidiyor, aracı
olmayan burada.</p><p><strong>Ferdi Bulanık: "Bu yaşta çöp
karıştırmaya utanıyorum"</strong></p><p>Ben 28 yaşındayım, çöp
karıştırmaya utanıyorum bu yaşta. Bir çevreme bakıyorum, bir kendime
bakıyorum. Tamam işin kötüsü olmaz ama neticede çöp
karıştırıyorsun. Adam görünce 'çingene'deyip geçiyor ama bilmiyor ki
benim nasıl insan olduğumu. Toplumdan da dışlanıyoruz yani. Çok zor
burada geçim. Yerimizde yine rahattık, iyi kötü geçiniyorduk. İş
geliyordu en azından, davul zurna çalıyorduk. Ama onu da bitirdiler.
Yanlış anlama, insanların marketten attıklarını bizler yiyorduk, bu
ayıp bir şey değil. Ama şimdi o domatesi, biberi bırak, halden gelen
çürük malzemeyi alamıyoruz ya. Gelsinler bir dolaba gelsinler,
baksınlar. Kurulu düzen varsa... Altı ayda kaymakam 200 lira para veriyor,
o yani.</p><p><strong>Orhan Zincir: "Çocuğumuza ayakkabı alacak gücümüz
yok"</strong></p><p>Bir çocuğun gönlünü yapmak Allah'ın gönlünü
yapmaktır. Ama burada kimse bir çocuğunun gönlünü yapabilecek durumda
değil. Herkes bir sıkıntı stres içinde. Burada insanlar yarınını
düşünerek bir lokma ekmeğini parçalıyor, o şekilde yaşamaya
çalışıyor. Burada oturanlar hep aynı, biri et yiyor da diğeri doğan
yiyor diye bir şey yok. Herkesin yediği peynir, zeytin. O da bulabilenler.
Kendi çoluğumuzun çocuğumuzun ayağına ayakkabı alacak güce sahip
değiliz. Sosyal bir diyalog içerisine girmek isterken tamamen sosyallikten
çıktık buraya taşınınca. Devlet bize güzel bir imkân tanıyıp iş
güç vermiş olsaydı, kimse buradan şikayetçi olmazdı.</p><p>Şu anda
hava sıcak, adım atmak güç, buradan yürümeyle yola çıkılmıyor,
kalmış ki dört tekerlekli bir arabayla çıkılsın. Ben gece çöp
toplamaya gidiyorum, sabaha karşı geliyorum. Bir ben değil, herkes öyle.
Belediyedeki çöpçüler de kâğıtları, hurdaları alıyorlar. Kimse
kimsenin rızkına engel olamaz da, biz ekmek davasındayız. Çünkü biz de
insanız. Herkesin çocuğu var. Devlet eğer devletim diyorsa, çıkıp
sağına, soluna kendi çevresine baksın da ondan sonra dışarıya
ayağını atsın. Kendi içimizdeki açlarımız daha çok yani. Birçok
intiharlar, katliamlar oluyor. Bunların sebebi zenginlerin önemsemeyip de
attıkları, kapıya astıkları dört kitaptan oluşan bir nimet. Artık
ondan da kesildik. Allah'a şükürler olsun tabi, her sıkıntının bir
güzelliği vardır ama bu sıkıntıyı da yapan yapıyor.</p><p>Burada
herkes boş, bir işi olmayan, kâğıt, kürekle uğraşan insanlar. Bir iş
olsa herkes gider, mecburiyetten de, isteyerekten de. Etin kokusunu unuttu
çoluk, çocuk. Et yiyip de ağzı köpüren çoluğumuz çocuğumuz yok.
Hepsi salak, aptal gibi. Vitamin şurubu, kan şurubu, onları içiyorlar,
kendilerini topluyorlar, yemediklerinden yine düşüyorlar. İş imkânı
bizim için dünyalar kadar iyi olur. Belediyenin buradakilere ekmek kapısı
açması bin tane öksüzün, yetimin yağlı yemek yemesi
demektir.&nbsp;</p><p><strong><em>&nbsp;</em></strong></p><p><strong><em>Kaynak:
Bianet</em></strong></p><p></p>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder